Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Devlet Yönetim Biçimleri | Teokrasi – Federasyon – Konfederasyon – Monarşi – Oligarşi – Cumhuriyet – Diktatörlük – Diktatör Nedir?


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 29.03.2009 tarihinde Hale tarafından, Genel Kültür Konuları ve Genel Anlatımlar bölümünde paylaşılmıştır ve 27647 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


:z08: Devlet Yönetim Biçimleri

Yönetim biçimleri, devletlerin idare şeklidir. Devlet şekli cumhuriyet olan, yani halk egemenliği olan devletlerde, yönetim biçimi bununla özdeş olarak demokrasi olmayabilir. Yönetim biçimi ile devletin kuruluşunun ve milletlerin hayat tarzlarının, dünya görüşünün derin bir ilgisi vardır.


Örneğin Mustafa Kemal Paşa‘nın cumhuriyeti kurarak monarşiye son vermesinde Meclis Yönetimi’ni esas alması, dünyada tek bir oluşumdur. Çünkü genellikle cumhuriyete geçen sistemlerde, diktatörlük veya ideolojik yönetimler egemendir. Bir cumhuriyetin meclise dayanması doğası gereğidir.

Yönetim biçimleri şunlardır:

• Aristokrasi
• Cumhuriyet
• Demokrasi
• Despotluk
• Federasyon
• Komünizm
• Konfederasyon
• Meritokrasi
• Monarşi
• Mutlakiyet
• Oligarşi
• Otokrasi
• Parlamenter monarşi (Meşrutiyet)
• Plütokrasi
• Teknokrasi
• Teokrasi
• Totalitarizm


• Totalitarizm

Küçük bir politik grubun önemli bütün yetkileri tekelinde toplayarak, demokratik olmayan bir biçimde, devletçilikle ve sıkı bir denetim rejimiyle toplumu yönetmesi akımı ve uygulamasıdır.

• Teokrasi

Yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarına ilişkin bütün devlet gücünün, ancak ilâhî kaynaklı olması halinde meşruiyet ve hukukîlik kazanacağını savunan ve bu gücün sadece Tanrı’nın yeryüzündeki vekiller tarafından kullanılabileceğini öngören teoriyi ifade eder.

• Federasyon

Birden fazla devletin kendi istekleriyle bir araya gelerek dışarıya karşı tek bir siyasal güç olarak görülmeleri ve bu amaçla kurdukları örgütün oluşturan devletlerin üzerinde olması; iç işlerinde ise, gene aralarındaki anlaşmaya göre geniş veya dar ölçüde özerk olmaları. Bu devlet içinde yaşayan çeşitli uluslar da büyük bir özerklik içinde ama aynı devlet içinde dışarıya karşı birliklerini bozmadan yaşamlarını sürdürebilirler.

• Konfederasyon


Bağımsız devletler tarafından, egemenliklerini muhafaza etmek şartıyla, ortak ve sınırlı menfaatlerini sağlamak maksadıyla, bir antlaşma ile kurulan devletler topluluğudur. Konfederasyonda, devletler ancak belli ve sınırlı maksatlarla birleşmişlerdir.

Konfederasyonu meydana getiren konfedere devletlerin devletlik vasfı, konfederasyon halinde de devam eder. Ortak menfaatlerini gerçekleştirmeye yarayacak nispette bir işbirliği yaparlar; bunun dışında müstakil devlet sıfatlarını, hak ve vazifelerini tamamıyla korurlar.

• Monarşi

Bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Bir monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır.

• Oligarşi

Sadece belirli bir zümrenin bir ülkeyi yönetmesiyle ortaya çıkan yönetim biçimidir. Genelde yönetimdeki grup, askeri, siyasi veya maddi olarak ülkenin önde gelen gruplarından birisidir. Bazı siyaset bilimciler, yönetim şekli ne olursa olsun, her devletin yönetiminde mutlaka bir oligarşi olduğunu belirtirler.

• Doğrudan Demokrasi

Doğrudan hükümet de denilen doğrudan demokrasi, halkın egemenliğini bizzat ve doğrudan doğruya kullandığı demokrasi tipidir. Doğrudan demokraside devlet için gerekli olan bütün kararlar, yurttaşlar topluluğu tarafından aracısız ve temsilcisiz olarak bizzat alınırlar. Doğrudan demokrasi, halkın halk tarafından yönetilmesini öngörmektedir. Dolayısıyla doğrudan demokrasi sistemi, demokrasinin ideal anlamına en yakın olan sistemdir.

• Temsili Demokrasi

Demokratik ülkelerde milletin egemenlik hakkını doğrudan değil de, seçtiği temsilciler (milletvekilleri) aracılığıyla kullandığı bir demokrasi uygulamasıdır. Genellikle nüfusu yüksek ülkelerde kullanılır.

• Mutlakiyet

Bir hükümdarın kayıtsız şartsız idaresi altında bulunan hükümet şeklidir. İdareyi elinde bulunduran mutlak hâkimdir ve kimseye hesap vermez. İktidar miras yoluyla alınabildiği gibi seçimle de olabilir.

• Despotluk

Hiçbir yasaya bağlı kalmaksızın ve buyrukçunun çıkarından başka hiçbir amaç gözetmeksizin, zorbaca uygulanan ve buyruklara dayalı yönetim biçimidir.

• Meşrutiyet

Hükümdarların mutlak yetkilerinin bir bölümünü anayasal kurumlara ve meclise devrettiği yönetim biçimidir.

Devlet Yönetim Biçimleri

Teokrasi

Teokrasi dine dayalı yönetim biçimini tanımlamak için kullanılan terimdir (Din erki).

Daha doğru bir anlatımla, dini otorite organlarının siyasi otorite organları yerine devlet idaresini elde tuttuğu devlet biçimidir. Her ne kadar farklı algılanış biçimleri ve yorumları mevcut olsa da, teokrasi en yalın anlamda “devlet işlerinden bir tür ruhban sınıfının sorumlu olduğu ve devlet işlerinin dini temellere dayandırılmaya çalışıldığı sistem” olarak tanımlanabilir.

Kelimenin Kökeni

Theokrasi teriminin kökeni Yunanca θεοκρατία (theokratia)‘dan gelmektedir. Tanrı Düzeni (Josephus) demektir. Kelime Yunanca Teos’dan dönüşmüştür. Theos kelimesinin kökeni Hint Avrupa dillerinde dinî kavramlar içinde yer alır. Theos’un anlamı tanrı, Kratos’un anlamı ise düzen demektir. Kelime Yunancada Tanrı’nın Düzeni anlamına gelir. Teokrasi kelimesi hiçbir şekilde İngilizcede gerçek anlamında kullanılmamıştır. İngilizcede kaydedilen ilk kullanım 1622 tarihlidir. İlahi Esin Altındaki Papazların Hükümeti olarak (Tevratda Krallardan önce kullanıldığı şekliyle) anlaşılmıştır. 1825’ten sonra ise Din adamlığına ve dine dayalı politik ve sivil güce teokrasi denilmiştir.

Din kurallarının geçerli olduğu sistem olan teokraside, kurallar ya dini kuralların aynısıdır, ya bunlardan büyük ölçüde etkilenmiştir ya da dini kurallarla çelişik olsa dahi dini temellere dayandırılır veya meşrutiyet için dayandırılması gerekir. Teokrasi ile yönetilen ülkelerde hukuk sistemi dine dayandırılması gerekir, hukuki kararların en yüksek mercii bir tür ruhban sınıfıdır. Teokratik sistemin dayandırıldığı dine göre ağırlığı ve önemi çeşitli olsa da, bu sistemde doğma mantığı ve akli durum göz önünde tutulur; çoğu zaman mantıki, akli ve pratik durumlar kabul edilen dogmalara adapte edilmeye çalışılır. Teorik anlamda, sistemin temeli dogmadır, diğer her türlü bilgi ikincil önem ve plandadır. Toplumsal yapı, hukuki yorumlar, eğitim ve kişisel hak ve özgürlükler dini kurallara göre uygulanır.

En genel şekilde, din adamları sınıfı ta­rafından dinsel kurallarla yönetilen toplum­ların yönetim biçimi olarak tanımlanabilen teokrasi kavramı birbirinden farklı anlam­lara gelmektedir. Theos (ilâh-Tanrı) ve Kratos (kuvvet-güç) kelimelerinden oluşan teokrasi kavramı, tann kuvvetiyle idare edilen devlet anlamını vermektedir. Yöne­timin dine bağlı olduğu toplumlara teokra­tik toplum, devlete teokratik devlet ve siyasî-idarî sisteme de teokrasi denmekte­dir.

Teokrasi ile kavramlaştırılan dine bağlı siyasî idarî sistemlerde din, toplumsal siste­mi belirleyen tek kuvvet olup siyasî iktidar din adamlarının elinde ve tekelindedir. Toplumda bütün düzenlemeler din tarafın­dan yapılmakta ve idarî kadrolar din adam­larınca kullanılmaktadır. Toplumsal ilişki­leri ve örgütlenmeyi düzenleyen bütün hu­kuk normları, dine dayandırılmış olup dinin dışında hiçbir şey hukuka kaynaklık ede­memektedir. Devletin siyasî ve idarî ku­rumlan ile hukuk yapısı dinden ayrılmış bu­lunmamaktadır.

İnsanlık tarihinin en eski toplumları bi­rer teokrasidirler. Eski teokratik toplumlar­da siyasî iktidarın başında bulunan siyasî şef, aynı zamanda bir üstün din adamı idi. dinsel liderlikle siyasî liderlik bir kişinin şahsında birleşmişti. Hatta, eski Mısır yö­neticileri olan Firavunlarda görüldüğü gibi, siyasî lider bir Tann (Theos) olarak kabul edilmiştir. Afrika’nın klanik toplumlarında topluluğun şefi olan kişi, siyasî iktidarı şah­sında topladığı gibi geleneksel dinin en üs­tün temsilcisi ve Tanrısal nitelikleri haiz ka-rizmatik bir lider olarak kabul edilmiştir. Bolluk, kıtlık, yağmur vb. tabiat olaylarının düzenleyicisi olarak görülen bu şef, bir tür “Theos” olarak algılanmıştır.
Kendini ilah (theos) yerine koyan, ken­disine tabiatüstü kuvvetlerin izafe edildiği siyasal liderlerin toplumları yönetmelerine de teokrasi denmiştir. Eski Firavunlar, Ja­pon kralları, çağdaş bazı liderler tabiatüstü kabul edilen ve bu nitelikleriyle toplumları yöneten kişilerdir. Bir bakıma tanrı yerine konmuş olduklarından bunların yönetimle­ri bir tür teokrasi olarak değerlendirilebilir. Diğer yandan bazı liderlere tabiatüstü bir kuvvet izafe edilmemekle beraber tabiatüs­tü kuvvet tarafından toplumu yönetmek için görevli olduğu iddiası öne sürülür ve bu kişi tarafından toplum keyfî şekilde yönetilirse, bu durumda da teokrasi söz konusu olur.

Aslında, bütünüyle Tanrı gücü île idare edilen, dünyevî güçlerin hiçbir etkisinin bu­lunmadığı toplumlar yoktur. Teokrasiler­de, siyasî ve idarî liderler, dini, daha çok meşrulaştıncı bir yapı olarak kullanmakta ve kendi düzenlemelerini dinî motiflerle su­narak otorite sağlamaktadırlar.

Kendini bir teo (Tanrı) olarak topluma kabul ettiren firavunların teokratik yöne­timlerini bir tarafa bırakırsak teokrasilerin Batı Hıristiyan toplumlarında ortaya çıktığı görülür. IV. yüzyılda Roma împaratorlu-ğu’nda yayılma imkânı bulan Hıristiyanlık, kısa zaman içinde Avrupa’da güçlü bir din haline geldi ve giderek taraftarları çoğaldı. İmparator Dioclatianüs’un yönetim organizasyonunu izleyerek benzer biçimde örgüt­lenen Hıristiyanlık kilise yapısı içinde piramidal biçimde güçlü bir örgüt haline geldi ve güçlenmesiyle beraber siyasal-yönetsel yapıyı etkilemeye başladı. Kilise, dinsel alanın yanısıra siyasal ve yönetsel alanda da giderek fonksiyonlarını artırdı ve Roma İmparatorluğundan sonra Frankların Merovenjler döneminde (481-751) Kilise’deki görevlilere (din adamları) yönetimde yer verildi. Karolenjler döneminde (754-978) ise Kilise’nin siyasal etkisi iyice artü, kral­ların iktidar olmalarında Papa etkin rol oynamaya başladı. Charmagne zamanında (742-814) Kilise’nin başı olan Papa Kral se­viyesine yükseltildi ve siyasal sistem gide­rek dinin etkisine girdi. Feodal çağda, güçlü imparatorlukların dağılarak çok sayıda prensliklerin ortaya çıkması dinin bu devletlerdeki etkisini artırmada olumlu işlev gördü. Kilise yönetimlere hâkim olarak bü­tün siyasal ve yönetsel kadroları ele geçirdi; böylece Avrupa’da Kilise devletleri doğdu. Kilise’de görevli din adamları (ruhban sınıfı Clericus) tarafından din kurallarına göre yönetilen bu devletler teokratik sistemlerin başlıca örneklerini teşkil ettiler. Bu çağda Kilise (Ruhban sınıfı) tarafından savunulan “doğrudan iktidar teorisi”, dinin siyasal-yö­netsel sisteme egemen olmasını dile getire­rek teokrasinin teorik temellerini oluştur­maya çalıştı.

Ortaçağ’da Kilise’nin gücUne ve siyasal alandaki etkisine karşı ciddi muhalefet ha­reketleri gelişti. Kilise’nin kendini yenile­mek zorunda kalmasıyla gelişen reform ha­reketleri Kilise’nin birliğini ve gücünü sar­sarken yönetimde giderek etken olmaya ça­lışan yeni toplumsal sınıflar ortaya çıktı. Burjuva sınıfının büyük bir başarısı olan Fransız ihtilali (1789) ile Avrupa’da teokra­tik yönetimler iyice geriledi ve batıda Kilise’nin tamamen devletin dışına bırakıldığı laik yönetimler kuruldu.

İslâm dünyasında batıdakine benzer te­okratik yönetimler kurulmamakla birlikte, İslâm dini kurallarına göre örgütlenen siya­sal sistemler yaşama imkânı buldular. İslamî yönetimlerin Batıdakilere benzeme­mesi, öncelikle İslâm dininin Özgün yapı­sından ve kuruluşundaki özelliklerden kay­naklanmıştır. Hz. Muuhammed dönemi tipik bir teokrasi olarak kabul edilebilse de batı teokrasilerinden oldukça farklı özel­likler göstermektedir. Hz. Muuhammed’den sonra ise İslâm yönetimleri, hiç bir şekilde bir din adamları sınıfının egemen olduğu si­yasal yapılar değildir. Sadece toplumun Kur’ân’ın ortaya koyduğu kurallara göre dü­zenlendiği bir hukuk devleti olarak ortaya çıkmışlardır.

İslâmiyet, kendisinin dışında bir dün­yevî gücü (Sezar- Melik) kabul etmediğin­den, Hıristiyan toplumlarında görülen Kilise-Kral çatışmasına benzer bir mücadeleye tanık olunmamıştır. İslâm dini, toplumsal ve siyasal hayatın her alanında “Tevhid” il­kesinin geçerli olduğunu savunmuş ve top­lumun örgütlenmesini tek bir güce vermiş­tir. Toplumda siyasal iktidarı, elinde tuta­nın din adamı olmasına ihtiyaç olmamakla birlikte dinsiz olması da kabul edilmemiş­tir. Samimi bir müslüman olmasının yanın­da bazı özel nitelikler aranmıştır.

Yönetim-din ilişkileri açısından Os­manlı Devleti’nin bir teokrasi olduğu iddia olunmakla birlikte bir “Yarı-dini Sistem” olduğu savunulmaktadır. Osmanlı yöneti­minde dinin yönetime bağlı oluşu, şeyhülis­lamlık örgütünün kamu bürokrasisi içeri­sinde yer alması, din gücünün siyasal güç tarafından denetlenmesi ve benzeri yapısal nitelikler Osmanlı’yı bir teokrasi olarak değerlendirmeye imkân vermemektedir. Cumhuriyet Türkiye‘si de anayasal olarak laik ise de, aslında “Yan Dinî Sistem” olma özelliğini nisbeten korumakta olduğunu söylemek daha anlamlı görülmektedir.


Davut DURSUN

Bakınız, Magna Carta – Magna Charta Libertatum

(Visited 23 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 29.03.2009 tarihinde Hale tarafından, Genel Kültür Konuları ve Genel Anlatımlar bölümünde paylaşılmıştır ve 27647 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 12 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Devlet Yönetim Biçimleri | Teokrasi - Federasyon - Konfederasyon - Monarşi - Oligarşi - Cumhuriyet - Diktatörlük - Diktatör Nedir? orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleHer Şey İnsan İçin | Değişimi Yönet Sonraki MakaleMart Olayları - Mart Katliamı - Guba Soykırımı | 30 Mart 1918 - 3 Nisan 1918 - Azeri Sivillere Yönelik Yaşanan Katliamlar

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz