Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Benim Derdim: Dil Yâresi | Dücane Cündioğlu


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 03.01.2010 tarihinde Hale tarafından, Güzel Türkçe'miz | Türkçe Dilbilgisi bölümünde paylaşılmıştır ve 330 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Benim Derdim: Dil Yâresi

Dil canlı bir organizma gibidir; doğar, büyür, gelişir, değişir, hatta ölür.


Aynı şekilde bir dilin sözcük dağarcığı da genişler, daralır; sözcüklerin anlamlarında yığınla değişme olur, sözcükler birincil ve hakikî anlamlarının yanısıra ikincil, üçüncül… anlamlar kazanır, anlam kaymalarına uğrar; öyle ki hakikat mecaz olur, mecaz hakikat…

Sadece sözcükleri mi, sözdizimi de, imlâsı da bu değişikliklerden payını alır. Bir dilin yabancı dillerden aldığı sözcükler, pekâlâ o dillerdeki anlamlarının dışında da kullanılır. Meselâ ‘spekülasyon’, ‘spekülatif’ sözcükleri bugün Türkçemizde ‘kurgu’ ve ‘kurgusal’ anlamında kullanılıyor; hatta cahil felsefe amatörleri “spekülatif felsefe” tabirini “kurgusal felsefe” diye çevirmekle kalmıyorlar; bir nevi ‘atmasyon’ mânâsı vererek de eleştiriyorlar. Oysa bu terim “hikmet-i nazariye” (teorik felsefe) anlamına gelir ve ancak eylem yanlısı düşünürler için ve ancak XX. yüzyılda olumsuz mânâ kazanmıştır.

‘Suje’ (sujet/subject/subjekt) sözcüğü neredeyse hiç istisnasız, bugün Türkçemizde ‘özne’ diye karşılanıyor ve hatta dilbilmezler tarafından bu sözcüğe, “cümlede eylemi gerçekleştiren, işi yapan” (fail) anlamı veriliyor ki bu anlam sadece “fiil cümleleri” için geçerlidir; kısaca ‘fail’ demektir. Her fail ise bir fiil ister. Halbuki “isim cümleleri” sözkonusu olduğunda bu sözcük ve tanımı hiçbir işe yaramaz. Meselâ “Elma tatlıdır” cümlesindeki ‘elma’yı ‘özne’ olarak adlandırıp bu terime “cümlede eylemi gerçekleştiren, işi yapan” (fail) anlamı verenlerin, şu sorunun da cevabını vermeleri gerekir: ‘Elma’, bu cümlede hangi işi yapıyor?


Suje (subjekt), Batı dillerinde ikinci bir mânâya daha gelir: ‘konu’ (mevzû). Şayet ortada bir suje varsa, muhakkak bir predicat/yüklem de vardır. Oysa dilbilgisi kitaplarımızdan “fiil cümlesi-isim cümlesi ayrımı” kaldırıldığından bu yana, öğretmenlerimiz de, çocuklarımız da “özne, yüklem, eylem” terimlerinin anlamını sürekli birbirlerine karıştırıyorlar.

Yukarıdaki örneğe bağlı kalalım ve soralım: “Elma tatlıdır” cümlesindeki ‘tatlıdır’ yüklem midir, eylem midir? Yüklemse, nasıl oluyor da ‘Elma’ —hem de hiç utanmadan— yüklemin öznesi oluveriyor? Eylemse, niçin bir eylem’in niteliklerini taşımıyor?

Sözü uzatmayalım: ‘İsim’ terimini “varlıklara verilen ad” diye tanımlayan cahil takımının başımıza açtığı bir belâdır bu karmaşa!

Keza ‘imaj’, ‘imajinatif’ sözcükleri bugün Türkçe’de ‘görüntü’, ‘görüntü itibariyle’ anlamında kullanılıyor. Argodaki ‘faça’ sözcüğünün anlamıyla eşleştirilen “imajı bozulmak, imajını düzeltmek” tabirlerini kim hatırlamaz!

Tıpkı ‘potansiyel’ gibi ‘aktüel’ sözcüğünü de farklı kullanıyor ve kendisine ‘güncel’ anlamını yakıştırıyoruz. Oysa bu sözcüğün terim anlamı çok başkadır: ‘bilfiil’ veya ‘fiilî’; yani bilkuvve’nin (potansiyel) karşıtı. Arapça’dan, Farsça’dan aldığımız sözcüklerde durum çok daha karışıktır.

Meselâ Türkçe’deki ‘sabır’ ve ‘fitne’ sözcüklerinin Kur’an’da kullanıldıkları anlamlarıyla neredeyse hiçbir alâka kalmamıştır. İlki, “direnmek, ayak diremek, karşı koymak” anlamına gelirken, biz Türkçe’de bu sözcüğe kısaca ‘katlanmak’ anlamını veriyoruz; yani tam tersini. İkinci sözcük için de benzer şeyler söylenebilir. Kur’an’da bir müminin eşinin ve çocuklarının kendisi için ‘fitne’ olduğu söylenir. Fakat sözcüğün hangi anlamıyla?

Ebabil kuşları… Arapça’da ‘ebabil’ sıfattır, ‘sürü sürü’ (ibil ibil) demektir; oysa Türkçe’de bir kuş türünü tanımlamak üzere ‘isim’ olarak kullanılır.


Farsça’daki ‘endişe’nin anlamı başka, Türkçe’deki anlamı daha başkadır.

Edatlar ile bağlaçlarda da benzer sorunlar var: Bugün Türkçe’de ‘ki’leri, ‘ve’leri, ama’ları, ammâ‘ları, ancak’ları, fakat’ları, lâkin’leri doğru kullanan çok az kişi bulunduğundan emin olabilirsiniz. Ben şahsen, ‘muhakkak’ ile ‘mutlaka’ arasındaki farkı farkeden çok kimseye rastlamadım.

İmlâ’nın önemi bambaşka.

Hatırlatayım: Ben “her hâlde” ile “herhâlde”yi, “bel ki” ile belki”yi mecburen ayırırım. Çünkü ilk yazılışlarıyla bu tabirler “şüphe, kuşku” ifade ederler; ikinci yazılışlarıyla ise kesinlik, katiyet. “Herhâlde gelirim” şeklinde yazarsam; “Belki, gelirim, muhtemelen gelirim (gelebilirim)” anlamını kastederim. “Her hâlde gelirim” şeklinde yazarsam”; “Muhakkak geleceğim, kıyamet kopsa yine de geli-rim, gelmeye çalışırım” anlamını…

Yeri gelmişken söyleyeyim:

Ben ‘tab’ (basmak) ve ‘neşr’ (yaymak, yaygınlaştırmak) sözcüklerini de yanyana kullandığımda mecazî, ayrı ayrı kullandığımda hakikî (lugavî) anlamını veririm.

Benim kişisel kullanımlarımı başkaları nasıl bilsin?

Bilmediklerini bilirim ve bu yüzden de sadece başlık atmakla yetinmem, oturur uzun uzun maksad ve muradımı açıklarım.

Dücane Cündioğlu

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 03.01.2010 tarihinde Hale tarafından, Güzel Türkçe'miz | Türkçe Dilbilgisi bölümünde paylaşılmıştır ve 330 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Benim Derdim: Dil Yâresi | Dücane Cündioğlu orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki Makale[Biyoloji] Entomoloji Nedir? Sonraki MakaleAtatürk Günlüğü - Today | 24 Temmuz - July

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz