Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Gökyüzü Gözlemciliği -Amatör Gök Bilimcilik-Gök Cisimlerinin Adları-Güneş Batınca-Ayrıntıları Görebilmek


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 29.05.2008 tarihinde Esesli tarafından, Astronomi - Uzay - Gokbilim Konu Anlatımları bölümünde paylaşılmıştır ve 339 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


AMATÖR GÖKBİLİMCİLİK


Başınızı kaldırıp, ara sıra da olsa gökyüzüne baktığımızda, parlayan yıldızların güzelliğinden etkilenmeyenimiz yoktur. Ancak, günlük yaşamın koşturmacasında, bu güzelliğin farkına pek azımız varıyor; hele bir de büyük kentlerde yaşıyorsak, etrafımızdaki beton yığını ve ışık kirliliği, istesek de bu güzelliği görmemizi engelliyor. Ancak, yine de arada bir gökyüzüne bakıp, bundan zevk alıyorsanız, siz de amatör gökbilimci sayılırsınız.

Gökbilimcileri iki gruba ayırabiliriz: Amatör gökbilimciler ve profesyonel gökbilimciler. Amatörler, zorunlu olmadıkları halde gökyüzünün keyfini çıkarırken, profesyoneller birtakım karmaşık denklemlerle uğraşmayı tercih ederler. Şaka bir yana, bugün pek çok profesyonel gökbilimci de amatörce gözlemler yapmaktan zevk almakta ve çalışmalarında amatörlere destek olmaktadır. Bunun en güzel örneğini, gökbilimcilerimizin hiçbir karşılık beklemeden gökyüzü gözlem şenliklerine yaptıkları katkılar oluşturuyor.

Gökbilim, sınırı olmayan bir laboratuvarda yapılır ve bu laboratuvarda çalışmak için uzman olmak gerekmez. Bu laboratuvara girenler, yani geceleri bir defa da olsa kafasını kaldırıp gökyüzüne bakan herkes bir amatör gökbilimci sayılır. Başka hiçbir bilim dalı bu denli halka açık değildir. Amatör gökbilimci, istediği konuda, canı istediği zaman çalışmakta özgürdür.


Gökbilim denince, genelde akla ilk gelen teleskop olur. Aslında bir teleskop -özellikle de ülkemizdeki amatörler için- lüks sayılır. Ülkemizde teleskop üreten firmalar bulunmadığı gibi, yurtdışından getirilenler de genellikle değerinin çok üzerinde fiyatlara satılmaktadır. Ancak son yıllarda ülkemizdeki amatörlerin sayısının büyük oranda artması ve tüm sınırlı olanaklarına karşın yaptıkları başarılı çalışmalarla adlarını duyurmaları sonucunda, dünyanın en çok satan teleskop firmalarının ürünleri artık ülkemizde de satılıyor. Bu, ülkemizdeki amatörlerin gözlem araç-gereci sıkıntısını bir ölçüde de olsa giderebiliyor.

Aslında amatör gökbilimci, gözlem araçlarını hazır satın almak zorunda değildir. Amatör gökbilimcilerin temel uğraşlarından birisi de bu araçları kendi olanaklarıyla üretmeleridir. Yurtdışında, teleskop ve diğer araç-gerecin yapımıyla uğraşan pek çok amatör vardır.

?Amatör gökbilimci olmak için teleskop şart değil? diyoruz. Peki bir teleskop sahibi olmadan hangi gökcisimleri görülebilir? Çıplak gözle ya da basit bir dürbünle neler yapabileceğinizi bir bilseniz, belki bir daha teleskopa ihtiyaç duymayacaksınız. Çıplak gözle neler yapabileceğimizi bir bakalım. Takımyıldızları, gezegenlerin hareketlerini, Ay?ın ve hatta gözünüz çok keskinse Venüs ?ün evrelerini, örtülmeleri (zaman zaman, Ay gezegenleri ve yıldızları, daha seyrek olarak bir gezegen bir yıldızı örter), Ay ve Güneş tutulmalarını, göktaşı yağmurlarını, kuyrukluyıldızları, ikili yıldızları, değişken yıldızları, bulutsuları, yıldız kümelerini, hatta milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki birkaç gökadayı gözleyebiliriz. Üstelik, gökyüzünde geniş bir alanın gözlenmesini gerektirdiği için, gezegenlerin ve Ay?ın hareketleri, takımyıldızlar, göktaşı yağmurları gibi gök olaylarını gözlemenin en iyi yolu onlara herhangi bir araç olmaksızın bakmaktır.

Bir dürbünle yapabilecekleriniz ise çıplak gözle yapabileceklerinizin biraz daha ötesinde. Basit bir arazi dürbünüyle, kuyrukluyıldızları, gökadaları ve yıldız kümelerini çok daha ayrıntılı, yıldızları çok daha parlak görürüz. Çıplak gözle birbirinden ayıramadığımız ikili yıldızları ayırt ederiz.

Bilim ve Teknik dergisinin düzenlediği gökyüzü gözlem şenlikleri amatör gökbilimciliğe başlamak için iyi bir fırsat. Katılımcılar, bu şenliklerde temel gökbilim konularında bilgilendirildikleri gibi, deneyimli gözlemciler eşliğinde gökyüzü gözlemleri yapıyorlar.

GÖKCİSİMLERİNİN ADLARI


Eski çağlardan bu yana insanlar, gökyüzüne bakmış, onun güzelliği ve ulaşılmazlığına ilgi duymuşlar. Eski Yunanlılar ilk yıldız atlaslarını oluşturmuş, gökcisimlerine çeşitli adlar vermişler. O zamanlardan günümüze değin pek çok yıldız atlası oluşturulmuş. Bugün biz de modern bir yıldız kataloğuna ya da gökyüzü haritasına baktığımızda, değişik adlandırmalarla karşılaşırız. Bunlar biraz karmaşık görünseler de temelleri aslında daha önce kurulan adlandırma sistemlerine dayanır.

Bir yıldız kataloÄŸuna ya da gökyüzü haritasına baktığımızda, pek çok adlandırmayla karşılaşırız. Takımyıldızlara verilen adlar, genellikle Eski Yunanlılar’ın verdikleri adlardır. Eski Yunanlılar, gökyüzünü belli bölümlere ayırmış, ilk yıldız kataloglarını oluÅŸturmuÅŸlar; her takımyıldıza ayrı bir ad vermiÅŸler. Bu ilk yıldız atlasları 48 takımyıldızdan oluÅŸmaktaydı. Bugünkü gökyüzü atlaslarıysa çeÅŸitli biçimlerde ve büyüklükte 88 takımyıldız içeriyor. Bu takımyıldızların adları, birtakım canlı varlıklardan, günlük hayatta kullanılan araç ve gereçten ya da mitolojiden gelmektedir. Bugün, modern gökbilimde kullanılan takımyıldız adları çoÄŸunlukla Latince’dir.

Yıldızların parlak olanlarına verilen adlar genellikle Arapça’dan gelmedir. 1982 yılında hazırlanmış olan Yale Parlak Yıldız KataloÄŸu’nda 835 yıldızın adı yer almış. Tüm bu adları ezberlemek olanaksız olmakla birlikte, çıplak gözle görebildiÄŸimiz yıldızların sayısı 4000’i aÅŸmaktadır. Günümüzde ise çok geliÅŸmiÅŸ teleskoplar sayesinde, gözlenebilen gökcisimlerinin sayısı milyonlarla ifade ediliyor.

Günümüze deÄŸin hazırlanan çeÅŸitli yıldız kataloglarında farklı adlandırmalara gidilmiÅŸtir. 1600’lerin baÅŸlarında, Johann Bayer adlı bir gökbilimci, hazırladığı Uranometria adlı yıldız atlasında, yıldızları tanımlamak için Yunan alfabesindeki harfleri yıldızın bulunduÄŸu takımyıldızın başına getirdi. ÖrneÄŸin, Cygnus (KuÄŸu) Takımyıldızı’nın en parlak yıldızını Alfa Cygni, ikinci parlak yıldızını Beta Cygni olarak adlandırdı. Yunan alfabesindeki 24 harfin bazı takımyıldızlardaki tüm parlak yıldızları adlandırmakta yetersiz kaldığı durumlarda, birbirine yakın konumda yer alan yıldızları adlandırırken, aynı harf, yanına bir sayı eklenerek kullanılıyordu. ?1 Orionis, ?2 Orionis gibi…

1712 yılında, Ä°ngiliz gökbilimci John Falmsteed, takımyıldızlardaki yıldızları batıdan doÄŸuya doÄŸru, saÄŸ açıklık yönünde numaralandırdı. Bu yöntem, harita üzerinde bir yıldızı bulurken büyük kolaylık saÄŸladı. Falmsteed kataloÄŸundan bir örnek verecek olursak, 80 Virginis (Virgo=BaÅŸak), 79 Virginis’in hemen doÄŸusunda, 81 Virginis’in hemen batısında yer alır. Falmsteed bu biçimde 2682 yıldızı numaralandırdı. Günümüzdeki modern yıldız haritalarında, parlak yıldızların hem Bayer harfleri, hem de Falmsteed numaraları verilir.

19. yüzyılda, gittikçe daha büyük teleskopların yapılmaya başlanması ve gözlenebilen gökcisimlerinin sayısının yüz binleri bulması sonucu, artık bu yıldız katalogları ihtiyacı karşılamıyordu. 1859 yılında, Bonn Üniversitesinde bir gökbilimci olan F.W.A. Argelander, gökyüzünü dik açıklık yönünde her biri bir derece genişliğinde olan ve boylu boyunca sağ açıklık yönünde uzanan ince bantlara böldü. Her bandın içinde kalan yıldızları, içinde bulundukları takımyıldızların ne olduğuna bakmadan, sağ açıklıklarına göre numaralandırdı. Örneğin, gökyüzünün en parlak yıldızlarında Vega, bu katalogda BD +38°3238 olarak adlandırılmıştır. (BD, Bonner Durchmusterung sözcüklerinin baş harflerinde oluşur ve ?Bonn Araşıtırma? anlamına gelmektedir.) Buna göre Vega, +38 ve +39 dik açıklıklar arasında, 0h sağ açıklıktan sonra, 3238. yıldızdır. BD kataloğunun aslı 324 188 yıldız içerir ve gökkürenin yarısından biraz fazlasını (-2° dik açıklığa kadar) kapsar. Daha sonra, bu katalog genişletilerek, tüm gökküreyi kapsayan ve toplam 1 071 800 yıldız içeren bir katalog oluşturulmuştur.

Bugün en çok kullanılan yıldız kataloÄŸu ise Annie J. Cannon’un 1911 – 1915 tarihleri arasında hazırladığ ı Henry Draper (HD) yıldız kataloÄŸudur. Yıldızların saÄŸ açıklıklarına göre sıralandığı bu katalog, 225 000 yıldız içeriyor ve her birinin tayf türü veriliyor.

Bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı katalog ise, Hubble Uzay Teleskopu için oluÅŸturulan Hubble Space Telescope Guide Star Catalog’dur (HST GSC). Bu katalog 19 milyona yakın gökcismini içeriyor. Bunların yaklaşık 15 milyonunu yıldızlar, geriye kalanın çoÄŸunluÄŸunu da gökadalar oluÅŸturuyor. Bu katalogda GSC 1234 1132 olarak adlandırılan bir gökcismi, gökyüzündeki 9537 küçük bölgenin 1234’üncüsünde yer alan 1132’inci gökcismidir.

DeÄŸiÅŸen yıldızların adlandırması ise tümüyle kendine özgü bir sistemle oluÅŸturulmuÅŸ. Bu sistem, Argelander tarafından kurulmuÅŸ. Argelander’in sistemine göre, bir takımyıldızda keÅŸfedilen ilk deÄŸiÅŸen yıldız, içinde bulunduÄŸu takımyıldızın başına R harfi getirilerek adlandırılmış. Ä°kinci keÅŸfedilene S, üçüncüye T getirilir ve bu Z’ye kadar devam eder. Z’den sonra RR, RS, …., RZ, SR, SS, …. SZ, …., ZZ, AA, AB, …., AZ, BB, …., BZ, …., QZ’ye kadar gider. Bazı takımyıldızlarda bu 334 tanımlama yetersiz kalmaktadır. Bu durumda, QZ’den sonra adlandırma basitçe V335, V336, …. olarak devam eder. Biraz karmaşık da olsa, deÄŸiÅŸen yıldızları adlandırmakta kullanılan yöntem bu.

Yıldızların adlandırmalarına ve yıldız kataloglarına kısaca deÄŸindikten sonra, gelelim yıldız kümeleri, bulutsular ve gökadaların adlandırmalarına. Bu gökcisimleri için hazırlanmış birçok katalog olmasına karşın, özellikle amatör gökbilimciler tarafından en çok kullanılanları Messier KataloÄŸu ve NGC’dir (New General Catalogue).

Charles Messier, 1700’lü yıllarda yaÅŸamış bir Fransız gökbilimcidir. Bir kuyrukluyıldız avcısı olan Messier, öteki gökcisimlerini, yani yıldız kümeleri, gökadaları ve bulutsuları, kuyrukluyıldızlarla karıştırmamak için bir katalog hazırladı. Messier KataloÄŸu olarak bilinen bu katalog, 110 gökcisminden oluÅŸuyor. Bu katalog, çoÄŸunluÄŸu kuzey yarıkürede yer alan bulutsu, yıldız kümesi ve gökada gibi çeÅŸitli, en parlak gökcisimleri yer alıyor. Aslında, Charles Messier’in amacı, bu yıldız kümeleri, bulutsular ve gökadaları gözlemek deÄŸil, kuyrukluyıldızlarla karıştırmamak amacıyla onların yerlerini belirlemekti. Çünkü, bu gökcisimleri, özellikle de küçük teleskoplarla bakıldığında kuyrukluyıldıza benzetilebilir.

Messier, 15 kuyrukluyıldız keşfine imza attı; ancak, bunların çoğu bugün anımsanmıyor. Messier Kataloğu, yaklaşık iki yüzyıl önce hazırlanmış olmasına karşın, içerdiği gökcisimleri, amatör (bazen de profesyonel) gökbilimcilerin en çok gözledikleri gökcisimleridir.

Messier kataloÄŸundaki gökcisimlerinin sırası, saÄŸ açıklık sırasına baÄŸlı deÄŸildir. Messier onları, keÅŸif sırasına göre numaralandırmıştır ve numaranın önüne bir ?M? harfi koymuÅŸtur. ÖrneÄŸin, Andromeda Gökadası Messier KataloÄŸu’nda M31 olarak adlandırılmıştır. En ünlü Messier cisimleri arasında, Ãœlker Açık Yıldız Kümesi M45, Herkül’deki küresel Küme M13, Orion Bulutsusu M42 vardır. Uygun gözlem koÅŸullarında, Messier KataloÄŸundaki gökcisimlerinin çoÄŸu, 7×50’lik bir dürbünle gözlenebilmektedir. 70-80 mm çaplı bir teleskoplaysa, bu gökcisimlerinin hepsi görülebilir.

Sadece yıldız kümeleri, bulutsular ve gökadalar için hazırlanmış kataloglar arasında, Messier kataloÄŸundan çok daha kapsamlı olanı, Danimarkalı gökbilimci John Dreyer tarafından hazırlanan NGC’dir. Adında ?New? yani ?Yeni? sözcüğü bulunmasına karşın, bu katalog 110 yıl önce hazırlanmıştır. NGC’deki gökcisimleri, saÄŸ açıklıklarına göre sıralanmışlardır. BaÅŸlangıçta 7840 gökcismi içeren katalog, daha sonra yine Dreyer tarafından yeniden düzenlenerek Index Catalogues (IC) adını aldı. IC ile 13 226 gökcismi kataloglandı. NGC kataloÄŸu, günümüzde de yeni düzenlemeleriyle kullanılmaktadır. Özellikle de amatör gökbilimciler, Messier KataloÄŸu çok az gökcismi içerdiÄŸinden, bu katalogdan sonra, NGC’yi kullanırlar. 7×50’lik bir dürbünle, NGC’de yer alan gökcisimlerinin parlak olanlarını görmek mümkün. 200 mm çaplı bir teleskopla bu katalogda yer alan gökcisimlerinin tümü görülebilir.

GÃœNEÅž BATINCA…


Bir Iridium uydusu parlaması

Gökyüzü gözlemleri genellikle geceleri yapılır. Ama, ilgimizi çeken sadece gece yapılan gözlemler değilse, gökyüzü gözlemciliğini gün boyunca yapabiliriz. Doğal olarak, hava kapalı değilse? Gündüz yapabileceğimiz en iyi gözlem, Güneş gözlemidir. Güneş, başlı başına bir gözlem konusudur. Bir de Güneş battıktan sonra, hava kararıncaya değin geçen süreç vardır. Alacakaranlık olarak bilinen bu süreçte de çeşitli gözlemler yapılabilir.
Gökyüzü neden mavidir? Gökyüzü mavidir; çünkü, bu dalgaboyundaki ışık atmosfer tarafından, kırmızıya oranla daha çok saçılır. Yani, mavi ışık, kırmızıya oranla atmosfere daha fazla dağılarak ona mavi rengini verir. Peki, GüneÅŸ’i batarken niye daha kırmızı görürüz? Bu, ışınların bu sırada atmosferde daha çok yol katetmesinin bir sonucudur. Bu sırada, mavi ışık daha kalın bir atmosferi geçmekte olduÄŸundan, daha çok saçılır. Aynı zamanda kırmızı da soÄŸurulduÄŸu için GüneÅŸ daha sönük görünür. Batmak üzere olan GüneÅŸ’in gözümüzü rahatsız etmemesinin nedeni budur. Burada anımsatalım ki, GüneÅŸ’e doÄŸrudan bakmak, gözlerde kalıcı hasara neden olabilir. Bu nedenle GüneÅŸ yüksekteyken kesinlikle ona çıplak gözle bakılmamalıdır. Yine, batarken bile olsa GüneÅŸ’e uzun süre bakmamak gerekir.

GüneÅŸ’i batarken seyretmek çoÄŸumuzun hoÅŸuna gider. Bunda onun gözümüzü fazla rahatsız etmeyiÅŸinin yanında, gökyüzünde yüksekken olduÄŸunun aksine, çok daha büyük görünmesidir. Bunun nedeniyse atmosferin mercek etkisidir. Gökyüzünde alçalan GüneÅŸ’in ışınları atmosfere eÄŸik girdiÄŸi için kırılır. GüneÅŸ alçaldıkça bu etki artar. Bu da, GüneÅŸ’in ufka yakın kısmının daha basık görünüşünü açıklar.

GüneÅŸ, batmadan biraz önce, bazen ilginç bir gösteri sunar bize. Çok kısa süren bu gösteri sırasında GüneÅŸ’in son ışıkları yeÅŸil görünür. YeÅŸil ışık denen bu olay, renklerin atmosferde deÄŸiÅŸik miktarlarda kırılması sonucu oluÅŸur. YeÅŸil, kırmızıya oranla daha fazla kırılır. Bu durumda, GüneÅŸ’in kırmızı görüntüsü ?battığında? yeÅŸil görüntüsü hala görülebilir. Bu olayın çok ender gerçekleÅŸtiÄŸi söylenir. Ancak, bunun bir nedeni yeterince gözlem yapılamaması olabilir. Açık bir ufukta, temiz bir havada gözlemler tekrarlanırsa, bu olaya tanık olma olasılığı artar.

GüneÅŸ’in batmasıyla, havanın kararması arasında geçen süreye ?alacakaranlık? denir. Alacakaranlık süresince GüneÅŸ ufkun altındadır. Ancak, atmosferin üst katmanlarından saçılan güneÅŸ ışınları havayı aydınlatmayı sürdürür. Alacakaranlık, GüneÅŸ ufkun altında belli bir konuma inene kadar sürer. Alacakaranlığın GüneÅŸ battıktan ne kadar sonra bittiÄŸi, ya da doÄŸmadan ne kadar önce baÅŸlayacağı, üç farklı ÅŸekilde tanımlanır. Bu, ?sivil alacakaranlığa? göre 6 derece, denizciliÄŸe göre 12 derece, gökbilime göreyse 18 derecedir. GüneÅŸ, ufkun 18 derece altına indiÄŸinde hava tümüyle kararmış demektir.

Alacakaranlık en kısa ekvatorda sürer. Çünkü, Güneş burada ufka dik olarak batar. Dolayısıyla da ufkun 18 derece altına ulaşması öteki enlemlere oranla daha kısa sürer. Kuzeye ya da güneye ilerledikçe bu süre artar. 50 derece enleme ulaşıldığında, yaklaşık 5 hafta süren bir dönemde, Güneş hiçbir zaman 18 derecenin altına inmez. Yani hava tam olarak kararmaz. Bizim bulunduğumuz enlemde, alacakaranlık süresi mevsime göre bir buçuk ve iki saat arasında değişmektedir. Her iki yarıkürede de, yılın belli dönemlerinde Güneş hiç batmaz. Bu, 66,5 derece enlemi ve yukarısıdır. Bu enlemler, kutup bölgelerinin başlangıcı kabul edilen kutup daireleridir.

Atmosferde Dünya’nın gölgesini görmeye ne dersiniz? GüneÅŸ battıktan yarım saat sonra ya da doÄŸmadan yarım saat önce, GüneÅŸ’in bulunduÄŸu ufkun tersine bakın. GüneÅŸ battıktan 20-30 dakika sonra, gökyüzüne oranla daha koyu tonlu bir bant belirecektir. Bu, Dünya’nın gölgesidir. Hava kararmayı sürdürdükçe, bu bant geniÅŸleyerek gökyüzünün tümünü kaplar. Dünya’nın gölgesini görebilmek için, havanın temiz olduÄŸu bir yerde gözlem yapmalısınız.

Gece boyunca sürecek bir gözleme başlamadan önce, genellikle gözlem yerine hava kararmadan gidilir. Bu sayede, gökyüzünde beliren yıldızları izlemek mümkün olur. Önce parlak olanlar belirir, sonra ötekiler de birer birer ortaya çıkar. Beliren yeni yıldızları tanımaya çalışmak oldukça eğlenceli ve eğiticidir.

GüneÅŸ yukarıdayken yapılabilecek gözlemlerden biri de gezegen gözlemleridir. En parlak gezegen Venüs, gündüz en kolay seçilir. Jüpiter ve Mars da parlak oldukları dönemlerde gündüz çıplak gözle görülebilirler. Bu gezegenleri görebilmek için, konumlarını az ya da çok bilmek kolaylık saÄŸlar. Onları rastgele gökyüzünde arayıp bulmak çok zor olabilir. Bir dürbün ya da teleskop, bu gezegenleri gündüz görmeyi kolaylaÅŸtırır. Bir dürbün ya da teleskopla, gündüz Satürn’ü bile görmek olasıdır.

Gündüzleri gezegen gözlemi yapmak için havanın temiz olduÄŸu günleri seçmek gerekir. Nem oranının fazla oluÅŸu, güneÅŸ ışınlarının daha fazla saçılmasına neden olacağından, görüşü engeller. Ay, gündüzleri GüneÅŸ’ten sonra en kolay gözlenebilen gökcismi olmasına karşın, çok nemli havalarda onun bile görülmesi zorlaşır. Sabah saatleri gündüz gözlemleri için daha uygundur. Henüz GüneÅŸ atmosferi fazla ısıtmadığından, atmosferdeki çalkantılar daha az olur.

Çok genç Ay’ı bulmak da ayrı bir uÄŸraÅŸ olabilir. Ay, henüz 24 saatten genç bir hilalken çok incedir. Bu sırada, hava henüz kararmadan battığı için, görülmesi daha zordur. Çok ince hilali görebilmek için, öncelikle havanın temiz olduÄŸu bir yer seçin. GüneÅŸ batar batmaz, onun battığı yerin biraz üzerine bakın. EÄŸer Ay çok alçaksa, onu çıplak gözle bulamayabilirsiniz. Bir dürbünle bakarsanız, bulma olasılığınız artacaktır.

Uluslararası Uzay İstasyonu, yörüngede dolanan en büyük uydu. İstasyon, çıplak gözle gözlenebiliyor.

Alacakaranlığın bitiminden bir saat sonrasına deÄŸin yapabileceÄŸimiz bir gözlem, yapay uydu gözlemleridir. Dünya’mızın yörüngesinde dolanan cisimlerin sayısı oldukça çoktur. Bunların yaklaşık 8000’i yeryüzünden radarla görülebilmektedir. Bunun yanında, çıplak gözle bile görebileceÄŸimiz uydular vardır. Bu uyduları gözlemek için doÄŸru zamanı seçmek önemlidir. Ayrıca, bakacağınız yeri de bilmelisiniz. Yapay uydu gözlemleri için en uygun zaman, alacakaranlığın sonlarından, yaklaşık bir saat sonrasına deÄŸin olan dönemdir. Çünkü, çok alçak yörüngelerde dolanan bu cisimleri görebilmemiz için onların güneÅŸ ışığını yansıtması gerekir. Bir süre sonra, Dünya’nın gölgesi uyduların üzerine düşeceÄŸinden, gözlenmeleri olanaksızlaşır. Yapay uydular için bakmamız gereken yerse, gökyüzünün GüneÅŸ’e yakın yarısıdır.

Görebileceğimiz uydular, yakınlıklarından dolayı çoğunlukla keşif (ya da casus!) uydularıdır. Bu uydular, genellikle kutuplardan geçen bir yörüngede dolanırlar. Yani, onları kuzey-güney ya da güney-kuzey doğrultusunda ilerleyen, 3-4 kadir parlaklıkta noktalar olarak görebilirsiniz. Eğer, herhangi bir yıldızdan çok daha parlak, hareketli bir cisim görürseniz, onun İridium haberleşme uydularından biri olduğuna emin olabilirsiniz. Ayrıca, Uluslararası Uzay İstasyonu da belli dönemlerde oldukça parlak görünebiliyor. İstasyonun ve yüzlerce uydunun yörüngesi, yörüngedeki konumu ve ne zaman nereden gözlenebilecekleriyle ilgili ayrıntılı bilgiye http://liftoff.msfc.nasa.gov adresinden ulaşabilirsiniz.

AYRINTIYI GÖREBİLMEK

Pek çoğumuz, teleskopun, bir televizyon gibi kitaplarda, dergilerde gördüğümüz göz alıcı resimleri kendi kendine göstereceğini düşünürüz. Oysa, teleskopu televizyondan çok bir piyanoya benzetebiliriz. Ne kadar çalışır, emek harcarsak, kullanmayı o kadar iyi öğrenebiliriz. Burada belirtmek gerekir ki, bir teleskopu kullanmayı öğrenmek, bir müzik aleti kullanmayı öğrenmekten çok daha kolaydır. Eğer birikiminiz yeterince iyiyse, çıplak gözle gökyüzünü tanıyorsanız, bu iş çok daha kolay ve eğlenceli olacaktır.

Teleskop kullanımının en büyük zorluğu, gökyüzündeki bir gökcismini bulmaktır. Çünkü teleskoplar çok küçük bir alanı gösterirler. 50 kez büyüten bir teleskop, elinizi dirseğinizi kırmadan gökyüzüne uzattığınızda, yaklaşık küçük parmağınızın tırnağı kadar alanı gösterir. Büyütme arttıkça, teleskopun gösterdiği alan küçülür. Bu kadar küçük bir alanı gösteren bir araçla gökyüzündeki hedefimizi bulmak bazen ciddi bir sorun olur.

Bu sorunu çözmek için teleskoplara aynı yöne bakan büyütme gücü düşük bir teleskop daha eklenmiştir. ?Bulucu? adı verilen bu küçük teleskoplar, gökyüzünde, elinizle gökyüzüne uzattığınız bir tenis topunun kapladığı alanı gösterirler. Dolayısıyla, bulucu yardımıyla bir gökcismini bulmak çok daha kolaydır. Bakmak istediğiniz gökcismini, (ya da bulucuyla görülemeyecek kadar sönükse en azından yakınındaki bir yıldızı) bulucudaki görüntünün merkezine aldığınızda bu cisim artık teleskopunuzla görünecektir.

Gökbilimin öteki bilim dallarından ayrılan en önemli özelliği, üzerinde araştırma yapılan cisimlerin çok uzakta yer alışıdır. Gözleminizi yeryüzündeki bir şey üzerinde yaparken, onu daha iyi görebilmek için daha yakınına gitmek çoğu zaman yeterlidir. Ancak, iş bizden milyonlarca ışık yılı (boşlukta saniyede 300 000 km yol alan ışığın bir yıl içinde kat ettiği uzaklık) uzaktaki gökadaları gözlemeye gelince, durum çok farklıdır. Yapabileceğimiz tek şey bulunduğumuz yerden, birtakım araçlar kullanarak gözlemektir. Bu gözlemin başarılı olması içinse, kullandığımız araçların kalitesi kadar, gözümüzün de iyi ?eğitilmiş? olması gereklidir.

Yukarıda değindiğimiz gibi, teleskop bir TV ekranına benzemez. Bu nedenle teleskoptan ilk kez bakan bir insan hayal kırıklığına uğrayabilir. Gözlenen gökcisimleri aslında ne kadar büyük ve parlak olurlarsa olsunlar aramızdaki uzaklık o kadar fazladır ki, pek çoğunu teleskopla görebilmek bile çaba gerektirir.

Tüm bunlara karşın, basit bir teleskopla bile gözleyebileceğimiz gökcisimlerinin (yıldızlar hariç) sayısı binlercedir. İlk bakışta bize ayrıntısız gelen bir görüntü, gözlem tecrübemiz geliştikçe, gözümüze çok daha farklı gözükecektir. Hatta, bir gökcismine birkaç dakika boyunca baktığınızda, ilk başta göremediğiniz ayrıntıyı seçebildiğini göreceksiniz. Bunun nedeni, görülmesi zor bir cisim için gözün hemen bir resim oluşturmaya zorlanmasıdır. Bunun için bir deney yapabilirsiniz. Ancak öncelikle gözünüzün 10-15 dakika karanlığa alışması için bekleyin. Gökyüzünde küçük bir bölge seçin ve orayı çıplak gözle bir süre gözleyin. Giderek ilk bakışta göremediğiniz daha sönük yıldızları seçeceksiniz.

Mars, bu etki için diÄŸer bir klasik örnektir. Ancak, gözlemi teleskopla yapmak gerekir. Teleskoptan ilk bakışta sadece, turuncu bir disk olarak görünen Mars, hayal kırıklığı yaratabilir. Ancak, tecrübeli bir gözlemci Mars’a baktığında, Kutup buzulları gibi ayrıntıları seçebilir. Yeni baÅŸlayan gözlemci, birkaç bakıştan sonra artık Mars’ın sadece bulanık turuncu bir disk deÄŸil, üzerinde açık ve koyu renklerle kendini belli eden bir gökcismi olduÄŸunu görebilecek kadar deneyime kavuÅŸur.

Gökyüzü gözlemleri için gözü eÄŸitmenin en iyi yolu, gözlenen gökcisimlerinin basit çizimlerini yapmaktır. BaÅŸlangıç için Ay mükemmel bir hedeftir. Çıplak gözle bile herhangi bir gökcisminin teleskoptaki ayrıntısından çok daha fazlasına sahiptir. Birkaç santimetre çapında bir daire çizdikten sonra aydınlık ve karanlık bölgeyi ayıran çizgiyi çizin. Daha sonra açık ve koyu renkli görünen bölgeleri çizin ve karakalemle koyuluÄŸuna göre boyayın. Bu resimden sonra Ay’a baktığınızda onu çok daha ayrıntılı göreceÄŸinize emin olabilirsiniz. Bu tür çizimleri bir teleskop yardımıyla öteki gökcisimleri için de yapabilirsiniz.

GÖKYÜZÜ HARİTALARI

Bir amatör gökbilimcinin gereksinim duyduğu en önemli gereç yıldız haritasıdır. Nasıl bilmediğimiz bir yere giderken karayolları haritasına gereksinim duyuyorsak, gökyüzünde bir gökcismini bulmak için de yıldız atlasına gereksinim duyarız.

Bir gökyüzü haritasını kullanmak, bir karayolları haritasını kullanmaktan biraz daha karmaşıktır ve bilgi gerektirir. Bir gökyüzü haritasını kullanabilmek için, her şeyden önce, yıldızların parlaklık sistemi, gökyüzündeki uzaklıkların ölçümü, gökyüzü koordinatları, gökcisimlerinin nasıl adlandırıldığı gibi konularda birtakım temel bilgilere sahip olmak gerekiyor.

Gökyüzü haritaları çeÅŸitlidir. EÄŸer çıplak gözle gözlem yapıyorsanız, genellikle, kitapçığın arka iç kapağında verdiÄŸimiz türden bir yıldız haritası iÅŸinizi görür. Böyle bir haritayı kullanabilmek için, yukarıda saydığımız konularda fazla bilgi sahibi olmanız da gerekmez. Bilmemiz gereken, bu haritayı nasıl tutacağınızdır. Bunun için, öncelikle yönleri bilmek gerekiyor. Bunu da en kolay Kutupyıldızı sayesinde yaparız. Kutupyıldızı’nı bulmanın en kola yoluysa, Büyük Ayı Takımyıldızı’ndan yararlanmaktır. Kutupyıldızı pek parlak bir yıldız deÄŸildir; ancak, bulunduÄŸu bölgedeki yıldızlar ondan daha sönük olduÄŸundan seçilmesi kolaydır. Kuzeyi bulduktan sonra, haritada iÅŸaretli yönleri, gerçek yönlerle çakıştırmak gerekiyor. Bunu yapabilmek içinse, haritayı havaya kaldırarak bakmak gerektiÄŸini fark edeceksiniz. Haritadaki yönlerle, gerçek yönler, ancak bu ÅŸekilde birbiriyle çakışır. Çünkü, bu harita yer haritası deÄŸil, gökyüzü haritasıdır. Haritanın kenarları, ufku, tam ortası ise baÅŸucu noktasını gösterir. BaÅŸucu, başımızı kaldırdığınızda tam tepede gördüğünüz yerdir.

Ayrıntılı gökyüzü haritalarında durum farklıdır. Bu haritalar, pek çok sayfadan oluşur. ?Yıldız atlası? adı verilen bu haritalar, güne ve saate göre ayarlanmamıştır. Yani belirli bir gündeki ve saatteki gökyüzünün görünümü değil, tüm gökyüzünü parça parça, bölgelere ayırarak gösterirler. Bir teleskopla bir gökcismini bulmak istediğimizde, genellikle bu tür yıldız atlasına gereksinim duyarız. Yıldız atlaslarında yönler değil, gökyüzü koordinatları verilir. Bu koordinatlar, yeryüzü haritalarındaki enlem ve boylama benzer. Atlaslarda, sağ açıklık ve dik açıklık koordinat çizgileri çizilmiştir.

Yıldız atlasları, genellikle içerdiği yıldızların parlaklıklarına göre sınıflandırılır: Beşinci kadir yıldız atlası, sekizinci kadir yıldız atlası gibi. Basit haritalar, genellikle parlaklıkları dördüncü-beşinci kadire kadar olan yıldızları içerirken, daha sönük gökcisimlerini gözlemek isteyenlerin kullanımına yönelik, yıldız haritaları vardır. Burada akılda tutulması gereken, kadir değeri büyüdükçe yıldızın görünür parlaklığının azalması. Örneğin 0 kadir, 9 kadire göre çok daha parlak görünür.

Yıldız haritalarında, gökcisimlerinin kendilerine özgü simgeleri vardır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, yıldızlar parlaklıklarıyla orantılı büyüklükte noktalarla gösterilir. Diğer gökcisimlerinin simgeleri ise haritadan haritaya biraz değişiklik göstermekle birlikte genellikle standarttır ve haritanın bir köşesinde verilir.

Konumları deÄŸiÅŸken olduÄŸundan, GüneÅŸ Sistemi’nin üyeleri (GüneÅŸ, gezegenler ve uyduları, Ay, kuyrukluyıldızlar ve asteroitler) yıldız atlaslarında iÅŸaretlenmez. Bu gökcisimleri, ancak belirli bir tarihte ve saatteki gökyüzünü gösteren haritalarda yer alabilir.

Bir de ?planisfer? denen, yılın istediÄŸimiz gününde ve saatinde gökyüzünü gösterecek biçimde ayarlanabilen gökyüzü haritaları vardır. Bu haritalar, basittir; ancak, çok kullanışlıdır. Bu tür gökyüzü haritalarına örnek olarak, Ege Ãœniversitesi’nde hazırlanan gökyüzü haritasını gösterebiliriz.

BİR GÖZLEM PROJESİ: AY

Ay’ın gökyüzünde yükseldiÄŸi geceler, özellikle onu gözlemek isteyenler dışındaki gözlemciler için gözleme elveriÅŸli olmayan bir durum yaratır. Bu yüzden, amatör gökbilimcilerin çoÄŸu Ay’lı gecelerde gözleme çıkmaz. Çünkü Ay parlaklığıyla gökyüzünü aydınlatır ve görülebilecek gökcismi sayısını önemli ölçüde azaltır. Aslında, Ay baÅŸlı başına bir gözlem konusu olabilir. Ay, yüzey ÅŸekillerini çıplak gözle bile görebildiÄŸimiz tek gök cismidir.

Ay, Dünyamızın tek doÄŸal uydusu olmasının yanı sıra, bize en yakın gökcismidir. Bize en yakın gezegen olan Venüs’ten yaklaşık 100 kez daha yakındır. Hatta, Ay’ın yaklaşık 400 bin kilometrelik uzaklığı, astronomik bir ölçek olarak kabul edilmeyebilir bile. Pek çok insan, yaÅŸamı boyunca yaptığı yolculuklarla bu mesafeyi kat etmiÅŸtir.

Bir dürbünle, hatta çıplak gözle gözleyebileceÄŸimiz gökcisimlerinin sayısı oldukça fazladır. Ancak ister bir dürbün kullanalım ister güçlü bir teleskop, Ay dışında hiçbir gökcisminin yüzey ÅŸekillerini ayrıntılı bir biçimde göremeyiz. Yeryüzündeki en güçlü teleskopla bile, yıldızları ancak birer nokta ışık kaynağı olarak görürüz. En yakın yıldızlardan birsinin çevresinde dönen bir gezegeni, Ay’ı çıplak gözle gördüğümüz kadar ayrıntılı görebilmek için, yaklaşık 16 000 kilometre çapında ve 1 milyar kez büyüten bir teleskopa gereksinimimiz olurdu. Yukarıda deÄŸindiÄŸimiz gibi Ay, öteki gökcisimlerine oranla dünyamıza çok yakında yer alır. Bu nedenle, bir gökcisminden çok, bir ?yeryüzü?ne benzetebilir. Bu durumda, pek çok gökbilimcinin yaptığı gibi gökyüzü gözlemlerini, ?Ay gözlemleri? ve ?öteki gökcisimlerinin gözlemleri? olarak ikiye ayırmak pek de yanlış olmaz.

Ay’ın, çok alışık olduÄŸumuz görüntüsü, birtakım evrelere girmesi dışında hiç deÄŸiÅŸmez. Çünkü, ay bize hep aynı yüzünü gösterir. Yani, Ay’ın kendi ekseni çevresindeki dönme süresiyle, Dünya’nın çevresinde dolanma süreleri eÅŸittir. Bu durum, özellikle oluÅŸum aÅŸamasındayken, Dünya’nın çekim etkisi ve dönmenin etkisiyle, Ay’ın ÅŸeklinin biraz (bizim fark edebileceÄŸimizden çok az) bozulması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Ay’ın öteki yüzü, hiçbir zaman kendini Dünya’ya göstermez. Bu yüzden, zaman zaman, ?Ay’ın karanlık yüzü? olarak anılmış, bilim kurgu ve UFO meraklılarına malzeme olmuÅŸtur. 1959 yılında yapılan uçuÅŸa deÄŸin, bu yüz hakkında hiç bir veri yoktu. Bugün, öteki yüzü, uzay araçlarının gönderdiÄŸi fotoÄŸraflardan ve verilerden biliyor, tanıyoruz. bu yüzde gizemli hiçbir ÅŸey bulunmuyor. Sadece, Dünyamızın koruması olmadığından, göktaÅŸlarına daha açık bir bölge ve bu nedenle de çok kraterli bir yapısı var. Ay’ın, Dünya’nın çevresindeki dolanışı nedeniyle, dönemsel olarak, deÄŸiÅŸik bölgeleri aydınlanır. Bu dönemsel olaylara, Ay’ın evreleri adı verilir. Yeniay evresindeyken bize bakan yüzü GüneÅŸ’ten hiç ışık almaz. Ama, Dünya’dan yansıyan güneÅŸ ışığı sayesinde, biraz olsun karanlık yüzeyi seçebiliriz. Bu sırada, GüneÅŸ’le bizim aramızdadır ve ara sıra tam olarak aramıza girdiÄŸinde güneÅŸ tutulması olur Dolunay evresi, Dünya Ay’la GüneÅŸ’in arasına girdiÄŸi zaman gerçekleÅŸir. Dolunayda, Ay’ın bize bakan yüzü tümüyle aydınlanır. Dünya’nın gölgesinin Ay’ın üzerine düşmesiyle gerçekleÅŸen Ay tutulması da bu evrede olabilir. Bu iki evrenin arasında, Ay’ın bize bakan yüzü deÄŸiÅŸik miktarlarda aydınlanır ve öteki evreler ortaya çıkar.

Ay’ın Dünya çevresindeki bir dönüşünü tamamlama süresi 27,3 gündür. Ancak, bizim gözlediÄŸimiz süre daha uzundur. Çünkü, aynı zamanda, Dünya da GüneÅŸ’in çevresinde dönmektedir. GüneÅŸ’in görünür konumu deÄŸiÅŸtiÄŸinden, Ay’ın yeniden aynı evrede olması ancak 29,5 gün sonra gerçekleÅŸir.

Ay’ın yüzeyini oluÅŸturan ÅŸekiller, iki ana gruba ayrılır: Denizler ve karalar (highlands). Denizler, çıplak gözle baktığımızda koyu renkli olarak gördüğümüz, bölgelerdir; diÄŸerlerine oranla daha az engebeli yüzeylerdir. Denizler, bize bakan yüzün yaklaşık üçte ikisini oluÅŸturur. Eskiden, bu bölgelerin gerçekten deniz (en azından eski deniz yatakları) oldukları düşünülüyordu. Ancak, bugün böyle olmadığı iyi biliniyor. Deniz olarak adlandırılan bölgeler, milyarlarca yıl önce akan lavların oluÅŸturdukları, göreceli düz bölgelerdir. Denizlere verilen adlar oldukça ilginçtir. Bunlardan bazıları: Mare Tranquilitatis (Sessizlik Denizi), Mare Crisium (Bunalımlar Denizi), Lacus Somniorum (Hayalperestler Gölü).

Kraterler, Ay’ın en belirgin yüzey ÅŸekilleri olarak kabul edilebilir. En azından 300 bin kraterin çapı bir kilometreden büyüktür. Kraterler, Ay’ın en belirgin yüzey ÅŸekilleri olarak kabul edilebilir. en azından 300 bin kraterin çapı bir kilometreden büyüktür. Kraterler, göktaÅŸlarının çarpması sonucu oluÅŸmuÅŸtur. BirçoÄŸunun merkezinde, çarpışmanın etkisiyle meydana gelmiÅŸ tepeler bulunur. Ayrıca, kraterleri çevreleyen duvarların içi çarpışmada fışkırarak daha sonra çöken toprak ve taÅŸ parçalarıyla yeniden bir miktar dolduÄŸundan genellikle düzdür. Çok ÅŸiddetli çarpılmaların sonucu oluÅŸan bazı kraterlerin çevresinde, fışkıran toprak ve taÅŸ parçaları, ışınlar oluÅŸturacak biçimde yüzeye düşmüştür.

Çevresinde ışınlar bulunan kraterlerin en genç kraterler olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü, zamanla,. öteki kraterler olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü, zamanla, öteki kraterler oluÅŸtukça bu izler silinir. Ay toprağı pek çok sayıda çok küçük göktaÅŸlarının çarpmasıyla zamanla koyu bir renk alır. Ay’dan getirilen kaya örneklerinin üzerinde, pek çok mikroskobik krater olduÄŸu gözlenmiÅŸtir. bunlar, atmosferi olmayan uyduya çarpan çok küçük göktaÅŸlarının ürünüdür.

Kraterlere verilen adlarsa, genellikle geçmişte yaşamış ünlü kişilerin, özellikle de bilim adamlarının adlarıdır. Tycho, Kepler, Copernicus, kraterlere verilmiş adlara belirgin örneklerdir.

Kraterleri, birbirine oranla yaş sırasına dizmek, kısmen de olsa olanaklıdır. Eğer bir krater öteki bir kraterin duvarını bölüyorsa, bu kraterin daha genç olduğu söylenebilir. Bu bir dürbünle bile yapılabilecek bir gözlemdir.

Ay GüneÅŸ ışığının ortalama yüzde yedisini yansıtır. Bu, yeni dökülmüş bir asfaltın GüneÅŸ altındaki parlaklığından daha fazla deÄŸildir. Bu karşın, gökyüzünü öylesine aydınlatır ki, Ay’lı geceler, onu gözlemek istemeyen gökbilimciler için çok verimsiz olur. Ay’ı gözlemek için büyük teleskoplarla bile yüksek büyütmelerle gözlenebilir.

Ay, her evresinde farklı bir manzara sunar. GüneÅŸ ışınlarının Ay’ın deÄŸiÅŸik bölgeleri üzerinde yarattığı etkiyi izlemek son derece ilginçtir. Kraterler, en iyi, gece ile gündüzü ayıran sınıra geldiklerinde gözlenirler. GüneÅŸ ışınları, bu sırada kratere eÄŸik olarak gelir ve kraterin bir kısmı gölgelenerek hoÅŸ bir görüntü oluÅŸturur. Geceyle gündüzü ayıran bu sınır dönemsel olarak deÄŸiÅŸtiÄŸi için her gün deÄŸiÅŸik bir manzarayla karşılaşırız. Dolunayda ise, ışınlar yüzeye dik gelir ve bu nedenle gölgeler yok olur. Bu da çoÄŸu yüzey ÅŸeklini seçmeyi güçleÅŸtirir. Ayrıca, Dolunay o kadar parlaktır ki teleskopla, hatta bir dürbünle bakıldığında gözü rahatsız eder.

Ay gözlemlerine, önce onun evrelerini inceleyerek baÅŸlayabilirsiniz. Ay, her gün biraz daha geç doÄŸar. Bu 50 dakikalık gecikme, onun bize bakan yüzünün farklı miktarlarda ışık almasını saÄŸlar. EÄŸer dikkat ettiyseniz, Ay’ın belli dönemlerde gündüzleri de gökyüzünde olduÄŸunu görmüşsünüzdür. Yani Ay’ı gündüzleri de gözlemek olanaklıdır. ikinci olarak denizleri ve kraterleri ayırt etmekle gözlemlerinizi sürdürebilirsiniz. Koyu görünen bölgeler denizler, daha parlak olan bölgelerse kraterler ve diÄŸer yeni oluÅŸumlardır.

Dürbünle Ay Gözlemi

Çok belirgin birtakım denizleri ve kraterleri, çıplak gözle gözleyebilirsiniz. Ancak, bir dürbün, süze çok daha fazlasını verecektir. Dürbünle, çok sayıda krateri inceleyebilirsiniz. Özellikle, yüzeydeki geceyle gündüzü ayıran sınıra yakın bulunan kraterlere eğik olarak düşen güneş ışınlarının oluşturduğu manzara çok etkileyicidir. Bir teleskopla elde edeceğiniz yüksek büyütmeyle Ay yüzeyine çok daha fazla yaklaşabilir ve binlerce krateri ve diğer yüzey şekillerini ayrıntılı olarak izleyebilirsiniz.

Kopernik krateri, yaklaşık 900 milyon yıl önce bir göktaşı çarpması oluÅŸmuÅŸtur. Bu krater yüzeydeki yeni oluÅŸumlara güzel bir örnektir. 100 kilometre çapındadır ve yaklaşık 20 trilyon ton TNT’ye eÅŸdeÄŸer bir patlamanın eseridir. OluÅŸumundan bu yana Ay, buna benzer binlerce çarpışma geçirmiÅŸtir.

Daha yaÅŸlı pek çok büyük kraterin aksine, Kopernik’in çevresindeki fışkırma sonucu oluÅŸmuÅŸ ışınlar (radyal oluÅŸumlar) belirgindir. Bu ışınlar, çarpışma sonucu fışkıran maddenin yüzeye düşerek oluÅŸturduÄŸu ÅŸekillerdir. Bu ışınların parlak olanları çıplak gözle bile seçilebilir.

Orta büyütmelerde (küçük bir teleskopla), kraterin içerisindeki küçük tepecikler ve teraslı duvarlar belirgin bir biçimde görülebilir. Bu yüzey şekilleri çarpışmadan hemen sonra kabuk hareketleri sonucu oluşmuştur. Kraterin içerisi, çarpışma sonucu düşen taş ve toprakla dolmuştur. Bu nedenle de hemen hemen düz bir yapısı vardır. bunun dışında, dikkatlice bakıldığında, bu düzlükte ?ikincil hareketler? olarak adlandırılan pek çok küçük krater görülebilir. Bu küçük kraterlerin bir bölümü de yine çarpışmadan fışkıran iri parçaların düşmesiyle oluşmuştur.

Proclus, bir başka yeni kraterdir. Ancak, pervane biçimindeki fşkırma izleri, onu ötekilerden farklı kılıyor. Laboratuvar deneyler, böyle bir oluşumun meydana gelebilmesi için çarpan cismin, yüzeye en az 25 derecelik bir eğimle düştüğünü gösteriyor. Proclus böyle eğik çarpışmaların en iyi örneğidir.

Nem Denizi, gerçekte çok büyük bir çarpışma bölgesidir. Çarpışmadan sonra kabuğun altından yüzeye sızan lavlarla dolan krater, düz bir biçim almıştır. Yüzeyde, yüksekliği fazla olmayan sırtlar vardır. Bu şekillerin nasıl oluştuğu tam olarak anlaşılamıyor. Bununla birlikte, lavların daha yumuşakken sıkışarak buruşması sonucunda oluştuğu düşünülüyor.

Krateri dolduran lavların bir bölümü de buradan taşmış dışarı akmıştır. Bu olay, özellikle bölgenin doğu tarafında belirgindir. bu tür yüzey şekilleri, geceyle gündüzü ayıran çizgiye denk geldiklerinde en iyi biçimde gözlenebilmektedir.

Sel basmış kraterler : Ay’ın içlerinden yüzeye sızan lavlar, bazı kraterleri az yada çok doldurmuÅŸtur. Bunların bir bölümü , Nem Denizi gibi kısmen, bir bölümü de tümüyle lavların altında kalmıştır. DoÄŸal olarak, tümüyle lavların altında kalan kraterleri az yada çok doldurmuÅŸtur. Bunların bir bölümü de tümüyle lavların altında kalmıştır. DoÄŸal olarak , tümüyle lavların altında kalan kraterleri göremiyoruz.

Gassendi: Bu krater Nem Denizi’nin kuzey ucunda yer alan, ötekilerine pek benzemeyen bir kraterdir. Düz tabanı, ergimiÅŸ kayaların dışarıya doÄŸru uyguladığı kuvvet sayesinde yükselmiÅŸ, bu da onu benzerlerinden daha sığ bir krater yapmıştır.

Güneydeki yükseltiler: Ay’ın Güney bölgesi, kraterlerin en yoÄŸun bulunduÄŸu bölgedir.Bu kraterlerden eski olanları, yeni çarpışmalarla neredeyse tümüyle bozulmuÅŸtur. Clavius, en eski kraterlerden birisidir$ ayrıca içerisindeki daha yeni kraterlerle dikkati çekmektedir.

Tycho, bu bölgedeki en belirgin kraterlerden biridir. oldukça yeni bir oluşumdur; yaşı sadece 100 milyon yıldır. Tycho, çevresindeki ışınları en iyi korunmuş kraterlerden birisidir. Bu ışınlar özellikle dolunay sırasında çok belirgin bir biçimde görülebilir.

Apenin DaÄŸları: Bu bölge, YaÄŸmurlar Denizi’nin güneydoÄŸu sınırında yer almaktadır. Yaklaşık 4 milyar yıl önce çarpan asteroidler, bazı bölgelerde ay kabuÄŸunu sıkıştırmış, böylece daÄŸların oluÅŸumuna yol açmıştır. Apenin DaÄŸları, bölgedeki en belirgin yüzey ÅŸekillerinden birisidir.

Düz Duvar: Bulutlar denizinde yer alan bir yüzey şeklidir. Bu 110 km uzunluktaki duvar, batıya bakmaktadır. bu yüzey şekli, kabuğun kırılarak, bir tarafın yaklaşık 250 metre çökmesiyle oluşmuştur. duvar, dört hafta süren ay gününün bitiminde, Güneş doğarken çok belirgin bir gölge oluşturur. Öteki zamanlarda pek belirgin değildir.

Ay yüzeyinde gözleyebileceğimiz o kadar çok yüzey şekli var ki onları incelemek belki de yaşamınız boyunca sürebilecek bir uğraş olabilir. Çıplak gözle, sadece denizleri ve birkaç belirgin krateri, dağlık bölgeleri görebilirken, küçük ve çok pahalı olmayan bir teleskopla, ayrıntılı gözlemler yapabilirsiniz.

GÖKYÜZÜ KOORDİNATLARI

Yeryüzü üzerinde bir bölgeyi tanımlarken, onun coÄŸrafi koordinatları verilir. BaÅŸka koordinat sistemleri de kullanılmakla beraber, bu koordinatlar genellikle enlem ve boylam koordinat sistemi kullanılır. Gökyüzünde bir gökcisminin konumunu tanımlarken de koordinat sistemlerinden yararlanılır. ÖrneÄŸin Yılan Takımyıldızı’nın 56. parlak yıldızı demek, bir gökbilimci için pek bir ÅŸey ifade etmez. Zaten aranan gökcismini bu ÅŸekilde bulmak da neredeyse olanaksızdır. Bunun yerine, yerküredekine benzer bir koordinat sistemi kullanılır.

Eğer biraz matematik bilgisine sahipsek, bir küre üzerindeki bir noktayı belirtirken bazen, küresel koordinatların kullanıldığını biliriz. Bu küreyi biraz özelleştirerek üzerinde yaşadığımız yerküreyi ele alırsak, onun üzerindeki bir noktadan söz ederken (bu bir yerleşim yeri olabilir) onun enlemini ve boylamını (bazen yükseklik de gerekebilir) veririz. Böylece yer yüzündeki konumunu anlatabiliriz. Hemen hepimiz, enlem ya da boylam kavramlarını az ya da çok bildiğimiz için, küresel koordinatlara pek de yabancı sayılmayız.

Burada yerkürenin koordinat sistemine deÄŸinmemizin nedeni, gökyüzü koordinatlarıyla büyük bir benzerlik göstermesidir. Nitekim, Yer’den baktığımızda, gökyüzü dev bir küre gibi görünür. Dünya da, bu kürenin merkezinde gibidir. Bu yüzden, eski çaÄŸlarda insanlar yanılmış, kendilerini Evren’in merkezine yerleÅŸtirmiÅŸlerdir.

Yerküre ve gökkürenin koordinatlarının benzerliÄŸini daha iyi anlamak için şöyle düşünebiliriz: Yerküreyi bir balon varsayalım. Onu iyice ÅŸiÅŸirip ona içeriden baktığımızda enlem ve boylamlar gökyüzü koordinatlarına benzer hale gelir. Ancak, gökyüzü koordinatları enlem ve boylam olarak deÄŸil, dik açıklık ve saÄŸ açıklık olarak adlandırılır. Yerküreyle karşılaÅŸtırırsak, dik açıklık enleme, saÄŸ açıklık boylama karşılık gelir. Yerkürenin ekvatoruyla, gökkürenin ekvatoru aynı düzlemdedir. Yer ekvatoru 0º enlemdedir. Kuzey Kutbu +90º. Güney Kutbu -90º enlemdedir. Buradan anlıyoruz ki, boylam deÄŸerleri ?90’la +90 arasındadır. Gökyüzünde de durum benzerdir. Gök ekvatoru 0º dik açıklık, güney gök kutbu da -90º dik açıklıktadır. Yani, dik açıklık deÄŸerleri de -90º ile +90º arasında olabilir. Eksi (-) dik açıklık deÄŸerleri gök ekvatorunun güneyinde, artı (+) deÄŸerleri ise kuzeyinde yer alır.

SaÄŸ açıklık, yukarıda da deÄŸindiÄŸimiz gibi, yerküre üzerindeki boylamlara benzetilebilir. Ondan ayrılan yönü, deÄŸerlerinin derece deÄŸil, saat olarak verilmesidir. Burada, bir konuya açıklık getirmek gerekiyor: Gök koordinatları, hareketli deÄŸildir. Yani, Dünya’nın kendi etrafında döndüğü gibi, gökyüzü de kendi çevresinde dönmez. Buna karşın, biz, Dünya ile birlikte döndüğümüzden, göğü yeryüzünden gözlediÄŸimizde, 24 saatlik periyotla dönüyor görmekteyiz. Çünkü, Dünya kendi çevresinde 24 saatte bir dönmektedir. SaÄŸ açıklık deÄŸerleri sıfırla 24 arasındadır. Yani, gökyüzü dev bir saat gibi, kendi çevresinde 24 saatte bir döner. Gökyüzü her saat saÄŸ açıklığını bir saat deÄŸiÅŸtirir.

Gök ekvatoru, yer ekvatoruyla aynı düzlemdedir. Bunun için de, gök ve yer kutuplarının çakışması, bize büyük kolaylık saÄŸlar. Gökyüzü gözlemleri için tasarlanmış teleskop kundakları, teleskopun dik açıklık ve saÄŸ açıklık eksenleri etrafında döndürülerek, bu koordinatlara göre hareket edebilmesini saÄŸlar. SaÄŸ açıklık ekseni, Dünya’nın ekseniyle çakıştırıldığında, teleskopun kutup ayarı yapılmış demektir. Bu ayar için, genellikle teleskoplar saÄŸ açıklık eksenleri doÄŸrultusuna yöneltilmiÅŸ bir dürbüne sahiptirler. Bu dürbün yardımıyla saÄŸ açıklık ekseni ayarlanır, kutup yıldızı bulunur ve eksen sabitlenir.

Kutup ayarı yapılmış bir teleskop, bir gökcismine ayarlandığında, Dünya’nın dönüşünden sadece saÄŸ açıklık koordinatı etkilenir. Dik açıklık deÄŸiÅŸmez. Böylece, teleskopu cisme ayarladıktan sonra sadece saÄŸ açıklığı uygun hızla deÄŸiÅŸtirerek, gözlediÄŸimiz cismin teleskopun görüş alanında kalmasını saÄŸlamış oluruz. Bazı teleskoplar, takip mekanizması olarak adlandırılan bir mekanizmaya sahiptir. Bu mekanizma, teleskopun görüş alanına sokulan bir gökcisminin burada kalmasını saÄŸlar. Bu, saÄŸ açıklık eksenine yerleÅŸtirile…

(Visited 24 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 29.05.2008 tarihinde Esesli tarafından, Astronomi - Uzay - Gokbilim Konu Anlatımları bölümünde paylaşılmıştır ve 339 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 2 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Gökyüzü Gözlemciliği -Amatör Gök Bilimcilik-Gök Cisimlerinin Adları-Güneş Batınca-Ayrıntıları Görebilmek orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleDünya Kadınlar Günü | 8 Mart - Türkiye'de 8 Mart Kadınlar Günü - 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Sonraki MakaleÖSYM'de Kaldırılan Sınavlar | 2013 Yılından Ä°tibaren ÖSYM Tarafından Yapılan KPDS Ve ÃœDS Kalkıyor

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz