Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Türk Edebiyatındaki Öykü Üzerine Düşünceler | Petra de Bruijn Türk Edebiyatı İncelemesi


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 19.05.2009 tarihinde Hale tarafından, Türk Edebiyatı ve Edebi KiÅŸilikler bölümünde paylaşılmıştır ve 313 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Türk Edebiyatındaki Öykü Üzerine Düşünceler

Batı edebiyatında öykü açık seçik bir ana fikre sahiptir. Kısa bir zaman aralığında sınırlı sayıda karakterin rol oynadığı bir şeyler olur. Bu Türk edebiyatında nasıldır? Aynı kurallar orada da geçerli midir? Daha açıkçası:İnsanlar ve Kent’deki öyküler nasıldır? Gelecek sayfalarda ilk olarak Türk öykülerinin arka planınını tasvir edeceğim. Ardından İnsanlar ve Kent’in her yazar ve öyküsünü ayrı ayrı ele alıp inceleyeceğim. Bu şekilde İnsanlar ve Kent konusunun öykülerde nasıl işlendiğini kıyaslamak istiyorum.


Türk edebiyatında öyküler: Türk kültüründe öykü anlatmak çok eski bir gelenektir. Eskiden meddahlar köy köy şehir şehir gezerlerdi. Çayhane ve kahvehanelerde sahneye çıkarlardı. Buralarda uzun halk efsaneleri okumazlar öykülerini doğaçlamayla anlatırlardı. Bu öykülerin bazıları Dede Korkut öykülerinde olduğu gibi kaynağını Orta Asya’dan alırdı. Diğerleri Bin Bir Gece Masalları’nı çağrıştıran İslam kahramanları Tahir ile Zühre öyküsünü anlatırdı. Doğal olarak yöresel olaylara, Anadolu kahramanlarına, Keloğlan öykülerine, Nasreddin Hoca fıkralarına da değinirlerdi. Bu öyküler yüzlerce yıl dilden dile nakledildi, ancak bazıları on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda olmak üzere, yakın zamanlarda yazıya döküldü. Bazıları bu mutlu sona kavuşamadı ve yazılmadıkları için unutulup gittiler.

Bunun yanı sıra Osmanlı sultanlarının sarayında da yüzyıllar boyunca öykü anlatma geleneği süregelmiştir. Bu öyküler halk masallarından daha fazla Arap ve özellikle Fars edebiyatı tarzına bağlıdırlar. Bunlar Leyla ile Mecnun, Hüsrev ile Şirin ya da Varka ve Gülşah gibi ünlü aşık çiftler üzerine mesneviler olabileceği gibi, Hz. Muhammed’in hayatı ve Osmanlı sultanlarının kahramanlık öyküleri üzerine olabilmekteydi. Bu öykülerin yazılmasından oluşan minyatürlerle süslü harika hat eserleri mevcuttur. Çoğunlukla alegorik olarak yorumlanan ve örneğin nasıl sofu bir Müslüman olarak yaşanabileceğini işaret eden ahlaki bir mesaja sahip öykülerdi. Bu anane içinde orijinalite pek önemli değildi. Yazar şiiri inşa etmesindeki ustalığına, en güzel kafiyeleri bulmasındaki ve anlatımındaki eğretileme becerisine bakarak kıymetlendi- rilirdi.

On dokuzuncu yüzyılda Türk toplumu giderek artan bir şekilde batıya yöneldi. Önce askeri tekniğe, ardından da kültürel yaşama önem verilmeye başlandı. Türk yazarlar roman, tiyatro oyunları ve öykü yazmayı deneyimlemeye başlamışlardı. Bu edebi türler Osmanlı edebiyatında mevcut değillerdi. Batılaşmanın en güçlü hissedildiği İstanbul’da doğaçlama yoluyla genelgeçer olayları da öykülerin içine katan anlatıcılar çok rağbet görmekteydiler. Öte yandan gazetelerin ortaya çıkması da bu furyayı desteklemekteydi. Burada o sıralarda aynı Avrupa’da olduğu gibi birçok edebi eser yayımlandı ve öyküler çabucak gelişen gerilim ortamıyla fevkalade bir etki yaptılar. Türk yazarların batılı örnekleri böylesine hızla, fazla düşünüp taşınmadan taklit etmesi durumuna daha önce hiç raslanmamıştı. Onlar bu yeni edebiyat biçimine kendi edebiyatlarından gelen konularını ve öğeleri soğurtmak için çabaladılar.


Bu gelişme yirminci yüzyılda da sürdü gitti. Öykü hâlâ birçok Türk yazarının kullandığı ve öykü kitaplarının gördüğü rağbete bakılırsa popülerliğini koruyan bir tarzdır. Türk öykülerinin dünyası çok yönlüdür. Duygular, komik anlatılar, taşrada yaşamak ve büyük şehrin kalabalığı, basıncı anlatılmaktadır. Kendini sadece bu türde yazmaya adamış yazarlar olduğu gibi öykücülüğün yanı sıra başka anlatı biçimlerinde de ürünler veren yazarlar vardır. Gerçekçilikten, modernizm ve postmodernizme kadar batıda güncel olan bütün akımlar Türk edebiyatında da görülür.

Yirminci yüzyılın başlarında Reşat Nuri Güntekin İstanbul’un burjuva yaşamını öykülerine konu etti. Refik Halid Karay sürüldüğü Osmanlı taşra hayatını betimleyen yazarların ilklerindendir. Sait Faik Abasıyanık kırklı ve ellili yıllarda İstanbul adalarındaki balıkçıların yaşamını kâğıda döktü. Halikarnas Balıkçısı Bodrum’daki sünger avcılarının yaşamlarını anlatıyordu. Altmışlı ve yetmişli yıllarda Türk edebiyatı toplumcu gerçekçiliğin yörüngesine girdi. Orhan Kemal fabrika işçilerinin yaşamlarına yöneldi ve Yaşar Kemal, sayısı epey fazla olan romanları dikkate alındığında şöhreti öykücülüğünü aşar. Güneydoğu Anadolu’daki mevsimlik işçilerin ağır ve yorucu hayatlarını betimledi. Yirminci yüzyıl ortalarındaki en büyük yazarlardan biri olan Aziz Nesin modern insanın içinde yitip gittiği bürokrasi bataklığını ironik bir dille anlatmaktaydı. Erdal Öz ve Sevgi Soysal okuru Türk hapisanelerindeki yaşamla tanıştırdılar. Bekir Yıldız uzunca bir süre Almanya’da kaldı ve oradaki misafir işçileri konu aldı. 1980’den sonra Türk edebiyatı politikayla arasına biraz mesafe koydu ve Orhan Pamuk’un başarısının etkisiyle Nazlı Eray’ın fantastik öyküleri örneğinde olduğu gibi başka alanlara da yer açıldı. Kitapta öyküleri yer alan yazarlar bu edebiyat dünyasına aittirler.

Petra de BRUIJN

Dr. Petra de Bruijn Leiden Üniversitesi’nde Türk edebiyatı öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Modern Türk edebiyatı, tiyatrosu ve film alanında uzmanlaştı. İlk Türk modern drama yazarlarından Abdülhak Hamit Tarhan hakkında bir kitap yazdı. Daha sonra modern Türk yazarları Orhan Veli, Orhan Pamuk ve Adalet Ağaoğlu hakkında yazılar yayınladı.

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 19.05.2009 tarihinde Hale tarafından, Türk Edebiyatı ve Edebi KiÅŸilikler bölümünde paylaşılmıştır ve 313 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Türk Edebiyatındaki Öykü Üzerine Düşünceler | Petra de Bruijn Türk Edebiyatı İncelemesi orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleAÅŸk Masalı | Cahit Sıtkı Tarancı Sonraki MakaleHalikarnas Balıkçısı - Mehdiye Kalesi | Turgut Reis - Cevat Åžakir KabaaÄŸaçlı

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz