Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Atatürk’ün KonuÅŸmaları | Ä°zmir Ä°ktisat Kongresi KonuÅŸması


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 17.12.2007 tarihinde hale tarafından, ATATÃœRK'ün Hayatı ve Hakkında Yazılanlar bölümünde paylaşılmıştır ve 1304 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


İzmir İktisat Kongresi Konuşması

Efendiler;


Aziz Türkiye’mizin iktisadi tealisi esbabını aramak ve bulmak gibi vatani, hayati ve milli bir gaye-i mukaddese için bugün burada toplanmış olan sizlerin, muhterem halk mümessillerinin huzurunda bulunmakla çok mesut ve bahtiyarım.

Efendiler;

Uzun gafletlerle ve derin lakaydi ile geçen asırların bünye-i iktisadiyemizde açtığı yaraları tedavi etmek ve çarelerini aramak; memleketi mamuriyete, milleti refahiyet ve saadete isal yollarını bulmak için vuku bulacak mesainizin muvaffakiyetle neticelenmesini temenni eylerim.


ArkadaÅŸlar;

Sizler, doğrudan doğruya milletimizi temsil eden halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntahab olarak geliyorsunuz. Bu itibarla memleketimizin halini, ihtiyacını, milletimizin elemlerini ve emellerini yakından ve herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması lüzumunu beyan edeceğimiz tedbirler, halkın lisanından söylenmiş telakki olunur ve bunun için en büyük isabetlere malik olur. Çünkü halkın sesi, hakkın sesidir.

Efendiler;

Tarih, milletimizin itila ve inhitatı esbabını ararken birçok siyasi, askeri, içtimai sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok bütün bu sebepler hadisat-ı ictimaiyede müessirdirler. Bir milletin doğrudan doğruya hayatiyle alakadar olan, o milletin iktisadiyatıdır. Tarihinin ve tecrübenin tespit ettiği bu hakikat bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde tamamen mütecellidir. Hakikaten Türk tarihi tetkik olunursa itila, inhitat esbabının iktisadi mesailden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır.

Efendiler;

Tarihimizi dolduran zaferler, yahut izmihlallerin kaffesi ahval-i iktisadiyemizle münasebettar ve alakadardır. Yeni Türkiye’mizi layık olduÄŸu mertebe-i resanete isâl edebilmek için, behemehal iktisadıyatımıza birinci derecede ve en çok ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz, zamanımızın tamamen bir iktisat devrinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.

Bir milletin esbab-ı hayatiyesini, refahiyet ve saadetini teşkil eden iktisadıyatla iştigal etmemesi, edememesi nazar-ı dikkati calib bir keyfiyettir. İtirafa mecburuz ki, iktisadiyatımıza lüzumu kadar ehemmiyet verememiş bulunuyoruz. Bir milletin esbab-ı hayatiyesiyle iştigal etmemesi veya edememesi, o milletin yaşadığı edvar ile ve o edvarı tesbit eden tarih ile çok alakadardır. Bunun esbabını geçirdiğimiz edvarda, bilhassa tarihimizde arayabilirsiniz. Şimdiye kadar hakiki manasıyla milli bir devir yaşamadık, binaaleyh milli bir tarihe malik olamadık.


Bu noktaya biraz izah edebilmiş olmak için hep beraber Osmanlı tarihini hatırlayalım: Osmanlı tarihinde bütün gayretler, bütün mesai milletin arzusu, amali ve ihtiyacat-ı hakikiyesi nokta-i nazarından değil, şunun, bunun amalini, ihtirasatını tatmin nokta-i nazarından vukubulmuştur.

Mesela; Fatih Ä°stanbul’u zaptettikten sonra yani Selçuki Saltanatiyle Åžarki Roma Ä°mparatorluÄŸu’na tevarüs eyledikten sonra Garbi Roma Ä°mparatorluÄŸu’na da konmak istedi. Bunun içinde büyün milleti bu hedefe doÄŸru sevketti.

Mesela; Yavuz Sultan Selim, Fatih’in açtığı Garb cephesini tesbit ile beraber Asya Ä°mparatorluÄŸu’nu birleÅŸtirerek büyük bir Ä°slam ittihadı meydana getirmek istedi.

Kanuni Süleyman, her iki cepheyi tevsi etmek, bütün Bahr-i sefidi bir Osmanlı havzası haline getirmek Hindistan üzerinde nüfuz tesisi gibi şahane bir siyaset takib etmek istedi ve tabii bunun içinde unsur-ı asliyi, milleti kullandı.

ArkadaÅŸlar;

Bütün bu ef’al ve hareket tetkik olunursa, görülür ki, bu kudretli ve azametli padiÅŸahlar, siyaset-i hariciyelerini; emelleri, arzuları ve ihtiraslarına istinad ettirmiÅŸler ve teÅŸkilat ve siyaset-i dahiliyelerini, bu mevlud-i ihtirasat olan siyaset-i hariciyelerine göre, tanzim mecburiyetinde kalmışlardır.

Halbuki teÅŸkilat-ı dahiliyenin, siyaset-i dahiliyenin vüs’at ve tahammül derecesinde bir siyaset-i hariciye takib eylemek mecburiyeti vardır. Aksi takdirde felaket ve hüsran muhakkaktır.

Filhakika Osmanlı Hakanları asıl olan bu noktayı unuttular. Bütün ef’al ve harekatlarını hayaller ve emeller üzerine bina ettiler. “TeÅŸkilat-ı dahiliyeyi” siyaset-i hariciyeye uydurmak mecburiyeti hasıl olunca, zaptettikleri mahallerdeki anasırı, olduÄŸu gibi muhafaza mecburiyetinde kaldıktan baÅŸka onlara istisnalar, imtiyazlar bahÅŸettiler.

Diğer taraftan unsur-i asliyi, uzun seferlerde, fütuhat meydanlarında dolaştırttılar ve bu suretle kendi kendini tahrib etmiş oluyordu.

Bu itibarla Millet, yani unsur-i asli kendi evinde, kendi yurdunda esbab-ı hayatiyesini istihsal için çalışmaktan mahrum bir halde bulunuyordu. Bu tacidarlar, milleti böyle diyar diyar dolaştırmakla iktifa etmiyorlar; belki fütuhat dairesi dahiline giren halkı memnun etmek, ecnebileri memnun etmek için, unsur-i aslinin hukukundan menabi-i iktisadiyesinden bir çok şeyleri (atiyye) olarak onlara bahşediyorlardı.

Mesela Fatih zamanında Cenevizlilere verilen imtiyazlar bu kabildendir. Nitekim bu imtiyazlarla açılan yol bilahare kendisinden sonra tevesü etmiÅŸ bulunuyordu. Ve bu imtiyazat, devletin en kuvvetli zamanında, vukubuluyordu ve bunlar, mahza ihsan-ı ÅŸahane olmak üzere vukubuluyordu. Kanuni zamanında Venediklilerle bir ticaret muahedesi yapılmak istenmiÅŸti. PadiÅŸah bunu ÅŸerefine mugayir buldu. Zira ona göre muahede, müsavi devletler arasında yapılabilirdi. Halbuki o zaman Venedikliler bir bende makamında idiler. Öyle olmakla beraber ona müsaadatta bulunuldu. Ä°ÅŸte bu müsaade kelimesi bilahare (kapitülasyon) kelimesi ile tercüme edilmiÅŸti. Bu, arz-ı teslimiyete mecbur olanlar ve bir kal’a içinde mahsur olanlar arasında kullanılan bir kelimedir.

Millet, eviyle ve esbab-ı hayatiyesiyle iştigalden memnu olarak diyar diyar dolaştırılıyorken bu diyarlar halkı birçok imtiyazlara malik olarak çalışıyor, yani fatihler unsur-i asliyi peşine takarak kılıçla fütuhat yaparken, zaptolunan memalik ahalisi kazandıkları imtiyazlarla, muhtariyetlerle sapanlarına yapışıyorlar ve toprak üzerinde çalışıyorlardı.

Fakat efendiler alelacele fütuhat yapanlar, sapanla fütuhat yapanlara binnetice terk-i mevki etmeÄŸe mahkümdur. (Alkışlar) Bu bir hakikattir ki , tarihin her devrinde aynen vakidir. Mesela Fransızlar Kanada’da kılıç sallarken oraya Ä°ngiliz çiftçisi girmiÅŸtir. Bir müddet kılıçla sapan yekdiÄŸeriyle mücadele etti.Ve nihayet sapan galebe çalarak Ä°ngilizler Kanada’ya sahip oldu. (Alkışlar)

Efendiler;

Kılıç kullanan kol yorulur, fakat sapan kullanan kol her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün toprağa daha çok sahib olur. (Alkışlar)

Efendiler;

Osmanlı fatihleri, hakanları, müstevlileri unsur-i asli ile beraber sapanın önünde maÄŸlup olup ric’ate baÅŸladıktan sonra asıl felaketlerin büyüğü baÅŸladı. Atiyye-i Åžahane olarak ecnebilere bahÅŸedilmiÅŸ olan ve memleket dahilindeki gayr-ı müslimlere verilen herÅŸeyi hukuk-i müktesebe telakki olundu. Fakat ecnebiler bununla iktifa etmediler; her gün bunu tevsi için aradılar ve buldular. Anasır-ı dahiliye, muhafazaya muktedir oldukları imtiyazata istinaden ve haricin tertibat ve müzaharetine sığınarak siyasi bir mevcudiyet iktisabı için çalışmaktan geri durmadılar. Ecnebiler bir taraftan anasır-ı dahiliyeyi teÅŸvik, diÄŸer taraftan müdahale ile devlet ve millet aleyhine yeni imtiyazlar alıyorlardı. Bu tazyikat-ı mütemadiye altında zaten fakir düşmüş olan anayurdu ve unsur-i asli, devlete verebilecek parayı güç tedarik edebiliyorlardı. Fakat tacidarlar, saraylar, bab-ı aliler debdebeyi idame için paraya muhtaçtırlar. Bunun için, bunu temin çarelerine tevessül etmiÅŸtiler. O çarelerde harici istikrazlar akdi oluyordu. Fakat istikraz ÅŸeraitini o kadar fena yapıyorlardı ki, bazılarını ödemek mümkün olmamaya baÅŸladı. Ve nihayet birgün devletler Osmanlı Devleti’nin iflasına karar verdiler ve düyun-ı umumiye belasını başımıza çöktürdüler.

Efendiler;

Milletin duçar olduğu bu hazin hal ve bu sefaletin esbabını arayacak olursak, doğrudan doğruya devlet mefhumunda buluruz. Biliyorsunuz ki, Osmanlı Devleti saltanat-ı şahsiye ve en son beş on sene zarfında da saltanat-ı meşruta esasına müsteniden idare-I hükümet ediyordu. Saltanatı şahsiyede her hususta yalnız tacidarların arzu, emel ve iradeleri hakimdir.

Milletin arzu, emel, irade ve ihtiyaçları mevzuubahis olmaktan uzaktır. Millet, amal ve iradesinden tecerrüd etmiÅŸtir. Tacidarlar kendilerini Allah tarafından gönderilmiÅŸ bir ÅŸahsiyet-i ilahiye farzederler. Etrafını alan menfaatperestan, padiÅŸahın zihniyet ve arzusunu bir lazıme-i semaviye, bir lazıme-i Kur’aniye gibi herkese telkin ederler. Bu telkinat karşısında birgün bütün halk, bu arzu ve iradelerin – bila muhakeme iradat-ı semaviye olduÄŸuna kani olur. Bundan tecerrüde rıza gösteren bir milletin akibeti felaket, musibettir.

ArkadaÅŸlar;

Son tavsif ettiÄŸim noktada artık Osmanlı Devleti hakikatte ve fi’len mahrum-i istiklal bir hale getirilmiÅŸti. Bir devlet ki, teb’asına koyduÄŸu vergiyi ecnebilere koyamaz; bir devlet ki gümrükleri için rüsum muamelesi vesaire tanzimi hakkından men’edilir, bir devlet ki ecnebiler üzerinde hakk-ı kazasını tatbikten mahrumdur. O devlete müstakil denilemez.

Devletin ve milletin hayatına yapılan müdahalat bundan daha fazladır. Milletin ihtiyacat-ı iktisadiyesinden olan mesela şömendöfer inşası, mesela fabrika yapmak için devlet serbest değildi! Böyle bir şeye teşebbüs olunursa behemehal müdahale olunurdu. Hayatını teminden aciz olan bir devlet müstakil olabilir mi?

Osmanlı ülkesi ecnebilerin müstemlekesinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Osmanlı halkı, Türk milleti esir vaziyetine getirilmiÅŸti. Bu netice, arzettiÄŸim gibi milletin kendi irade ve hakimiyetine malik bulunamamasından, ÅŸunun bunun elinde istimal edilmesinden neÅŸ’et etmiÅŸti.

O halde diyebiliriz ki, milli bir devir yaşamıyorduk. Milli tarihe malik bulunmuyorduk. Osmanlı tarihi padişahların, hakanların, zümrelerin dasitanı mahiyetinde idi. Mazinin tarih diye uzattığı kitabın mahiyeti bundan ibarettir.

ArkadaÅŸlar;

Milletin hakimiyetine sahib olamaması yüzünden dahil olduğumuz Harb-i umumiden ve bu harb-i umumide kıymetli evlatlarınızdan mürekkeb kahraman ordularımızın Galiçya, Romanya, Makedonya, Kafkas Şahikaları , Tur-i Sina çöllerinde duçar olduğu zahmetleri hatırlatacak kadar çok zaman geçmedi ve en nihayet bu Harb-i umuminin şeametli neticesi de malumdur. Bilhassa Mondros mütarekesiyle açılan devrin manzarasını biran düşünmek isteyecek olursanız baştan aşağı kadar bir manzara-i inhilalden başka birşey olmadığını anlarsınız. Devletler her türlü hukuk-i insaniyeden tecerrüt ederek memleketimizin en kıymetli ve en feyzdar yerlerini çiğnediler.

İzmir, Bursa, Eskişehir, Sakarya, Anadolu, Adana, Trakya, İstanbul vesaire gibi en aziz yerlerimizi çiğnediler. Fakat düşmanların bu tarz-ı hareketten daha elim bir nokta varsa, o da bu memleketin asırlarca başında bulunan insanların dahi düşman saflarına geçmiş bulunmasıdır. (Kahrolsun sadaları)

ArkadaÅŸlar;

Biliyorsunuz ki, bu dahili düşmanlar, harici düşmanların yapmaya muktedir olamayacağı ÅŸen’i ve feci ef’al ve harekatı irtikabda tereddüt göstermemiÅŸlerdir. Harici düşman kuvvetleri saydığım aziz vatan topraklarında bulunurken, padiÅŸahın iradeleri ve neÅŸrettiÄŸi fetvalarıyla ve hilafet ordularıyla bu masum millet ÅŸurada, burada izlal ve iÄŸfal olunuyordu. Ve kendi mevcudiyetine karşı, farkına varamayarak, silah istimal ediyordu ve nihayet hep bildiÄŸimiz veçhile Osmanlı Devleti tamamen münkariz olmuÅŸtu.

Fakat düşmanlarımız aynı zamanda Osmanlı Devletiyle beraber Türk Milletinin de mahvolduÄŸunu zannetti. Ä°ÅŸte bunda çok aldanıyordu. Osmanlı Devleti gibi çok devletler kurmuÅŸ olan Türk Milleti mahvolmazdı ve mahvolmamıştı. (Åžiddetli alkışlar) Bilakis hayatına vurulan bu darbelerden harici ve dahili düşmanların acı darbelerinden birdenbire bütün tayakkuzlarını, bütün intibahlarını takındı, hayatını, ÅŸerefini kurtarmak için kemal-i ÅŸerefle başını kaldırdı. Ve müttehiden ve mütesaniden ortaya atıldı. (Åžiddetli alkışlar) Ä°ÅŸte milletimiz o dakikadan itibaren milli bir devre girdi; bir halk devresinin mebdeini kurdu. Millet bu mebdeden iÅŸe baÅŸladığı gün, kendisine hedef olan yolların ne kadar kesif zulmetler içinde bulunduÄŸunu hatırlarız. Bu hal Millet’i ye’se düşürmedi. Kemal-i azm ile hedefine hatvelerini attı.

Efendiler;

Milletimiz halas-ı kat’i ve hakikiye mazhar olabilmek için iki umdeye istinadın ÅŸart olduÄŸunu anladı. Onlardan birincisi: Misak-ı Milli’nin ifade ettiÄŸi ruh ve mana.

İkincisi: Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzun tesbit ettiği gayr-ı kabil tebeddül hakayık.

Misak-ı Milli, milletin istiklal-i tammını temin eden ve bunun için iktisadiyatında inkiÅŸafına mani olan bütün sebepleri bir daha avdet idrak etmemek üzere laÄŸveden bir düsturdur. TeÅŸkilat-ı Esasiye Kanunu Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun, devletinin tarihe münkalib olduÄŸunu idrak eden, onun yerine yeni Türkiye Devleti ‘nin kaim olduÄŸunu ilan eden bir kanundur. Bu devletin hayatınında bila kayd ü ÅŸart hakimiyetin milletin uhdesinde kalacağını ifade eden kanundur.

Bu kanun, hakimiyetin milletin uhdesinde kalabilmesi için halkın bizzat kendini idaresini şart kılan bir kanundur.

Artık Türkiye halkı için yegane mümessil teşrii ve icrai salahiyeti haiz olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetidir. Diyen bir kanundur. Bab-ı ali yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetini koyan bir kanundur.

Efendiler;

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin milletten aldığı veçhile istiklal-i tam, hakimiyet-i Milliye umdelerine istinaden milleti zengin, memleketi mamur etmekten ibarettir. (Alkışlar)

Efendiler;

Bu umde icabı bütün cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hakimiyetini hiçbir şahıs ve makama veremez. Hakimiyet demek şeref demek, namus demek, haysiyet demektir. Bir milletten bu evsaf-ı medeniye ve insaniyesinin terkini taleb etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir.

Efendiler;

Milletimiz bu iki esasa istinad eder. Çalışmaya başladığı günden bugüne kadar geçen zaman çok değil, üç buçuk, dört seneden ibarettir, fakat milletimizin kazandığı muvaffakiyat ve muzafferiyat bu senelere sığmayacak kadar çoktur, taşkındır, yüksektir ve kuvvetlidir. (Sürekli alkışlar)

Hakikaten irade-i seniyyeler; Hilafet orduları ve teşvikat ile olan isyanların kaffesi bastırılmıştır ve tüfeksiz, topsuz, parasız bulunduğu bir zamanda yeniden dünyanın en kudretli en azametli ordusunu teşkile kudretyab olmuştur. (Alkışlar) Orada daha hal-i teşekkülde iken birinci ikinci İnönü Sakarya zaferlerini ihraz etmiş (Alkışlar) ve cihanı hayretlerde bırakan en son muzafferiyeti de kemal-i şiddet ve süratle ihraz ederek düşman ordularını bire kadar mahvetmiştir. (Pek sürekli alkışlar yaşa, var ol sadaları)

İstiklal-i tam için şu düstur var: Hakimiyet-i Milliye, hakimiyet-i iktisadiye ile tarsin edilmelidir. Bu kadar büyük gayeler, bu kadar mukaddes, azametli hedefler kağıt üzerindeki düsturlarla, arzu ve hırsla husul bulamaz. Bunların tahakkuk-i tammını temin için yegane kuvvet, en kuvvetli temel iktisadiyattır. Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle tetvic edilemezse semere, netice paydar olamaz. En kuvvetli ve parlak zaferimizide tetvic eden semerat-ı nafiayı temin için hakimiyet-i iktisadiyemizin temin ve tarsini lazımdır.

Bu kadar feyizli, bu kadar kudretli olan yeni hükümetimizin düşmansız kalacağını farzetmek doğru değildir. Bunun için çok kundaklar koyarak münhedem etmeğe çalışacak ve suikasde teşebbüs edecekler bulunacaktır. Bütün bunlara karşı silahımız, iktisadiyatımızdaki kuvvet; resanet ve muvaffakiyetimiz olacaktır.

Efendiler;

Dahil olduÄŸumuz halk devrinin, milli devrin milli tarihini de yazabilmek için kalemler, sapanlar olacaktır. (Alkışlar) Bence halk devri iktisat devri mefhumiyle ifade olunur. Öyle bir iktisat devri ki, memleketimiz mamur, milletimiz müreffeh ve zengin olsun. Bu noktada bir felsefeyi hatırlayınız o da: “El-kana’atu kenzün la-yüfna”

Bu felsefeyi yanlış tefsir yüzünden bu millete büyük fenalık edilmiştir. Allah yarattığı nimet ve güzellikleri insanların istifadesi için yaratmıştır. Allah zeka ve aklı bunun için verdi. Eğer vatan kupkuru dağ ve taşlardan, viran köy, kasaba ve şehirlerden ibaret olsaydı onun zindandan farkı olamazdı. Felsefenin sahibleri memleketi zindan ve cehennemden başka bir şey yapmamıştı. Bu vatan evlad ve ahfadımız için cennet yapılmaya layıktır. Bu faaliyet-i iktisadiye ile kaabildir. Öyle bir iktisat devri ki, artık milletimiz insanca yaşamasını bilsin ve o esbabı bilerek ona göre lazım olan tedabire tevessül etsin.

Arzumuz ÅŸudur: Bu memleketin efradı ellerinde nümuneleriyle, ziraat, ticaret, sanat, say ve sapanın mümessili olsun. Artık bu memleket fakir, millet hakir deÄŸil, belki memleketimiz zenginler memleketidir. Bu yeni Türkiye’nin adına, çalışkanlar diyarı denir. (Alkışlar) Ä°ÅŸte millet böyle bir devir içinde bulunuyor, bu böyle bir devri ala edecek ve tarihini yazacaktır. Bu tarihte en büyük makam çalışkanlara ait olacaktır. (Alkışlar)

Efendiler;

Türkiye İktisat Kongresi tarihte ilk defa ihraz-ı mevki-i bülend edecek bir kongredir. Ve sizler bu memleketin ihtiyacını, milletin ihtiyacını ve milletin kabiliyetini ve bunun karşısında dünyada mevcut olan çok kuvvetli iktisat teşkilatını nazar-ı dikkate alarak, alınması lazımgelen tedbirleri kemal-i vuzuh ile teati ve tesbit etmelisiniz. O tedbirler tatbik olundukça memleketimizin nurlara, feyizlere müstagrak olsun.

ArkadaÅŸlar;

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetiniz tabii milletin amali dairesinde terakki ve teceddüde tamamen taraftardır. Bunun için mülk ve millete naf’i ittihaz edeceÄŸiniz tedabiri memnuniyetle nazar-ı dikkate alacaktır. Efendiler;
Ä°ktisadiyat sahasında düşünür ve konuÅŸurken zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine hasımız; hayır bizim memleketimiz vasi’dir. Çok say ve sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza riayet ÅŸartıyla ecnebi sermayelerine lazımgelen teminatı vermeÄŸe her zaman hazırız. Ecnebi sermayesi bizim say’imize inzimam etsin ve bizim ile onlar için faideli neticeler versin. Mazide, Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi müstesna bir mevkiye malikti, devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalığından baÅŸka birÅŸey yapmamıştır. Her yeni millet gibi Türkiye buna muvafakat edemez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız. (Alkışlar)

ArkadaÅŸlar;

son söz olarak demiştim ki; Memleketimizi artık esir ülkesi yaptırmayız. Nazar-ı dikkatinizi celbetmiş olan konferansın son müzekeratı bu nokta ile alakadardır. Lozan konferansının talike uğraması aynı mesele ve noktadan münbaistir. Ordularımız en büyük bir zaferi ihraz etmişler ve meşy-i muzafferranesini tevkif edecek hiç bir mania mevcut değildi. Böyle bir zamanda İtilaf Devletleri Hukuk-i tabiiye ve meşruamızı müzakerat ile tasdik edeceklerini, müzakeratla halledeceklerini söylediler ve bizi konferansa davet ettiler.

Millet, Meclis ve hükümetimiz samimi olarak sulh taraftarı bulunduÄŸu için muzaffer ordularımızı durdurarak, heyet-i murahhasamızı Lozan’a gönderdik aylardan beri müzakerat, münakaÅŸat devam etti. Muhatablarımız hukukumuzu tasdik etmiÅŸ olmadı.

Konferanstaki muhatablarımız bizimle üç dört senelik deÄŸil, üçyüz, dörtyüz senelik hesabatı rü’yet ediyorlar ve hala muhatablarımız Osmanlı Devleti’nin tarihe karıştığını ve bugün yeni Türkiye’nin mevcudiyetini, bunu kuran milletin çok azimkar, imanlı ve celadetli olduÄŸunu, istiklal-i tamm ve hakimiyet-i milliyesinden zerre kadar fedakarlık yapamayacağını hala anlayamamışlardır. Bu yüzden Ä°tilaf Devletleri düçar-ı tereddüt oldu. Ä°stedikleri kadar tereddüt edebilirler. Bu millet artık kararını vermiÅŸtir. Bu millet için tereddüt devirleri çoktan geçmiÅŸtir. (Pek sürekli ve pek ÅŸedid alkışlar)

Devletlerin hey’et-i murahhasımıza verdikleri son proje bittabi ÅŸayan-ı kabul görülmedi. Ve diÄŸer murahhaslar gibi bizimkiler de vaziyeti hükümet ve icab ederlerse, meclise izah etmek üzere memlekete avdet ediyorlar. Tabii istizahat olacaktır.

Nihayet bütün cihan bilsin ki, bu millet istiklal-i tammının temin edildiğini görmedikçe yürümeğe başladığı yoldan bir an tevakkuf etmeyecektir. (Alkışlar) Biz kimseden fazla birşey istemiyoruz, her medeni milletin malik olduğu şeylerden mahrum edilmemeliyiz. Haklarımız tabii meşrudur, bize lazımdır. Ne kadar haklı isek bunu müdafaa için de memleket ve milletimizin kabiliyet ve kudreti de o kadardır.(Alkışlar)

Efendiler;

Görülüyor ki, bu kadar kat’i ve yüksek bir zafer-i askeriden sonra dahi bizi sulha kavuÅŸmaktan men’eden esbab doÄŸrudan doÄŸruya esbab-ı iktisadiyedir, mülahazat-ı iktisadiyedir. Çünkü bu devlet, bu millet hakimiyet-i iktisadiyesini temin ederse, o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleÅŸmiÅŸ ve teali etmeÄŸe baÅŸlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olamayacaktır. Ä°ÅŸte düşmanlarımızın, hakiki düşmanlarımızın muvafakat, bir türlü rıza göstermedikleri budur.

Efendiler;

Bu fi’len vaki olmuÅŸtur. Sulh denilen ÅŸeyin temini için ecnebilerin bu hakikati itiraf etmemekteki tereddütlerine mantıki mana vermek mümkün deÄŸildir. Çok ÅŸayan-ı arzudur ki, pek yakın bir zamanda onlar da bu hakikati itiraf ederler ve bütün cihan-ı medeniyetin pek büyük hahiÅŸ ve tahassürle intizar ettiÄŸi sulhun in’ikadına mani olmak mes’uliyetinden ictinab ederler. Åžimdiden esbab-ı hayatiyetimizi temine baÅŸlamış bulunuyoruz. Ve bittabi hal-i sulhun in’ikadında daha büyük inkiÅŸafat oluyor. Fakat muvaffak olmak için çok çalışmak lazım olduÄŸunu bilmeliyiz. Ä°ktisadiyat, iktisadiyat diyoruz. Fakat arkadaÅŸlar iktisadiyat demek herÅŸey demektir. YaÅŸamak için, mesut olmak için, mevcudiyet-i insaniye için ne lazımsa bunların kaffesi demektir, ziraat demektir, ticaret demektir, say demektir, herÅŸey demektir. Bütün bu hususta el’an memleket ve milletimizin ne halde olduÄŸunu sizler çok güzel bilirsiniz. Tavsif etmek istemeyeceÄŸim. Ancak memleketimizin vüs’ati ve nüfuzumuzun bu vüs’atle ne kadar gayrı mütenasib olduÄŸunuda hatırlayınız. Bu vasi ve feyizli toprakları iÅŸleyebilmek, iÅŸletebilmek için noksan olan el emeÄŸini behemehal fenni alat ile telafi etmek mecburiyetindeyiz. Memleketimizi bundan baÅŸka şömendöferler ile ve üzerinde otomobiller çalışır ÅŸoseler ile ÅŸebeke haline getirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü garbın ve cihanın vesaiti bunlar oldukça, şömendöferler oldukça, bunlara karşı merkebler ve kaÄŸnı ile ve tabii yollar üzerinde müsabakaya çıkışmanın imkanı yoktur. Memleketimiz ziraat memleketidir. Bu itibarla, halkımızın ekseriyeti çiftçidir, çobandır. Binaenaleyh en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz ve bu sahada mühim müsabaka meydanlarına atılabiliriz. Fakat aynı zamanda sınaatımızı da tezyid ve tevsi etmek mecburiyetindeyiz. EÄŸer sanat hususunda yine müsamahakar olursak, o halde asar-ı sanayide yine haricin haraç-güzarı oluruz, mahsulat ve mamulatın mübadelatı ve servete inkılabı için ticarete ihtiyacımız vardır. Ticaretimizin agyar elinde kalması memleketimizin servetinden lüzumu kadar istifade edememeÄŸi bais olur. Fakat bütün bunlar söylendiÄŸi kadar basit ve kolay olmayan ÅŸeylerdir. Bunda muvaffak olabilmek için hakikaten memleketin ve milletin ihtiyacına mutabık esaslı program üzerinde bütün milletin müttehit ve hemahenk olarak çalışması lazımdır. Hey’et-i aliyeniz bu esasatın en kıymetlilerini inÅŸallah bulup ortaya koyacaksınız “ArkadaÅŸlar bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programları iktisat programından çıkmalıdır. Çünkü demin dediÄŸim gibi herÅŸey bunun içinde mündemiçtir. Binaenaleyh evlatlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlarabu suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki, alem-i ticaret, ziraat ve sınaatte ve bütün bunların faaliyet sahalarında müsmir olsunlar, müessir olsunlar, faal olsunlar, ameli bir uzuv olsunlar.” Binaenaleyh maarif programımız gerek iptidai tahsilde, gerek orta tahsilde verilecek bütün ÅŸeyler bu noktai nazara göre olmalıdır. Maarif programlarımız gibi ÅŸuabat-ı devlet için tasavvur olunacak programlar dahi iktisat programına istinad etmekten kendini kurtaramazlar. Esaslı bir program tesbit etmek, program üzerine bütün milleti hemahenk olarak çalıştırmak lazımdır. Bizim halkımızın menfaatleri yekdiÄŸerinden ayrılır sunuf halinde deÄŸil bilakis mevcudiyetleri ile muhassala-i mesaisi yekdiÄŸerine lazım olan sınıflardan ibarettir. Bu dakikada sami’lerinin çiftçilerdir, sanatkarlardır, tüccarlardır ve işçilerdir. Bunların hangisi yekdiÄŸerinin muarızı olabilir. Çiftçinin sanatkara; sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, yekdiÄŸerine ve ameleye muhtaç olduÄŸunu kim inkar edebilir.

Bugün mevcut olan fabrikalarımızda ve daha çok olmasını temenni ettiÄŸimiz fabrikalarımızda kendi işçilerimiz çalışmalıdır. Müreffeh ve memnun olarak çalışmalıdır. Ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır. Ve hayatın lezzet-i hakikisini tadabilmelidir ki, çalışmak için kudret ve kuvvet bulabilsin. Binaenaleyh programdan bahsolunduÄŸu zaman adeta diyebiliriz ki, bütün halk için bir say misak-ı milisi mahiyetinde olan program etrafında toplanmakta hasıl olacak olan ÅŸekl-i siyasi ise alel’ade bir fırka mahiyetinde tasavvur edilmemek lazımgelir ve bade’s-sulh vukua gelebilecek böyle ÅŸekl-i siyasinin ÅŸimdiye kadar olduÄŸu gibi milletin azim ve imanıyla ve vahdet ve tesanüdün birbirine müzahir olmasıyla muvaffak olacağı hakkındaki kanaatim kavidir ve tamdır.

Efendiler;

Hey’et-i aliyenizin bugün akdedmiÅŸ olduÄŸu Türkiye Ä°ktisat Kongresi çok mühimdir. Çok tarihidir. Nasıl ki, Erzurum Kongresi felaket noktasına gelmiÅŸ olan bu milleti kurtarmak hususunda Misak-ı Millinin ve TaÅŸkilat’ı Esasiye Kanununun ilk temel taÅŸlarını tedarik hususunda amil olmuÅŸ, müessir olmuÅŸ, müteÅŸebbis olmuÅŸ ve bundan dolayı tarihimizde, tarih-i millimizde en kıymetli ve yüksek hatırayı ihraz etmiÅŸ ise , kongreniz dahi milletin ve memleketin hayat ve halas-ı hakikisini temine medar olacak düsturun temel taÅŸlarını ve esaslarını ihraz edip ortaya koymak suretiyle tarihte büyük namı ve çok kıymetli bir hatırayı ihraz edecektir. (Alkışlar) Bu kadar kıymetli ve tarihi kongrenizi küşad etmek ÅŸerefini bana bahÅŸettiÄŸinizden dolayı hassaten arz-ı teÅŸekkürat ederim. (Alkışlar)(EstaÄŸfurullah sesleri) Ve böyle bir kongreyi akdeden sizlersiniz. Bundan dolayı sizi ÅŸayan-ı tebrik görür ve tebrik ederim. (TeÅŸekkür ederiz sesleri) Kongre küşad edilmiÅŸtir efendim.

(Visited 5 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 17.12.2007 tarihinde hale tarafından, ATATÃœRK'ün Hayatı ve Hakkında Yazılanlar bölümünde paylaşılmıştır ve 1304 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 3 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Atatürk\'ün Konuşmaları | İzmir İktisat Kongresi Konuşması orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleSoyaÄŸacı - Åžecere Nedir? | SoyaÄŸacı - Åžecere Nasıl Hazırlanır? SoyaÄŸacını AraÅŸtırmak Ä°steyenlere Tavsiyeler - SoyaÄŸacı - Secere Örne.. Sonraki MakaleKıbrıs Türkçesi | Dil Bilgisi - Kelime DaÄŸarcığı - Türkiye Türkçesi'nden Farklar

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz