Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Türk Edebiyatı | Tarihi Ve GeliÅŸimi – Türkçe’nin Tarihi GeliÅŸimi Ve Devirleri


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 15.06.2008 tarihinde Hale tarafından, Güzel Türkçe'miz | Türkçe Dilbilgisi bölümünde paylaşılmıştır ve 10627 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Türk Edebiyatı


TÃœRKÇE’NÄ°N TARÄ°HÄ° GELİŞİMÄ° VE DEVÄ°RLERÄ°


DÄ°VANÃœ LÃœGATÄ°’T-TÃœRK

Çağının Türk dili,Türk kültürü, sosyal hayatı ve toplumun özellikleri bakımlarından eÅŸsiz bir eseri olan Divanü Lügati’t-Türk: Büyük ve çok yararlı bir sözlük niteliÄŸindedir. Divanü Lügati’t-Türk en güçlü ihtimal ile yazılışı,1072 tarihinde tamamlanmış bir sözlüktür. Divanın nerede kaleme ele alındığı, KaÅŸgarlı’nın onu yazarken hangi ÅŸehrede oturmakta olduÄŸu hususunda da kesinlik yoktur. Yalnız KaÅŸgar Türkçesinin hakim olduÄŸu bir alanda vücude getirilmiÅŸ olduÄŸu ileri sürülür. Divanü Lügati’t-Türk,Türk dilini özellikle Araplara öğretmek amacını gütmektedir. Eserin Arapça olarak telif edilmiÅŸ bulunması da bunun bir delilidir. Eserdeki Türkçe kelime sayısı 7500’den daha fazla olarak tespit edilmiÅŸtir. Eserde TürkçeleÅŸmiÅŸ gözüken bazı yabancı asıllı sözlerinde bulunduÄŸunu gözden uzak tutmamak gerekir.

Mahmut,Türkçe kelimelerin ne anlama geldiÄŸini ve nasıl kullanıldığını göstermek amacıyla bir çok Türkçe cümle ve ibareyi eserine geçirmiÅŸtir. Divanü Lügati’t-Türk önce Kilisli Rıfat tarafından Türkçe’ye çevrilmiÅŸse de,bu tercüme basılmamıştır. Kitabın tercümesini baÅŸkaları da denemiÅŸtir. Sonunda Besim Atalay ve Türk Dil Kurumu uzmanlarınca üç cilt halinde Türkçe’ye çevrilmiÅŸ ve T.D.K. tarafından yayınlanmıştır.


Divanü Lügati’t-Türk yayınladığı tarihten baÅŸlayarak Türkologlarca büyük ilgi ile karşılanmış ve bu konuda bir hayli araÅŸtırma ve inceleme yayınlanmıştır. Sonuç olarak diyebiliriz ki: KaÅŸgarlı Mahmut’un Türk dili,Türk kültürü,Türk dünyası bakımlarından eÅŸsiz bir deÄŸere sahip bulunan ve tükenmez bir inceleme kaynağı niteliÄŸini korumakta olan Divanü Lügati’t-Türk eseri üzerinde daha bir çok araÅŸtırma yapılabilir.

KUTADGU BÄ°LÄ°G

Kutadgu bilig tabiri onun muhtevasını da adeta dile getirmektedir. İnsana her iki dünyada gerçekten kutlu olmak,mutlu yaşamak için gerekli yolu göstermeyi amaçlayan bu kitap, aruz vezni ile yazılmıştır. Nazım şekli mesnevidir. Ancak pek az miktarda dörtlüklerde vardır.

Kutadgu Bilig’in Karahanlılar çağının siyasi ve kültürel bakımdan önemli bir merhalesini temsil eder. Kutadgu Bilig,alegorik bir münazara karakterindedir. Münazaranın kahramanları dört kiÅŸiden ibaret olmakla beraber,genel olarak ağırlık noktalarını,iki kiÅŸi arasındaki konuÅŸmalar temsil ve teÅŸkil eder. Kutadgu Bilig,dil özellikleriyle olduÄŸu kadar düşünce derinliÄŸi ve zevk inceliÄŸiyle de yeni bir çığır açan ÅŸaheserlerdendir. Türk edebiyatında ondan daha eski manzum mesnevimiz yoktur. Türk dilini Ä°slami ilk büyük abidesi olduÄŸu nisbette,Türk edebiyatının da geçmiÅŸi geleceÄŸe baÄŸlayan güçlü bir kültür mirasıdır.

Kutadgu Bilig,hem devlet teÅŸkilatı,hem de toplumdaki fertler ve onların toplum içindeki mevkileri ve görevleriyle ilgilidir. Eserin temelinde kamil insan kavramı yatmaktadır. Özellikle insanı geliÅŸtiren ve güçlendiren faziletler dikkati çeker: Bilgi edinmek,okumak,güzel yazmak,çeÅŸitli bilimlere vukuf,sevilen milli sporlara ve maharetlere deÄŸer vermek baÅŸta gelir. Kutadgu Bilig’de tasvir edilen hayat ve idealleÅŸtirilen kiÅŸiler,sadece ÅŸairin devrindeki hayat ve ÅŸahsiyetler deÄŸildir. Ondan çok daha önceki bir zamana aittir.

Bir yönü ile bir nasihatname niteliğinde olan Kutadgu Bilig,başka yönü ile de bir siyasetname karakterindedir.

TÃœRK EDEBÄ°YATI


Türkçe’nin ilk devresi hakkında açık ve kesin bir bilgi yoktur. Ä°lk devrede Ana Türkçe ve daha sonraki devresinde Ä°lk Türkçe adı verilmektedir. Bu devrelerden bugüne örnek kalmamıştır. Ana Türkçe farazî bir devredir. Ä°lk Türkçe devresi, tarih sahnesinde görüldüğümüz zamana aittir. Ä°lk Türkçe devresi; Büyük Hun Ä°mparatorluÄŸu zamanındaki Türkçe’dir. Bu devreden elimize herhangi bir örnek geçmemiÅŸtir. Hun devrinde söylenmiÅŸ bâzı ÅŸiirleri Çince metinlerden öğrenmek mümkündür. Vesikalara dayanan devre; Eski Türkçe adı verilen devrededir. Bu devrede milâdın baÅŸlangıcından II. asra kadar devam etmiÅŸtir. (Eski Türkçe denince ilmî araÅŸtırmalarda II. asır akla gelir.) Türkçe’nin tarihî geliÅŸmesi üç devreye ayrılmaktadır.

1- Eski Türkçe devresi : Başlangıçtan, II. asra kadar.
2- Orta Türkçe devresi : II. asır – 13. asır arası.
3- Yeni Türkçe devesi : 13. asır – 20. asır arası.

1. ESKİ TÜRKÇE DEVRESİ:

Bu devrenin bilinen ilk metinleri 8. yüzyılda dikilmiş olan Orhun anıtlarıdır. Bu devre de içinde ikiye ayrılır.

a) Göktürkçe : Kendi yazımız olan Göktürk alfabesi kullanılmıştır. Bugüne kadar gelen en eski metindir. Göktürk yazısı ile yazılmış anıtlardır.

B) Uygurca : Ä°slâmiyet’ten önceki bu Eski Türkçe devresinin Göktürk yazıtlarından sonraki yazılı ürünleri Uygur Türkçesi metinleridir.

Uygur Türkleri; Göktürklerin millî yazı dillerini bırakmış İranlılarla akraba olan bir kavim Soğdların yazısını ve Mani-Buda dinlerini kabul etmişlerdir. Eski Türkçe devresinin ikinci bölümünü teşkîl eden Uygur Türkçesi ile yazılmış eserler dinî mahiyettedir.

2. ORTA TÜRKÇE DEVRESİ:

Bu devrede gerek Türk dilinde, gerek Türk kültüründe önemli deÄŸiÅŸmeler olmuÅŸtur. 10. asırda Ä°slâmiyet resmen kabul edilmiÅŸ ve yazı olarak Arap harfleri alınmıştır. Bu devrede Karahanlı devletinin bulunması dolayısıyla Karahanlı Türkçesi de denmektedir. Ä°slâmiyet’ten sonraki Türk edebiyatının ilk eseri Kutadgu Bilig’dir.

11. asırda yeni yazı dillerinin meydana gelem temayülü gösterdiÄŸi bir çaÄŸdır. Eski Türkçe devresindeki yazı dilinin ve bunun son safhası olan Uygur Türkçesi’nin bir devamı sayılmakla beraber zamanında Hakaniye Türkçesi diye adlandırılan Karahanlı Türkçesi, DoÄŸu Türkçesi yazı dilinin baÅŸlangıcı olarak da kabul edilmektedir. DoÄŸu, Batı ve Kuzey Türkçeleri olarak 13. asırdan itibaren ortaya çıkmaya baÅŸlayan yeni yazı dilleri devresi ile Eski Türkçe devresi arasındaki bu döneme; Orta Türkçe devresi veya geçiÅŸ devresi denmektedir.

3. YENİ TÜRKÇE DEVRESİ:

11. asrın yeni yazı dillerinin meydana gelme temayülü göstermeye baÅŸladığı Orta Türkçe devresini açıklarken iÅŸaret etmiÅŸtik. 13. asır sonlarına doÄŸru, DoÄŸu ve Batı Türkçe arasında yeni ve birbirinden farklı yazı dilleri meydana gelemeye baÅŸlamıştır. DoÄŸu Türkçesi, Eski Türkçe’nin ve Karahanlı Türkçesi’nin bir devamı olarak ortaya çıkmıştır. DoÄŸu Türkçesi, Orta Asya müşterek Türkçesi demektir. Batı Türkçesi, OÄŸuz Türkleri’nin konuÅŸma diline dayanmaktadır. 13. asırdan itibaren yazı dili olarak kullanılmıştır. Batı Türkçesi iki koldan geliÅŸmiÅŸtir. Bunları Osmanlı Türkçesi ve Azerî Türkçesi kabul edebiliriz. Bunlar arsındaki fark 15. asrın sonlarında görülmüştür. Daha önce her iki yazı dili de aynı özellikleri taşımıştır. DoÄŸu Türkçesi’nin bir de Kuzey kolu vardır. 15. asra kadar devam etmiÅŸtir. DoÄŸu Türkçesi ile ilgili Kuzey Türkçesi’ni Kıpçak Türkleri’nin kullandıkları yazı dili oluÅŸturmuÅŸtur. Kıpçak Türkçesi mahsullerine, Kuzey Afrika’da ve Mısır’da rastlanmaktadır. Daha sonra Kıpçakça, OÄŸuzca unsurlar alarak Batı Türkçesi ile birleÅŸmiÅŸtir. ÇaÄŸatayca öncesi, DoÄŸu Türkçesi adı da verilmektedir. ÇaÄŸatay Türkçesi 15. asırda edebiyat dili olarak Ali Şîr Nevaî tarafından kurulmuÅŸtur. 16. asırda Babür Åžah ÇaÄŸatay Türkçesi’nin büyük temsilcisidir. 17. asırda da ÇaÄŸatay Türkçesi ile yazılmış bâzı eserler bulunmaktadır. ÇaÄŸatay Türkçesi’nin yerine Özbek yazı dili gelmiÅŸtir. Kuzey Türkçesi olarak Kıpçak Türkçesi’nden sonra Kırım ve Kazan Türkçesi’nin devam ettiÄŸini görüyoruz. Batı Türkçesi iki koldan geliÅŸmiÅŸ ve böylece bir edebiyat oluÅŸmuÅŸtur. Osmanlı; Türkiye Türkçesi’nin tarihî devresini teÅŸkil etmiÅŸtir.

Bugün yeni Türkiye Türkçesi kullanılmıştır. Azerî Türkçesi ise Kuzey ve Güney olmak üzere iki kolda geliÅŸmiÅŸtir. DoÄŸu Anadolu halk ağızları lehçe itibari ile Azeri Türkçesi’ne yakındır. Böylece Teni Türkçe devresi 13. asırdan 1908’e kadar gelmiÅŸtir. Bunun kolları Osmanlı ve Azerî Türkçesi, ÇaÄŸatay öncesi ve ÇaÄŸatayca, Kıpçak Türkçesi ve Kazan Türkçesi’dir. Yeni Türkçe devresi bugünkü modern hâlini almıştır.

ESKÄ° TÃœRK EDEBÄ°YATI

XIII. asırdan sonra Türk cemiyet hayatında çeşitli zümre ve çevrelerin teşekkülü, değişik edebî mahsullerin ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Saray, konak, medrese çevrelerinde ve bunlara yakın topluluklarda okumuşlara mahsus yeni bir edebiyat doğmaya başlamıştı. Kaynağını ve örneğini daha çok İran edebiyatından alan, İslâm kültürünün bütün kollarından belenen, Türk ruhunun hususiyetlerini aksettiren ve mahallî çizgileri veren bu edebiyat, 600 yıldan fazla devam etmiş ve canlılığını kaybetmekle beraber günümüze kadar gelmiştir.

Yüksek zümre edebiyatı denen ve asırlar boyunca dil ve muhteva bakımından örnek teÅŸkil ettiÄŸi ve okullarda okutulduÄŸu için “klasik” kabul edilen bu edebiyat, umumiyetle Divan edebiyatı ismiyle tanınmıştır. Bu suretle adlandırılmasına sebep, bu edebiyatın daha çok manzum eserlerden meydana gelmesi ve ÅŸiir kitaplarına “divan” denmesidir.

Divan ÅŸiiri Anadolu’da XIII. asırda Selçuklular zamanında Hoca Dehhânî ile baÅŸlamıştır. XIV. asırda Ahmedî, ÅžeyhoÄŸlu, Ahmed-i Dâî gibi ÅŸairlere sahip bulunan bu edebiyatın ilk büyük üstadı XV. asırda yaÅŸamış olan Åžeyhî’dir. Fatih devrinde Ahmet PaÅŸa ve daha sonra Necâtî’yi yetiÅŸtiren Divan ÅŸiiri XVI. asırda Zâtî, Bâkî, Hayâlî, TaÅŸlıcalı Yahya, Nev’î, Fuzûlî, Rûhî-i BaÄŸdâdî, Hâkanî, XVII. asırda Åžeyhülislâm Yahya, Nef’î, Nâilî, Necâtî, Nev’î-zâde Atâî, Nâbî, Sâbit. XVIII. asırda Nedim, Åžeyh Galib, Râgıb PaÅŸa, XIX. asırda YeniÅŸehirli Avni, Ziya PaÅŸa gibi büyük sanatkârların eserleriyle fevkalâde bir geliÅŸme göstermiÅŸtir.

İslâm kültürü kaynağından beslenen ve bilhassa başlangıçta İran edebiyatını örnek alan Divan edebiyatımız muhteva itibariyle çok çeşitli unsurlara dayanmaktadır. Divan edebiyatının iç zenginliğini ve özünü teşkil eden ve bugün onu iyi anlamak için bilinmesi gereken bu eski kültür ve bilgi malzemesi şunlardır :

1- Dinî inançlar (âyet ve hadisler),
2- İslâmî ilimler (tefsir, kelâm, fıkıh)
3- İslâm tarihi,
4- Tasavvuf ve remizleri,
5- İran mitolojisi (şahsiyetler ve hâdiseler),
6- Peygamber kıssaları, mûcizeler, efsaneler, rivayetler
7- Tarihî, efsanevî, mitolojik şahsiyetler ve hâdiseler,
8- Çağın ilimleri (hikmet, kimya, hendese, tıp vs.),
9- Türk tarihi ve millî kültür unsurları,
10- Devrin edebiyat anlayışı ve edebî bilgileri (belâgat),
11- Dil malzemesi (deyimler, atasözleri; Arapça ve Farsça kelimeler, şekiller, tamlamalar, birleşik sıfatlar vs.).

II.MEÅžRUTÄ°YET SONRASI TÃœRK EDEBÄ°YATI

II. MeÅŸrutiyetten sonra Servet-i Fünun mecmuası etrafında kendilerine Fecr-i Ati adını veren yeni bir nesil toplanmıştır. Kısa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Füsunculardan daha sade bir dil kullanmış sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi akımları eserlerine uygulamışlar, Avrupa Edebiyat ile Milli Edebiyat arasında baÄŸ oluÅŸturmuÅŸlardır. Aruz’la ÅŸiir yazan Fecr-i Ati ÅŸairlerinden tanınmış ve orijinali Ahmet Hacim’dir. BaÅŸlangıçta Fecr-i Ati roman ve hikayecisi olan Yakup Kadri KaraosmanoÄŸlu, Refik Halit Karay ise, gerçek kiÅŸiliklerini Milli Edebiyat akımı içerisinde göstermiÅŸlerdir. Fecr-i Ati topluluÄŸu dışında kalan Ä°stiklal Marşı ÅŸairi Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı kendi ÅŸiir anlayışlarına göre eserler veren ve daha sonra Milli Edebiyat akımına katılan ÅŸairlerdir. Modern Türk Edebiyatını yaratma amacıyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati toplulukları büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransız sanatına baÄŸlı, dil ve üslupta Osmanlıcaydı sürdüren, milli kimlik ve kiÅŸiliÄŸe ulaÅŸamamış bir edebiyat vücuda getirmiÅŸlerdir. Osmanlı imparatorluÄŸunun dağılışı sırasında, Türk aydınlarının büyük bir bölümü, ümmete baÄŸlı Osmanlıcılığın terk edilerek milliyetçiliÄŸin benimsenmesinin, memleketin geleceÄŸi için gerekli olduÄŸuna inanıyorlardı.

Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akımları doğmuş, her sahada milli kimlik ve kimlik arayışları başlamıştır.

Türk Dili, Türk Vezni, Türk Zevki ve Kültürü ile Milli konuları, Milli Ãœlküleri iÅŸleyen Türk Edebiyatı ihtiyacı ve özlemi sonucunda 1911-1923 yılları arasında Milli Edebiyat akımı doÄŸmuÅŸtur. Bir kısmı daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve ÅŸairleri arasında da yer alan bu edebiyatın temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Kor yürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Yakup Kadri KaraosmanoÄŸlu, Halide Edip Adıvar, Refik Halit karay, ReÅŸat Nuri Güntekin, Ahmet Hikmet MüftüoÄŸlu, Necip Fazıl Kısakürek, Halide Nusret Zorlutuna, Şükufe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Cumhuriyet kültür, ideoloji, edebiyat alanlarında Milli Edebiyatçıları hemen bütünüyle devralmıştır. Milli Edebiyat akımının özellikleri, cumhuriyetin ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de ÅŸu ÅŸekilde belirtilebilir : Dilde yalınlık, halk edebiyatı ÅŸiir biçimlerinden yararlanma ve hece ölçüsü, konu seçiminde yerlilik. Yalın bir dille yazma, konularını hayattan ülke ÅŸartlarından seçme ve milli kaynaklara yönelme ilkelerinde birlenilmiÅŸtir. Ä°slamcı, Osmanlıcı, gelenekçi görüşlere sahip yazarlardan , bireysel eÄŸilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçılara açık bir bütünlük mevcuttur. Çünkü artık söz konusu olan Milli Edebiyat akımı kavramı deÄŸil, Milli Edebiyat dönemidir. Bu akım dilde ve duyuÅŸta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön planda olduÄŸu roman, hikaye, tiyatro eseri ve ÅŸiirler verilmesine yol açmıştır.

Türk milletine mensup olma ÅŸuuru, tarih içinde devamlılık düşüncesi, kendi kalarak BatılılaÅŸma inancı, 1911-1923 yılları arasındaki akımın temelleridir. Bu dönemin bariz özelliÄŸi, Türk Romantizminin edebi tezahürlerini göstermesidir. Adını 1912’den itibaren duyurmakla beraber asıl şöhretini Milli Mücadele Devrinde kazanan Yahya Kemal Beyatlı, ölümüne kadar saf ÅŸiir peÅŸinde koÅŸmuÅŸ bir mısra kuyumcusudur. Ä°slamcı ÅŸair olarak tanınan, baÅŸta Ä°stanbul’da olmak üzere çeÅŸitli ÅŸehir ve ülkelerin geri kalmışlığını, çaresizliÄŸini, aydınların yabancı amacını anlatan Mehmet Akif Ersoy’un Safahat (Safhalar) adlı ÅŸiir kitabı hem aydınlar hem de geniÅŸ halk yığınları üzerinde büyük etki yapmıştır. Gerek Mehmet Akif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatlı ÅŸiir dili ile konuÅŸma dili arasındaki uzlaÅŸmalığı ve Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldırıp yaÅŸayan Türkçe ile baÅŸarılı ÅŸiirler yazmışlardır. Yahya Kemal Beyatlı sadece bir ÅŸair olarak deÄŸil, medeniyet ve kültür araÅŸtırıcılığı, çok çeÅŸitli fikri ve edebi zenginlikleri ÅŸahsında toplamış, sohbetleri ile çığır açmış bir edebiyatçı olarak da tanınır. Birinci Dünya Savaşı ve Türk KurtuluÅŸ savaşından sonra Türkiye’de meydana gelen en önemli olay, tarihe karışan Osmanlı Devletiyle birlikte, onun dayandığı müesseseler, sosyal tabaka, hayat felsefesi, dil ve üslubun ortadan kalkarak, yeni bir rejime, zihniyete ve sosyal düzene dayanan yeni bir devletin kurulmasıdır. Cumhuriyet devri, halk iradesine dayanan parlamento rejimini getirdi. Bu rejimi kuran ilk nesil, KurtuluÅŸ savaşını kazanan subaylar, Ä°kinci MeÅŸrutiyet devrinde yetiÅŸen münevverlerdir. Hem büyük bir kumandan hem de kültür ve medeniyet konularında ileri görüşlü olan Mustafa Kemal Atatürk,bu münevverlerle birlikte Türkiye’nin sosyal, iktisadi ve kültürel yapısını deÄŸiÅŸtiren inkılapları gerçekleÅŸtirdi. Cumhuriyet devri edebiyatının ilk dönem eserleri bu siyasi, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini taşır. Cumhuriyet kuruluÅŸunu hazırlayan milliyetçilik ideolojisi içinde doÄŸan Milli Edebiyat akımı Cumhuriyetin ilk yıllarında en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadi müesseseler üstünde baÅŸlarında büyük Türk sosyolog ve düşünürü Ziya Gökalp’in bulunduÄŸu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp’in Türkiye ve Türkler için ÅŸekillendirdiÄŸi düşünceler baÅŸta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüşünün kaynağını teÅŸkil etti. 1880 yıllarından sonra doÄŸan, II. MeÅŸrutiyeti, Balkan savaşını ve KurtuluÅŸ savaşını gören ve modern Türkiye Cumhuriyetinin aydın tabakasını meydana getiren nesil, felaketlerle olgunlaÅŸmış ve zenginleÅŸmiÅŸ hayat tecrübesine sahiptir. Halka ulaÅŸabilmek ve onunla bütünleÅŸebilmek için onun dilini kullanmak gerektiÄŸine bu nesilden yazarlar eserlerinde konuÅŸma dilini kullandılar. Halk dilini kullanırken gençlik yıllarında hayran oldukları Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarının ince zevkini günlük dile aktardılar. Genç Kalemler Dergisinde baÅŸlayan bu çalışmalar baÅŸlangıçta Edebiyat-ı Cedide topluluÄŸunda yer alan ve II. MeÅŸrutiyet devrinde Türkçülük akımına katılan Ahmet Hikmet MüftüoÄŸlu devrinin ilk dönem ÅŸairleri Türkçülerin yaygınlaÅŸtırdığı sade dil ve hece veznini kullandılar. Memleket gerçekleri ve bir ölçüde günlük hayat ÅŸiir konuları arasına girdi. Mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Orhan Seyfi Orhon (1890-1972) ve Yusuf Ziya Ortaç’dan (1896-1967) sonra yetiÅŸen Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973) ile Kemalettin Kamu (1901-1948) Anadolu’yu ve vasat insan tipini ÅŸiire soktular. Hece vezni ile serbest tarzda ÅŸiirler yazan Enis Behiç Koryürek’in (1892-1949) ÅŸiirleri tarihi ve milli heyecanları yansıtır. Kendine has üslubu, vatan, coÄŸrafya ve tarihini Ä°stanbul dekoruyla canlandıran Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958) hem ÅŸiirde hem de nesirde çok baÅŸarılı örnekler veren çok yönlü bir edebiyatçıdır.

Genç yaşında Rusya’ya giden ve oradan Marksist ve materyalist bir inançla dönen Nazım Hikmet Ran (1902-1963) Türkçe’nin estetiÄŸini Mayakovski tesirleri taşıyan yeni bir tarzda kullanarak ihtilalci ÅŸiirler yazdı. 1960’lı yıllardan sonra Türk Edebiyatı içinde yaygınlaÅŸan sosyalist akımının baÅŸlangıcı bu ÅŸiirler oldu. Ahmet Muhip Dıranas ÅŸiiri tamamen estetik olarak kabul eden ÅŸairlerdendir.
Aynı nesilden olan Arif Nihat Asya (1904-1976) üslup ve ruh yönünden zenginliÄŸini ÅŸiirlerine aksettiren orijinal bir ÅŸairdir. Türk Edebiyatında küçük klasik hikaye yazma geleneÄŸinin kurucusu ve en baÅŸarılı temsilcisi olan Ömer Seyfettin’in (1884-1920) hikaye kitapları 144 baskı yaparken kendisi en çok okunan yazar oldu. Sait Faik Abasıyanık (1906-1948) ve Sabahattin Ali’nin 1935 yılından sonra yayınladıkları hikayeler, birbirinden farklı iki yeni çığır açtı. Sait Faik, konuları Ä°stanbul’da geçen ve ÅŸahsi izlenimlerine dayanan ÅŸiir duygusuyla dolu hikayeler yazdı. Materyalist bir dünya görüşüne sahip olan Sabahattin Ali, dış tasvirlere ve sade olaylara fazla önem veren hikayeler yazdı. Bu iki yazarla birlikte 1960’lı yıllardan sonra yoÄŸunlaÅŸan günlük hayat ve olayların, düşünce ve beklentilerin edebiyata akması baÅŸladı. 1940-1945 yılları arasında Türkiye II. Dünya Savaşına katılmamakla birlikte, siyasi,sosyal,kültürel bakımdan büyük deÄŸiÅŸikliklere uÄŸradı. Ä°deolojik yönden Nazizm ve FaÅŸizme karşı açılmış olan bu savaÅŸ bütün dünyada olduÄŸu gibi, Türkiye’de de batılı demokrasiye ve sosyalist akımlara üstünlük saÄŸladı. Türkiye, bu yeni kuvvetler dengesi içinde Tanzimat’tan beri yöneldiÄŸi Batı medeniyetini ve örnek aldığı, Batı demokrasisini tercih etti. Demokrasiye baÄŸlı hürriyet ve tenkitle beraber sosyalist ve Marksist görüşler de Türkiye’ye girdi. Åžiirlerini 1941 yılında Garip adlı kitapta toplayan Orhan Veli Kanık’a ve onunla aynı tarzı paylaÅŸan Melih Cevdet Andan ve Oktay Rıfat, Garipçiler adıyla anıldılar ve Türk ÅŸiirlerinde yeni bir akım meydana getirdiler. Bu akımın esası, ÅŸiiri öteden beri vazgeçilmez unsurlar sayılan vezin, kafiye ve benzetmelerden sıyırarak, duyuların yalın ifadesi haline getirmekti. Orhan Veli, bu tarzda yazdığı baÅŸarılı ÅŸiirlerle kendisinden sonrakileri büyük ölçüde etkiledi. Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956) aynı sadeliÄŸi vezin ve kafiyeyi kullanarak saÄŸladı. Tarancı mısra içindeki belirli durakları kaldırarak veya deÄŸiÅŸtirerek hece vezninde yenilik yaptı. Bu neslin dünya görüşü Andre Gide’in tesiri ile varlık ötesi geçmiÅŸ ve gelecek tasavvurları olmaksızın anlık duyumlara dayanıyordu. Sait Faik’in eserleri de dahil olmak üzere bu grubun eserlerinde yaÅŸama sevinci hakimdir. Serbest ÅŸiir hızla yayılmış, Asaf Halet Çelebi, Fazıl Hüsnü DaÄŸlarca, Behçet Necatigil gibi baÅŸarılı temsilciler yetiÅŸmiÅŸtir. Asaf Halet Çelebi bazı ÅŸiirlerinde doÄŸu mistisizmi ile tasavvufu birleÅŸtirdi. Ä°lk ÅŸiirlerinde serbest çaÄŸrışımlara yer veren Fazıl Hüsnü DaÄŸlarca, ÅŸuur altının karanlık akımlarını ifade eden sembollerle dolu orijinal ÅŸiirler yazdı. Behçet Necatigil, ÅŸiirlerinde büyük ÅŸehir hayatı içinde ezilmiÅŸ ve kaybolmuÅŸ insanın kırık, karanlık, dolaşık duygularını anlattı. Åžiirlerinde ahengi ihmal eden Necatigil, divan ÅŸiirinde olduÄŸu gibi, gittikçe derinleÅŸen bir arka planı iÅŸlemiÅŸtir. 1950 yılından itibaren Türk yazar ve ÅŸairlerinin büyük bir kısmı hayat görüşlerini “toplumsal gerçekçilik” adıyla edebiyata uyguladılar. Bu dönemde Batıdan gelen varoluÅŸculuk ve gerçeküstücülük akımları da hayata bakış tarzıyla beraber eserlerinin kompozisyon ve üslubunu da deÄŸiÅŸtirdi. Son kırk yıllık Türk Edebiyatı Batıdan gelen akımlar, sosyalist dünya görüşü, milli ve dini yaklaşımlar ve çok partili dönemde çeÅŸitlenen politik tercihler doÄŸrultusunda fevkalade çeÅŸitlilik göstermekte, edebiyat çok kere vasıta gibi kullanılmakta ve yeni arayışlar içinde görünmektedir. Kısa zaman içinde büyük şöhret kazanan veya adını pek az duyurabilen yazar ve ÅŸairlerin Cumhuriyet terkibi paralelinde kurulmakta olan yeni edebiyat geleneklerine katkıda bulunmakla beraber, bunlar hakkında içinde yaÅŸarken objektif tenkitler yapmak ve edebiyat tarihindeki yerlerinin belirlenmesi mümkün olamamaktadır. Özellikle 1960’lı yıllardan sonra geliÅŸen kadın yazar ve ÅŸairlerin sayılarının artmış olması feminist akımın da diÄŸer pek çok akım gibi Türk Edebiyatı içinde yer almasını saÄŸlamıştır. 1850-1986 yılları arasında isimleri en çok duyulan ve okunan roman ve hikayeciler şöyle sıralanabilir : Halide Nusret Zorlutuna, Nihal Atsız, Safiye Erol, Tarık Dursun K., Attila Ä°lhan, YaÅŸar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Tarık BuÄŸra, Mustafa Necati SepetçioÄŸlu, Firuzan, Adalet AÄŸaoÄŸlu, Sevgi Soysal, Tomris Uyar, Emine Işınsu, Sevinç Çokum, Selim Ä°leri, Cevat Åžakir (Halikarnas Balıkçısı), Bekir Büyükarkın, Necati Cumalı, Haldun taner, Mustafa Kutlu, Muhtar TevfikoÄŸlu, Bahaettin ÖzkiÅŸi, Durali Yılmaz, Rasim Özdenören, Åževket Bulut.

Bu dönemin ÅŸairleri: Behçet Kemal ÇaÄŸlar, Necati Cumalı, Ãœmit yaÅŸar OÄŸuzcan, Bekir Sıtkı ErdoÄŸan, Atilla Ä°lhan, Yavuz Bülent Bakiler, Mehmet Çınarlı, Mustafa Necati Karaer, Munis Faik Ozansoy, Niyazi Yıldırım GençosmanoÄŸlu, Ä°lhan Geçer, Ä°lhan Geçer, Bedri Rahmi EyüpoÄŸlu, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Bahaettin Karakoç’tur.

Bakınız, Besim Atalay

Mustafa Necati Karaer

(Visited 34 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 15.06.2008 tarihinde Hale tarafından, Güzel Türkçe'miz | Türkçe Dilbilgisi bölümünde paylaşılmıştır ve 10627 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 3 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Türk Edebiyatı | Tarihi Ve Gelişimi - Türkçe\'nin Tarihi Gelişimi Ve Devirleri orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleBilim ve Bilim Adamlarının Özellikleri... Sonraki MakaleOkullarda Drama ve Tiyatro EÄŸitimi

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz