Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Borçlu Olduklarımız – EÅŸi Bulunmaz Bir Cimri | Aziz Nesin


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 12.10.2008 tarihinde Hale tarafından, Öykü Paylaşımları | Mevlana Hikayeleri bölümünde paylaşılmıştır ve 335 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Borçlu Olduklarımız – EÅŸi Bulunmaz Bir Cimri

Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’da Ä°zmir’i iÅŸgal etmiÅŸti. Bu sırada Ayvalık’ta Türk ordusunun YüzyetmiÅŸikinci Alay’ı vardı. YüzyetmiÅŸikinci Alay’ın komutanı Yarbay Ali (Çetinkaya) Bey’di. Bu alayın erlerinin çoÄŸu, Büyük Dünya Savaşı’na katılmış gazilerdi. Bu erler, askerlik görevlerini bitirdiklerinden, bikaç gün sonra terhis olup köylerine döneceklerdi. Evlerine gidecekleri için sevinçliydiler.


O günlerde Ayvalık koyuna iki Yunan torpidosu gelip demirlemiÅŸti. Bu torpidolarda Yunan deniz erlerinden baÅŸka, Yunan piyade erleri de vardı. Gemilerde piyade erlerinin bulunması, Yunanlılar’in Ayvalık’a asker çıkaracaklarını gösteriyordu.

YüzyetmiÅŸikinci Alay Komutanı Yarbay Ali Bey, iÅŸgalci Yunanlılar’a karşı koymaya, düşmana karşı direnmeye karar verdi. Ama Ä°stanbul’daki PadiÅŸah hükümeti, Yunanlılar’a karşı direnilmesini istemiyordu.

Yarbay Ali Bey, YüzyetmiÅŸikinci Alay’ın erlerini, erbaÅŸlarını, assubay ve subaylarını toplayıp onlara şöyle dedi:


— ArkadaÅŸlar! Biliyorum, Büyük SavaÅŸ’ın yorgunluÄŸunu bile daha üzerinizden atmadınız. Büyük SavaÅŸ’ta silah arkadaÅŸlarınızdan çoÄŸu ÅŸehit düştü. Sizler de kanlarınızı döktünüz. Sizlerden artık hiçkimsenin bir görev istemeye hakkı yoktur. Bikaç gün sonra terhis olup köylerinize gidecek, evlerinize dönecek, ailelerinize kavuÅŸacaksınız. Ama biliyorsunuz, Ä°zmir’imizi düşman iÅŸgal etti. Ä°ÅŸte görüyorsunuz, karşımızda da düşmanın iki savaÅŸ gemisi duruyor. Belki bugün, belki yarın, bu iki düşman gemisi Ayvalık’ı top ateÅŸine tutacak. Yunan askerleri Ayvalık’ı da iÅŸgal edecek. Biz, yurdumuzun bu bölümünü düşmana bırakıp evlerimize gidemeyiz. Bu görevi sizden ben istemiyorum, anayurt istiyor. Yurdumuzu savunmak için benimle burda kalıp savaÅŸmak isteyenler ÅŸu yana geçsinler. “Hayır, biz savaÅŸmaktan çok yorulduk. Bundan sonra artık askerlik yapmayız” diyenler de haklıdırlar. Onlar da silahlarını bıraksınlar, gülegüle evlerine gitsinler!

Yarbay Ali Bey, yüzü gülmez, sert görünüşlü, duygularını dışa vurmaz bir askerdi. Ama erlerine bu sözleri söylerken o denli duygulanmıştı ki, gözleri buğulanmış, sesi titremişti. Dudaklarından bir hece daha çıksa, yıllarca savaş alanlarında vuruşmuş o yiğit yarbayın gözlerinden yaşlar boşanacaktı.

Komutanlarının bu sözü üzerine, YüzyetmiÅŸikinci Alay’ın tek eri bile silahını bırakmadı. Hepsi birden, yurtlarını savunmak için, alay komutanlarının gösterdiÄŸi yana geçti. Hükümet, iÅŸgalci Yunanlılar’a karşı direnilmesini istemediÄŸine göre, direniÅŸe geçen YüzyetmiÅŸikinci Alay, hükümete karşı geliyor demekti. Bu durumda hükümet YüzyetmiÅŸikinci Alay’ın gereksinmelerini karşılamayacak, giderlerini saÄŸlamayacaktı. Alaydaki subayların, assubayların, erlerin yiyecekleri, giyecekleri, yakacakları, yunacakları, sonra hayvanların yemleri kısacası bütün bu gereksinmeler nasıl, nerden saÄŸlanacaktı?

1919 yılının 26 Mayıs günüydü. Yunan ordusu Ä°zmir’i iÅŸgal edeli onbir gün olmuÅŸtu. Ä°ÅŸte o gün Yarbay Ali Bey atına atlayıp Ayvalık’tan Burhaniye’ye geldi. Burhaniye’deki tanıdıklarından zeytinyağı fabrikası sahibi Ali Osman AÄŸa’yla bu konuyu konuÅŸtu. Ali Osman AÄŸa, Burhaniye’nin ilerigelenlerini çağırdı. Tüccar Hacı Tali Bey’in yazıhanesinde gizli bir toplantı yaptılar. Yarbay Ali Bey, o toplantıda bulunanlara şöyle dedi:

— Burhaniyeliler, alayımın her türlü gereksinmesini sağlarsa, yiyeceğini, giyeceğini, hayvan yemini verirse, ben hükümete karşı gelip alayımla düşmana karşı direneceğim.

Burhaniye’nin ileri gelenleri, Ali Bey’in bu önerisini benimsediler. Bu iÅŸ için Burhaniye Hakları Savunma DerneÄŸi (Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti) kuruldu. Müderris Şükrü Hocaefendi, bu derneÄŸin baÅŸkanlığına seçildi. Tüccar Hacı Tali Bey de derneÄŸin levazım iÅŸleri yönetmenliÄŸine getirildi. Ä°lk toplantıda, düşmana karşı direnmek için YüzyetmiÅŸikinci Alay’dan baÅŸka, bir de sivillerden oluÅŸacak bir milis alayının kurulmasına karar verildi.

Bundan sonra, Burhaniye’ye çok yakın olan Havran ve Edremit ilçelerinde de Hakları Savunma Dernekleri kuruldu.


Yoksul Burhaniye halkı YüzyetmiÅŸikinci Alay’la milis alayını besleyemez, bu iki alayın tüm gereksinmelerini karşılayamazdı. Havranlılar’la Edremitliler de bu yurt görevine katıldılar. Ä°ki alayın giderlerinin yüzdekırkbeÅŸini Edremitliler, yüzdeotuzunu Havranlılar, yüzdeyirmibeÅŸini de Burhaniyeliler karşılıyordu. Ä°lkağızda o günün parasıyla yetmiÅŸdörtbin lira (Bugün için iki milyon lirayı aÅŸkındır), onbin ÅŸinik buÄŸday (Bir ÅŸinik onbeÅŸ kilo olduÄŸuna göre yüzellibin kilo buÄŸday), üçyüzyirmi koyun toplanarak bu iki alayın bir süre için gereksinmesi saÄŸlandı.

Alayların giderlerini sağlamada zorluk çekiliyordu. Başkan Şükrü Hocaefendi, derneğin bir toplantısında şöyle dedi:

— ArkadaÅŸlar! Varlıklı olanlara, zenginliklerine göre salma koyacağız. BaÅŸka umarımız yoktur. Parası olan para, malı olan mal verecek! Herkes olanını bağışlayacak…

Bunun üzerine,o toplantıda bulunan üyeler, kendilerinden yardım istenilecek varlıklıların adlarını saymaya baÅŸladılar. Ãœyeler bağış alınacakların adlarını söylüyor, derneÄŸin yazmanı olan Hüseyin Hüsnü (Develi) de bu adları bir deftere yazıyordu. Ä°ÅŸte böylece, para ve mal istenilecek kiÅŸilerin adlarıyla, her adın yanına da, o kiÅŸiden nice mal yada para alınacağı yazılarak bir salma listesi yapıldı. Bu listedeki adlar arasında bir de Çoruk Köyü’nden ÇapkınoÄŸlu Hasan AÄŸa adı vardı. Bu adın yanına 500 ÅŸinik buÄŸday salma yazılmıştı.

Çoruk Köyü’nden ÇapkınoÄŸlu Hasan AÄŸa’nın adı söylenip listeye yazılırken, ordakiler alaylı alaylı gülümsemiÅŸlerdi. Çünkü bu Hasan AÄŸa, onların tanıdığı en cimri kimseydi; dünyada ondan daha pintisi olamazdı. Çok zengin olduÄŸunu herkes biliyordu, ama kimseye biÅŸey verdiÄŸini, bir yoksula yardım ettiÄŸini gören olmamıştı. Ondan para yada mal istemek, canından can koparmak demekti. BiriktirdiÄŸi altınları, tenekeye doldurup topraÄŸa gömdüğü söylenirdi.

Salma listesine yazılanlara gidip, biçilen salmayı vermeleri istenecekti. Ama ordakilerden hiç kimse, salma istemek için Çoruk Köyü’nden Hasan AÄŸa’ya gitmek istemiyordu. Çünkü O’nun biÅŸey vermeyeceÄŸi belliydi.

Bu Hasan AÄŸa çok yaÅŸlıydı. Bu denli yaÅŸlı ve zengin bir adamın bu denli elisıkı olmasına herkes ÅŸaÅŸar kalırdı. O’nun dillere söylence olmuÅŸ pintiliÄŸi üzerine pekçok olay anlatılırdı.

Pazara gitmek için köyünden Burhaniye’ye geleceÄŸi zaman, yolda yürürken aşınıp eskimesin diye, ayağından ayakkabısını çıkarıp koltuÄŸuna sıkıştırırdı; Burhaniye’ye dek yalınayak gelirdi. Burhaniye’ye girerken ayakkabısını giyerdi. AkÅŸam olup da köyüne önerken, yine ayakkabısını ayağından çıkarıp koltuÄŸunun altına kor, köyüne dek yalınayak giderdi. Eskimesin diye giymeye kıyamadığı ayakkabısı da o zaman, yirmiiki kuruÅŸtu.

Onca zengin, onca varlıklı olan Hasan AÄŸa para harcamaktan çok sakınıldı, parası gidecek diye ödü kopardı. Öyle elisıkı bir adamdı ki, Burhaniye’ye geliÅŸlerinde, O’nun bir çayevine oturduÄŸunu, bir bardak çay yada bir fincan kahve içtiÄŸini gören olmamıştı. O kocamışlığıyla Burhaniye’ye dek yayan ve yalınayak yürümekten çok yorulduÄŸu için, Burhaniye’ye gelince alandaki koca çınara sırtını dayar, orda bir süre soluklanıp dinlenirdi. Bu çınarın önündeki çayevinde oturanlardan O’nu tanıyanlardan biri,

— Hasan Ağa, gel, buyur, bir yorgunluk kahvesi iç! diye çağırsa, gitmezdi.

Para kendisinden çıkmasa da, alışkanlık olur korkusuyla, ısmarlanan çayı, kahveyi bile içmezdi. O’na çay, kahve ısmarlayanlara, günün birinde kendisinin de çay, kahve ısmarlaması gerekeceÄŸini düşünürdü. O zamanın parasıyla bir fincan kahve on paraydı. Hasan AÄŸa on paraya bile kıyamazdı.

Ä°ÅŸte bu denli cimri olduÄŸu bilinen Hasan AÄŸa’ya salma almak için, ordakilerden hiçbiri gitmek istemeyince Hacı Tali Bey, derneÄŸin yazmanı Hüseyin Hüsnü’ye,

— Senin dilin tatlıdır, ağzın laf yapar. Var sen git, iste! dedi.

Hüseyin Hüsnü Çoruk Köyü’ne gitti. Salma alacağından umutsuzdu. Köy kahvesine girdi. Kahvede gördüğü köyün korucusuna, Hasan AÄŸa’yı çağırmasını söyledi. Az sonra korucu, Hasan AÄŸa’yı köy kahvesine getirmiÅŸti. Hüseyin Hüsnü, köy kahvesinde oturanların da duyacağı bir sesle,

— Hasan AÄŸa amca, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti sana beÅŸyüz ÅŸinik buÄŸday salma yazdı… dedi.

Hasan AÄŸa,

— Bana çok salma koymuÅŸsunuz yiÄŸen… dedi.

Hüseyin Hüsnü de O’na,

— Allah daha da çok versin, sende de çok var Hasan AÄŸa amca… dedi.

Bunun üzerine Hasan Ağa,

— Öyleyse kalk yürü! dedi.

Hüseyin Hüsnü’nün bileÄŸinden tuttu. BileÄŸini bırakmadan O’nunla yürüdü. Tahtadan yapılmış bir büyük ambar önüne geldiler. Ambarın uzunluÄŸu yirmi metre vardı, belki de daha uzundu. Hasan AÄŸa anahtarıyla ambarın kapı kilidini açtı. Ambara girdiler.

İçeri girince Hüseyin Hüsnü ÅŸaşıp kalmıştı. Çünkü içerisi tahılla doluydu. Ambarda tahta perdelerle ayrılmış onbir bölüm vardı. Her bölüm, silme, tepeleme tahılla dopdoluydu. Hasan AÄŸa her bölümü Hüseyin Hüsnü’ye ayrı ayrı gösterip,

— Ä°ÅŸte bu bölmede buÄŸday var! Bu bölmede arpa dolu! Bu bölmeye de çavdar yığdık! Ä°ÅŸte burası da yulaf bölmesi, dolu… diyordu.

Hüseyin Hüsnü şaşkınlıktan konuşamıyordu. Sanki düş görüyordu.

Hasan Ağa sözünü sürdürdü.

— Bana beÅŸyüz ÅŸinik buÄŸday mı saldınız? Neye bu kadar az salma koydunuz bana yiÄŸen? Ä°ki alaya beÅŸyüz ÅŸinik buÄŸday yeter mi hiç! Bak yiÄŸen, bu ambardaki salt buÄŸday altıbinikiyüz ÅŸinik… BuÄŸdaylar da, arpalar, yulaflar, çavdarlar da, hepsi hepsi, burda her ne varsa, hepsi Kuvvayimilliyye’nin, hepsi askerlerimizin… Alın, götürün! Taşıma için araba isterseniz, arabalarım da var. Arabalarımı da alın götürün, onlar da askerlerimizin… Yedirin tahıllarımı askerlerimize. Burdakiler yetmezse hiç kaygılanmayın, daha da bulur buluÅŸtururuz. Her ne isterseniz, her neyim varsa, varımı yoÄŸumu vereceÄŸim. Bende yoksa, olanlardanödünç alıp, borç alıp vereceÄŸim. BaÅŸka hiçbir umarımız kalmadı yiÄŸen; yeter ki gavuru buralara sokmayın. Evimde, odamın duvarına asılı bir tüfeÄŸim yar, salt bir onu veremem. Çünkü onu kendime ayırdım. YaÅŸlıyım diye tüfek kullanamam belleme. Düşman buralara dek girerse o tüfekle namusumuzu koruyup savunacağım ölene dek… Hadi ÅŸimdi var git gülegüle! Bu dediklerimi böylece bir bir anlat! Gülegüle! Benden selam söyle Hacı Tali’ye!

Hüseyin Hüsnü, Burhaniye’ye döndü. Burhaniye Hakları Savunma DerneÄŸi’nin dokuz üyesi yine Hacı Tali Bey’in yazıhanesinde toplanmıştı. Hüseyin Hüsnü içeri girince, ne haber getirdi diye, üyelerin hepsi merakla O’na baktılar. Dünyanın en cimri adamı olarak bildikleri Çoruk Köyü’nden Hasan AÄŸa’dan ne haber getirmiÅŸti?

Yazman Hüseyin Hüsnü olanları anlattı. Hasan AÄŸa’nın sözlerini onlara iletti. Bu sözleri duyunca ordakilerin baÅŸlan önlerine eÄŸildi. Bir derin sessizlik oldu. Burhaniye’nin yaÅŸlı ilerigelenlerinin gözlerinden yaÅŸlar süzülüyordu. Ençok üzülen de Hacı Tali Bey olmuÅŸtu. AÄŸladığı görülmesin diye yazıhaneden çıkmıştı. Koca adam kendini tutamamış, hüngür hüngür aÄŸlıyor, biyandan da sesi titreyerek,

— Hiçkimse için kötü düşünmeyeceksin! diye söylenip duruyordu.

Aziz Nesin

(Visited 5 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 12.10.2008 tarihinde Hale tarafından, Öykü Paylaşımları | Mevlana Hikayeleri bölümünde paylaşılmıştır ve 335 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Borçlu Olduklarımız - Eşi Bulunmaz Bir Cimri | Aziz Nesin orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleDüşünme Öğrenilebilir mi? Sonraki MakaleTürkiye Gazeteciler Cemiyeti - TGC | Tarihçesi - Amacı - TGC'nin VerdiÄŸi Ödüller - Ä°letiÅŸim Bilgileri - Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin D

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz