Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Türkiye’de Yeni Ruhçuluk


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 15.09.2007 tarihinde zeynep tarafından, Felsefe - Sosyoloji - Hukuk Konu Anlatımları bölümünde paylaşılmıştır ve 2499 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


TÜRKİYE’DE YENİ RUHÇULUK / NEO-SPİRİTÜALİZM

21. Yüzyılın bu ilk günleri ile beraber iki önemli yıldönümünü de birlikte yaşıyoruz. Bunlardan biri kurulduğu günden bu yana hiç durmadan, bıkmadan, usanmadan varlıklara ışık saçan bir merkez, bir bilgi odağı, bir okul olarak vazifesini sürdüren Metapsişik Tetkikler ve ilmi araştırmalar Derneği’nin 50.kuruluş yılı, diğeri de yayınlandığı ilk sayıdan bu yana yurdumuzdaki ruhsal aydınlanma ve bilgilendirme vazifesinin temel unsuru olan Ruh ve Madde Dergisi’nin 40. yayın yılıdır. Dile kolay… 50 yıl. Yarım asırlık bir vazife koşusudur bu. Nereden gelip nereye gitmektedir bu koşu. İşte bunu anlamak, içinde bulunduğumuz yolu biraz daha yakından tanıyabilmek İçin bu sayımızda yurdumuzda ruhçuluğun, ruhsal düşünce yolunun temellerini atan Üstatların hayatını, Derneğin nasıl kurulduğunu, ilk yayınların nasıl başladığını, aslında 50 yıldan uzun bir zamandır yapılan çalışmaları kısacası belki de çoğu okuyucumuzun bilmediği tarihsel gelişimi sizlerle paylaşmak istedik.


Organizasyonun su üstünde, bilinen tarihini derlemek-toparlamak ve değerli okurlarla paylaşmak bizim vazifemizdi. Bu organizasyonda vazife alan, hizmeti geçen aramızda şu an olsun veya olmasın, bedenli veya bedensiz herkese teşekkür ederiz. Hep birlikte organizasyonun tarihsel gelişmesine tanıklık edelim…

KURULMAKTA OLAN İLMİ NEO-SPİRİTÜALİZM SİSTEMİNE AİT BİRKAÇ SÖZ

Üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın 1953’de yayınlanan Ruh ve Kainat dergisinin Eylül sayısında, derginin birinci senesi dolayısıyla kaleme aldığı yazıyı değiştirmeden sunuyoruz. Yeni Ruhçuluğun (Neo-Spiritüalizm) kuruluşunu, Üstat Bedri Ruhselman’ın kendi kaleminden aktarıyoruz:“ Gelecek sayımızdan itibaren okuyucularımızı yepyeni bir istifade kaynağına yaklaştırmak imkan ve nasibine kavuşmuş bulunuyoruz. Neo-Spiritüalizma ‘nın ilk basit esaslarını ve anahtarlarını bize ve en büyük ruh dostumuz Üstadın tebligatını bu sayfalarda neşretmeye başlayacağız. Bunu şimdiye kadar yapamayışımızın sebebi henüz bu işe hazırlıksız bulunduğumuz düşüncesiydi. Üstad, diğer Şarklı ve Garplı yabancı araştırıcıların irtibata geçtikleri varlıkların klasik tebligatını iyice mütalaa ettikten ve onların açıklamış oldukları bazı realiteleri hazmettikten sonra gene tatmin edilememiş olduğumuz noktaları o zamanımıza göre, yani bundan 17-18 sene evvelki düşüncelerimize göre, bizi tatmin eden tebliğler vermiş, ilk temasta bulunduğumuz yüksek bir varlıktır.


Filhakika Üstad adıyla andığımız bu yüksek varlığın almış olduğumuz üstün kıymeti haiz tebligatının dünyada yeni bir realitenin ilk kapılarını açmaya bir hazırlık olduğunu, uzun zamanda kazanabildiğimiz görgü ve tecrübelerden sonra anladık. O bir başlangıçtı. O zamandan bu zamana kadar geçen müddet zarfında araya bir sürü diğer kıymetli ruh dostlarımızın tebligatı karıştı. Ve bunların her biri gene hazırlanmakta olan ve ilk kapısının anahtarı Üstad tarafından verilmiş bulunan büyük realitenin yavaş yavaş iptidai malzemelerini hazırlamak vazifesini gördüler. Bu vazifelerin verimli neticelerinden bir kısmını muhtelif isimlerde neşretmiş olduğumuz kitaplarla yayınlamayı biz de kendi üzerimize düşen bir vazife telakki ederek memleketimize ve bütün insanlığa karşı olan bu büyük borcumuzu ödemeye çalıştık. Fakat vazifemiz bitmedi ve borcumuzun en son ve en temelli kısımlarını henüz ödemedik. Zira biz de klasik bir Spiritüalizma görüşünden esas itibarıyla (Neo-Spiritüalizma) adı ile ayrılışı ifade etmiş olmakla beraber, bu ayrılığın vazıh (açık) ve esaslı hudutlarının tayinine medar (sebep) olabilecek berraklık içinde ana prensiplerimizi henüz kurabilecek bir tekamül merhalesini ikmal etmiş (tamamlamış) bulunmuyorduk. Bu yüzden, şimdiye kadar neşredilen kitaplarımız klasik spiritüalizmaya nazaran oldukça mühim yenilikleri ihtiva etmiş bulunmasına rağmen, birçok noktalarda sadece eski anlayış tarzına açık ve daha kolay anlaşılır bir tarzda izahlarını yapmış olmanın hududundan ileri gitmiş bulunmuyordu. Fakat mütemadi çalışmalarımız ve buna mukabil yukarılardan zamanla kıymetleri birbirine nazaran artarak gelen tebligatın yardımları bizi yepyeni ve en son anlamında bir Neo-Spiritüalizma sisteminin, asrımız için ancak anlaşılabilmesi mümkün en ileri realite ve materyallerini buldurmaya sevk etti. İşte bu çalışmaların ve bu yardımların neticesiyledir ki dünyamızın bugünkü yüksek tekamül durumu ile mütenasip, şimdiye kadar hiçbir taraftan dünyamıza verilmemiş büyük hakikatlere ait ilham medyomlar aracılığı ile gene yüksek varlık planı tarafından hazırlandı ve esas itibarıyla kendi şahsi bilgileri pek de ileri olmayan ve bilhassa..bu mevzularda sıfır derecesine yakın bulunan bu yeni hazırlanmış medyom dostlarımız vasıtasıyla büyük ve yepyeni hakikatleri ihtiva eden tebligat verilmeye başlandı. Bu tebligatın sayısı mahdut (sınırlı) olacaktır. Ve son gerçek realiteyi dünyamızdaki vazifelilere vermek gayesine matuf olarak tertiplemiş bulunmaktadır. İşte biz de bu işi artık bu dünya hayatımızın en ileri bir faaliyeti olarak bugün idrak etmiş bulunuyor ve 1936’da başlanmış bir (Neo-Spiritüalizma) realitesinin Üstad tarafından verilen anahtarları ile açılmış kapılarının büyük bir devresinin ve o devre içindeki son vazifelerimizin manasını şimdi daha iyi kavramış bulunuyoruz. Bu kavrayış liyakatine ancak Üstad zamanından bu son aylara gelinceye kadar, kıymetli ruh dostlarımızın yardımlarıyla süren bir hazırlık, bir araştırıcılık devresinden sonra erişmiş bulunuyoruz. Ve bu idrak de bize Üstadın takriben 20 celse süren tebligatının mana, kıymet ve gayesinin hakiki değerini tanıtmış bulunuyor. Zira bu kadar uzun süren ve her biri ayrı kıymette ve ayrı fikir ve duygu zenginliği içinde bizi ve bizlerle beraber sevgili diğer araştırıcı dostları aydınlatan muhtelif varlıkların devamlı ve programlı ve birbirini tamamlayıcı, birbirine bağlı tebligatı muhitimizde gayesine varmış, vazifesini görmüş ve beklenilen neticenin tahakkuku eşiğine bizi ulaştırmıştır.

Son aylardaki mesaimizde ikinci bir Üstad planının büyük bir fikir ve bilgi aydınlığı içinde vermekte olduğu tebligat, ilk Üstad planının açtırdığı Neo-Spiritüalizma sahasının ve devresinin dünyamız anlayış ve kavrayış ihtiyacına asırlarca yetecek en esaslı ve gerçek realiteleri üzerinde toplamış bulunmaktadır. Şimdiye kadar ancak iptidai materyallerini, hazırlayıcı unsurlarını elde ettiğimiz ve bir başlangıç olarak sunduğumuz Neo-Spiritüalizma realitesi prensiplerini son Üstad planından aldığımız bilgilerle ikmal ederek halen olgunlaşmış, dünyamızın yeni bir tekamül safhası için hazırlamaya ve bütün sevgili dostlarımızı ve tefekkür, tahakkuk peşinde koşan insanlığı tatmin edici bir sistem dahilinde takdim edilecek bir duruma sokmaya çalışıyoruz. Bu en zevkli ve en ileri saydığımız büyük vazifemizin herkes için faydalı bir neticeye vardığına kanaat getirdiğimiz anda bize bu liyakate ulaştırmak imkanlarını gene bir vazife halinde kazandırmış bulunan son Üstad planının tebligatı ile birlikte hazırlamış olduğumuz ‘Son Neo-Spiritüalizma görüşü ile ‘Ruh ve Kainat’ bilgisi hakkındaki sistemimizi neşretmeye başlayacağız.

Demek ki şu son dünya enkarnasyonumuzdaki insan kardeşlerimize ve dostlarımıza karşı, onların fikir ve duygu hayatlarında kendilerine faydalı bir varlık, vefakar bir kardeş, sadık bir dost olmak vazifemizin bütün hizmetlerini görmek arzu ve iştiyakımızda ve vazife isteğimizde bizi destekleyen ilk Üstadımız bu vazifemizin gerçekleşebilmesine yetecek malzeme kapısının anahtarlarını vermiş, son Üstadlarımız da (ki biz bu yüksek dostlarımıza ‘Kemal Yolu Rehberleri’ diyoruz) bu malzemelerin tedariki ve tarafımızdan kullanılabilmesi yol ve imkanlarının rehberi ve nazımı olmuş. Ve dünyamıza layık olduğu şimdiye kadar verilmemiş bilgilerin muhtelif kanallardan verilmesini sağlamıştır.”

RUHÇU BİLGİ (SPİRİTÜALİZM)

Ruhçu Bilgi, evreni ve varlıkları araştıran, evren-insan arasındaki ahengi ve işleyen yasaları bulmaya, anlamaya ve uygulamaya çalışan bir bilgi sistemi ve gerçeği araştırma yöntemidir. Dünya üzerinde etki alanını hızla genişleten ruhçuluk ekolü, tüm araştırmalarında hem ruhu, hem de maddeyi kendi değerleri ölçüsünde bir araya getirerek ahenkli bir bilgi sistemini sentezleyerek insanların hem kendilerini, hem de hayatı bir bütün halinde kavramalarını sağlayacak yepyeni bir anlayış oluşturmuştur. Felsefi olarak kozmoloji (evrenbilim), ontoloji (varlıkbilim) ve etikle (ahlak) ilgilenir. Deneysel ve bilimsel yönüyle parapsikoloji, duyular dışı algılamalar, İpnoz, telkin, manyetizma gibi konularla İlgilenir. Araştırmalar yapar.

TÜRKİYE’DE RUHÇULUĞUN BAŞLANGICI

Üstat Dr. Bedri Ruhselman tarafından kurulan “Türkiye Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Cemiyeti” İnsanlığa hizmete 1950 yılında başladı. Üstat Dr. Bedri Ruhselman, ışıklı adımlarıyla Ruhçu anlayışta yeni bir yol açmıştır.
İnsanlığın yüzyıllardan beri ihtiyacını duyduğu ve ruhsal tekamül için kaçınılmaz olan kainat yasalarını açıklayan bilgileri, ilahi Yardım ve Himaye altında derlemek ve insanlığın İstifadesine sunmak üzere yeryüzüne gelmiş olan Üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın yapmış olduğu hizmet ve vazifenin kapsamı yarının insanları tarafından daha derinden anlaşılacaktır.
Yarınlardaysa, Üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın çağlar boyu süregelen vazife halkasına yeni bilgiler, yeni uygulamalar, yeni anlayışlar,yeni insanlar katılmaya devam edecek; ışığın Bilgisi genişleyen halkalarla vazifesini ifa ederek, dünyada yakılan “Değişim Ateşi”nin, ışıl’ ışıl yanan meşalesini elden ele ulaştırmaya çalışacaktır.
Üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın ilk ruhsal bilgi çalışmalarından itibaren elden ele aktarılan bilgi meşalesi hiç sönmedi, hiç sönmeyecek…


ÜSTAT DR. BEDRİ RUHSELMAN’IN KISA HAYAT ÖYKÜSÜ

Sessiz ve sedasız şekilde dünyamızdan gelip geçen, Metapsişik Biliminin 50 yıldır ülkemizde aynı sadelikle hizmetini sürdüren Türk Ruhçuluğunun öncüsü Üstat Dr. Bedri Ruhselman, 1898 yılında, İstanbul’un Fındıklı semtinde, Set üstü’ndeki evlerinde dünyaya geldi. Ruhselman’ın soy kütüğü, Kafkasya’da yaşayan Çerkezlerin Şapsığ koluna kadar uzanır. Babası Bahriye Kolağası, yani Kıdemli Yüzbaşı Askeri Cerrah Cemal Efendi, annesi ise Kastamonu Kale Kumandanı Binbaşı Hüsnü Efendi’nin kızı Safiye hanımdı. Ruhselman asker kökenli bir aileden geliyordu. Ailece, ilkokulu bitirinceye kadar İstanbul’da Fındıklı’da oturdular. İlkokula Şemsi Efendi Mektebi’nde başladı. Çocukluğunun ilk yılları İstanbul’un Fındıklı semtinde geçen Ruhselman, 1902 yılında babasının Çanakkale’ye tayin olması nedeniyle, ilk ve orta öğrenimini Çanakkale Rüştiyesinde tamamladı. Küçük yaşlardan beri müzik yeteneği dikkat çekiyordu. On yaşındayken müziğe olan ilgisi nedeniyle keman dersleri almaya başladı. Müzik yeteneğinin yanı sıra çocukluğundan beri metapsişik konulara çok büyük ilgi duyan Üstat Dr. Bedri Ruhselman, 12 yaşındayken kendisi için dönüm noktası oluşturacak önemli bir olay yaşadı. Gayret Kitapevinin yayınladığı bir cep kitapçığıyla, ruhsal haberleşme deneyimlerine girişti. Ve İlk celse deneyini, 15 yaşındayken babasının ve bazı dostlarının yanında gerçekleştirmeyi başardı. Kendisinin de belirttiğine göre bu celsede bir savaşın çıkacağı söylenmişti. Nitekim 1914 yılında, Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Bu nedenle ailesi, Ruhselman’ı bir denizaltı ile İstanbul’a yolladı. Bundan sonra lise öğrenimine Kabataş Lisesinde devam edecekti.

Ruhselman eğitimi sırasında keman dersleri almaya devam etti. İstanbul’un üstat keman hocası Bay Braun öğrencisinin büyük ümit vaat ettiğini söyleyerek, Ruhselman ‘dan ders almaları için bazı prenslere öğrencisiyle ilgili referanslar verdi.
Ruhselman 1916 yılında Kabataş Lisesini bitirdikten sonra Tıbbiyeye girdi . Ailesi de İstanbul’a gelmişti. O dönemlerde eline geçen bir kitapta şehit olanların cennete gideceği ifade edilmekteydi.
Genç Ruhselman bu kitaptan çok etkilenerek Çanakkale Savaşı’na katılmaya karar verir ve hemen askerlik şubesine giderek kaydını yaptırır. Fakat psişik yetenekleri olan bir kişinin, ona “ölürse cennete gitme düşüncesini bırakmasını, aksine eğitimine devam etmesinin daha önemli olduğunu” bildirmesinden sonra verdiği karardan vazgeçer, pişman olmuştur ama artık vakit çok geçtir. Kısa bir süre içinde askerlik şubesine teslim olması gerekecektir.

Yüzbaşı olan dayısıyla bir çözüm bulmak için subayların gelip gittiği, Sirkeci’ deki Meserret kahvehanesine giderler. Ne yapacaklarını tartışmaya başlarlar. Yan masada oturan bir subay konuşmaları duyar. Onlara dönerek ne olduğunu sorar, olup biteni anlatırlar. Subay genç Ruhselman ‘a dönerek şunları söyler: “Oğlum, vatan için ölmek şereftir. Savaşta insan bir kere ölür, ama okumuş bir insan yaşayarak, vatanına her gün hizmet eder. Sen de eğitimini tamamla ve milletine bu yolda hizmet et.” Cebinden çıkarttığı karta bir şeyler yazar ve Bakanlıktaki bir kişiye verilerek kaydın silinmesini ister. Dayı, yeğen kartın üstündeki ismi okuyunca şaşırırlar. Kartın üstünde şu isim yazmaktadır: “Miralay Mustafa Kemal”

Bu olay genç Ruhselman ‘ı çok derinden etkiler. Sanata ve müziğe olan ilgi ve sevgisi de her geçen gün artar. Özellikle Adli Tıp Hocası Saim Ali Bey, onun müzikteki başarısını çok destekler. Müziğe olan sevgisi, O’nun Tıbbiyeyi dördüncü sınıftan terk ederek Prag Konservatuarına girmesine neden olur.
1920 yılında Prag ‘taydı. Adli Tıp Hocası Saim Ali Bey’in de yardımıyla ve İstanbul’da oturan Mısırlı bir prensesin himayesinde olarak Prag’da yürüttüğü müzik çalışmaları sonucunda konservatuardan mezun oldu ve Meister Schule’nin yeni Virtüöz okulunun sınavlarını başarıyla vererek, keman virtüözlüğüne yükseldi. Prag’daki müzik eğitimi sırasında Ruhçulukla çok yakından ilgilenen bir kişiden ilk bilgilerini aldı. Fransızca, Almanca ve biraz da İngilizce bilmenin verdiği avantajla metapsişik araştırmalarına başladı. Ve dünya literatüründen Allan Kardec, Gustave Geley,Charles Richet, Leon Denis gibi klasik ruhçuluğun öncü kişilerinin yazdığı ciddi eserleri inceledi. Ve uygulamalar yaparak, İpnotizma öğrendi.

Cumhuriyetin İlanının İlk yıllarıydı. Kendisini maddi yönden destekleyen prensesin mali durumunun bozulması üzerine Maister Schule Virtüöz Okulunun mezuniyet sınavlarına giremeden İstanbul’a dönmek zorunda kaldı. 1926-1935 yılları arasında Anadolu’nun çeşitli kentlerinde müzik öğretmenliği yapar. Ve yarım bıraktığı Tıp Fakültesine yeniden kaydolur. 1934 yılında, İzmir Erkek Muallim Mektebinde, dinleyicilerin, bir çocuğun elinden kaçan balonla ilgilenmeleri ve o anda çalan müzikle ilgilerinin kalmaması, Ruhselman’ın konseri yarım bırakıp salonu terk etmesine neden olur. Kemanını dolabının en üst gözüne yerleştirir ve bir daha konser vermeme kararı alır. Spiritüalizm ve Tıbbiyedeki eğitimine daha fazla önem verir. Tıbbiyeden mezun olduktan sonra, Profesör Frank’ın yanında uzmanlık eğitimi görür ve dahiliye uzmanı olur. İzmir’de bir muayenehane açar. Teorik ruhçuluğu çok iyi sentezleyen Dr. Bedri Ruhselman uygulamalı araştırmalara başlar. 1936 yılında ünlü müzikolog Hüseyin Saadettin Arel’in medyomluğu aracılığıyla ilk yüksek ruhsal bilgileri almaya başlar.

Kendisini “Üstat” adıyla tanıtan bedensiz varlık bu celselerde oldukça yüksek bilgiler aktarmıştır. Bu bilgiler Yeni Ruhçuluğun (Neo-Spiritüalizmin) doğuşunu sağlar. Bu celseler 11 yıl sürer.

Dr. Bedri Ruhselman bir süre Bakırköy Akıl Hastanesinde çalışır ve incelemeler yapar. Doktorluğa başladıktan sonra da Fener adlı bir dergide yazıları yayınlanır. Bu “Yükseltici Bilgiler ve Sanatlardan Söz Eden Aylık Mecmua” Mart 1938’de yayın hayatına başlar, maddi sorunlar yüzünden altı sayı sonra yani 1938 Ağustosunda kapanır.

Dr. Ruhselman 1940-41 yıllarında, yedek yüzbaşı rütbesiyle doktor olarak askerliğini yapar. Askerlikten sonra, ruhçulukla ilgili çalışmalara devam eder. Bu arada Afganistan, Türkiye’den doktor istemektedir. Dr. Bedri Ruhselman birkaç doktorla birlikte, 1943 Martında Afganistan’a gider. Doktorlar arasında, ilk Türk spiritüalistlerinden olan Dr. Sevil Akay da vardır.

Dr. Ruhselman Kabil’deki Rıfkı Sanatoryumu’nda üç yıl süreyle baş hekimlik görevini yürütür. Bir ara Hindistan’a gitme girişiminde bulunursa da başarılı olamaz. Deneysel çalışmalarını sürdürür ve bu üç yıl içinde Ruh ve Kainat adlı üç ciltlik eserini tamamlar. 1946 yılında yurda dönen Üstat Dr. Bedri Ruhselman, Türk Ruhçuluğu için yeni bir çığır açacak olan eserini yayınlar. Ve yayınlarına Neo-Spiritüalizm (Yeni Ruhçuluk) adını vererek klasik ruhçuluk anlayışının ufkunu ve hedefini genişleterek metapsişik alanda yeni bir ekol kurar.
Üstat Dr. Bedri Ruhselman, Yeni Ruhçuluğun (Neo-Spiritüalizmin) esaslarını Yaradan’ın birliği, varlıkların birliği, İlahi irade yasalarının mevcudiyeti ve bu yasaların tatbikat zorunluluğu, sonsuz tatbikatlar, sonsuz evrenler ve evrenlerde zeki yaşamın olduğu, ruhun varlığı, tekrar doğuş, tekamül, feragat, fedakarlık, sevgi, şefkat, merhamet, hoşgörü gibi kozmogonik ve ontolojik temelleri yeniden ele alarak sistematize etmiştir.
50 yıldır ülkemizde ruhsallıkla ilgili konularda bilgi sahibi olmak isteyen, İnsanı-evreni-varoluşu-yaşamı sorgulayan her insana; insan, ruh, öte alem, tekamül, vicdan, kader,tekrar doğuş gibi temel konular hakkında esaslı ve sade bilgiler veren “Yeni Ruhçuluk Ekolü” üç ciltlik Ruh ve Kainat adlı eserle temellerini atmıştır. Bu eser ülkemizde metapsişik alanda yayınlanan ilk bilimsel ve ciddi yayındır.

1947 yılında İzmir’de doktorluk mesleğini sürdüren Ruhselman, bir celse çalışma grubu kurar ve ruhsal bağlantılara başlar. İstanbul’da bir çalışma grubu daha vardır, onlarla da bağlantısını sürdürür. Dr. Bedri Ruhselman muayenehane sahibi olmayı uzun süre yürütemeyecektir. Asil karakterine uymayan haksız olaylar nedeniyle, hekim olarak yüklendiği sorumluluk anlayışı ve Hipokrat yemini doktorluğu da bırakmasına neden olur.
Dr. Ruhselman artık kendisinin kurucusu olduğu “Yeni Ruhçuluk Ekolüyle” ilgili bilgi çalışmalarına daha fazla zaman ayırmak istemektedir. Bu yüzden maaşla çalışacağı bir iş aramaya başlar. Akdeniz’de Marsilya hattında çalışan Ankara yolcu gemisinde doktorluk yapmaya başlar. Böylece, odasında boş kaldığı zamanlarda yoğun bilgi çalışmaları için zaman bulur.1947-1954 yılları arasındaki dönem,”Yeni Ruhçuluk Ekolünün” en verimli yıllarıdır.

En yoğun celse çalışmaları bu dönemde yapılır. “Üstad” celselerinde de bildirildiği gibi 10-12 yıllık bir aradan sonra yeniden başlayan celse çalışmaları “Kadri”, “Mustafa Molla” isimli varlıkların celseleriyle sürmüş; “Şihap”, “Akın”, “Kemal Yolcusu” celseleriyle son bulmuştur.

Dr. Bedri Ruhselman, ruhsal alemden bedensiz varlıklar aracılığı ile verilen çok kapsamlı bilgilerle “Yeni Ruhçuluk Ekolünün” temsil ettiği realitenin çeşitli yönlerine açıklık kazandırmış ve 1947-1954 yılları arasındaki eserlerinde bu yeni anlayışı ülkemiz halkına daha yakından tanıtmaya çalışmıştır. Kendini ruhsal araştırmalara vakfeden Ruhselman, 1948 yılında Ankara ve İstanbul üniversitelerinde Ruhçuluk üzerine bir dizi konferanslar verir. 1949 yılında, büyük bir bölümü celse çalışmalarından oluşan “Ruhlar Arasında” adlı araştırma kitabını yayınlar.

METAPSİŞİK TETKİKLER ve İLMİ ARAŞTIRMALAR DERNEĞİNİN KURULUŞU

Dr. Bedri Ruhselman ülkesinin insanına Ruhsallıkla ilgili bilgileri daha yakından tanıtmak insanların şuur seviyelerini, anlayışlarını yükseltmek ve yaşamakta olan varlığın amacı nedir, insanoğlu nereden gelir, nereye gider sorularına yanıt verebilmek, tekamül gerçeğini, vazife anlayışını ve beden ötesi realitesini daha iyi anlatabilmek için bir dernek kurmayı hedefler.

Üstat insanoğlu için belli bir hedef çerçevesinde, o hedefin gerçekleşmesi için kilitlenmenin önemini çok iyi bilmektedir. Resmi bir dernek, dağınık şeklide araştırma yapan grup üyelerini merkezi bir hedef etrafında toplayacaktır. O, çağlar boyunca kendilerini bir araya getiren VAZİFE’ NİN önemini bir vazife sezgisi içinde yerine getiren grupların hedefe kilitlenme ve topluma hizmet verme konusunda daha başarılı olduklarını öncül vazife sezgisiyle çok önceden kavramıştır. Ve nihayet bu büyük idealini de gerçekleştirme fırsatı bulur. O ve vazife arkadaşları, Taksim Sıraselviler, Billurcu Çıkmazı’nda kiraladıkları son derece sade ve harap bir katı yeniden düzenleyerek dernek olarak kullanmaya başlarlar.

Resmi olarak da, 30 Mart 1950’de Türkiye Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Cemiyeti’ni (Cemiyet kelimesi sonradan Dernek olmuştur) kurar. Kurucuları: Başkan Dr. Bedri Ruhselman, Yönetim Kurulu üyeleri: Dr. Sevil Akay, Avukat Suat Plevne, Muammer Bayurgil ve Nurettin Özmen’dır. Üstat Ruhselman bu görevini 1957 yırına kadar sürdürmüştür.

Dr. Bedri Ruhselman 1951 yılında “Allah” adlı kitabını yayınladı. Bu kitapta, “Yeni Ruhçuluk Ekolünün” (Neo-Spiritüalizm) diğer klasik spiritüalist ekollerle arasındaki fark iyice belirginleşmişti. Dr. Ruhselman, aynı dönemde Ankara’da yayınlanan İç Varlık adlı dergiye de yazılar yazıyordu.
Bu dönemde ayrıca Üstat Ruhselman Anadolu’dan gelen yoğun talep üzerine bir bülten çıkarır. Bu bültenle hem bilgi yayma hem de yurdun çeşitli yerlerinden gelen konu ile ilgili soruları yanıtlamaktadır. Bu çalışma kısa bir süre sonra Ruh ve Kainat dergisine dönüşecektir.
Yine bu dönemde, Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği, Uluslararası Spiritüalizm Federasyonuna üye kabul edilir.

Aynı yıl Stockholm’de Uluslararası Spiritüalizm Kongresi yapılmaktadır. Dr. Ruhselman bu kongreye, “Medyomluğun ve Ruhların Dünyamızdakilerle Görüşme ve Münasebetlerinin Neo-Spiritüalizma Görüşü ile İlmi İzahı” başlıklı 61 sayfalık bir rapor sunar. Böylece kongreye katılan 15 ulusun bayrağının yanında Türk Bayrağı da yer alır.

Dr. Bedri Ruhselman’ın bu raporu dünyadaki çeşitli ruhçu merkezlere dağıtılır ve yankılar uyandırır. Londra’daki Uluslar arası Spiritüalizm Federasyonu Başkanı Hitchcock hayranlık dolu bir mektupla övgülerini bildirir. Bu rapor Türkçe’de “Medyomluk” adıyla yayınlanır.
Dr. Bedri Ruhselman 1952 yılında ruhsal bilgileri daha geniş bir kitleye yayabilmek için üç ciltlik eserinin adını taşıyan bir dergi yayınladı: RUH VE KAINAT dergisi. Çok zor şartlar altında çalışmalarını sürdüren Ruhselman ve arkadaşları bazı maddi problemleri tüm çabalarına rağmen çözümleyemediler. Ruhsal Alemle ilgili çalışmaları, maddi alemle ilgili çalışmalarından daha yoğun olduğu için sık sık maddi sıkıntılar geçiriyorlardı. Dergi maddi imkansızlıklardan dolayı ancak 18 sayı sürdü.

MTİA DERNEĞİ HAKKINDA

Ruh ve Kainat dergisinin 6. sayısında (Mart 1953) Metapsişik Cemiyeti için kaleme aldığı yazıyı Üstat Ruhselman’ın kaleminden aktarıyoruz:
” İstanbul’da 1/4/1950 tarihinde Türkiye Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Cemiyeti adında bir cemiyet kurulmuştur. Bütün dünyada ve bilhassa ilim hayatının inkişaf etmiş olduğu bütün medeni memleketlerde mevcut olan ve kendi sahasındaki ilmi çalışmalara yol açan böyle bir teşekkül memleketimizde şimdiye kadar maalesef teessüs edememişti. Ve bu da elbette memleketimizin irfanı namına çok büyük bir eksiklik, bir kusurdu. Bununla beraber yurdumuzun her tarafında ve bilhassa son zamanlara doğru görülen bu sahalardaki araştırma hareketlerinin çoğalışı böyle bir ilim mihrakının bizde de kurulmasının vakti gelmiş olduğunu açıkça gösteriyordu. Diğer taraftan ilmi çalışmalar neticesinde yüksek ruh alemlerinden medyomlar vasıtasıyla almış olduğumuz şayanı dikkat ve büyük bir ilmin, büyük bir hakikatin ifadesi olan çok kıymetli tebligat da böyle ruh bilgilerinin bütün dünyayı sarmaya başlayan neticesinden memleketimizle beraber bütün dünyanın da istifade etmesini istilzam (gerektirme) edecek mahiyet arz etmekte idi. Mesele dünya çapında ilmi bir mevzuyla ilgilidir.
Bugün bilhassa Anglasakson ve Latin memleketlerinde hararetle üzerinde çalışılan bu mevzu bizim süratle geçmiş olduğumuz ilmi merhalelerin bazı noktalarda çok gerisinde kalmaktadır. Bu halden hakikati ve ilmi seven ve arayan her memleketin istifade edeceği tabiidir. İşte bu düşünceler ve bu ilmin ve hakikatin tahmil etmiş (yüklemiş) olduğu vazifeler bizleri harekete getirdi ve bu cemiyeti, arkasından da bu mecmuayı tesis ve neşre bizi mecbur kıldı.

Dünya yeni bir realitenin taharrisiyle (araştırma) meşguldür. Bu realite kalple beynin, iIme dayanan akil ve hadsin el ele vererek yürüdüğü bir saha içinde parlamaktadır. Maddi oburluğun, kana ve cana kıyma ihtirasının başı boş ve alabildiğine dünyayı kuşattığı devrimizde dar görüşün mahsulü olan inkarcı materyalist telakkinin iflasa yüz tuttuğunu hissediyoruz. O materyalizm ki asırlardan beri dünyaya yalnız madde hırsı, yalnız kan kokusu, yalnız ölüm ve yokluk tohumu ekmiştir… O materyalizm ki insanların en kıymetli özbenliklerini hiçe indirmiş, en kıymetli varlıklarını yok etmiş, asil kıymetlerini teşkil eden ruhlarını kendilerine inkar ettirmiştir. İşte bugünkü dünya, özbenliğini, asil varlığını ruhunu kendisine yeniden kavuşturacak yüksek ve parlak realiteyi arıyor. Çünkü maddi hırs dünyayı artık yordu, kan kokusu tiksindirdi, yokluk telkinin acısı onu inkarcı materyalist realitesinden ruhen uzaklaştırdı. Bu bir hakikattir. Fakat bu hakikati izah ve ispat edecek yol ancak bir tek yoldur o da parlak, nurlu ve hiçbir ihtirasın zebunü (zayıf, güçsüz) olmayan hakiki, ilim ve bilgi yoludur. Her şey ancak ilmin ışığı altında parlak ve her hakikatin kapısı ancak hakiki ve muhteris (çok hırslı) el/erin oyuncağı olmaktan azade ilmin sağlam ve emin anahtarlarıyla açılır.
Bu düşünceler, Türkiye Metapsişik Cemiyetinin kurucularına rehber olan fikirlerin anasıdır. Onu hoş görenler ve doğru bulanlar bu büyük hakikatlerin inkişafı yolundaki hareketlere bedenleriyle, ruhlarıyla, vakitleriyle, otorite ve hüviyetleriyle maddi ve manevi imkanları ve ihtiyatlarıyla katılmaktan çekinmezler. Çünkü bu hareketler dünyanın aradığı ve istediği, özlediği realitenin peşinde koşmaktadır. Tanrı bu yolda hız almak isteyen her koşucunun büyük yardımcısı olsun.”

Çabalarından ve insana hizmet etme arzusundan bir an bile vazgeçmeyen Dr. Ruhselman 1953 yılında da “Mukadderat ve İcabat” adlı eserini yayınladı.

Dr. Ruhselman’ın bu dönemdeki çalışmaları ve yönlendirmeleri İdealist bir insanın, dünya okulunun temel bilgilerini dünya bedeni ve idraki içinde bilen, anlayan, HAKİKATİ UYGULAYAN bir varlığın örgütleyici davranışlarına benzer. Onun davranışlarını, şahsiyetini, işini ve özellikle RUHSAL VAZİFESİNİ inceleyip, anlamaya çalışacak olanlar, onun bu özelliklerini de dikkate almalıdırlar.

ÜSTAT BEDRİ RUHSELMAN ‘IN SON BÜYÜK VAZİFESİ

Ruhsal bilgi çalışmaları artık yeni bir yoğunluk kazanır. Bu nedenle Dr. Bedri Ruhselman, Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneğinden 5 Mart 1957 tarihinde ayrılır. Görevi genç arkadaşlarına teslim eder. Teşkil ettirilmiş olan hizmet ve vazife kadrosunun görevini ifa edeceğine güveni tamdır. Bütün bu yorucu çalışmalar sonucu Dr. Ruhselman 1958 Haziranında bir kalp krizi geçirir. iki ay süreyle Cenova’da tedavi görür.

Gemi doktorluğunu bırakmıştır artık. Türkiye’ye döndükten sonra, düzenli bir yaşam sürmesi gerekirken, aksine çok ağır bir tempo ile çalışmalarını sürdürür. Bu yoğun çalışmalarını sürdürdüğü evi ise gayet mütevazı idi. Küçük bir salon, onun yanında bir oda ve küçük bir mutfak. Kendi odasında sadece bir gardırop ve seyyar yatak vardı. Salonu ise kitaplarla doluydu. Salonda en çok dikkat çeken ise, kendisinin oturduğu yerin sağ tarafında üst üste konmuş şeker sandıklarından oluşan, içi kitaplarla dolu bir rafın bulunmasıydı.
Masanın üzerine gelen kısımda tavana doğru olan yerde, yukarıda beyaz bir bez gerili olur ve iplerle de ucu duvardan duvara tutturulurdu. Kömür ve odun sobası beraber yandığı için bazı ufak kömür-odun kurumları masanın ve kendisinin üzerine dökülürdü. Bu nedenden dolayı yukarıda gerili beyaz küçük bir çarşafı şemsiye haline getirmişti ve onun altında oturuyordu.

Objektif olarak şunu belirtmek gerekir ki, Yüksek İdareci Planların yeryüzünde oluşturacağı yeni tekamül hamlelerinde, bilginin yeşermesi için sathın (alanın) önce tohum ekilebilir hale getirilmesinde ancak “Arz Üstü” yüce vazifeliler görev alabilir. Ve tüm yaşamlarını bilgiyi yeşertmek için önce tohum ekilecek zemini hazırlama çalışmalarına adarlar. İnsanlığın tekamül hamlelerinde büyük değişiklik yapılması ya da yeni bir dönemin başlatılması gerektiğinde Onlar dünyanın önceden kararlaştırılmış belli bir köşesine, sessiz sedasız dolarlar. Ve tüm hayatlarını vakfettikleri “Bilgiyi yeryüzüne indirme” operasyonlarını sürdürüp, kimse fark etmeden yine geldikleri gibi sessiz sedasız şeklide aramızdan ayrılırlar. işte Dr. Ruhselman bu son vazifesini layıkıyla yapabilmek için görevi genç arkadaşlarına emanet ederek 1957 yılında Harbiye’deki evine çekilmiştir. Üstat Ruhselman yeryüzüne enkarne olmasının temel nedenlerinden biri olan asli vazifesine 1958 Eylülünde başladı.

BÜYÜK VAZİFE
Tarih 1958 Eylülüdür, “Meşale” celselerinden sonra kendisini “Önder” adıyla tanıtan “Yüce Planların uzantısı olan bir rehber varlığın” denetimi altında yoğun bir çalışma başlar. Bu çalışma daha da genişleyerek 1959 Ağustosuna kadar devam eder. Bu,o güne kadar verilmiş olan bütün bilgilerin vardığı en yüksek realitedeki bilgilerin çalışmasıdır. Kendisine verilen bu büyük bilgi sentezini yapma ve derleme vazifesinin ifası sırasında, Ruhselman 3-4 ay süreyle, günde 20 saat çalışmış, sadece 4 saat uyumuştur.
Vazifeli bir insan olarak Üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın dünyaya gelişinin gerçek hedefi, hayatının son yılı içindeki çalışmalarını oluşturan, bu bilgilerdi. Derlemiş olduğu bu bilgiler için, “Bu, hiçbir zaman benim eserim değil, Yukarı’nın eseridir.” demiştir. Fakat bir başka gerçeklik var ki onun da gözden kaçırılmaması gerekiyor. Dünya gezegeninin son hedefine, son sentezine ulaşması için verilen bu “Evrensel Bilgilerin” alınması için de, bir Bedri RUHSELMAN olması gerekiyordu.
O, dünya planına enkarne olmuş bütün varlıkların görüp gözeticisi olan Ruhsal Plan’ın temel vazifelisiydi. Ve vazifesini kusursuz bir şekilde yerine getirdi. Dr. Ruhselman son altı ayını İngilizce okuyarak, müzik dinleyerek geçirdi. Kendisine öte alemden bildirilen ölümünü bekliyordu. Ve 1960 Şubatında, bu dünyadaki büyük vazifesi için kullanmış olduğu bedeninden ayrıldı.

Son beşeri kimliğiyle, Üstat Dr. Bedri RUHSELMAN olarak yaşayan bu büyük vazifeli varlığın derlemiş olduğu bilgiler, BİLGİ KİTABINI oluşturdu. Evrensel boyutlarda değişime yol açacak “Bilgiler” koruma altındadır. Ve zamanı geldiğinde insanlığa sunulacaktır.

Dünya tekamül öğretim kadrosu içinde aldığı kutsal vazifesini, noksansız ve en iyi şekilde yerine getirerek, Büyük inisiyelerin çağlar boyu sürdürdükleri vazife halkalarından birini de Türkiye’de tamamlayan, Metapsişik Tetkikler ve ilmi Araştırmalar Derneğinin kurucusu ve Türkiye’deki metapsişik biliminin öncüsü Üstat Dr. Bedri RUHSELMAN, her şeyden önce Bilgi, Hakikat ve Vazife insanıydı. O, ilme, ilkelere, hakikati araştırmaya, doğruluğa, fazilete, erdeme büyük önem verir, bu konudaki görüşlerini şöyle belirtirdi:
“İyiliğin ve dürüstlüğün yitirildiği bir ortamda, gerçek sanat ve fazilet gelişemez. Pisagor teoremini ezberlemekle, kimse insan olmayı öğrenmemiştir. Bir insana gelişimi için nefes kadar vazgeçilmez şekilde lazım olan şey, önce yüksek insani değerlerdir. Diğer her şey ondan sonra gelir. Sağlam ahlakın olmadığı yerde, bilim de yozlaşır.”

Dr. Bedri RUHSELMAN’IN vazife anlayışı çok kapsamlıydı. Vazife konusunda çok titiz davranırdı. Yaşayan her varlığın bir vazifesi olduğunu savunur ve vazifenin bir ahlak anlayışı olduğunu herkese öğretmek isterdi.
Vazife onun için kutsaldı. Vazifenin en kısa tanımını şu şekilde yapmıştı: “Fiillerin ve hareketlerin amacı vazifedir. Yani insan hangi durumda olursa olsun, ne yaparsa yapın vazifesini yapmaktadır. İster farkına varsın ister varmasın her varlık Hizmet ve Vazife Kanununun gereğini yerine getirmektedir. Bir böcek bedenini yöneten varlık da vazifesini yapar. Bir gezegeni yöneten varlık sistemi de. Ancak içinde bulundukları şartlara ve şuur kapasitelerini kullanma gücüne göre, biri içgüdüsel ve otomatik tarzda vazifesini yapmaktadır, diğeri ise şuurlu bir tarzda
Tüm yaşamı ve eserleri insanlığa rehber olan Dr. Ruhselman, İlahi İrade Yasaları’na eserlerinde geniş yer vermiştir. İlahi İrade Yasaları hakkında özetle söyledikleri şunlardır: “İlahi İrade Yasaları hiçbir tesir, hiçbir hareket ve hiçbir kuvvet ile yönünden kıl kadar bile şaşmaz. İlahi İrade Yasalarının kapsamı, evren kavramını da her yönden aşmak ilkesini içerir. Çünkü evren ancak bu yasaların gerekleriyle ayakta durabilmektedir.
İlahi İrade Yasaları, insanların yasaları gibi belirli zamanların belirli toplumsal zorunluluklarına bağlı anlayışlardan doğma bir ruh durumunun ifadesi değildir. Onlar, evrenin ezelden ebede kadar oluşunu ve bu oluş halinin sonsuz şartlarını ve bu şartların birbiriyle olan ilişkilerini belirleyen ve saptayan hükümlerini içerir. Evrenin oluş şartlarının sımsıkı ve sonsuz karmaşıklıklar halinde birbirine bağlı olarak akıp gidişi, bize, bu durumun zorunluluğunu gereklendiren İlahi İrade Yasalarının değişmez bir katılık içinde devam edip gitmekte olduğunu gösteren ifadesinden yoksunluğunu düşünmek, evren varlığının büyük bir düzensizlik ve anarşi içinde darmadağınık olduğunu ve yerini yokluğa, boşluğa bırakması gerektiğini kabul etmek olur. Oysaki, her düşünen, duyan ve görebilen ciddi bir gözlemci evrende bulunan olayların hiçbirisinin insana böyle anlamsız ve yersiz bir fikri telkin edici içerikte olmadığımı, aksine bunun bütünüyle zıddının her olayda, en kör olanın bile gözüne batacak kadar belirdiğini söylemekte bir an bile kararsızlık göstermez.
İlahi İrade Yasaları’nın gereklerine uygunluk göstermek, her varlık ve bütün evren için bir zorunluluk olduğu kadar, aynı zamanda bir kaderdir. Bu gerçeğin başka bir dille ifadesi de şudur: Evrende her olmuş bulunan şey, kesinlikle, kendisinden evvel var olan başka bir hareketin zorunlu olan sonuçlarından birisidir. Çünkü hiçbir şey, hiçbir hareket İlahi İrade Yasaları’nın ereklerinden kendisini kurtaramaz ve bütün gerçekleşme imkanları ancak bu gerekler içinde akar gider.
İlahi İrade Yasaları gerekleri hiçbir zaman değişmeyen, hiçbir etki altında şaşmayan ve bu sayede evrenin düzen ve uyumunu sağlayan İlahi yaptırımlardır. Varlıkların iradeleri ise, bu yasaların herhangi birinden belirli şartlar altında yararlanmak özgürlüğüne tam anlamıyla sahiptir. Benzer şekilde, bir doğa yasasının yine belirli şartlar altında kullanılması, onun, belirli sonuçlarından biriyle karşılaşılmasını zorunlu bir sonuç haline getirir.
İlahi İrade Yasaları’nın belirtilerinden olan düzen ve kuralların birisine ya da ötekine uymak, varlıkların bütünüyle kendi durum ve yeteneklerine ait bir iştir. Dışardan hiçbir kudret zorla bu düzen ve kurallardan birisine uymak konusundaki varlığın bağımsız seçme hakkını onun elinden alamaz.” (Mukadderat ve İcabat Dr. Bedri Ruhselman)

Dr. Bedri Ruhselman Batıda yeşermiş olan klasik spiritüalizmi ele almış, geliştirmiş ve insanlık ufkunu sonsuzluğa yönelterek Yeni Ruhçuluk anlayışını doktriner tarzda insanlığa sunmuştur. Yeni Ruhçuluğun belli başlı ilkeleri şunlardır:

1- Bütün yaratılmış olanları var eden, yaratan Allah’tır. Yaradan, her dilde başka isimle anılmış ve herkesin görecelik anlayışına göre kimlik almıştır.
2- Allah’ın vücut verdiği yaratıklar bizim idrak alanımıza girmeyecek kadar sonsuzluk içinde yayılıp gider ve bu sebeple onlar bizim için ezeli ve ebedidir.
3- Allah’a hiçbir kimlik yakıştırılamaz. Çünkü O, Mutlak’tır. Yaratıklar ise görecelidir. Mutlak sözcüğünden çıkardığımız anlam; hiçbir şeyle, hiçbir şekilde karşılaştırılması söz konusu olmayandır. Bu nedenle Yeni Ruhçu bir görüşle; Allah hakkında, büyüklük, küçüklük, iyilik, fenalık, bilicilik, bilmeyicilik gibi her zaman zıtlarıyla karşılaştırılan eksik sıfatların hiçbirinin söz konusu olmayacağına inanmış bulunuyoruz. Bizim O’nu anlamaktaki bu güçsüzlüğümüz O’nun Mutlak değerini ne büyültür, ne de küçültür. Bundan da bize ne bir mükafat ne de bir ceza gelir.
4- Yaratılış, bizim düşünme ve duygulanma yeteneğimizin dışında kalır. “Yoktan var olmak” sözü, bizim hiçbir zaman anlayamayacağımız anlamları içerir. Biz, yokluğu hiçbir zaman idrak edemeyiz ki, ondan var olma halini düşünüp, duyabilelim!
5- Demek ki , Allah bizce söz konusu olmayacak şekilde ruhları yaratmıştır, onlara vücut vermiştir, gibi çok eksik ve kusurlu bir ifadeden başka herhangi bir söz söyleyemeyiz.
6- Ruh, tesirlilik gücüne sahip şuurlu bir varlık olmakla beraber; onda toplanmış olan bütün nitelikler bizim bildiklerimiz ve anlayabildiklerimizle sınırlı değildir. Ruhun becerileri madde evrenindeki maddesel bağları oranında kararmış ve gözden kaybolmuş durumdadır.
7- Ruhlar madde evreninde tekamül ettikçe, yani görgü ve deneyimleriyle maddeler üzerindeki tesirlilik kudretlerini kullanabilme imkanlarını genişlettikçe kendilerinde saklı bulunan yüksek becerileri yavaş yavaş ve artan bir şekilde gelişme ortamı bulur ve o oranda maddesel tutsaklıktan kurtulur.
8- Ruhların tekamülü zorunludur. Çünkü onların maddelere bağlanmalarının amacı, kendilerinde saklı bulunan, maddelerle ilgili bütün becerilerinin yavaş yavaş ve yükselen bir şekilde gelişmesiyle tesirlilik kudretlerini maddesel evrende de özgür olarak gösterecek bir duruma gelmektir.
9- Tekamül, ruhların, ancak maddesel evrenle olan ilişkileri bakımından söz konusudur. Daha doğrusu tekamül, doğa kanunları gereğince ebedi olması gereken ruh ile madde arasındaki ilişkilerin yine doğa yasalarına her noktada uygun bir durumda gelişmiş olmasıdır. Bu nedenle biz madde evreniyle olan ilişkileri dışında ruhun hiçbir varlığını, hiçbir etkinliğini nasıl idrak edemiyorsak, onun ebedi sonlarından da söz edemeyiz. Bu nedenle, onun maddesel evren dışındaki tekamülü de bizce söz konusu olamaz. O halde ruhların tekamülü demek, onların maddelerle olan ilişkilerinin tekamülü demektir.
10- Demek ruhlar görgü ve deneyimlerini artırmak için maddesel evrene zorunlu olarak bağlanırlar. Bu durumu zorunlu kılan İlahi Yasalar, daha doğrusu bu yasaların gereklerine susamış ruhun kendi oluş halidir. Bu durumda, ruhların maddelere bağlanması bir neden değil, sonuçtur ve bu sonuç ruhları tekamül amacına ulaştırıcı bir araçtır. İşte Yeni Ruhçuluk düşüncesi; klasik deneysel ruhçuluk izleyicilerinin birçoğundan, birçok skolastik felsefe düşüncesi sahiplerinden ve özellikle eski Hindistan’dan, Budizm’den kaynağını alan birçok dinsel ve felsefi anlayışlardan bu şekilde ayrılır.
11- Yaratıkların göreceli oluşu ve meydana gelmiş olması onların yönetilmesi zorunluluğunu sonucunu verir. Yönetim bir düzene bağlıdır. Düzen de birtakım yasalarla disiplin altına alınmıştır. Yasasız düzen ve düzensiz yönetim olmaz. Yaratıkların düzeni, doğa yasaları adıyla anmaya alıştığımız ilahi Yasalarla sağlanır. Bu yasaların belirledikleri düzen, görecelidir. Bu durum onların, göreceli değerde olan şuurlu etkileyiciler tarafından uygulanma alanlarına çıkarılmasını gerektirir. Çünkü kesinlikle hiçbir göreceli varlığın Mutlak’la karşılaştırılamayacağı bilinir.
Evren, İlahi Yasalar içinde ruhlar tarafından yönetilir ve ruhların da bu işi başarabilecek durumlara gelmeye çaba göstermesi, bu halin doğurduğu zorunluluklardan biri olur. Demek ki ruhlar, tekamül dereceleri oranında evreni yönetecek durumlara gelirler. Öte yandan evreni yönetmenin sonu olmadığı gibi ruhların tekamüllerinin de sonu yoktur.
12- Yeni Ruhçuluk anlayışına göre; bu sonsuzluk birtakım mistik ve dogmatik kaynakların inandığı gibi bizi, ruhların bir gün Allah olacakları ya da herhangi bir şekilde Allah ile ilişkide bulunabilecekleri düşüncesine hiçbir zaman götürmez.
13- Ruhun tekamülü madde evreniyle olan ilişkilerin gelişmesine ait olunca bu ilişkilerin ebediyet içinde kesilmemesi gerekecektir. Çünkü bu ilişkiler, tamamlamış olmak, İlahi Yasaları tam olarak uygulayabilir bir duruma gelmek demektir.
14- Ruhların madde evreni içindeki tekamülleri için ruhlar, maddelerin en ilkel hallerinden en gelişmiş hallerine kadar sıralanmış bütün alemlerinde kendi ihtiyaçlarına göre bir süre yaşarlar. Böylece onlar her maddesel durumda, her maddesel aşamada ve her maddesel gereklilikte yoğrularak yuvarlanarak görgü ve deneyimlerini artırmak imkanını bulurlar.
15- Üç buutlu alemimiz, sonsuz madde evrenimizin oldukça geri bir aşamasıdır. Böyle olmakla beraber bu ilkel aşama bile bize, bir ebediyet kadar uzun görünen zaman içindeki sonsuz maddesel oluş imkanlarını sunar. Bu alemde birçok dünyalar vardır ve her bir dünya, henüz o dünyada görgü ve deneyimini tamamlamamış bir ruh için bir dev kadar büyüktür.
16- Üç buutlu alemin dünyaları aynı doğal şartlara bağlı değildir. Bunlar birbirinden çok farklı değişikliklerle ayrılır.
17- Her grupta tekamül eden ruhlar, o gruptaki dünyaların gereklerine ve zorunluluklarına uygun aynı amaca yönelik başka bir tekamül yolu izlerler. Bir ruhun üç boyutlu evrendeki tekamülünü tamamlayabilmesi için bütün bu dünya gruplarındaki tekamül yollarından geçmesi şart değildir.
18- Evrende her yer iskan. edilmiştir. Her yerde, o yerin gereklerine, oluş şartlarına ve doğal yasalarına uygun şekilde tekamül eden ruhlar vardır. Maddesel evrende,maddesel zerreden arınmış boş bir yer yoktur. Ruhların etkilerinden uzak bir tek zerre de yoktur.
19- Gruplanmış olan bütün bu sayısız tekamül aşamalarını, çeşitli alemlerde tamamladıktan sonra; üç buutlu alemde, ruhlar işlerini bitirmiş ve oralardaki maddesel olaylara egemen bir duruma gelmiş olurlar. Bu andan başlayarak, ayrı ayrı yollardan gelen ruhlar sembolik bir ifadeyle dört buutlu dediğimiz daha yüksek ve esaslı değişimler geçirmiş maddesel sıralamadaki bir aleme girerler. Bu alemde yine sonsuz olan ayrı ayrı tekamül imkanları içindeki iradeleriyle ve ihtiyaçlarına göre, belki tekrar ayrılacak olan yollarına devam etmek üzere birleşirler.
20- Dünyamızın içinde bulunduğu tekamül grubu öteki dünyalar arasındaki oldukça geri bir aşamayı oluşturur.
21- Tekrar doğuş sürecinde izlenen amaç; ruhların dünyadaki herhangi bir madde oluşumuna ait gereklerde fiilen yaşadıktan sonra, daha yüksek düzendeki madde gereklerinde de yaşamaya kendilerini hazırlamalarıdır.
22- Bu durumda, bazı klasik düşünce sahiplerinin kabul ettikleri tenasüh fikri klasik deneysel ruhçuluk anlayışında olduğu gibi Yeni Ruhçuluğun anlayışına göre de kabule uygun değildir.
23- Bir hayatta şuurlu ya da şuursuz her ruh varlığının yapmakla yükümlü olduğu, kendi ihtiyaçlarına göre belirlenmiş birtakım işleri vardır. Burada varlıkların şuurlu ya da şuursuz olması, bu işlerin değerini gerekliliğini ve sonuçlarını ne azaltır, ne çoğaltır; ne de ortadan kaldırır. Bütün varlıklar Nedensellik Yasası içinde birbiriyle ilintili hayat şartlarına bağlı olarak dünyaya tekrar tekrar gelip giderek yükselirler.
24- Nedensellik Yasası’nı tanımış olan ruh, tekamül yolundaki adımlarını daha önceki aşamalarda olduğundan daha çok hızlandırır. Bu döneme girdikten sonra ruhun öteki gizli becerileri daha hızlı olarak ve daha güvenle gelişmeye başlar. Çünkü Nedensellik Yasası’nı anlamış ve kabul etmiş olan ruh, doğa yasalarına ayak uydurmak için daha büyük çabalar harcar. Bu çabalar, onun İlahi Yasaların uygulanmasıyla vazifeli ajanlar sırasında geçmek yolundaki yürüyüşünü hızlandırır. Bu da, İlahi Yasaların gereğidir.
Demek ki, İnsan, Nedensellik Yasası’nın anlamını ne kadar iyi kavrayabilmiş ve onun gereklerini ne kadar yerinde uygulayabilecek bir duruma gelmiş ise, o kadar yüksek düzeyli bir insan halini alır, o kadar güçlü bir varlık olur ve sonunda, ebedi yükselişinde adımlarını o kadar fazla hızlandırmış ve kolaylaştırmış olur.
25- İnsanın bir hayatta deneyimlerini başarıyla tamamlayabilmesi; “bütün fiil ve hareketlerini uygulama yasalarına uydurmuş olmak” formülü ile gösterilebilir.
26- Doğa Yasalarına uyup uymamanın ölçüsü vicdandır. Herhangi bir fiil ve hareket karşısında vicdanımızda duyduğumuz en hafif bir burkulmadan, en acı ve keskin sızılara kadar olan her duygu, bize doğa yasalarından ayrılmak girişiminde bulunduğumuzu hatırlatır.
27- Dünyadaki deneyden amaç, maddelerden tiksinmek ve olaylardan kaçarak, yalıtılmış hayata girmek değildir. Bunun aksine, maddeleri amaç olarak kabul edip onların geçici olaylarına tapmak da değildir. Hem birinci, hem de ikinci yollar aynı derecede sakattır. Bunlar, dünyaya gelmekteki amaçları incitir ve başarısızlık etkenlerini hazırlar. .

Dünyalardaki maddeler tekamülün araçlarıdır. Bu bakımdan, onlara bağlanmak ve onların doğurduğu olaylardan kendimizi uzaklaştırmamak zorundayız. Fakat maddeler tekamülün amacı değildir. Bu da onlara ancak belirli amaçlar uğrunda ve o amaçların gerçekleşmesi için bağlanmamız gerektiğini gösterir. Bu amaçlar gerçekleşince maddelere olan bağlılıklar hemen kendi kendine çözülür ve çözülmelidir. İşte bu gerçeği duyarak anlayabildiğimiz oranda yükseldiğimizi idrak etmiş oluruz.
28- Doğru yolu bulmak, iyi insan olmak, tecrübelerimizi dünyada başarıyla bitirmek; özetle, tekamül etmek için, hiçbir ahlak hocasına gerek yoktur.Bir ruh hakkında hoş görülebilir olan az çok kötü bir harek…

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 15.09.2007 tarihinde zeynep tarafından, Felsefe - Sosyoloji - Hukuk Konu Anlatımları bölümünde paylaşılmıştır ve 2499 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Türkiye\'de Yeni Ruhçuluk orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleExcalibur Efsanesi | Kral Arthur'un Kılıcı Excalibur - Sword in the Stone - Taştaki Kılıç Sonraki MakaleYatay Geçiş Nedir? | Yatay Geçiş Dilekçesi - Yatay Geçiş Şartları

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz