Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Suikastler Tarihi | Hazreti Ömer | 644 – Medine


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 21.11.2007 tarihinde Erkan tarafından, Yerli ve Yabancı Önemli Tarihi Suikastlar bölümünde paylaşılmıştır ve 1130 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Bizans Ä°mparatoru Heraclius (Ermeni asıllı ve Heraclius Hanedanının kurucusu olan I. Heraclius; 610-641 yıllan arasında Bizans imparatorluÄŸu tahtında oturmuÅŸtur.) yüz çizgileri gerilmiÅŸ, sinirden titriyor, karşısında süklüm püklüm duran Prens Tomas’a bağırıyordu:

“Anlamıyorum Tomas, ne oluyor?.. Urfa, Ä°skenderun ve Antakya’yı verdik, fakat bu da yetmedi. Åžimdi de Suriye elden gidiyor!.. Senden en küçük bir baÅŸarı ve karşı koyma haberi yok. Åžam kalesi bile düştü düşecek!.. Åžimdi de sıra Kudüs’e mi geldi?.. Bütün bu yenilgilerinizin gerçek nedenlerini anlayamıyorum.”


Prens Tomas, üzgünlüğünü belirten bir sesle imparatora şöyle karşılık verdi:

“Haklısınız efendimiz… Ama son bir kozum daha var. EÄŸer izin verirseniz bunu da denemek istiyorum… Belki de bu davranışımı iyi karşılamayacaksınız. Çünkü planımın içinde Kutsal Kitapların da rolü olacak…”

Ä°mparator Heraclius:


“Söyleyin bakalım Prens Tomas.. Oyununuzu ben de merak ettim” dedi.

Prens Tomas, savaşta uygulayacağı planını anlatmaya başladı:

“Ellerine kutsal kitapları almış rahipleri, askerlerimin önünde yürüteceÄŸim. Ä°slâm kuvvetleriyle hiç cenge çıkmamış ve maneviyatları bozulmamış genç kumandanları da savaÅŸa sürdüreceÄŸim.”

Ä°mparator elini Prens Tomas’ın omzuna koydu ve bu savaÅŸ planını beÄŸendiÄŸini belirterek:

“Güzel… güzel… Sonucunda baÅŸarı elde edilebilecek bir düşünce bu. Niçin bunu daha önce uygulama yoluna gitmedin?.. Tanrı yardımcın olsun.”

Ne var ki, bu gülünç savaÅŸ oyunu gerekli sonucu saÄŸlamamış, Hıristiyanlık dünyasının kutsal ÅŸehri Kudüs de, her an Ä°slâm ordularının eline düşmek tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. (Tarihler, Kudüs’ü kuÅŸatan Ä°slâm ordularının komutanı konusunda deÄŸiÅŸik adlar ileri sürmektedirler. DeÄŸiÅŸik kaynaklar, Halid bin Velid, Amr Ibnül As, Ubu Ubeyde ve Halid bin Sabit’i Kudüs’ü kuÅŸatan birliklerin başında gösterirler. Bu karışıklığın, Kudüs’ün savaÅŸ yapmadan ele geçirilmesinden doÄŸduÄŸu ileri sürülebilir.)

Kudüs halkının tek umudu. Patrik Sofronius’a baÄŸlanmıştı. Onun çevresinde toplanmış, çıkar yolun ne olduÄŸu konusunda kendisinden bilgi istiyorlardı. Sofronius’a:


“Muhterem Patrik Hazretleri, biz kutsal dinimizin baÅŸkentini vermek istemiyoruz. Bunun için elimizden gelen son çarede birleÅŸtik. Bu kutsal kenti teslim etmektense, düşmanla çarpışa çarpışa Kudüs’ü yerle bir eder ve Ä°slâm ordularına bir yıkıntı halinde bırakırız… Sizin bu konudaki düşüncenizi öğrenmek istiyoruz.” dediler.

Patrik, kendilerine ÅŸu karşılığı verdi: “Ben, sizden çok ayrı düşünmekteyim. Bana bu gücü veren de, elimde Halife’nin kendi eliyle yazdığı ahitnamenin (AnlaÅŸma ÅŸartlarını kapsayan belge ya da resmi kâğıt) bulunmasıdır. Bu bana güven veriyor. Halife, bu ahitnamede cana, mala ve ırza dokunmayacağına dair, Tanrı katında yemin etmektedir. Hem de, dini inanışlarımıza ve kiliseye gitmemize engel olmayacağını da bildirmektedir..”

Uzun görüşme ve tartışmalar sonunda, Patrik Sofronius’un da etkisiyle, Kudüs halkı ÅŸu karara vardı; Halife Hz. Ömer gelirse, ÅŸehri ona teslim edeceklerdi.

Halife Hz. Ömer, Kudüs’ü teslim almak üzere Medine’den yola çıkmıştı. Develere binmiÅŸ bedeviler de arkası sıra geliyorlardı. Geçtikleri yol üzerindeki köy, kasaba ve kent halkları, Halife’ye büyük sevgi gösterilerinde bulunuyorlardı.

Yol boyunca karşılamaya çıkanlar, gelecek Halife birliklerinin göz kamaştırıcı ve olağanüstü görünümlerini düşlerken, giyim ve kuşamları birbirine benzeyen iki kişinin, yanlarındaki bir deveyle önlerinden geçtiklerini gördüler. Yoksul görünüşlü bu iki kişi, deveye nöbetleşe binerek yol alıyorlardı.

Yol boyunca birikenler, bu yoksul kılıklı iki kişinin kimliklerini öğrendiklerinde, şaşırıp kaldılar. Çünkü bunlardan biri. Hazret-i Ömer bin Hattab, ötekiyse kölesiydi.

Kudüs surları görününce, kumandanlarından Ebu Ubeyde, Halife Hz. Ömer’in yanına gelerek:

“Ya Ömer-ül Faruk…(Faruk: Arapça, “doÄŸruyu eÄŸriden ayıran” anlamına) Elbiseleriniz biraz eski ve yamalı. Kudüs’e girmek için seçtiÄŸiniz binek hayvanınız da cins deÄŸil. Bunları deÄŸiÅŸtirip, size ve Halife’ye yaraşır elbiseler giyseniz nasıl olur?”

Hz. Ömer, bu sözler üzerine kaşlarını çatıp, ağır ağır şu karşılığı verdi:

“Bilirsin ki, bizde ad, ün, onur ve mevkiden yana ne varsa, tümü de Ä°slama aittir. KiÅŸiliÄŸimize gelince; ona sadelik daha çok yaraşır!.. Elbiselerin kiÅŸiye ün ve onur kazandırdığını nerede gördün? EÄŸer öyle olsaydı; ÅŸu karşımızdaki süslu ve gösteriÅŸli elbiseler içindeki kumandanlar, çıplak ayaklarımızın karşısında emir kulu bulunmazlardı!..”

Kale kapısı açılmış, Kudüs ÅŸehrinin içine doÄŸru uzanan anayolda, Hıristiyan dininin ileri gelenleri, baÅŸlarında Patrik Sofronius olmak üzere, Hz. Ömer’i karşılamak için sıralanmışlardı.

Önde üç atlı ilerliyordu. Ortadakinde sade ve yamalı elbiseler içinde Halife Hz. Ömer, saÄŸ ve solunda kumandanları Halid bin Velid’le Ebu Ubeyde vardı. Onların arkasında da Amr Ibnül As, Åžurabil ve Bilâl-i HabeÅŸi geliyordu. En arkada da askerler düzenli sıralar halinde yürüyorlardı…

Ömer, bir ara Bilâl-i HabeÅŸi’nin yanına giderek: “Ya Bilâl!.. Tanrı’mızın bize lütfuna, ihsanına ölçü yok!. Bu kutsal ÅŸehre girdiÄŸimiz ÅŸu sıra, namaz vaktidir. Mübarek ezan-ı Muhammedi’yi senden dinlesek nasıl olur?..”

Bilâl-i HabeÅŸi, Süleyman mabedinin karşısına düşen yüksek kale burcuna çıktı ve az sonra da, Kudüs’te ilk olarak ezan sesi iÅŸitildi…

Namaz çaÄŸrısı iÅŸitilince, Patrik Sofronius cemaati “Bâsübâdelmevt / ölümden sonra diriliÅŸ” adlı kiliseye götürerek, ibadetlerini burada yapabileceklerini söyledi.

Kiliseye giren Halife Hz. Ömer, içerisinin tapınmakta olan Hıristiyanlarla dolu olduÄŸunu görünce, Patrik Sofronius’a dönerek:

“Görüyorsunuz ki, biz cemaat halinde namaz kılarsak bunların ibadetine engel olacağız. Sonra, kumandanlarım ve askerlerim kilisenin camiye çevrildiÄŸini sanırlar. Buraya bir cami gözüyle bakarlar. Bu da ahitnamemize aykırı düşer!.. Biz namazımızı kilise dışında da kılabiliriz. Ä°lginize teÅŸekkür ederiz…” dedi.

Kudüs 637 yılında, böylece Müslümanların eline geçmiÅŸ oldu. (Kudüs’ün Müslümanların eline geçtiÄŸi tarih konusunda birlik yoktur. Bazı kaynaklar Kudüs’ün Fethini M.S. 638 olarak gösterirler. Taberi’ye göre Kudüs 637’de alınmıştır.

Aradan yedi yıl geçmiÅŸti. 644 yılında Hz. Ömer, Medine’de mescitte sabah namazını kıldırıyordu. Tam bu sırada Ebu Lülüe Feyruz adında bir köle, elinde bir hançerle cemaat içine daldı ve Halife Hz. Ömer’i secdedeyken altı yerinden yaralayarak yere serdi. Kaçmasını önlemek isteyen altı kiÅŸiyi daha yaralayıp mescitten dışarı çıktı.

Dışarıda nöbet beklemekte olan Beni Esed kabilesinden bir cenkçi, Ebu Lülüe Feyruz’un arkasından okunu fırlattı. Ok, suikastçının tam başına saplandı. Zehirli okun girmesiyle de Ebu Lülüe Feyruz olduÄŸu yere yığılıp can verdi…

Hz. Ömer’i vuran Ebu Lülüe Feyruz’un dini ve ırkı konusu da karışıktır. Bir söylentiye göre, Halid bin Velid’in Yahudiden dönme kölesiydi. BaÅŸka kaynaklar da onu Hıristiyan ya da Zerdüşt dinine baÄŸlı olarak gösterirler. Suikast konusundaki söylentilerden biri ÅŸudur: Küfe Valisi Mugayre ibni Sa’be, Ebu Lülüe Feyruz’un kızını kaçırtmış ve bedevi ÅŸeyhlerinden birisine armaÄŸan etmiÅŸti. Ebu Lülüe, bu durumu bildirmek ve kızını geri almak için Hz. Ömer’e baÅŸ vurmuÅŸ, fakat gereken ilgiyi görmemiÅŸti. Bunun üzerine bir sabah namazında onu, daha sonra ölümüne yol açacak biçimde hançerle ağır yaralamıştı.

Hazreti Ömer’i hemen evine taşıdılar. Aceleyle bulunan bir cerrah, karnındaki yaraları dikti. Yaraların iyileÅŸmesi için Hz. Ömer’in hiç kıpırdamadan yatması gerekiyordu.

Halife Ömer, oÄŸlu Abdullah’ı yanına çağırttı ve ona vasiyetini bildirdi:

“Cenaze namazını kılındıktan sonra, Hz. AyÅŸe’ye (Hz. Muhammet’in üçüncü eÅŸi.) git, benim Revza-i Mutahhara’ya (Hz. Muhammet’in Medine’deki mezarına verilen ad) gömülmem için izin al!” dedi ve sonra cerraha dönerek:

“Åžimdi namaz vakti yaklaşıyor, Abdest almaya kalksam ne olur?..” diye sordu. Cerrah büyük bir kaygı ve telâşla karşılık verdi:

“Ya Emir-ül Müminin! Sakın böyle bir davranışta bulunmayınız, yerinizden kımıldarsanız, dikiÅŸler hemen sökülür, Tanrı korusun büyük felâket olur!”

Hz. Ömer gülümseyerek:

“Namazımı bırakmaktansa, karnım yarılsın daha iyi.” dedi ve yattığı yerden doÄŸrulmak istedi…

Acı bir haykırış duyuldu… Hepsi o kadar…

Babasının soÄŸuyan ellerini, avuçlarında ısıtmaya çalışan Abdullah, göz yaÅŸlarını tutamadı. Bir sahabi (Hz. Muhammet’in görüp konuÅŸtuÄŸu, yakınları. ÇoÄŸulu Sahabe’dir) onu kıyıya çekerek, ÅŸu ayet-i kerimeyi söyledi:

“Ä°nna Lillâhi ve inna ileyhi raciûn .”

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 21.11.2007 tarihinde Erkan tarafından, Yerli ve Yabancı Önemli Tarihi Suikastlar bölümünde paylaşılmıştır ve 1130 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Suikastler Tarihi | Hazreti Ömer | 644 - Medine orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleAÅŸk Beni Geçer | Abdülkadir Budak Sonraki Makale[Çocuk Hastalıkları] Kabakulak (Epidemik Parotit)

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz