Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Türkiye Cumhuriyeti | VI. Bölüm, 1933 yılının sonuna kadar zaman zaman görüş ayrılıkları..


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 16.09.2007 tarihinde hale tarafından, Yakın Dönem Türkiye Tarihi bölümünde paylaşılmıştır ve 1920 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


d – Türk-Sovyet Münasebetleri:

1933 yılının sonuna kadar zaman zaman görüş ayrılıkları ortaya çıkmasına rağmen sıkılaşarak devam eden Türk-Rus ilişkileri 1934 yılından itibaren erişilen doruk noktasından aşağıya inmeye başlayacaktır.


Türkiye, batılı devletlerle iÅŸ birliÄŸine gittikçe Sovyetler BirliÄŸi’nden belirli bir ölçüde uzaklaÅŸmaya baÅŸlamıştır. Bu uzaklaÅŸma özellikle Montreux (Montrö) BoÄŸazlar SözleÅŸmesi’nden sonra artarak devam edecektir.

Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesinden sonra Sovyetler BirliÄŸi’nin de 1934’te cemiyete üye olması iki ülke arasındaki doÄŸabilecek muhtemel çatışmayı da önlemiÅŸtir. 1934 Balkan Antantı konusunda birtakım endiÅŸelere sahip olan Sovyetler BirliÄŸi’ne Türkiye’nin güvence vermesi ile iki ülke arasındaki münasebetlerin tamamen koparılmamasına özen gösterilmiÅŸtir.

Türkiye’nin Sovyetler BirliÄŸi ile münasebetlerinin dostane bir ÅŸekilde devam etmesi yönündeki çabalarına raÄŸmen,Sovyetler BiriliÄŸi’nin tutumu Montreux BoÄŸazlar SözleÅŸmesi’nden sonra 1939 yılına gelindiÄŸinde deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Sovyetler BirliÄŸi, can düşmanı kabul ettikleri Hitler Almanya’sı ile antlaÅŸma yaparak dış politikasında önemli bir deÄŸiÅŸikliÄŸe gitmiÅŸtir. Daha sonra Sovyetler BirliÄŸi kuzeyde Finlandiya’ya saldırdı. Arkasından Baltık devletlerini ilhak etti. Sovyet politikasında meydana gelen bu deÄŸiÅŸiklik 1945’te Türk-Sovyet dostluk münasebetlerinin iflas etmesine neden olacaktır. Bu tarihte Sovyetler BirliÄŸi, BoÄŸazlar ve doÄŸudaki üç ilimiz üzerinde hak iddia etme cesaretini göstermiÅŸtir.


e – Türk-Ä°talyan Münasebetleri:

Ä°talya ile imzalanan 1928 AntlaÅŸmasının iki ülke münasebetlerinde meydana getirdiÄŸi dostluk bir müddet devam etmiÅŸtir. 4 Ocak 1932’de Ä°talya ile Ankara’da imzalanan bir antlaÅŸma ile Meis ve Anadolu sahillerindeki birkaç küçük ada üzerindeki ihtilaf halledilmiÅŸtir. Bunun yanı sıra 1928 AntlaÅŸmasını 5 yıl süreyle uzatan ek protokolde taraflar arasındaki dostluÄŸun geliÅŸmesi ümidini doÄŸurmuÅŸtu. Ancak , Ä°talya’nın 1934’te Orta ve Yakın DoÄŸu’ya yayılma emellerinin ortaya çıkması, münasebetlerin bir anda bozulmasına yol açmıştır.

Ä°talya’nın 3 Ekim 1935’te Etopya’ya saldırması, Türkiye’nin Ä°ngiltere ile sıkı bir iÅŸ birliÄŸi yapmasına neden olmuÅŸtur. 1936 yılında Ä°talya’nın on iki adayı, özellikle Leros Adası’nı tahkim etmesi, Türk-Ä°talya münasebetlerinde gerginliÄŸin hat safhaya ulaÅŸmasına sebep teÅŸkil etmiÅŸtir. Ayrıca Ä°talya, Türkiye’nin talebi ile toplanan Montreux Konferansı’na katılmamıştır.

Ä°talya ile yaÅŸanan gerginlik bu devletin ; Temmuz 1936’da Türkiye’ye 1928 AntlaÅŸması’na baÄŸlı olduÄŸunu bildirmesi ve Ä°ngiltere ile 2 Ocak 1937’de Akdeniz konusunda yaptığı bir antlaÅŸma yeni bir yakınlaÅŸmaya sebep olmuÅŸtur. Türk-Ä°ngiliz yakınlaÅŸmasından çekinen Ä°talya’nın Ä°ngiltere ile yaptığı antlaÅŸma, Türkiye ile olan münasebetlerinin de düzelmesine yol açmıştır.

Türk-Ä°talyan münasebetlerinde meydana gelen bu düzelme Hatay Meselesi yüzünden Fransa ile arası açılan Türkiye’nin de iÅŸine gelmiÅŸtir.

2-3 Åžubat 1937’de Tevfik Rüştü Aras ile Kont Ciano arasında yapılan Milano görüşmeleri yeni bir iÅŸ birliÄŸi havası yaratmakla birlikte Ä°talya ortamdan istifade etmek yoluna gitmiÅŸ ve Türkiye’yi Ä°talya-Almanya safına çekmeye çalışmıştır.

10-11 Eylül 1937’de Avrupa devletlerinin katılması ile Nyon’da gerçekleÅŸen konferansa Almanya ,Ä°talya ve Arnavutluk katılmamışlardı. Nyon Konferansı, Akdeniz’de meydana gelen korsanlık olaylarının önlenmesi için düzenlenmiÅŸti. Bu olaylarda Ä°talya’nın rolü olduÄŸu iddia edilmiÅŸtir. Türkiye, konferansta Fransa ve Ä°ngiltere’yi desteklemiÅŸtir.


Türkiye’nin bu devrede yavaÅ£ yavaÅ£ statükocu gruba kayması Ä°talya’nın Türk ülkesi üzerindeki emellerinden kaynaklanmıştır. Çünkü Ä°talya’nın davranışlarında Türk dış politikasını etkileyen önemli talepler mevcuttur.

f – Türk-Alman Münasebetleri

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya’ya zorla kabul ettirilen Versailles (Versay) AntlaÅŸması, bir müddet Almanya’nın Avrupa diplomasisinden uzak kalmasına sebep olmuÅŸtur.1919-1932 yılları arasında Türk-Alman münasebetleri normal siyasî temastan öteye geçmemiÅŸtir.1933 yılında baÅŸlayan Nazi iktidarıyla birlikte Almanya, siyasî ve iktisadî nüfuzunu arttırmıştır.1934 yılından itibaren Türkiye, Almanya ile sıkı bir iktisadî iÅŸ birliÄŸine girmiÅŸtir. Almanya,Türkiye üzerindeki iktisadî nüfuzunu kullanarak Türk-Sovyet ve Türk-Ä°ngiliz münasebetlerinde gerginlik yaratıp Türkiye’yi revizyonist guruba çekmeye çalışmıştır.

Almanya stratejik önemi haiz Boğazların kendisi tarafından uygun görülmeyen bir statüye bağlanacağı endişesiyle, Montreux (Montrö) Sözleşmesine katılmadığı gibi tasvip etmediğini de açıklamıştır.

Bu tip olumsuzlukların yanı sıra Türkiye, Almanya ile olan iktisadî iÅŸ birliÄŸinden vazgeçmeyecektir.1938 yılında Alman Ticaret Bakanı Funk’un Türkiye’yi ziyareti sırasında üzerinde mutabakata varılan;Türkiye’ye on yıl süreyle 150 milyon mark kredi verilmesini öngören antlaÅŸma 16 Ocak 1939’da Berlin’de imzalanmıştır. Yine 25 Temmuz 1938’de Berlin’de iki ülkenin imzaladığı bir ticaret antlaÅŸması ile de Türk-Alman ticarî münasebetlerinin geliÅŸtirilmesine çalışılmıştır.

Almanya, iktisadî gücünü kullanarak Türkiye’ye karşı gerçekleÅŸtirmek istediÄŸi politikada baÅŸarılı olamamıştır. Ä°talya-Almanya tehlikesi,Türkiye’nin kararını 1939 yılında kesinleÅŸtirecek ve antirevizyonist statükocu devletlerin yanında yer almasına yol açacaktır.

g – Türk-Ä°ngiliz Münasebetleri:

Lozan görüţmelerinde Ä°ngiltere’nin olumsuz tutumu ve 1926’da Musul Meselesi’nin Türkiye aleyhine neticelenmesi,iki ülke arasındaki münasebetlerin bir müddet dostane olmayan bir seyir takip etmesine sebep olmuÅŸtu. Ancak, Türkiye’nin batılı devletlerle iÅŸ birliÄŸine yönelik bir dış politika takip etmesi,1932’ten itibaren Türk-Ä°ngiliz münasebetlerinin yavaÅŸ yavaÅŸ geliÅŸmesinde rol oynayan önemli faktörlerden birisidir.

Almanya ve Ä°talya’nın DoÄŸu ve Akdeniz politikası 1934’den itibaren Türkiye’nin Ä°ngiltere’ye daha da yakınlaÅŸmasını saÄŸlayacaktır. 1936’da gerçekleÅŸen Montreux BoÄŸazlar SözleÅŸmesi, Türk-Ä°ngiliz yakınlaÅŸmasında bir dönüm noktasıdır. Montreux’de Ä°ngiltere ,Türkiye’yi desteklemiÅŸtir.

1938 yılına gelindiÄŸinde Türkiye ve Ä°ngiltere arasındaki iktisadî münasebetlerin geliÅŸme gösterdiÄŸi görülmektedir.27 Mayıs 1938’de iki devlet arasında Türkiye 10 milyon sterlinlik kredi açılmasını öngören bir antlaÅŸma imzalamıştır.

1937 tarihli Nyon Konferansı’nda Türkiye Ä°ngiltere’yi desteklemiÅŸ, 19 Ekim 1939’da ise Türkiye,Ä°ngiltere ve Fransa arasında imzalanan karşılıklı yardım antlaÅŸması ile de Türkiye-Ä°ngiltere iÅŸ birliÄŸi kesinlik kazanmıştır.

h – Montreux (Montrö) BoÄŸazlar SözleÅŸmesi:

Misak-ı Millî’de, BoÄŸazlar konusu “…Ä°stanbul kenti ve Marmara denizinin güvenliÄŸi her türlü tehlikeden uzak kalmak ÅŸartıyla, Akdeniz ve Karadeniz boÄŸazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılması konusunda, bizimle birlikte, öteki tüm devletlerin oy birliÄŸi ile verecekleri karar geçerlidir” ÅŸeklindeki ifadeyle esasa baÄŸlanmıştı. Lozan görüşmelerinde, BoÄŸazların durumu ile ilgili olarak Ä°ngiltere, Fransa, Ä°talya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya, Sovyetler BirliÄŸi ve Türkiye’nin imzaladığı bir BoÄŸazlar SözleÅŸmesi hazırlanmıştı. Bu sözleÅŸmede geçiÅŸlerle ilgili esaslar genel olarak Misâk-ı Millî esasına uygun olmakla birlikte sözleÅŸmeye ısrarla BoÄŸazların silâhtan arındırılmasıyla ilgili hükümlerin konması, Türkiye’nin güvenliÄŸini tehlikeye düşüren bir durum meydana getirmiÅŸtir.

Lozan’da BoÄŸazlar SözleÅŸmesi üç esası ortaya çıkarmıştır:

1- Boğazlar asker ve silâhtan arındırılmıştır.

2- BoÄŸazlardan geçiÅŸi kontrol etmek ve Milletler Cemiyeti’ne geçiÅŸle ilgili bilgiler vermekle yetkili bir BoÄŸazlar Komisyonu kurulmuÅŸtur.

3- BoÄŸazların asker ve silâhtan arındırılmasıyla, ileride Türkiye için herhangi bir tehlike teÅŸkil edecek duruma karşı Milletler Cemiyeti’nin özellikle de Ä°ngiltere, Fransa, Ä°talya ve Japonya’nın garantisi saÄŸlanmıştır.

Ancak, Milletler Cemiyeti güvenlik sistemi baÅŸarı ile uygulanamamıştır. Revizyonist devletlerden Ä°talya, Cemiyetin bir üyesi olan Etopya’yı iÅŸgal etmiÅŸ, Almanya, Versailles AntlaÅŸması’na uymayarak Ren bölgesini silâhlandırmış, Japonya ise Milletler Cemiyeti’nden ayrılmıştır. Milletler arası münasebetlerin bozulmasına yol açan bu geliÅŸmeler, silâhtan arındırılmış BoÄŸazlar konusunda Türkiye’yi endiÅŸeye sevk etmiÅŸtir.

Türkiye, BoÄŸazlar SözleÅŸmesi’nin deÄŸiÅŸtirilmesini ilk olarak 23 Mayıs 1923’te talep etmiÅŸti, ancak Sovyetler BirliÄŸi’nin dışında diÄŸer batılı devletler tarafından olumlu karşılanmamıştı. 1934’te Balkan Antantı’nın kurulmasıyla, BoÄŸazlar konusundaki Türk talebi Antant üyeleri tarafından uygun görülmüştür. Almanya’nın 1936’da Ren bölgesini silâhlandırması üzerine,Ä°ngiltere de Türk hükûmetinin isteÄŸine olumlu cevap verecektir.

Türk hükûmeti 11 Nisan 1936’da Lausanne (Lozan) BoÄŸazlar SözleÅŸmesi’ne taraf olan devletlere birer nota göndererek sözleÅŸmenin deÄŸiÅŸtirilmesi teklifini tekrarlamış, bunun üzerine 22 Haziran 1936’da Ä°sviçre’nin Montreux kentine bir konferans düzenlenmiÅŸtir.

Montreux BoÄŸazlar SözleÅŸmesi (175) , 20 Temmuz 1936’da Türkiye, Ä°ngiltere, Fransa, Sovyetler BirliÄŸi, Japonya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya arasında imzalanmıştır. Ä°talya,sözleÅŸmeyi daha sonra 2 Mayıs 1938’de imzalamıştır.

Montreux SözleÅ£mesi ile;BoÄŸazlar Komisyonu kaldırılmıştır. Askerden arındırılması ile ilgili tedbirler de kaldırılarak, askerî hâle gelebileceÄŸi hükme baÄŸlanmıştır. Böylece, boÄŸazların emniyeti Türkiye’ye bırakılarak, bölge üzerinde hâkimiyetini koruması saÄŸlanmıştır.

Ayrıca BoÄŸazlardan geçiÅŸ ve seyrü sefer, Türkiye’nin ve Karadeniz’e sahili olan devletlerin güvenliÄŸi saÄŸlanacak ÅŸekilde düzenlenmiÅŸtir. Ticaret gemileri için tam geçiÅŸ serbestliÄŸi tanınmıştır. SavaÅŸ gemileri için ise; herhangi bir savaÅŸ hâlinde Türkiye savaÅŸ içerisinde deÄŸilse, savaÅŸan devletlerin savaÅŸ gemileri BoÄŸazlardan geçemeyecekti. Türkiye savaşın içinde ise veya kendisini savaÅŸ tehlikesi karşısında görürse, geçiÅŸ kararı kendisine bırakılıyordu.

Karadeniz’e sahili olmayan devletlerin, Karadeniz’e geçebilecek savaÅŸ gemileri cinsi, büyüklüğü ve tonajı sınırlandırılmıştır. Karadeniz devletlerinin savaÅŸ gemilerinin BoÄŸazlardan geçiÅŸi için de oldukça geniÅŸ serbestlik tanınmıştır.

Sözleşmenin süresi 20 yılla sınırlandırılmakla birlikte taraf devletlerden hiçbirisi süre sonunda sözleşmenin feshi yönünde bir talepte bulunmadıklarından, sözleşme hala yürürlüktedir.

Türkiye’nin Montreux SözleÅŸmesi’yle, BoÄŸazlar üzerinde hâkimiyetini tesis etmesi, milletlerarası münasebetlerde prestijini artırmıştır. SözleÅŸme, Türk-Ä°ngiliz ve Türk-Sovyet münasebetlerinde bir dönüm noktasıdır.

Sözleşmeyle oluşan Türk-İngiliz yakınlaşması Sovyetleri rahatsız etmiş ve Türk-Sovyet münasebetlerinde soğukluk meydana gelmiştir.

ı – Türk-Fransız Münasebetleri ve Hatay Meselesi :

Lozan’dan arta kalan Osmanlı Borçları Meselesi’nin 1933’te yapılan bir antlaÅŸma ile halledilmesi, Türk-Fransız münasebetlerinin dostane bir mahiyet kazanmasına sebep olmuÅŸtu. 1932-1939 döneminde Türkiye ile Fransa arasında münasebetleri etkileyen olay, Hatay Meselesi (Ä°skenderun Sancağı) olacaktır.

Ä°skenderun Sancak’ı, ekseriyetinin Türk olması nedeniyle Misak-ı Millî sınırları içinde idi. Ancak 1921 tarihli Ankara Ä°tilâfnamesi Sancak’ın Türk sınırları dışında bırakılmasını öngörmüştü. Ä°tilafname, sancaÄŸa özel bir statü vermekle birlikte, bölgedeki Türk unsurunun çıkarlarını da gözetmekte idi. Lozan da sancak’ın bu yapısı aynı ÅŸekilde teyit edilmiÅŸtir. Dolayısıyla Sancak, Suriye gibi Fransız mandası altına girmiÅŸ oluyordu.

Fransa’nın, 9 Eylül 1936’da Suriye’ye bağımsızlığının verilmesi yönünde bir antlaÅŸma yapması, Suriye sınırları içinde yer alan sancak meselesinin tekrar gündeme gelmesine yol açmıştır. Çünkü Sancak da Suriye’nin yönetimine girecekti. Bu mesele 1936’dan 1939’a kadar Türk-Fransız münasebetlerinde gerginlik yaratacaktır.

Türkiye, 9 Ekim 1936’da Fransa’ya verdiÄŸi bir notada Suriye’ye yapıldığı gibi Ä°skenderun Sancağına da bağımsızlık verilmesini talep etti. Fransa verdiÄŸi cevabî notada konuyu Milletler Cemiyetine havale etmeyi teklif etti. Türkiye bu teklifi kabul etti.

Türkiye, Sancak Meselesi’ne büyük önem vermiÅŸtir. Atatürk bu önemi şöyle ifade etmektedir;”…Milletimizi gece gündüz meÅŸgul eden baÅŸlıca mesele, hakiki sahibi öz Türk olan “Ä°skenderun-Antakya” ve havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde,ciddiyet ve kat’iyetle durmaya mecburuz”.

14-16 Aralık 1936’da toplanan Milletler Cemiyeti, Sancak Meselesi için üç kiÅŸilik gözlemci heyeti tayin etti.20 Ocak 1937’de tekrar toplanan konsey Ä°ngiltere’nin Türk tezini desteklemesi sonucunda Sancak’ta ayrı bir statünün oluÅŸturulmasını kararlaÅŸtırdı.

Bu yeni statüye göre;Ä°skenderun ve Antakya iç iÅŸlerinde tam bağımsız, fakat dışiÅŸlerinde Suriye’ye baÄŸlı kalacak, ayrı bir anayasası olacak, resmî dili ise Türkçe olacaktı. Daha sonraki görüşmelerde resmî dil Türkçe ve Arapça olarak kabul edilmiÅŸtir. Sancak’ın ülke bütünlüğü Türkiye ve Fransa tarafından teminat altına alınacaktı. Fransa ile 29 Mayıs 1937’de bu teminatı saÄŸlayan ve Türkiye-Suriye sınırını tespit eden bir antlaÅŸma yapılmıştır.

1937 yılında, yeni sistem Sancak Meselesi’ni tamamen halledememiÅŸ, birtakım sıkıntıların meydana gelmesine neden olmuÅŸtu. Suriye halkı Hatay’a bağımsızlık verilmesini protesto etti.

Fransızlar ise Sancak’taki Arapları ve diÄŸer azınlıkları kışkırtma yoluna gitti. Milletler Cemiyeti gözetiminde hazırlanan Sancak anayasasına göre, 1937’de seçimlerin yapılması gerekirken bölgedeki olumsuzluklar yüzünden seçimler ertelendi. Türkiye, Sancak’taki Fransız valisi ve memurların davranışlarının yarattığı gerginlik üzerine Hatay sınırına 30.000 kiÅŸilik bir kuvvet yığdı.

Avrupa’nın içinde bulunduÄŸu gerginliÄŸin artması ve Ä°kinci Dünya Savaşının eÅŸiÄŸine gelinmesi, Fransa’yı Hatay Meselesi’nde Türkiye’ye karşı daha yumuÅŸak bir politika takip etmesine sebep olmuÅŸtur. 3 Haziran 1938’de Türkiye ve Fransa arasında yapılan askerî antlaÅŸma ile Sancak statüsünün korunması öngörülmüştür. Bu antlaÅŸma gereÄŸince Türkiye ve Fransa Sancak’a 2500’er kiÅŸilik bir kuvvet göndermiÅŸtir. Askerî antlaÅŸmanın imzalanmasından sonra iki ülke arasında 4 Temmuz 1938’de bir dostluk antlaÅŸması daha imzalanarak Sancak Meselesi’nin hallinde önemli bir adım daha atılacaktır.

Sancak’ta AÄŸustos 1938’de yapılan seçimlerde,Türk topluluÄŸu 40 milletvekilliÄŸinden 22’sini kazanmıştır.

2 Eylül 1938’de toplanan Sancak Meclisi, Ä°skenderun Sancak’ına Türkçe adıyla “Hatay Devleti” ismini vermiÅŸtir.

Hatay Meselesi’nin halledilmesinden sonra Türk-Fransız münasebetleri hızlı bir ÅŸekilde geliÅŸme göstermiÅŸtir.23 Haziran 1939’da Ankara’da iki ülke arasında imzalanan antlaÅŸma, karşılıklı yardımı öngördüğü gibi, Hatay’ın Türkiye’ye katılma talebinin Fransızlar tarafından kabul edilmesine sebep olacaktır.

Nihayet, 29 Haziran 1939’da son toplantısını yapan Hatay Meclisi oy birliÄŸi ile ana vatana katılmaya karar vermiÅŸtir.

Hatay’ın kazanılmasında, Avrupa’nın içinde bulunduÄŸu buhranlı dönemin etkisi, Ä°ngiltere’nin Türkiye’yi destekler mahiyette tavır alması önemli faktörler olarak gösterilebilir. Ancak en önemli faktör, 1936’dan sonra daha güçlü bir Türkiye’nin varolması ve Türk dış politikasının bu dönemde kararlı ve tavizsiz bir ÅŸekilde tatbik edilmesidir.

6 – Türk Ä°nkılâbının Dayandığı Ä°lkeler:

Atatürk, devlet adamı, başkumandan ve fikir adamı olarak temayüz etmiştir. Dünya tarihinde, devlet adamı ve başkumandan olarak icraat ve mücadelelerini fikriyata istinat ettirenlerin sayıları sınırlıdır. Zira sosyal ilimlere dayanarak analiz yapmak ve senteze varmak demek olan fikriyat,hem bilgi ve kültür,hem de istidat ister.

Tarihî geliÅŸmelerin meydana getirdiÄŸi Türk inkılâbı, bir fikir ve idealin baÅŸarıya ulaÅŸmış hâlidir. Türk inkılâbındaki fikriyatın yönü Atatürkçülük ÅŸeklinde ifade edilir. Türk inkılâbının fikrî gücü ve dayandığı esaslara ise “Atatürk Ä°lkeleri” denir.

Atatürkçülüğün temel ilkeleri olarak deÄŸerlendirilen altı ilkenin doÄŸup geliÅŸmesi Türk Ä°nkılâbının baÅŸlangıç safhasında olmamıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk tüzüğünde yer alan “Cumhuriyetçilik, Halkçılık ve milliyetçilik” ilkelerine “laiklik, devletçilik ve inkılâpçılık” ilkeleri partinin 1931’deki 3. kurultayında eklenmiÅŸtir. 5 Å¢ubat 1937’de yapılan anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin nizamnamesinde yer alan altı ilke Türkiye Cumhuriyeti’nin özellikleri olarak anayasada yer almıştır.

Türk inkılâbının amacı; Millî modernleÅŸmeyi saÄŸlamak Türk, toplumuna yeni bir ÅŸekil ve anlayış kazandırmaktır. Türk inkılâbı; bağımsızlığı, hür düşünceyi ve insan onurunu temel alan bir Türk rönesansıdır. Mustafa Kemal PaÅŸa, bu anlayıştan hareketle ilk yapılacak iÅŸin “Türkleri yeni baÅŸtan TürkleÅŸtirmek” olduÄŸunu tespit etmiÅŸtir. Bu ideallerin ileriye dönük bir ÅŸekilde geliÅŸmesi ve korunması Atatürk ilkelerinin gerçek anlamda uygulanması ile mümkündür.

Altı Atatürk Ä°lkesi’nin yanı sıra bu ilkeleri tamamlayıcı nitelikteki “Millî hâkimiyet”, “Millî bağımsızlık” ve “Millî birlik” ilkeleri Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde varolan unsurlardandır. Atatürk ilkeleri ile birlikte mütalâa edildiÄŸinde Atatürkçülüğün tanımı daha iyi anlaşılacaktır.

a РMill̨ H̢kimiyet:

Millî hâkimiyet, milletin kendi kendini idare etmesi, kendine hükmedecek heyeti seçmesidir. Yani millet tarafından devlete verilen iktidardır. Bu durumda hâkimiyet bir kişiye, gruba ve çoğunluğa değil , bütün millete aittir.

Batı menÅŸeli olan “millî hâkimiyet” kavramı siyasî hayatımıza Millî Mücadele ile birlikte girmiÅŸtir. Atatürk “Millî hâkimiyet” mefhumuna Türk’ün ve kendi yüksek fikirlerinin damgasını vurarak hareket etmiÅŸtir. Atatürk, Millî hâkimiyet kavramını izah ederken millete ve Türk milletinin fikrine ağırlık vermiÅŸ ve bunun üzerinde ısrarla durmuÅŸtur.

Mustafa Kemal PaÅŸanın Samsun’dan sadarete gönderdiÄŸi 22 Mayıs 1919 tarihli raporda yer alan “Millet, Millî hâkimiyet esasını ve Türk milliyetçiliÄŸini kabul etmiÅŸtir. Bunun için çalışacaktır” ifadesi Millî Mücadele hareketinin hedefini göstermesi bakımından önemlidir.

Amasya Tamimi ile Erzurum ve Sivas Kongrelerinde ortaya çıkan ana fikir ise “Hâkimiyet-i Millîye’ye müstenid bilâ kaydü ÅŸart müstakil yeni bir Türk devleti tesis etmek” ÅŸekliyle tespit edilmiÅŸ ve bu ideal ilk BMM’nin açılmasıyla yeni devletin temelini oluÅŸturmuÅŸtur. Bu durum 1921 ve 1924 Anayasaları “Hâkimiyet kayıtsız ÅŸartsız milletindir” ilkesine yer vermekle hukuki bir hüviyet kazanmıştır.

Toplumda en yüksek hürriyetin,en büyük eşitlik ve adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla Millî hâkimiyeti sağlamış bulunmasıyla devamlılık kazanır. Bundan dolayı, hürriyetin de,eşitliğin de,adaletin de dayanak noktası Millî hâkimiyettir.

Mustafa Kemal PaÅ£a’ya göre “Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eÅ£itlik ve adaletin devamlı ÅŸekilde saÄŸlanması ve korunması ancak ve ancak tam ve kat’i manasıyla Millî hâkimiyetin kurulmuÅŸ olmasına baÄŸlıdır. Bundan ötürü hürriyetin de,eÅŸitliÄŸin de, adaletin de dayanak noktası Millî hâkimiyettir”.

b – Millî Bağımsızlık(Ä°stiklâl-i tam) :

Siyasî anlamda bağımsızlık, bir baÅŸka devlete veya milletler arası herhangi bir kuruluÅŸa baÄŸlı bulunmamak demektir. Millî Bağımsızlık, milletin bu fikri benimsemesi ve amaç edinmesiyle ortaya çıkar. Türk milleti için “bağımsızlık” ise vazgeçilemeyecek, taviz verilemeyecek bir karakteridir.

Mustafa Kemal PaÅŸa’nın bağımsızlık anlayışı kayıtsız ve ÅŸartsız bir ÅŸekilde bağımsızlıktır:

“Ä°stiklal-i tam, denildiÄŸi zaman, bittabi siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, harsî ve ilah her hususta Ä°stiklâl-i tam ve serbest-i tam demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden mahrumiyet,millet ve memleketin mana-yı hakikisiyle bütün istiklâlin mahrumiyeti demektir”.

“Ä°stiklâl-i tam, bizim bugün tercih ettiÄŸimiz vazifenin ruh-ı aslisidir. Bu vazife, bütün millete ve tarihe karşı tercih de edilmiÅŸtir”.

Batının emperyalist devletlerine karşı giriÅŸilen Millî Mücadele Hareketi’nin temelinde Türk milletinin bağımsızlığını kazanma arzusu yatar. Anadolu Kongrelerinde “Milletin bağımsızlığından vazgeçilmediÄŸi ve vazgeçilmeyeceÄŸi” esası kabul edilmiÅŸtir. Bu esas ile kurulan yeni Türk devleti milletler arası hayatta yerini Lozan Barış AntlaÅŸması ile almış ve kazandığı Millî Mücadele zaferi, milletler arası bakımından da bu antlaÅŸma ile teyit edilmiÅŸtir.

Misak-ı Millî’nin öngördüğü tam bağımsızlık fikrinin askerî ve siyasî baÅŸarılar neticesinde elde edilmesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti,bağımsızlık anlayışımızın korunması ile ilelebet yaÅŸayacaktır.

(Visited 9 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 16.09.2007 tarihinde hale tarafından, Yakın Dönem Türkiye Tarihi bölümünde paylaşılmıştır ve 1920 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti | VI. Bölüm, 1933 yılının sonuna kadar zaman zaman görüş ayrılıkları.. orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleTürkçe Kelimelerde Vurgu Sonraki MakaleEski Türk Åženlikleri | Soytarılar – Osmanlı’nın Maskaraları

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz