Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Atatürk’te İnsan Sevgisi | Atatürk’ün İnsanlık İdeali – Atatürk’ün Evrensel Etkisi – The Humanism Of Atatürk – Abstract


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 22.05.2009 tarihinde Hale tarafından, ATATÜRK'ün Hayatı ve Hakkında Yazılanlar bölümünde paylaşılmıştır ve 1413 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Atatürk’te İnsan Sevgisi

I. GİRİŞ


Türk milleti, binlerce yıllık bir geçmişe dayanan parlak tarihi boyunca toplum hayatının kültür, sanat, siyaset ve askerlik gibi çeşitli kesimlerinde, çağlarına damgasını vurmuş olan büyük adamlar yetiştirmek bakımından gerçekten, mutlu bir ulustur.

Ulusal tarihimizi yücelten Türk büyükleri arasında Atatürk, hiç kuşkusuz, özel bir yer alır. Eğitimci yönü ağır basan düşünürümüzün sözleri ile: “… hiçbir insan zekâsı, Türklük gerçeğini O’nun kadar yakından, O’nun kadar içinden tanımış değildir. Hiçbir gönül, Türk sevgisini bu kadar büyük olarak tanımamıştır. Atatürk, düşünce adamları gibi, Türk’ün ne olduğunu düşünmekle; gönül adamları gibi, Türk’ü sevmekle kalmamış; Türk’ü kurtarmış, diriltmiş, tanıtmıştır. Onun için, Atatürk ölmüyor; Türklerin, bütün insanların kafasında diriliyor; her dirilişinde de, bir kat gençleşiyor.” 1


Bir batılı kaynak tarafından: “Seçkin bir Türk askeri, reformcu ve devlet adamı” 2 olarak tanımlanan Atatürk, sahip bulunduğu Tanrı vergisi nitelikleri ve geliştirdiği yetenekleri ile batı kavramlarına göre, karizmatik ve pragmatik bir lider olarak sadece ulusuna yön vermekle kalmamış, aynı zamanda, dünya kamu oyunu, özellikle günümüzde Üçüncü Dünya ülkeleri diye anılan toplumları, derin bir şekilde etkilemiştir. Bu etkilemede Atatürk’ün askerlik, siyaset ve reform alanlarındaki üstün başarıları kadar insanlık sevgisine dayanan idealist görüşlerinin de büyük katkısı olmuştur.

Bu yazıda, Atatürk’te İnsanlık sevgisi konusunu ele almakla mutluyum. Bu mutluluğumun kaynağını, O’nun şu sözleri oluşturuyor: “Türk milleti, millî hissi, insanî hisle yan yana düşünmekten zevk alır. Vicdanında, millî hissin yanında, insanî hissin şerefli yerini daima muhafaza etmekle haklı olarak övünür.” 3

II. ATATÜRK’ÜN İNSANLIK İDEALİ

“Olağanüstü bir inkılâpçı olduğunu göz önünde tutarak özellikle, sömürgecilik ve emperyalizme karşı açılan savaşların ilk lideri olduğu inancı ile dünya ulusları arasında karşılıklı anlayışın, sürekli barışın öncülüğünü yapmış olduğunu; bütün yaşamı boyunca, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayırımı göstermeyen bir uyum ve iş birliği çağının doğacağına inancını unutmadan; eylemi her zaman barış, uluslar arası anlayış ve insan haklarına saygı yönünde gerçekleşen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk.” 4 Bu dikkate değer sözler, çağımızda dünya kamu oyunun en üst düzeydeki resmî temsilcisi olarak tanımlayabileceğimiz, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nındır ve kuşkusuz, çok anlamlı bir değerlendirmedir. Çünkü Atatürk gerçeğinin kurtarıcı ve inkılâpçı örnek liderlik yanları ile birlikte insan haklarına saygı bilincini, diğer bir deyişle, insan sevgisini de belirtir.

Gerçekten Atatürk (1881-1938), en yakın silâh ve inkilâp arkadaşı İnönü (i884-ig73)’nün nitelediği gibi: “insanlık idealinin âşık ve mümtaz siması” olarak dünya tarihinde seçkin bir yer almaya lâyık olduğunu yol gösterici sözleri, örnek eserleri ve özendirici etkileri ile kanıtlamıştır.

Atatürk’ün insanlık idealinde özgürlük, bağımsızlık ve insan haklarına saygı ön plânda gelir. Bu büyük Türk’ün özgürlük ve bağımsızlık aşkı, şu sözlerinde açıklıkla yansır: “Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben, yaşayabilmek için, mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım.” 5

Görülüyor ki; Atatürk’ün özgürlük ve bağımsızlık tutkusu, bencil değil, ulusaldır; hatta, daha da ileri giderek diyebiliriz ki, evrenseldir; diğer bir deyişle bütün insanlık dünyasına yöneliktir. Bu görüşü iki örnekle vurgulamak isterim: İlk örneği, Atatürk’ün (Mustafa Kemal Paşa olarak), 16 Mart 1920’de İstanbul’un İtilâf Devletleri tarafından işgali üzerine çeşitli millet temsilcilerine yazdığı protestodan aldım: “Osmanlı Devleti’nin siyasî hâkimiyet ve hürriyetine yöneltilen bu son darbe, hayat ve mevcudiyetini, ne pahasına olursa olsun, müdafaa etmeye azmetmiş olan biz Osmanlılardan ziyade; yirminci medeniyet ve insaniyet asrının mukaddes saydığı bütün esaslara, hürriyet, milliyet, vatan duyguları gibi bugünün insan cemiyetine esas olan bütün kurallara ve bu kuralları vücuda getiren insanlığın umumî vicdanına yöneliktir.”6


İkinci örnek, 17 Temmuz 192 2’de Gazi’nin yaptığı konuşmadan aldığım bir pasajdır:

“Türkiye’nin, bugünkü mücadelesinin yalnız Türkiye’ye ait olmadığını, bütün arkadaşlarımız ifade etmiş iseler de, bunu bir daha doğrulamak lüzumunu hissediyorum. Türkiye’nin bugünkü mücadelesi, yalnız kendi nam ve hasabına olsa idi, belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye, büyük ve mühim bir gayret sarfediyor. Çünkü, müdafâa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütün doğunun davasıdır.” 7

Atatürk’ün, insanlık idealini taçlandıran barış tutkusu ise, gerçekten dikkate değer bir enginliktedir. Bu büyük Türk, hiç kuşkusuz, her şeyden önce, meslekten yetişmiş bir asker, dolayısıyla bir savaş adamıdır. Kendisinin askerlik hayatı incelenince; savaş tarihini, savaş prensiplerini ve savaş psikolojisini bütün kapsam ve derinliği ile kavradığı; bunları savaş alanlarında büyük bir gerçekçilik ve ustalıkla uyguladığı hemen göze çarpar. “Kumandan, yaratan demektir” 8 inancını taşıyan Atatürk, üstün bir stratejist, usta bir taktikçi, insan gücü ve lojistik konularında da büyük bir teşkilâtçı olarak savaş alanlarında daima başarı kazanmış seçkin bir komutan olmasına rağmen, hiç tereddüte kapılmadan söyleyebiliriz ki, savaşı sevmemiş ve mecbur kalmadıkça ona baş vurmamıştır. Bu görüşümüzü vurgulayıcı nitelikte olmak üzere: “Harpçi olamam. Çünkü, harbin acıklı hallerini herkesten iyi bilirim”9 diyen Atatürk’ün savaş hakkındaki kesin kanaati şu sözlerinde tam bir açıklıkla yansır: “Savaş, zarurî ve hayatî olmalıdır. Milleti savaşa götürünce, vicdanımda acı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lâkin; millet hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça, savaş bir cinayettir.” 10

Buna karşılık Atatürk, barışçı kişiliğini bütün enginliği ile ortaya koyan, “Yurtta Sulh! Cihanda Sulh!” ilkesini, Türk politikasının temel unsuru yaparak insanlık idealine dikkate değer bir katkıda bulunmuştur. Bu noktada, hemen belirtmek gereğini duyduğum bir husus var: Atatürk’ün barış tutkusu, hiçbir şekilde “Her ne pahasına olursa olsun barış” anlamına alınmamalıdır. Çünkü bu büyük insan, militarist olmadığı gibi, pasifist de değildir. Atatürk için önemli olan: “insan haklarına yaraşan bir yaşam” sürdürmektir.

Atatürk’ün insanlık idealine ilişkin olarak, değerli bir askerimizin konferans notlarında belirttiği gibi: “Milliyetçi Atatürk, aynı zamanda, insancıl (hümanist) Atatürk’tür. O, bütün insanların eşit hak ve fırsatlara sahip olma davasının şampiyonudur.” u Atatürk’e göre: “İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin saadetine hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Kaldı ki, dünya milletlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yoldan, kendi huzur ve saadetini temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn, açıklık ve iyi geçim olmazsa bir millet, kendi kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur. Bunun için, insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir. Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa (Bana ne?) dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi, onunla alâkadar olmalıyız. Hadise ne kadar uzak olursa olsun, bu esastan şaşmamak lâzımdır. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik, şahsî olsun millî olsun, daima fena sayılmalıdır.” 12

Atatürk’ün, bu görüşe dayanan çabalarının amacı, dünya barışına hizmet etmektir.

O’na göre: “… dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olması ile mümkün olur..”13 Böylece Atatürk, insanlık idealine olan bağlılığını vurgulamış oluyor ve daha da ileri giderek, şu inancını belirtiyor: “İnsanları mutlu edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onları birbirlerine sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir”. 14

Atatürk’te insanlık idealinin kökleşmesi, O’nun şu inancından kaynaklanır: “Artık, insanlık kavramı, vicdanlarımızı temizlemeye ve hislerimizi yüceleştirmeye yardım edecek kadar yükselmiştir.”15 Bu görüşten hareketle Atatürk, şu prensibi öngörür: “Vatandaşların, bir milletin fertleri olmak itibariyle, millete, onun devlet ve hükümetine ve mensup olduğu milletin medenî insanlığın bir ailesi olması açısından, bütün insanlığa karşı, birtakım vazifeleri vardır”. 16

Atatürk’ün insanlık ideali, geleceğe yöneliktir ve umut doludur. Daha 1923 yılında, söylediği şu sözlerdeki içtenlik ne kadar etkileyicidir: “Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak, daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki, ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak vuku bulacaktır. Bu milletler, bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen, mânileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yer yüzünden yok olacak, yerlerini milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen, yeni bir ahenk ve iş birliği çağı alacaktır”.17 “Geleceğin yüksek ufuklarından doğmaya başlayan güneş, asırlardan beri ıstırap çeken milletlerin talihidir. Bu talihin artık bir daha siyah bulutlara bürünmemesi, milletlerin ve onların önderlerinin dikkat ve fedakârlığına bağlıdır.”18 “insanlığa yönelmiş fikir hareketi er geç muvaffak olacaktır. Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün yok edecek ve ortadan kaldıracaktır. O zaman dünya yüzünden zalim, mazlum kelimeleri kalkacak; insanlık, kendisine yakışan bir sosyal duruma erişecektir.” 19

Atatürk, insanlık idealini savunmaya azimlidir: “Biz, kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız, insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.”20

Atatürk’ün insanlık ideali, asil ruhundaki insanlık sevgisinden kaynaklanır. Değerli fikir adamlarımızın sözleri ile: “Hiçbir faninin erişemeyeceği kadar üstün ve yüce bir insan sevgisine sahip…” 21 olan Ulu Önder, “İnsanlık idealine hizmet ederek insanlığa yeni değerler katan; Türk milletinin zekâ ve yeteneğini, tarihî oluşumdan da güç ve kuvvet alarak, insanlığın saadetine ve huzuruna hizmet veren ve insanlığı zafere ulaştıran yüce bir kişidir.”22

Atatürk’ün insanlığa beslediği sevgide çocuklara ve gençlere olan derin şefkati özel bir yer alır. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum: “Konya’da iken, Kız Öğretmen Okulu’nda bir müsamere verildi. Kızlar, Kızılay’a ait bir piyes temsil ediyorlar. Savaştan sakat dönen delikanlı, soylu bir duygu ile, nişanlı olduğu kıza yüzüğü geri verirken kız da, aynı temiz duygu ile, bunu reddeder. Bu sahne karşısında Gazi, mendilini çıkarmış, gözlerindeki yaşları siliyor. Dumlupınar ve İzmir’den sonra, Millet Meclisi’nde Büyük Zafer’e ait Nutkunu söylerken, muharebenin bilmem kaçıncı günü dolgun bir düşman kolordusunun, kurulan ölüm ağına doğru gaflet içinde ve kendi gözleri önünde ilerlediğini anlatıyor, “ilerlediler, geldiler ve sadece bir kelimeyle hepsi bertaraf edildiler” dedi. Bir bertaraf kelimesi ile bir kolordunun yok oluşunu anlatan adam, bir mektep piyesinde ağlıyor. Evet, O’nun ruhunda Baobap (Afrika ve Asya’nın sıcak bölgelerinde yetişen bir ağaç) ile menekşe ve yıldırımla ince bir acıma duygusu beraber yaşardı.” 23 Bu çelişkili gibi görünen nitelikler, değişik ölçülerde olmak üzere, insan psikolojisinin bir belirtisidir. Bu psikolojik çelişkilerle ilgili ilginç bir örnek vermek isterim:

II. Dünya Savaşı’nın başarılı İngiliz komutanlarından Feltmareşal Wavel’in bir yazısında general (diğer bir deyişle, komutan) ile ilgili dikkate değer bir tanımlama göze çarpar. Socrates (Sokrat)’e atfedilen bu tanımlamaya göre: “General, askerlerinin yiyeceğini ve savaşta gerekli olan malzemeyi tedarik etmesini bilmelidir. Plânlar kurabilmek için hayalen zengin olmakla beraber, işlerin pratik tarafını da gözden kaçırmamalıdır. Kendi plânlarını tatbik için lâzım gelen gücün de bulunması gerekir. General çok inceleyici, yorulmaz derecede çalışkan, kurnaz, nazik, gaddar, sade tavırlı ve şeytan gibi olmalıdır. Aynı zamanda hem bekçi, hem haydut; müsrif ve hasis; titiz, cüretli ve basiretli olması lâzımdır. General, bütün bu ve bunun gibi daha birçok nitelikleri ya yaradılıştan haiz olmalı ya da sonradan elde etmelidir. Taktikten de anlaması şarttır. Zira, bir taş yığını bir bina olmadığı gibi düzenden yoksun bir insan topluluğu da, bir ordu olamaz”. Gerçekten ilginç bu tanımlama, strateji, fiziksel ve moral sağlamlık gibi bazı temel unsurları kapsamadığından, kuşkusuz, tam bir örnek olamaz; bununla beraber, temelde, gerçek payı taşıdığı da şüphe götürmez. Çünkü tarihte isim yapmış birçok komutanın başarısı, bu ve benzeri çelişkili niteliklerin, duruma uygun olanları kullanmaları becerisine büyük ölçüde bağlı kalmıştır. Sözü edilen niteliklerden bir bölümü (özellikle, üstün plânlama ve uygulama gücü, yorulmaz derecede çalışkanlık, nezaket, cüret ve basiret) Atatürk’te de belirgindir. Fakat Atatürk daha ziyade, yanılmaz ileri görüşlülüğü, gerçekçiliği, fırsatları anında değerlendirme yeteneği ve sarsılmaz kararlılığına dayanan dengeli tutumu ile dikkati çeker, işin en dikkate değer tarafı, Atatürk’ün bu komutanlık niteliklerini, siyaset alanında da, devlet adamlığı niteliğine dönüştürebilme becerisidir. Bunun sonucu olarak, tanınmış tarihçi Toynbee’nin belirttiği gibi: “Tarih sayfalarında kendisi için müstesna bir yer sağladı.” 24

(Visited 13 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 22.05.2009 tarihinde Hale tarafından, ATATÜRK'ün Hayatı ve Hakkında Yazılanlar bölümünde paylaşılmıştır ve 1413 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 2 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Atatürk\'te İnsan Sevgisi | Atatürk\'ün İnsanlık İdeali - Atatürk\'ün Evrensel Etkisi - The Humanism Of Atatürk - Abstract orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleAtatürk Günlüğü - Today | 3 Aralık - December Sonraki MakaleLevantenler - Tatlı Su Frenkleri | Osmanlı Döneminde İstanbul'a Kalıcı Olarak Yerleşmiş Avrupalılar - 19. Yüzyılda Pera Ve Galata’daki Levantenler..

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz