Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Hababam Sınıfı – Sınıf DeÄŸil, Åžano | Rıfat Ilgaz


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 02.11.2008 tarihinde Hale tarafından, Öykü Paylaşımları | Mevlana Hikayeleri bölümünde paylaşılmıştır ve 785 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Hababam Sınıfı – Sınıf DeÄŸil, Åžano


Otello Kemal, onbirlere EÅŸber’i oynatacaktı. Hababam Sınıfı’nın Güney duvarındaki sahneye yandan açılan pencerenin kâğıtları sökülmüş, sınıfın tadı kaçmıştı. Etütlerde uyumak bile zorlaÅŸmıştı artık. Ne adamdı bu Otello Kemal! Bir kulis oluvermiÅŸti Hababam Sınıfı, Sumru’nun (onbirlerdeki Zenne YaÅŸar) makyajını yapıp kırıta kırıta dolaÅŸması bütün sınıfı ÅŸair etmiÅŸti. Divan edebiyatından akılda kalan bütün mısralar dökülüyordu ortaya:

“Ayağın sakınarak basma aman sultanım,
Dökülen mey kırılan ÅŸiÅŸei rindan olsun!”

Ya da Refüze’nin tekrarladığı:


“O gül endam bir al şâle bürünsün yürüsün,

Ucu gönlüm gibi ardında sürünsün yürüsün,”

beyitleri gibi…

Bir ÅŸiir havasıdır esiyordu Hababam Sınıfı’nda Nedense bu hava HaÅŸimci Piyale Ä°hsan’ı kızdırıyordu. Sivas’tan verilmiÅŸti bu liseye. Hababam Sınıfı’na girdiÄŸi gün bir biçimine getirip:

“AteÅŸ doludur tutma yanarsın
Karşında ÅŸu gülgün piyale!”

mısralarını okumuş, lâyık olduğu adı da almıştı.

Ä°lk ders, Piyale Ä°hsan’ındı, Palamut Recep, yerinden oynatılmış sıraları hizaya getirdikten sonra:


“Çocuklar!” dedi, “Sahne açılmışken Piyale’ye söyleyelim, bir piyes de biz oynayalım. Ha, ne dersiniz?”

Bütün Hababam Sınıfı Åžaban hariç, “Oynayalım!” diye onayladı.

Palamut:

“Ne oynayalım ama?”

Tulum Hayri:

“Ä°nek Åžaban’ı!” dedi.

İneğin olgunluğu üzerindeydi, fazla kızmadı:

“Sen inek’in kuyruÄŸuyla oyna!” diye bir espri bile yuvarladı.

Refüze Ekrem:

“Bırakın Ä°nek’i sabah sabah… Biz Kel Mahmutu oynayalım!”
“Oynayalım!”
“Söyleyelim bizim Plyale’ye”

Palamut kapıya gitti geldi:

“Tamam, geliyor… Herkes yerine!”

Piyale İhsan, bugün çok yorgundu. Uzun saçlarını tarayacak zaman bulamamıştı. Kürsüye geçince her iki kulağına düşen kırçıl saçlarına parmaklarını takarak düzenledi. Sonra iri camlı gözlüğünü, ceketinin eteğiyle sildi. Tam derse başlayacaktı ki Refüze kalktı ayağa:

“Efendim!” dedi, “Bir müsamere de biz verelim. Onbirlere Otello…”
“Otello’yu mu oynayalım?”
“Hayır efendim. Onbirlere Otello Kemal Bey, Hamit’ten EÅŸber’i oynatıyor.”

“Hamit’in EÅŸber’i, oynanmak için yazılmamıştır ki… Zaten onun bütün tiyatroları böyledir. Åžiirleri…”

Hâmit’ten hiç hoÅŸlanmayan, edebiyatçı geçinen Refüze:

“Efendim ÅŸiirleri de okunmak için deÄŸildir…” diye lâfa karıştı…

Piyale kızmıştı:

“Küstah!” diye çıkıştı. “Sen nasıl olur da bir büyük ÅŸaire…”

Palamut sadede gelinmesini istiyordu. Bütün sınıf dersin kaynatılmasından memnundu ama:

“Efendim… Bir piyes oynasak, realist bir piyes… Meselâ.”

Piyale yeniden kızmıştı:

“Sen realizm nedir biliyor musun? Realizm Emil Zola’yla birlikte ölmüştür. Edebiyat… Sembolizm demektir.”

“Peki efendim… öyleyse sembolik bir piyes… Meselâ Kel Mahmut…”
“Kimdir bu Kel Mahmut?..”
“Kel Mahmut bir tiptir, bir idareci tipi… Bütün idarecileri sembolize eder…”
“Hayır. Sembolik tiyatro yoktur, olamaz da… Olsaydı HaÅŸim yazardı…”

Refüze parmak kaldırmadan yine lâfa karıştı:

“Öyleyse Piyaleyi oynayalım!”
“Piyale mi?”

“Öyle ya efendim. Büyük Åžair Hamit’in EÅŸber’i okunmak için yazılırda Piyale niçin oynanmak için yazılmaz?”

“Otur, terbiyesiz… Sizden edebiyat çok uzak… Edebiyat demek görüş demektir. Siz burnunuzun ucunu görmeden…”

“Efendim, HaÅŸim görebilmiÅŸ mi burnunun ucunu?”

Piyale’nin kan beynine fırlamıştı:

“HaÅŸim sizin aynada gördüğünüzü duvarda görmüş… HaÅŸim tabiatı bir tül perde arkasından seyretmiÅŸ,.. HaÅŸim bir tül perde arkasından bütün evreni…”

Ön sırada oturan Kalem Åžaklr, Ä°nek Åžaban’a bir tutam ot gösteriyor, onu deli ediyordu… Åžaban’ın savurduÄŸu küfürleri Piyale bile duymuÅŸtu. Parmağını Åžaban’a doÄŸru uzatarak;

“Çabuk söyle!” dedi, “Åžimdi ne söyledim?”

Şaban büsbütün afallamıştı:

“Ahmet HaÅŸim… Tül perde…”
“Söyle, ne olmuÅŸ tül perdeye?”
“Efendim HaÅŸim, ÅŸiirlerini perde arkasında yazarmış!”
“Ne perdesi be?”
“Efendim tül perde!”
“Otur!”

Cebinden not defterini çıkardı. Adının, numarasının hizasına kırmızı kalemle bir + işareti koydu:

“Görüşürüz seninle!”

Sonra bütün sınıfa çıkıştı:

“Edebiyat ne kadar uzak sizden, HaÅŸim ne kadar uzak. Ben bütün ÅŸiir zevkimi HaÅŸim’e borçluyum, HaÅŸim tabiatı görüş, insanları anlayış, seziÅŸ demektir. HaÅŸim’de görüş yok ha!”

Refüze yavaştan:

“Dur!”

dedi, “Ben sana ÅŸimdi görüş nedir, seziÅŸ nedir göstereyim. Burnumuzun dibini hangimiz görmüyoruz, bakalım! Çocuklar oyun baÅŸlıyor! Piyaleyi oynayacağız, Piyale Ä°hsan’ı!”

Çekmeceden çantasını aldı. Sahneye açılmış pencereden yavaşça atlayıp gözden kayboldu, Az sonra kapı vuruldu:

Piyale dik bir sesle:

“Giriniz!” diye emir verdi.

Refüze koşarak gelmiş gibi, nefes nefese:

“Efendim afedersiniz…” dedi, “Annem hastalandı da doktora gitmiÅŸtim.”

Hababam Sınıfı’nda tek bir gündüzcünün bile bulunmadığını bilmeyen Piyale:

“Geç!” dedi, “Geç kalma bir daha!”
“TeÅŸekkür ederim!”

Bir falso olmasın diye dudaklarımızı ısırıyorduk. Refüze gayet soğukkanlı geldi, yine sahneye açılan pencerenin yanına oturdu. Çantayı sıraya koydu. Bir tomar kitap alarak tekrar kaydı dışarı. Az sonra kapı üç kere vurulmuştu:

“Giriniz!”

Piyale dersi kesmiÅŸ, gözlerini kapıya dikmiÅŸti. Refüze daha kalın bir sesle: “Treni kaçırdım da… Affedersiniz?..”

Kızmıştı:

“Ders mi yapacağız, trafik memurluÄŸu mu?”

Sağ elini sıralardan tarafa uzatarak:

“Geç!” dedi.

Hiç olmazsa gülme nedeni bulmuÅŸtuk. Katıla katıla gülüyorduk. Piyale esprisinin hoÅŸa gittiÄŸinden memnun yeniden derse baÅŸladı. Biz tepîne tepine gülerken Refüze çoktan kaymıştı sahneye… Kapı bu kez de altı kere vuruldu. Piyale nezaketi bir yana bırakarak:

“Gir be!” diye bağırdı.

Refüze’nin arkasında bir pardesü vardı bu kez, elinde de bavul kadar bir çanta. Kasketini bile çıkarmamıştı. Piyale:

“Çıkar ÅŸapkanı be… Sınıftasın!” diye bağırdı.

Refüze şaşkın bir davranışla:

“Ah! Pardon efendim. Memleketten geliyorum da izinliydim…”
“Ne izini bu?”

Tulum:

“Hava teptili!” diye gevezelik etti.
“Ne izini, söylesene?”

Refüze’nin gözleri dolu dolu oldu:

“Efendim ben yatılıyım… Telgraf almıştım da… Mahmut Bey, saÄŸ olsun, izin vermiÅŸti.”
“Ne telgrafı?”
“Baban ağır hasta, acele gelesin diye.”
“GeçmiÅŸ olsun, nasıl ÅŸimdi?”
“Öldü!”
“Ya! Vah vah… Başın saÄŸ olsun. Geç otur!”

Bu ölüm haberine Hababam Sınıfı hüngür hüngür ağlıyacak yerde katıla katıla gülüyordu.

Piyale İhsan şaşkın şaşkın bakıyor:

“Ne taÅŸ kalpli sınıfsınız!” diyordu “Hiç böyle sınıf görmedim!”

Refüze pardösüyü çıkarmıştı. Yeniden pencereden sızacaktı ki zil çaldı. Bu zil, aynı zamanda oyunun bittiğini haber veren bir gongdu. Hoca sınıftan çıkınca Refüze ayağa kalktı:

“Sayın seyircilerim!” dedi, “Oyunumuz burda bitti… Kanlıkavak cinayeti! Ayrıca duettolar, kantolar… Askere beÅŸ kuruÅŸ, başı bozuk iki çeyrek!”

Rıfat Ilgaz

(Visited 5 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 02.11.2008 tarihinde Hale tarafından, Öykü Paylaşımları | Mevlana Hikayeleri bölümünde paylaşılmıştır ve 785 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Hababam Sınıfı - Sınıf Değil, Şano | Rıfat Ilgaz orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleTarihte Bugün: 19 Aralık | (1966) - Koç Grubunca Ãœretilen Ä°lk Türk Otomobili ''Anadol'' Satışa Sunuldu Sonraki MakaleAtatürk'e Åžiirler : Kemal PaÅŸa'ya | Ord. Prof. Dr. Anna Masala

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz