[Biyoloji] Duyular – BeÅŸ Duyu | GörÂme – Ä°ÅŸitme – Koku – Tat – Dokunma – DiÄŸer Duyular
Hale - 28 Ekim 2011 Fizik, Kimya ve Biyoloji 0 0 Okunma : 3624
İçerik Hakkında Bilgi
- Bu içerik 19.10.2008 tarihinde Hale tarafından, Fizik - Kimya - Biyoloji Konu Anlatımları bölümünde paylaşılmıştır ve 9152 kez okunmuştur.
Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum
İçerik ve Kategori Araçları
- Kategoriye Abone Ol
- Makalenin Çıktısını Al
- Makaleye Yorum ekle
- Son Güncellenme Tarihi: 28 Ekim 2011, Cuma 12:11
Duyular – BeÅŸ Duyu
Çevremizde olup bitenleri duyuÂlarımızla algılar, nesneleri duyularımızla ayırt ederiz. Ä°nsanda ve hayvanların çoÄŸunda;
1) GörÂme
2) Ä°ÅŸitme
3) Koku
4) Tat
5) Dokunma
BeÅŸ temel duyu vardır. Bu duyularla edinilen bilgiler (duyumlar) somut biçimde algılandığı için, gördüğümüzün, iÅŸittiÄŸimizin, dokunduÄŸuÂmuzun, koku ve tat aldığımızın her an bilin-cindeyizdir. Oysa dış dünyadaki ve vücuduÂmuzdaki deÄŸiÅŸiklikler üstüne bilgi edinmemizi saÄŸlayan hareket, basınç, denge, ısı ve aÄŸrı duyuları, bu deÄŸiÅŸiklikler bizi rahatsız edecek kadar belirgin olmadığı sürece ön plana çıkÂmaz.
Görme Duyusu
Görme duyumuzun organı göz, sese dayalı işitme organına göre ses hızının ışık hızına oranı denli hızlı olduğu gibi geniş bir algıdır. Görüntü yolu ile algılanan nesne sayısı çok fazladır. Yakın temas olmasa da çok uzaktan çevre hakkında bilgi verebilir. Çok hızlı avcı hayvanların gözleri çok gelişmiştir. Görüntü ise insana seslerden daha fazla bilgiyi iletir ancak ayrımlaştırması zordur. Fotoğraf ile yazı arasındaki fark görsel gücü bize anımsatır. Ne ki görmeyi tamamlamak için işitme ve dokunma duyularının çok kuvvetli olması gerekir. Bakıp görmeme, görmedeki ayrımlaştırmanın önemini vurgular. Bakmak bütünseldir görmek ise ayrımlaştırma ile gerçekleşir. Bakılan bir alanda aradığını görmek için aranılan şekli bilmek gerekir bu bilgi deneyimle sağlanır. Görmenin olmadığı durumlarda insanların dokunma duyusu ve işitme duyusu daha da gelişir. Dünyaya dokunarak yaşayan yılan görme duyusunun eksikliğini dokunma duyusunu daha da geliştirerek çözer ve dokunma duyusunu geliştirerek termal olarak; ısıyla algyarak görme eksiğini üstelik fazlasıyla giderir. Teknolojinin gelişmesiyle gece görüşü elde etmek için dokunma duyusu gibi ısıyla algılayan termal dürbünler yapılmıştır.
Ä°ÅŸitme duyusu
Kulak kepçesiyle toplanan ses dalgaları kulak yolundan kulak zarına gelir ve kulak zarını titreştirir. Zarın titreşimleri kulak kemikcikleri tarafından kuvvetlendirilip oval pencereye iletilir.
Oval penceredeki ses titreşimleri dalız içindeki sıvı ile salyangozdaki sıvıya geçer.
Ses titreşimleri salyangozdaki sıvıdan işitme duyu hücrelerine oradan da sinirlere aktarılırlar.
Sinirier tarafından alınan ses beyne iletilir ve işitme sağlanmış olur:
Kulak kepçesi >> Kulak yolu >> Kulak zarı >> Örs, çekiç, üzengi >> Oval pencere >> Dalız >> Salyangoz >> İşitme sinirleri >> Beyindeki işitme merkezi
İşitme duyusu ile gözün algılayamadığı durumlarda çevredeki değişiklikleri belirten çevre hakkında bilgi almamızı sağlarız, ana organı kulaktır ve ağız ile bağlantısı vardır. Ses hızına bağlı olarak titreşim algılanır. İnsan 16 ile 16 bin desibel arasında işitirken kediler daha üst frekanslarda köpekler ise daha alçak frekanslarda işitebilirler. Kimi canlılarda yüksek ultrasonik hızlar kullanılır. İşitme Avcı hayvanlarda çok gelişmiştir,yarasa gibi kulakları çok gelişmiş canlıların gözleri az görür. Seslerin ayrımlaştırılması birbirinden ayrılması çok önemlidir ortama sağlanan uyum giderek sesleri ayrımlaştırırak bir senteze varmamızı kolaylaştırır. İşitme duyusu az olan canlılar dokunma ve görme duyusu ile işitmenin eksiğini gidermeye çalışırlar ki seslerin havadaki ritm etkisi dokunma duyusu ile giderilebilmeye uygundur. Ne ki işitme ayrımlaştırılamadığında bir ses, bir gürültüdür. Çağlayan sesini yıkılan kaya sesinden ayırmak için bilgi gerekir. Bu bilgi deneyimle kazanılır. Genelde gördüğümüz bir duyunun kaybı ile diğerlerinin daha çok çalıştığı ve birinin fazla gelişmesiyle diğerlerinin görevi ona terk ettiğidir. Görme duyusu çok kuvvetli olanların işitmesinin diğerlerine göre az olması salt bir teori değildir.
Koku Duyusu
Öbür iÅŸlevlerinin yanı sıra, burnun temel görevlerinden biri de kokuları ayırt etmektir. Koku alıcıları denen özel sinir hücreleri burnun içinde, organın tam tepesine ve gerisine rastlayan bölümde bir katman oluÅŸturacak biçimde yerleÅŸmiÅŸtir. Burada, yaklaşık bir posta pulu büyüklüğünde yer kaplayan 5 milyon kadar koku hücresi buluÂnur. Bazı nesnelerin, sözgelimi bir gülün ya da yanan bir kömür parçasının kokulu olması havaya küçük parçacıklar yaymasından ileri gelir. Normal olarak soluk alırken, burun deliklerimizden giren havanın çoÄŸu doÄŸrudan boÄŸazımıza gittiÄŸi için çok az koku alırız ya da hiç almayız. Oysa burnumuzu kokulu bir cisme yaklaÅŸtırıp havayı iyice içimize çektiÄŸiÂmizde, burnun içindeki dokular açılıp geniÅŸleyerek duyu hücrelerinin bulunduÄŸu üst bölüÂme daha çok hava gitmesini saÄŸlar. Böylece koku parçacıkları çevreye dağılmadan bu hücrelere ulaşır; burnun içindeki hücrelerin salgıladığı sümüksü maddede (mukusta) çöÂzünür ve kokunun türüne göre belirli hücreleÂri uyarır. Bu durumda kokuyu olanca keskinliÄŸiyle algılayabiliriz. Kokunun kaynağına ne kadar yaklaşılırsa havadaki koku parçacıkları da o kadar yoÄŸunlaşır. Ä°nsanların biraz çaba göstermekle 3.000’in üstünde kokuyu tek tek ayırt edebilecekleri sanılıyor.
YaÅŸamını sürdürebilmek için avlanmak ya da daha güçlü düşmanlarına yem olmamak için sürekli çevresini kollamak zorunda olan hayvanların koku duyusu insanlarınkinden çok daha güçlüdür. Rüzgârın esiÅŸ yönü uygun olduÄŸunda, bir geyik 800 metre ötedeki bir avcının kokusunu alabilir. Köpekler bir tavÅŸaÂnın ardında bıraktığı hafif kokuyu ya da koÅŸarken ezip geçtiÄŸi otların kokusunu alarak iz sürebilirler. Koku duyusu bu kadar geliÅŸÂmemiÅŸ olan insan, üstelik duyduÄŸu kokulara kolayca alışır. Hafif bir kokuyu birkaç dakika kokladıktan sonra artık o kokuyu duymaz oluruz.
Tat Duyusu
Dört temel tat dilin değişik bölümlerindeki sinir uçlarınca alınır.
Tat alıcıları aÄŸzın içinde, tat tomurcukları denen küçük hücre kümeleri halinde toplanÂmıştır. Bu tomurcukların çoÄŸu dilin üzerinde bulunur; bir bölümü de ağız boÅŸluÄŸunun içine ve boÄŸazın gerisine doÄŸru dağılmıştır. EriÅŸkin bir insanda, her biri yaklaşık 30 duyu hücreÂsinden oluÅŸan 9.000 kadar tat tomurcuÄŸu vardır. Çocuklarda bu sayı daha fazladır.
Yiyecek ve içecekler tatlı, tuzlu, ekÅŸi, acı gibi dört temel tadın ve çeÅŸitli kokuların bir karışımıdır. Aslında yiyeceklerin tadı daha çok kokularla belirginleÅŸir. Üşüttüğümüz için burnumuz tıkalı olduÄŸunda yiyeceklerin koÂkusunu alamayız, bu yüzden yiyip içtiklerimiz bize tatsız gelir. Katkısız ÅŸekerli suyun tadınÂdan da pek hoÅŸlanmayız, ama içine biraz çilek kokusu katıldığında bu içeceÄŸin “tadı deÄŸiÅŸir” ve hoÅŸumuza gider.
Ağzımızda değişik tatları algılayabilen ayrı ayrı tat tomurcukları vardır. Tatlıya ve tuzluya duyarlı olan tomurcuklar en çok dilin ucunda, ekşiye duyarlı olanlar iki yanında, acıya duyarlı olanlar ise arka bölümünde toplanmıştır.
Dokunma Duyusu
Bir cismin nerede bulunduğunu, biçimini, dokusunu, örneğin sert mi yumuşak mı, pürtüklü mü yoksa kaygan ya da yapışkan mı olduğunu dokunma duyumuzla anlarız. Dış dünyayı ve nesneleri tanımamızda çok önemli rol oynayan bu bilgiler bütün vücudumuzu saran derideki duyu sinirleriyle beynimize ulaşır. Ama vücudumuzun her noktası bu açıdan aynı duyarlıkta değildir. Örneğin kolumuzun üst bölümünde hafifçe dolaştırılan ince bir tüyü bazen hiç hissetmeyebiliriz.
Çünkü deriye gömülü olan dokunÂma alıcıları, yani duyu sinirlerinin uçları bu bölümde oldukça seyrektir ve deriye deÄŸdirilen tüy bu alıcıların bulunmadığı yerlere rastlayabilir. Oysa ellerimizdeki ve yüzümüzdeki alıcılar birbirine çok yakın gruplar halinÂde kümelenmiÅŸtir; özellikle parmak uçlarınÂdaki derinin her santimetre karesinde 150’den çok dokunma alıcısı bulunur.
DiÄŸer Duyular
Sıcaklık Duyusu
Sıcaklık duyusundan sorumÂlu olan alıcılar da gene derinin her yanına dağılmış olan duyu sinirlerinin uçlarıdır. BunÂlardan bazıları sıcağı, bazıları soÄŸuÄŸu algılar. Aslında insanda sıcaklık duyusunun sınırları çok dardır. Isı çok yükseldiÄŸi ya da donma noktasının altına düştüğü zaman insanın soÂÄŸuk ya da sıcak duyumları daha çok bir aÄŸrı duyumuna dönüşür. Ãœstelik öbür duyuların çoÄŸunda olduÄŸu gibi sıcaklık duyusunda da daha önce edinilmiÅŸ duyumların etkisi kolay kolay silinmez. ÖrneÄŸin bir elimizi soÄŸuk suya, öbürünü sıcak suya sokup birkaç dakika beklettikten sonra ikisini de hemen ılık suya tuttuÄŸumuzda, ılık su, soÄŸuk sudan çıkan elimize sıcak, sıcak sudan çıkan elimize soÄŸuk gelecektir.
Ağrı Duyusu
AÄŸrı duyusu tehlike iÅŸareti vererek bizi uyardığı için saÄŸlığımız açısından çok önemlidir. Bu duyu olmasaydı insan hiç farkına varmadan sürekli olarak bir yerlerini kesebilir, yakabilir ya da incitebilirdi. HastaÂlandığımızı haber veren de gene aÄŸrı duyuÅŸuÂdur. AÄŸrı verici uyarıları alabilen duyu sinirleÂrinin uçları derinin büyük bölümünde nereÂdeyse aralıksız denecek kadar sık yerleÅŸmiÅŸÂtir. Yalnız vücudun bazı yerlerine, örneÄŸin bacakların dize kadar olan bölümünün (uyÂlukların) dış yüzüne bir iÄŸnenin ucuyla dokuÂnarak hiç aÄŸrı duyulmayan noktalar saptanaÂbilir. Ama iÄŸne iyice batırıldığında daha derindeki bir sinire rastlayacağından ve sinirÂlerin çoÄŸu da aÄŸrıya duyarlı olduÄŸundan bu duyarsız noktalar bulunamaz.
Hareket Duyusu
Bu duyu aracılığıyla edinÂdiÄŸimiz duyumlar öbürleri kadar somut olmaÂdığından hiç farkına varmayız; oysa beynimiz en küçük bir hareketi bile bu duyumlara dayanarak yönlendirdiÄŸi için bu duyunun önemi çok büyüktür. Kaslardaki ve kiriÅŸlerÂdeki bazı duyu sinirlerinin uçları her kas ya da kiriÅŸ lifinin gevÅŸemesine, kasılmasına iliÅŸkin bütün bilgileri beyne iletir; beyin de kol ve bacakların hareketlerini denetlemek, vücuÂdun dik durmasını saÄŸlamak üzere bu bilgilerÂden yararlanır. Kısacası hareket duyusu olmaÂsaydı insanın bütün hareketleri sarsak ve düzensiz olurdu.
Gözlerimiz kapalıyken bir elimizi örneÄŸin yana doÄŸru büküp, parmaklarımızdan birini kıvırdıktan sonra gözlerimizi açmadan öbür elimize de aynı konumu verebiliriz. Ä°ÅŸte bunu saÄŸlayan hareket duyuÅŸudur. Kas ve eklemÂlerdeki kasılma alıcıları parmakların ne kadar bükülmüş olduÄŸunu beyne bildirir; böylece beyin öbür elin parmaklarının da aynı biçimÂde bükülmesini saÄŸlar. Kısacası, piyano çalÂmak, daktilo makinesi kullanmak ya da danÂtel örmek gibi beceri gerektiren hareketler bu duyunun yardımı olmaksızın yapılamaz.
Ayak tabanlarındaki ve vücudun baÅŸka bölümlerindeki duyu hücreleri de dik durmaÂmıza ve sözgelimi paten yaparken ya da dar bir yerde yürürken dengemizi korumamıza yardımcı olur. Bu hücreler ayak tabanının çeÅŸitli bölümlerine ne kadar basınç bindiÄŸini saptayarak vücudun hangi yana eÄŸildiÄŸini beyne bildirir. Düşmek üzere olduÄŸumuzu haber vererek vücudumuzu düzeltmemize yardımcı olan da gene bu duyudur.
Denge Duyusu
Denge saÄŸlamamızda hareÂket ve görme duyularımıza da önemli görevler düşer, ama asıl denge organı içkulaktadır. İçkulaktaki iki küçük boÅŸluÄŸun içini döşeyen duyu hücreleri, başın her hareÂketinde ve konumunda ÅŸiddeti deÄŸiÅŸen yerçeÂkimi kuvvetine son derece duyarlıdır. Ayrıca, gene içkulaktaki üç küçük yarım daire kanalıÂnın içini dolduran sıvı başın en küçük harekeÂtinde çalkalanır. Bu sıvının, kanalların içini döşeyen duyu hücrelerine doÄŸru akmasıyla hücreler başın hangi yöne eÄŸildiÄŸini beyne bildirir. Böylece kendi çevremizde döndüğüÂmüz zaman dengemizi koruyabiliriz.
Bütün bu duyu alıcıları ve duyu sinirlerinin uçları, aldıkları uyarıları duyu sinirleri aracılıÂğıyla beyne iletir. Bu mesajı, yani sinir iletisinin ÅŸiddetini ve vücudun neresinden geldiÄŸini yorumlayan beyindir.
Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum
Bu içerik 19.10.2008 tarihinde Hale tarafından, Fizik - Kimya - Biyoloji Konu Anlatımları bölümünde paylaşılmıştır ve 9152 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.
[Biyoloji] Duyular - BeÅŸ Duyu | GörÂme - Ä°ÅŸitme - Koku - Tat - Dokunma - DiÄŸer Duyular orjinal içeriÄŸine ulaÅŸmak için tıklayın ...