Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

SoyaÄŸacı – Åžecere Nedir? | SoyaÄŸacı – Åžecere Nasıl Hazırlanır? SoyaÄŸacını AraÅŸtırmak Ä°steyenlere Tavsiyeler – SoyaÄŸacı – Secere Örne..


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 22.03.2009 tarihinde Hale tarafından, Genel Kültür Konuları ve Genel Anlatımlar bölümünde paylaşılmıştır ve 328 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


SoyaÄŸacı – Åžecere

Son zamanlarda soyuna alâka duyan, bu hususta araştırmalar yapmak isteyenlerin sayısında artış müşahade ediliyor. Ekonomik bakımdan rahatladıkça, insanlar böyle romantik sahalara yönelmeye fırsat buluyorlar. Öteden beri ilm-i neseb ile, yani genealojiyle uğraşan birisi olarak bana da bu hususta çok danışan oluyor. Bu sebeple bildiklerimi yol göstermek bakımından arzetmek iyi olur diye düşündüm.


Öteden beri Avrupa’da, hatta bu gibi hususların çok önemsenmediÄŸi düşünülen Amerika’da insanlar soylarına alâka duyuyorlar. Dedelerinin nereden geldiÄŸini, geçmiÅŸ kuÅŸakların hususiyetlerini merak ediyorlar. Bu hususta internette siteden geçilmiyor. Bugün bile Almanya’da adım başı soylu insana rastlanıyor. Bunlar terbiyeleri, nezaketleri, kültürleri ile, herkeste gizli bir hürmet uyandırıyor. Fransa gibi memleketlerde ise soylulara eksantrik insanlar muamelesi yapılıyor. Onun için buralarda -bilhassa Rus asıllı- pek çok sahte asil yaÅŸar; etrafının merak ve ilgi odağı olmayı fırsat bilir; esasen çoÄŸu da bundan öte bir menfeat görmeden yaÅŸar giderler.

Maalesef neseb bilgisine en uzak milletlerden birisi de biziz. Ellerinde ÅŸeceresi olan aile yok denecek kadar azdır. Bunun bence iki sebebi var. Birincisi Türk-Ä°slâm kültüründe neseb üstünlüğünden ziyade ahlâk üstünlüğüne kıymet verilmesidir. Ä°kinci sebep de ata ve dedelerimizin yaÅŸadığı harp, iÅŸgal, hastalık, göç gibi felaketlerin böyle lükslere imkân bırakmamış olmasıdır. Böyle bilgiler nesiller arasında kültür aktarılmasıyla intikal eder. Dedeler, nineler gündelik iÅŸlerden artık ellerini çekip köşeye oturduklarında torunlarına kendi dede ve ninelerinden iÅŸittiklerini anlatacaklardır. Bizde genç nüfusu tüketen harbler sebebiyle nesiller bundan mahrum kalmıştır. Åžarkta yazılı vesika geleneÄŸi de zayıftır. Resmî yönü olmadıkça aile ile ilgili bilgiler yazıya geçirilmiÅŸ deÄŸildir. Hele hâtıralarını yazan, yok denecek kadar azdır. Dünyaya nizam vermiÅŸ koca padiÅŸahlar bile hayatlarını kayda deÄŸer görmemiÅŸlerdir. Eskiler tevazuda o derecede idiler­ ki, kendilerini ve ailelerini anlatılacak, hele yazılacak kıymette hiçbir zaman görmemiÅŸlerdir. Ne yapalım, hâtırat yazmak ve ÅŸecere çıkarmak âdeti bize yakında biraz Batı’dan geldi.

Şimdi birisi kalksa da soyunu araştırsa, muhtemeldir ki çok kimse ona bunun faydasızlığı yönünde ikazlarda bulunacaktır. Halbuki hiçbir faydası olmasa, zamanını değerlendirmek, okuma zevki ve araştırıcı vasıfları kazanmak, ayrıca sosyalitenin artması ve akrabalarla yakın münasebetler kurmak gibi pek çok pratik fayda elde edilebilir. Bunun için meraklısına vakit çok geçmeden eldeki imkânları kullanarak kendi aileleriyle alâkalı araştırma yapmalarını tavsiye edecek; şecerelerini çıkarabilmeleri için bilebildiğim bazı yollar göstermeye çalışacağım.


Ailenin ihtiyarları

Åžecere çıkarmak isteyen kimsenin ilk yapacağı iÅŸ, bir an evvel ailesinde yaÅŸayan ihtiyarları konuÅŸturmalı; bunların anlattıklarını teyp, kamera ve yazı ile tesbit etmelidir. Bunda gevÅŸek davrananlar, ihtiyarların birer birer göçüşüyle piÅŸman olurlar. Ä°htiyarların bazıları çok berrak hâfızalıdır, zeki ve uyanıktırlar. Bunların vereceÄŸi bilgi de çok aydınlatıcıdır. Ancak bu vasıfları taşımayanlar, zaten fazla bir ÅŸey bilmez ve sırf ihtiyar diye verdikleri bilgilere güvenmek de insanı yanlış neticelere götürür. Yakın zamanda yaÅŸanan harp, muhacirlik gibi felaketler sebebiyle bir nesil baba ve dedelerini görememiÅŸ; bu sebeple kuÅŸaklar arasında kültür ve bilgi aktarılması çok noksan kalmıştır. Bazı ihtiyarlar, çevresinde, “ÅŸecereci” olarak tanınır. Çocukluklarında kendi aile büyüklerine yetiÅŸmiÅŸler; bunların anlattıklarına kulak misafiri olmuÅŸ ve hayat boyu kafalarını da fazla yormadıkları için iÅŸittiklerini hâfızalarında tutmuÅŸlardır. Tanıdığım böyle çok kimse vardı. Bunlardan birisi, çocukluÄŸunda, çocukların büyüklerin yanına pek sokulmadığı zamanlar olmasına raÄŸmen, mangalda kahve piÅŸirme vesilesiyle, baba ve dedesinin, misafirlerine anlattıklarını dinlemiÅŸ ve bütün teferruatıyla hatırında tutmuÅŸtu. Böyle kimselerin verdikleri bilgiler ele geçmez birer hazinedir. Eskiden erkekler, çocuklarla ciddi konularda fazla konuÅŸmazlardı; hatta hiç konuÅŸmazlardı. Ancak kadınlar daha konuÅŸkan ve meraklı oldukları için, yaÅŸlı kadınlarda yakası açılmadık çok kıymetli bilgiler vardır.
İhtiyarların verdikleri bilgileri başkalarına da sorarak teyid etmedikçe hemen doğru kabul etmemelidir. Ancak soracak başka kimse yoksa o bilgiyi aldığı ihtiyarı bir başka zaman yine konuşturarak o bilgiyi aynı şekilde anlatıp anlatmadığına bakmalıdır. Aynı şekilde anlatırsa, mesele yoktur. Anlattığının doğru olması kuvvetle muhtemeldir. Tenâkuz (çelişki) varsa, anlatılanlara ihtiyatla yaklaşmalı, ancak aslâ ihmal etmemelidir. İhtiyarların çoğu zaman hissî davranıp, hâdiseleri ve kişileri istedikleri gibi anlattıkları mâlumdur. Şahsî ve tarihî düşmanlıklar, bunların verdikleri bilgilere çok tesir eder. Bunlara karşı da uyanık olmak lâzımdır.
Ä°htiyarların kullandıkları tarihlendirme usulünü de iyi bilmek gerekir. Onlar tarihleri hep o zaman vukua gelmiÅŸ meÅŸhur hadiselere göre verirler: Seferberlikten (1914) bir yıl önce doÄŸmuÅŸum. Muhacirlikte (1916) iki yaşındaymışım. Yemen askerleri giderken (1905) ölmüş. Yunanlılar giderken (1922) doÄŸmuÅŸ. Tifo salgınından iki yıl sonra evlenmiÅŸ. Filanca öldürüldüğünde oturuyormuÅŸ (yani altı aylıkmış). Felan evlendiÄŸinde, filan kırk günün ölmüşü idi! gibi. Verilen hâdiselerden tarihleri çıkarmak gerekmektedir. Bunun için de hem tarih bilgisinin, hem de sosyal mâlumâtın geliÅŸmiÅŸ olması lâzımdır. Meselâ Anadolu’da “Babası öldüğünde danaları otlatıyormuÅŸ” sözünden o kimsenin altı-yedi yaşında olduÄŸu anlaşılır. Çünki ancak bu yaÅŸtaki bir çocuk dana otlatabilir. Akranlıklar, yaÅŸları tesbitte çok yardımcı olur. Felan filanla yaşıt dendi mi, o birisinin doÄŸum tarihi tesbit edilmiÅŸse diÄŸerini tesbit kolaydır. Ancak arada bir yıl oynayabilir. Çünki sözgeliÅŸi bir yılın ekim ayında doÄŸan ile ertesi sene nisan ayında doÄŸan halk arasında yaşıt kabul edilir ama, aslında farklı yıllarda doÄŸmuÅŸlardır. Halkın akran dediÄŸine de çok itibar etmemelidir. Çünki bazen bir çocuk iri ve gösteriÅŸlidir, kendinden büyüklerle arkadaÅŸlık eder; bunları beraber görenler akran zannedebilir, halbuki aralarında iki-üç yaÅŸ olabilir.
Bir de ihtiyarlar ya kendi yaÅŸlarını çok büyültür, baÅŸkalarını küçültür; veya tam aksini yaparlar. Ekseriya birincisi erkek, ikincisi kadınlara mahsustur. Bunlara mühim hâdiselerde kaç yaşında olduÄŸunu sorarak gerçek yaÅŸlarını öğrenmek mümkün olabilir. Mesela “Seferberlikte kaç yaşındaydın?” diye sorulur. Seferberlik 1914 senesindedir. Memur çocukları umumiyetle nüfus sicilline doÄŸru yazılmışlardır. Bir de enteresandır, cumhuriyetin ilk yıllarında ailesinin beÅŸinci çocuÄŸu olanlar günü gününe yazılıdır. Çünki 1950’ye kadar yol vergisi vardı. Herkes o zaman için mühim bir meblaÄŸ tutan altı-yedi liralık bu vergiyi vermek, aksi takdirde her sene onbeÅŸ gün yol yapımında amelelik yapmak mecburiyetindeydi. Ancak nüfusu arttırma tedbirleri cümlesinden olarak beÅŸ çocuÄŸu olanlar yol vergisinden muaf oluyordu. Bu mükellefiyetten düşmek için babalar beÅŸinci çocuklarını hemen nüfus sicilline yazdırırlardı. Yoksa çocuklarını doÄŸar doÄŸmaz nüfusa yazdırmak kimsenin âdeti deÄŸildi. ÇoÄŸu zaman erkek çocukları -o da köylerinde varsa- mektebe giderken; kız çocukları ise izinnâme çıkarılırken, yani evlenirken, hatta evlenip doÄŸan çocukları mektebe kaydolurken nüfusa yazılırdı.

Ä°htiyarlardan bilgi alırken aylar hususunda da dikkatli olmalıdır. Anadolu’da, Aralık karakış, ocak zemheridir. Åžubat gücük, nisan avril, mayıs veya haziran kiraz ayı, temmuz orak ayı, aÄŸustos harman ayı, ekim avare ayı, kasım koç ayıdır. Bir de rumî takvime göre aylar bugünkinden 13 gün sonra baÅŸlar. Rumî takvime göre 13 Mart, bugün kullanılan Gregoryen takviminin 1 Mart gününe tekâbül eder. Eski martın dokuzunda kocakarı soÄŸukları (berdelacûz), eski nisanın beÅŸinde öküz soÄŸukları (sitte-i sevr) baÅŸlar. Hıdırellez yeni mayısın altısındadır. Her yerin iklim ve ziraat hususiyetlerine göre ayların ismi ve baÅŸlangıcı deÄŸiÅŸir. Tütüne göre, fındığa göre, incire göre, pancara göre aylar tayin edilir. Yaylaya gidiÅŸ, yayladan geliÅŸ, baÄŸ bozumu hep mühim tarihlerdir. Tarihleri tesbit ederken, bu gibi tabiî hâdiseler hakkında da mahallerine göre bilgi sahibi bulunmak gerekir.

Nüfus sicilleri

Åžecere araÅŸtırması yapacak kimsenin daha sonra yapacağı iÅŸ, nüfus kaydının bulunduÄŸu kazânın nüfus müdürlüğüne giderek nüfus sicillerini tetkik etmektir. Maalesef bunlar çok da eski deÄŸildir ve Avrupa’daki kilise kayıtlarına benzer kayıtlar bizde tutulmamıştır. Hıristiyanlıkta vaftiz dine giriÅŸin ön ÅŸartı olduÄŸundan, kiliselerde vaftiz kayıtları muntazaman tutulurdu. Ayrıca asalet Avrupa’da sosyal statü sembolü olduÄŸu için, aile kayıtlarının tutulmasına çok ehemmiyet verilmiÅŸtir. Bu sebeple Batı dünyası nüfus kayıtları bakımından DoÄŸu’dan çok iyi durumdadır.
Türkiye’de elde bulunan ilk nüfus sicilleri 1250/1834 ve 1255/1839 tarihlidir. Sultan II. Mahmud zamanında baÅŸlanan nüfus sayımı sonrasında tutulan bu defterlerde (askerî maksadlarla yapıldığı için) sadece erkek nüfus ve yaÅŸları ile beraber tımarla alâkalarının olup olmadığı yazılmıştır. Her köy hânelere ayrılmış; her hânede bulunan erkek nüfus kaydedilmiÅŸtir. 1839 yılında baÅŸlayan ikinci sayım, uzak vilâyetlerde, meselâ Erzurum’da ancak 1844 yılında tamamlanabilmiÅŸtir. Bu sayımın defterleri Ä°stanbul’da BaÅŸbakanlık ArÅŸivi’ndedir. ÇoÄŸu tasnif edilmemiÅŸ bu defterler, millî güvenlik endiÅŸesiyle olsa gerek, incelemeye açık deÄŸildir.
Ä°kinci nüfus tahriri Sultan Hamid zamanına aittir ve 1303/1887 tarihlidir. Bu tahrire ait defterlerde kadın nüfus da yazılıdır. Her köy haneleriyle beraber tahrir edilmiÅŸtir. Her hâneye bir numara verilmiÅŸtir. Bu hânenin reisi olan erkek lakabı ve babasının adıyla kaydedilmiÅŸtir. Sonra o hane reisinin varsa erkek ve kız kardeÅŸleri, yeÄŸenleri ve amcazadeleri yazılmış; sonra varsa annesi ve ceddesi (büyükannesi) yazılmış; bilahare de bu tarihten sonra dünyaya gelenler kaydedilmiÅŸtir. Herkesin doÄŸum tarihi vardır; ancak çoÄŸunun ölüm tarihi kaydedilmemiÅŸtir. Erkeklerin askerlik vaziyeti ehemmiyetle iÅŸlenmiÅŸ; askere duhulleri, ihraçları, varsa sakatlıkları, bedel-i nakdi verip vermedikleri, rediflikleri hep kayıtlıdır. Ayrıca beratlı cami imam-hatibliÄŸi gibi vazifeler de kaydedilmiÅŸtir. (Eskiden camilerde ancak Ä°stanbul’dan izinli olan imamlar Cuma kıldırıp hutbe okuyabilirlerdi. Böylelerinin adlarının yanında bâ-berat-ı âlî … camii imam ve hatîbi yazmaktadır). Kızlardan tahrirden sonra (1303/1887) evlenenlerin, evlendikleri mahalle veya köy ile sicildeki hane numaraları gösterilmektedir. Gayrımüslimler için aynı usulde ayrı defterler tutulmuÅŸtur. Åžecere araÅŸtırmacısı bu defterlerden 1887 yılında hayatta bulunan dedesinin babasını öğrenebilir. Bu defterler sonradan umumiyetle Ankara’da bulunan nüfus arÅŸivlerine gönderilmiÅŸtir. ÇoÄŸu kayıp, yanmış, yıpranmış haldedir ve tetkiki hemen hemen mümkün deÄŸildir. Tek tük böyle defterlerin Ankara’ya gönderilmeyip, mahallerinde kalmış olanları da vardır. Bu takdirde yanına iyi Osmanlıca okuyabilen bir kimseyi alıp; nüfus müdürüne rica ederek, hatta çoÄŸu zaman birinin tavassutuyla nüfus müdürlüğü arÅŸivinden bu defterleri bulup tetkik etmek gerekir. Devlet, bir takım siyasî sebeplerle, bu sicilleri de araÅŸtırmacılara açmamaktadır.

Üçüncü sayım 1321/1905 tarihlidir ve çoğu kazâlarda bunlar yeni yazıya çevrilerek bugünki sicillerin esasını teşkil etmektedir. Bu defterler 1303/1887 tarihli olanlardan daha etraflı ve temizdir. Bunlardan da 1905 tarihinde yaşayan dedenin babasının adı öğrenilebilir.
1905 tarihli sicilleri elde bulunmayan kazâlar vardır. Bazı yerlerde Birinci Cihan Harbinde veya Yunan Harbinde nüfus dairelerinde çıkan yangınlar sebebiyle 1905 tahririne ait nüfus sicil defterleri harab olmuştur. Veya başka sebeplerle bu defterlerin bir kısmı kaybolmuştur. Bunun üzerine 1925 yıllarında yapılan şifahî tahrir esas alınarak nüfus sicil defterleri hazırlanmıştır. Bu takdirde araştırmacı ancak bu tarihte hayatta olan dedesinin babasını ve aile isimlerini öğrenebilecektir. Ancak bu sicillerde erkeklerin doğum tarihleri birkaç yıl küçük yazılmıştır; hatta sekiz yıla kadar küçük yazılanlar vardır. Bunun sebebini harplerin çok olduğu bir nesil için izah kolay: Askere geç gitsin; o zamana kadar hem evlenip çocuğu olsun; hem çalışıp aileye bir faydası olsun; hem de gücü kuvveti yerine gelsin ki askerlik meşakkatlerini göğüsleyebilsin. Bunun için bilhassa 1925 tahririnde erkeklerin doğum tarihlerine çok itibar etmemelidir. Kızlarda böyle bir problem olmadığı ve esasen nüfus sicilline evlenirken yazıldıkları için onların doğum tarihleri umumiyetle doğrudur.

Nüfus sicillerinin tamamı 1978 yılında latin harflerine çevrilmiştir ve bu esnada da bazı yanlış okumalar olmuştur. Bilhassa mahallî isimleri, yabancı nüfus memurları farklı okumuş ve yazmışlardır.


Eğer yakın bir tarihte nüfus kayıtları başka bir şehre aldırılmışsa, bu takdirde önceki nüfus sicillerinin de tetkiki gerekecektir. Kafkas ve Rumeli muhacirleri bu bakımdan daha az şanslıdır. Hele 1924 yılında mübadele ile gelen muhacirler, ancak 1924 tarihinde yaşayan en yaşlı atalarının babasını öğrenebileceklerdir. Maamafih yurt dışında kalan nüfus sicillerine ulaşmak da artık çok zor değildir. Bunlar bizdekilerden çok daha muntazam bir şekilde muhafaza edilmektedir.

Nüfus sicillerinde o aileden kaç hane varsa umumiyetle peÅŸ peÅŸe ayrı ayrı gösterilir. Ancak her aile kütüğünün başında o ailenin kütüğe kayıtlı ilk mensubunun isminin üzerinde ailenin lakabı da kaydedilir. Bu lakaptan farklı sıralardaki haneler arasındaki akrabalık tesbit edilebilir. Bu aile reislerinden birinin aile reisi diÄŸerinin kardeÅŸi, amcazadesi veya daha uzak bir akrabası olabileceÄŸi gibi, oÄŸlu da olabilir. Çünki bazen babalar, eski Türk geleneklerine uygun biçimde, en büyük oÄŸullarını mal verip ayırmakta, yani ayrı ev açmaktadır. Bu takdirde bu oÄŸul ayrı bir hane teÅŸkil eder. bu aynı ailenin farklı hanelerinin akrabalık derecesini tesbit her zaman kolay olmayabilir. Bu takdirde aile içinde yaygın bilgilerden ve aile büyüklerinin beyanlarına baÅŸvurulur. Bu da bir netice vermezse hane reisleri arasındaki akrabalık derecesini tesbitte bazı ipuçlarından istifade edilir. Mesela, bir hane reisinin adı Ahmed, babasının adı da Hüseyn olsun. Aynı aileden bir baÅŸka hane reisinin adı da Yahya, babasının adı da yine Hüseyn olsun. Bu ikisinin kardeÅŸ oldukları ve babalarının adının da Hüseyn olduÄŸu tahmin edilebilir. Yine mesela aynı aileden farklı hane reislerinin oÄŸullarının adı aynı ise bunların da kardeÅŸ olduÄŸu söylenebilir. Çünki insanlar oÄŸullarına umumiyetle babalarının adını koymayı tercih ederler. Aynı aileden bir hane reisinin adı Cemal, baba adı Cafer olsun. Bir baÅŸka hane reisinin adı Cemal, baba adı da Halil olsun. Aynı aile ismini taşıyan bu Cafer ile Halil’in kardeÅŸ ve babalarının adının da Cemal olduÄŸu tahmin edilebilir. Yine mesela aynı aileden bir hane reisinin adı Ebubekir, diÄŸerinin adı Ömer, bir diÄŸerinin adı Osman, bir diÄŸerinin adı da Ali ise bunların kardeÅŸ olduÄŸu tahmin edilebilir. Çünki halk arasında kardeÅŸlere dört halifenin ismini bir arada koymak adettir. Ya da Hasan ile Hüseyn adını taşıyan iki hane reisinin kardeÅŸ olduÄŸu söylenebilir. Çünki Anadolu’da bu iki ismi iki erkek kardeÅŸe koymak adettir. Åžu kadar ki bunlar birer tahminden ibarettir, ancak bu tahmid de, eldeki kısıtlı imkânlardan birisidir.

Takvimler

Nüfus sicillerinde eski tarihler rûmî/mâlî takvime göredir. 1341/1925 tarihinden itibaren yeni takvim kullanılmıştır. Eski yıla 584 eklenirse yeni yıl bulunur. Mesela, 1330 yılına 584 eklenirse 1914 çıkar. Ancak eski yıl mart ayında baÅŸlardı, yani mart birinci aydı. Mesela, 1330 yılı 1914 yılının Mart ayıyla baÅŸlar. 1914 yılının ÅŸubat ayı da 1329 yılının son ayıdır. Ayrıca rûmî yıl, milâdî yıldan 13 gün sonra gelir. Bu, yirminci asır itibariyledir. Ondokuzuncu asır için 12, onsekizinci asır için 11 günlük, onyedinci asır için 10 günlük fark vardır. 1917 yılına tekâbül eden 1332 yılının ÅŸubat ayında bu 13 günlük fark kaldırıldı ve yine 1917 yılına tekâbül eden 1333 yılı ocak ayından baÅŸladı. 1945 yılından evvel ekim ayına teÅŸrinevvel veya birinci teÅŸrin, kasım ayına teÅŸrinsani veya ikinci teÅŸrin, aralık ayına kânunevvel veya birinci kânun, ocak ayına da kânunsani veya ikinci kânun denirdi. Bu mevzuda Faik ReÅŸit Unat’ın Türk Tarih Kurumu yayını olan Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu faydalıdır.

1089/1678 senesinden itibaren sadece malî hususlarda mâlî sene adıyla rûmî takvim (julien takvimi) kabul edilmiş; ancak yıllar yine hicret esasına göre hesab edilmiştir. 1205/1790 ve 1256/1840 tarihlerinden itibaren malî senenin kullanılma sahası genişletilerek bütün resmî evraklarda bu takvim kullanılmaya başlanılmış; hicrî takvim de bunun yanısıra kullanılmaya devam etmiştir. 33 senede bir yıl siviş yılı sayılarak atlanmış, böylece her iki takvimde de yıllar aynı olmuştur. 1287/1870 yılında bu yapılmamış, böylece iki takvim arasında yıl farkı doğmuş ve giderek artmıştır.

Resmî arşivler

Soyunda devlette vazife almış kimseler varsa, bunların isim ve biyografisine ışık tutacak bilgiler, BaÅŸbakanlık Osmanlı ArÅŸivinde bulunur. Son yıllarda devlet memurluÄŸu yapmış olanların isim ve kısa hal tercmeleri Sicill-i Ahvâl Defterleri’nde bulunabilir. Soyunda tımarlı sipahi bulunanlar, bu dedeleriyle alakalı kısıtlı bilgiye BaÅŸbakanlık ArÅŸivi’ndeki tımar kayıtları ve ruznamçelerde ulaÅŸabilirler. Åžunu da eklemek gerekir ki, bu defterler 2000’den fazladır ve istifadesi fevkalâde zordur. Anadolu köylerinin kayıtları tapu tahrir defterleri, avârız defterleri, temettüat defterleri ve kefâlet defterlerinde bulunabilir. Bunlarda ise yalnızca mülke tasarruf eden ÅŸahsın ismi bulunur. Soyisim zaten yoktur; lâkap ise zikredilmez; nâdiren baba adı geçer. Anadolu ve Rumeli topraklarının çoÄŸu devlete ait (mîrî) toprak olduÄŸundan ve sürekli yer deÄŸiÅŸtirme ve göçler sebebiyle bunlardan muntazam aile kaydını takip etmek zor, hatta imkânsız gibidir. BaÅŸbakanlık Osmanlı ArÅŸivi’nde çalışabilmek için yazılı müracaat ederek önceden izin almak gerekir. Ä°nternetten de üye olunarak kataloglara ulaÅŸmak mümkündür. Nihayet bulunan vesikalardan bir ÅŸey çıkarabilmek için Osmanlıca el yazılarını okuyabilmek gerekir.
Tanzimat devrinden sonra çıkarılan tapu nizamnâmesi ile 1864’den itibaren modern mânâda muntazam tapu defterleri tutulmaya baÅŸlanmıştır. Bu tapu defterleri umumiyetle mezkûr ÅŸehir veya kazânın tapu dairesi arÅŸivindedir. Köy ve mahallelerin ayrı ayrı defteri yoktur. Arazi ve emlâk üzerinde yapılan bütün muameleler, tarih sırasına göre aynı defterde kayıtlıdır. Bunun fihristinden alâkalı mülk veya arâzi bulunarak buradaki bilgilere ulaşılabilir. Åžu kadar ki bu kayıtlarda daha ziyade mülk veya arâzinin tafsilatı verilir. Mâliki veya muameleyi yapanlar hakkında fazla bilgi bulunmaz. Ancak baba ismi veya muamelenin yapıldığı tarih bir ipucu verebilir.

Tanzimat’tan (1839) sonra mecburî askerlik baÅŸlamış ve askerlik ÅŸubeleri kurulmuÅŸtur. Bu ÅŸubelerden kayıtları da yol gösterici olabilir. Maamafih bu arÅŸivler de her yerde iyi durumda deÄŸildir. Ãœlkemizde bugün arÅŸivcilik ÅŸuuru maalesef zayıftır. Mahallî ÅŸubelerdeki arÅŸivler, mensupları askerlik çağını geçirdikçe Ankara’ya gönderilmiÅŸtir. Bunlar millî savunma arÅŸivinde muhafaza edilmektedir.

Aile ferdlerinden vakıf kuranlar varsa, vakıf sicilleri de ehemmiyet taşır. Aynı zamanda mahallî mahkeme sicillerinden -nâdiren de olsa- aile tarihi ile alâkalı bilgi elde edilebilir. Bu siciller Ankara’daki Millî Kütüphane’de; Ä°stanbul sicilleri ise Ä°stanbul Müftülüğü’ndedir.

Aile arÅŸivi

Åžecere ve aile tarihi hazırlanmasında, ailenin hususî arÅŸivi de çok mühimdir. Aile arÅŸivini, ailenin atalarıyla alâkalı fermanlar, tapular, mektuplar, hâtırat ve günlükler, resmî veya gayrıresmî evrak, senedler vs. teÅŸkil eder. Vaktiyle yangınların vak’a-yı âdiyeden olduÄŸu zamanlarda, her ailenin bir yangın kuttusu vardı. Metalden yapılma bu kutuda, aile evrakı saklanır; yangın vukuunda kaçarken fırsat varsa yalnızca bu kutu alınırdı. Aile arÅŸivinde çok enteresan eÅŸyalar da bulunabilir. Bir ahbabımın evinde gördüğüm dedelerinden kalma bakır sahanın altında, sahanın ilk sahibinin ve babasının ismi ile beraber sahanın alındığı tarih hakkedilmiÅŸti. Ãœlkemizde bilhassa son zamanlarda yaÅŸanan harb, göç, âfet vs. hâdiseler sebebiyle pek çok ailenin arÅŸivi olmadığı gibi, olanlar da pek istifade edilebilir durumda deÄŸildir.

Mezartaşları

Soyuna dair bilgiler toplamak isteyenlerin müracaat edeceÄŸi mühim bir kaynak da mezartaÅŸlarıdır. eski mezar taÅŸları, aile büyüklerinin isimleri, vefat tarihleri, meslek ve meÅŸrebleri hakkında bilgi verebilir. Bunun için Osmanlıcanın farklı yazı stillerini okuyabilmek ve mezarlıklar arasında bazen saatlerce, hatta günlerce dolaÅŸmak icab edebilir. Çünki tabiatiyle bu eski mezarlıkların kayıtları tutulmuÅŸ deÄŸildir. Bir milletin hâfızası ve bir vatanın tapu senedleri mesabesindeki mezarlıklar bakımından maalesef ülkemiz hiç iyi durumda deÄŸildir. 1930’lu yıllarda bir asrî mezarlık furyası baÅŸlamış; Anadolu’nun hemen her yerinde çoÄŸu ÅŸehrin içinde kalan eski mezarlıklar kaldırılarak buraları ÅŸehir parkı yapılmış veya üzerine bina inÅŸa edilmiÅŸtir. Mezarların bir kısmı aileleri tarafından nakledilebilmiÅŸse de çoÄŸu nakledilemeden kalmış, bu mezarların taÅŸları da ya topraÄŸa gömülmüş, ya kanalizasyon ve kaldırım taşı olarak kullanılmış, ya da mezarcılar tarafından sökülerek kazınmış ve yeni taÅŸ olarak satılmıştır. Bu söylediklerimiz ÅŸehir ve kasaba mezarlıkları içindir. Köylerde ise ekseriya mezarların başında taÅŸ bile yoktur.

Soyisimleri

BildiÄŸim kadarıyla dünyada soyadı almanın kanunen mecburî olduÄŸu tek ülke biziz. Avrupa ve diÄŸer ülkelerde soyadı çok yaygın ise de mecburî deÄŸildir. Hele asillerin soyadı yoktur. Hanedanlarının veya ünvanlarının câri olduÄŸu yerin ismiyle anılırlar. Osmanlı Devleti zamanında her ailenin bir lâkabı vardı. Ancak bu tatbikat resmî olmadığı için soyadı yerine geçmezdi. Maamafih nüfus sicillerinde bu lâkaplar zikredilmiÅŸtir. Resmî kayıtlar umumiyetle baba ve gerekirse dedelerin ismiyle, bazen de ÅŸahsın memleketi yazılarak tutulurdu. 1934 tarihinde soyadı kanunu çıkarılarak herkesin soyadı alması mecburiyeti getirilmiÅŸtir. Ancak soyadı seçme keyfiyeti ÅŸahısların tercihine bırakılmıştır. Bu sebeple aynı aileden gelenler, hatta birkaç kardeÅŸin her birinin farklı soyadı olabilmiÅŸtir. Ayrıca eski lakapların soyadı alınmasına da umumiyetle engel olunmuÅŸtur. ÇoÄŸu yerde soyadını ÅŸahıslar almamış; mülkî makamlar tarafından hiçbir esasa dayanmadan rastgele soyadları verilmiÅŸtir. Bu sebeple Türkiye’de soyadları, aile tarihi hakkında hiçbir fikir veremez. Ancak çok az sayıda uyanık kiÅŸiler, ailelerinin tarihini hatırlatacak ÅŸekilde meslek, köy isimlerini veya atalarından birinin ismini soyadı olarak almıştır. Keçeci, Pazarcık, HacıalioÄŸlu gibi.

Şecere hazırlama tarzı

Şecere ağaç demektir. Aslında neseb şeceresi demek lâzım, ama kısaca şecere deniyor. Şecerenâme de denir. Soyağacı bunun yeni türkçesidir. Aile soyuna mensup kimselerin adları ağaç şeklinde gösterildiği için bu adı almıştır. Aslında her nesil bir öncekinin dalı, meyvesi sayılıyor. Bu bakımdan ağaç güzel bir benzetmedir.

Şecere hazırlamada iki usul vardır. Bunlardan birincisi şema usulüdür. İkincisi nüfus sicili benzeri usuldür.

Bunlardan birincisinde en eski dedenin ismi yazılıyor. Altına çizilen çizgiye ok halinde aÅŸağıya doÄŸru çocuklarının ismi yazılıyor. Her ismin altına çocukları aynı doÄŸru üzerinden çıkan oklarla gösteriliyor. Amerikan usulünde ise en eski dedenin ismi yazılıyor ve buna bir numara veriliyor. Altına bütün çocukları yazılıyor ve hepsine birer numara veriliyor; ancak bu numaranın ilk rakamı babalarının numarasıyla aynı oluyor. Evlilikler küçük harf ile gösteriliyor. Böylece aÅŸağıya doÄŸru nesiller yazılıyor. Misal olarak: Dip dedenin adı Ahmed; Ahmed’in ikinci evliliÄŸinden olan ikinci çocuÄŸu Ali; Ali’nin dördüncü çocuÄŸu Mehmed; Mehmed’in de ilk çocuÄŸu Hasan olsun. Åžecerede Hasan’ın isminin başında, 1.b. 2.4.1 bulunacaktır. Her ÅŸahsın doÄŸum, evlilik, boÅŸanma ve ölüm tarihi, varsa lakabı, eÅŸinin/eÅŸlerinin ismi, eÅŸinin anne ve babasının ismi de yazılır. Kız çocuklarının çocuklarını gösterip göstermemek isteÄŸe baÄŸlıdır. Çünki ilm-i neseb (jenealoji) kâidelerine göre artık bu baÅŸka bir aile sayılır.

1.Bahçeli Kahramanzade Ahmed Ağa 1875-1929
1.a.Güzelköylü Hacıağazade Ayşe Edibe (Veli ve Hadice) 1878-1899, ev.1898
1.b.Bahçeli Körkamiloğullarından Behiye (M. Emin ve Hasene) 1885-1960, ev.1899
1.c.Bahçeli Tepecikgilden Neriman (Yusuf ve Kerime) 1899-1972, ev. 1919
1.a.1.Mehmed 1899-1899
1.b.1.Fatıma 1902-1980
1.1.a.İstanbullu Ömer Çiftçioğlu (Hüseyn ve Güzide) 1895-1946, ev.1919
1.b.2.Ali Kahraman1906-1973
1.b.2.a.İstanbullu Nuriye (Tahir ve Gülsüm) 1914-1990, ev.1933
1.b.3. Ömer Kahraman 1910-1963
1.b.3.a.Adanalı Nevin Öztürk (Süleyman ve İffet) 1914- , ev. 1935, boş. 1945
1.b.2.1.Sâkine 1934-1934
1.b.2.2.Nefise 1937-1938
1.b.2.3.Lütfiye 1940-1941
1.b.2.4.Mehmed Kahraman 1943-
1.b.2.4.a.Hediye Toprak (Mehmed Ali ve AyÅŸe) 1947- , ev.1969
1.b.2.4.1.Hasan Kahraman 1970-
1.b.2.4.1.a.Nurhayat Demir (Osman Nuri ve Münevver) 1974- , ev.1995
1.b.2.4.1.a.1.Turan Kahraman 1996-
1.b.2.4.2.Hüseyin Kahraman 1972-
1.b.2.4.2.a.Leman Özturan (Orhan ve Jale) 1978- , ev. 2000
1.b.2.4.2.a.1.Merve Kahraman 2002-

Ülkemizdeki ailelerin şeceresi her zaman bu kadar kısa ve derli toplu olmayabilir. Bu sebeple bu usul hazırlanması kolay, ama istifadesi zordur. Bir şahsın bütün çocuklarını bir sayfada görmek çoğu zaman mümkün olmaz; dipteki isim ile torunlar arasında bazen irtibatı kurmak da zorlaşır. Öteki usul hazırlanması zor olmakla beraber kullanışlıdır. Gerçi eldeki metne sığdırmak problem olabilir; nitekim sayı arttıkça şema genişleyecektir. Ama bakıldığı zaman bütün nesilleri bir arada, derli toplu ve çıktıkları asıllarla beraber görmek mümkündür.

Şecerelerde 1934 yılını idrak eden ve soyadı alan kimselerin soyadı da gösterilebilir. Vâkıa umumiyetle aynı ailenin mensupları aynı soyadını taşıyacağından, şecerede sadece isimleri göstermek de kâfidir.

Şecerede herkesin ismi, varsa lâkabı, doğum ve ölüm tarihi yazılmalıdır. Bundan sonra altına = işareti konulduktan sonra evlendiği kimse ve bu kimseyle ilgili bilgiler, aile adı, baba adı, doğum ve ölüm tarihleri, başka memleketten ise memleketi, boşanma olduysa tarihi, varsa lakabı ve varsa akrabalığı yazılmalıdır. Eğer eş aynı aileden ise aile ismini yazmaya gerek yoktur; amcazadesi sözü bunu ifade edecektir. Doğum ve ölüm tarihlerinde şüphe varsa yanına soru işareti konulmalıdır. Birden çok evlilik bahis mevzuu ise = işaretini alt alta mükerreren kullanarak bu evlilikler gösterilmelidir. Çocuğu olmayan kimselerin isminin altına çizgi çizilir; bu, bilâveled (çocuksuz) olduğunu gösterir. Doğan çocukların hangi evlilikten olduğu ise yine okların o eşin başında bulunan işaretin yanından başlamasından anlaşılır. Eğer evlâd-ı manevî varsa bunun gösterilmesi mecburî değildir; ancak gösterilmişse muhakkak isminin altına bu husus yazılmalıdır.

Örnek:

(Visited 18 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 22.03.2009 tarihinde Hale tarafından, Genel Kültür Konuları ve Genel Anlatımlar bölümünde paylaşılmıştır ve 328 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 1 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Soyağacı - Şecere Nedir? | Soyağacı - Şecere Nasıl Hazırlanır? Soyağacını Araştırmak İsteyenlere Tavsiyeler - Soyağacı - Secere Örneği orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleEnderûn - Enderun Mektebi | II. Murat Zamanında Kurulup Zamanla DeÄŸiÅŸikliklere UÄŸramakla Beraber Osmanlı Devleti'nin Son Zamanlarına Kadar (19.. Sonraki MakaleAtatürk'ün KonuÅŸmaları | Ä°zmir Ä°ktisat Kongresi KonuÅŸması

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz