Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Tarihin BaÅŸlangıcı – Yazının Ä°cadı | Kağıdın Ortaya Çıkması – Araç Gereçler


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 07.10.2007 tarihinde Erkan tarafından, Medeniyetler, Ãœlkeler ve Dünya Tarihi bölümünde paylaşılmıştır ve 18021 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Harfler bir ülkeden öteki ülkeye, bir ulustan öteki ulusa geçerken bir başka gezi daha yapıyor. Taşların üzerinde papirüse, papirüsten mumlu levhalara, mumlu levhalardan parşömene ve parşömenden de kağıda geçiyorlardı. Kumlu toprağa ekilen bir ağaç,killi ve bataklık bir alana ekilen ağaçtan nasıl değişik şekilde büyürse; harfler de taştan kağıda geçen süreçte öylece görünüşlerini ve biçimlerini değiştirdiler. Taş üstünde dik ve dümdüz yükseliyor, kağıdın üzerinde yuvarlaklaşıyordu. Balmumu üzerinde de yıldız biçiminde kıvrıldılar. Balçık üstünde çivileştiler, yıldız iğne biçimi aldılar. Hele kağıt ve parşömen üzerinde sürekli kıllık ve biçim değiştirdiler.

Yazı yazmak için çok çeşitli araçlar kullanılmıştır. Hiç elimizden düşürmediğimiz kağıt kalem dünün icadıdır. Biraz daha öncelere, ilk insanların resimlerden yazının henüz doğmakta olduğu çağlara dönersek o zaman yazı yazmanın inanılmayacak kadar zor olduğu görülür. Çünkü o günlerde bu iş için gereken araçlar yoktu. Herkes, ne ile neyin üzerinde nasıl yazacağını kendisi düşünüp bulmak zorundaydı.


O dönemin araçları arasında taÅŸ, koyunun kürek kemiÄŸi,balçık yaprağı,çanak çömlek parçaları, yırtıcı hayvan derileri ve aÄŸaç kabukları gibi ÅŸeyler hep bu dönemde kullanılıyordu. Bütün bunların üzerine sivriltilmiÅŸ bir kemikle ya da çakmak taşıyla kaba bir resim çiziktirmek mümkündü. Ä°slam Peygamberi Hz.Muhammed, kutsal kitap Kuran-ı Kerim’i koyunları kürek kemiÄŸi üzerine yazdırmıştı. Eski Yunanlılar, halk toplantılarında oylarını ÅŸimdi yapıldığı gibi kağıt üzerine deÄŸil de, çanak çömlek (ostrakon)lar üzerine yazarak verirlerdi.

Papirüs bulunduktan sonra bile birçok yazarlar,yoksulluk yüzünden yazılarını çanak çömlek parçaları üzerine yazmak zorunda kalmışlardı. Eski yunan bilginlerinden birinin kitap yazmak için evindeki bütün çanak çömleÄŸi kırdığını anlatırlar. görevle Mısır’da bulunan eski Romalı asker ve memurlar; bir aralar, papirüs yetersizliÄŸinden hesap pusulalarını çanak çömlek parçaları üzerine yazmışlardır.

Ama palmiye yaprakları ile aÄŸaç kabukları yazı yazmaya çok daha uygundu. Papirüs bulunmadan çok önce bunların üzerine iÄŸne ile yazı yazılmaktaydı. Hindistan’da bir çok kitap palmiye yaprakları üzerine yazılmıştı. Yaprakların kenarları bir ölçüde kesildikten sonra iplikle dikiliyordu. Bu kitabın kenarları altınla yaldızlanır ya da renk renk boyanırdı. Böylece çok güzel bir kitap meydana gelmiÅŸ olurdu. Ormanca zengin olan ülkelerde kayın ve ıhlamur aÄŸacı kabuklarından yapılmış yapraklar üzerine yazı yazılırdı.


Bununla birlikte çok eski çağlardan itibaren bir yazı yazma yöntemi vardır;onu bügünde kullanmaktayız. Bu taş üzerine yazı yazmadır. Taştan kitap, kitapların en uzun yaşamlısıdır. Bunda 4000 yıl önce, eski Mısır mezar tapınaklarının duvarlarına yazılmış olan upuzun hikayeler günümüze kadar gelmiştir.

ÇAMURDAN KAĞIDA DOĞRU

Ä°nsanlar çok eskiden beri taÅŸtan daha hafif, ama onun kadar dayanıklı bir “nesne” aradılar. Tunç üzerine yazmayı denediler. Bir zamanlar sarayları ve tapınaklarını süslemiÅŸ olan üzerleri yazılı tunç levhaları bugün de görmek mümkündür. Bazen bu levhalardan birinin bütün bir duvarı kapladığı da olurdu. Levhanın iki yüzüne yazı yazılmışsa, levha bir zincirle asılırdı.

Anlatırlar; Fransa’da Blois kentinde, tunçtan bir kilise kapısı vardır. Bu kilise kapısı bir kitabı andırır. Kapının üstünde Kont Etienne ile Blois kenti arasında yapılmış bir antlaÅŸma yazılıdır. Bu antlaÅŸma gereÄŸince halk, Kont’un ÅŸatosu etrafına bir duvar çekmeyi kabul ediyor; buna karşılık Kont da ÅŸaraptan aldığı vergiyi halka bağışlıyordu. Åžarabı içenler çoktan dünyadan göçtüler, etrafındaki duvar yıkıldı. Buna karşılık tunç kapının kanadı üzerinde kazılmış olan antlaÅŸma hala durmaktadır.

Bir ilginç yazı yazma yönetimi daha vardı

Bir zamanlar Dicle ile Fırat boylarında yaÅŸayan Asurlularla Babilliler çok eskiden kullanmışlardı. Koyuncuk’ta, eski baÅŸkent Ninova yıkıntıları arasında Austen Henry Layard adlı bir Ä°ngiliz, Asur hükümdarı Asur Banibal’ın kitaplığını buldu. Bu, içinde bir yaprak kağıt bile bulunmayan çok ilginç bir kitaplıktır. Bu kitaplığın bütün kitapları lüleci çamurundandı.

Lüleci çamurundan oldukça büyük ve kalın levhalar hazırlanırdı. Yazıcı yazısını üç köşeli sivri çomağıyla bu levhaların üzerine yazardı. Çomak, çamurun içine batırılıp hızla çekilince kalın başlayıp incecik kuyruk halinde biten bir iz meydana gelirdi. Babilliler ve Asurlular böylece çok çabuk yazı yazarak çivi yazısının düzgün ve incecik satırlarıyla levhaları (tabletleri) doldururlardı. Bu iş bittikten sonra daha dayanıklı olması için çömlekçiye verilirdi. Eski Asurlular da çömlekçiler kitap pişirirlerdi. Böylece taş gibi dayanıklı kitaplar oluşurdu.


Asurlular balçık üzerine yalnız yazı yazmazlar, basma da yaparlardı. Değerli taşlardan, kabartma resimlerle süslü merdane biçiminde mühürler kazırlardı. Bir antlaşma yaptıklarında bu merdaneyi balçık tablet üzerinden geçirirlerdi. Böylece tablet üzerinde çok iyi seçilebilen bir mühür çıkardı. Basmalar üzerindeki desenler bugün bu yolla yapılmaktadır. Rotatif basma makinesi de bu türde çalışmakta ve yazılar merdanenin üzerinde bulunmaktadır.

PAPÄ°RÃœS BULUNUYOR

Mısırlıların icat ettikleri kitap ise çok garipti. Uzun, çok uzun ve yüz metrelik bir ÅŸerit düşünün: Bu ÅŸerit kağıttan yapılmışa benzerse de bu genelde “acayip” bir kağıttı. Elinize alıp ışığa tutarsanız,incecik bir çok çapraz çizgilerden yapılmış karelerden meydana geleceÄŸi görülecektir. Bir parçasını koparırsınız, gerçekten de tıpkı hasıra benzeyen bir takım-eritlerden örülü olduÄŸu kolayca anlaşılır. Görünüşte bu kağıt; sarı, parlak ve perdahlıdır. Balmumu levhalar gibi kolay kırılabilir de…

Üzerindeki satırlar şeridin uzunluğunca değil de, dikine; onlarca, hatta yüzlerce sütunlar halinde yazılmıştır. Eğer satırlar şeridin uzunluğunca yazılmış olmasaydı, her satırı okumak için şeridin bir başından öteki başına kadar gidip gelmek gerekirdi. Bu garip kağıt kendisinden daha garip bir bitkiden elde ediliyordu. Nil kıyılarının bataklık yerlerinde çıplak, uzun gövdeli ve tepesinde püsküllü olan yine garip görünüşlü bir bitki yetişmekteydi. Bu bitkinin adı papirüstü. Dil bilim olarak da kelime bir çok dilimize geçmiştir. Papier (Almanca ve Fransızca), paper (İngilizce) olarak dünya dillerinde örnekleri vardır.

YAZI YAZMADA İLK ARAÇLAR

Mumu bilmeyenimiz yoktur. Balmumundan bir kitabı görenlerimiz ise çok azdır. Yağ gibi eritilebilen bir kitap, tuğla kitaplardan da, şerit kitaplardan da çok daha yadırgatıcıdır. Romalıların icat ettiği balmumundan kitapların neredeyse geçen yüzyılın başarında, Fransız devrimine kadar kullanıldığını bilenler pek azdır. Balmumundan kitap bizim cep defterimiz büyüklüğünde birkaç levhadan yapılmıştır. Her levhanın ortasında buraya sarı ya da siyaha boyanmış balmumu doldurulurdu. Bu levhaların iki köşesinde delikler vardır. Bu deliklerden geçirilen kurdelalarla, levhalar birbirine bağlanarak bir kitap halini alırdı. Birinci ve sonuncu levhanın dış yüzeylerinde balmumu bulunmazdı. Böylece kitap kapandığında balmumu iç yüzündeki yazıların silinmesinden korkulmazdı.

Bu levhaların üzerine neyle yazılıyordu. KuÅŸkusuz mürekkeple deÄŸil. Bu iÅŸ için bir ucu sivriltilmiÅŸ, öteki ucu yuvarlaklaÅŸtırılmış çelik kalemler kullanılıyordu. Kalemin sivri ucu ile yazar, yuvarlak ucu ile de düzeltir ya da silerlerdi. Ä°ÅŸte bizim silmek için kullandığımız lastiklerin ilklerinden biri de buydu. Balmumu yazı tahtaları çok ucuzdu. Dolayısıyla karalamalar, notlar günlük hesaplamalar bunların üzerine yazılıyordu. Roma’ya uzak Mısır’a getirilen papirüs pahalıydı. Bu yüzden de yalnız kitap yapmakta kullanılıyordu.

Ancak şimdi kurşun kalemin ve ucuz kağıdın ortaya çıkışından sonra balmumu levhalardan vazgeçilebildi. Oysa, bir kaç yüzyıl öncesine kadar hiçbir öğrenci kemerinde bir balmumu levha olmadan edemezdi. Daha papirüsün en parlak döneminde ona zorlu bir rakip türemişti. Parşomen!!!

Çok eski zamanlardan beri çobanlıkla geçinilen uluslar yazılarını evcil ve yaban hayvanı derileri üzerinde yazarlardı. Ama derinin yazı yazmaya uygun bir madde;yani parşomen haline gelebilmesi için iyice terbiye edilmiş olması gerekti. Bakın bu nasıl olmuştu:

ANADOLU YİNE ÖNDE

Eski Mısır’ın Ä°skenderiye kentindeki kitaplıkta bir milyona yakın papirüs tomarı bulunuyordu. Bu kitaplığın zenginleÅŸip büyümesinde, Ptolome Sülalesi’nden gelen Firavunlar çok çalışmışlardı. Böylece Ä°skenderiye kitaplığı uzun yıllar boyunca dünyanın en önde gelen kitaplığı oldu. Fakat bir süre sonra bir baÅŸka kitaplık,Anadolu’daki Bergama kenti kitaplığı onunla yarışmaya baÅŸladı.

O sırda hükümdarlık eden Mısır Firavunu, Bergama kitaplığını acımasızca cezandırmaya karar verdi ve ülkesinden papirüs gönderilmesini yasakladı. Bergama hükümdarı da buna karşılık şöyle bir önlem düşündü: Yurdunun en usta adamlarını yanına çağırıp koyun yada keçi derisinden papirüs yerini tutacak ve yazı yazmaya yarayacak bir madde hazırlamalarını buyurdu. Ä°ÅŸte o günden sonra Bergama, dünyaya parÅŸomen satan bir yer haline geldi. Yunanca “pergament adını alan ParÅŸomen,doÄŸduÄŸu kentin (Pergamon) adını alarak böyle icat olmuÅŸtu. Kısa bir süre sonra ParÅŸomeni katlanabileceÄŸi ve defter haline getirilebileceÄŸi anlaşıldı. Ayrı ayrı yapraklardan dikilmiÅŸ kitap da böyle ortaya çıktı.

Zamanla Mısır’da Papirüs daha az üretilmeye baÅŸlandı. Hele Araplar Mısır’ı aldıktan sonra Mısır’dan Avrupa ülkelerine olan papirüs gönderiliÅŸi büsbütün durdu. Ä°ÅŸte ancak o gün parÅŸomen kesin bir zafere ulaÅŸtı. Bu, pek de olumlu bir zafer deÄŸildi. Roma imparatorluÄŸu,bu olaydan bir kaç yüzyıl önce kuzeyden ve doÄŸudan gelen yarı ilkel kavimlerce yıkıma uÄŸratılmıştı.

Bitmez tükenmez savaşlar bir zamanlar zengin olan kentleri ıssız bir duruma getirmişti. Her geçen yıl yalnız bilginlerden değil, okuma-yazma bilenlerinin sayısını da azaltmıştı. Parşomen, kitap kopya etmeye yarayan biricik araç olarak kaldığında, onun üstüne yazı yazacak kişi de hemen hemen kalmamış gibiydi. Romalı kitapçıların büyük kopya işlikleri çoktan kapanmıştı. Yalnız kral saraylarında, ağdalı bir dile mektuplar yazan yazıcılar kalmıştı. Bundan başka, kuytu ormanlar da ya da ıssız vadilerde kaybolmuş manastırlarda sevap işlemek için kitap kopya eden keşişlere de rastlamak mümkündü.

KÄ°TAP…KÄ°TAP!!!

O çağlarda kullanılan mürekkep de Romalıların ya da Mısırlıların kullandıkları mürekkepten ayrıydı. Parşomen üzerine yazmak için deriye iyice sinen ve silinmesi kolay olmayan, özel dayanıklı bir mürekkep icat olunmuştu. Bu mürekkep, bugün de bir çok mürekkeplerin yapıldığı gibi mazı soyundan (mürekkep kozası), demirsülfattan ve reçineden (ya da Arap zamkından) yapılırdı.

Ä°ÅŸte artık kağıdın icat edilmiÅŸ olduÄŸu günlerden kalma eski bir elyazmasında bulunan ve o zaman ki mürekkeplerin nasıl yapıldığını anlatan bir reçete: “Mazıları bir Ren ÅŸarabı içine atarak güneÅŸe ya da sıcak bir yere bırakınız. Elde edilecek sarı suyu bir bezden süzdükten sonra ve mazıları da ezdikten sonra bu suyu baÅŸka bir ÅŸiÅŸeye doldurunuz. Bunu, unla karıştırmış, demir sülfat katınız. sık sık,bir kaşıkla karıştırınız. Güzel bir mürekkep elde etmiÅŸ olursunuz. Mazıların yeter derecede, Ren ÅŸarabının da mazıların içinde kaybolacak miktarda olması gerekir. Ä°stediÄŸimiz ölçüyü tutturabilmeniz için demir sülfatı azar azar koyunuz. Mürekkebi kaleminizle kağıdın üzerinde bir deneyiniz. Ä°stediÄŸiniz kadar siyah olmadığını görürseniz, koyultmak için bir reçine tozu katınız, sonra da dilediÄŸinizi yazınız!”

Bu eski mürekkebin ÅŸaşırtan bir özelliÄŸi vardı. O mürekkeple yazıldığından önceleri yazının rengi çok soluk olurdu. Aradan bir süre geçtikten sonra yazı kararırdı. Bizim ÅŸimdiki mürekkeplerimiz ise ,içlerine boya katabildiÄŸimiz için daha iyidir. Bu nedenle de bunları yalnız okuyan deÄŸil, yazan da iyi görebilir. Bir dönemler nasıl papirüs parÅŸomene yenildiyse,eninde sonunda parÅŸomen de yerini hepimizin bildiÄŸi kağıt’a bırakmak zorunda kaldı.

ÇİNLİLER KAĞIDI YAPIYOR

Kağıdı ilk yapanlar, Çinlilerdir. 2000 yıl kadar önce ,daha Avrupa’da Yunanlılar ve Romalılar ünlü Mısır papirüsleri üzerine yazı yazarken, Çinliler kağıt yapmayı çoktan biliyorlardı. Kağıt yapmak için bambu lifleri, bazı otlar ve eski paçavralar kullanılıyordu. Bunları, bir dibek içinde suyla karıştırıp hamur haline getiriyorlardı. Bu hamurdan da kağıt yapılıyordu. Burada kalıp olarak incecik bambu kamışıyla ipekten kafes ÅŸeklinde örülmüş çevreler kullanılıyordu.

Kalıbın üzerine kağıt kurumadan biraz dökülüp liflerin birbirine yapışması ve keçe haline gelmesi için kalıp her tarafa eğilirdi. Su, kafesin deliklerinden akar, kafesin üstünde de ıslak kağıt tabakası kalırdı. Bu tabakayı dikkatle kaldırır, bir tahtanın üzerine serer ve güneşe kurutulardı. Sonunda bu kurutulmuş kağıt yapraklarından bir tomarını tahtadan yapılmış bir baskı aracının altına koyarlardı.

Kağıt Asya’dan Avrupa’ya gelinceye kadar birçok yıllar geçti. Bu iÅŸ bazı aÅŸamalardan geçti: 704 yılında Araplar, Orta Asya’da Semerkant kentini aldılar. Orada ellerine geçirdikleri bir çok ganimet arasında kağıt yapmanın sırrını da alıp ülkelerine götürdüler. Bu yolla Arapların eline geçen kağıt nedeniyle Sicilya, Ä°spanya ve Suriye gibi ülkelerde kağıt fabrikaları kuruldu. Suriye’nin Avrupalıların Bambiç diye adlandırıldıkları Manbiç kentinde de bir fabrika kurlmuÅŸtu.

Arap tacirleri karanfil, biber ve güzel kokular gibi doÄŸu mallarıyla birlikte Avrupa’ya Manbiç kağıdı da götürüryorlardı. Kağıtların en iyisi bütün tabakalar halinde satılan BaÄŸdat Kağıdı sayılıyordu. Mısır’da çeÅŸitli kağıt türleri yapılmaktaydı. Bunların arasında çok büyük tabakalar halinde yapılan “Ä°skenderiye kağıdı”ndan tutun da, güvercin postalarında kullanılan küçücük tabakalara kadar her türlü kağıt vardı.

Bu tür kağıt eski paçavralardan yapılmaktaydı. Siyah benekli bir rengi vardı. Işığa tutulduÄŸunda, yer yer paçavra parçaları bile görülüyordu. Avrupa’nın kendi kağıt fabrikaları ya da o günlerin deyimiyle “kağıt deÄŸirmenleri” görülünceye kadar aradan yüzyıllar geçti. Artık XIII. yüzyılda bu tür kağıt deÄŸirmenlerini görmek mümkündü.

BASKININ ÖNDERİ

Bu sıralarda Almanya’nın Mayence kentinde Johanm Gensfleich Gutenberg adlı bir adam kendi bastığı kitabı; yani, baskı makinesiyle basılan ilk kitabı gözden geçirmekteydi. Harflerin biçimiyle kitabın düzenli elyazması kitapları çok andırıyordu. Fakat aralarındaki fark yine de uzaktan bile görülüyordu. Siyah ve okunaklı harfler törene çıkmış askerler gibi düzgün ve dimdik duruyorlardı. Yazıcının (hattat) yazı kalemiyle savaÅŸa tutuÅŸan baskı makinesi çok kısa zamanda onu alt etti. Çünkü elle ancak uzun yıllar süresice yapılan kocaman eserler,baskı makinesinde bir kaç günde bastırabiliyordu.

Git gide el yazması bir kitapla baskı makinesinde basılan bir kitap arasındaki benzerlik gittikçe azaldı. Yavaş yavaş harfler yazmak çok zordu. Oysa, baskı makinesi bunu kolayca yapabiliyordu. Böylece kocaman, kalın kitapların yerini baskı makinesinde basılmış, harfleri okunaklı küçük kitaplar aldı.

Elyazması kitaplardaki her resmi, ressamlar yapmak zorundaydı. Baskı makinesinden basılan kitaplarda ise elle yapılan resimlerin yerini gravürler aldı. Yazı yazan makine,yani baskı makinesi, aynı zamandan resim yapan makineye dönüştü. Böylece birkaç saat içinde yüzlerce gravür” yapmak” mümkün oluyordu. Bütün bunlar kitapları ucuzlattı. Günümüzün kitaplarında gördüğümüz baÅŸlıklar, iç kapaklar, dış kapakklar, gömme baÅŸlıklar, bizi hiç ÅŸaşırtmaz. Sayfa başındaki sayılar bize çok doÄŸal görünür. Kelimeleri virgülleri gördüğümüzde de “Bu da ne oluyor” diye ÅŸaşırmazsınız herhalde.

Oysa kitaplarda iç kapağın başlığın ,gömme başlıkların ve virgüllerin olmadığı dönemler vardı. Bütün bunların ne zaman ve niçin ortaya çıktığını kesin olarak söylemek bile mümkündür. Sözgelişi, dış kapak 1500 yılında şu nedenle ortaya çıkmıştır. Eskiden kitaplar basılmaz yazılırdı. Bunlar büyük bir çoğunlukla satış için değil,ısmarlama olarak yazılırdı. Bu yüzden kitap yazanın kitabı reklam etmesine hiç gerek yoktu.

Basımevleri için durum daha da farklıydı. Bir basımevi yüzlerce, binlerce sayıda kitap basılıyordu. Hem bu bastığı kitaplar ısmarlama olarak değil,doğrudan doğruya satış içindi. Bu kitaplara alıcı bulmak gerekliydi. Bunun için kitabın adını, birinci sayfaya büyük harflerle basmak gerekiyordu. İşte böylece kitap kapağı ortaya çıkmış oldu. O dönemde kitabın ilk sayfası kitapçı dükkanının kapısına asılırdı. Bu, kitabın çıkışını bildiren bir ilan demekti.

Kitabın çıkışıyla, ÅŸu ana kadar elde ettiÄŸimiz bilgilerin çoÄŸunu bu yolla elde etmiÅŸ olduk. Kitaplar belki elektronik bir ortama geçebilir. Åžu an hali hazırda e-books dediÄŸimiz teknolojik aletler kullanılmakta. Ancak bir geçek var ki, yazının ölümsüzlüğü… Belki sözcüklerin, belki de düşüncelerin eninde sonunda vücut bulacağı ve kullanacağı yazılardır.. GeçmiÅŸin zorluklarıyla geleceÄŸimize pencere açarsak, yazının icadını aklımızdan çıkarmayalım.

(Visited 8 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 07.10.2007 tarihinde Erkan tarafından, Medeniyetler, Ãœlkeler ve Dünya Tarihi bölümünde paylaşılmıştır ve 18021 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Tarihin Başlangıcı - Yazının İcadı | Kağıdın Ortaya Çıkması - Araç Gereçler orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleDoÄŸal Afetlerde Ä°lk Yardım Sonraki MakaleHalk Oyunları l Samsun Yöresi

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz