Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Türk-Makedon İlişkileri‏


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 25.07.2009 tarihinde Sema tarafından, Büyük Türk Tarihi | Türk Kültürü - Gelenekler ve El Sanatlarımız bölümünde paylaşılmıştır ve 350 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Türk-Makedon İlişkileri‏

XIX. yüzyılın ikinci yansında hâlâ bir Türk Bölgesi olan Makedonya’nın ne siyasî, ne millî, ne dinsel, ne de etnografik bütünlüğü vardı. Bu dönemde, adı geçen bölgede, komşu Balkan devletleri türlü baskı ve propagandalarla Makedonya Slavları’nı eritmeye çalıştılar. Onlar Makedonya’da kendi üstünlüklerini sağlamak için, XIX. yüzyılın ilk yarısında sık sık din ve ırk çatışmaları, şiddet olayları ve isyanlar çıkarttılar. Söz konusu dönemde, bu devletler Makedonya Slavları’nın özel ve kamusal hayatı üstüne bir korku çöktürdüler. Osmanlı Devleti ise Türk olmayan unsurları eğitim, kültür, ekonomik, sosyal ve siyasî hayatta birleştirmeye çalışarak kendi adaletli idaresini sürdürüyordu. Böylesine ayrı, böylesine düşman unsurları yönetip yürütmekteki güçlük çoğu kez bu Devlet’in üstünde kendi etkisini gösteriyordu.


XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’nde yaşayan milletlerin, onlar arasında “egemen millet” olan Türkler’in de eğitim, kültür, ekonomik, sosyal ve siyasî hayat şartları aynı veya benzerliydi. “Egemen millet” olarak sayılan Türkler’in durumu azınlıkların durumundan pek farklı değildi. Türk Milleti’nin Osmanlı toplumundaki gerçek durumunu en iyi şekilde büyük fikir adamı ve sosyolog Ziya Gökalp izah etmiştir. Yüzyıllarca aynı gökkubbe altında sürdürdükleri ortak hayatın neticesinde XIX. yüzyılın ikinci yarısında Türkler ve Makedonya Slavları arasında iyi ilişkiler kurulmuştu. Bu ilişkiler sonucunda Türkler, Makedonya Slavları’nın hayatında oldukça etkili olmuşlardı. Türkler’in bu etkileri geniş çaplıydı ve Makedonya Slavları’nın hayatındaki her alanda göze çarpıyordu. Türkler’in geniş çaptaki bu etkileri Makedonya Slavları’nın yaşayış tarzlarının âdeta ayrılmaz bir parçası olmuştu. Söz konusu etkiler özellikle dil, edebiyat, folklor, müzik folkloru, mimari ve diğer sahalarda göze çarpıyordu.

Meselâ, Makedonca’da yüzyıllarca 7-8 binden fazla Türkçe kelime kullanılmıştır. Bugün ise bu sayı üç binden fazladır. Söz konusu dönemde Türk Milleti’nin Makedonya Slav halkına karşı tutumu her zaman olduğu gibi oldukça olumluydu. Türkler, Makedonya Slavlarının millî varlığını, bütün nitelik ve değerlerini tanımış ve hattâ çoğu kez onları takdir etmiştir. Bu durumu tarihçi Angel Dinev şu sözlerle izah etmektedir: “Aynı devlette yaşayan Türkler, Makedonlar’ın sosyo-ekonomik, siyasî ve din haklarını tanıyorlardı”.

Türkler ve Makedonya Slavları düzensizliğin hâkim olduğu bazı dönemlerde birbirlerine destek oluyorlardı. 1787-1792 yılları arasında yürütülen Türk-Avusturya-Rus Savaşı’ndan sonra Kırcaali’de beliriveren bazı Bulgar ve başka eşkiya çetelerinin saldırılarına karşı Türkler ve Makedonya Slavları birleşerek kendilerini korumuşlardı.


Türk Milleti, çoğu kez Makedonya Slavları’na yardım etmiş ve onları kötü durumlardan kurtarmıştır. Bu iyi ilişkilerin bir örneği olarak Köprülü’de Molla Halil Efendi olayı gösterilebilir.
Köprülü Kaymakamı’nın Hristiyanlar’a yaptığı bazı haksızlıkları, 1879 yılında Köprülü Türkleri’nin tepkisini çekmişti. Onlar, aynı yıl, Hristiyanlar’la beraber karma bir delegasyon kurarak Selanik’te Doğu Rumeli ile ilgili kurulan Avrupa Komisyonu üyesi Fransız Napoleon de Ring’den yardım istemişlerdi. Türkler’e başkanlık eden Molla Halil Efendi, Kaymakam’ın Hristiyan halkına yaptığı haksızlıkları saydıktan sonra Napolen de Ring’e: “Biz Hristiyanlar’la beraber idarecimizin değiştirilmesini istiyoruz… Din ve ırk farkı yapmadan Hristiyan vatandaşlarımızla iyi geçinmek istiyoruz…” demiştir.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Türkler, Makedonya Slavları’nın sosyo-ekonomik, eğitim, kültür, sanat vb. alanlarda ilerlemesini takdir etmiş, maddî yardımlarda bulunarak onların güven ve sempatilerini kazanmışlardı. Söz konusu Türkler’den biri İştipli Hacı Salih Efendi’dir. Salih Efendi 1877 yılında İştip’te inşa edilen “Aya Kiril ve Metodiy” İlkokulu’na 10 altın lira bağışlarken şu sözleri de ilâve etmişti: “Ben Hristiyan vatandaşlarım için çok iyi şeyler duymuştum. Fakat bugün gözlerime bile inanamıyorum. Kalbim sevinçten fırlayacak nerdeyse. Sizin böyle bir maneviyata ve parlak bir geleceğe sahip olmanız beni çok sevindirdi”.

Üsküp Metropoliti Teodosiy’in, Bulgar Eksarh’ı I. Yosife 4 Ekim 1890 yılında Koçana’dan gönderdiği mektupta Türkler’in Hristiyanlara karşı gösterdikleri olumlu davranışlardan sözetmiştir. Metropolit Teodosiy aynı mektupta 23 Eylül 1890 yılında İştip’te düzenlenen dinî törende ve kendisinin Koçana’ya yaptığı ziyareti sırasında Türkler’in ona ve Hristiyanlara karşı gösterdikleri ilgiden bahsederken “İştip’te olduğu gibi Koçana’da da Türkler Hristiyanlara hoşgörüyle bakıyorlardı. Karma Türk-Hristiyan köylerinden geçtiğimiz sırada, Türk köylüleri de beni karşılamaya çıkmışlardı” sözlerini ilâve etmiştir.

Makedonya’da, Türk-Hristiyan ilişkilerini inceleyen ünlü Sloven etnologu K. Gersin Makedonya ile ilgili hatırlarında şöyle demektedir: “Türk köy halkı Makedonya’da kendini oldukça temiz tutmuş, namusunu korumuş, Kur’an ilkelerine bağlı kalmış, içki düşkünü ve eşkiya olmamış, cinayetler işlememiştir. Cinayetleri işleyenler genellikle yabancılardır…”

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Makedonya Slav halkı kendi “millî” ve dinî bağımsızlığı için Fener Rum Patrikliği, 1870 yılından sonra Bulgar Eksarhlığı ve Sırp siyasî propagandasına karşı mücadele etmiştir. Bu mücadele sırasında Makedonya’nın bazı yerlerinde, Makedonlar ve Türkler, Makedonlar’ın Rum ve Bulgar kilise taraftarlarıyla geçindiklerinden daha iyi geçinmişlerdir. Bu gerçeği Sırp tarihçisi Yovan Hacı Vasiliyeviç: “Pirlepe’de Sırplar’la Türkler, Sırplar’ın Eksarhist ve Patriklik taraftarlarıyla geçindiklerinden daha iyi geçiniyorlardı” sözleriyle dile getirmiştir.

Türk ve Makedon tarih biliminde, Yeni Osmanlılar’la Makedonya Slavları arasında 1865 yılına kadar siyasî veya başka ilişkilerin olup olmadığına dair kesin bilgiler yoktur. Söz konusu dönemde Osmanlı Devleti’nde ıslâhatlar genellikle Avrupa devletlerinin veya Yeni Osmanlılar’ın baskısıyla yapılmıştır. Yapılan ıslâhatların neticeleri bütün Osmanlılar’ın, onlar arasında Makedonya Slavları’nın da sosyo-ekonomik, siyasî, eğitim ve kültürel ilerlemesine yol açmıştır.

18 Şubat 1856 yılında ilân edilen Hatt-ı Hümâyûn’da, Gülhâne Hatt-ı Şerifi’nde üstlenilen yenilikler de vardı. Karma mahkemelerin kurulması, taşradaki idarenin yeniden teşkilâtlandırılması, devlet gelir, giderlerinin kontrol edilmesi, hattâ 1839 yılında olduğu gibi sadece güvencesine değil, ırk ve din ayrılığına bakmadan hürriyet ve kanun önünde eşitlik ilkesi benimseniyordu. Müslümanlarla Hristiyanlar arasındaki her türlü kanun ayrıcalığı kaldırılmış, hattâ onlar her türlü rütbede hizmet edebilmek üzere orduya da alınarak, her göreve atanabileceklerdi. İl meclislerinde ve kurulacak olan Danıştay’da temsil edileceklerdi.


1856 Hatt-ı Hümâyûn’u Makedonya Slavları’na kendi ana dilinde okullar açma imkânını da sağlamıştı. Bu imkândan faydalanan Slavlar, Makedonya’nın bazı şehirlerinde öğretmen, ticaret ve kız okulları, bazılarında ise liseler açmışlardı. Tanzimat’tan sonra Makedon kilise belediye okulları da kurulmuştu. Mihaylo Georgievski’ye göre Tanzimat ve Hatt-ı Hümâyûn ıslâhatları “Makedonya Slav burjuvazisinin kendi kültürlerini meydana getirmesini sağlamıştı”. Söz konusu ıslâhatlar XIX. yüzyılın başında ilk kitapların çıkmasına ve matbaanın kurulmasına, Makedonya’nın hemen her yerinde Makedon kitaplıklarının ve okullarının açılmasına imkânlar sağlamıştı. Bulgar Eksarh’ı Antim’in “Hatt-ı Hümâyûn, Bulgarlar’ın hürriyetini kağıtta bile olsa oldukça genişletmiştir” ifadesi dikkate değerdir.

Tanzimat ve Hatt-ı Hümâyûn ıslâhatları, Makedonya Slavları’nın millî şuurunun belirivermesinde önemli rol oynamışlardı. Çünkü söz konusu ıslâhatların sağladıkları imkânlarda millî şuuru uyandırılan Makedonya Slav halkı bu dönemde kendi din bağımsızlığı için Rum ve Bulgar kiliselerine karşı mücadelesine devam etmişti. Bu halkı, yürüttüğü mücadelede Yeni Osmanlılar’ın ideolog ve liderleri, hattâ Bâb-ı Ali bile desteklemişti.
1858-1860 yılları arasında, Avrupa devletlerinin maddî ve manevî desteğiyle, Güney Makedonya’nın bazı yerlerinde katolik okulları açılmıştı.

Bu okulların amacı Balkan Yarımadası’nda Rus ve Panslavizm hareketinin yayılmasını durdurmaktı. Makedonya Slavlar’ı, Katolik okullarını ve propagandasını, İstanbul Rum Patrikliği’ne karşı yürüttükleri din, eğitim, kültür ve ekonomik bağımsızlığı mücadelesinde güçlü bir silâh olarak kullanmışlardı. Bâb-ı Ali ise Panslavizm hareketini durdurmak için Makedonya Slavları’nın yürüttükleri mücadeleyi desteklemişti. Devlet Sadrazamı’nın, Selanik Valisi’ne, Kılkışlılar’ın Katolik Mezhebi’ne geçme isteğiyle ilgili 5 Ekim 1859 yılında verdiği emrinde şöyle denilmektedir: “Devletimiz’in kanunlarına göre vatandaşlarımız kendi inanışlarında hürdürler, Devletimiz o konuda kimseye karışmıyor”. Bulgar Eksarh’ı Antim’e göre ise Makedonya Slavları’nın mücadelesini hattâ ünlü Tanzimat ıslahatçıları Mehmet Ali ve Fuat Paşalar bile desteklemişlerdir.”

Makedonya Slavlan’ın söz konusu mücadelede en çok destekleyen ünlü ıslahatçı ve devlet adamı Mithat Paşa olmuştu. Niş ve Tuna Valisi iken Hristiyan halkına yaptığı ıslâhatlarla Avrupa’da ün kazanan Mithat Paşa’nın 15 Ekim 1873 yılında Selanik Valiliği’ne atanması, İrina Evgenievna Fadeeva’ya göre “Selanik Slavları arasında sevinç, Türk bürokrasisi arasında ise hoşnutsuzluk yaratmıştı.” Mithat Paşa, valilik görevi sırasında, Selanik Slav halkının hayatı ve karşılaştığı sorunlarla yakından ilgilenmiş, hattâ çoğunun halledilmesi için katkıda bulunmuştu.

O, Selanik’te bulunduğu sırada “Makedonya Slav halkının millî şuurunun güçlenmesi için sunduğu yardımla” Makedonya Slavları’nın sempatisini kazanmıştı. Selanik’e gelen Köprülü keşişi Damaskin’in dinî âyinini kendi ana dilinde yapması Rum din adamlarını çileden çıkarmış, fakat Mithat Paşa’nın “Herkesin kendi ana dilinde âyin yapma hakkı vardır” cevabı Rumlar’ı susturmuştu. O arada fakir bir Makedon okulunu ziyaret eden Mithat Paşa, okula kendi portrelerini (üç portre) hediye etmiş ve okul yapısının inşa edilmesi için arsa sağlayacağına söz vermişti. Mithat Paşa’nın bu tavrı Makedonlar’ı çok sevindirmişti. O, aynı zamanda, Selanik’te Türk-Makedon karma okullarının açılması girişiminde de bulunmuştu. Karma okullar, Mithat Paşa’ya göre Türkler’in ve Makedonya Slavları’nın yakınlaşması açısından önemli imiş. Onun, din ve ırk farkı yapılmadan “herkes okumalı”dır sözü de dikkate değerdir.

Mithat Paşa, 1873 yılının sonunda Selanik’te karşılaştığı Makedonya Slavları’nın din adamlarına “Makedonya Slavları Bulgar değil, onlar ayrı bir millettir, onların da kendi kiliseleri olmalıdır” demişti. Aynı yılda, Bulgar Eksarhlığı, Mithat Paşa’yı kendine bağlamak için Selânik’e keşiş Nil İzvorski’yi göndermişti. Ancak, Mithat Paşa, Nil İzvorski’ye, Makedonya Slavları’nın yabancı baskı ve propagandalarına karşı yürüttükleri din mücadelesinde haklı olduklarını öne sürerek, onu da adı geçen milletin mücadelesine katılmasını sağlamıştı. Böylece çağdaş Makedon tarihinde, Makedon milletinin varlığını tanıyan ilk şahıs Mithat Paşa olmuştu. Bu yüzden, Mithat Paşa’yı Makedonya Slavlar’ı desteklemiş, Rum ve Bulgar kiliseleri ise ona karşı düşman kesilmişlerdi. Rus desteğini alan Rum Patrikliği ve Bulgar Eksarhlığı’nın baskısına uğrayan Bâb-ı Âli, Ocak 1874’te Mithat Paşa’yı görevinden almıştı. Böylece Makedonya Slavlar’ı kendi din, eğitim, kültür ve ekonomik bağımsızlığı için Yunan, Bulgar, Sırp ve diğer baskı ve propagandalara karşı yürüttükleri mücadelede Mithat Paşa gibi dostlarının desteğinden yoksun kalmışlardı.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Yeni Osmanlılar’ın çabalarıyla yapılan en büyük ıslâhatlardan biri mutlaka 26 Aralık 1876’da ilân edilen I. Meşrutiyet’ti. 119 maddeli 1876 Anayasası’nın sağladığı haklardan faydalanan Makedonya Slavlar’ı, Birinci Osmanlı Millet Meclisi’ne Manastırlı Dimitar Robev’i milletvekili, Senatosu’na ise Ustrugalı Georgi Çakarov’u senatör olarak seçmişlerdi. Böylece, bu dönemde, Kliment Cambazovski’nin izah ettiğine göre “Osmanlı Devleti’nin sosyal ve siyasî yaşamına ilk kez Makedonlar da katılmış ve daha sonra gelişecek siyasî olaylarda kendi yerlerini belirlemişlerdi”.

1878 Berlin Kongresi’nden sonra Osmanlı Devleti’nin sınırları dahilinde kalan ve kendi toprak bütünlüğünü koruyabilen Makedonya’da, özellikle onun Manastır Vilâyeti’nde Hristiyan eşkiya çetelerinin yağmaları neticesinde, Vilâyet’te can ve mal güvenliği kalmamıştı. Mahallî idare gereken tedbirleri almadığından, eşkiyayla işbirliği yaptığından ötürü durumu giderek kötüleşmişti.1887’de Manastır valilik görevine atanan ünlü devlet adamı ve ıslahatçı Halil Rifat Paşa, Vilâyet’teki düzensizliğe son vermek amacıyla, Bâb-ı Âli’nin desteğini alarak, aynı yılda “Manastır Vilâyeti’nin Güvenlik Tüzüğü”nü getirmiştir.

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 25.07.2009 tarihinde Sema tarafından, Büyük Türk Tarihi | Türk Kültürü - Gelenekler ve El Sanatlarımız bölümünde paylaşılmıştır ve 350 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Türk-Makedon İlişkileri‏ orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleHayat Sonraki MakaleAtatürk Günlüğü - Today | 12 Mart - March

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz