Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Üniversitelerde ‘İş Hayatına Hazırlık’ Dersi Neden Yok?


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 11.10.2007 tarihinde M.Karaman tarafından, Eğitim Haberleri, Gelişmeler, Sorunlar ve Sınavlar bölümünde paylaşılmıştır ve 241 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Kurbağa bacağından Avrupa Birliği’ne kadar her ders var ama “İş Hayatına Hazırlık” dersi yok! (Varsa da benim haberim yok, bir zahmet paylaşır mısınız benle? Anlatalım burada, inceleyelim örnek olarak…)

Burada şirket içi (ve dışı) iletişim, tavırların anlamı, stres altındayken kendini yönetme, üst kademedekilerin koltuk savaşı için yaptıkları, patronun gözünde müdür, müdürün gözünde patron; müdürün gözünde çalışan… Aynı konumdaki kişilerin öne çıkma savaşları…


Farklı şapkalardan kim gerçekten neyi neden yapıyor (beynindeki gerçek amaçlar), neyi neden söylüyor?

Hatta sabit gelirle kişisel bütçe yönetimi, kendi algını yönetme, iş yerinde duygusal ilişkiler vs gibi konular hakkında ipuçları olan…

Kısacası iş yerlerinde “hayatta kalma ve sonrasında başarılı/mutlu olma” adına tartışma dersi gibi bir şeyden bahsediyorum. Sınıf ortamından çok, değişik şirketlerin toplantı odalarında yapılan, sezonluk bir ders. Farklı konuklarla…


Şimdi sizinle bir yazı paylaşacağım.

Ekşi Sözlük’ten, “arkeine” isimli yazardan. Kelimesine dokunmadan (RTÜK’e takılmamak için *** işaretli iki paragraf hariç!). “Plaza insanlarını” konu eder gibi gözükse de fazlası olan bir yazı. Gerçek bir hikaye gibi geldi bana. Değilse de benzerleri aynen var; gerçek kabul edebiliriz.

Sonra da eğitimlere yönelik bazı fikirlerim olacak. Onlar da yazının sonunda. Şimdi yapın bir kahve kendinize, yaslanın arkanıza. Okuduktan sonra da dilerseniz yorum olarak paylaşın kendi düşüncelerinizi.

“okuyup vatanina milletine faydali olacaksin” dusturu ile buyumus universite mezunu bu genc plaza’ya adimini atar: oh be, su binanin guzelligine, ihtisamina bak. yerlere bak yerlere, bal dok yala. insanlar de seker gibi, guleryuzlu. yasadik be! berk bey (patronum) yerimi gosterdi bana, masalar biraz ufak ama calismak icin yeterli, oturdugum kubikte de iki kiz iki erkegiz, filiz, hande, metin (abi), ben. hepsi cok iyi insanlar. filiz otuzlarinda var-cok havali bir tip, hande benim yaslarda, cok sirin, metin abi kirk var gibi. onun surati biraz asik, bosaniyormus bu aralar, ondan olsa gerek. yazik adamcagiza.

oryantasyon programindaydim gecen hafta, super bir sirketiz gercekten, deli kar yapmisiz son uc senedir. cok iyi yaptim buraya girmekle. kubikte degisen birsey yok, filiz yine cok havali, hande zip zip zipliyor -biraz bagirarak konusuyor ama olsun-, metin abi arada telefonda kotu kotu konusuyor biriyle, arada kufur filan etti telefondakine. duymamis gibi yaptim. yazik adama yaa, ne kotu bosanmak…

cok yogun calisiyorum geldigimden beri… berk bey beni cok begeniyor, gecen ay icin yaptigim analizleri cok begendi. hatta “eline saglik” diye yazdi bir mailinde, cok motiveyim. yihu.


metin abi bugun gelmedi ise. adam son iki aydir perisan halde, aramis berk beyi gelemeyecegim diye, onun islerini de bugun ben yapacagim. bayagi birsey biriktirmis gerci o da. olsun ama adamin yardima ihtiyaci var. yazik…

berk bey ilk alti ay sonunda tebriklerini iletti mail atip, performansimdan cok memnunmus. begendirdim kendimi, devam etmeliyim daha cok calisip. son zamanlarda dikkat ettim bizim filiz’e de, bes olmadan cikiyor isten. yogun calisip erken bitiriyor kesin. tecrubeli eleman ne de olsa…

metin abinin artik yuzu guluyor, adamin bosanmasi bir seneyi gecti.artik bagirmiyor telefonda, fisir fisir konusuyor, “kurtuldum sonunda” dedi gecenlerde yine telefonda sessizce, annesi felan herhalde dedim ama sonunda “yavrum” diye bitirdi, arkadasi olsa gerek…

ben hep binanin yemekhanesinde yiyordum yemegimi, bizimkiler israr ettiler gel sen de diye, bindik filiz’in arabasiyla gittik, cok şık bir spor araba, kimbilir ne maas aliyor, tecrubeli eleman tabii. bebek’e geldik,yemek yedik. cok guzel bir yer ama fiyatlar biraz pahali, waffle yedik yemekten sonra, filiz dondurma yedi, berk bey’le filiz uzun zamandir arkadas herhalde, birbirlerine el sakasi yapiyorlar. ben de bir saka yapip hafifce vurdum berk bey’in sirtina, donup ters ters bakti biraz bana, birsey demedi.

sene basinda zam almamistim, kimseye zam yapmamislar zannediyordum, ama filiz almis galiba, arada agzindan yuzde otuz gibi bir laf gecti. tecrube ile ilintili bir sistem olsa gerek, ikinci senem dolmadan konusacagim berk bey ile, ogreneyim bari. metin abi son zamanlarda bayagi gec geliyor ise, sac bas daginik, arkadaslari ile kutluyor olsa gerek bekar hayatini, cok cekti adam cok. handenin de son zamanlarda sesi az cikmaya basladi, gecende telefonu kapatti sert bir sekilde, agladi biraz. berk bey geldi iki dakika sonra handeyi odasina cagirdi. filiz de ters ters bakti bu ikisine, kimbilir hangi isi beceremedi hande, savsak zaten biraz, firca yiyecek simdi…

bu aralar hande ile aramiz cok iyi, ikide bir gelip sakalar yapiyor bana, cok iddiali giyinmeye basladi bir de, her gun mini etek giyiyor neredeyse, filiz bu durumdan pek hoslanmadi gibi, o da sinirlarda geziyor, etek boyunda yaris halindeler. ***

iki senemi tamamladim sonunda, performans degerlendirme sonuclari geldi. ustun performans gostermisim. super adam bu berk bey, yani belki yakinda ben de ona el sakasi yapabilirim, hatta bey’i kaldirip sadece “berk” derim filizin yaptigi gibi. yuzde on zam yapilmis bana ama berk bey bunun yeni elemanlara yapilanin en iyisi oldugunu soyledi. son zamanlarda zaten kredi karti borclarim kabarmisti, artik bu ek parayi borclara yatiririm her ay. bara gidiyorsun bir votka-redbul en az yirmi kagit, isyerindekilerin de bilmedigi bar yokmus hani, ama tadi guzel meretin, evde televizyon karsisinda sise efes icmekten gina gelmisti zaten, annemin babamin “icme su birayi” dirdirindan da kurtulmus oldum…

filizin bir arkadasi ile tanistim dun barda:betul. filiz gibi havali o da ama sanki yasi biraz daha geckin; kirk var gibi, ama fizik felan super, telefonunu verdi bu haftasonu ikimiz takilacagiz reina’da. reina da bu barlarin en pahalisi galiba, nakit bulundurmak lazim, metin abiden isteyeyim bari. bu aralar isler fazla yogun degil, mayin tarlasi felan oynuyorum cogu zaman.

***
sirkette isler hala cok sessiz, yeni proje yok, rutin birkac sey oluyor gun icinde yapilacak, betul ile telefondayiz gunde uc posta, her ay en az iki kere reinaya gidiyoruz, arkadaslari da geliyor arada, hamdi ile huseyin. son gittigimizde betul beni birakip onlarla cikti, cok eski arkadaslarmis, muhabbet edeceklermis. huseyinle hamdi puro iciyorlar surekli, bir de martel diye birsey soyluyorlar. kredi kartim limitleri zorladigi icin ben reinadan once iki-uc bira atiyorum evde hizli hizli, gidince de bir votka-redbul, artik tadi da yok meretin bilmem neden…

son aylarda ickiyi fazla kacirdigimi farketmis berk bey, hafif bir firca kaydi, “performansindan memnun degilim” dedi, “ozel hayatina dikkat et”… bu sene zam beklememem dogru olur sanirim.

bu senenin sonunda sirket buyuk zarar acikladi, eleman cikaracaklari anons edildi, az maas aliyorum, beni cikarmazlar. filizi cikarsalar benim gibi uc adam alirlar, bakalim ne yapacak atilinca filiz hanim

cuma gunu saat dortte insan kaynaklarindan cagirdilar, berk bey de oradaydi, asik suratli bir halde. “biliyorsun sirketimizin durumu..” diye basladi. uzun uzun anlatti. sonra cikisimi verdiler bir zarfta, “filiz, yuksek maas, oysa benim sirkete maliyetim?” diye dusunurken odadan cikiverdim. metin abi de elinde benimkine benzer bir zarfla tuvaletten cikti, gozleri kizarmisti aglamaktan. “napicaz simdi? bu tazminat ne yeter benim taksitlerime, borclarima?” dedi.” ciktim plazadan disari, bir sigara yaktim.

saat onikide kalkip bilgisayar karsisina geciyorum simdi, kredi karti borcundan haciz geldi, annem altinlarini bozdurdu, hacizi kaldirdi. bundan sonra da kredi karti cikartamayacakmisim, kara listeye girmisim. babam artik pek konusmuyor benimle, ben eve girince o disari cikiyor. internetten is basvurusu yapiyorum kahvaltidan sonra, bes ay oldu issiz, arayan cikmadi henuz. otobusle emirgan’a iniyorum aksamustleri, cinaraltina. cay pahaliymis orada, farketmemisim onceden. bir tane icip kalkiyorum cogunlukla. annem dayanamiyor halime bi 50 milyon veriyor ucayligini aldiginda, o hafta gunde iki-uc cay soyleyebiliyorum, paranin hepsini bitirmeye elim varmiyor. iki tane samsun iciyorum bir bardak cayla; tadina vara vara. cok nadir yunuslar geciyor kiyinin hemen onunden. bir cikip bir giriyorlar suya, gulumsuyorum. balik tutanlar, durakta otobus bekleyenler, herkes pek bir neseli yunuslari gorunce…

babam bugun evden kacmadi ben uyaninca, yine aksamustu, yine emirgana cikarken “dur” dedi “aksama balik yiyecegiz beraber, cikma biryere”. anlamadim. aksama annem sahane bir sofra kurmustu, mezeler hazirlamisti. babam raki getirdi mutfaktan, ne zaman olmustu raki icmemisti. yemegin baslarinda gulumsedim, yunuslari anlattim onlara sonra, “istavrit bu kadar mi guzel yapilir” dedim anneme, sonra dondum bir babama baktim bir anneme, piril pirildi yuzleri, melekler gibi. gozlerim doldu, “anam babam” dedim, “kusuruma bakmayin”.

annem kalkti yanima geldi. sacimdan optu. gozyaslari dokuldu masaya… babam elimi tuttu, gozleri dolu dolu:

“canin sagolsun oglum, sen bizim yavrumuzsun…”

Yazının başında bahsettiğimiz gibi “İş Hayatına Hazırlık” dersleri olsa, bu hikayedeki kahramanımız daha bir hazır olmaz mıydı olacaklara? Birçok şey yaşanılarak daha iyi öğreniliyor, doğru. Ancak deneyimleri minimum kaza ile atlatmak adına da bu doğru bir çaba olmaz mıydı?

Üniversitelerdeki bu dersi geçtim, biliyorsunuz iş yerlerinde çok sayıda eğitimler veriliyor esasında. Ancak hangisi gerçekten çaylakları bu acıması az dünyaya hazırlıyor? Kuşkularım var.

Şirketlerde akademi mantığı olsa. Çalışanların tüm iş hayatı boyunca (programını kendi seçeceği) bir akademi…

Şimdi bir uzmanlık eğitimleri var:

Bunlar uzmanlık adına teknik becerileri geliştiren eğitimler, bahsettiğimden farklı. Bankacılıkta olan bir hukuki düzenleme için verilen eğitim, IT’de teknolojik değişimleri paylaşan bir eğitim, Müşteri Hizmetleri’nde sistem, prosedür, ekran eğitimleri.. Bunlar verilmeye devam etsin.

Asıl sözünü ettiğim ise (’soft skill’ denen) kişisel yetkinlik becerileri için verilen eğitimler.

Birçok yerde çalışanların katılması zorunlu olan sunum teknikleri, ikna becerileri, takım çalışması eğitimleri vs. Çoğu eğitmenin (rafından çıkarıp şirketin logosu ve tarihini değiştirerek) verdiği klasik sıkıcı eğitimler…

Koysanıza bir tane müdürün vereceği “Benle Çalışma Teknikleri” dersi Gelsin kendisi versin eğitimi. Anlatsın beklentilerini, tarzını… Tartışılsın sonra bunlar. Çalışanlar da kendi tarzlarını, beklentilerini koysunlar. Bulmaya çalışsınlar en verimli, keyifli “birlikte çalışma” yöntemini. Sonra da birlikte getirsinler bunu o meşhur şirket kültürleri ile aynı paralele…

Yapılan komedi koçluk uygulamaları var örneğin. İki defa koçluk eğitimi alan kendine bağlı (veya başka departmandaki kişilere) koçluk vermeye başlıyor. “Hı, hı; evet evet”lerle geçen, sonrasında bol bol dedikodusu yapılan, hiçbir işe yaramayan görüşmeler.

Koçluk veren kişi daha çok benim tarafımda olmalı. Benim geleceğime bir yatırım olarak konumlandırılırsa bu, daha mutlu bir çalışan olarak şirkete katkım zaten artar. Beni anlamalı, hissettiklerimi hissetmeli. Deneyim ve zekası ile de doğru yolu benim bulmamı sağlamalı. Öğüt veren değil, farklı bakış açılarını sunup kararı bana bırakan bir koç…

İşe alımdan sonra verilen (işi ve işleyişi anlatan) oryantasyon eğitimleri “işe alınmadan önce” verilsin. Tüm (işe alınmaya yakın, elemeden geçmiş) adaylar bir arada. İki taraf da birbirini daha iyi tanısın. Karar öncesi şartlar eşitlensin.

Diğer kişisel yetkinlik eğitimleri de bir akademi mantığı ile verilsin. Kaç yıl şirkette olursam olayım; yaptığım ve yapmam muhtemel iş ve alacağım sorumluluklar paralelinde her yıl alacağım dersler. Çok azı zorunlu, çok fazlası benim tercihimde. (Doldurmam gereken kredi sayısı belli, üniversiteler gibi).

Bazen sıra arkadaşım Genel Müdür olsun, bazen de bir tekniker veya stajyer. Fark etmez. O sıralarda hepimiz aynıyız

Bu derslerdeki başarım yansısın performans değerlendirmeme. Dolayısıyla pozisyonuma, maaşıma…

Bu öneriler uzar gider…

Eğitimde en önemli unsur; kişinin kendini geliştirmek için samimi arzusu olması. Yoksa eğitmen cihan-ı alem olsa, en doğru ve yaratıcı sistem devrede olsa fark etmez; bu doğru.

Ancak bugün olan (ve olmayan) eğitimlerin de tetikleyiciyi ve destekleyici özelliği olmalı. Büyük şirketler önemli bütçeler ayırıyorlar eğitime.

Raftan inme, kalıplaşmış standart eğitimleri ilk 10 dakikadan sonra herkes fark edip, önündeki laptop veya cebinden başka bir dünyaya gidiyor zaten. Bunun için yardımcı alete de gerek yok esasında. Beynen ve yürekten orada olamıyorsam hepimiz birbirimizi kandırmıyor muyuz?

Kurbağa bacağının anatomisinden çok hayatın gerçeklerini (zamanında) anlatmaya ve duygusal zekayı geliştirmeye öncelik verebilsek, bu ülkenin geleceğine katkı sağlayacak zeki ve yaratıcı gençlerimizin aradan sıyrılmasına daha sağlıklı bir zemin hazırlamış olmaz mıyız?

Aksi halde “Canın sağolsun oğlum, sen bizim yavrumuzsun…” cümlesi sadece anne veya babamızdan duyabileceğimiz bir laf. İş hayatında ise bunun karşılığı “Şirketimiz beklentileriyle sizinkiler artık uyuşmuyor. Üzgünüz.” oluyor.

Kaynak

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 11.10.2007 tarihinde M.Karaman tarafından, Eğitim Haberleri, Gelişmeler, Sorunlar ve Sınavlar bölümünde paylaşılmıştır ve 241 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Üniversitelerde ‘İş Hayatına Hazırlık’ Dersi Neden Yok? orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleKeder Sana Yakışıyor | Victor Hugo Sonraki MakaleGülüşün Eklenir Kimliğime

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz