Silâhlara Veda – A Farewell to Arms | Ernest Hemingway – 100 Büyük Roman
Hale - 14 Eylül 2012 Dünya Edebiyatı ve Edebi Kişilikler 0 0 Okunma : 2608
İçerik Hakkında Bilgi
- Bu içerik 07.01.2010 tarihinde Hale tarafından, Dünya Edebiyatı ve Edebi KiÅŸilikler bölümünde paylaşılmıştır ve 745 kez okunmuştur.
Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum
İçerik ve Kategori Araçları
- Kategoriye Abone Ol
- Makalenin Çıktısını Al
- Makaleye Yorum ekle
- Son Güncellenme Tarihi: 6 AÄŸustos 2012, Pazartesi 06:19
Silâhlara Veda – A Farewell to Arms
Yazan ERNEST HEMINGWAY (1899-1961)
Başlıca karakterler
Frederick Henry: Birinci Dünya Harbi’nde, Ä°talyan ambulans birÂliÄŸinde hizmet gören bir Amerikan teÄŸmeni. Kökünden kopÂmuÅŸ, hayatın boÅŸluÄŸundan kendisini kurtaramayan ve kenÂdisinin sinikal bir tarzda hayattan kaçmak istemekle duyÂduÄŸu ümitsizliklerle ilkin kayıtsızcasına, ardından öleslye-ruhunu ayakta tutacak bir gerçeÄŸi aramaÄŸa koyulur.
Catherine Barkley: Frederick’in sevgilisi; Ä°talya’da görev yapan gönüllü, güzel bir Ä°ngiliz hastabakıcısı. Muhatabına huzur veren, bencillikten uzak, septisizmin ne olduÄŸunu bilmeyen bu kız, derinden derine feminen (kadınca) olan hislerinin her yönünü sevgilisine tevcih eder.
Ftinaldi: Bir Ä°talyan cerrahı ve Frederick’in en iyi arkadaşı. FreÂderick gibi kendisini ümitsizliÄŸe terkeden bu doktor, yüce güzellÄŸl baÅŸarılı bir ameliyatta bulur, içki ve seks’in daha az neÅŸelendlrici zevklerinden uzak kalır.
Papaz Abruzzi: İtalyan ordusundaki bir papaz; dindar, sabırlı ve nazik; dine saygısız subayların şakaları kendisini rahatsız etmez.
Kont Greffi: Yaşlı bir aristokrat; vahşi dünyayı iyi anlamıştır; yine de, beşer ruhunu ayakta tutan şeyin, reybîlik değil aşk olduğuna inanır.
Ettore Moretti: italyan ordusunda çarpışan genç bir California’lı. Kendini öven, küstah ve can sıkıcı biri; en büyük hedefi, askerlikte terfi etmektir.
Helen Ferguson: Catherine’nin arkadaşı; asık yüzlü bir iskoç hastabakıcısı; Frederick’in Catherine’le olan iliÅŸkisinin ahlâkî yönü kendisini çok endiÅŸelendirir.
Sonello, Piani, Aymo: Frederick’in kumandasındaki Ä°talyan erleri; hepsi sosyalist; hiç birinin, kendilerini içinde buldukları harb hakkında hayalleri yoktur; ve ilk fırsatta, bu çıkmazÂdan kurtulmaya hazırdırlar.
Hikâye
Avusturyalılara karşı hücuma geçmek için Alp daÄŸlarındaki karların erimesini bekleyen bir italyan bölüğü, KuzeydoÄŸu Italya’daki Udine Vâdisi’nde vaktini içki ve fahiÅŸelerle geçirir. Subaylar arasında, vakit geçirmek için baÅŸvurulan bir diÄŸer yol da, Abruzzi adındaki genç ve ciddi papazla ÅŸaka yapmakÂtır.
Frederick Henry adındaki bir Amerikan subayı hikâyeyi anlatan da odur papazın derin inanışlarıÂna ve doÄŸduÄŸu bu soÄŸuk ve temiz ülkeye beslediÄŸi sevgiye hürmet duyar. Fakat Frederick izinli gittiÄŸi zaman, papazın evini ziyaret etmez, italya’da âvâre dolaşır, bir meyhaneden bir fuhuÅŸ evine gider. PaÂpazı, «gerçi ben ancak ÅŸimdi öğrendim ise de, beÂnim bilmediÄŸimi her zaman biliyordu,» diye düşüÂnür.
BirliÄŸine döndükten bir iki gün sonra, Frederick, Catherine Barkley ile tanışır ve onu ilkin, güzel ve ele geçirilebilecek bir av olarak düşünür, ikinci buluÅŸmalarında, kadın, Frederick’i kesinlikle reddeder ve ardından, kısa bir ân sonra, kendisine sarılmasına ses çıkarmaz ve ikisi arasındaki aÅŸkın istikbalinden kehanetle bahseder.
Frederick, kadının, «muhtemeÂlen biraz kaçık» olduÄŸunu veya harpte ölen niÅŸanlısıÂnın matemini çektiÄŸini sanır. Frederick, tam bir yaÂkınlıkla kıza baÄŸlanmaz, fakat Catherine’den uzak kaldığı zamanlarda da, kendisinin «yalnız ve boş» olduÄŸunu hisseder.
ilk buluÅŸmaları üzerinden bir hafta geçmeden, Frederick’in cepheye gitmesi emredilir. Bir top hüÂcumu sırasında, Frederick ve onun ambulans ÅŸoförü arkadaÅŸları, sığ bir sipere gizlenerek peynir ve maÂkarna yerler. Civarda patlayan bir bomba, erlerden birini öldürür ve Henry’yi de, başından ve bacaklaÂrından ciddi bir ÅŸekilde yaralar. Bir ambulans ile sahra hastahanesine götürülürken, Frederick’in üsÂtündeki sedyedeki askerin yarası kanamaya baÅŸlar. Frederick’in üzerine devamlı olarak kan damlar. AmÂbulans hastahaneye vardığı zaman, er ölmüştür.
Milano’daki ÅŸehir hastahanesine gönderilmeden önce, Frederick’in Rinaldi adındaki cerrah arkadaşı ve papaz kendisini ziyaret ederler. Rinaldi, seks hakÂkında onunla ÅŸakalaşır. Papaz, daha asil bir aÅŸk, terÂcihen Allah aÅŸkı, fakat hiç olmazsa ÅŸehvetten uzak bir aÅŸk peÅŸinde gitmesini söyler. Catherine de Milano hastahanesinde çalışır ve kadın, yanma geldiÄŸi zaÂman, ona âşık olduÄŸunu anlar. Bu aÅŸk, Frederick’in hastahane yatağında gerçekleÅŸtirilir.
Ertesi sabah, geveze ve beceriksiz üçlü bir dokÂtor grubu, Frederick’in bacağı üzerinde konsültasyon yapar ve parçalanmış dizinde ameliyat yapılması için altı ay beklenmesi gerektiÄŸine karar verirler. Frederick buna karşı çıkınca, Valentini adındaki bir diÄŸer doktor, ertesi sabah ameliyat yapmayı kabul eder. Rinaldi gibi, Valentini de, hareketli, nüktedan ve beceriklidir. Onun konsültasyona ihtiyacı yoktur.
Der ki: «Ben düşünmem; ameliyat yaparım.»
Yaz boyunca süren nekahat devresinde Frederick ve Catherine, artık biribirlerinin sevgilileridirler. Frederick evlenmek ister, fakat Catherine, buna ihtiÂyaç bulunmadığını söyleyerek, «Biz özel olarak evÂlendik,» der ve ilâve eder: «EÄŸer benim bir dinim olsa idi, evlilik, benim için her ÅŸey demek olurdu. Fakat benim bir dinim yok.» Onların, bu iliÅŸkilerinÂdeki saflığın karşısında, bir kahraman olarak şöhreÂte eriÅŸmek, hiç bir ÅŸekilde heyecan vermeyen kâr uÄŸÂruna her türlü sahtekârlığa baÅŸvurulan at yarışlarınÂdan baÅŸka bir ÅŸey düşünmeyen Ettore’nın sembolize ettiÄŸi dünyanın lekeli materyalizmi vardır.
Frederick cepheye dönmeden, Catherine, gebe olÂduÄŸunu söyler. Bir ân için huzursuzlaÅŸan Frederick, kendisinin de bir çocuk istediÄŸini belirtir. Kadının kendisini nasıl sevdiÄŸini ve ölümden ne kadar korkÂtuÄŸunu bilen Frederick, son buluÅŸmalarında, FredeÂrick cephede iken, her ÅŸeyin yolunda gideceÄŸini, zerÂrece üzülmesine mahal olmadığını söyleyen Catherine’ in cesaretine ürpererek saygı duyar.
Frederick cepheye döndüğü zaman, birlikler, Caporette’den korkunç bir çekilmeye baÅŸlamışlardır. Ameliyat yapacak çok hastası bulunduÄŸundan RiÂnaldi yeis içindedir. Rinaldi için, ancak çalıştığı zaÂman hayatın bir mânası vardır. Aksi takdirde, seks ve onunla birlikte, korkunç zührevî hastalıklardan baÅŸka bir ÅŸey yoktur. Sona ermek bilmeyen harp, paÂpazı da ümitsizliÄŸe düşürmüştür; baÅŸarı ümitleri her geçen gün biraz daha azalır. Maamafih, kısa bir zaÂman sonra, bu tür konuÅŸmalar için vakit yoktur, ziraÄ°talyan hatlarını yaran Almanlar, italyanları topye-kûn çekilmeye zorlamıştır. Kalabalık ve çamurlu yollarda, köylüler de birliklere katılır. Frederick’in ambulansı çamura saplandığı zaman, iki çavuÅŸa, odun keserek tekerleklerin altına koymalarını emreder. Aldırış etmeyip, uzaklaÅŸtıkları zaman, Frederick, siÂlâhı ile birini yaralar, ve kendi çavuÅŸu Bonello da diÄŸerini temizler.
Arabayı yolda bırakan Frederick ve üç çavuÅŸ, arkadan gelen Almanların eline düşmemek için hızlı hızlı yürümeÄŸe baÅŸlarlar. Harbin bir istihÂzası olarak da, italyanlar, kendilerine ateÅŸ ederler ve Aymo ölür. Teslim olarak hayatını kurtarmayı düşünen Bonello da ayrılır.
Piani ile kalan Frederick, evlerine dönmek için sevinçle birliklerinden kaçan çok sayıda Ä°talyan asÂkerine rastlar. Tagliamento nehri üzerindeki bir köpÂrüde, kaçan subayları yakalamak ve öldürmekle göÂrevlendirilen italyan harp polisi, Frederick’i tevkif eder. Sorguya çekilmesini beklediÄŸi sırada, Frederick, birdenbire fırlar ve kendisini nehire atar. Ardından ateÅŸ ederlerse de, saÄŸ salim kıyıya çıkar. ÃœniformaÂsını atar ve bir silâh treninde, çadır bezi ile örtülü silâhlar altında hürriyetine gider. Frederick, «Artık bundan kurtuldun,» diye düşünür. «Artık hiç bir mecburiyetin yok.» Frederick, silâhlara veda demiÅŸ ve «kendi ayrı barışı»nı yapmıştır.
Milano’ya giden Frederick, Catherine ve Helen Ferguson’un, italyan göller bölgesindeki Stresa kaÂsabasına gittiklerini öğrenir. Hemen peÅŸlerinden giÂder ve Catherine ile tekrar birleÅŸtiÄŸi zaman, dünyaÂnın, ancak onun yanında gerçek olduÄŸunu idrak eder. Yine, dünyanın, bu tür bir mutluluÄŸa tahammül edeÂmeyeceÄŸini de düşünür. «EÄŸer insanlar, dünyaya bu kadar cesaret getirirlerse, dünya, bu cesaretlerini parçalamak için onları öldürmeÄŸe mecburdur, ve böyÂlece onları öldürür.»
Stresa’daki bir kaç günleri mutlu geçer. FreÂderick, bir gece, Kont Greffi ile bilardo oynar ve bu yaÅŸlı filozofun akıl ve sinikallik (reybîlik) arasındaki düşüncelerini dinler. Catherine gibi, Greffi’nin de OrÂtodoks bir inanışı yoktur, fakat hayata ve onun, mümkün olduÄŸu kadar namuslu bir tarzda yaÅŸanmaÂsına derinden inanır. O gece, otelci Frederick’e, bir asker kaçağı olarak, tevkif edilebileceÄŸini ikaz eder. Frederick ve Catherine’i gölde bir motor beklemekÂtedir, iki sevgili, yaÄŸmurlu ve fırtınalı gecede, MagÂgiore gölünden, karşı tarafa, Ä°sviçre’ye geçerler. KenÂdilerini kısa bir zaman için göz altında tutan Ä°sviçÂreli gümrükçüleri, kış sporu yapmak için gelen kuÂzenler olduklarına inandırırlar. Serbest bırakılan iki sevgili, Montreux’a bakan güzel bir daÄŸ evine giÂderler.
Sevgi ve huzur içinde kışı geçirirler.
Fakat ilkÂbahar yaÄŸmurları ile, Catherine’nin doÄŸumu yaklaşır ve Lozan’a giderler. Derhal hastahaneye yatırılan Catherine sancılar içinde kıvranır. Gücü azaldığınÂdan, doktorlar, çocuÄŸun Sezaryen ameliyatı ile alınÂmasını teklif ederler. Çocuk ölü doÄŸar ve Catherine ölümün eÅŸiÄŸindedir. Catherine’in öleceÄŸinden dehÅŸete kapılan Frederick, dua etmeye çalışır. Bir gün, yanan bir odunun üstündeki karıncaları seyrettiÄŸini ümitÂsizlik içinde hatırlar: Odun yanarken karıncalar kaçÂmışlardı: Bazıları ateÅŸin içine kaçmış, bazıları da, odunun henüz yanmayan kısmına kaçtıktan sonra, ateÅŸe düşmüşlerdi. Frederick bir ara, kendisini âdeta Allah yerine koymayı düşündü, odunu ateÅŸten alaÂrak karıncaları kurtarmak istemiÅŸti. Ama odunun üzerine bir bardak su atmış ve böylece karıncaları, buharlaÅŸtırarak öldürmüştü. «Öğrenmek için hiç vaÂkit yok,» diye düşündü. «Sizi içine bırakarak, oyunun hangi kaidelere göre oynandığını söylerler ve sizi bir adım dışarıda görür görmez de öldürürler.»
Catherine’nin yanma gittiÄŸi zaman, sevgilisinin ölmek üzere olduÄŸunu görür, ölmekten korkmadıÂğını söyleyen kadın, ölümden nefret ettiÄŸini belirtir. Biraz sonra ölür. Frederick, hastabakıcıyı odanın dışıÂna iter. Sevgilisi ile veda kucaklaÅŸmasının özel olÂmasını ister. Fakat bu ayrılış, mânâsız görünür; bu, bir heykele allahaısmarladık demekten farksızdır. Frederick odadan ayrılır ve yaÄŸmur altında otele doÄŸÂru yürümeÄŸe baÅŸlar.
Tenkid
Çok sayıda okuyucu indinde, Silâhlara Veda, Hemingway’in en cazip ve dokunaklı romanıdır. FreÂderick ve Catherine’in cesaretleri, ve aÅŸklarının traÂjik neticeleri, Ä°talyan cephesindeki harp atmosferi ve Caporette’deki yenilgi, öteki teferruat silindikten sonra dahi, bunlar, hafızalardan uzun müddet kayÂbolmaz. Bazı tenkidciler, Catherine’ye itiraz ederek, onun, çok idealleÅŸtirildiÄŸini, çok romantikcesine uyÂsal gösterildiÄŸini, çok hissi bir «şifre» kahramanı olÂduÄŸunu söylediler. Böylece, onların düşüncelerine göre, Frederick’in geliÅŸmesi, GüneÅŸ Yine DoÄŸar’daki haÅŸin ve sert geliÅŸmeden çok farklı, bir sinema seÂnaryosunun rahatlığı içinde geçer. DiÄŸer tenkidciler için de, romanın hissi kuvveti, bir bütün halinde ele alındığında, müteaddid zaaflarının üstüne çıkar.
Hemingway’in ekseri romanlarında olduÄŸu gibi, Silâhlara Veda da ölüm ve aÅŸk ve onları tecrübe etÂmek için gereken cesaret hakkındadır.
BaÅŸlangıçta, Frederick kendisini hiç bir ÅŸeye adamamıştır. HayatÂta kalabilmek için, ne insanlar ne de hattâ Allah için aÅŸk besler. Catherine ile tamÅŸtığı zamana kadar, kenÂdisini ânın akımlarına kaptırır. Ondan sonra, kaçı-nılmazcasına, hayatın bütünlüğü ve boÅŸluÄŸunu anlaÂmaÄŸa baÅŸlar. Soyutlukların boÅŸluklarını öğrenir: maÂdalya, kahramanlığı ispat etmediÄŸi gibi, bir düğün de, hakikî bir evlilik demek deÄŸildir. Catherine’den ve Rinaldi ve Greffi’den de ferdî ruhun potansiyel kuvvetini öğrenir. Ve hepsinin üstünde, «ayrı bir baÂrış» yapanların, devamlı bir zafer kazanmadıklarını da öğrenir. Catherine ile beraber olmak için, orduÂdan kaçtığı vakit, Frederick, sembolik bir ÅŸekilde, asÂkerî silâhlara elveda der. Fakat kaderin ÅŸu istihzaÂsına bakınız ki, sevgilisi öldüğü zaman, bir defa daÂha elveda der: bu kez, aÅŸkının silâhlarına.
Romanda zengin semboller var.
Meselâ, romaÂnın baÅŸlangıcındaki ve sonundaki yaÄŸmur, hayatı olÂduÄŸu kadar, ölümü de sembolize eder. Åžu halde Frederick’in öğrendiÄŸi ÅŸu: bir «şifre» kahramanı, bütün hikâyelerin ölümle neticeleneceÄŸi hakikatim kabul etmelidir. Bu hakikat anlaşılırsa, hayatın, yaÅŸanmaÂÄŸa deÄŸer güzellikte ve önemli ânları bulunduÄŸu anÂlaşılır.
Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum
Bu içerik 07.01.2010 tarihinde Hale tarafından, Dünya Edebiyatı ve Edebi KiÅŸilikler bölümünde paylaşılmıştır ve 745 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.
Silâhlara Veda - A Farewell to Arms | Ernest Hemingway - 100 Büyük Roman orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...