Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

İletişim Bilimi | İletişim Modelleri Ve Evreleri – İletişim Kavramı, Anlamı Ve Kapsamı – İletişim Biliminin Temel Kavramları


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 02.12.2008 tarihinde Hale tarafından, Yaşam Koçu | Daha Kaliteli Bir Yaşam İçin bölümünde paylaşılmıştır ve 14130 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


İletişim Bilimi

Günümüzde iletişim sosyal yaşantının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş ve dolayısıyla evrensel ve disiplinlerarası bir görünüm arz etmektedir. Bu husus, sosyoloji, psikoloji, yönetim bilimleri, lengüistik, sibernetik v.b. bir çok bilim dalının iletişim fenomeniyle meşgul olmasından açıkça anlaşılmaktadır.


Fakat, birçok bilim dalının bu fenomene yönelmeler: bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Zira, iletişim sahasında bugün birbiriyle rekabet eden o kadar çok kuram ve modeller mevcuttur ki, bu konuyla ilk defa meşgul olanlar kendilerini kolayca bir kuram, model ve kavram karmaşası içinde bulabilirler.

Bütün sosyal bilimlerde olduğu gibi, yeni gelişmekte olan iletişim bilim dalında da öncelikle kavramın anlamının ve kapsamanın tanımlanması gereklidir. Hepimizin bildiği gibi, sosyal bilimlerin en büyük özelliği kullandığı kavramlar hakkında ortak bir görüş birliğine kolayca varılmamasıdır. Bu husus tam anlamıyla sosyal bir fenomen olan iletişim içinde geçerlidir. Zira konu ile ilgili ortaya atılan birbirinden farklı o kadar kuram ve model vardır ki neticede tam anlamıyla bir kavram karmaşası ile karşı karşıya bulunmaktadır.

İletişim Modelleri ve Evreleri


Günümüzde batı dillerindeki “coinmunication” sözcüğünün karşılığı olan “iletişim” kavramının görmediği olan ve saha hemen hemen kalmadığı gibi, günlük yaşamımızda vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Ama buna rağmen iletişimin ne anlama geldiği sorusu halen açıklanmış değildir. Günümüzde iletişim kavramının 160’ın üzerinde değişik tanımlama şekli mevcuttur.

Genel olarak iletişim süreci ile ilgili görüşlerin takip ettikleri temel gelişim çizgileri açıkça bu fenomeni tasvir etmek ve açıklamak için geliştirilen modellerde görülebilir ve izlenebilir. Bu nedenle, iletişim sahasındaki gelişmelere dayanan bazı maddeleri kısaca özetleyeceğiz.

1. Felsefi Görüşler

İletişim sürecinin nasıl işlediğine ilişkin ilk görüşlere Aristoteles’de rastlanmaktadır. Aristotelesin temelini attığı ve bugün “retorik” olarak kaynaklar giren görüşe göre, eğer sözlü iletişim içerik yapısında ve sunulmasında, bazı şartları sürekli taşıyorsa istenen ve amaçlanan etkiyi sağlayabilir. Aristoteles iletişim süreçlerini birbirinden ayırt edebilen üç öğeyle sınıflandırmaktadır. Bunlar; konuşmacı, konuşma metni ve dinleyicidir (bkz: Merten, 1977:14). Bu üç öğenin birbiriyle nasıl bir ilişki içinde olduğu hususları yeterli derecede açıklanmış değildir. Aristoleles’in retorik okulu olarak gelişen bu görüşleri, iletişim alanındaki gelişmeleri büyük ölçüde etkilemiştir.

I. Lasswell Formülü

Amerikalı bir siyasat bilimci olan Lasswell, bir iletişim eylemini tanımalamanın en uygun yolunun şu sorulara cevap aramak olduğunu belirtir. “Kim, neyi, hangi kanaldan, kime, hangi etkiyle söyler”

Lasswell’e göre iletişim çizgisel tek yönlü bir süreçtir. Şöyle ki; ileti verici tarafından mesaj olarak çıkmakta kanal sayesinde alıcıya erişmekte ve böylece mesaj alıcı da değişikliğe yol açmaktadır. Bu nedenle, iletişim temelde bir ikna etme süreci olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca Lasswell, mesajların her zaman etkileyici olduğunu varsayar. Yani, mesaj kaynak tarafından gönderilmekte, kanal sayesinde hedefe erişmekte ve neticede değişikliğe yol açmaktadır.


2. Matematiksel İletişim Modeli

İletişim süresini bireysel düzeyde ele alan Shannon ve Weaver, matematikten esinlenerek kendilerinden sonra gelecek iletişim modellerine yön verecek ve etkileyecek bir iletişim modeli getirmişlerdir.

Matematiksel iletişim kuramı iletişim süresini mesajın vericiden alıcıya doğrudan aktarılması olarak tanımlar. Bu aktarmanın tamamlanmasının kaynağın mesajı alıcıya kabul ettirmesi ve istediği yönde uygulatılması niteliğine bağlı olduğunu belirtir.

3. Psikolojik Modeller

Psikolojik iletişim konusuna etki-tepki prensibi açısından yaklaşmışlardır, yani gözlenebilir bir uyarı alıcıda gözlenebilir bir değişime neden olduğu görüşünü temel almışlardır.

II. Houland’ın İletişim Modeli

Houland ve arkadaşlarına göre iletişim “bir bireyin diğer bireylerin davranışlarını etkilemek amacı ile sözlü işaretler göndermesi sürecidir.” Bu nedenle, burada gözlenebilir uyarılardan hareketle gözlenebilir değişiklik ölçülmeye çalışılmaktadır. Houland ve arkadaşlarının asıl amaçları, alıcıdaki tutum, görüş ve nihayetinde davranış değişikliğine neden olan faktörlerin tespit edilmesi olmuştur.

Netice itibariyle, Houland’in modelini, iletişim süreçlerini açıklama yerine şart koşan bir etki modeli olarak değerlendirmek gerekir. Model katı bir neden-sonuç ilişkisinden hareket etmekte ve modelde gözetlenmeyen faktörler ise çok yüzeysel bir düzeyde kalmaktadır. Ayrıca, modele göre verici ile alıcı arasında vericiye dayalı tek yönlü ilişki söz konusudur.

III. Westley ve MacLean’ın Modeli

Westley ve MacLean var olan araştırma bulgularını düzenlemek özellikle de kitle iletişim araçları için uygun olan sistematik bir yaklaşım sunma amacı gütmektedirler. Bu model, seçicilik aspektini ve alıcı tarafından algıların iletilmesini vurgulamaktadır. Gönderilen uyarı bir çok seçme sürecinin sonucudur, yani gönderici iletmek istediği konuyu seçer ve alıcı da gönderilen iletilerden yine kendisine uygun düşeni seçer. İletilmek istenen husus alıcının çevresindeki her şeyi algılama imkanına sahip olmadığına işaret eder. Bu nedenle, alıcı başkalarının algılarından faydalanır, ve bunları ön seçme olarak üstlenir. Böylece çeşitli ileti kanalları değişik seçicilik işlevleri ile oluşur. Alıcılar ise bunları feedback sayesinde belli ölçülerde yönlendirmeye çalışır.

4. Sosyal Psikolojik Modeller

Etkileşim süreci hakkında ilgilerinden dolayı sosyal-psikoloji de iletişim olgusunu araştırmaya yönelmiştir. Buna Newcomb’un modelini temsilen tanıtacağız.

I. Newcomb’un modeli

Newcomb, en azından iki insanın birbirine ve çevrelerindeki nesnelere karşı aynı anda yönelmelerini sürdürmenin iletişimin en önemli fonksiyonu olduğunu belirtmektedir. İletişim, gerginliğe karşı öğrenilmiş bir tepkidir. Bu nedenle belirsizlik ve dengenin olmadığı durumlarda daha fazla iletişim aktivitesi gerçekleşmektedir. Netice de iletişim burada denge sağlayan bir sürek olarak belirmektedir.

5. Sosyal Modeller

Sosyolojik açıdan iletişim araştırmalarının oldukça kısa bir geçmişi vardır. Özellikle, sosyolojide iletişim üzerine yoğun ilgi iletişim kurumlarının oluşması ve gelişmesiyle başlamış ve bu nedenle dikkatler, başlangıçta kitle iletişimi üzerinde yoğunlaşmıştır. Fakat sosyolojinin yeniden mikro süreçler (bireysel ve grup ilişkileri) hakkındaki ilgisini keşfetmesi, onu iletişim fenomeni ile karşılaştırmıştır.

I. Riley / Riley’in Modeli

Geleneksel anlayış verici veya alıcı konumundaki bireyi sosyal yapının bir parçası olarak görmemektedir. Sohn W.Riley ve Mathilda W.Riley’e göre ise iletişim sosyal yapıdan soyutlanarak açıklanamaz. Bu nedenle yazarlar, iletişim sistemini, toplum içinde iletişime katılan aktörler ve bu aktörlerin dahil oldukları gruplar ve bu grupların içinde bulunduğu geniş sosyal yapılar, her şeyi soran bir sosyal sistem içinde düşünmektedirler. Kitle iletişim sürecide bu geniş sosyal süreci etkiler ve ondan etkilenir. Yani hem verici hem de alıcı konumundaki birey toplumsal çevrelerinden soyutlanamaz ve bunların davranışları içinde bulundukları toplumsal koşullar tarafından yönlendirilmektedir. Diğer bir deyişle bir iletişim sürecinde, birey verici konumunda ise mesaj seçmesini ve şekillendirmesini; alıcı konumundaysa mesajı nasıl algılayacağına ve mesaja nasıl tepki göstereceğine dahil olduğu grup yardımcı olur.
Verdiğimiz modeller çok değişik teorik düşüncelere dayanmakta ve böylecede iletişimin ne anlama geldiği hakkında ortak bir görüşe varılmasının çok zor olduğunu göstermektedir. İletişim kimine göre “etkileşimin şekli” kimine göre ise “canlı varlıklar arasında anlam aktarımı (Maletzke 1963:18)’dır. Sonuçta kavramın oldukça değişik anlamlarda kullanıldığını söyleyebiliriz.

İletişim Kavramı, Anlamı ve Kapsamı

I. İletişim Kavramının Tanımı

Yukarıda görüldüğü gibi iletişim kimisine göre “bilgilerin aktarılması”, kimine göre “uyarı-tepki”, kimine göre ise “canlı varlıklar arasında anlam aktarımı” anlamına gelmektedir. Ancak, iletişimin klasik fonksiyonu olarak genelde “bilgi aktarımı” tezi yaygındır. Başka bir ifadeyle yukarıda tanıtılan modellerin tek ortak noktası iletişim sorununu bilgi aktarma sorunu olarak görmeleridir.

1. Bilgi Aktarımı Olarak İletişim

Geleneksel anlayışta iletişimin fonksiyonu genelde karşılıklı bireylerin (enformasyon his, duygu, düşünce vb.) değişilmesi olarak görüşmektedir (Aranguren 1967:11). Yani iletişim bir nevi, bireysel olarak yapılan bir “gönderim-alım” olayı olarak değerlendirilmektedir. Aşağıdaki tanım örnekleri: de bu hususu açıkça ortaya koymaktadır.

* “İletişimi bur da günlük konuşma ve kelimenin dar anlamında enformasyonların aktarımı olarak tanımlamaktayız” (Aranguren, 1967:11)

* “İletişim bilgi alış-verişi anlamına gelmektedir” (Newburger, 1970:13)

* “İletişim, vericiden alıcıya aktarılan bilgi veya haber süreci olarak tanımlanabilir” (Cıenenberg, 1966:36)

Örneklerinde açıkça gösterdiği gibi, iletişim, bir aktarma veya ileti olayı olarak değerlendirilmektedir. Yani herhangi bir iletişim olayının başlangıcında bir kimsenin bir düşünce, duygu veya hissi var ve bunu karşısındakine aktarmaktadır.

İletişimi bilgilerin, düşüncelerin, hislerin karşılıklı aktarılması süreci olarak tanımlamak yetersiz kalmaktadır. Hatta iletişimin sosyal davranışın spesifik bir şekli olduğu söylenebilir. Bu nedenle dikkatlerimiz aşağıdaki sosyal davranış ve iletişim üzerine yoğunlaşacaktır.

2. Sosyal Davranış ile İletişim İlişkisi

Sosyal davranış insanlara mahsus bir husus ve insanların standartlaşmış yani müesseseleşmiş tavır ve eylemleri ile ilgilidir. Sosyal davranış bireyin başkaları tarafından etkilenmesi sonucu ortaya çıkmakta ve bir sosyal iletişim sürecini içermektedir. Sosyal etkileşimin ve böylece sosyal davranışın iletişimsel niteliği mevcuttur.

Watz lawick ve arkadaşları iletişim ve davranışı eş değer olarak görmektedirler. Bu nedenle, bunlar başkasının nezrindeki her davranışın başkası için bir ifade oluşturduğundan ve iletişim olarak değerlendirilmesi gerektiğinden hareket etmektedirler. Davranışın ise bir karşıtı yoktur, veya daha basit bir şekilde ifade edilmek istenirse, davranmamak (davranışsızlık) mümkün değildir. Başkalarının bulunduğu bir ortamda davranışların ifade niteliği taşıdığı yani iletişim olduğu görüşü kabul edilirse, o zaman iletişimsizliğin mümkün olmadığı görüşü ortaya çıkar (Watzlawick 1969:51). Yani her zaman ve her ortamda iletişim ilişkisi
Toplumun belirleyici özelliği kültürdür, ve kültür üzerinde uzlaşma sağlanmaktadır. Zira, kültür içinde doğarız ve kültürce çevreleniriz. Başka bir deyişle; insan kültür içinde doğar, yaşar ve sonra da gider ama kültür kalır. Böylece bir kültür bir kuşaktan diğerine semboller ve simgeler sayesinde aktarılıp durmaktadır. İşte bu semboller ve simgeler de iletişimin temelini oluştururlar. Başka bir ifadeyle semboller ve simgeler (işaretler) her türlü iletişim eyleminin oluşması vazgeçilmez unsurdur. Bu hususu öncelikle “Sembolik Etkileşim Teorisi” olarak bilinen kuram vurgulamaktadır. (Mead, 1968) Bu teoriye göre, insanlar tabi bir çevrenin yanı sıra sembolik bir çevrede yaşarlar, semboller ve aynı şekilde cismen; uyarı sayesinde eyleme teşvik edilebilirler. Sembol ise, insanlar için öğrenilmiş bir anlamı ve öğrenilmiş bir değeri taşıyan uyarı olarak belirlenebilir. Anlam leksikalik tanıma uygun iken yani insanların günlük yaşamda bir kavrama verdikleri içerikleri ifade ederken, değer ise, insanların bu kavrama karşı duyguları tavırları anlamına gelmektedir (Mead 1968:115). Böylece sembolik etkileşim, semboller yardımıyla zihinlerinde karşılıklı anlamları ve değerleri aktüelleştirdikleri yani canlandırdıkları bir süreçtir.

İletişim kavramını açıklamak amacıyla dikkatimizi özellikle iletişim ile sosyal davranış ilişkisi üzerinde yoğunlaştırdık. Bu tartışmalar sonucu elde edilen bazı hususları burada maddeler halinde kısaca sıralayacağız.

1. Sosyal, canlı varlıkların birbirine yönelik davranış şekilleri olarak belirlenen iletişim, sosyal bir fenomen olarak karşımıza çıkmaktadır.

2. Sosyal iletişimde sosyal eylem kavramıyla sosyal eylemin amaçlı niteliği ortaya konmaktadır. İnsanların sadece davranmak için davranmadıkları, aksine eylemlerinde devamlı bir amaç güttükleri gerçeği, iletişim davranışının da erişilmek istenen amaç için araç olduğunu ortaya koydu. Başka bir ifadeyle ; İletişimde daima amaçlar gerçekleştirilmektedir.

3. İletişim iki yönlü bir süreç olarak ortaya çıkmakta ve bununla birlikte, sosyal etkileşim spesifik bir şekli olarak belirmektedir.

4. Sosyal iletişimin en önemli özelliğinin, işaretlerin belli imkanlar ölçüsünde sembol olarak kullanılmaları olduğu ortaya çıkmaktadır.

5. Semboller sayesinde ise karşılıklı anlamlar paylaşılmaktadır.

6. İletişimde sürekli bir seçicilik söz konusudur.

Bütün bu sayılan hususların ışığı altında, sosyal iletişimi tanımlamak istersek: İletişim sembolik olarak anlamların karşılıklı paylaşılmasıdır.


İletişim Biliminin Temel Kavramları

Buraya kadar iletişim kavramını ve boyutlarını açıklamaya çalıştık. Şimdi ise, yukarıda söylenenlerin ışığı altında bir iletişim olayının başarılı olması için gerekli şartların neler olduğu sorusu üzerinde duracağız. Sosyal bir iletişim sürecinin iskeletinde şu öğeler mevcuttur.

1. Kaynak Kavramı

Kaynak kavramını iletişim biliminde yerleşmiş olan communicator kavramının karşılığı olarak kullanmaktayız. Sosyal iletişim sürecinde kaynak kavramıyla, başka bir kimseye bir şey iletmek isteyen ve iletişimsel eylemin genel amacı olan, başkaları ile anlamların karşılıklı, yani ortak paylaşılması hususunu bir kanal aracılığıyla gerçekleştirmek isteyen kişi ifade edilmektedir.

2. Mesaj Kavramı

Mesaj (communicate), konuşmacı ile dinleyici veya kaynak ile hedef arasında ilişki sağlayan husustur. Ama şu noktalara dikkat etmek gerekir.

1. Bir yandan, mesajda materyal fenomen, mesela; işaretler (alfabeler), optik sinyaller vs. söz konusudur.

2. Diğer yandan, iletişim araç olarak sadece materyalin harekete geçirilmesinden ibaret değildir. Mesaj alıcıya yani hedefe iletilmek istenen her türlü içeriğin oluşturulmasıdır. Literatürde mesaj yerine “içerik” veya “ifade” kavramları da kullanılmaktadır.

Bu anlamda mesaj belli bir durumda aktüel olarak üretilen işaretlerin tümü, sözlü ifadelerin ve bu esnada ortaya konulan davranışların şekillerinin (mesela jest, mimik vs.) bütünü olarak tanımlayabiliriz.

3. Medya Kavramı

İleticinin gönderdiği mesaj hedefe taşımayı sağlayan bir araç olarak karşımıza çıkar medya kavramı. İletici ve hedef arasındaki iletişimi sağlayan bir araçtır.

4. Hedef Kavramı

İletişim sürecinde, mesajın algılanması, yani mesajın erişmesi istenen kimse için hedef (Recipient) kavramı yerleşmiştir. Sosyal iletişimde kaynak ile hedef karşılıklı ilişkide bulunmaktadırlar. Bu nedenle sosyal iletişime yüz yüze iletişim de denir. İletişimin başarılı bir şekilde oluşması için özellikle şu iki husus önemli bir rol oynamaktadır.

a) Durumun doğru yorumlanması.
b) Anlamların aynı şekilde yorumlandığını control etmeyi sağlayan veiletişim biliminde feed back olarak bilinen hususun mevcut olması.

Feed back (Başarılı Kontrol) Kavramı

Sosyal iletişimin genel amacı, iletilmek istenen anlam içerikleri üzerinde karşılıklı bir anlaşma sağlamaktır. Feed back sayesinde kaynak, hedefin algılama ve anlama fonksiyonu hakkında bilgi edinmektedir. Ayrıca feed back iletişimde bulunanlar arasındaki anlaşmanın başarı durumu hakkında da bilgi vermektedir. Toparlarsak feed back kavramını şu şekilde tanımlayabiliriz.

Feed back, kaynağın aktüelleştirdiği anlamı alıcının algılayıp algılamadığı, algılamışsa tepkisinin ne olduğu hakkında bilgi temin ettiği süreçtir.

İletişim kimilerinin dediği gibi bir devrim değil, insanlıkla yaşayan ve başlayan bir süreçtir. Bu süreç, yer yüzündeki ilk iki insanın serüveniyle başlar, ve dünyanın artan nüfusuyla birlikte insan toplulukları içinde sürekli yeniden yapılanarak uzar gider. İnsanlar, içinde yaşadıkları her toplulukta iletişimin temel unsurları olan ileten ve iletilen rollerini mutlaka üstlenmişlerdir.
İletişim en genel anlamıyla kültürünü oluşturan bireylerin düşünce değer yargı ve inançları sembol aşış verişleriyle olur. Edebiyatta bir toplumun tarihi ilerleyişi içinde birikimlerini temsil eden, toplumun değer yargılarından tutup da genel özelliklerine kadar bir çok bilgiyi edinmekte önemli bir konuma sahip olduğu için bu basamakta edebiyatın toplum içi ve dışı iletişimindeki yeri hiç şüphesiz önemlidir.

Yirminci yüzyılda sembol alışverişinin tümüne yakın bir bölümü kitle iletişim araçları tarafından yapılmaktadır. Dolayısıyla kütle iletişim araçlarını “kültürün temel taşıyıcıları” olarak nitelendirmek mümkündür. Kitle iletişim araçları içerisinde yazınsal iletişimi sağlayan(roman, hikaye, makale, dergi vs.) araçlar toplum genelinde sıkça başvurulan bir yapı arz etmektedirler.
Yazınsal iletişim genel olarak, dilsel iletişim bağlamında yer alır. Yazınsal iletişimde, “Söylem” olarak tanımlanan mesajlar (bildiriler) biri işitsel, biri görsel (yazı, imler) olan iki temel kanal aracılığıyla “dil” adı verilen düzgü (kod) sayesinde ve bu düzgüye uygun olarak gerçekleşirler.

Yazınsal bildirinin düzgülenmesi bir kaynağı (yapımcı, yaratıcı, yazar) ve genellikle çoğul bir hedefi (dinleyici, okur.. dinleyiciler, okurlar..) gerektirir. Çağımızda kaynak ile hedef arasında, yayıncı, basıncı, kitap vb., aracılar vardır. Yazılı ya da sözlü olan bildirinin üretilmesi (gerçekleşmesi), bireysel (psikofizyolojik), toplumsal ve durumsal etmenleri harekete geçiren çok gizemli bir süreçtir. Bu süreç sonunda, içeriğin temasını ve bildirinin biçimini içeren bir yapı (metin) ortaya çıkar. İçeriğin teması metnin anlamını iletir. Ama biçimsel bir nesne olan mesajın doğrudan doğruya belirticisi değildir. Bununla birlikte iletişimde iletilen içeriktir, yani bir biçeme ayrılmaz bir biçimde bağlı olan anlamsal ve göndersel özdür. Çeviri ya da uyarlama işlemleri bu içerik ya da özde gerçekleşir. Her zaman sorulan bir sorudur, tartışılan konudur; Yazınsal bakımdan içerik mi, yoksa ifade mi (biçim, yapı) önemlidir ? Yazınsallık söz konusu ise, elbette, ifade (biçim, yapı) önemlidir. Yazınsal bildirinin bir düzgüsü olduğuna göre bu düzgünün çözümlemesi de yapılabilir doğal olarak. Düzgü çözümlemesi, okuma eylemini, olumlamayı, yorumlamayı, değerlendirme ve eleştiriyi içerir. Ancak düzgü çözümlemesi yöntemleri, kesinlikle düzgüleme yöntemleri değildirler. Yani yapısalcılık, göstergebilimsel çözümleme maksist eleştiri yöntemleri, birer düzgü çözümleme yöntemleridirler, fakat düzgüleme yöntemleri değildirler.
Yazınsal bildirinin içeriği hedef kitlede öncelikle okuma eylemi gerektirir. Okuma; metinle okurun karşılaşması; anlama yorumlama şeklide tanımlanırken, “ ekoma ve yazma edğitimi, modern bilimin aydınlanma projesinin ön gördüğü üzere hakikat ve bilgiyi arama için değil, sadece okuma deneyiminin hazzı için yapılır. Bir kitaba sonran başlanabilir. Ortaya atlanabilir, sonra dönülebilir ve okuma girişe başvurularak sonuçlandırılabilir.” (Barthes, 1979) Böylelikle doğrusal okumadan (hiyerarşik, baskıcı tahakkümcü okumadan) farklı bir deneyimdir bu.
Okurla metin arasındaki ilişki sadece okurun kurmaca bir dünyaya girişi değil ama bir karşıya gelmeyi – yani anlam için bir savaşımı – temsil eder.

Sunulan metin okura alması için özendirilip, teşvik edildiği bir konumu teklif eder. Ne var ki, okurun metni harekete geçirmesi metin tarafından belirlenmez. Metin tarafından önerilen konumla okurun işgal ettiği konum arasındaki mesafe büyük veya küçük olabilir. Okurla metin arasındaki iktidar ilişkisi hep asimetriktir.

Okuma kavramı geleneksel olarak yazılı metinlerle bu metinlerin tüketicileri arasındaki ilişkiyi tanımlamaktadır. Ne var ki son zamanlarda yazın eleştirisi ve kuramlarının iletişim alanına ithal edilmesiyle ve her türlü iletişim metniyle bu metni alanlar arasındaki ilişkinin ayrıntılı çözümleme gerektiren karmaşık bir süreç olduğu görüşünün kabul görmeye başlamasıyla birlikte bugün kitle iletişim araştırmalarında da kullanılmaktadır.

Okur, okuyucu olarak adlandırılan mesajın iletileceği hedef kitle ise, metnin alımlayıcısı; gözlemci, anlamı üreten şeklinde tanımlanır.

Okurun doğuşu, yazarın ölümü pahasına olmak zorundadır. Okur eğlendirilecek, eğitilecek veya hoşça vakit geçirtilecek bir edilgen özne değildir. Metinle okur ilişkisi, metni okurun kurabileceği ama metnin de karşılaşmayı denetlediği şeklindedir. “Okur, metni salt okuma deneyiminin hazzı, verdiği zevk için okur” (Roland Barthes). Modemizmde ise okurun konumu metnin neye dair olduğunu bulgulamakla kısıtlıdır. Okur, bu anlayışa göre metne ilişkin anlamı reddedebilir, kısmen kavrayabilir, (seçicilik); vb.. Bu anlamda tümüyle edilgen değildir verili, metne ilişkin anlamla mücadele eder. Okur bu anlamda etkindir ama bu etkileşimin hedefi olan anlam yaratma bakımından edilgendir.

Geleneksel iletişim kavramı okuru (alıcı/hedef kitle vb.) hep bu tür kavramlaştırmış, modellerini bu kavramlaştırıma dayandırmıştır. Anlam metnin üretiminde değil, alımında ortaya çıkar. Uç anlayışla okur, metni okuma ediminde “yazar” veya yorumlar.

Metin “ima edilen bir okuru” çağırır ve bu metinle fiili okur, arasında karakter bakımından fenomenolojik bir etkileşimi gerektirir. Bu iki yanlı bir iletişim ilişkisi (Wolgrangser). Bir metinde boşluklar vardır ve okuma edimi sırasında okur belirsizlikleri açık hale getirir. Okur boşlukları doldurmakta özgürdür. Ama zamanda metinde sunulan kılıflarla da kısıtlıdır, metin önerir veya eğitir, okunursa son şeklini verir veya kurar.

Kitle iletişimi açısından okur kavramlaştırılmanın önemi çok fazladır. 1960’larda kitle iletişimine egemen olan eğilim “kütleler”i sessiz çoğunluk, dolayısıyla da modern toplumun atıl bir unsuru olarak görmekti. Eleştirel toplumbilim, kitleyi (özellikle orta sınıfı) zihin yapıları “alıklık aşılayan” kültür endüstrisince yoğrulan topluluklar olarak görüyordu.

Kitle iletişimi doğrudan doğruya insanların tavır, tutum, duygu ve düşünceleriyle ilgilidir. Kitle iletişiminin ana malzemelerini de bunlar oluşturur. İletişim bilimindeki klasik iletişim süreci içerisinde yer alan “mesaj” edebiyatla ilişkili olarak okuyucunun duygu, düşünce tavır ve tutumlarıyla örülür.

Toplumda, birbiriyle etkileşimde bulunan bir çok toplumsal sistem vardır. Bu toplumsal sistemler içinde en temel olan, toplum düşünce, değer yargı ve inançları bütünü olarak tanımlanan kültür sistemidir. Kültür bütün sistemlerin merkezinde yer alır ve bilgiye dayanan kuramsal ve açıklayıcı bir rol üstlenir. Aynı zaman da tüm temel yönelmeleri ve alt sistemleri birleştirir. Edebiyatta bir dönemin yansıması bakımından okurun geçmişle iletişimini, birikimlerini kıyaslamasını ve varolan gerçeklerden yola çıkarak mantığına uygun olanı benimsemesinde yardımcı olur. Bu aşamada iletişimi sağlayan bir araç görünümüne girer ve iletişimin önemli bir basamağı şeklinde ele alır. Kültür benzetmesi olarak dönem dönem bir birikimi edebiyat içerisinde okur bulabilir. Kütle iletişimi bir çok bakımdan toplum bildirişimi şeklinde işler. Toplum, iletişimin hem kodlayan (ileten-kaynak) hem de kodu açan ve yorumlayan (iletilen-hedef alıcı) unsuru olarak görev yapar.

Toplum, dünyadaki değer toplumlarla ilişkilerin devam etmesi için ve toplumun yeni üyelerine kültürün aktarılması için mesajlar kodlar. (Bir edebi eserdeki temanın okuyucuda uyandırmak istediği ana duygu gibi.) Gözlerimizi ve kulaklarımızı neredeyse sonsuz denecek kadar büyük mesafelere eleştirme ve sesimizi ve yazılı kelimeciklerimizi dinleyici veya okuyucu bulabildiğimiz yerlere ulaştırma iktidarına sahip olan kitle iletişimi bu bakımdan toplumsal haberleşme içinde büyük bir sorumluluk payı yüklemiştir. Ebedi eserler, radyo, televizyon ve çağımızda önemli bir mesafe kat eden internet ufukları bizim için gözlenmektedirler. Liderlerin ve uzmanların düşündüklerini bize duyurarak, kamu sorunlarının tartışılmasını sağlayarak bu araçlar, dengi ve filmler de dahil ufukta görünenleri yorumlamamızda ve ona karşı ne yapılması gerekiyorsa bu konuda bir karara varmamızda bize yardımcı olurlar. Ders kitapları ve eğitim filmleri, kültürümüzü kodlama işinde diğer bütün araçlara olanak hazırlayan araçlardır.

Hiç şüphe yok ki kitle iletişim araçları toplumsal kültürün ilk belirleyicilerindendir. Artık iletişim olmaksızın toplum olmak mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında bütün insan toplumları iletişim toplumu olmuşlardır. İletişim için “kapsamlı bir kültür hareketi” demek fazla da iddialı olmaz. İletişim, insanların duygu, düşünce ve tavırlarına nüfuz ettikçe de onun ekonomik ya da siyasi yapısından çok kültürler üzerindeki etkisi ön planda olacaktır.

Kitle iletişim araçları bir yandan çağdaşlaşma ve demokratikleşme sürecinin bir gereği olarak geliştirilip kullanılırken diğer yandan iletişim teknolojisi sahibi ülkelerin kültür emperyalizmine yönelik amaçlarına da zemin hazırlayan bir yapı olarak yayılmaktadır.

İletişim mekanizmasının yoğun baskısıyla birlikte güçsüz insanlar kendilerine sunulan bir yaşam biçimi çerçevesinde yaşar. Öylece uyur, yer, konuşur yada düşünürler. Özellikle yoğun bir hedef olarak seçilmiş az gelişmiş ülkelerde kitle iletişim araçlarıyla yayılan kültür paketlerinin etkisinden kurtulmak mümkün değildir.

İletişim, gelişmiş ülkeler için bir kültür yayma aracı olarak kullanılırken, az gelişmiş ülkelerde gelişmeyi hızlandırıcı bir araç ve ulusal kültür oluşumunda bir çıkış yolu olarak düşünülebilir. Buna örnek Afrika ülkeleridir. Afrika ülkeleri kültürel kimlik konusuna büyük önem vermektedir. Bu, sömürgeciliğe karşı bir tepki olmuştur. Kültürel kimlik Afrika’da bir özgürlük ve bağımsızlık kavramı olarak kök salmıştır.

Bu anlamda yazılı ve sözlü edebiyatı oluşturan öğelerinde dahil olduğu iletişim araçlarına düşen görevler vardır:

· Kültürel zenginlikleri ortaya çıkarmak, tanıtmak,
· Bunların aracılığı ile ulusal birliği güçlendirmek,
· Yerleşmiş değerleri vurgulamak,
· Sonuçta ise yalnızca geleneksel iletişim yöntemlerini yaşatmak ve bunları çağdaş iletişim yöntemlerine uydurmak değil, iletilenlerin içeriğinde gelenekleri izlerini sürdürebilmektir.

Ne var ki, gelişme yolundaki ülkeler şöyle bir durumla karşı karşıya kalmışlardır; Bir yanda çağdaş iletişim olanaklarını geliştirmek için geniş yatırımların yapılması zorunluluğu vardır. Yeni araçlarla iletilecek programların sağlanması da geniş harcamaları gerektirir. Yeni araçlar sürekli program yayınlayarak yapılan yatırımları haklı göstermeye yönelmişlerdir.

Fakat genç ülkeler bu program ve mesajları kısa zamanda üretme olanaklarına kavuşamamışlardır. Bu yüzden de dışarıdan bol bol program getirişmiş, bu da kültürel yüzleşmeye yol açmıştır. Kendi edebi tarihimizde buna benzer izlere rastlarız. Edebi eserlerin toplumlar arası etkileşimde bir köprü vazifesi kurduğu dönemlerde bilhassa farklı ve güçlü medeniyetlerle karşılıklı iletişimin yaşandığı dönemlerde toplum olarak edinilen bilgi birikimi iletişimin olumsuz bir sonucu olarak toplum için bölünmeler kültür yozlaşmaları, toplum içinde toplum şeklinde gruplaşmaları yaratmıştır. (Tanzimat dönemi yanlış batılaşma hareketleri gibi.)
Kendi iletişim teknolojilerini, kendi edebiyatında benliğini oluşturamamış, bu yapıyı sağlamlaştıramamış toplumlar söz konusu iletişim süreci içinde kültür bozulmasını ve sonuçta yıkımı yaşamaya mahkumdurlar. Çünkü kültür, artık iletişimle yaşayan ve şekillenen bir sisteme dönüşmüştür.

Bu ne benzeri durumlara düşmemek için yapılan çalışmalar okur-yazar ilişkisi, iletişimi içinde düzeltilmeye çalışılmıştır. Örneğin Tanzimat Dönemi’ni yaşarken görülen eksiklikler, yapılan hatalar, bir taraftan da yazarın kişisel görüşleri ışığında şekillenerek okuyucuya, halka doğru olanı verme çabasına dönüşmüştü. Yani bu dönem edebiyatla eğitim çalışmaları gerçekleştirilmiş de diyebiliriz. İletişimin eğitim gayesi ile uygulaması yoplumda az da olsa bir yanlışları düzeltmeye itmiştir insanları.

Eğitim ve iletişim kavramları birbirini zaman zaman kapsamak ve benzer özellikler göstermekle birlikte birbirinden de farklıdır. İletişimi daha iyi kavramak ve edebiyatında bir eğitim görevi üstlendiğini düşünerek bu kavramları açıklamak için imge (imaj) ve bilgi kavramları üzerinde durulması gerekir. Her iki kavram içinde sözlük karşılığı, “nesnel geçerliğin insan zihninde yansıması” biçimindedir. Bir edebi eserin (didaktik içerikli) kişi üzerinde etkisi şu şekildedir.

Bilgi

Bilgi iki basamakla oluşur.

1) Nesnel gerçekliğin DUYUM BASAMAĞI
2) Nesnel gerçekliğin dönüşüme uğratılıp yeniden üretildiği DÜŞÜNCE BASAMAĞI (Anlama olgusu bu basamakta başlar.)

Bir metni okumadan önce başlığını gördüğümüz de ilk anda genel hakkında bir ipucu oluşur ancak genele ulaşamayız. Burada artık diğerleriyle bir bağlantıya, ilave bilgiye ihtiyaç vardır. Bunu okurken ise, yeni ifade şekilleriyle, duyumları soyutlar, çözümler (analiz), birleştirir (sentez), sonuçta bir genel görüş ve bilgi bütünlüğüne ulaşırız.

ALGI + SOYUTLAMA + BİRLEŞTİRME
(Duyu) (Çözümleme Analiz) (sentez)

DUYUM BASAMAĞI

Bilgi, basit bilgiden kuram ve varsayımlara doğru bir gelişim süreci içinde ilerler.
BİLGİ à KAVRAM + YARGI (Basit Bilgi)

KAVRAM + YARGI à ÇIKARIM ve FİKİR

Çıkarım ve fikirler, gelişerek, fikir birliğini oluşturur.

FİKİR BİRLİĞİ à KURAM ve VARSAYIM (Üst bilgi) oluşturur.
–İMGE (İMAS) –

İmge bir tasarımdır. Nesnel gerekliğin, Anlık tasarımı biçiminde ifade edilebilir. Algıların oluşturduğu her tür tasarım bir imgedir.

Kaynak:

Prof. Erol Mutlu / İletişim Sözlüğü
Konca Yumlu / Kitle İletişim Araştırmaları
Metin Karadağ / Yazılı Sözlü Anlatım

(Visited 30 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 02.12.2008 tarihinde Hale tarafından, Yaşam Koçu | Daha Kaliteli Bir Yaşam İçin bölümünde paylaşılmıştır ve 14130 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

İletişim Bilimi | İletişim Modelleri Ve Evreleri - İletişim Kavramı, Anlamı Ve Kapsamı - İletişim Biliminin Temel Kavramları orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleBir Bilim Adamının Romanı | Oğuz Atay’ın Kendi Hocası Olan Mustafa İnan’ı Anlatışı Sonraki MakaleYunus Emre Roman Yarışması | Uluslararası Eskişehir Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz