Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Suikastler Tarihi | Olaf Palme Suikasti ( 28 Şubat 1986 )


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 23.05.2008 tarihinde Sema tarafından, Yerli ve Yabancı Önemli Tarihi Suikastlar bölümünde paylaşılmıştır ve 1566 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Olof Palme Suikasti


Bundan tam 22 yıl önceydi; sinema çıkışında, eşiyle beraber yürüyerek eve dönerken, arkasından gelen saldırganın silahından çıkan iki kurşunla yere yığılmıştı. Şok etkisi yaratan saldırı dünya gündemine bomba gibi düşmüştü. Saldırgan hâlâ bulunamadı. PKK’nın, saldırının arkasındaki güç olduğuna inanılıyor. Davanın zamanaşımına uğramasına sadece beş yıl kaldı. Geçtiğimiz yüzyılın en önemli politik suikastlarından birinin kurbanını hatırladınız mı?

Tarih: 28 Şubat 1986

Stockholm’un en kalabalık caddelerinden biri. Gün boyu, caddeyi karınca sürüsü gibi dolduran insanların çoğu evlerine çekilmiş. Kilometrelerce uzunluktaki, başkentin bu en bilindik caddesi akşam sessizliğini yaşıyor. 60’lı yaşlarda bir adam ve eşi evlerinden yürüyerek çıkıp, 50 metre ilerdeki metro istasyonuna geliyor. 17 numaralı trene biniyor ve kısa bir yolculuk sonrası Sveavagen’e geliyorlar. 38 numarada bulunan sinema salonunda, her zamanki hareketlilik var. Çift, filmin başlamasına çok kısa bir süre kala içeriye giriyor. Vizyondaki filmlerin tanıtıldığı panonun önünde durup, seyredecekleri filmi seçmeye çalışıyorlar. Adam karısına, oturmasını, kendisinin bilet alıp geleceğini söylüyor. Gişeye doğru ilerliyor, cebinden çıkardığı parayı görevli kıza uzatıyor. Bileti uzatan kız “İyi seyirler efendim!” diyor. Adam bir an duraklayıp “Teşekkür ederim” diye cevap veriyor. Ağzına kadar dolu salonda yerlerini bulmak için görevliden yardım istiyorlar. Çift, rahatsız ettiği seyircilerden özür dileyerek yerlerine oturuyor. Gençlik yıllarında, sıklıkla sinemaya giden çift uzunca bir zamandır unuttukları bu zevki tekrar tatmanın sevinci içerisinde filmi izliyor.


Filmden çıkanlar, ana caddeyi dik kesen dar ve taşlı yollar sokaklarda kayboluyor. Kadın, yol üzerinde bulunan bir mağazanın vitrinine bakmak istediğini söylüyor. Kol kola salondan çıkıyorlar. İki ana bulvarın kesişme noktasında bulunan “Dekorima” adlı mağazanın önüne geldiklerinde, yaylar için kırmızı yandığını görüyorlar.

Kadın vitrine bakmak için hareketlendiğinde iki el silah sesi duyuyor. Döndüğünde, kocasının yerde yattığını, siyah mont giymiş bir adamın, silahı kendisine doğrulttuğunu görüyor. Saldırgan bir el daha ateş edip kaçmaya başlıyor. Kurşun kadının kolunu sıyırıyor. Hemen, yerde yatan kocasının üzerine atlıyor. Sırtına attığı elini geri çektiğinde, kanlar içinde kaldığını görüyor. Yolun diğer tarafında bulunan polis ekibine doğru koşmaya başlıyor. Polisler olağandışı bir durum olduğunu anlayıp arabadan iniyor. Kadın, şuurunu kaybetmiş bir şekilde “Yardım edin! Kocamı vurdular” diyor. Polis, kadını sakinleştirip, kimliğini soruyor. Kadın, çantasından kimliğini çıkartıp polise gösteriyor; Adı: Lisbet, Soyadı: Palme… “Kocam, İsveç Başbakanı Olof Palme silahlı saldırıya uğradı”. Kadının ağzından en son bu sözler çıkıyor. Polisler durumun ciddiyetini anlayıp olay yerine doğru harekete geçiyor. Bu arada, olay sırasında karşı kaldırımdan geçen iki genç kız, yerde yatanın Olof Palme olduğunu görünce, ambulans çağırıyor. Beş dakika içinde olay yerinde gelen sağlık ekipleri, Olof Palme’yi hastaneye yetiştirmek için insanüstü çaba sarf ediyor. İsveç tarihinin en sevilen başbakanı Olof Palme saldırıdan yaklaşık 30 dakika sonra hastaneye getiriliyor. Zaman kaybedilmeden, tıbbi müdahaleye başlanıyor.

Doktorlar Olof Palme’nin, tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitirdiğini açıklıyor. Aynı saldırıda yaralanan eşi Lisbet Palme’nin durumunun ise endişe verici olmadığını ekliyorlar.

Suikast haberi, 15 dakika içinde, tüm dünya ajanslarına düşüyor. Sıradan bir vatandaş gibi yaşadığı için halkının adeta taptığı, ezilen üçüncü dünya ülkelerine en fazla desteği veren batılı lider olan Olof Palme’nin öldürülmesi, sadece lideri olduğu sekiz milyonluk ülkeyi değil, tüm dünya insanlığını derinden yaralıyor. Kabine acilen toplanıp, Palme’nin tüm yetkilerinin, yardımcısı Ingvar Carlsson’da toplandığını açıklıyor. İsveç polisi olayın ertesi günü, saldırganın en kısa zamanda yakalanacağına dair söz verip harekete geçiyor. Aradan geçen 20 yılda, birçok şüpheli gözaltına alındı. Birçok siyasi örgüt, saldırıdan sorumlu tutuldu fakat hiçbir sonuç alınamadı. Davanın zamanaşımına uğramasına beş yıl kala, dünya siyasetinin en sevilen liderlerinden biri, Olof Palme’nin hikâyesine bir göz atalım dedik…

Palme, Litvanya göçmeni bir ailenin çocuğu olarak Stockholm’de dünyaya geldi. Yıl 1927’ydi ve dünya, kısa süre içerisinde gelecek olan ekonomik buhranın belirtilerini yaşamaktaydı. İsveç, 1. Dünya Savaşı’nda tarafsızlığını korumuştu. Maddi kayıplara uğramamıştı ama savaşın, üretimi canlandıran etkisinden de faydalanamamanın zorluğunu çekiyordu. Palme, üst sınıf bir ailenin mensubuydu ve eğitimini tamamlamak için Amerika Birleşik Devletleri’nin yolunu tutmuştu. 1947-48 yıllarında, Ohio’da bulunan Kenyon College’de eğitim gördü. Kısa sürede öğrenci birliğinin başkanı oldu. İki yılın sonunda, hukuk eğitimini sürdürmek için Stockholm Üniversitesi’ne, kapitalizmin en katı uygulayıcısı olan Amerika Birleşik Devletleri’nden, sosyal demokrasi ile ilgili ciddi bir merak ve donanım elde ederek dönmüştü. 1951 yılında, Sosyal Demokrat Hareket’in öğrenci birliğine girdi. Bir yıl sonra İsveç Öğrenci Birliği’nin başkanı oldu. Palme’nin sosyal demokrasiye kayışı temelde iki sebebe dayanıyor: Birincisi; 1940’lı yılların Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan derin sınıfsal ve ırksal ayırımlar. İkincisi; 1953 yılında, Asya’ya yaptığı bir gezide, emperyalizmin bütün kötü yönlerine gözleriyle şahit olması. Palme’nin öğrenci birliğindeki etkin tavrı, dönemin başbakanı Tage Erlander’in dikkatini çeker. Palme, Erlander’den danışmanı olarak çalışması için bir davet alır. 1953-59 yılları arasında Sosyal Demokrat Parti’de danışman olarak görev yapar. 1959 yılında da milletvekili seçilerek parlamentoya girer. 1967 yılında Eğitim Bakanlığı görevine getirilen Palme, Erlander’in 1969 yılında istifa etmesiyle başbakanlık görevine getirilir. Erlander 1946-69 yılları arasında 23 yıl başbakanlık yapmıştır ve İsveç politikası onun yönetiminde en sorunsuz dönemlerini yaşamıştır. Bu koltuğa, ateşli öğrenci liderliğinden gelen Palme’nin oturması, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, emperyalist batı devletlerini rahatsız etmeye yetmişti. Palme’nin, Amerika Birleşik Devletleri’nin ayrımcı ve emperyalist politikalarına karşı olduğu zaten biliniyordu. Merak edilen şey; yüzyıllardır tarafsız politikası ile tanınan İsveç’in, dünya siyasetinde özellikle batı karşıtı bir pozisyon alıp almayacağıydı.

Palme, göreve gelir gelmez, alışılmış İsveç tarafsızlığının dışında politikalar izlemeye başladı. Batı politik süreci, kendi medeniyetlerinin diğer milletlere yaşattığı olumsuzlukları tartışmaya açan bir yapıya sahip değildi. Palme, dünyanın daha yaşanabilir bir yer haline gelebilmesi için öncelikle üç sorunun çözülmesi gerektiğini savunuyordu; ABD’nin yayılmacı politikası, Üçüncü Dünya Ülkelerinin ekonomik durumları ve ırksal farklılıklar sorunu. Bu üç sorunun çözümüne ilişkin atılacak her adım, emperyalist düzeni temelinden sarsacak hasarlar yaratabilirdi. Palme, kısa sürede özellikle Afrika ve Doğu halklarının idolü haline geldi. Ezilmişler onu seviyordu ama tekerine çomak sokulan büyük devletler, Palme’nin varlığından rahatsızlık duymaya başlamıştı. İşte tam bu yüzdendir ki, suikastın ardındaki güçler yıllar boyunca bulunamamıştır. Palme’nin varlığından rahatsız olan o kadar güç vardır ki…

ABD yaklaşık beş yıldır Vietnam’daki savaşı sürdürmektedir. Palme, dünya kamuoyunun dikkatini Vietnam’a çekmek için elinden geleni yapar. Birleşmiş Milletler toplantısındaki gündem dışı konuşmasının büyük bir bölümünü Vietnam topraklarında yaşanan insan hakları ihlallerine ayırır. Batı medeniyetinin herhangi bir temsilcisinden, ilk defa bu kadar ciddi bir eleştiri gelmektedir. Palme, daha öğrenci birliği görevlisiyken Uzakdoğu’ya üç aylık bir gezi yapmış, emperyalizmin bu topraklardan götürdüklerini kendi gözleriyle görmüştü. ABD, Avrupa topraklarında yükselen sosyal demokrat akımdan zaten şikâyetçiydi. ABD istihbaratı, sosyal demokrat iktidarların, kendi ülkeleri içindeki emperyalizm karşıtı görüşleri güçlendireceğinden korkuyordu. Bu seferki tehlike daha büyüktü çünkü Palme, sosyal demokrasinin ulusal boyutuyla değil, evrensel boyutuyla da ilgilenmeye başlamıştı. Onun için Vietnam’ın, Filistin’in veya Güney Afrika’nın İsveç’ten herhangi bir farkı yoktu. Palme, ikinci büyük tepkisini Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’ı İsveç’e davet ederek koydu. Arafat’ın bir devlet başkanı gibi davet alması, başta ABD olmak üzere birçok ülkenin tepkisini çekti. Çok kısa bir süre sonra, Devlet Başkanı Fidel Castro’nun davetlisi olarak Küba’ya gitti. İkili temaslar sırasında, nükleer silahların üretiminin yasaklanması çağrısı yaptı. ABD merkezli Palme karşıtlığı, İsveç’te de taraftar toplamaya başladı. Sağ partiler, İsveç politikasının git gide Sovyetler Birliği etkisine girdiğini iddia etmeye başladı. Palme, 90’lı yılların başında bağımsızlığını ilan edecek olan Baltık ülkelerine sempati duyan bir politika izliyordu. Palme Güney Afika’da, beyaz ırkın mutlak hâkimiyetini öngören “Apartheid” politikasına da ciddi eleştiriler yöneltmişti. Bu politikaya göre ülke, ırk temelinde sosyal sınıflara ayrılıyor, her sosyal sınıfın hakları da katı şekilde düzenleniyordu. Bu düzenlemenin en tepesinde de “beyaz ırk” yer alıyordu. Palme, dönem dönem Güney Afrika’da mücadele veren zenci çoğunluğun liderlerini İsveç’e davet ediyordu. Palme, 1976 yılına kadar başbakan olarak görev yaptı. Altı yıllık bir aradan sonra, 1982 yılında tekrar başbakan oldu. Sert politikasına kaldığı yerden devam etti. Ajandasının en üst sıralarında, Güney Afrika’da yaşanan ayrımcılık ve İsrail’in Filistin topraklarında uyguladığı şiddet politikası vardı. İsveç, ekonomik olarak da en rahat dönemlerinden birini yaşamaya başlamıştı. Sınırlarını, yaşadıkları topraklardan göç eden mültecilere açma kararı aldılar. Özellikle 80’li yılların başında, dünyanın birçok bölgesinden mülteci, İsveç topraklarına yerleşmeye başladı. Bu mültecilerin arasında Türkiye’den göçen PKK yandaşları da vardı. PKK, İsveç’in bu himayeci politikasından çok iyi yararlandı. Kendilerine tanınan hakları, örgütlenme ve Avrupa merkezli eylemleri yönetmek için kullandılar. PKK’nın terör eylemleri Palme’yi zor durumda bırakmaya başlamıştı. İnsanı sebeplerle kabul edilen mülteciler, başka topraklarda, başka insanların canını yakacak eylemleri planlıyordu. Palme’nin, PKK’yı “terör örgütü” olarak nitelemekten başka çaresi kalmamıştı. Nitekim öyle de yaptı. Örgütün ileri gelenlerinin, İsveç’te bulunmasını engelleyecek düzenlemeler üzerinde çalışmaya başlamıştı. 1986 yılıydı ve bu çalışmalardan arttırdığı bir akşamüstünde, eşiyle birlikte sinemaya gitmişti. Sinema çıkışı, arkasından iki el ateş eden saldırgan, modern tarihin en “insancıl” politikacılarından birinin hayatına son noktayı koymuştu.
Palme, halklar tarafından sevilen, yönetimler tarafından nefret edilen bir politikacıydı. Halkının arasında korumasız geziyor, günlük yaşamında toplu taşıma araçlarını kullanıyordu. Suikast sonrası şüpheler birçok kişi ve örgüt üzerine yoğunlaştı. O kadar karışık bir politik yaşamı vardı ki, kimin tarafından öldürülmüş olabileceği hâlâ çözülemedi. Dava kesin olarak çözülememişti ama şüphelerin yoğunlaştığı belli yerler vardı:


Palme suikastının ardında ise Apo’ya İsveç’e giriş izni verilmemesi yatıyordu. PKK’nın İsveç tarafından resmen terör örgütü ilan edilmesi ve 18 PKK’lı hakkında sınırdışı etme kararı alınması da suikast fikrini güçlendirmişti. Sosyalist Enternasyonal içinde önemli bir yeri olan Palme’nin, uluslararası platformda PKK’yı zor duruma düşürdüğü için ortadan kaldırılması gerekiyordu.

Sakık’ın ifadesi : Örgütten kopan üst düzey kadrolarını (Kesire Öcalan, Süleyman Karaer, Semir kod adlı militan gibi) barındıran İsveç, bunun yanında PKK’yı da terör örgütü olarak görüyordu. İsveç’e sığınan Semir kod adlı militanı öldüren PKK militanının İsveç polisi tarafından yakalanıp, cezaevine konması ve ceza verilmesi, bu olayın da Avrupa’da ilk olmasından dolayı bu ülkeye ve bunu düşünenlere gözdağı vermek için İsveç Başbakanı Olof Palme hedef olarak seçilmişti. Bu eylem için Öcalan o zaman Avrapa’da siyasi sorumlu konumunda bulunan Harun’a (kod adı, Bingöl ili Merkez Köyü’nden) bu eylem için emir veriyor.

Bugünlerde onun ismi Konya’nın Kulu ilçesinde bir parka verilmiştir.

(Visited 4 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 23.05.2008 tarihinde Sema tarafından, Yerli ve Yabancı Önemli Tarihi Suikastlar bölümünde paylaşılmıştır ve 1566 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 1 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Suikastler Tarihi | Olaf Palme Suikasti ( 28 Şubat 1986 ) orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleOsmanlı Dünyası Ve Döneminden İlginç Bilgiler | Dalkavuklar; Duygusal Zekaları Süper İnsanlar Tarifesi Sonraki MakaleTrend Nedir? | Trend Kavramı - Piyasanın Gittiği Yön

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz