Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Atatürk Biyografisinden Sayfalar | Bir Ulusal Önder’in Doğuşu – Samsun’da Anadolu Topraklarına Çıkış


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 29.11.2009 tarihinde Hale tarafından, ATATÜRK'ün Hayatı ve Hakkında Yazılanlar bölümünde paylaşılmıştır ve 2442 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Atatürk Biyografisinden Sayfalar

19 MAYISTAN CUMHURİYETE(1919 – 1923)


1. BÖLÜM: BİR ULUSAL ÖNDER’İN DOĞUŞU

I. Samsun’da Anadolu Topraklarına Çıkış:


“1919 senesi Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım…”.1 Bu tarihî sözler, Mustafa Kemal Paşa’nın hayat hikâyesinde sadece bir dönüm noktasının dile getirilmesi değil, aynı zamanda, bir askerî liderin bir ulusal öndere dönüşümünün de başlangıcını simgeler. Gerçekten; Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a ulaşmadan önce, İstanbul’da geçen üzüntü ve hayal kırıklığı dolu 6 aylık (13 Kasım 1918-16 Mayıs 1919) bir “çözüm arayış dönemi”ni arkada bırakarak o gün, Anadolu toprakları ile kucaklaşır. Bütün varlığını kaplamış olan derin bir sevgi ile bağlı bulunduğu bu topraklar, nicedir aklını ve ruhunu dolduran bir özlemin gerçekleşmesi, daha açık bir deyişle, “vatan nasıl kurtarılabilir?” sorusunda düğümlenen bir ölüm kalım görevinin başarılması için, O’nun gözünde tek umut kaynağıdır.

Bir inanç ve hareket adamı olan Mustafa Kemal Paşa’ya göre, “…Esas, Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır…”. 2 O’nun bu inancı, hiç kuşkusuz, kişisel karakterinden kaynaklanır. Şu sözlerindeki derin anlama bakınız: “…Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben, yaşayabilmek için, mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım…”. 3

Fakat; ne yazık ki, 1919 yılında Türk milletinin içinde bulunduğu koşullar çok kritiktir. O sıradaki genel durumu, Mustafa Kemal Paşa, kendine özgü kesin cümlelerle şöyle açıklar: “…Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu grup, Büyük Harpte (I. Dünya Savaşı) mağlûp olmuş… hükümet âciz, haysiyetsiz, korkak… uzun savaş yılları sırasında, millet yorgun ve fakir bir halde… halk, karanlık ve belirsizlik içinde… Osmanlı Ordusu, her tarafta zedelenmiş… elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta… her tarafta yabancı subay, memur ve özel ajanları faaliyette… Hıristiyan unsurlar, özel emel ve maksatlarının elde edilmesine, devletin bir an evvel çökmesine çalışıyorlar…”.4

Bu acı tabloya rağmen; Mustafa Kemal Paşa, yılgınlığa kapılmak şöyle dursun, yurdunu kurtarma azim ve iradesi daha da bilenmiş bir ruh yapısındadır. Savaş yorgunu ulusunun yeni bir ölüm kalım mücadelesinde, karşılaşmak ve yenmek zorunda olduğu güçlükleri, bir savaş adamı olarak, hiç kuşkusuz, çok iyi bilir. Ama, ulusun özgürlük ve bağımsızlığı söz konusu olunca; ne pahasına olursa olsun, amaca ulaşmanın her düşünceden önde geldiğine de bütün varlığı ile inanır. Kaldı ki bu konuda, ulusuna ve kendisine güveni de tamdır. Çünkü bu güven, insan karakterinin en gerçek deneme yeri olan savaş alanlarında, O’nun ruhunda yeşererek kökleşmiş sarsılmaz bir duygudur. Şu sözleri, bu yoldaki derin inancının en belirgin örneğidir: “Ben, 1919 senesi Mayısı içinde Samsun’a çıktığım gün, elimde maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız, büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı”. 5

Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da karaya çıkışına kadar; askeri alanda, özellikle Çanakkale Muharebelerindeki (1915) parlak başarıları ile, orduda ve halk arasında dikkate değer bir ün kazanmış bir komutan, bir askerî liderdir. O kadar ki bir Amerikalı öğretim görevlisinin sözleri ile, “…hiç kuşkusuz, askerî deha sahibidir…”. 6 Fakat şimdi siyasal, sosyal, ekonomik, psikolojik, vb. alanlarda hiçbir hazırlığın bulunmadığı; ama, bunların hepsinin zaman akışı içinde gerçekleştirilmesinin zorunlu olduğu bir millî mücadele hareketinin başında bir Ulusal Önder’in varlığına büyük bir ihtiyaç vardır. İşte, böyle tarihî bir anda; Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya çıkması, hiç kuşkusuz, Türk milleti için hayatî bir şans olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’da başlayan ulusal önderlik hareketine, daha İstanbul’da iken düşündüğü bir karar ışık tutar. O zamanlar kimseye açıklamadığı bu karar, “…Millî hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak…”tır. 7 O’na göre “…Osmanlı hükümetine, Osmanlı padişahına ve Müslümanların halifesine isyan etmeyi ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmeyi…” 8 gerektiren “…bu mühim kararı, (daha) ilk gününde, açığa vurmak, elbette uygun olmazdı. Uygulamayı bir takım safhalara ayırmak ve olaylardan yararlanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve adım adım yürüyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu…”9 ve nihayet, şu gerçekçi davranış: “…Ben, milletin vicdanında ve istikbalinde hissettiğim büyük gelişme istidadını bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, azar azar bütün toplumumuza uygulatmak zorunda idim…”.10 Mustafa Kemal Paşa’nın Türk Millî Mücadele Hareketini yönlendirici uygulama yöntemi, kuşkusuz, bu “millî sır” da odaklaşır.

Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da bulunduğu bir hafta boyunca (19-25 Mayıs 1919), bu yöntem doğrultusunda yoğun bir çalışmaya koyulur, ilk iş olarak, geniş yetki alanındaki vilâyetler ile Erzurum’da 15. Kolordu Komutanlığına ve Ankara’da 20. Kolordu Komutanlığına 19 Mayıs’ta birer telgraf göndererek resmî ilişki kurar; “…bölgelerindeki asayiş durumunu; varsa eşkıyalığın sebeplerini, derecesini ve alınan tedbirleri…” sorar.** Özellikle; daha İstanbul’da iken, ülkenin içinde bulunduğu ağır sorunlar üzerinde görüşmeler yaptığı iki yakın arkadaşı (15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa ve 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa) ile ilişkisini daha da sıkı şekilde sürdürür. Nitekim 21 Mayıs’ta 15. Kolordu Kumandanına ayrı bir şifre telgraf göndererek şöyle der: “Genel durumumuzun almakta olduğu çok tehlikeli şekilden pek acı duyuyor ve üzülüyorum. Millet ve memlekete borçlu olduğumuz en son vicdan vazifesini yakın bir ortak çalışma ile en iyi biçimde yapmak mümkün olacağı inancı ile, bu son görevi kabul ettim. Zatı âlinizle bir an önce buluşmak arzusundayım…”.12 20. Kolordu Kumandanına 23 Mayıs’ta gönderdiği telgrafta da, “kendisi ile daha sıkı temasta bulunmayı ve İzmir yöresi hakkında daha kolaylıkla alabileceği bilgilerin ulaştırılmasını istediği”ni belirtir. 13


Mustafa Kemal Paşa, 15 Mayıs 1919’da Yunan birliklerinin İzmir’e çıkması olayını dikkatle izlemektedir, ilerki günlerde üzerinde daha da önemle durarak, yurt çapında tepki gösterilmesini isteyeceği bu konuda, Samsun’a çıkışının hemen ertesi günü (20 Mayıs), Sadaret (Başbakanlık) makamına gönderdiği bir telgrafta şöyle der: “…İzmir’in Yunan askeri tarafından işgali olayı, yakından temasta bulunduğum milleti ve orduyu düşünülemeyecek ve tarif edilemeyecek derecede içten yaralamıştır… Ne millet ve ne de ordu, varlığına karşı yapılan bu haksız tecavüzü sindiremeyecek ve kabul etmeyecektir…” 14. Aynı konuda 23 Mayıs’ta 15. Kolordu Kumandanına gönderdiği bir telgrafta da, “…mitingler yapılarak İzmir işgalinin” protesto edilmesini ister.15

Böylece, sivil ve askerî otoritelerle sürdürülen bu sıkı ilişkiler sonucu, geniş bir bölgede halkın millî mücadeleye inandırılması ve millî teşkilât kurulması çabaları gelişir. Bu sırada, İstanbul’da İngilizlerin telâşa düştükleri görülür. Nitekim Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçişinin yaratacağı muhtemel tehlikeyi önceden sezemediğinden önleyememiş olan Karadeniz Ordusu Başkumandanı General George F. Milne, 19 Mayıs’ta İstanbul’da Harbiye Nezaretine (Millî Savunma Bakanlığı) bir yazı göndererek, “9. Ordunun bir teşkilât gereği lâğvedildiği anlaşılmışken, 9. Ordu kıtalarına bir Genel Müfettiş ve 9. Orduya bir Kurmay Başkanı ile büyük bir kurmay heyetinin niçin Sivas (!)’a gönderilmiş olduğunun anlaşılamadığını…” sorar.16

Öte yandan; Mustafa Kemal Paşa da, Samsun ve çevresindeki İngilizlerin faaliyetlerini yakından izlemektedir. Örneğin, 20 Mayıs’ta, Samsun’daki İngiliz Askerî Temsilcisi Yüzbaşı Hurst ile “bölgenin genel durumu” hakkında görüşür. Yüzbaşı Hurst, yukarda sözü edilen General Milne’e gönderdiği 21 Mayıs tarihli raporda, “Kemal Paşa, 19 Mayıs’ta buraya (Samsun) geldi; sükûneti korumak amacı ile, bir denetleme gezisi için iç kesimlere hareket etmek üzeredir. Kendisi ile, bölgedeki genel durumu görüştüm…”17 diyor ve buna göre, Mustafa Kemal Paşa’nın davranışlarından henüz kuşkulanmadığı anlaşılıyor.

Buna karşılık Mustafa Kemal Paşa, güvenilir kaynaklardan aldığı haberleri değerlendirerek, 21 Mayıs’ta Harbiye Nezaretine gönderdiği şifreli telgrafta, “mahallî hükümetin haberi olmaksızın, İngilizlerin Samsun’daki kuvvetlerini arttırdıklarını ve bunların bir kısmını memleket içerilerine soktuklarını; böylece, Mütarekename hükümlerine aykırı hareket ederek devletin nüfuz ve varlığını zedelediklerini; kendisinin memlekette asayişi sağlamaya yönelik görevini başarmada zorluğa uğrayacağını ve halkın güveninin sarsılacağını; millî haklarımıza aykırı olan bu gibi tecavüzlerin önlenmesini…” 18 önemle belirtir. Bu durumu ayrıca, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine (Genelkurmay Başkanlığı) de bildirir. Aynı gün (21 Mayıs) Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyesetine ve Sadaret Makamına gönderdiği bir şifreli telgrafta, “Samsun ve çevresindeki asayişsizliğin sebepleri”ni açıklar.19

O sıralarda, Karadeniz boylarının bir şirin kasabası olan Samsun’da, nüfus çoğunluğu Rumlarda ve Ermenilerdedir. İngilizlerin varlığı hissedilir derecededir. Çevrede Ermeni ve özellikle Pontusçu Rum çetelerinin faaliyetleri de yoğundur. Bu nedenle ve millî mücadele çabalarını daha büyük bir etkinlikle sürdürmek isteyen Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da uzun bir süre kalmak niyetinde değildir. 24 Mayıs’ta, Samsun’dan gönderdiği son telgrafında, Harbiye Nezaretine, “bazı şikâyetlerin ortaya atıldığı bölgelerde incelemelerde bulunmak ve gerekli tedbirleri almak üzere, karargâhını 25 Mayıs’ta geçici olarak Havza’ya nakledeceğini” 20 bildirir. Fakat bundan sonra, yurdun sadece iç kesimlerine yönelecek ve Samsun’a dönmeyecektir.

II. Havza’da:

Mustafa Kemal Paşa, karargâhı ile birlikte, 25 Mayıs günü, eski bir otomobil ve birkaç yaylı araba ile Samsun’dan hareket eder; yolu üzerinde Kavak Nahiyesinde, birkaç saat dinlenir; halkla ilk temaslarda bulunur. Yolda, dumanlı dağların ve serin akar suların süslediği zengin bir tabiat parçası üzerinde, kafilece hep bir ağızdan söylenen “Dağ Başını Duman Almış…” marşının gönül okşayan melodisini doya doya içine sindirerek, Havza’ya varır. Havza, kerpiç ve ağaç evleri, dik bayırları ile sevimli bir kasabadır; çelikli suların kaynadığı kaplıcaları ile ünlüdür. Mustafa Kemal Paşa, burada, biraz da olsa, dinlenmek olanağı bulacaktır. Ama, çalışmak, her zaman olduğu gibi, ön plânda gelir; hemen halkın içine karışır, memleketin durumunu ve milletçe yapılması gereken mücadeleyi anlatır, kendisini ziyarete gelen eşrafa “hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız, memleketi kurtaracağız” der. 21; güven yaratıcı ve inandırıcı konuşma tarzı ve ruhu okşayan sözleri halkı etkiler; bütün yurdu kaplayacak şekilde, millî mücadeleye aykırı hareketlerin karşısına dikilir, ilgili sivil ve askerî otoriteleri uyarır, başvuracakları önlemler üzerinde direktifler verir; kısacası, bütün yurda yönelik çalışmalarını ihtirasla sürdürür. Sanki, vaktiyle söylediği şu sözleri kanıtlamak ister gibidir: “… Benim de ihtiraslarım var. (Ama) benim ihtiraslarım, yüksek mevkiler veya büyük paralar sağlamak gibi adî emeller değildir. Ben, bu ihtirasların gerçekleşmesini vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da liyakatla ifa edilmiş bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın prensibi bu olmuştur. Bu büyük fikre, çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar onu muhafaza etmekten geri kalmayacağım.” 22 Mustafa Kemal Paşa’nın burada sözünü ettiği “büyük fikir”, yıllar sonra dile getirdiği şu inancında tam bir açıklık kazanır: “Bu Anadolu Zaferi, tarih arasında, bir millet tarafından tamamen benimsenen bir fikrin ne kadar güçlü ve ne kadar sağlam bir kuvvet olduğunun en güzel bir misali olarak kalacaktır.” 23

Mustafa Kemal Paşa, derin bir şekilde etkilendiği İzmir ve çevresinin işgali olayı konusunda, 28 Mayıs’ta, Havza’dan, ilgili sivil ve askerî otoritelere şu önemli genelgeyi gönderir: “İzmir’in ve ne yazık ki, bunu izleyen Manisa ve Aydın’ın işgali, müstakbel tehlikeyi daha da açık şekilde belli etmiştir. Ülke bütünlüğümüzün korunması için, millî gösterilerimizin daha canlı olarak yapılması ve sürdürülmesi gerekir. Milletin hayat ve istiklâlini yaralayan işgal ve ilhak gibi olaylar karşısında milletin yüreği kan ağlamaktadır. Üzüntüler zaptolunamıyor. Hazmı ve dayanılması kabil olmayan bu hallerin derhal giderilmesi bütün medenî milletlerle büyük devletlerin adalet ve tesirinden sabırsızlıkla beklendiği yolunda… bütün büyük devletlerle Bab-ı Âli’ye müessir telgraflar çekilmesi;yabancıların bulunduğu yerlerde onların da etkilenmesi sağlanmakla beraber, millî gösterilerde terbiye ve sükûnetin son derece muhafazası ve Hıristiyan halka karşı bir saldırı, gösteri ve düşmanlık gibi davranışlarda bulunulmaması elzemdir….”24

29 Mayıs’ta, yalnız 3., 15. ve 20. Kolordu Kumandanlıklarına gönderdiği “topyekûn bir direnişin gerçekleştirilmesi esaslarını kapsar nitelikli” gizli yazıda ise, özellikle şunları belirtir (özet): “İtilâf Devletlerinin milletimize haksız bir siyaset tatbik etmekte ve millî istiklâlimizi ve devletimizi idama mahkûm eylemekte oldukları meydana çıkmıştır… Milletin esaretten kurtarılması, hâkim ve müstakil olarak topraklarımızda yaşayabilmesi, ancak azimli ve namuslu ellerin milleti kısa ve doğru yoldan haklarını savunmaya ve istiklâle yöneltmesi ile kabil olacaktır. Mülkî memurlardan güvenilir olanlarla el ele vererek, istiklâlimizi savunma yolunda gerekli teşkilâtın (pek tabiî, gizli olarak) ve dışarıya hissettirilmeyecek bir şekilde gerçekleştirilmesini zarurî sayıyorum. Bu husus, ihtisası dolayısıyla, biz askerlerin vatansever varlığına uygun düşmektedir…”25

Mustafa Kemal Paşa, millî gösteriler ve protestolarla ilgili genelgesi üzerine girişilen millî faaliyetin mahiyeti ve kapsamı hakkında bilgi isteyen Harbiye Nezaretine de 30 Mayıs’ta şu cevabı verir: “…Bütün bu gösteriler, İtilâf devletlerinin Türk’ün millî izzeti nefsine, ecdadından miras kalan meşru hakkına karşı zalimce tecavüzlerinden dolayı, kaynayan Türk ve Müslümandan başka bir şey değildir. Bu heyecan, memleketin en uzak köşesine kadar yaygındır, geneldir…”26 Bu arada, Sivas ve çevresindeki Ermenilerin güvenliği ile ilgili olarak, İngiliz Yüksek komiserliğinin verdiği notayı Harbiye Nezaretinin 31 Mayısta Mustafa Kemal Paşa’ya göndermesi üzerine27, 3 Haziran’da verdiği kesin cevabı, aynı zamanda bütün ilgili komutanlıklara, valilik ve mutasarrıflıklara da bildirir. Bu cevapta özellikle şu hususlar dikkati çekiyor: “Ne Sivas’ta ve ne de civarında endişe edilecek hiçbir hal yoktur… İzmir’in ve Manisa’nın işgali ile ilgili acı haber üzerine, Müslüman halk tarafından yapılan ve Hıristiyan unsurlar hakkında hiçbir düşmanca fikir taşımayan toplantılardan, belki de bazılarının ürkmüş olmaları akla gelebilir. İtilâf Devletleri milletimizin hukuk ve istiklâline saygılı kaldıkça ve millet, vatanın bir bütün olarak korunmasından emin bulundukça, gayri Müslim unsurların korkmalarına hiçbir sebep yoktur. Bu hususta devlete karşı her türlü sorumluluğu üstlenir ve buna tamamiyle emniyet buyrulmasını istirham ederim. Fakat, millî istiklâl ve varlığı yok eden ve hayatın bekasını tehlikeye düşüren işgal, suikast ve saldırı gibi, İzmir yöresinde görülmekte olan eylemlere benzer olayların meydana gelmesine karşı, ne milletin vicdanında duyduğu heyecan ve acıları ve ne de buna dayanan millî gösterileri engelleme ve durdurma için kendimde ve hiç kimsede kudret ve takat göremeyeceğim gibi bu yüzden meydana gelecek olay ve eylemler karşısında da sorumluluk kabul edebilecek ne kumandan, ne mülkiye memuru ve ne de hükümet tasavvur ederim.” 28

Mustafa Kemal Paşa’nın Havza’da halkı millî mücadele doğrultusunda bilinçlendirme çabalarının bölgedeki Rum ve Ermeni dinî liderleri tarafından Samsun’daki İngiliz temsilcisi Yüzbaşı Hurst’e şikâyet edilmesi üzerine, Yüzbaşı, çevrede bir inceleme gezisine çıkar ve bu arada 2 Haziran günü Havza’da Mustafa Kemal Paşa’yı da ziyaret eder. Temsilci, Yüksek Komiser Amiral Calthorpe’a gönderdiği 12 Haziran tarihli raporunun bir bölümünde şöyle diyor: “… Ertesi sabah Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ettim. Beni dürüst şekilde kabul etti. Kendisine görevinden kuşku duyduğum hususunda herhangi bir ipucu vermedim. Genel durumu ve güvenlik konusunda alınacak tedbirleri görüştük. Bana, muhtemel olarak Havza’da kalacağını, bir süre buradaki maden sularından yararlanacağını, fakat birkaç gün için Amasya’ya gitmek istediğini söyledi. Merzifon’a gidip gitmeyeceği şüpheli idi. Sonra, daha içerilere gitmek istiyordu ve nihayet Trabzon ve Erzurum bölgelerini ziyaret edebilirdi…”.29

Mustafa Kemal Paşa’nın faaliyetleri karşısında, Karadeniz Ordusu Kumandanı General Milne, artık daha kesin davranmak gereğini duyar ve 6 Haziran’da Harbiye Nezaretine gönderdiği telgrafta, “… seçkin bir Generalin ve Karargâhının bugünkü ortamda ülkede dolaşmaları, kamuoyunu rahatsız edici bir durumdur ve askerlik bakımından onların çalışmaları için bir zaruret de görmüyorum. Kemal Paşa’nın ve Karargâhının derhal İstanbul’a dönmeleri için emir vermenizi talebederim” 30 denilmektedir. Bu haysiyet kırıcı istek üzerine, Harbiye Nazırı (Şevket Turgut Paşa), 8 Haziran’da Mustafa Kemal Paşa’ya şu telgrafı gönderir: “Emrinizdeki istimbotlardan biri ile buraya teşrifiniz rica olunur.” 31 Mustafa Kemal Paşa, bu geri çağrılış isteğinin İngilizlerden geldiğini gizli bir haberleşme sonucu Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Cevat Paşa’dan öğrenir ve 11 Haziran’da gönderdiği telgrafla, Harbiye Nezaretine şu oyalayıcı cevabı verir: “Hareketimin kömür ve benzin azlığından dolayı geciktiğini bu günkü telgrafımla bildirmiş ve bu sebeplerin giderilmesini istirham etmiştim. Ancak, hareket tarzımı düzenlemek üzere, çağırılış nedeninin lütfen açıklanmasını rica ederim.” 32 Ayrıca, durumdaki bu gelişmeyi, 11 Haziran tarihli bir telgrafla Kâzım Karabekir Paşa’ya bildirir (özet): “…Vermiş olduğum kararın milletin haklarını ve istiklâlini temin uğrunda milletle beraber çalışmaktan ibaret olduğunu siz değerli kardeşime her zaman arz etmiştim. Bu amaç, milletin bağrına sığınarak namus ve vicdan görevini yapmaya fedakârlıkla devam etmeyi emreder. Emsalimiz gibi İngilizlere esir olmak üzere İstanbul’a gitmeyi istemiyorum. Vatan görevime devam edebilmekliğim, kuşkusuz, sizin gibi aynı düşünce ve kanaatte bulunan kardeşlerimin de her zaman ve her durumda dost ellerine ve yardımlarına bağlıdır. Bugün benim vermeye mecbur olduğum bu fiilî kararın yarın namus ve hamiyet sahibi bütün arkadaşlarımız tarafından verilmesinin gerekeceğine hiç şüphe yoktur… Merkezî Hükümet (İstanbul Hükümeti) kandırma yolu ile İstanbul’a çağırma plânını takip eylediğinden; ben de, mümkün olduğu kadar zaman kazanmak ve karargâhımı memleket içersine sokmak için, aynı usulde karşılık vermekte ve haberleşmekteyim.”33

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 29.11.2009 tarihinde Hale tarafından, ATATÜRK'ün Hayatı ve Hakkında Yazılanlar bölümünde paylaşılmıştır ve 2442 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 13 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Atatürk Biyografisinden Sayfalar | Bir Ulusal Önder\'in Doğuşu - Samsun’da Anadolu Topraklarına Çıkış orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleAtatürk’ün İmzaları | Türk Harflerinin Kabulünden Sonra – Soyadı Aldıktan Sonra - Başkomutan İken – Sakarya Zaferinden Sonra Sonraki MakalePeri Kızı Ve Munzur'un Gözyaşları | Nuri Can

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz