Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Toplumlar ve Okul Kuruluş Sistemleri | Toplum Tipleri Ve Okul Kuruluş Sistemleri Arasındaki Bağlantıların Tarihi Gelişimi


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 15.06.2008 tarihinde Hale tarafından, EÄŸitim Haberleri, GeliÅŸmeler, Sorunlar ve Sınavlar bölümünde paylaşılmıştır ve 1378 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


TOPLUMLAR VE OKUL KURULUÅž SÄ°STEMLERÄ°

Toplumlar ve toplumsal kurumlar arasında, tabiî bu arada bir toplumsal kurum olan okul arasında birbirlerini karakterize eden sıkı bir ilişki vardır. Öyle ki, birisi bilindiğinde diğerinin ana özellikleri anlaşılabilir. Bu birbirlerine bağlı olma, birbirlerinden etkilenme ve etkileme, okul sistemlerinin tarihi boyunca da açık olarak görülmektedir.


Okulların kuruluş sistemleri ve pedagojik yapıları tarih içinde belirli ihtiyaçlardan doğmuştur. Her okul kuruluş sistemi içinde yer aldığı toplumsal düzeni kendi bünyesinde âdeta yansıtmaktadır. Okul, hizmet ettiği toplumun bütün tarihî, ekonomik ve sosyal güçlerinin etkisi altında bulunmakta; sosyal çevrenin bütün unsurlarıyla karşılıklı ilişkilere girmektedir.

Toplum tipleri ve okul kuruluş sistemleri arasındaki bağlantıların tarihi gelişimi

Okul kuruluşlarının henüz bir sisteme kavuşmadığı eski Doğu toplumlarında ve Antik Yunanlılarda eğitim, sadece bir kısım halkın hakkı olarak görülüyor; geri kalan ve daha büyük grubu oluşturan kesimin ise eğitime ihtiyacı olmadığı savunuluyordu.


Doğu toplumlarında halkın gelenek ve görenekleri, maddî kültürün bütün unsurları yaygın eğitim vasıtasıyla genç kuşaklara aktarılıyor; âdeta kendiliğinden olan bu işlem için herhangi bir örgün eğitim kurumuna ihtiyaç duyulmuyordu. Örgün eğitim ihtiyacı yazıya dayalı, kitaplara ve dinî metinlere dayalı ve daha soyut dinlerin ortaya çıkmasından sonra doğmuş ve uzun yüzyıllar da örgün eğitim kurumlarını din adamları kurmuşlar, şekillendirmişler ve yönetmişlerdir. Sanayi devrimine kadar eğitimin esas dinamik gücü dinî inançlar olmuş; böylece okullar sadece din adamı yetiştirmek, geri kalan halka da o din hakkında çok genel bilgiler vermekle yetinmişlerdir. O halde toplumsal işleyişin çeşitli kademelerinde din adına yürütme ve kontrol yapacaklar için ve çeşitli yerlerde sürekli çalışacak din propagandacıları yetiştirmek için bir eğitim sistemi kurulmuş, geniş halk yığınları genelde bu uzun süreli eğitim sisteminin dışında tutulmuştur. Ancak bu sistemde, örgün eğitim kurumlarının -teorik olarak- bütün halk tabakalarına açık olduğu da belirtilmelidir.

Antik Yunanda ve Roma’da ise insanlar ikiye ayrılmıştı: hürler ve köle-işçi-köylü topluluÄŸu. Köleler, işçiler ve köylüler genelde bedensel çalışma yaptıkları için, bunların eÄŸitimlerine gerek duyulmuyordu. Onların yaptıkları iÅŸler, çocukların daha yaÅŸlı nesilleri taklit etmeleri, yapacaklarını dinlemeleri ÅŸeklinde oluyordu. Hür tabaka ise beden iÅŸleriyle meÅŸgul olmadığından, bedeni güzelleÅŸtirecek, geliÅŸtirecek jimnastik; ruhu güzelleÅŸtirecek, inceltecek müzik; zihni ve düşünceyi geliÅŸtirecek, birbirlerini konuÅŸma yoluyla ikna etmeye yarayacak retorik, diyalektik, gramer aritmetik, geometri, astronomi gibi bilgilerle uÄŸraşıyorlardı. Bu ÅŸekilde eÄŸitim sadece hür insanların hakkı olarak görülüyor; örgün eÄŸitim kurumlarında okutulan dersler uzun yüzyıllar “hürlerin yedi san’atı” adını taşıyordu.

Yüzyıllar geçtikçe toplum yapıları deÄŸiÅŸmeye baÅŸladı ve deÄŸiÅŸen yapıda herkese -şöyle veya böyle- bir eÄŸitim görme hak ve zorunluluÄŸu ortaya çıktı. EÄŸitim kurumlarının müfredatlarına dinî derslerin yanı sıra gerçek hayatta iÅŸe yarayan bilgileri içeren “reel bilimler” de girdi. Zamanın akışı içinde okul ile toplum yapısı arasında giderek daha sıkı ve organik baÄŸların ortaya çıktığı görüldü.

Avrupa’nın tarihî geliÅŸimi içinde okul kuruluÅŸ sistemleri ile toplum yapıları aasındaki baÄŸlantıyı sistematik bir tarzda inceleyen ve kristalize eden, Kemal Aytaç’ın “Avrupa Okul Sistemlerinin DemokratlaÅŸtırılması” (Ankara 1985) adlı eseri olmuÅŸtur. Buna göre, Avrupa toplumlarının deÄŸiÅŸik dönemlerinde, onların ana özelliklerini yansıtacak deÄŸiÅŸik okul kuruluÅŸ sistemleri olmuÅŸtur. Aralarındaki bazı küçük farklılıklar olmakla birlikte, toplumların ana karakteristikleri ve ona uygun okul kuruluÅŸ sistem ve modelleri şöyle özetlenebilir:

Zümresel toplumlar ve paralel hatlar sistemi

Zümre toplumunda sosyal tabakalar birbirlerinden kesin olarak ayrılmıştır. Her zümrenin belirli ve değişmez sosyal statüleri vardır ve bi- reylerin sosyal statüleri de, içinde doğmuş oldukları zümreler bakımından daha baştan tespit edilmiş olmaktadır. Bu tip toplumlarda sosyal tabakalar arasında hemen hemen hiç hareketlilik bulunmamaktadır. Zümreler arasındaki ayrım sosyal hayatın her alanında; kültürde, geleneklerde, dilde, üretim ve tüketim tarzlarında göze çarpmaktadır. Zümre toplumunun okul sistemine etkisini en güzel şekilde sanayileşme öncesi ve başlangıcındaki Avrupa okullarında görmekteyiz. Yakın zamanlara kadar çeşitli Avrupa ülkelerinde her zümrenin ayrı ayrı okulları bulunmaktaydı. Yüksek zümredekiler Lâtince okullarında ve yüksekokullarda, alt zümredekiler ise ilkokul düzeyindeki Halkokullarında öğrenim görmekte idiler.

Zümre toplumunda çocukların okul seçmeleri yetenek ve başarılarına göre değil, mensup oldukları zümrelere ve sosyal statülere göre yapılmaktaydı. Burada okullar sosyal düzeni değiştirici bir rol oynamıyorlar, hattâ bilakis zümreler arasındaki bu farkları pekiştirmeye yarıyorlardı. Eğitim herhangi bir dikey hareketliliğe yol açmıyor, başarılı aşağı zümre öğrencileri için okullar arası geçişler olmuyordu.


Bu toplum düzeninde okullar, birbirleriyle bağlantısı olmayan paralel hatlar üzerine kurulmuştur. Sosyal hayatta zümreler arasındaki geçişler nasıl katı şekilde engelleniyorsa, burada da okullar arasındaki geçişler katı şekilde enlgellenmektedir. Her okul tipi belli bir zümre içindir; herkes ancak mensup olduğu zümrenin okullarında okuyabilir. Bu okul sistemi, geleneğe sıkı sıkıya bağlı Avrupa ülkelerinde Birinci Dünya Savaşı öncesinde tamamen hâkimdi. Bu ülkelerde alt tabaka çocukları ancak Halk okullarında okurken orta tabaka çocukları ortaokullarda okuyorlar, yüksek tabaka çocukları ise G i m n a z y u m (lise) öğretimi yoluyla yüksekokullara geçebiliyorlardı.

Paralel hatlar sistemine örnek olarak geleneksel Alman okul kuruluÅŸ sistemi verilebilir. Bütün eÄŸitim ve kültür ayrıcalıklarının üst burjuva tabakasına tanındığı bu Prusya sisteminde halk çocuklarının eÄŸitim ve öğretimleri de, daha becerikli olmaları ve ustaca iÅŸ yapmaları için, “gerektiÄŸi ölçüde” öngörülüyordu; bu nedenle daha yüksek öğrenim veren okullara geçmeleri imkânsız idi. Orta tabaka çocuklarının 9-10 yıllık okulları da pratik meslekler ve el sanatlarının üstündeki geçiÅŸ, ancak çok yüksek yetenekli halk çocuklarına ve üstelik bazı kayıplarla veriliyordu. Ãœniversitelerdeki işçi çocuklarının sayısı, bu nedenle, parmakla gösterilecek kadar az idi.

Bu durum Ä°ngiltere’de Public School, Grammer School ve Primary Schoollar ile; Ä°sveç’de Gymnasium ve Folkskolalar ile; Fransa’da Lycee, Enseignement Secondaire ve Ecole primaire superieurler ile katı zümresel toplum düzininin okul sistemine aynen yansıdığını gösteriyordu.

Ekonomik sınıfsal toplumlar ve çatal model

Önce Avrupa’yı ve daha sonra bütün dünyayı bir çığ gibi saran sanayileÅŸme, OrtaçaÄŸdan kalma soyluluÄŸa baÄŸlı sosyal deÄŸerleri altüst etmiÅŸtir. Burada eski zümreler yıkılmış, elindeki güçleri iyi deÄŸerlendirenler ekonomik karakterde yeniden oluÅŸan sosyal

Tabakalaşmanın üst kesimlerinde gene yer alabilmişlerdir.
1789 Fransız Ä°htilâli, Avrupa’da soyluluÄŸa dayalı bir toplum yapısının yakın gleecekte tamamen yıkılacağının ilk iÅŸaretini vermiÅŸti. Bu nedenle gelecekteki geliÅŸmeleri çok iyi anaparaya çevirerek sanayi kuruluÅŸlarında saÄŸlam bir yer tutuyorlardı. Zaten kırsal kesimde, asilzâdelerin topraklarında çalışan insanların süratle bu kesimden kaçmaları ve ÅŸehirlerdeki fabrikalara koÅŸmaları asilzadeleri de, ÅŸehirlere gidip egemenliklerini orada sürdürmeye zorluyordu. Burjuva kesiminden ve ticaretle uÄŸraÅŸanlardan da bazı katılmalar olmakla birlikte, sınıfsal karakterli yeni sosyal tabakalaÅŸmanın üst kısımları genellikle, eski düzendeki hür ve asilzâde insanlardı. Daha önce onların topraklarında çalışan insanlar da, bu kez fabrikalarda onların işçisi oluyordu. Ama bu, genelde toplumsal yapıda rol ve yer deÄŸiÅŸtirmelerin baÅŸladığını gösteriyordu.

Her ne kadar zümresel toplumların ana karakteristiği sınıfsal toplumlarda da devam etse de, yapılan işin eskilerden farklı olması, tarla işi gibi babadan oğula geçmemis, çok hızlı teknolojik gelişmelere bağlı olması bütün sınıflardaki insanları, eskisinden daha değişik bir karakterde eğitmeyi şart koşuyordu.

Yeni sanayi kuruluşlarının sadece zenginlik ve asilzâdelikle yürümemesi, hem yönetici hem de alt kademelerde bir çok teknik ve işletmeci elemana ihtiyaç duyurması; öte yandan sınaî kuruluşlar arasında sürekli ve acımasız bir rekabet olması, üst tabakaları alt tabakadaki yetenekli ve zeki elemanları seçip yeni sistem içinde kullanmaya zorluyordu. Alt tabakadan bu seçimin yapılması ve seçilenlerin ekonomik sistem içinde yetiştirilmesinde esas rolü okullar oynayacaktı. Bu, en az ilkokul düzeyinde bütün çocukların ortak olarak devam ettikleri bir okul kurulmasını zorunlu kılıyordu.

Ayrıca 1789 Fransız Ä°htilâli’nden ve sanayileÅŸmenin Ortaçağın kemikleÅŸmiÅŸ zümresel toplum yapısını bozmasından sonra, toplum sistemlerinin ve buna baÄŸlı olarak ta yönetim sistemlerinin nasıl olmaları gerektiÄŸi hakkında tartışmalar baÅŸlamıştı. Ä°nsanların eÅŸitliÄŸi, sınıfsal ve zümresel durumun birey olarak insanların yetenek ve çabalarından ziyade geçmiÅŸ iktidar iliÅŸkilerine baÄŸlı olduÄŸu, insanların -en azındanokul sisteminin baÅŸlangıcında eÅŸit olarak eÄŸitime alınması ve yeterli bir eÄŸitimden sonra seçme yapılarak zeki ve yeteneklilerin yükseltilmesi gerektiÄŸi fikirleri ortaya çıkmıştı.

Avrupa’daki sanayileÅŸme hareketlerine paralel olarak geliÅŸen siyasî bilinç ve kalifiye eleman arayan sanayün ihtiyaçları, okul kuruluÅŸ sistemlerinde demokratlaÅŸma yapmaya zorladılar. Bu nedenle bütün halk çocuklarına ortak eÄŸitim veren bir devre kabul edildikten sonra, gene sınıfsal farklara göre paralelleÅŸen bir sistem kuruldu; buna çatal sistem denilmektedir. DemokratlaÅŸmanın yalnız ilkokul seviyesine has kaldığı bu modelin klasik bir örneÄŸi, 1959 reformundan önceki Fransız okul kuruluÅŸ sistemidir.

Bu sistemde ilkokullar bütün alt ve orta tabaka çocuklarına açıktır. Ortaöğretime girerken de bütün öğrenciler bir seçme sınavından geçirilirler. İlkokul öğrencileri, yeteneklerinin tam olarak ortaya çıkmadığı bir dönemde ortaöğretim dallarına ayrılmaktadır. Ortaöğretimde uzun ve kısa olmak üzere iki öğretim dalı mevcuttur. Uzun yolu kazanan öğrenciler yükseköğretime gitmekte, kısa yolu kazanan öğrenciler ancak bir orta olgunluğa ulaşıp bazı yüksekokullara girme hakkını kazanmaktadırlar. ortaöğretim sınavlarına katılmayan ve başaramayan öğrenciler ise ilkokulun üst kademesine devam ederek sadece mecburî öğretimlerini tamamlayabilirler. İlkokul üstünde kurulan bu çatal sistemde çocuklar gene zümresel toplumlarda olduğu gibi, mensup oldukları sosyal sınıflara göre okullara dağıtılmaktadır.

Ä°ngiltere’de 1944 okul reformundan sonra primary education üzerine kurulu Grammar School, Technical School ve Modern Schoolllar; Ä°sveç’te Folksskola üzerine kurulu Realskola v e Gymnasiumlar; Volksschuloberstufe ve Mittelschuleler çatal modelin ilginç örn?klerini vermekteydiler.

Demokratik toplumlar ve merdiven modeli

Kıt’a Avrupasında insanların eÅŸitliÄŸi ve demokratlaÅŸma çabaları bir çok engellerle karşılaÅŸarak sürüp gitmektedir. Ortaçağın zümresel toplum düzeninden kalma bir hava bu kıt’ada hâlâ devam etmekte; alt sosyal tabakalardan yetenekli ve çalışkan olanlar üst tabakalara doÄŸru yükselmek isterken, üst sosyal statüleri iÅŸgal edenler ne pahasına olursa olsun daha alt sosyal tabakalara inmek istememektedirler.

Buna karşılık dünyanın bir baÅŸka yeri olan Kuzey Amerik’da hiç bir soyluluk iddiası olmayan, sadece yetenekleri, zekâları ve çalışmaları sayesinde yükselmek isteyen milyonlarca insan yeni bir düzen kurmuÅŸtur. Dünyanın çok deÄŸiÅŸik bölgelerinden Amerika’ya toplanan bu insanlar orada hürriyet, eÅŸitlik ve kardeÅŸlik prensiplerini gerçekten uyguladılar. Bu hava, eÄŸitim sistemi dâhil bütün alt sosyal kurumların yapılaÅŸtırılmasında da kendini gösterdi.

Öte yandan, Batıdaki bu oluÅŸuma karşın Avrupa’nın doÄŸusunda da, gene OrtaçaÄŸ zümreleÅŸmesini andıran çarlık Rusyası toplumu, oldukça kanlı geçen bir ihtilâlle yıkılıyor ve orada da bütün insanları eÅŸitleÅŸtirmek, bütün çocuklara eÅŸit eÄŸitim imkânları sunmak amacında olan bir yönetim kuruluyordu.

Millî ve demokratik bir okul kuruluş sistemi olan, hiç bir sınıf ve zümreye herhangi bir üstünlük tanımayan m e r d i v e n modelinde her okul kademesi birbirine bağlıdır. Dikey yükselişler kesintisiz olduğu gibi, aynı seviyedeki okullar arasında yatay geçişler de her zaman mümkündür.

Bu sistem ilk defa 19. yüzyılın sonlarında A.B.D.’nde kuruldu. Amerikan okul sistemi sosyal adâlet ilkesine dayanıyordu. Bu sistemde, Avrupa ülkelerinde olduÄŸu gibi, sosyal zümreleri temsil eden paralel dallar yoktu. High Schoollar, bir Birlik Okulu modeli içinde, sosyal menÅŸelerine bakmaksızın bütün öğrencilere hitap ediyordu. A.B.D. eÄŸitim sisteminde ilköğretimi (temeleÄŸitim) bitiren her çocuk herhangi bir seçme ve elemeden geçirilmeden High Schoollara geçerdi; yani 16-18 yaşına kadar bütün öğrenciler için bir ÅŸans eÅŸitliÄŸi vardır. High Schoollar içinde de, iç düzenleme açısından son derece ‘esnek bir yapı vardır; geleneksel okullarda olduÄŸu gibi katı bir sınıf sistemi deÄŸil, zengin bir kurs sistemi vardır. Öğrencinin hangi kursları seçeceÄŸi tamamen kendi ilgi ve isteÄŸine bırakılmıştır. Öğretimin içten farklılaÅŸtırılm a s ı yüzünden sınıfta kalma olayları mevcut deÄŸildir. Ders geçme esastır; baÅŸarısız olunan ders tekrar edilir ve öğrenci genellikle baÅŸarılı olduÄŸu dersler alanına doÄŸru yönlendirilir. Seçme sınavlarının 18 yaşından sonra baÅŸladığı A.B.D. okul sisteminde bütün okullar, iki merdiven modelinden birine girerler.

Batı dünyasında ilk defa A.B.D. tarafından gerçekleÅŸtirilen bu sistem, Ä°kinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Avrupa ülkelerinde ve özellikle de Ä°ngiltere ve Ä°sveç’te uygulanmaya çalışıldı. Sovyetler BirliÄŸi’nde 1917 Ekim Devrimi’nden sonra biraz farklı bir merdiven modeli kuruldu ve bu 1945’ten sonra diÄŸer sosyalist ülkelerce de taklit edildi. Özelliklede 1950’lerden sonra Orta Avrupa ülkelerinde çeÅŸitli tandanslarda birlik okulları kurularak Ä°ngiltere’de Comprehensive School lar, Federal Almanya’da Gesamtschuleler merdiven modeline doÄŸru önemli geliÅŸmelere iÅŸaret ettiler.

Türk toplumu ve Türk okul kuruluş sistemleri

Türk eÄŸitim sistemini bu açıdan deÄŸerlendirdiÄŸimizde, Selçuklu ve Osmanlı medreselerinin bir merdiven modelini andırdığını görüyoruz. Osmanlı medreseleri, sıbyan mektepleri temeli üzerine Yirmili (“Hâşiye-i Tecrîd”), Otuzlu (“Miftâh”), Kırklı, Ellili (“Ellili Hâriç” ve “Ellili Dâhil”), Sahn-ı Semân Medreseleri ve Altmışlı medreseler olarak merdiven gibi yükseliyor; bir medreseyi bitiren diÄŸerine devam ederek yükseliyordu. Bu sistemin yanında Dârü’l-Huffazlar, Dârü’l-Kurrâlar, Dârü’l-Hadisler ve Tıp medreseleri ise ihtisas okulları idi. Bu merdiven sistemi tarzındaki medreselerden buralara, buralardan da medreselere her zaman yatay geçiÅŸler mümkündü. Enderun Mektebi ise Osmanlı saray yönetici ve hizmetçilerini yetiÅŸtiren, tamamen ayrı karakterde, yüksek saygınlığı olan bir okul idi. BaÅŸka bir deyiÅŸle medrese sistemi müslüman halkın, Enderun sistemi hıristiyan halkın çocuklarını okutan iki merdiven modeli halinde idi; ancak her ikisinin de amacı, ayrı ayrı yollardan, Ä°slâm dinine ve Osmanlı yönetim anlayışına uygun mülkî ve askerî yöneticileri, halkı din ve devlet konusunda aydınlatacak kiÅŸileri yetiÅŸtirmek idi.

Batılılaşma döneminde Osmanlı okul sistemi ile Cumhuriyet başlarındaki Türk okul kuruluş sistemi de, -okullar çeşitlenmiş, bir çok noktalarda kademelenmiş olmasına rağmen- merdiven modelinde idi. İbtidai mekteplerden veya ilkokullardan rüşdiyelere, idadilere, ortaokul ve liselere geçiş sınavsız idi. Aynı düzeydeki okullar arasında yatay ve dikey geçiş imkânları her zaman vardı. Özellikle yabancı ve azınlık okullarının kapatılmasından sonra merdivenin sağından-solundan çıkışlar da engellenmişti. Ancak son zamanlarda ilkokuldan sonra Anadolu liselerine, yabancı dille eğitim yapan kolej veya liselere giriş sınavlarının yapılması; ortaöğretim sonrasında üniversite ve yüksekokullara girişte düzenlenen ÖSYM sınavlarında adayların mezun oldukları liselerin çok büyük etkisinin olması sistemin merdiven karakterini bozmakta, çatal sisteme doğru yaklaştırmaktadır. Gerek ilkokul sonrası düzenlenen sınavlarda gerekse üniversiteye giriş sınavlarında ortaya çıkan seçmenin sınıfsal bir karakter göstermesi, toplumsal bütünleşmeyi sağlaması gereken okulun bu görevini yapmasını engellemekte, daha kötüsü okul, sınıflar arası farkları pekiştirici ve uçurumları daha da derinleştirici bir rol oynamaktadır.

Modern bir toplumda okulun görevi, toplumdaki meslekleri ve sosyal statüleri öğrencilerin yeteneklerine, zekâlarına ve çalışmalarına göre dağıtmak; bu şekilde sınıflar arasındaki farkları kapatmak, toplumsal hareketliliği artırmak, toplumsal bütünleşme ve kaynaşmayı sağlamaktır. Türkiye gibi, kalkınmakta olan bir ülkede okuldan bu görevlerl yapması özellikle istenmektedir. Okulun bu görevlerini yapması sırasında önüne çıkacak engelleri kaldırmak, yüzyıllardan beri gelen geleneksel birlik okulu modelimizi kuvvetlendirmek gerekirken, Avrupalıların modern bir toplumun oluşmasında engel görüp terkettikleri çatal modele doğru gitmek, ülkemizde demokratik bir açık toplum oluşturma çabalarını etkisiz hale getirecek; Türk toplum yapısını sosyal sınıfların alabildiğine belirginleştiği, sınıf mücâdelelerinin sertleştiği bir toplum haline getirecektir. Bu nedenle, okul kuruluş sistemimizdeki bozulmayı önleyici tedbirleri ve düzenlemeleri bir an önce yapmalıyız.

Tarihî gelişim içinde okul kuruluş sistemlerinde değişikliğe neden olan faktörler

Sosyal gelişmelerin çok yönlülüğü

Sosyal gelişmeler, insanın aktif olarak bulunduğu bütün çevrelerden, insanın katıldığı bütün faaliyetlerden etkilenir ve kendisi de insanlarla ilgili diğer bütün gelişmeleri etkiler.

Sosyal gelişim, toplumsal hayatın bütün alanlarındaki gelişmeleri ifade eder. Toplumsal hayat bir bütün olması dolayısıyla, gelişme de az çok bir bütünlük arzeder. Bir toplumdaki sosyal kurumlar arasında zaman açısından çok büyük farklar yoktur; zaten toplumsal kurumlar arasındaki gelişim farklılıkları çeşitli bunalımlara neden olur. Bu bunalımların aşılması için de genelde çağın ve toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeyen eski kurumlar ya esaslı değişikliklere uğratılır ya da tamamen değiştirilir. Bir toplumda, belli bir alanda ortaya çıkan gelişmelerin diğer alanları etkilemeyeceğini düşünmek mümkün değildir. Bu nedenle geçmiş yüzyıllarda dünyanın çeşitli yerlerinde çıkan ekonomik, politik, teknolojik ve bilimsel düzenleme ve gelişmeler, hem o toplumlardaki hem de dünyanın başka yerlerindeki sosyal gelişmeleri çok çeşitli yönlerden etkilemişlerdir.

Eğitim sisteminde de durum aynıdır. Değişen toplum yapısına, ekonomik sisteme, teknolojik gelişmelere, politik düzenlemelere vs. göre ülkelerin eğitim sistemlerinde bazı değişiklikler yapılmak zorunda kalınmış; değişen eğitim sisteminin ürünleri de sosyal hayatın diğer alanlarında değişmelere neden olmuşlardır.

Sosyal hayatın bütün alanları, birbirleriyle etkileşim içinde değişmekte veya durgunlaşmaktadır.

Teknoloji ve ekonomideki geliÅŸme ve deÄŸiÅŸmeler

Avrupa’da çok hızlı bir nüfus artışı ve fazla nüfusun baÅŸta Kuzey Amerika olmak üzere dünyanın diÄŸer yeni keÅŸfedilmiÅŸ bölgelerine gönderilmesi, bu kıt’anın çeÅŸitli ülkelerdeki sosyal, ekonomik problemlerini halledememiÅŸ ve insanlar bazı problemlerin çözümünde yeni teknolojilerden faydalanmak zorunda kalmışlardır. çağın bilimsel geliÅŸmeleri ve icatlarıyla da desteklenen yeni teknoloji, önce dokuma tezgahları alanında hızlı bir üretime baÅŸlamış; daha sonra bir taraftan sermayenin artışı bir taraftan yeni enerji kaynaklarının bulunmasıyla Avrupa’da toplumsal hayatın her alanını alt-üst edip kendi deÄŸer ölçülerine göre yeniden kuracak hızlı bir sanayileÅŸme baÅŸlatmıştır.

Teknik ve ekonomik gelişmenin ilk yaptığı işlerden birisi, siyasî fikirlerin de gelişmesiyle zaten sarsılmış bulunan zümrelere dayalı geleneksel toplum yapısını yıkmış olmasıdır. çünkü sanayi kurumları o zamanki teknolojiye göre çalışan binlerce kişiye ihtiyaç duyuyordu ve bu da, yüzyıllardan beri derebeylerine bağlı olarak çalışan toprak işçilerinin kırsal bölgeleri terkederek şehirlere yerleşmelerine, kadın ve çocuklar dahil bütün aile fertlerinin çalışmalarına neden oluyordu. Öte yandan tarım teknolojisindeki yeni gelişmeler de zaten kırsal kesimde binlerce kişinin çalıştırılmasını gereksiz kılıyordu.

Sınai ürünlerin dünya piyasalarına çıkarak tarımdan daha kazançlı olması ve yeni sosyal düzende sosyal tabakalaşmanın asalete göre değil, ekonomik gelire göre yapılması, eskiden üst tabakalarda bulunan kişileri de rol ve meslek değiştirmeye zorluyordu.

Yeni teknoloji ve sanayileşme, sadece eski sosyal tabakaları yıkarak yeni bir sınıfsal düzen kurmakla kalmamış; sosyal yapıda hem yatay hem de dikey esasta çok yaygın ve çok hızlı bir sosyal hareketlilik başlatmıştır. Her şeyin ekonomik ölçütlere göre yeniden kurulduğu bir ortamda herkes eski zümresel bağlarından kurtulmuş; aşağıdakiler yukarı çıkmak için, yukarıdakiler her ne pahasına olursa olsun aşağıya inmemek için yoğun bir çaba göstermeye başlamışlardır. Bunun en berrak örneklerinden birini, meslek hayatındaki hızlı değişmelerde ve insanların meslek seçiminde görüyoruz.

Yeni teknoloji ve seri üretim biçimi bir çok geleneksel meslekleri ortadan kaldırmış, bir çoklarını da yeni teknoloji ve zihniyete uyum yapmaya zorlamıştır. Nasıl matbaanın yaygın bir ÅŸekilde kullanılmaya baÅŸlanması “müstensihlik” gibi elle kitap yazıp çoÄŸaltanlar mesleÄŸini ortadan kaldırmışsa; dokuma tezgahlarındaki modernlikler yavaÅŸ yavaÅŸ elle kumaÅŸ ve hattâ halı dokumayı, iplik fabrikalarındaki geliÅŸmeler demircilik, bakırcılık, arabacılık gibi alanları, ayakkabı fabrikalarının geliÅŸimi elde ayakkabı yapımını, konfeksiyon makinelerinin geliÅŸimi terziliÄŸi vs. önemli ölçüde sarsmıştır. Bu mesleklerde çalışan binlerce kiÅŸi, daha çok para getiren yeni mesleklere geçmiÅŸler, bir çoÄŸu aldığı yeni model makinelerle teknolojik geliÅŸmelere kendilerini bir parça uydurmaya çalışmış, bir kısmı da eski iÅŸin tamir ve pazarlamasıyla uÄŸraşır olmuÅŸlardır.

Yeni binlerce meslek ortaya çıkmış, bir insanın yaptığı komple bir iş değil büyük bir işin bir parçası haline gelmiş, daha doğrusu kusursuz ve hızlı üretim baskısı insanları belli bir iş alanında uzmanlaşmaya zorlamıştır. Sanayileşme hareketinin, eskiden de var olan uzmanlaşma işini giderek daha incelttiği, çalışanlardan belli bir işin sadece belli bir kısmını iyi yapmasını istediği görülmüştür.

Meslek dünyası hem bazı mesleklerin ortadan kaybolup binlerce yeni mesleğin ortaya çıkmasıyla hem mesleklerin yeni çalışma disiplin ve anlayışı ile çok büyük bir değişikliğe uğramıştır.
Sanayileşmiş ülkelerin iş ve çalışma hayatı, buradaki hummalı çalışma, insanların bu sistem içinde başarılı olmak için vargüçleriyle çalışmaları, dünya ölçüsünde çağımızın en karakteristik görünümlerinden birini meydana getirmektedir.
Sanayileşmiş ülkelerin en büyük sosyal kurumlarından biri de okul olmuştur. Modern toplumların ekonomik, kültürel ve politik gücü giderek eğitim örgütleri tarafından belirlenmekte; okul, toplumların daha sonraki gelişmelerinde merkezî bir rol oynamaktadır. Sanayiin yetişmiş insan gücü ihtiyacı ancak okullar vasıtasıyla karşılanabilir. Bütün eğitim planlaması çalışmaları, ülkenin gelecekteki işgücü ihtiyacının dengeli olarak karşılamaya, giderek daha çok sayıda kişiyi yükseköğretimden geçirmeye çalışmaktadır. Ekonomik ve teknik yarış her ülkeyi, elindeki yetenek rezervlerini en iyi şekilde kullanmaya zorlamaktadır. Eğitim planlaması çalışmaları, eğitim-öğretimi giderek ekonomik bir yatırım gibi görmektedir.

Modern toplumlarda eğitim, artık seçkinler tabakasının elinden kurtulmuş; yetenekli, istekli ve çalışkan geniş kitlelerin faydalanmasına sunulmuştur. Amaç, Halk kitlesi içinde faydalanılmadan kalan yetenek rezervlerini en iyi şekilde değerlendirmektir; modern teknik ve ekonomik gelişmeler de bunu zorunlu kılmaktadır. Halk çocukları arasındaki yetenek rezervlerini harekete geçirmek için, seçkinler eğitim temeline dayalı geleneksel okul sistemini, herkese fırsat eşitliği sağlayabilecek bir yönde değiştirmek gerekmektedir.

Politik sistemler alanındaki gelişmeler

Dünyada bilinçli toplumsal yaşayışın başlangıcından beri bir kısım yönetici, halkın büyük bir çoğunluğunu yönetmiş ve yönetim sistemi olarak da çeşitli modeller geliştirmiş ve uygulamıştır.

Eski Yunandaki aristokratik demokrasi ve Roma’nın Cumhuriyeti andırır yönetimleri, sadece üst tabakadaki bir kısım insanların kendi aralarındaki demokratikleÅŸme çabaları idi. Ä°ngiltere’de 1215’te yayınlanan Magna Charta Bibertatum ve 1682’de Ä°ngiliz Parlâmentosunun kurulması da gene geleneksel kalıplar içinde üst tabaka insanlarına bir hürriyet ve eÅŸitlik veriyordu. Avrupa kıt’ası yüzlerce yıldan beri krallıklarca yönetildiÄŸi, krallıkları yaygın bir kilise teÅŸkilâtı ve yönetimin bir çok maddî-manevî ayrıcalıklar tanıdığı aristokrat tabaka desteklediÄŸi için, bu kıt’adaki çeÅŸitli ülkelerde yönetim biçimlerini deÄŸiÅŸtirmek uzun fikrî hazırlıklar ve kanlı ihtilâllerle olabilmiÅŸtir. Ä°lkönce imparatorlar ve aristokrat tabaka kilisenin baskısından kurtulmak için çeÅŸitli ülkelerde deÄŸiÅŸik inanç gruplarını destekleyerek Roma kilisesinden bağımsızlaÅŸmışlar; daha sonra da kilisenin ve aydınların iÅŸbirliÄŸi ile krallık yönetimine ve aristokratik tabakaya karşı bir hareket geliÅŸmiÅŸtir. Halk hareketi tarzında ortaya çıkan bu geliÅŸmeyi, ticaret yolu ile oldukça zenginleÅŸen fakat asilzâdeliÄŸi olmayan bir kesim de desteklemiÅŸtir.

1789 Fransız Ä°htilâli ile en görkemli çıkışını yapan bu politik hareket, ilk etapta yalnız Fransa’da baÅŸarılı olmuÅŸ gibi gözükmesine raÄŸmen, daha sonraki yüzyıllar boyunca bütün dünyaya dalga dalga yayılacak, politik sistemi deÄŸiÅŸtirmek veya sistemde reform yapmak isteyen her hareketin bayrağı olacaktır. Ancak Ä°ngiltere, Ä°spanya, Hollanda, Ä°sveç. Danimarka vs. gibi bir çok Batı ve Kuzey Avrupa ülkesi, yeni geliÅŸmelere göre hemen vaziyet alışlarını deÄŸiÅŸtirecekler, parlamenter sistemle halkı da yönetime katarak krallık sistemlerini bugüne kadar sürdüreceklerdir. Prusya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve çarlık gibi Orta ve DoÄŸu Avrupa’nın büyük imparatorlukları da gene bu Ä°htilâlin ve sanayi devrimi sonrası çıkan fikirlerin etkisiyle, ama Birinci Dünya Savaşı’nda iyice yıprandıktan sonra yıkılacaklar ve yerlerine cumhuriyet tipinde demokratik yönetimler kurulacaktır.

Dünyanın bir baÅŸka yerinde, Kuzey Amerika’da ise daha 1776’dan itibaren insan haklarına saygılı yönetimler kurulmaya baÅŸlanmış ve buradaki geliÅŸim -daha önceden kemikleÅŸmiÅŸ bir zümresel toplum yapısı olmadığı için- Avrupa’daki kadar güç olmamıştır.

Bugünkü demokrasi hareketlerinin ve sosyal hareketliliğin özü, 1789 Fransız İhtilâlinde yatmaktadır. Bu İhtilâlin getirdiği hürriyet ve eşitlik ilkesi, daha sonra çeşitli ideolojilere temel olmaya, onlar tarafından tek tek kullanılmaya başlanmıştır. Liberal politikacılar hürriyet, sosyalist politikacılar ise eşitlik ilkesini esas almışlardır; ama her ikisinin de uygulanmasından çıkan sonuç, geleneğe bağlı ayrıcalıkların kaldırılması olmuştur. Öğretim imkânlarının kullanılmasında imtiyazlar kaldırılarak eğitimde fırsat eşitliği sağlamaya çalışılmıştır. Fırsat eşitliği, herkese yetenek ve başarılarına göre eşit yükselme fırsatı sağlamak demektirki bunu yapacak en önemli güç de eğitim sistemidir.

1776’da Amerika’nın, 1789’da Fransa’nın yayınladığı çeÅŸitli beyannamelerde insan hakları üzerinde durulmuÅŸ; ancak eÄŸitimin de temel insan hakları arasında bulunduÄŸu açıklanmamıştır.. 1936 Sovyet Anayasasında kısıtlı olarak sözü geçen herkese eÅŸit eÄŸitim-öğretim hakkı, 1947’de UNESCO Ä°nsan Hakları Genel Beyannamesi’inde açıkça yer almıştır. Burada, herkesin öğrenim hakkına sahip olduÄŸu, gençlerin eÄŸitimlerinin kademe kademe desteklenmesi, açık olması gibi konular üzerinde duruluyordu. Bu husustaki çeÅŸitli ilkeler daha sonra hemen her ülkenin anayasasında da yer almaya baÅŸlamıştır. çocukların eÄŸitimlerinin anne-babaların sosyal ve ekonomik durumlarına baÄŸlı kalmaktan kurtarılarak yetenek ölçüsüne baÄŸlanması, bütün reform hareketlerinin özünü temsil etmiÅŸtir. Günümüzdeki demokratik yönetimlerin hemen hepsi, çocuk ve gençlerin eÄŸitimlerinin, sosyo-ekonomik ve kültürel menÅŸelerin bütün olumsuz etkilerinden kurtarılarak yetenekler ölçüsünde desteklenmesini esas almaktadır.

Eğitim ve komşu bilim dallarındaki araştırma sonuçları

OrtaçaÄŸlardan kalma tcplum yapısında üst tabakalara yerleÅŸmiÅŸ olanlar, aslında M.Weber’in geleneksel hâkimiyet tipinde iÅŸaret ettiÄŸi gücü kullanıyorlardı. Hükümdarlar kendilerini Tanrının yeryüzündeki gölgesi, ilâhî rıizamı yürütmek için görevlendirilmiÅŸ kiÅŸiler sayıyorlar; soylu tabaka da büyük halk topluluklarına karşı zekâ ve yetenekler bakımından üstün olduklarından üst tabakalarda bulunmanın kendi sülâlelerinin bir hakkı olduÄŸunu savunuyorlardı. Bunlar, belli bir zamanda ve belli sosyal ve fizikî ÅŸartlar altında ortaya çıkmış eÅŸitsizlikleri zaman içinde de sürdürmek istiyorlardı.

Öte yandan sadece bir toplum içindeki eÅŸitsizlikler deÄŸil, toplumların farklı geliÅŸmiÅŸlik seviyelerinde olması ve aralarındaki eÅŸitsizlikler de Sosyal Darwinım adına “doÄŸru” gösterilmek isteniyordu. Darwin’in canlılar arasında var olduÄŸunu iddia ettiÄŸi evrim ve bu evrimi, daha güçlü ve akıllı olanların diÄŸerlerini yok ederek “doÄŸal seleksiyon”a uÄŸrattığı hakkındaki görüşleri ile H.Morgan, A. Comte gibi düşünürlerin, insan topluluklarının geliÅŸimini kademeler hal’rnde izaha çalışması toplumsal alanda tehlikeli yorumlara götürdü. Bir yandan Avrupa’nın sömürgeci devletleri kendilerini “daha çok evrimleÅŸmiÅŸ” görerek diÄŸer insanları sömürmeyi ve köle gibi kullanmayı bir hak olarak görüyorlar; öbü.r taraftan da aynı toplumda alt sosyal tabakalarda bulunan insanların “müstehak oldukları” için aÅŸağı seviyede bulundukları, onların çocuklarının da zeki ve yetenekli olmayacakları savunuluyordu.

Geleneksel Avrupa okul kuruluş sistemi üst sınıfların teorik yetenekli, alt sınıfların pratik ve orta sınıfların da teorik-pratik karışımı bir yeteneğe sahip olduğu varsayımına dayanıyordu. Buna göre de yüksekokullar üst tabakanın, ortaokullar orta tabakanın ve ilkokullar da alt sosyal tabakaların okulu olarak kabul ediliyordu.

Ancak eğitim ve komşu bilim dallarında yapılan araştırmalar, insanlar arasında zekâ ve yeteneklerin doğuştan tamamen adâletli bir şekilde dağıltıldığı; belirli tabakaların üstünlük kazanmasının onların yetişme ve desteklenme tarzına bağlı olduğunu gösterip, eskiden kalma statik yetenek anlayışına karşı çıkıyordu.

Bu statik yetenek anlayışına karşı, günümüzde dinamik yetenek anlayışı geliÅŸmiÅŸtir. Bu anlayışa göre yetenekler, doÄŸuÅŸtan getirilen yatkınlıkların uygun çevre ÅŸartlarında geliÅŸmesinden meydana gelmektedir. Tek başına çevre veya doÄŸuÅŸtan getirilen yatkınlıklar insanların “yetenekli” olmasına yetmemektedir. O zaman, insanların yetenekleri kesin olarak yüksek veya aÅŸağı sosyal tabakalar tarafından belirlenmemektedir. Bu temel zihniyete dayalı okul kuruluÅŸ sistemlerinin de deÄŸiÅŸtirilmesine ihtiyaç duyulmuÅŸtur.

(Visited 1.170 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 15.06.2008 tarihinde Hale tarafından, EÄŸitim Haberleri, GeliÅŸmeler, Sorunlar ve Sınavlar bölümünde paylaşılmıştır ve 1378 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 1 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Toplumlar ve Okul Kuruluş Sistemleri | Toplum Tipleri Ve Okul Kuruluş Sistemleri Arasındaki Bağlantıların Tarihi Gelişimi orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleOsman Nizami PaÅŸa’nın Atatürk’e SöylediÄŸi Kehanet | Mustafa Kemal Atatürk İçin Yapılan Kehanetler Sonraki MakaleDiÅŸ Hastalıkları | Ortodontik (Uyumsuzluklar) Bozukluklar Nedir?

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz