Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Türk Toplulukları | Hazarlar Ve Karaylar


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 08.05.2008 tarihinde Hale tarafından, Büyük Türk Tarihi | Türk Kültürü - Gelenekler ve El Sanatlarımız bölümünde paylaşılmıştır ve 1070 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Hazarlar ve Karaylar

Dünyada halen Hazar adı ile anılan bir millet veya topluluk mevcut deÄŸildir. Ä°sa sonrası VI-XI. yüzyıllar arasında yaÅŸadıkları ve büyük bir devlet kurdukları kesinlikle bilinen Hazarların, hiçbir iz ve eser bırakmadan tarih sahnesinden silinmiÅŸ olması mantıken mümkün görülemez. Dolayısıyla onların devamı ve mirasçıları sayılabilecek bir topluluÄŸun dünyada var olması gerekir. Bu varis topluluÄŸu öncelikle eski Hazar devleti sınırları içinde aramak gerekir. Yapılan araÅŸtırmalar sonunda eski Hazar devleti sınırları içinde Hazarların bakiyyesi sayılabilecek bir topluluk tespit edilmiÅŸtir ki, bu topluluk “Karaylar” veya “Karaim Türkleri” dir. Karaylar son zamanlara kadar çoÄŸunlukla Kırım ve Kafkasya (Hazar Devleti alanı) çevresinde yaÅŸayan, Türkçe konuÅŸan fakat Tevrat’a ve Hz. Musa’ya inanan Musevi bir topluluktur. Karayların dilleri Türkçe, dinleri ise Musevîliktir. Kısmen YahudiliÄŸi benimsemiÅŸ olan Hazarlarla, halen eski Hazar devleti sınırları içinde yaÅŸayan, onların kültürlerini taşıyan ve Tevrat’a inanan Karay Türkleri arasında bir iliÅŸkinin olması tabidir. Dolayısı ile Hazarlarla Karaylar arasındaki iliÅŸkiyi ele alıp incelemek ve bu iki topluluÄŸun siyasi ve dini tarihlerini kısaca gözden geçirerek konuya açıklık getirmek yerinde olacaktır.


Hazarlar

Hazar kelimesi “gez” anlamına gelen “kaz” kökünden türetilmiÅŸ Türkçe bir kelimedir. “kazar”, gezer anlamına gelmekte olup, Anadolu Türkçesinde serbest dolaÅŸan, bir yere baÄŸlı olmayan göçebe demektir. Muhtemelen kelime, gezer, gazar, kazar ve hazar ÅŸeklinde etimolojik bir seyirden sonra nihai ÅŸeklini almıştır. Hazar kelimesi diÄŸer dillerden Arapçada “el-Hazar”, Ä°branicede “Huzari, Kozar”, Latincede “Gazari, Chazari”, Gürcücede “Hazari”, Macarcada “Huszar” ve Çincede “Ko-sa, ka-sat” ÅŸeklinde kullanılmaktadır.

Tarihçilerin büyük bir çoÄŸunluÄŸunun Türklerin bir boyu olarak kabul ettiÄŸi Hazarları, bazı Batılı bilim adamları sonraları TürkleÅŸmiÅŸ bir boy olarak isimlendirmiÅŸlerdir. Hazar adının Türkçe bir kelime olması bir yana, en eski Çin kaynaklarında “Tu-kuo Ko-sa” yani Türk-Hazar tabirinin geçmesi ve Hazarlarla çaÄŸdaÅŸ olan Arap kaynaklarının büyük bir kısmında onların Türk menÅŸe’li olarak takdim edilmesi, Hazarların Türklüğünü hiçbir şüpheye yer bırakmayacak ÅŸekilde ortaya koyar. Hazar devletinin kurucusu olan Hazar boyu özbeöz Türktür. Hazarlar konusunda batılıların da itibar edip kabul ettiÄŸi en saÄŸlam delil, Hazar Hakanı Yusuf’un Endülüs veziri Hasday b. Åžarput’a yazmış olduÄŸu mektupta Hakan Yusuf, kendi soy kütüklerini şöyle açıklamaktadır.


“Atalardan kalma soy kütüğümüze göre Togarma’nın on oÄŸlu vardı. Bunları soylarından Uygur, Dursu, Avar, Hun, Basila, Tarniak,Hazar, Zagora, Bulgar ve Sabirler gelmektedir. Biz yedinci oÄŸul Hazar’ın soyundan geliyoruz. Mektupta bahsetilen Togarma, Yasef’in oÄŸlu olup soy kütüğü kitaplarına göre Türklerin babasıdır. Bu ifada birinci derecede mühim bir kaynaktan çıktığına göre ona itibar etmek gerekir.

Hazar bölgesinde yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkan malzemeler arasında Türkistan kökenli kılıçlar, baltalar vb. kültür malzemeleri bulunmuÅŸtur. Bu durum, Hazarların Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki bölgeye Türkistan’dan geldiklerini ve onların Türk menÅŸe’li olmalarının gerekliliÄŸini gösterir.

Hazarların sosyal hayatı tamamı ile Türk tarzına göre düzenlenmiÅŸtir. Devlet sistemleri ve bilinen dil kalıntıları bütün ile Türk özelliÄŸi göstermektedir. Hakan Yusuf’un mektubuna göre, Hazar Hakanlarının, Ä°branice isimlerinden ayrı olarak öz Türkçe isimleri de vardı. Bu durum, onların Türk menÅŸe’li olduklarını açıkça gösterir.

Bazı araştırmacıların Hazarları, Sabirlere, Göktürklere veya Suvarlara bağlamak istemelerine rağmen, biz onların çok eski dönemlerden itibaren ayrı bir Türk boyu olarak var olduklarını kabul ediyoruz. Ancak onlar devletlerini kurmadan önce fazla etkili olmadıklarından, fazlaca bilinmemiş ve tanınmamış olmalıdırlar. Belki de onlar o dönemlerde tabi oldukları hakim zümrelerin adları ile anılmışlardır. Onlar güçlenerek devletlerini kurmuşlar ve siyasi bir güç haline geldikten sonra Hazar adını tarih sahnesine çıkarmışlardır.

Hazarların Orta Asya’dan çıkarak Hazar Denizi kıyıların gelmiÅŸ olduklarını daha önce belirtmiÅŸtik. Ancak bu göçün ne zaman meydana geldiÄŸini tespit etmek çok güçtür. Hazar Devletinin kuruluÅŸ tarihi olan M.S. 558 yılından önceki dönem hakkında verilen bilgileri ihtiyatlı olarak karşılamakla beraber bu bilgileri kısaca belirtmekte fayda görüyoruz.

Gürcü kaynaklara göre Hazarlar, bu bölgeye İsa öncesi devirlerde gelmişlerdir. Gürcü tarihlerine göre Gürcü kralı Mirvan (M.Ö. 167-123) Hazarlara karşı savaşmıştır. Ermeni vb. kaynaklara göre Hazarlar, Milattan sonra II. yüzyılın ilk dönemlerinde Ermenilere karşı savaşmışlardır.

M.S. III. Yüzyıldan itibaren Hazarları bazen Roma Ä°mparatorluÄŸu, bazen de Pers Ä°mparatorluÄŸu saflarında savaşırken görürüz. V. Yüzyılın sonlarına doÄŸru ortaya çıkan Avarların bir süre Hazarlara hakim olduklarını tespit ettiÄŸimiz gibi, VI. Yüzyılda Hazar-Pers savaÅŸlarının giderek arttığını, sonunda AnuÅŸirvan tarafında Bab el-Ebvab’ın Hazarlardan korunmak üzere inÅŸa edildiÄŸini görüyoruz. VI. yüzyılda bir süre Göktürk devletinin hakimiyeti altına giren Hazarlar, çevrelerindeki Sabir ve Sargur kütlelerini de bünyelerine alarak Göktürk Devletinin batı kolu ÅŸeklinde 558 yılında Hazar Devletini kurdular.


Bu zamana kadar teşkilatlı bir devlet, görünümü vermeyen ve sadece akını bir hüviyette görünen Hazarlar, bundan sonra belli bir devlet teşkilatına ve sistemine kavuşmuşlardır. 558 yılından 620 yılına kadar olan dönemde Sabir, Saragur, Semender, Belencer vb. Kuzey Kafkasya kabileleri üzerinde hakimiyet sağlayarak bir kabileler federasyonu şeklinde Göktürklere bağlı olarak yaşayan Hazarlar, 627 yılında Göktürk devletinin yıkılmasından sonra 630 yılında bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmıştır.

Tam bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkışlarından sonra Hazarlar, çevrelerindeki diğer devlet ve kabileleri itaatleri altına almaya başlamışlar, öncelikle Bulgarlar ve Slavlar üzerine akınlar yaparak onlara hakimiyetlerini kabul ettirmişlerdir.

VII. Yüzyıl içinde Araplarla karşılaÅŸmaya baÅŸlayan Hazarlar, bir asrı aÅŸkın bir süre Müslüman Araplara karşı savaÅŸmışlar, bazen onları yenerek, bazen de maÄŸlup olmuÅŸlardır. VII ve VIII. Yüzyıllarda bir yandan Araplarla savaşırken öbür yandan DoÄŸu Avrupa ve Orta Avrupa ve Balkanlara doÄŸru yayılmaya devam eden Hazarlar, Ruslar baÅŸta olmak üzere Slav kabilelerini, Macarları itaatleri altına almışlar, hatta onların devlet kurmalarına ve örgütlenmelerine yardımcı olmuÅŸlardır.IX. yüzyıldan itibaren daha önce himayelerine almış oldukları ve teÅŸkilatlandırdıkları Ruslar, Bizans’ın da tahrikleri neticesinde Hazarlara karşı hücuma geçmeye baÅŸlamışlardır. Daha önce Hazarlara itaat eden bazı Türk boylarının da bu saldırılara destek vermesi neticesinde Hazar devleti zayıflamaya baÅŸlamıştır.

965 senesinde Rus, Bizans ve Peçenek müşterek saldırısı karşısında dayanamayan Hazar devleti,Rusların eli ile bu tarihte çökertilmiş ve bir daha kendine gelememiştir. Şöyle veya böyle 1030 yılına kadar ayakta kalabilen Hazar devleti, çevredeki diğer Türk boylarının da saldırıları neticesinde bu tarihte devlet varlığını kaybetmiş ve tarih sahnesinden silinmiştir.

1030’lu yıllardan itibaren yerini Kıpçaklara bırakan Hazarlar, devlet olarak deÄŸilse bile, bir topluluk olarak varlıklarını bölgede uzun süre koruyabilmiÅŸlerdir. XII, XIII ve XIV. yüzyıllarda bölgede varlıkları tespit edilebilen Hazarların adı, XV. yüzyıldan itibaren bölgeden kaybolmuÅŸtur.

Görüldüğü gibi, Hazarların Karadeniz ile Hazar Denizi arasında kalan bölgedeki varlığına Milat öncesi ikinci yüzyılda rastlanmaya baÅŸlıyor. Milat sonrası VI. yüzyılın ortalarına kadar devlet organizasyona sahip olmadan bölgede varlığını devam ettiren Hazarlar, 558 yılında Göktürklere baÄŸlı bir devlet olarak ortaya çıkıyor ve bu baÄŸlılığını 620 yılına kadar sürdürüyor. 630 yılından itibaren tam bağımsız bir devlet olarak geliÅŸmeye baÅŸlayan bu devlet, 700 yılına kadar varlığını bölgede saÄŸlama almaya gayret ediyor. 700-850 yılları arası Hazar Devletinin yükselme devri olarak kabul edilebilir. 850-950 yılları arası zayıflama dönemi, 965 yılı ise devletin çökmeye baÅŸladığı zaman olarak alınabilir. Bu tarihten sonra yaklaşık 70 yıl devlet olarak bölgede yaÅŸamaya gayret eden Hazarların, devlet varlığı 1030’lu yıllarda sona ermiÅŸtir.

Yaklaşık beÅŸ asır bölgede bir devlet olarak varlığını devam ettiren Hazarlar, sadece bu bölgede deÄŸil, Asya ve Avrupa’nın büyük bir bölümünde sosyal, siyasel ve kültürel açılardan büyük tesirler meydana getirmiÅŸlerdir.BaÅŸta Selçuklular, Ruslar ve Macarlar olmak üzere Hazarlardan sonra ortaya çıkan birçok devletin müesseselerinin temelinde Hazar müesseseleri vardır. Selçuklu askerî ve idarî sisteminde olduÄŸu kadar Rus devlet müesseselerinde hep Hazar izleri vardır. Madenlerin iÅŸlenmesi, silah sanayi, altın ve gümüşün ziynet olarak iÅŸlenmesi, ÅŸehir planları, yapı plan ve teknikleri bakımından Hazarlar sadece Rusların ve Macarların deÄŸil, belki de bütün Avrupa’nın hocası durumundadırlar.

Hazarlar, ekonomik açıdan bugün bile model alınabilecek mükemmel bir sisteme sahiptirler. O dönemde başkent Etil, dünyanın en önemli ticaret merkezlerinden biri idi.

Etil şehri açık Pazar olarak dünyanın çeşitli yerlerinden gelen tüccarları bünyesinde barındırıyordu. Devlet, ülkenin bütününde ekonomiye hiçbir şekilde müdahale etmiyor, ticari mallardan sadece vergi almakla yetiniyordu. Ülkede tam anlamı ile rekabete dayanan ve özel teşebbüs eli ile yürütülen bir ticaret hayatı mevcuttu. Devlet, aldığı vergiye mukabil, öncelikle ticari eşya naklinde yol güvenliği sağlıyor, ticari ilişkilerde ortaya çıkan ihtilafları adil bir tarzda çözmek için gerekli tedbirleri alıyordu. Bunun dışında devlet, işletmecilik başta olmak üzere serbest ekonomiye zarar verecek hiçbir şey yapmıyordu.

Sadece ekonomik yönü itibarı ile Hazar devletinin incelenmesi neticesinde ekonomik açıdan, onlardan alınabilecek pekçok şeyin var olduğunu söyleyebiliriz.

Nitekim, A.B.D. de Hazarları araÅŸtırmak üzere bir Hazar AraÅŸtırmaları Enstitüsü’nün kurulduÄŸunu görüyoruz.BeÅŸ asır devlet olarak varlığını sürdüren Hazarlar, dini hayat bakımından dünyada örnek alınabilecek ender topluluklardan biridir. Hazar ülkesinde tam anlamı ile dini bir serbestlik mevcuttu. Hazar baÅŸkenti Etil’de Müslüman, Hristiyan, Musevî ve diÄŸer din mensupları hep bir arada barış içinde yaşıyorlardı. Ãœlkenin tamamında tam bir düşünce ve din hürriyeti vardı, kimse inancından döndürülmek istenmiyor ve kimseye inancı dolayısıyla baskı yapılmıyordu.

Hazarlar bu bölgeye gelmeden önce Türkistan’da eski Türk dini inancında idiler. Onlar, Hazar Denizi kıyılarına göçettikten sonra bir süre daha bu dini inanca baÄŸlı kaldılar. Ancak Hazar Devleti kurulup Hazarlar siyasi bir güç olarak sahneye çıktıktan sonra üç ilâhi dinin mensupları Hazarları kendi inançlarına çekmek üzere faaliyete baÅŸladılar. Dönemin Abbasi Devleti yöneticileri onları Müslümanlığa davet ederken, Hristiyan Bizans yöneticileri de onları Hristiyanlıştırarak kendi saflarına çekmek istiyordu. Ä°ÅŸte bu sırada Bizans Ä°mparatorluÄŸunun Ä°stanbul’dan sürdüğü bazı Yahudi din adamları önce Kırım’a geçtiler, oradan da Hazar ülkesine, Hazar sarayına gelerek Hakan’ın insafına sığındılar.

Hakan, bu gelen sığınmacılara çok iyi davrandığı gibi, onlardan kendi dinleri hakkında bilgi aldı. Hazar sarayına gelen bu Yahudi din adamlarının propagandaları neticesinde Hakan (Yusuf’un mektubuna göre Hakan Bulan) ve yakın çevresi Yahudi dinini kabul ettiler. Ä°ÅŸte bu olay, tarihte “Hazarların YahudiliÄŸi kabul etmesi veya YahudileÅŸmesi” ÅŸeklinde yerini almıştır. Zamanla halktan bazı insanlar da Yahudilerin dinini benimsediler, hatta Hazar boyundan olmayan Kıpçak, Kaliz vb. Türk boylarından bazı kimseler de MusevîliÄŸi kabul ettiler.

Burada akla şöyle bir soru gelmektedir. Yahudiler, Ä°srail ırkından olmayan insanları kendi dinlerine almadıkları halde Hazarları nasıl dinlerine kabul ettiler? Bu soruya verilecek cevap, Karay Türklerinin menÅŸe’i problemine de çözüm getirecektir. Yahudi tarihinin en eski dönemlerinden beri Yahudiler Talmud’u kabul edenler ve Talmud’u kabul etmeyenler olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Orta çaÄŸlardan itibaren bunlardan birincilere Rabbanîm(Rabbaniler), ikincilere ise Kaim (Karailer) denilmeye baÅŸlandı. BaÅŸka ırklardan insanları dinlerine almayan Yahudiler, birinci sınıfı teÅŸkil eden Rabbanim yani Talmud’cu Yahudilerdir. Karai Yahudiler tarihin her döneminde baÅŸka ırklardan insanları kendi dinlerine kabul etmiÅŸlerdir. Ä°ÅŸte Hazar ülkesine giderek Hazar Hakanına ve çevresine YahudiliÄŸi benimseten o günkü Yahudiler, sadece Tevrat’a inanan, Talmud’u kabul etmeyen Karaim Yahudileridir. Hazar ülkesinde Karaim YahudiliÄŸi kabul eden insanların sayısı Dunlop vb. bazı tarihçilerin abarttığı gibi çok fazla deÄŸildi, dolayısıyla bugün sayıları milyonlarla ifada edilen DoÄŸu Avrupa Yahudilerinin tamamının Hazarlardan geldiÄŸini söylemek doÄŸru deÄŸildir. Belki günümüzdeki DoÄŸu Avrupa Yahudilerinde bir miktar Hazar kanı olabilir, ancak bu abartıldığı kadar yüksek oranda deÄŸildir.

Ä°slâm tarihçisi Mes’udi’nin verdiÄŸi habere göre o dönemde Hazar baÅŸkenti Etil’de yedi hakim vardı. Bunlardan ikisi Müslümanların, ikisi Hristiyanların, ikisi Yahudilerin, bir ise diÄŸer dinlere mensup olanların davalarına bakıyordu. Dolayısıyla bu ülkede kimse inançları yüzünden horlanmıyor, inançlarına ters bir muamele ile de karşılaÅŸmıyordu. Türkiye’de ve dünyada laikliÄŸi veya dini müsamahayı uygulamak isteyenler de öncelikli olarak Hazarların dini tarihini incelemelidirler.

Karaylar

Hazar Devletinin yıkılmasından sonra Hazar ülkesinde bulunan çok sayıda Müslüman, diÄŸer Müslüman kavimlerle karışıp kaybolmuÅŸtur. Hazar Müslümanları özellikle Kıpcak, Karaçay, Karabarda gibi Müslüman Türk boylarının içinde erimiÅŸlerdir. Devlet yıkıldığı sırada ikinci büyük dinî topluluÄŸu oluÅŸturan Hristiyanların bir kısmı Hristiyan Slav kabilelerine karışarak onların arasında erimiÅŸlerdir. DiÄŸer bir kısmı ise Hazar ülkesinden yine bir Hristiyan devleti olan Bizans’a göçetmiÅŸlerdir. Bu göç deniz yolu ile olduÄŸu gibi, kara yolu ile DoÄŸu Karadeniz kıyılarını takip ederek Kuzey, DoÄŸu, Orta ve Güney DoÄŸu Anadolu topraklarına olmuÅŸtur.

Bölgeye gelen bu göçmenler bunlarda daha önce Rumlar ve Ermeniler tarafından kurulmuÅŸ olan kiliselere intisab etmiÅŸlerdir. Rum ve Ermeni kiliselerine katılmış olmakla beraber bu insanlar uzun süre Rumca ve Ermenice konuÅŸmamış, sadece Türkçe konuÅŸmuÅŸlarındır. Onbirinci asırda Anadolu’ya gelen bu insanlar, tam beÅŸ asır Rumca veya Ermenice öğrenmemiÅŸ, onüç ve ondördüncü asırlarda Anadolu’da inÅŸa ettikleri kilisenin kitabelerini bile Rum veya Ermeni alfabesi ile Türkçe yazmışlardır. Onyedinci asırdan itibaren Anadolu’ya gelen Katolik misyonerlerinin faaliyetleri neticesinde bunlardan bazıları Rumca veya Ermenice öğrenmiÅŸlerse de bazıları Türkçeden baÅŸka dil kullanmamakta ısrar etmiÅŸlerdir.

Bunlardan Karamanlılar, kurtuluÅŸ savaşından sonraki müdahale neticesinde Yunanistan’a gönderilirken bile Rumca bilmiyorlardı. Karadeniz kıyılarını takip ederek Anadolu’ya gelen bu Hristiyan Hazarlardan, maalesef bir süre sonra Rum kilisesine katılanlar RumlaÅŸarak Ermeni kilisesine katılanlar da ErmenileÅŸerek Hazarlıklarını kaybetmiÅŸlerdir. Bugün DoÄŸu ve Orta ve GüneydoÄŸu Anadolu’nun birçok yerinde bu Hristiyan Hazarlardan izler mevcuttur. Hazar Dağı, Hazar Gölü, HazarÅŸah, Hazri, Hazro, Hazriyan, Hazara vb. pekçok isim bize Anadolu’daki Hristiyan Hazarların izlerini göstermektedir.

Hazar devletinin yıkılmasından sonra Musevî Hazarların bir kısmı Kıpçaklar tarafından Rusların içine sürüldü. Ruslara karışan bu Musevî Hazarlar, misyoner propagandaları sonunda Hristiyanlığı kabul ettiler. Ancak, bunlandan bir kısmı Hristiyanlığı kabule yanaÅŸmayınca Ruslar bunları baskı ve iÅŸkence yolu ile HristiyanlaÅŸtırdılar. Bunlar dış görünüşleri itibarı ile Hristiyan gibi idilerse de uzun süre gizlice Musevîliklerini sürdürdüler. Yahudi kaynakları, ondokuzuncu yüzyılda Çarlık Rusyasında Pazar günleri kiliseye gittiÄŸi halde Cumartasi günü de Åžabat’ı kutlayan bu gizli Yahudilerden bahsetmektedirler.

Sürgüne gönderilenlerin dışında kalan Hazar Yahudileri bir süre sonra kendileri için daha emin olarak gördükleri Kırım’a göçettiler. Kırım’a toplanan cemaate Kıpçaklardan, Kalizlerden MusevîlÄŸi kabul etmiÅŸ olanlar da katılarak toplumu büyüttüler. Kırım’da bu ÅŸekilde ortaya çıkan yeni cemaatin içinde Hazar asıllılar, Kıpçaklar, Kalizler vb. boylardan insanlar vardı. Ortaya çıkan bu yeni cemaat, karma bir cemaat olduÄŸundan Hazar veya Kıpçak adı ile deÄŸil de baÄŸlı bulundukları mezhep adı ile anılmaya baÅŸlandılar.

Bilindiği üzere Hazarların kabul etmiş olduğu Yahudi mezhebinin adı Karaim idi. Dolayısı ile yeni ortaya çıkan bu topluluk, Karaim cemaati olarak anılmaya başlandı. Karaim isminin yoğun olarak kullanılması XV. asırdan sonra olmuştur.

Bu topluluğun esası Hazarlara dayanmakta olup, çoğunluğu Hazar Musevîleri teşkil ediyordu. Ancak, Kıpçakların Hazar Devleti yıkıldıktan sonra bölgeye iki asır hakim olmalar sebebi ile topluluk, Hazar lehçesi yerine Kıpçak lehçesi ile konuşmaya başladı.Fakat konuşulan dil tam bir Kıpçakça değildi,Hazarca kelimelerin de içinde bulunduğu, ama Kıpçakçanın hakim olduğu farklı bir Kıpçak lehçesi ki, buna dilciler Karaim Türkçesi ismini vermektedirler. Karaim kelimesi aslında İbranice bir kelime olup, orta çağlardaki bir Yahudi mezhebinin ismidir.

Bu mezhepte başlangıçta sadece İsrail kavminden insanlar vardı, ancak kısa sürede başka ırklardan insanlar bu mezhebe girmeye başladılar ve bu başka ırklardan insanlar giderek çoğunluğu sağladılar. Bir süre sonra israil kökenliler tamamen yok oldukları gibi, Türklerin dışındakiler de zamanla azınlığa düştüler. XIX. yüzyılın sonlarına doğru mezhep mensuplarının nerede ise tamamını Türklerden oluşturmaya başladı. Dolayısıyla kelime artık bir dini veya mezhebi ifade etmekten çok, bir Türk kavmini temsil etmeye başladı.

Karaim kelimesi, Ä°branice çoÄŸul bir kelimedir, tekili “Karai” ÅŸeklinde olup, sona takılan “im” eki çoÄŸul ekidir. Bazen kelimenin yanlış bir ÅŸekilde iki çoÄŸul eki ile “Karaimler” ÅŸeklinde de kullanıldığına rastlanıyor.

Arap alfabesi ile yayınlanan bazı eski Kırım Kaynaklarında kelimenin Karaim değil, Karayım şeklinde geçmesi neticesinde genel olarak Yahudi mezhebinden bahsedildiği zaman Karaim kelimesinin, Mezhep değil de belli Türk boyu kastedildiği zaman onların kullandıkları gibi çoğul olarak Karayım, tekil olarak Karay kelimelerinin kullanılmasının daha uygun olduğuna inanıyor ve bu yüzden biz Yahudiliğin Karaim mezhebine mensup olan Türk cemaatine Karay ismini veriyoruz.

Büyük çoÄŸunluÄŸu Hazar asıllı olan, Kıpçakçanın farklı bir ÅŸivesini konuÅŸan ve baÄŸlı bulunduÄŸu mezhebin ismi ile anılan Karay Toplumu, asırlar boyu Kırım’da varlığını sürdürmeye muvaffak olmuÅŸtur. Bunlar büyük nisbette Hazar kanı taşıyan, Hazarların etnik ve kültür yönünden varisleri olan insanlardır. Bunların sayıları bilinen ilk tarihlerinden beri pek fazla deÄŸildir.

Karay toplumundan bazıları XIV ve XV. Yüzyıllarda Litvanya ve Polonya’ya göçettiler ve oraya yerleÅŸerek bir cemaat oluÅŸturdular. Ayrıca Hazar Devletinin yıkılmasından sonra hiçbir yere gitmeyip Kafkas daÄŸlarında kalan ve varlığını orada sürdüren, anti Tamudist, Karaim Yahudilerinin var olduÄŸunu ve bugün onların DaÄŸlı Yahudiler olarak adlandırıldıklarını da biliyoruz.

Kırım’dan ayrılan Karayların bir kısmı direkt olarak Ä°stanbul’a gelip yerleÅŸirken, diÄŸer bir kısmı Kırım’dan , önce Romanya’ya, oradan Edirne’ye ve oradan da Ä°stanbul’a gelip yerleÅŸmiÅŸlerdir. Dolayısı ile Ä°stanbul’da da bir Karay cemaati oluÅŸmuÅŸtur. 1917 Ekim ihtilaline kadar bütün Rusya’daki Karaylar çok rahat idiler, ancak ihtilalden sonra bunların rahatları kaçtı ihtilal sonrası bir kısım Karaylar Kırım ve Rusya’yı terkederek Avrupa ülkelerine, Amerika’ya ve Mısır’a göçettiler. Mısır’a göçedenlerin hemen hemen tamamı 1947 Kanal savaşından sonra Ä°srail’e giderek Ramle lydda bölgesine yerleÅŸtiler. Bugün Ä°srail kaynaklarının verdiÄŸi bilgiye göre Ä°srail’de 15 bin civarında Karay Türkü yaÅŸamaktadır. Kendileri ile görüştüğümüz Ä°srailliler, Mısır’dan gelen göçmen Karayların Türk kökenli olmadığını söylediler.

Halbuki Mısır’dan gelen Karayların kahir ve ekseriyeti daha önce Kırım’dan Mısır’a göçetmiÅŸ Türk Karaylarıdır. 1917 yılında Ruslardan büyük bir darbe yiyen Kırım Karay Türkleri, Ä°kinci Dünya Savaşında Ruslardan daha büyük bir darbe yemiÅŸler ve en az 30 bin Karay Türk’ü Sovyet coÄŸrafyasının deÄŸiÅŸik yerlerine sürgüne gönderilmiÅŸtir.

Bugün, A.B.D. Avrupa’nın çeÅŸitli ülkeleri, Türkiye, Ä°srail ve eski Sovyet coÄŸrafyasında olmak üzere bütün dünyada 30.000’in üzerinde Karay yaÅŸamaktadır. Ancak, Sovyetler BirliÄŸi’nin dağılmasından sonra daha önce tespit edilen rakamların eksik kaldığı da anlaşılmaktadır. Bugünkü Azerbaycan coÄŸrafyasında yaÅŸayan DaÄŸlı Yahudiler Karay olmalıdırlar. Azerbaycan’ın Kusar, Bakü, Gence gibi ÅŸehirlerinde varlığı tespit edilen DaÄŸlı Yahudilerin sayıları bu rakamı daha da yukarı çıkarmaktadır.

Halen Ä°srail’de yaÅŸayan Karayların tamamı Ä°braniceyi öğrenmiÅŸ ve günlük konuÅŸmalarında bu dili kullanmaktadırlar. Ä°srail’de Karayca gitgide çocuklar tarafından unutulmaya baÅŸlanmıştır. Karaim mezhebindeki evlilik kurallarının sıklığı ve bu mezhebin yakın akraba evliliklerini yasaklaması sebebi ile Ä°srail’deki Karay gençleri genellikle Talmudist Yahudilerle evlenmekte, bu durum da cemaatin küçülmesine sebep olmaktadır.

Türkiye’deki Karayların sayısı 1985 yılında 150 civarında iken bu sayı 1993 yılında 95’e düşmüştür. 1960’lı yıllarda sayılan 1000’den fazla olan Polonya Karaylarının sayıları da bugün hayli düşmüştür. Ayrıca, Avrupa ve Amerika’daki Karay nüfusunda da gözle görülen bir azalmaya ÅŸahit olmaktayız. Daha önceleri kendilerinin Hazarların devamı olduklarını iftiharla söyleyen Kafkasya ve Azerbaycan’lı DaÄŸlı Yahudiler, Amerika, Avrupa ve Ä°srail’den gelen Talmudist din adamlarının telkinleri ile kendilerinin Hazar asıllı olmadıklarını, Karaim mezhebi ile de bir ilgilerinin bulunmadığını, dolayısıyla kendilerinin Ä°srail kökenli ve Talmudist olduklarnı söylemeye baÅŸlamışlardır.

Karaylar, Türk tarihinde önemli bir yeri bulunan Hazarların, torunları ve onların devamıdırlar. Karay kültürü Türk kültürünün bir parçasıdır. Öyle ise Türk dünyası Karaylara gereken ilgiyi göstermelidir. Ayrıca, Türkiye Cumhuruyeti Devleti de kendi milletinin ve kültürünün bir parçası olan Karayları ve onların kültürlerini korumaya almalıdır.

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 08.05.2008 tarihinde Hale tarafından, Büyük Türk Tarihi | Türk Kültürü - Gelenekler ve El Sanatlarımız bölümünde paylaşılmıştır ve 1070 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 2 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Türk Toplulukları | Hazarlar Ve Karaylar orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki Makale[Matematik] Gauss Yasası | Gauss Yasasının Ä°ntegral Åžekli - Gauss Yasasının Diferansiyel Åžekli Sonraki MakaleOsmanlı Döneminde Kullanılan Kağıt Paralar..

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz