Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

“Top” ve “Tüfek” Gibi Ateşli Silâhlar,Osmanlı Ordusuna Ne Zaman Girmiştir?


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 19.05.2009 tarihinde Esesli tarafından, Büyük Osmanlı İmparatorluğu bölümünde paylaşılmıştır ve 2098 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


“Top” ve “Tüfek” Gibi Ateşli Silâhlar Osmanlı Ordusuna Ne Zaman Girmiştir?

Osmanlı ordusunda “top” ve “tüfek” gibi ateşli silâhların ne zamandan beri kullanıldığına yönelik tartışmalar, kimi zaman kaynakların dikkatle ve yeterince incelenmemesinden, kimi zaman da kasıtlı olarak ortaya atılan abuk-sabuk bâzı iddiâlar yüzünden tam bir muammâya dönüşmüştür. Kimileri, fetih tablolarına kadar girdiği hâlde “İstanbul’un fethinde tüfek kullanılmadığını” iddiâ ederek, ortalığı asılsız şeylerle doldurmak ve zihinleri bulandırmak için çırpınıp dururken; kimileri de dönemin canlı şâhitlerini bile yalanlayacak, basit ve gülünç iddiâlarla diline dolayacak kadar ipin ucunu kaçırmıştır!..


Hiçbir bilgiye ve târihî delile dayanmadan, kıt akıllarında ve dar kafalarında çizdikleri “medeniyet düşmanı”, “gündemi dâimâ geriden takip eden”, “yobaz”(!) Osmanlı tipini “gerçek Osmanlı” diye yutturmaya çalışan, “târihçi” demeye aslâ dilimizin varmadığı seviyesiz “tahrifçi”lerin birer “ilim hırsızı” olduklarını kesinlikle bilmemiz gerekir. Şimdi, Osmanlı’ya sövmekle pirim yaptıklarını zanneden bu gibi beyin fukarâlarının, halka “târih” diye yutturmaya çalıştıkları “tahrif”lerini ortadan kaldıracak, bu husustaki yalanlarını su yüzüne çıkaracak ve Türk tarihini tahrip yönündeki heveslerini kursaklarında bırakacak kesin deliller nakledeceğiz.

Osmanlı Ordusu “Top”la
İlk Olarak Ne Zaman Tanışmıştı?

Kemâl Paşa-zâde “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”ın “I. Defter”inde, Sultan Alâüddîn Keykûbâd’ın Ertuğrul Gâzî ile mülâkat edip, Karacahisar tekfurunun üzerine yürüyüşünü anlatırken, o dönemde top ve tüfeğin Türkler tarafından bilinmediğine işâret ederek: “Ol eyyâmda diyâr-ı İslâm’da top bulunmaz idi ki, ânuñla dürc-i âhenîn gibi burc-ı berrînin şikest-ü pest idüb dıvârın yıkalar, harâb idelerdi; dârü’l-harbde darbzen ve tüfengle cenge âhenk olunmazdı ki, ânları atub ol nâr-ı kâr-ı zâruñ şerrârıyle küffâruñ harmen-i karârın yıkalar, yebâb idelerdi.” der.(1) Bu ifâdeler Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önce, Türk ordusunda “top” ve “tüfek”kullanılmadığını göstermektedir.


Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla birlikte, küffâra karşı yeniden şahlanan ve zamanla yeni silâhlar ve savaş âletleri geliştirmeye, zamânın en mükemmel askerî teçhizâtıyla küffâr kalelerini birer birer düşürmeye başlayan Türk hükümdarları, zaten sağlam ve güçlü olan ordularını, içinde bulundukları devrin en güçlü ve tesirli silâhlarıyla donatmayı da ihmâl etmemişlerdir.

Târih kaynaklarında Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gâzî döneminde, ne Türk, ne de küffâr ordusunda “top” ve “tüfek” kullanıldığına dâir herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Ancak Osmân Gâzî’nin vefâtından sonra, tahta çıkan oğlu Orhan Gâzî döneminde, artık “top”un yavaş yavaş Osmanlı ordusuna girdiğini ve kale burçlarını yerle bir ettiğini gösteren önemli kayıtlara rastlanır.

Yakın dönemin değerli tarihçilerinden İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı ordusunda topun ilk kez Sultan I. Murad Hân zamânında, 1389 yılında cereyân eden I. Kosova Savaşı’nda kullanıldığını tespit etmiş,(2) İsmâil Hâmi Dânişmend ise ilk topun yine I. Murad döneminde, 1364 (H. 766)’da Bursa’da döküldüğünü söyleyerek, bu târihi 25 yıl öncesine kadar götürmüştür.(3)

Hâlbuki Kemâl Paşa-zâde “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân” adlı eserinin Orhan Gâzî devrini anlatan “II. Defter”inde, 1358’de sefere çıkan Süleyman Paşa ve erlerinin, Gelibolu ile Bolayır arasındaki “Eksemil” hisarının “top-ı müsâdeme ile burc”larını dağıtıp dümdüz ettiğini;(4) yine sağlam ve sahih bir râvîye dayanarak, Bolayır’ın fethinde de Osmanlı askerinin, kalenin “burc-ı metânetini top-ı harble” yıkıp yerle bir ettiğini söyler.(5)

Bu târihî kayıtlar, hiçbir târihî veriye dayanmadan konuşan ve buna rağmen hâlâ “târihçi” sıfatıyla ortalıkta dolaşan zamâne “tahrifçi”lerin iddiâlarının tam aksine, “top”un Osmanlı ordusunda Orhan Gâzî zamânından beri kullanıldığını açıkça ortaya koymaktadır.

Kemâl Paşa-zâde, Eserine İlk Tüfeğin
Murad Hüdâvendigâr Döneminde
Kullanıldığını Kaydetmişti!..

Osmanlı Devleti’nin ikinci hükümdârı Orhan Gâzî döneminde “top”la tanışan Türk erlerinin, yine onun kadar önemli ve ehemmiyeti hâiz bir silâh olan “tüfek”le de hemhâl olmaları ve onu ustaca kullanıp, “tüfenk-endâz” vasfını almaları uzun sürmeyecekti!..


Gelmiş-geçmiş Osmanlı târihçilerinin en büyüğü olarak kabul edilen Kemâl Paşa-zâde’nin “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân” adlı eserinin bugüne kadar hiç neşredilmeyen, Sultan I. Murad (Hüdâvendigâr) dönemiyle ilgili “III. Defter”inde, İstanbul’un fethinden neredeyse bir asır önce, henüz Murâd Hüdâvendigâr Hân’ın pâdişahlığı döneminde “tüfek kullanıldığını” gösteren iki mühim kayda rastlanır.

Kemâl Paşa-zâde bahsettiğimiz defterde, Gâzî Hüdâvendigâr’ın emrindeki Osmanlı ordusunun 1360 (H. 762)’de Çorlu’ya düzenlenen seferde küffâr ordusuyla çarpıştığı ânı tasvir ederken; “Savâş kumâşı satıldı, top-u tüfeng çatıldı, sapandan at-u âdem biri-birine katıldı.” diyerek,(6) Osmanlı ordusunda daha o yıllarda iken tüfeğin kullanıldığına işâret eder.

Bu büyük “târihçi”nin zamânımız “tahrifçi”lerinin ipliğini pazara çıkaran kayıtları bununla sınırlı kalmaz. Müellif 1389 mîlâdî yılında gerçekleşen I. Kosova Meydan Muhârebesi’nde de, Osmanlı ordusunun sağına ve soluna yerleştirilen iki bin okçudan bininin, ok ve yayın yanısıra attıkları tüfek mermisini yere düşürmeyecek ustalıkta “tüfek” de kullandıklarına işâret ederek; “Biñ tîr-endâz ki, atdukları tüfek tîri yire düşmezdi, emîr-i dilîr Mâl-koç’la sağ kola turdılar; biñ dahî Hamîd-oğlı Mustafa Beg’le sola turub, iki biñ merd-i neberd bir yirden oka ve yaya el urdılar.” der.(7)

İbn-i Kemâl’in naklettiği bu satırlar; Murâd Hüdâvendigâr Hân döneminde okçuların iyi derecede tüfek kullanmayı da bildiklerini, dolayısıyla Osmanlı ordusunda daha o yıllarda bile tüfeğin mevcut olduğunu açıkça ispat eder.

Osmanlı İslâm medeniyetini, İstanbul’un fethinde bile “tüfek” kullanmayacak kadar basit ve âciz göstermeye kalkışan yüzsüz “tahrifçi”ler, bu büyük tarihçinin yukarıdaki sözleri karşısında artık ne diyebilirler?

İkinci Murad’ın Pâdişahlığı Döneminde
Ordusunu Tüfeklerle Donatması:

Osmanlı kaynakları dikkatle incelendiğinde, tüfeğin Sultan İkinci Murad döneminde ordu içinde tamâmen yaygınlaştığı ve nişancı erler tarafından artık her savaşta kullanıldığ göze çarpmaktadır. Bilhâssa Varna ve İkinci Kosova savaşları ile Mora Seferi’nde, “tüfenk-endâz” adı verilen tüfek erlerinin saldırı ve savunmada önemli bir rol oynadıklarını gösteren apaçık rivâyetler yer almaktadır.

İzladi ve Varna savaşları hakkında yazılan “Gazavât-ı Sultân Murâd bin Mehemmed Hân” adlı anonim gazavatnâmede belirtildiğine göre; küffâr Osmanlı’nın elindeki Vidin kalesine hücûm ettiğinde, kale halkı derhâl “kal’anuñ burc”larına “toplar ve tüfenk-endâzlar ve mancınıklar” yerleştirip, “Yekdür Allâh, yek!” nidâlarıyla hisârı savunmuşlar;(8) bir müddet sonra “Şumlu kal’asın döğmeğe” başladıklarında da kale ehli “merdâne duruşub” siperlere “topı-tüfengi” kurmuşlardı.(9)

Kemâl Paşa-zâde ise “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”ın “VI. Defter”inde, Sultan İkinci Murâd’ın 1446 yılında çıktığı Mora Seferi’nde “tüfek”li birliklerin hazır bulunduğuna açıkça işâret ederek: “iki tarafdan top-u tüfek, ok-u zenberek yağmûr gibi yağub muhkem mukâtele etdiler.” kaydını düşerken;(10) 1448’de gerçekleşen İkinci Kosova Meydan Muhârebesi’nde de, iki cephenin birbirine karşı “top” ve “tüfek”le taarruza geçtiğini belirterek; “ortadan kâfirüñ yayası, beriden yeñi-çerî ve ‘azeb, top-u tüfengi biri-birine havâle idüb karşû turdılar.” der.(11)

İstanbul’un fethini mümkün kılmak için dev toplar döktüren ve dâhiyâne bir fikirle havan topunu keşfeden Fâtih’in, ateşli silâhların bu kadar gerekli olduğu bir kuşatmada, babasının pâdişâhlığı döneminde kullanılan “tüfek”ten haberdar olmadığını veyâ askerlerine onu kullandırmadığını iddiâ etmek hangi parlak(!) zekânın ürünüdür? Kaynaklarda yer alan bunca “târihî” vesîka yalanlarını su yüzüne çıkarırken, kendilerini rezil etmek için hâlâ çırpınıp duran ve çırpındıkça daha da batan bu şuursuz “tahrifçi”lerin durumu ne kadar gülünçtür!..

İstanbul’un Fethinde “Tüfek Kullanıldığını”
İspatlayan Târihî Deliller:

Daha önce dergimizin 2005 yılı Mayıs ayında yayınlanan “‘Târihçi’ Geçinen ‘Tahrifçi’ler Tarafından, ‘Fâtih’e ve ‘Feth’e Yöneltilen Asılsız İtham ve İftiralar” başlıklı yazımızda, İstanbul’un fethine yakın dönemlerde yazılmış târihî kaynaklardan, fetihte Osmanlı askerlerinin “tüfek kullandığını” belgeleyen bâzı delilleri gözler önüne sermiştik. Şimdi bu iddiâları tamâmen susturacak yeni deliller nakledeceğiz.

Fâtih ve II. Bâyezid dönemi müverrihlerinden Oruç Beg, “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”ın Paris’te yer alan bir nüshasında, Fâtih’in İstanbul’u fethetmeye karar verince Edirne’de “toplar dökdürüp; tüfenkler, zenberekler (oklar), darbuzenler hâzır idüb”, bunları İstanbul surları önüne naklettiğini rivâyet eder.(12)

Neşrî’nin “Kitâb-ı Cihân-nümâ”daki ifâdesine göre; kuşatma başlar başlamaz surların önündeki “münâsib olan yirlerden, yeñi-çerîden ve gayrıdan tüfeng-endâzlar” siper alıp, küffârla “darb-u harb ve ceng-ü cidâle” başlamışlardı.(13) Kâfirleri toptan avlamak için yaylım ateşine tutan gâzîler “tüfeng zenbereğin etrâfâ bârân (yağmur) gibi yağdurı-başla”yınca, burçlardan sarkan kâfir erlerinin “bir-kaç gün içinde her kûşesini kef-gîr gibi delik”-deşik ettiler.(14) Gazâ meydanında öyle bir manzara vardı ki, surların üzerine çıkmayı başaran gâzîlerden kimi yukarıdan kartal gibi avının tepesine iniyor; “kimi aşâğıdan durub, tîr-ü tüfengle” avladığı kâfiri cehenneme gönderiyordu.(15) Burçların üzerindeki kâfirler, “aşağıdan kendüye tîr-ü tüfengle zafer bulam deyû” davranan gâzîleri burçların etrâfından uzaklaştırmaya çalışıyor;(16) ancak kâfir avlamakta hayli usta olan tüfek erleri, “tüfengle ölâcek kâfirleri ırakdan parmağla gösterüb” dilediğini kendine hedef seçiyor, gözüne kestirdiği kâfirin ânında işini bitiriyordu.(17)

Rûhî Çelebi de “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”ında, İstanbul’un fethinde: “tabl ve nakkâre çalınub, ‘alemler baş kaldırub, toplar ve tüfekler atılub” eşi-benzeri görülmedik bir çarpışmanın cereyân ettiğini söyler.(18)

Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi’nin “Mahrûse’-i İstanbûl Fethnâmesi”ndeki ifâdesine göre; Fâtih Sultan Mehmed kuşatma öncesi “kapûdâna” bir “hükm-i hümâyûn” gönderip, ona “top-u tüfeng” ve diğer harp âletleriyle gemileri “mükemmel donadub, dâhî gâzîler mekânı Geli-bolı lîmânından çıkub, deryâ yüzinden varub İstânbûl’ı muhâsara” etmesini emretmiş;(19) muhâsara esnâsında gemilerin Haliç’e indirilmesi kararlaştırılınca da, gönderdiği diğer bir fermanla, “kırk-elli pâre gemi”nin “top-u tüfengler” ve “dilâverler ile tonanub, yilkenler açub” karadan yürütülmesini istemişti.(20)

Kemâl Paşa-zâde’nin “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”ın “VII. Defter”indeki kaydına göre ise; İstanbul surları önünde çarpışma tüm şiddetiyle devam ederken “tüfekciler” peşpeşe nişan alarak “hisâruñ içini tüfek tolusıyle toldur”muş;(21) savaş boyunca “tüfekler, zenberekler (oklar) hisâr üzerine tolı gibi yağub” durmuş, açılan yaylım ateşi ve yapılan şiddetli bombardımanın ardından “âdem kanıyle şehrüñ sokakları” dolmuştu.(22)

Gelibolulu Mustafa Âlî de “Künhü’l-Ahbâr”ında, muhâsara ânında patlayan “top” ve “tüfek”lerin çıkardığı müthiş gürültüye işâret ederek, çatışmada o güne kadar hiçbir kulağın işitmediği şiddette bir “top-u tüfeng velvelesi” koptuğuna işâret eder.(23)

Hâl böyleyken, sırf Osmanlı’ya duydukları kîni tatmin etmek ve eski kaynaklarımızda yazılı olan gerçek “târih”i “tahrif”etmek için, ipe-sapa gelmez iddiâlarıyla bu gerçeği sulandırmaya ve Türk milletinin zihnini bulandırmaya kalkışan zamâne “tahrifçi”leri, neye dayanarak hâlâ aynı safsatayı tekrarlayıp duruyorlar? Bu hâlleriyle onlar, aslında cehâletlerini ilân etmekten ve halkın karşısında kendilerini rezil etmekten başka hiçbir şey yapmıyorlar!..

Kaynak:

(1) Kemâl Paşa-zâde, “Tevârîh-i Âl-i Osmân”, I. Defter, Millet Ktp. Ali Emîrî, Tarih, nr.: 30, vr. 9a.

(2) İ.H. Uzunçarşılı, “Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları”, c. 2, s. 35)

(3) İ. H. Dânişmend, “İzahlı Osmanlı Târihi Kronolojisi”, c. 1, s. 73, İstanbul, 1971

(4-5) Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., II. Defter, Millet Ktp. Ali Emîrî, Tarih, nr.: 30, vr. 63a, 67b

(6) Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., III. Defter, Millet Ktp. Ali Emîrî, nr.: 30, vr. 79b.

(7) Kemâl Paşa-zâde, a.g.e., nr.: 30, vr. 112b

(8-9) H. İnalcık – M. Oğuz, “Gazavât-ı Sultân Murâd bin Mehemmed Hân”, s. 42, 52. TTK Yay., Ankara, 1978.

(10-11) Kemâl Paşa-zâde, “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”, VI. Defter, Bibliotheque Nationale. Turc. nr.: 157/1, vr. 20a, 30a.

(12) Oruç Beg, “Kitâb-ı Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”, Bibliotheque Nationale, Supp. Turc. nr.: 1047, vr. 54a.

(13-17) Mehmed Neşrî, “Kitâb-ı Cihân-nümâ”, c. 2, s. 692-698. haz. F. R. Unat – M. Altay Köymen. TTK Yayını, Ankara, 1946

(18) Rûhî Çelebi, “Rûhî Târihi”, Belgeler, c. XIV, sayı: 18, s. 449. haz.: H. Erdoğan Cengiz – Yaşar Yücel. TTK, Ankara, 1992

(19-20) Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi, “Mahrûse’-i İstanbûl Feth-nâmesi”, İ.Ü. Ktp. TY, nr. 2634, vr. 8a, 13a

(21-22) İbn-i Kemâl, “Tevârîh-i Âl-i ‘Osmân”, VII. Defter (Tıpkıbasım), s. 48-51, nşr. Ş. Turan. TTK yayını, Ankara, 1954

(23) Gelibolulu Mustafa Âlî, “Künhü’l-Ahbâr”, c. II, s. 11, haz.: M. Hüdai Şentürk. TTK yay. Ankara, 2003

(Visited 3 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 19.05.2009 tarihinde Esesli tarafından, Büyük Osmanlı İmparatorluğu bölümünde paylaşılmıştır ve 2098 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

\"Top\" ve \"Tüfek\" Gibi Ateşli Silâhlar,Osmanlı Ordusuna Ne Zaman Girmiştir? orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleTürkçe Kökler Ve Ekler | Tekillik - Çoğulluk - Cinslik - Tanımlık - Sözdizimi Sonraki MakaleMustafa Kemal Atatürk'ün Anadolu'ya Geçişi | Atatürk'ün Anıları

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz