Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Ayasofya Efsaneleri | Doğu Roma Ve Osmanlı İmparatorluklarının Hem Yükseliş Hem Çöküş Dönemlerine Tanıklık Eden Tarihinin En Önemli Dini Eserlerinden ..


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 09.05.2009 tarihinde Hale tarafından, Felsefe - Arkeoloji - Mitoloji ve Efsaneler bölümünde paylaşılmıştır ve 1618 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Ayasofya Efsaneleri

DoÄŸu Roma ve Osmanlı imparatorluklarının, hem yükseliÅŸ hem de çöküş dönemlerine tanıklık eden, tarihinin en önemli dini eserlerinden biri olan Ayasofya; gerek Bizans gerekse Türk kaynaklı pek çok efsaneye konu olmuÅŸtur. Ancak günümüzdeki Ayasofya’nın, burada yapılan ilk kilise olduÄŸunu düşünmek bizi yanıltır.


Tarihçi Sokrates‘e göre 15 Åžubat 360 tarihinde burada inÅŸa edilen ilk kilise bir bazilikaydı ve eski bir Roma tapınağı üzerine kurulmuÅŸtu. M.S. 4O4’te yanan bazilikanın yerine yapılan ikincisi, Ä°mparator II. Theodosios döneminde 10 Ekim 415 yılında ibadete açıldı. 13 Ocak 532 yılındaki ünlü “Nika Ä°syanı”nda bütünüyle yanan kilisenin yerine, aynı yıl, Ä°mparator I. Iustinianos’un (Jüstin-yen) emriyle günümüze kadar ayakta kalan Ayasofya’nın inÅŸası baÅŸlatıldı.

Tarihçi Prokopios’a göre, Miletoslu Isidoros ve Trallesli Anthemios’un mimarlığını yaptığı kilisenin inÅŸaatında; yüz ustabaşı, bin usta, on bin işçi çalışmış; Suriye, Mısır, Yunanistan ve Küçük Asya’dan gelen gemiler dolusu malzemeyle Ayasofya’nın inÅŸaatı 5 yıl 10 ay ve 24 günde bitirilmiÅŸti. 27 Aralık 537’deki açılış törenine patrik Menas’la birlikte gelen imparator, yapının güzelliÄŸi karşısında şöyle demekten kendini alamamıştı:

“Bana böyle bir kiliseyi yaptırma ÅŸansı verdiÄŸi için Tanrı’ya şükürler olsun.”


Ayasofya ile ilgili Bizans efsanelerinden birinde ise, bu ünlü mabedin doğuşu gelecek kuşaklara şöyle aktarılıyordu:

“Iustinianos Ayasofya’yı yaptırmak için en ünlü mimarları Ä°stanbul’a davet etti, yaptıracağı kilise için birer taslak çizmelerini istedi. Ancak çizilen hiçbir taslak imparatoru tatmin etmedi.
Bir gece üzgün ve umutsuz uykuya dalan Iustinianos, bir rüya gördü. Ayasofya’nm kurulacağı arsada beliren nur yüzlü bir ihtiyar, sağına soluna bakınıyor, sonra da her köşede biraz durup bekliyordu. Nur yüzlü ihtiyarın yanına giden imparator, onun elindeki gümüş levhayı görünce ÅŸaÅŸkınlığa düştü. Levhanın üzerinde çizili olan kilise resmi, onun hayalini kurduÄŸu mabet idi.
Hemen tanrıya dua etmeye baÅŸlayan Iustinianos’un yanına gelen garip ihtiyar, elindeki gümüş levhayı imparatora uzattı ve dedi ki ‘Al bu resmi Iustinianos, kiliseni bu örneÄŸe göre yaptır!”

Bizans efsanesi burada bitmez doÄŸal olarak. Ä°mparator, sevinçle tapınağın adını ne koyması gerektiÄŸini sorunca, “Ayasofya” der nur yüzlü garip ihtiyar ve anında kaybolur. Ä°mparator, sabahleyin kalkınca mimarını çağırır ve rüyasındaki mabedin resmini tarif ederek çizmelerini ister.

Efsane denilince sonu mu olurmuÅŸ?

Mimarını şaşırtmak isteyen Iustinianos, onlardan aldığı cevap karşısında kendisi şaşkınlığa düşer. Rüyasında gördüğü kilisenin tıpkı çizimini kendisine uzatan mimar; o gece bir rüya gördüğünü ve rüyasında gördüğü kilisenin resmini, unutmamak için sabaha kadar çalışıp kâğıda döktüğünü söyler. Ayasofya, işte bu rüyalardaki kilisedir!

Ä°stanbul’un Türkler tarafından fethinden sonra da pek çok efsaneye konu olmuÅŸtur bu yüce mabet. Evliya Çelebi‘nin anlatılarına göre, Hazreti Muhammed’in doÄŸduÄŸu gece Ä°stanbul’da büyük bir yersarsıntısı olmuÅŸ ve Ayasofya’nın kubbesi yıkılmıştı. Bir süre sonra, Buhayra adlı rahibin aracılık etmesiyle, bir rahipler kurulu Mekke’ye gitmiÅŸ, o zaman henüz küçük bir çocuk olan Hazreti Muhammed‘in ağız suyundan alıp, zemzem suyu da katarak Mekke toprağı ile bir harç yaparak Ä°stanbul’a geri dönmüşlerdi. Yıkılan kubbenin tamiri, iÅŸte bu Mekke’den getirilen harçla mümkün olmuÅŸtu.

Bunu biliyor muydunuz?


Mimar Sinan, Selimiye Camii’ni inÅŸa ederken Ayasofya ile yarışmış mıydı? Daye-Zade Mustafa Efendi’nin 1717 yılında yazdığı esere göre, Sinan; yazdığı bir kitapta (bu kitap bulunamamıştır), Selimiye’nin kubbesini Ayasofya’nın kubbesinden dört arşın daha büyük yaptığını ifade etmiÅŸti. Ancak yapılan ölçümler, Selimiye’nin kubbe çapının ortalama 31,305 metre, Ayasofya’nın kubbe çapının ise ortalama 33,8 metre olduÄŸunu ortaya koymuÅŸtur.

M.S. 537’de tamamlanan Ayasofya’nın kubbesi, son kez 14. yüzyılda olmak üzere, dört defa kısmen veya önemli ölçüde çökmüş; her seferinde onarılarak bugünkü haline ve boyutlarına ulaÅŸtırılmıştır. Bu yıkılmalara neden olarak, ilk kubbenin aşırı yayvanlığı nedeniyle taşıyıcı filayaklarına (filpaye) yaptığı basıncın fazlalığının yanı sıra, kullanılan harcın çok yavaÅŸ sertleÅŸmesi ve payanda duvarlarının yetersizliÄŸi vb. gösterilmektedir. Bu etkiler, kubbe çapının büyümesine, dolayısıyla çatlayıp yıkılmasına neden olmuÅŸtur.

Yapılan basit hesaplar, Ayasofya’nın kubbesinin, bu büyümelerden önceki çapının 31,612 metre olması gerektiÄŸini göstermektedir. Bu çaptan doÄŸan kubbe çevresi ise 99,31 metre veya 10,318 Bizans ayağı uzunluÄŸundadır. 318 sayısı ise, Latin ebced hesabıyla (*) Hz. Ä°sa’nın karşılığıdır. Anlaşılan, mimarlar Anthemios ve Isidoros, kubbenin çapında Hz. Ä°sa’yı sembolize etmek istemiÅŸler.

Buna karşılık Selimiye’nin kubbe çapı 31,305 metredir; Osmanlı arşınında 24 adet olarak bulunan boÄŸum cinsinden ifade edildiÄŸinde, 990 boÄŸuma eÅŸit olduÄŸu görülür. 990 sayısı, Osmanlı ebced hesabıyla Hz. Ali’nin karşılığı olan 110 ve Allah’ın karşılığı olan 66 sayılarını içermektedir, zira 990’un karşılığı 15×66 veya 9×110’dur.

Sinan gibi bir dâhinin, Ayasofya’nın kubbesinin orijinal çapını hesaplayamamış olması düşünülemez. Çünkü, bu amaçla filayaklarının düşeyden yaptıkları sapmayı yerinde ölçerek bulması yeterli olurdu. Selimiye’nin kubbesinin, Ayasofya’nın kubbesinin orijinal çapına göre 31 cm. küçük olmasını Sinan’ın önemsemediÄŸi anlaşılıyor. Çünkü, bu önemsiz farkı isteseydi rahatça aÅŸabilirdi. Hem aÅŸmak hem de aynı zamanda Hz. Ali ile Allah’ı anabilmek için gerekli çap ise, ancak 41,70 metre çapında bir kubbe yapmakla mümkün olabilirdi. Bu kadar büyük bir kubbe yapmamayı göze almasını doÄŸal karşılamak gerekiyor. Mimar Sinan sadece Allah’ın adını anmakla yetinseydi, Ayasofya’nın bugünkü çapını rahatça geçmiÅŸ olacaktı: 16×66=1056 boÄŸum veya metre cinsinden 33,34!

(*) Eski Sami ve Finike alfabelerinde harflerden ayrı rakamlar yoktu. Rakam yerine her harfe bir sayısal değer verilmişti. İstenilen rakam bu harflerle yazılırdı. Bu gelenek, Finike alfabesinden türeyen Latin alfabelerinde Ortaçağa; Arap alfabesinde ise bugüne dek korundu.

Bizanslıların ve Türklerin en büyük mabedi olmuş Ayasofya hakkında inşa yıllarından başlayarak birçok efsaneler söylenmiştir. Evliya Çelebi bu tılsımlardan bahsediyor.

AkÅŸemseddin’in ilk tefsir dersini verdiÄŸi pencere, soÄŸuk pencere ismiyle anılmaktadır. Bu pencereden esen serin rüzgarın ilahiyet tahsil edecek talebeye zihin açıklığı verdiÄŸi inancı beslenirdi.

Ayasofya’nın güney tarafındaki delhizlerde bulunan oyuk bir taÅŸ Hz. Ä°sa’nın beÅŸiÄŸi olarak gösterilmekte idi. Kadınlar yeni doÄŸmuÅŸ rahatsız çocuklarını bu beÅŸiÄŸe koysalar sıhhat bulacaklarına inanılmıştı.

Müslamanların inanışlarına göre Hızır, Ayasofya’da top kandilin altında namaz kılardı. 40 sabah aynı yende namaz kılanların Hızır’a rastlamaları mümkündü.

Hızır genelllikle bir derviÅŸ kılığında görünürdü. EÄŸer o anda tanınır ve eline sarılırsa dilenilen ÅŸey olurdu. Ayasofya’nın kubbesindeki 4 melek tasviri de birer tılsım sayılırdı.

(Visited 2 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 09.05.2009 tarihinde Hale tarafından, Felsefe - Arkeoloji - Mitoloji ve Efsaneler bölümünde paylaşılmıştır ve 1618 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 4 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Ayasofya Efsaneleri | Doğu Roma Ve Osmanlı İmparatorluklarının Hem Yükseliş Hem Çöküş Dönemlerine Tanıklık Eden Tarihinin En Önemli Dini Eserlerinden Biri Olan Ayasofya orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleÖğrendim Ki | Ataol BehramoÄŸlu Sonraki MakaleEt Yiyen Bakteri | Ä°ngiltere'de Yapılan AraÅŸtırma; Sarımsak,"Et Yiyen Bakteri" Olarak Bilinen MRSA - Metisilin Dirençli Staphylococcus Aureus Enfe..

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz