Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Osmanlı Tasvir Sanatları | Köylü Sanatı – Taşra Sanatı – Kent (Metropol) Sanatı – Tekke Sanatı


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 19.12.2009 tarihinde Hale tarafından, Büyük Osmanlı İmparatorluğu bölümünde paylaşılmıştır ve 319 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Osmanlı Tasvir Sanatları

‘Tasvir Sanatları için bir açıklama yapmak gereği var. Önce neden “resim” değil de, “tasvir”?


Bu, başka sözcüklerin yanı sıra Osmanlıların kullandığı bir terimdir. Burada yalnız kâğıt üzerine yapılanları değil, çeşitli maddeler üzerine yapılan resimleri de ele almayı amaçlıyoruz. Bir resim soyut da olabilir; oysa tasvirin “figüratif” anlamı vardır. Özellikle canlı varlıkların, doğanın ve binaların resimleri gibi. Burada bir model üzerine benzetmece sanatları söz konusudur.

Tasvir sözcüğü günümüzde de kullanılır. Örneğin, Türk tasvir sanatlarının en seçkin türlerinden biri olan Karagöz’deki deriden kesilmiş, boyanmış figürlere, tasvir denir. İkinci önemli neden, “musavvir” sözcüğüdür.

Osmanlılar, ileride inceleyeceğimiz gibi, ressam karşılığı çeşitli sözcükler kullanmışlardır; bunlar arasında en çok geçen, tasvir yapan anlamında “musavvir” sözcüğüdür.


Bir de neden tasvir sanatı değil de, çoğul olarak “sa­natları” dendiğini de açıklamak gerekir. Bu giriş kesiminde ele alınan, her biri kendi başına bir sanat türü olan değişik maddeler, işlevler de kullanım bakımından farklı sanat türlerinde tasvirleri ele aldığı için çoğul kullanılmıştır.

Türkiye’de değişik sosyal çevrelere bağlı olarak üç ayrı sanat biçimi gelişmiştir:

1. Kırsal yörelerde, köylerde gelişen köylü sanatı
2. Taşra sanatı
3. Merkezi, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olan kent ya da metropol sanatı (minyatürler, çarşı ressamı)
4. Tekke sanatı

Önce bu üç ayrı sanat geleneğinin gelişimine ilişkin birkaç açıklama gerekiyor. Birkaç yüzyıl birbirinden tümüyle farklı uygarlıklarla kucak kucağa yaşayan Anadolu köylüsü, bir yandan Orta Asya’dan getirdiği, öte yandan da Anadolu’da tarih boyunca yaşamış uygarlıklardan edindiği kalıta karşın özelliğini koruyabilmiştir.

Köylü Sanatı

Köylü sanatının en belirgin özelliklerinden birisi, kent insanının güzeli amaçlayan, daha ince sanat ölçülerini dışlaması ve daha değişik ortamlarda, daha değişik amaçlarla gelişerek, kent sanatından tümüyle farklı olmasıdır. Köy sanatı, estetikten çok yararcılık amacıyla gelişirken, kentsel topluluklarda giderek artan, gelişim sağlayan güç, ayrıcalıklı kent insanını, sanatçıların katkısıyla, amacın daha çok estetik olduğu ince bir sanat biçimine yöneltir. Oysa köylü sanatı, belirli bir işlev yerine getirmek, kişiler arasında iletişim sağlamak gibi dolaysız ve daha özel bir amaca yöneliktir. Köy kadınının, kendisi ya da ailesinin bireyleri için yaptığı elişinin, dokuduğu kilimin, diktiği dikişin işlevsel bir amacı vardır.

Örnek olarak çiçeklerin dilini alalım. Kırsal yörelerde çiçekler sözcüklerin simgesidir. Her çiçek, her çiçek rengi özel bir anlam taşır. Giysileri süsleyen işlemelerin de hemen hemen tümü çiçek motiflidir. Örneğin kimi yörelerde sümbül, sevgiyi ve mutluluğu; mor sümbül, seven bir genç kızı; pembe sümbül, nişanlı bir genç kızı; beyaz sümbül, doğruluğu ve bağlılığı simgeler. Gelinler, kimi yörelerde başlarına karanfil işlemeli başörtüsü, kimi yörelerde gül işlemeli başörtüsü takarlar. Gül, genç kızlara özgü bir çiçek, yabangülü ise kocası yaban ellere giden kadını tanımlayan bir simgedir. Sevdiğiyle evlenecek kız badem çiçekleri takar. Kimi köylerde, evliliğin ilk günü gelinin giydiği şalvar çiçekli kumaştan yapılır.


Bu gibi simgelerin yanı sıra, köy sanatında daha önemli bir yer tutan, kırsal kesimde yaşayan köy insanının, gelenekleri, dinsel inançları, alışkanlıkları, özellikle günlük yaşam döngüsüyle ilgili olarak geliştirdiği eşyalardır. Bunlar, birtakım temel işlevleri yerine getiren gereçler olarak, bir bakıma “yararcıl” nesneler olarak tanımlanabilseler bile, bu “yararcılık” düz anlamda bir yararcılık değildir. Önemli olan bu nesnelerin, işlevlerinin yanı sıra taşıdıkları simgesel içeriktir. Örneğin muskalar, masklar, nazar boncukları gibi çeşitli nesneler bol hasat, hayvanların döllenmesi, sevginin karşılıksız kalmaması, doğumun kolayca ve hayırlı olması, amansız bir hastalığa çare bulunması, kıskançlık, öç alma isteği, vb. değişik duygu ve dileklerin gerçekleşmesinde çok önemli anlam ve işlevler taşır.

Taşra Sanatı

Köylü sanatı, bulunduğu yörenin ulaşım güçlüğü nedeniyle dışarıdan etkilenmediğinden, kendi yöresel özelliklerini geliştirerek daha geleneksel kalabilmiştir. Köylü sanatı temel olarak bir kent dışı sanat biçimidir. Buna karşılık taşra sanatını etkileyen ikinci öğe, büyük kentlerdeki güncel sanatsal beğenilerden yola çıkarak kendi bölgesine özgü bir üslup yaratılmasıdır. Ticaret, iletişim, kentleşme ya da Osmanlılarda görüldüğü üzere, taşraya vali olarak atanmaları gibisinden, bir sanat biçimini başka yörelere aktaran olaylar, bu yörelerin insanında kent kültürüne karşı özen yaratmıştır. Büyük kentlerden gelen devlet adamlarının ya da yörenin zengin ve güçlü kişilerinin beğenisi, kent sanatına olan özentileri doğrultusunda geliştiğinden, taşra sanatı kent sanatı karşısında bir ölçüde de olsa aşağılık duygusu içinde, özgünlükten yoksun kalmıştır.

Başta Topkapı Sarayı Müzesi olmak üzere, birçok müzede bu sanat biçimini yansıtan pek çok minyatüre rastlıyoruz. Sarayın sanatsal yaşamına özenen taşra toplumu, ne köy ne de kent sanatı yaratabilmiştir. Taşrada sanatın koruyucuları, zamanla saraydan uzaklaşan soylularla, kökenleri, beğenileri temelde köy kültürüne dayansa da, bunu bilinçli olarak yadsıyan zenginler ve orta sınıftır ki, bunlar yine de köylü sanatının oluşmasından sorumludurlar. Kasaba sanatının en değerli ürünleri bile, genellikle köy sanatı niteliği taşıyabilir.

Kent (Metropol) Sanatı

İstanbul’da (Osmanlı başkenti oldukları dönemlerde Bursa ve Edirne’de) gelişen kent sanatına gelince; bu sanat, saray nakkaşlarının yaptıkları resimlerle çarşı ressamlarının yaptıkları resimler olmak üzere iki ayrı ortamda oluşmuştur.

Tekke Sanatı

Köylü sanatı, taşra sanatı, kent sanatı dışında dördüncü bir sanat biçimi de, apayrı bir ortam ve çevrede, değişik amaçlarla oluşup uygulanan, kentsel ve kırsal yörelerdeki tarikatlarca geliştirilen büyüsel-dinsel tekke sanatıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi işlev, biçim, sosyal yapı ve yöresel konum gibi özelliklerindeki ayrılık nedeniyle, birinci ve üçüncü sanat geleneği birbirlerinden bağımsızca geliştikleri için, aralarında en ufak benzerlik yoktur. Ancak, kimi durumlarda aralarında birtakım dolaylı etkileşimler söz konusu olabilir. Örneğin, özellikle 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar düğünlerde, sünnet düğünlerinde gezdi­rilen süslü ağaçların ya da simgesel “tyrsu” uzantılarına günümüzde Anadolu’nun köylerinde rastlanmaktadır. Bu gelenek, Anadolu’da günümüze kadar Osmanlıların verdikleri adla, “nahıl” sözcüğü ya da “gelbere”, “düğün bay­rağı”, “toğlar”, “yom”, “şah” gibi sözcüklerle gelmiştir. Burada, amacı büyüsel olan bir yaygın köylü uygulaması ola­rak, tasvir sayılabilecek bebekler de yapılmaktadır.

Kökeni Orta Asya’ya dayanan büyüsel bebeklerin Ana­dolu köylerindeki kalıntılarından en yaygın olanı, yağmur duası için yapılan “Yağmur Bebeği’dir. Yağmur Bebeği, genellikle çapraz olarak bitiştirilmiş iki çubuktan yapılmakta, üzerine giysiler giydirilmekte, başına örtü takılmaktadır. Yöresine göre bu bebeğe, “Gelin”, “Çaput Adam”, “Kepçe Kadın”, “Çömçe Gelin”, “Kepçecik”, “Bodi Bostan”, “Gelin Gok”, “Kepçe Başı”, “Su Gelini”, “Kodu Gelin” gibi adlar verilir. Köyden köye değişen bu geleneğe göre, genellikle bebeği köy çocukları yapıp üzerine su serperler, türkü ve tekerlemelerle ev ev, kapı kapı dolaştırırlar. Evlerin damından bebeğin üzerine su atılır, çocuklara yiyecek verilir.

Sanat, dinsel inançlardan kaynaklandığında ya da amacı dinsel olduğunda, geçmişe dayanan bir düşünce, giderek simgesel tasvire dönüşen bir sanatsal formüle indirgenir. Tıpkı sanatın, temelde ince bir düşüncenin sanat­sal bir formül ile biçimlendirilmesi gibi. Geçmişte kuramsal ve soyut sayılan kavramlar da, salt sanatla daha devinimli ve insancıl bir biçime dönüştürülebilir. Genellikle çarşı ve saray çevrelerinin hemen dışında, dinsel ve büyüsel amaçlarla üretilen nesneler, dinsel amaçlarının yanı sıra, estetik değerler de taşıyabilirler. Simgesellikleriyle birtakım temel dinsel işlevleri yerine getirmeleri nedeniyle, yararcıl da sayılabilirler. Bu nesneler, camilerde, tekkelerde kutsal olarak saklandıkları ya da duvara asıldıkları gibi, ermiş kişilerin simgesi de olabilirler. Geleneksel, dinsel inançlara ya da batıl inançlara göre bereket, iyilik getiren, nazara, kötülüklere karşı koruyan tüm bu nesneler büyüseldir. Amaç ve işlevleri açısından bunların rengi bile önemlidir. Güzel sanatlarda, dekoratif amaçlarla üretilen ve kullanılan sanatsal nesnelerde ilk önce aranan nitelik estetik, köylü sanatında ve büyüsel sanatta ise işlevdir.

Sufi dervişlerinin geliştirdikleri sanat biçimi yaygın olmakla birlikte, dinsel sanatta tasvir, yalnızca Mevlevî ve Bektaşî tarikatlarında uygulanıyordu . Tekkelerde, camilerde koruyucu işlevine inanılan pek çok nesne arasında, o dönemde kullanılan silahların küçücük benzerleri, içi doldurulmuş krokodiller, kemik parçaları, geyik derisinden seccadeler, ermiş kişilere ya da halka malolmuş eşyalara rastlanmıştır. Ayrı amaçlarla türbelere asılan geyik boynuzları, devekuşu yumurtaları, mısır koçanları, diğer çeşitli kabuklar gibi. Yararcıl amaçlı dinsel sanatın güzel bir örneği, Konya’nın Mevlana Müzesi’nde bulunan, toprağın bereketini artırmak için içine nisan yağmuru biriktirilen Nisan Tası‘dır.

“Nisan Tası” üzerindeki kitabesine göre İlhanlı Hükümdarı Ebû Said Bahâdır Han tarafından Musul’da yaptırılmış ve Emir Sungur Ağa`nın aracılığı ile, 734 H -1333 M. yılında Mevlânâ Dergâhına hediye edilmiştir. Nisan Tası, 33.375 kg. ağırlığında ve 135 cm yüksekliğindedir. Bakırdan yapılmış, kapak, gövde, bilezik ve kaide olmak üzere dört parçadan oluşur. Kapağın üzerinde, kuyruğu kırılmış olan bir horoz heykeli yer alır. Kapak ve gövdede, Ebû Saîd Bahâdır Han için kûfî hât ile yazılmış övgü dolu şiirler vardır. Ayrıca bedende yer alan 6 adet pano üzerinde, altın ve gümüş kakma sanatı ile yapılmış geometrik ve nebatî motiflere, başta ördek, kuş, kurt, keçi, tavşan, at, tazı gibi av hayvanları ve av sahneleri yanında, bazı tarihi olaylara, hükümdar, elçi ve cariyelerden oluşan toplantı ve eğlence motiflerine yer verilmiştir. Konya Life

Mevlevîlikte uygulanan başka bir inanç, Mevlana’nın sarığının bir ucunu suya sarkıtmaktır. Bu suya, destar suyu denir. Bu konuda da ilginç tasvirlere rastlıyoruz. Kapağında horoz, çevresinde hayvan, insan kabartmaları, yarım ay tutan bağdaş kurmuş bir adam, at üzerinde elinde bir av kuşu bulunan bir adam kabartması olan bu tas da, tasvir sanatını yansıtması açısından oldukça ilginçtir.

Bektaşî inançlarına göre horoz, önemli ve kutsal bir hayvandır. Tokat Müzesi’nde, üzerinde çift başlı bir horoz bulunan bir mezar vardır. Aslan, güvercin, kaz, leylek, şahin, vb. hayvan tasvirlerine de Bektaşîlerin çeşitli yapıtları arasında, kabartma ve süslemelerde sık rastlıyoruz.

Bu arada çeşitli kuşların, masalsı yaratıkların, kimi evcil hayvanların uğurlu olduklarına, kimi kez de peygamberler, evliyalar, ermişler gibi ulu kişilere yardımcı olduklarına inanıldığından, bunlar da o kişilerle özdeşleşmiş, bir çeşit simgesel bir anlam kazanmışlardır. Kimi harflerin ve sayıların da simgeselliği bulunmaktadır. Bunlar tasvirlerle birleştirilmiştir. Özellikle tekke sanatında sayılar arasında en önemlileri üç, beş, on iki, on dört ve on yedi, ayrıca dört, altı, yedi, sekiz, dokuz ve otuz iki ile kırk sayıları da vardır. Tarikat ve tekke sanatında bunlara çokça rastlanmaktadır. Bunlar genellikle yazı sanatıyla birleştiriliyor ya da yazıyla bu tasvirler yapılıyordu. Karagöz’de de bir ölçüde simgesellik vardır. Buraya bunu örneklemek için Leylâ ile Mecnun oyunundan bir örnek verelim. Metin And koleksiyonunda bu iki örnekten biri karaçalı, öteki ise gül dalıdır. Leylâ ile Mecnun, aralarında gül dalı olduğu zamanlarda iletişim kurabilmekte, birbirlerine sevgilerini dile getirebilmektedirler. Ama kötücül güçler bu iki sevgiliyi ayırmak istediklerinde, onların arasına yılanlı bir karaçalı koyarlar.

(Visited 4 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 19.12.2009 tarihinde Hale tarafından, Büyük Osmanlı İmparatorluğu bölümünde paylaşılmıştır ve 319 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 2 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Osmanlı Tasvir Sanatları | Köylü Sanatı - Taşra Sanatı - Kent (Metropol) Sanatı - Tekke Sanatı orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleKarakter Analizi | Şekillere Bakarak Karakter Analizi - Şekillere Bakıp Karakter Özelliklerinizi Öğrenin Sonraki MakaleAtatürk Günlüğü - Today | 25 Kasım - November

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz