Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Rumeli – Günümüzde Balkan Ülkeleri Ve Sorunlar | Bosna – Hersek – Türkiye – Bosna – Hersek İlişkileri


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 17.05.2009 tarihinde Hale tarafından, Büyük Türk Tarihi | Türk Kültürü - Gelenekler ve El Sanatlarımız bölümünde paylaşılmıştır ve 777 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Günümüzde Balkan Ülkeleri Ve Sorunlar

Bosna-Hersek


Yugoslavya, Sırbo-Hırvat dilinde “Güney Slavlarının Ülkesi” anlamına gelir. Ancak, büyük bölümü “güney Slavı” olan bu ülkenin halkları arasında, yüzyıllardır varlığını koruyan ve son iki yüzyıldır da kanlı iç savaşlara dönüşmüş olan bir uyuşmazlık vardır.

Güney Slavlarının en önemli iki parçası olan Sırplar ve Hırvatlar, en başta aralarındaki mezhep farkı nedeniyle birbirlerinden ayrılırlar. Sırplar Ortodoks, Hırvatlar ise Katoliktir. Bu iki halkın yanına, yine mezhep temeline dayalı olarak, ülke içindeki diğer halklar “tarihsel müttefik” olarak eklenebilir; Katolik Slovenler Hırvatların, Ortodoks Karadağlılar ise Sırpların geleneksel müttefikleridir.

Bu Sırp ve Hırvat eksenleri arasında kalan Bosna-Hersek, son bin yıl boyunca bu iki eksene de dahil olmayan bir üçüncü halkı barındırdı. Bosna-Hersek’in Sırp ya da Hırvat olmayan bu asıl halkı, hep bu iki eksenden farklı bir kimlik taşıdı. Bosnalılar, Osmanlı ordularının bölgeyi fethetmesinden önce ne Katolik ne de Ortodoks değildiler; “Bogomil” adı verilen ayrı bir mezhebe bağlıydılar.


Bu Bulgar kökenli mezhep, 10. yüzyılda kendisine “Bogumil” adı verilen bir rahip tarafından kurulmuştu. Sırbistan’dan İstanbul’a uzanan Ortodoks coğrafyası içinde gelişen mezhebin inançları, geleneksel Hıristiyan öğretisinden oldukça farklıydı. Bogomillerin inançları arasında; Hz. İsa’nın çarmıha gerilmediği, bunun bir yanılgı olduğu vardı. (Kuran’da da Allah, Hz. İsa’nın ölmediğini ve öldürülmediğini bildirmiştir. Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği inancı ise, Hıristiyanlığın tahrif olmuş sapkın inanışlarından biridir). Dolayısıyla Bogomiller haça itibar etmiyorlar, hatta yanlış inancın bir ifadesi olduğu için haça tepki duyuyorlardı. Vaftize ve Hıristiyanlığın en temel ritüellerinden biri olan ekmek-şarap ayinine de karşıydılar.

1180-1463 yılları arasında hüküm süren Bosna Krallığı’na bağlı olan Bosna Kilisesi, Osmanlı fetihlerinden önce işte böyle bir inancın mirasçısıydı. Bu Hıristiyanlar, Devlet-i Al-i’nin gelişiyle birlikte, gruplar halinde İslam’ı kabullenmeye başladılar.

Bosna’nın Müslüman olması, devlet baskısı ile değil, gönüllü olarak gerçekleşti. Osmanlı yönetiminin vergi toplamak için tuttuğu “defter”lere bakıldığında, Bosnalıların İslam’ı uzun bir süreç sonucunda benimsedikleri görülür. 1468-69 yıllarında tutulan defterler, henüz oldukça az sayıda Bosnalı’nın Müslüman olduğunu göstermektedir; orta Bosna’daki 37.125 Hıristiyan haneye karşılık, yalnızca 332 Müslüman hane vardır. 1.485’te Sancak’ta tutulan bir defter ise, Müslümanlığın yayılmaya başladığını göstermektedir: Hıristiyan 30.552 haneye karşı, Müslüman 4.134 hane vardır. Bunu izleyen dört on yıl boyunca, Müslüman olanların sayısı gittikçe artmıştır. 1520’deki defterler, Sancak ve Bosna’da toplam 98.095 Hıristiyan haneye karşı 84.675 Müslüman hanenin varlığını göstermektedir. Balkan uzmanı Noel Malcolm’un vurguladığı gibi, Bosna’ya dışardan ciddi bir Müslüman göçü yaşanmadığına göre, bu rakamlar din değiştiren Bosnalıları göstermektedir. 1509 yılında Hersek’teki bir Ortodoks rahibin tuttuğu notlarda, “çok sayıda Ortodoksun gönüllü olarak İslam’ı kabullendiğini” belirtilmektedir.

17. yüzyıla gelindiğinde ise artık Müslüman nüfus Hıristiyanları aşmaya başlar. 1626 yılında Bosna’yı ziyaret eden bir gözlemci, ülkedeki Katolik sayısının 250 bin civarında olduğunu, Müslüman nüfusun ise Hıristiyanların toplamından daha fazla olduğunu yazar. 1624’de Bosna’yı dolaşan Arnavut rahip Peter Masarechi ise, ayrıntılı bir rapor hazırlayarak ülkede; 150 bin Katolik, 75 bin Ortodoks ve 450 bin Müslüman yaşadığını bildirmiştir. Nüfus kütüklerinde “İvan’ın oğlu Ferhad” ya da “Mihailo’nun oğlu Hasan” gibi isimler göze çarpar.

Bosnalıların Müslüman olması, Osmanlı baskısı ile gerçekleşmiş değildir. Osmanlı Devleti, farklı dini cemaatlerin birarada yaşamasını sağlayan “millet” sistemini uygulamakta ve dolayısıyla fethettiği ülkelerdeki halkları din konusunda serbest bırakmaktadır. Buna karşın, bazıları, Bosnalıların Müslüman olmasını ekonomik nedenlere bağlamışlardır. Balkan uzmanı Noel Malcolm’a göre bu da yanlıştır; çünkü “Osmanlı toplumunda zengin olmak için Müslüman olmak gerekmemektedir”.

Bosnalıların Müslüman olması, kırsal alana göre şehirlerde çok daha hızlı ve geniş kapsamlı bir biçimde gerçekleşmiştir. Bu nedenle, Bosna-Hersek’te Müslümanlar “şehirli” kültürü temsil ederler. Saraybosna, Müslümanların bu yüksek kültürünün bir ürünüdür. Şehir, 1521-1541 yıllarında Bosna valisi olarak görev yapan Gazi Hüsrevbey tarafından kurulmuştur. Hüsrevbey, Saraybosna’da hala kendi adıyla anılan görkemli bir cami ile birlikte medrese, kütüphane, hamam, iki han ve bir büyük çarşıdan oluşan bir külliye yaptırmış, oluşturduğu bu yeni şehre de Müslümanları yerleştirmiştir. 1530 yılında, şehrin nüfusu tümüyle Müslümandır. Yüzyılın sonunda şehrin 93 mahallesinden yalnızca ikisi Hıristiyan, kalanı Müslüman mahallesidir. Şehrin içinde 6 köprü, 6 hamam, üç çarşı, çok sayıda kütüphane, altı tekke, beş medrese, 90’dan fazla okul ve 100’ün üzerinde cami yer almaktadır. Osmanlı döneminin en çarpıcı özelliklerinden biri ise, bölgeye tam bir huzur ve istikrar getirmiş olmasıdır. Osmanlı yönetimindeki Balkanlar’da, etnik çatışmalar, iç savaşlar görülmez.

Ancak 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı sıkıntılar bu bölgeye yansımış, merkezi otoriteden uzak kalan Slav kökenli Müslüman yerel yöneticiler çeşitli isyanlarla uğraşmak zorunda kalmışlardır. 1875 yılında başlayan bir isyan hareketi Bulgaristan’a kadar yayılmış ve Rusya, 1877 yılında Osmanlı’ya savaş açmıştır. Rusya’nın ilerleyişi ancak Batılı ülkelerin devreye girmesiyle durdurulabilmiş ve 1878 Berlin Kongresi’nde alınan bir kararla, Bosna’nın yönetimi Avusturya-Macaristan’a verilmiştir. Ancak Müslüman-Türk halk, Ortodoks Hıristiyanlarla iş birliği yaparak bu yönetime karşı ayaklanmış, Avusturya-Macaristan hakimiyet kurmak için dört ay mücadele etmiş ve çıkan olaylarda 82 bin kişi ölmüştür. Bosna’da yaşayan Müslüman-Türk halkın bir kısmı bu dönemde Anadolu’ya dönmüştür.


1908 yılında, Avusturya-Macaristan yönetimi, Bosna’yı ilhak etmiştir. Bu dönemde bölge, Hırvat ve Sırp milliyetçilerin propaganda hedefi haline gelmiştir. Hırvatlar Bosna’nın önce Hırvatistan sonra da Macaristan’la birleşmesi gerektiğini, Bosnalıların Müslüman Hırvatlar olduklarını, Sırplar ise Bosnalı Müslümanların İslamı seçmiş Sırplar olduklarını iddia etmişlerdir.

Bosna’da, Drina Nehri üzerinde Sokullu Mehmed Paşa Köprüsü

1830’lu yıllardan itibaren yaygınlaşan, Hırvatlar tarafından savunulan ve bu dönemde güçlenen bir fikir ise din birliğine değil, Sırp-Hırvat-Boşnak ırk temeline dayanan bir Güney Slav (Yugo-Slav) birliğini savunmuştur.

28 Haziran 1914’te, Saraybosna’da, “Yugoslav” olduğunu iddia eden Gavrilo Princip adlı Bosnalı bir Sırp, Avusturya-Macaristan tahtının varisi olan Arşidük Francis Ferdinand’a suikast düzenlemiş, onu ve karısını öldürmüştür. Bir ay sonra Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a savaş açmış ve ardından I. Dünya Savaşı patlak vermiştir. Bosnalı Sırp, Boşnak ve Hırvatlar savaş boyunca Avusturya-Macaristan yönetimine karşı bir faaliyette bulunmamışlardır.

1918 yılında savaşın bitimiyle Bosna; Sırp, Hırvat ve Slovenlerin kurduğu ve daha sonra adı Yugoslavya olacak olan Krallığın bir parçası olmuştur. Yeni devlet, Sırp hanedanının hakimiyeti altında kalmıştır. Tüm baskılara rağmen 1919 yılında Müslüman azınlık tarafından kurulan YMO (Yugoslavya Müslüman Organizasyonu), 1939 yılına kadar Yugoslavya yönetiminde etkili olmuştur. Bu tarihte Yugoslav hükümeti Hırvatların yoğun taleplerini karşılamak için Bosna’nın bir kısmını da kapsayan otonom Hırvatistan Banovina bölgesini oluşturmuştur.

II. Dünya Savaşı sırasında Bosna, Alman ve İtalyan işgal bölgeleri arasında bölünmüştür. Bu dönemde yaşanan yoğun çatışmalar, hem işgalci güçler hem de etnik güçler arasında olmuştur. 1943 Kasımı’nda, Tito bir Partizan kongresi toplamış ve toplantı sonunda, Güney Slav halklarının eşit olarak katılacağı yeni bir federal Yugoslavya’nın kurulduğu açıklanmıştır. Tito bu devletin mareşali ve devlet başkanıdır. Bu kongrede temsil edilen ve Güney Slavları arasında sayılan Bosnalı Müslümanlar çoğunlukla Tito’nun partizanlarına katılmışlardır. Sonraki 45 yıl boyunca Bosna, Tito Yugoslavyası’nın bir parçası olmuştur.

1980 yılında, Tito’nun ölümünün ardından ülke içinde büyük bir çözülme ve karışıklık dönemi başladı. Özellikle Slovenya ve Hırvatistan’daki çözülme, Sırp başkan Miloseviç’in radikal Sırp milliyetçiliğini körüklemesi ve Sırpların merkezi otoritedeki gücünü artırmak istemesi, Sırp olmayanların tepkilerini artırdı, etnik gruplar arasındaki gerilim tehlikeli bir seviyeye ulaştı.
1990’da gerçekleşen seçim sonuçlarına göre, Yugoslavya’yı oluşturan altı cumhuriyette de milliyetçi partiler çoğunluğu kazandı. Bosna seçimlerinde üç etnik gruba bağlı üç milliyetçi parti oyların % 76’sını aldı. İzzetbegoviç’in liderliğindeki Müslüman Demokratik Eylem Partisi, %34 oy ve 220 üyeli mecliste 87 sandalye, Karadziç’in Sırp Demokrat Partisi ise %30 oy, 72 sandalye elde etti. İzzetbegoviç bu sonuçlara göre Bosna’nın yönetimini devraldı. Komünist yönetimlerin sona ermesi, Yugoslavya’nın da sonunu getirmişti. 1991 Haziranı’nda Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan etti, Bosna ve Makedonya da Sırp hakimiyetindeki Yugoslavya’dan ayrılma girişimlerini başlattı.

Bosnalı Sırplar bağımsız bir devletin içinde azınlık olma niyetinde değildiler; Hırvatlar ise Müslüman çoğunluğun yaşadığı bir ülkede bulunmak istemiyorlardı. Miloseviç ve Hırvatların lideri Tudjman, çoktan gizli görüşmeleri başlatmış ve Bosna’yı kendi aralarında bölmüşlerdi. 1991 Kasımı’nda Bosnalı Sırplar kendi aralarında bir referandum yaparak Yugoslav devletine bağlı kalma kararı aldılar. Aralık ayında ise Makedonya, bağımsızlığını ilan etti.

1992 yılında Bosna-Hersek hükümeti, Avrupa Topluluğu’nun talebi üzerine bir referandum düzenledi. Sırplar referandumu boykot ettiler. Ancak oylamaya katılan Müslüman ve Hırvatların % 97’si, bağımsızlık yönünde oy kullandılar. Bağımsızlığını ilan eden Bosna’nın ardından Sırplar da kendi bağımsız devletlerini ilan ettiler.

Nisan 1992 yılında, Sırplar ve Hırvatlar arasında iç savaş başladı, bu savaş sırasında Müslümanlar Sırplara karşı Hırvatların yanında yer aldılar. Yugoslavya ordusunun desteğini alan Sırplar, Bosna’nın %70’ini ele geçirdiler, Saraybosna’yı ablukaya aldılar, korkunç katliamlar düzenlediler ve “etnik temizlik” adını verdikleri soykırım sürecini başlattılar. Hırvatistan’la birleşen Hırvatlar da, 1993 Mayısı’nda Bosna’nın merkezini, Mostar’ın Müslüman bölgesini ve Hersek’i ele geçirmek için eski müttefikleri olan Müslümanlara saldırdılar. Bu çatışmalarda da büyük kayıplar verilmiş, aralarında pek çok kadın, çocuk ve yaşlının da yer aldığı çok sayıda Müslüman katledilmiştir.

Bu dönemde başta bazı Avrupa ülkeleri olmak üzere dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu, Müslümanların Avrupa’nın ortasında yaşadıkları katliama seyirci kalmıştır. Müslümanlar için güvenli bölgeler kurulmaya ancak 1995 yılında başlanmış, ama başta Srebrenica olmak üzere, bu bölgelerde yapılan katliamlara da çoğu zaman seyirci kalınmıştır. Savaş sonrasında Srebrenica’da açılan bir toplu mezardan, çocuk kadın ayırt edilmeden katledilmiş yaklaşık 8000 kişinin cesedi çıkartılmıştır. 250 bin kişinin öldüğü, 20 bin kişinin kaybolduğu savaşta, ölenlerin %90’ı Müslümandır. Öldürülenlerin çoğuna da korkunç işkenceler yapılmış, on binlerce Müslüman kadına tecavüz edilmiştir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yaşanan bu en büyük felaket, tarihe bir utanç vesikası olarak geçmiştir.

1995 yılında Amerika’nın baskısı ve NATO bombardımanının ardından sona eren savaş, ardında büyük bir enkaz bırakmış; Bosnalı Müslümanlar tarihin en büyük felaketlerinden birini yaşamışlardır. Aralık ayında Tudjman, İzzetbegoviç ve Miloseviç arasında Dayton Barış Anlaşması imzalanmıştır. Buna göre Bosna, Müslüman-Hırvat Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti’nden oluşmuş ve yeni devletin anayasası da hazırlanmıştır. Yine bu anlaşmaya göre, başka ülkelere sığınmış olan yaklaşık 2,3 milyon kişilik nüfusun kendi evlerine dönüşü garanti altına alınmıştır. Ülkede konuşlanan barış gücü, 1997’den itibaren İstikrar Gücü haline gelmiştir ve halen bölgede daimi olarak 31 bin kişilik uluslararası askeri güç bulunmaktadır.
Göçmenlerin geri dönüşleri de büyük sıkıntılara sebep olmuştur. Eski yaşadıkları yerler şimdi başka etnik halkların kontrolüne geçmiştir. Yapılan tahminlere göre, 820 bin kişi Bosna içinde yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Sığınmacıların geri dönüşüyle bazı gruplar arasında çeşitli sorunlar yaşanmıştır.

Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Örgütü’nün denetiminde gerçekleşen 1996 ulusal ve 1997 yerel seçimlerinden galip çıkan partiler yine her grubun kendi etnik milliyetçi partisi olmuştur.

Sırplar ve Hırvatlar, 1993 Mayısı’nda Bosna’nın merkezini, Mostar’ın Müslüman bölgesini ve Hersek’i ele geçirmek için eski müttefikleri olan Müslümanlara saldırdılar. Bu çatışmalarda da büyük kayıplar verilmiş, aralarında pek çok kadın, çocuk ve yaşlının yer aldığı çok sayıda Müslüman katledilmiştir.

1998 Eylülü’nden itibaren politik ortamda belirgin değişiklikler yaşanmıştır. Ilımlı Bosna-Hersek Partisi’nden bir üye, Müslüman-Hırvat Federasyonu tarafından ortak başkan olarak kabul edilmiştir. Aynı dönemde ılımlı bir Sırp aday ise milliyetçilere karşı üstünlük sağlamıştır. Yönetimdeki diğer mevkileri ise İzzetbegoviç ve Ante Jelaviye almışlardır. Sırp Cumhuriyeti’nde başkanlık için yarışan Plavsiye, aşırı milliyetçi bir Sırp olan Nikola Poplasen tarafından yenilgiye uğratılmıştır.

Bütün bu karmaşık politik tablodan da anlaşılacağı gibi, Bosna, görünüşte bir barış ortamı yaşamaktadır ancak etnik gruplar arasında her an bir kışkırtma yaşanabilir, zorlukla sağlanan düzen yeniden bozulabilir. Mevcut durumun korunmasında, İstikrar Gücünün, Avrupa Devletlerinin tavırlarının, aşırı milliyetçi akımları bastıracak fikri çalışmaların önemli katkısı olacaktır. Bu şekilde, büyük felaketler yaşamış Müslüman halkın geleceği güvence altına alınabilir.

Türkiye – Bosna-Hersek İlişkileri

Bosna ile Türkiye arasındaki derin tarihi bağlar dolayısıyla Bosna-Hersek, Türk dış politikasında özel bir yere sahiptir. Türkiye, uluslararası alanda tanınmış sınırları içerisinde Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğünün, egemenliğinin ve bağımsızlığının korunması gerektiğine inanmaktadır. Türkiye, Barışı Uygulama Konseyi ve Yönlendirme Kurulu’nun bir üyesi olarak Dayton Barış Anlaşması’nın tam olarak uygulanmasını başlangıçtan itibaren desteklemiştir. Türkiye’nin dileği, Dayton Barış Anlaşması’nda çizilen çerçeve içinde Bosna-Hersek’in barış, huzur ve güvenliğe kavuşması, ekonomik ve sosyal yönden gelişmesidir.

Özellikle son dönemde, sadece Dışişleri Bakanlığımız’ın değil, Kültür Bakanlığımız’ın da Bosna’daki faaliyetlerinde bir artış gözlenmektedir. Ancak Bosna’yı büyük felaketlere sürükleyen etnik sorunlar, gerçek ve kalıcı bir çözüme kavuşmamıştır. Mevcut barış ortamı çok hassas dengeler üzerine kuruludur ve hiç beklenmedik anda gerilimler yeni bir felaketle sonuçlanabilir. Bu nedenle, Bosna-Hersek’in ekonomik, siyasi ve kültürel yönden desteklenmesi, Türkiye açısından çok önemli bir sorumluluktur. Bosna, hem Türkiye için tarihi bir dost ve müttefik, hem de Türkiye’nin Avrupa’ya açılan bir kapısıdır.

Türkiye bu sebeple Bosna’da yaşayan Müslümanlara yönelik yeni bir politika geliştirmeli, bu politika çerçevesinde Türkiye’ye güvenen ama istediği desteği bulamayan Boşnakların kalbini kazanacak faaliyetlere girişmelidir. Türk iş adamlarının Bosna’da gerçekleştirecekleri ekonomik faaliyetler, her türlü sosyal-kültürel etkinlikle desteklenmelidir. Son dönemde inşaatı sona erdirilen Mostar Köprüsü’nün Türkler’in katılımıyla yapılması, güzel bir örnek ve uzun yıllar yaşayacak bir sembol olmuştur.

(Visited 3 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 17.05.2009 tarihinde Hale tarafından, Büyük Türk Tarihi | Türk Kültürü - Gelenekler ve El Sanatlarımız bölümünde paylaşılmıştır ve 777 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Rumeli - Günümüzde Balkan Ülkeleri Ve Sorunlar | Bosna - Hersek - Türkiye - Bosna - Hersek İlişkileri orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleTarihte Bugün: 1 Eylül | (1927) - Türkiye'de Medenî Nikah Zorunlu Hale Getirildi Sonraki MakaleBiz Kınalı Bacaksızlar - Güneydoğu Gazileri | Savaş Yücel

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz