Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Türkiye Cumhuriyeti | IV. Bölüm, Åžeyh Sait Ä°syanı, 13 Åžubat 1925 Günü – Takrir-i Sükun Kanunu


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 16.09.2007 tarihinde hale tarafından, Yakın Dönem Türkiye Tarihi bölümünde paylaşılmıştır ve 15359 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


d – Åžeyh Sait Ä°syanı

Åžeyh Sait Ä°syanı, 13 Åžubat 1925 günü Genç ilinin Ergani ilçesine baÄŸlı Piran köyünde baÅŸlamıştır. Kısa zamanda geniÅŸleyen isyan hareketi bölgede etkili olmuÅŸtur. Ä°syancılar önce Genç’i, daha sonra MuÅŸ, Çapakçur, Elazığ ve Palu’yu ele geçirdiler. 7 Mart’ta Diyarbakır’ı kuÅŸattılarsa da baÅŸarılı olamadılar. Daha sonra ordu birliklerinin olaya hâkim olmasıyla isyan hareketi gerilemeye baÅŸladı. Åžeyh Sait ve isyanın elebaşıları 15 Nisanda ele geçirildi. Ancak isyanın bastırılması Mayıs ayı sonunu bulmuÅŸtur.


Şeyh Sait İsyanı, diğer isyanlarda görülmeyen birtakım özellikler taşır. Olay bütün ülkeyi içine almak amacı güden Türk inkılâbına karşı yapılmış bir harekettir. Bu harekette hilâfetin yeniden kurulmasını sağlama ve saltanatı geri getirme ideali de vardır.

Åžeyh Sait Ä°syanı’nın arkasında, Ä°stanbul’da bulunan Kürt Ä°stiklâl Komitesi Reisi Seyyit Abdulkadir ile Ä°ngilizlerin etkisi görülmektedir .Bu komite Ä°ngiltere’nin mandası altında bağımsız bir Kürt devleti kurmayı plânlamaktaydı.

Ä°ngiltere himayesi altında bir Kürdistan Devleti kurulmasını, bölgenin petrol yönünden taşıdığı önemden dolayı istiyordu. Bu amaçla bölgeyi ellerinde bulundurabilmek için Kürtleri, Türklere, Araplara hatta Ä°ran’a karşı kullanabileceklerdi. Ayrıca Musul Meselesi’nin görüşüldüğü bu dönemde bir taraftan Musul halkının Türkiye ile birleÅŸmesini önlerken, diÄŸer taraftan isyan hareketiyle Türkiye’yi siyasî istikrarı olmayan bir ülke ÅŸeklinde dünyaya tanıtmak istiyorlardı.


Dönemin BaÅŸbakanı Fethi Bey, olayı bir karşı ihtilâl denemesi olarak deÄŸerlendirmiÅŸ ve sıkıyönetim tedbirlerini yeterli görmüştür. Ä°smet PaÅŸa ise sert tedbirlerin alınmasında ısrar ederek, isyanı rejime yönelik ülke çapında bir hareket olarak deÄŸerlendirmiÅŸtir.2 Mart 1925’te Fethi Beyin baÅŸbakanlıktan ayrılmasıyla 3 Mart 1925’te Ä°smet PaÅŸa yeni hükûmeti kurmuÅŸ, ilk iÅŸ olarak Takrir-i Sükun Kanunu’nu TBMM’ye sunarak çıkmasını saÄŸlamıştır.

Yapılan plânlı bir askerî harekât sonrasında isyan tamamen bastırılmıştır. Åžeyh Sait ve Seyyit Abdülkadir’in de dahil olduÄŸu isyanın elebaşıları, Takrir-i Sükun Kanunu ile kurulan Ä°stiklâl Mahkemelerinde yargılanarak idama mahkûm olmuÅŸlardır.

Cumhuriyet döneminde meydana gelen en önemli isyan hareketi şüphesiz Åžeyh Sait Ä°syanı’dır. Takrir-i Sükûn Kanunu’nun çıkarılmasına sebep olması bunun en çarpıcı delilidir. Ancak 1924 ile 1938 yılları arasında meydana gelen ve genelde Kürt kaynaklı isyan hareketleri de vardır. Bu ayaklanmaların hedefi daima rejime yönelik bir mahiyet arz etmiÅŸtir. Bu ayaklanma hareketleri ÅŸunlardır:

1- Nasturi Ayaklanması 12-28 Eylül 1924

2- Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat- 31 Mayıs 1925

3- Raçkotan ve Raman Tedip Har. 9-12 Ağustos 1925

4- Sason Ayaklanması 1925-1937


5- Birinci Ağrı Ayaklanması 16 Mayıs-17Haziran 1926

6- KoçuÅŸağı Ayaklanması 7 Ekim – 30 Kasım 1926

7- Mutki Ayaklanması 26 Mayıs-25 Ağustos 1927

8- İkinci Ağrı Harekâtı 13 -20 Eylül 1927

9- Bicar Tenkil Harekâtı 7 Ekim -17 Kasım 1927

10- Asi Resul Ayaklanması 22 Mayıs – 3 AÄŸustos 1929

11- Tendürük Harekâtı 14 -27 Eylül 1929

12- Savur Tenkil Harekâtı 26 Mayıs – 9 Haziran 1930

13- Zeylan Ayaklanması Haziran – Eylül 1930

14- Oramar Ayaklanması 16 Temmuz – 10 Ekim 1930

15- Üçüncü Ağrı Harekâtı 7-14 Eylül 1930

16- Pülümür Harekâtı 8 Ekim -14 Kasım 1930

17- Menemen Olayı 23 Aralık 1930

18- Tunceli (Dersim) Tedip Har. 1937-1938

Bu ayaklanma hareketleri içerisinde Nasturi Ayaklanması ve Menemen Olayı Kürtlerle ilgili değildir.

e -Takrir-i Sukûn Kanunu ve İzmir Suikast Girişimi :

Takrir-i Sükun Kanunu, Åžeyh Sait Ä°syanı’nın yarattığı tehlikelere ve ülkede Türk inkılâbının gerçekleÅŸmesine karşı çıkan bütün unsurları ortadan kaldırmak amacıyla çıkarılmıştır. 4 Mart 1925’de, Ä°smet PaÅŸa Hükûmeti’nin Meclis’e verdiÄŸi önergenin 578 sayı ile kanunlaÅŸması sonucu, iki yıllık bir süre için yürürlüğe konmuÅŸtur. Ancak daha sonra iki yıl daha uzatılarak 4 Mart 1929’a kadar yürürlükte kalması saÄŸlanmıştır.

Üç maddeden oluÅ£an Takrir-i Sükun Kanunu’nun çıkarılması sırasında muhalefet, kanunun “anayasaya aykırılığı” ve “temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik olduÄŸu” gerekçesiyle tepki göstermiÅŸtir. Muhalefetin rahatsız olmasındaki esas neden hükûmetin meclise sunduÄŸu teklifle, birisi isyan bölgesinde diÄŸeri ise Ankara’da kurulması öngörülen “Ä°stiklâl Mahkemeleri” konusu olmuÅŸtur. Görüşmeler sonunda yapılan oylamada kanun, 22 ret oyuna karşılık 122 oyla kabul edilmiÅŸtir. 117 nolu Meclis kararıyla da Ankara Ä°stiklâl mahkemesi ve ayaklanma bölgesinde de Åžark Ä°stiklâl Mahkemesi kuruldu. Åžark Ä°stiklâl Mahkemesi’nin vereceÄŸi idam kararlarında TBMM’nin onayı gerekmiyordu. TBMM, 7 Mart 1925’te ise her iki mahkemenin baÅŸkan, üye ve savcılarının seçimini yapmıştır.

Mustafa Kemal PaÅŸa’nın kanun ile ilgili görüşleri şöyledir: “Takrir-i Sükun Kanunu’nu ve Ä°stiklâl Mahkemelerini bir baskı vasıtası olarak kullanacağımız düşüncesini ortaya atanlar ve bu düşünceyi benimsetmeye çalışanlar oldu. Biz, alınan fakat kanuni olan bu olaÄŸanüstü tedbirleri, hiçbir zaman ve hiçbir ÅŸekilde kanunun üstüne çıkarmak için bir vasıta olarak kullanmadık. Aksine memlekette huzur ve güveni saÄŸlamak için uyguladık”.

TBMM ilk dönem milletvekillerinden Ziya HurÅŸit ile Çopur Musa, Lâz Ä°smail ve Gürcü Yusuf’un 17 Haziran 1926 günü Mustafa Kemal PaÅŸaya bir suikast giriÅŸiminde bulunacaklarının ihbar edilmesi üzerine, suikasti yapmakla görevli olanlar yakalandılar.

Ä°zmir Suikasti, Mustafa Kemal PaÅŸaya karşı giriÅŸilen bir teÅŸebbüs olmakla birlikte, Ziya HurÅŸit’in savunmasında reddetmesine raÄŸmen, Mustafa Kemal PaÅŸa ve Ä°stiklâl Mahkemeleri’nin kabul ettiÄŸi gibi, rejime ve anayasaya yönelik bir olay olarak görülmüştür. Olaydan hemen sonra eski TCF milletvekilleri ve isyanla ilgili görülen herkes tutuklandı. Tutuklananlar arasında Ali Fuat PaÅŸa, Refet PaÅŸa, Cafer Tayyar PaÅŸa ve Kâzım Karabekir PaÅŸa da vardı. Kâzım Karabekir PaÅŸa, Ä°smet PaÅŸanın giriÅŸimiyle tutuklanması kaldırılarak serbest bırakılmıştır.

Ankara Ä°stiklâl Mahkemesi üyelerinin Ä°zmir’e giderek baÅŸlattığı sorgulamalar 13 Temmuz 1926’da sona erdi. Mahkeme 15 kiÅŸi hakkında idam kararı verdi. Yakalanamayan Kara Kemal ve Abdulkadir’in dışındaki 13 kiÅŸinin idam kararı 14 Temmuz’da infaz edildi. Mustafa Kemal PaÅŸanın etkisiyle Kâzım Karabekir, Cafer Tayyar, Ali Fuat ve Refet PaÅŸalar beraat ettirildi.

Ä°zmir Suikastı ile ilgili olarak, eski Ä°ttihatçıların mahkemesi ise 18 Temmuz 1926’da Ankara’da yapılmış ve 4 idam kararı da bu mahkeme sonunda verilmiÅŸtir. Böylece mahkeme sonucu eski ittihatçılar ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca ülkedeki muhalefet susturulmuÅ£tur.

5 – Atatürk Dönemi Dış Politika GeliÅŸmeleri

1923-1932 Dönemi

Millî Mücadele hareketinden baÅŸarıyla çıkan Türk devleti ,Lozan AntlaÅŸması’nı Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri ile eÅŸit ÅŸartlarda imzalamış ve milletler arası alanda, bağımsız bir devlet olarak yerini almıştır. Lozan sonrasında,Yeni Türkiye bağımsızlığına sınırlama getirecek milletler arası baÄŸlardan uzak kalacak, barışçı bir politika takip etmek suretiyle, komÅŸularıyla dostluk iliÅŸkilerini geliÅŸtirmeye çalışmıştır.

Türkiye’nin bu dönemde barışçı bir siyaset takip etme gayretlerini çeÅŸitli sebeplerle izah etmek mümkündür. Ancak,bu sebepler arasında toplum hayatında köklü deÄŸiÅŸiklikler yapan inkılâp ve kalkınma hareketlerine giriÅŸmenin önemli bir yer tuttuÄŸu söylenebilir.

Mustafa Kemal PaÅŸa bu gerçeÄŸi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı bir konuÅŸmada ÅŸu ÅŸekilde izah etmektedir;”…esaslı ıslâhat ve inkiÅŸafat içinde bulunan bir memleketin hem kendisinde,hem de muhitlerinde sulh ve huzuru cidden arzu etmesinden daha kolay olunabilecek bir keyfiyet olmaz…”.

Türkiye’nin Lozan sonrası dış politikasına Mustafa Kemal PaÅŸa fikir ve düşünceleri ile yön vermiÅŸtir. Mustafa Kemal PaÅŸanın uyguladığı dış politika,millet menfaatine dayalı bir “Millî siyaset” ilkesini temel alır. Millî siyaset uygulamasında esas olan Millî bağımsızlık, Millî misak, milletler arası hukuk da saygı ile “Yurtta barış, dünyada barış” ilkelerinin titizlikle tatbik edilmesidir.

Türkiye’nin Lozan sonrası dış politikada gösterdiÄŸi barışçı politikaya raÄŸmen zaman zaman bir takım engellemelerle karşılaşılmıştır. Batılı devletlerin Osmanlı Devleti döneminden kalma “devletin iç iÅŸlerine karışma” alışkanlıklarını yeni Türkiye üzerinde de tatbik etmeye çalışmışlar, ancak her defasında Türkiye’nin direnmesiyle karşılaÅŸmışlardır.

1923-1932 dönemi dış politikası, Türk millî siyaset anlayışına uygun olarak daha çok Lozan’dan arta kalan meselelerin halli ve Lozan esaslarının uygulanması yönünde bir seyir takip etmiÅŸtir.

a – Türk-Ä°ngiliz Münasebetleri ve Musul Meselesi:

Musul,15 Kasım 1918’de Ä°ngilizler tarafından iÅŸgal edilmiÅŸ ve Millî Mücadele sırasında ise düşman iÅŸgalinden kurtarılamamıştır. Misak-ı Millî’nin birinci maddesine göre 30 Ekim 1918’de fiili iÅŸgal altında bulunmadığından Musul,Türk sınırları içerisindedir.

Lozan Konferası’nda Türk-Irak sınır meselesi görüşülürken Türk heyeti bölgenin Türkiye’ye terk edilmesi gerektiÄŸini iddia etmiÅŸ, Irak’ı mandası altında bulunduran Ä°ngiltere ise Musul’un Irak sınırları içerisinde kalmasını ısrarla savunmuÅŸtur. Lozan’da halledilemeyen konu, anlaÅŸmanın üçüncü maddesinin ikinci fırkasında yer alan “Konu, Türkiye ile Ä°ngiltere arasında Lozan sonrasındaki dokuz ay zarfında görüşmeler yoluyla halledilecek, mümkün olmadığı takdirde milletler cemiyetine havale edilecektir” ÅŸeklindeki ibaresiyle Lozan sonrasına bırakılmıştır.

UyuÅŸmazlığı gidermek amacıyla 19 Mayıs 1924’te Ä°stanbul’da Ä°ngiltere ile baÅŸlatılan görüşmelerde Ä°ngiltere’nin Irak lehine Hatay üzerinde de hak iddia etmesi üzerine konferanstan bir sonuç alınamamıştır.

Tarafların ikili görüşmelerinden sonuç alınamayınca, Musul Meselesi Lozan AntlaÅŸması’nın ilgili maddesi gereÄŸi Milletler Cemiyeti’ne havale edilmiÅŸ; cemiyet, konuyu 20 Eylül 1924’te görüşmeye baÅŸlamıştır. Görüşmelerde Türk tarafı daha önceki görüşünde ısrar ederek Musul’da bir plebisit yapılmasını istediyse de Ä°ngiltere bu talebi de “bölgede yaÅŸayan halkın cahil olduÄŸu ve sınır iÅŸlerinden anlamadığı” gerekçesiyle kabul etmemiÅŸtir.

Ä°ngiltere, Musul konusundaki uzlaÅŸmaz tavrını bölgede organize ettiÄŸi kışkırtma hareketleriyle desteklemeye çalışmıştır. Özellikle Lozan’dan sonra Kürtleri, Asuri kabilelerini ve Arapları sürekli olarak Türkiye aleyhine tahrik etmiÅŸtir.

Milletler Cemiyeti’nde Musul Meselesi görüşülürken, Türk-Ä°ngiliz kuvvetleri arasında ufak çapta sınır çatışmaları meydana gelmiÅŸtir.

Milletler Cemiyeti’nin konuyu incelemek üzere bölgeye gönderdiÄŸi Tahkik Komisyonu’nun Eylül 1925’te Cemiyet Meclisi’ne sunduÄŸu raporda Musul’un Irak’ta kalması yönünde görüş beyan etmesi, gerek Türk temsilcileri, gerekse Türk halkı tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmıştır. Türk tarafının itirazlarına raÄŸmen Milletler Cemiyeti, komisyon raporuna uyarak bölgeyi,16 Aralık 1925 tarihli toplantısında Irak’a bırakma kararı alacaktır.

Türkiye, Misak-ı Millî sınırları içinde olmasına raÄŸmen Cemiyet Meclisi’nin verdiÄŸi bu karara uymak zorunda kalarak,5 Haziran 1926’da yapılan bir anlaÅŸmayla Musul’u Irak’a bırakmıştır. Türkiye’nin Musul’dan vazgeçmesinin karşılığı olarak bölgedeki petrol gelirinin %10’u 25 yıl süreyle Türkiye’ye verilmiÅŸtir. Ancak Türkiye 500 bin Ä°ngiliz lirası karşılığı bu hakkından vazgeçmiÅŸtir.

Musul’un kaybedilmesinde bölgenin stratejik önemi,petrol kaynakları açısından zengin oluÅŸu ve Ä°ngiltere’nin imparatorluk yolları üzerinde olması önemli sebeplerdendir. Bölgenin sahip olduÄŸu bu özellikler Ä°ngiltere’nin, ısrarcı, uzlaÅŸmaz ve baskıcı tutumuna neden olmuÅŸtur.

Ä°ngiltere’nin görüşmelerdeki bu uzlaÅŸmaz tavrının bir diÄŸer sebebi de 1926’lı yıllarda hâlâ Türk milletinin hayat hakkını tanımak istememesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca meselenin daha önceki görüşmelerde halledilmeyerek Milletler Cemiyeti’nin kararına kalması Türkiye açısından ayrı bir talihsizlikti. Çünkü bu tarihte Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin üyesi deÄŸildir. Buna karşılık Ä°ngiltere, cemiyetin aslî ve kurucu üyesidir. Ä°ngiltere’nin Cemiyet Meclisi’ndeki bu konumu Musul Meselesi’nde diÄŸer devletlere baskı yapmasını kolaylaÅŸtıracaktır.

Ayrıca, Türkiye Musul Meselesi’nden dolayı yeni bir savaşı göze almak istemeyerek dönemin Dış Ä°ÅŸleri Bakanı Tevfik Rüşdü Aras’ın 7 Haziran 1926 tarihli Meclis konuÅŸmasında da belirttiÄŸi gibi “fedakârlık” yapmıştır.

(Visited 6 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 16.09.2007 tarihinde hale tarafından, Yakın Dönem Türkiye Tarihi bölümünde paylaşılmıştır ve 15359 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 7 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti | IV. Bölüm, Şeyh Sait İsyanı, 13 Şubat 1925 Günü - Takrir-i Sükun Kanunu orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki Makale[Geometri] Çemberde Açı ve Uzunluk | TeÄŸet ve KiriÅŸ Özellikleri Sonraki MakaleLiselerimizi Tanıyalım | Polis Koleji

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz