Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Tulumbacılar | Zamanın İtfaiyecileri – Tulumbacı Ocağı


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 18.04.2008 tarihinde Esesli tarafından, Büyük Osmanlı İmparatorluğu bölümünde paylaşılmıştır ve 1222 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Tulumbacılar

Bir zamanlar İstanbul’u bir baştan bir başa kül eden, nice paha biçilmez sanat eserlerinin yok olmasına sebep olan yangınlarla kıyasıya mücadele vermiş, kendilerine mahsus töreleri, âdetleri ve edebiyatları bulunan, ele avuca sığmaz uçarı tulumbacılar…


Tulumbacılık, şöhret ve revaçta bulunduğu dönemlerde adeta bir spor kolu gibiydi.Bu işe gönül vermiş kimseler tâbir-i caizse “âşık olmuş” gibi kolay kolay ondan feragat edemezlerdi.

Tulumbacılık teşkilâtının kurulmasına sebep olan unsur, bilindiği gibi korkunç yangınlardır.İstanbul’da 2.Beyazıt zamanında meydana gelen büyük zelzeleden sonra ahşap evler çokça yapılmaya başlandı.Bu tip evlerin rağbet görmesinin en önemli sebepleri ise göze hoş gelmeleri ve ucuza malolmalarıydı.Şehrin herhangi bir ucunda devrilen mangal, yere düşen bir izmarit öbür uca kadar yayılabilen bir yangını başlatacak güçte idi.Başlayan bu yangına bir de sert rüzgâr eklendiği zaman, bazen değil mahalleler, semtler bile ortadan kalkmaktaydı.

Tulumba sandığının olmadığı bu devirlerde yangınlar, çeşmelerden, kuyulardan ve yangın için evlerde bulundurulan büyük fıçılardaki suları kovalarla taşıyıp, yanan yere dökmek suretiyle söndürülmeye çalışılır ise de elde edilecek sonuç çoğu zaman hiçten ibaret olurdu.


Sadece bir eğlence devri olarak anılan, fakat bunu yanında Türk hayatına birçok yenilikle katkıda bulunan Lâle Devri (1718-1730) ve sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, İstanbul’da ilk yangın tulumbasını yapmış ve bunu bir yangında kullanmış olan aslen Fransız Davut Gerçek Ağa isimli kişinin icadı üzerinde durarak Yeniçeri Ağalığı’na bağlı Yangın Tulumbaları Ocağı’nı kurmuştur.

1826 yılında 2.Mahmud tarafından Yeniçeri Ocağı kaldırılınca bu ocağa dahil olan tulumbacılar da idam edilenler arasındaydı.Tulumbacıların yeniden teşkilâtlandırılması 2.Mahmud’un kurduğu Âsâkir-i Mensure-i Muhammediye ordusu içinde bir itfaiye taburu şeklinde oldu.

1868 yılına kadar bu teşkilât içinde hizmet veren itfaiye taburu, bu tarihten itibaren Şehremaneti Belediye Dairesinin kurulması ve dairenin belediyelere bölünmesiyle, belediyeler bünyesinde Tulumbacı Takımları adıyla görev yapmaya başladı.O zamanlar bu takımların çoğunu mahalle esnafları teşkil ederdi.Tulumbacı sandığına mensup olan bekârlar, mahallede oluşturulan odalarda barındırılıyordu.

Tulumbacılar, genellikle ayak takımına mensup olmakla birlikte, kibar kalem efendilerinden bile taraftar bulabiliyordu.Gündüz işi gücüyle uğraşan tulumba sandığı mensupları, âni bir yangın çıkması halinde, hemen işlerini terkederek soyunmak suretiyle sandıklarının başlarına geçiyorlardı.

Tulumbacıların kıyafetleri de kendilerine has özellikler içindedir.Her sandığın özel bir üniforması vardır.Sırtlarında kendi deyimlerince bir mintan, altta yarım pantolon ve ayaklarda da kamerçin adı verilen kunduralar bulunurdu.Mintanların ağızı düz yapılarak hangi semtin tulumbası olduğunu belli etmesi bakımından üzerine bir işaret konur.


Tulumbacılıktaki kollara takılna rütbeler ve bu rütbeleri takan personelin görevleri de şöyleydi:

BİRİNCİ REİS: (4 Şerit) Tulumba sandığının başıdır.Yangınlarda en önde elinde reislik işareti olan kırbaçla at sırtında gider.

İKİNCİ REİS: (3 Şerit) Yangına giden tulumbacıları ve yangının söndürme işini yönetmekle görevlidir.

FENERCİ: (3 Şerit – ortadaki şerit zikzaklı) İkinci reisin yardımcısıdır.Aynı zamanda yangına giderken ve dönerken geceleri takımın önünde fener çekme görevini de yerine getirir.

BORUCU: (2 Şerit) Hortumun ucuna geçirilen ve boru adı verilen sarı pirinçten dökülen su fışkırtma parçasını taşır.

KÖKENCİ: (1 Şerit) Görevi hortumu taşımaktır.

Her tulumba sandığını 4 kişi taşır.Dört kişilik dört gruptan kurulu bir takım, yukarıda görevlerini ve isimlerini belirttiğimiz sandık personeli ile birlikte 22 kişiden meydana gelir.

Yangın söndürmeye giderken yolda diğer sandıklarla yapılan rekabetler ve çeşitli olaylar ayrı bir özelliktir. Reşat Ekrem Koçu, bu konuyu ünlü tulumbacı ve halk şairi Vasıf Hoca‘nın dilinden şöyle anlatıyor:

“Yangına giderken ve bilhassa yangın dönüşü öndeki bir sandığı geçmek büyük bir marifet, adeta bir zafer sayılırdı; tulumbacılar buna sandık kovmak, sandık tutmak derlerdi.Tersine, arkadan gelen bir sandık tarafından geçilmek de yine tulumbacı ağızı ile koğulup tutulmak, acı bir mağlûbiyet, bir utanç sayılırdı.Sandık tutmak, kovmak veya tutulmak yüzünden tulumbacılar arasında çok hengâmeler kopmuştur.Bundan ötürüdür ki bir sandık, yangına doğru yola çıktı mı, reisler uşaklarını arkalarına asla baktırmazlardı.Olur ya, arkadan bir başka tulumba geliyorsa onları görür görmez, içlerindeki kavgada tavlanmışlar, yırtıkları müstesna, uşakların çoğu heyecan ile yalpalamaya başlardı.”

Tulumbacıların kendilerine mahsus bazı an’aneleri ve adetleri de bulunmaktadır.Bunların bilinenleri şunlardır:

GÜVEY KAPAMA:
Evlenip güveye giren bir tulumbacıya diğer arkadaşları tarafından yapılan bir törenden ileri gelen adettir.

SÜNNET DÜĞÜNÜ: Mahallenin fakir çocuklarının sünnet edilmesi için çeşitli eğlenceler tertip etmek, tulumbacıların elinde daha renkli ve enteresan olduğundan sünnet düğünü âdeti, tulumbacı âdetlerinin en hareketlilerindendir.

SOBA BİRLİĞİ: Farklı semtlerdeki tulumbacı sandıkları arasında müthiş bir rekabet bulunmaktadır.Soba birliği adeti iki sandık arasındaki bir nev’i dostluk anlaşmasıdır.

ÇİFTTE KARDEŞLİK: Soba birliğinde yapılan dostluk anlaşması, çiftte kardeşlik adetinde yangına beraber iştirak etmeyi de gerektirir.

HAMAM: Yangına katılan tulumbacılar, yangın dönüşünde muhakkak bir hamam sâfası yaparlar.Yangın dönüşü eğer gündüze rastlamışsa hamam sahibi masraf almaz.Eğer dönüş geceye rastlıyorsa hamam kapatılarak eğlenti sabaha kadar devam eder.

Tulumbacılardan bahsedince yangını haber veren köşklülerden bahsetmeden yazımızı bitirmeyelim. Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, köşklüler hakkında şunları yazıyor:

“Köşklünün vazifesi, yangın zuhurunda kendine verilmiş olan bölgenin hududuna kadar seğirtip yangın çıktığını konaklara ve bekçilere haber vermek, nöbetçi olduğu zamanlarda kulede dolaşarak yangını gözetlemek ve yangın çıktığında kule ağasını derhal uyandırmaktır. O anda köşklü ile kule ağası arasında şöyle bir konuşma geçer:

– Ağa bir çocuğun oldu.
– Kız mı? Oğlan mı?

Üsküdar, Galata ve Boğaziçi tarafları kız, İstanbul tarafı erkek itibar edilmiş olduğu için köşklü, ağanın bu sualine ona göre cevap verir.Ağa, hemen kalkar, dolaptan bir çanak maytabı çıkarıp yakarak İcadiyeye işaret verir. Orası da haber alınca, yedi pare top atarak yangın ilân edilmiş olur.Yangın söndürülünceye kadar, kulenin feneri asılı durur.

(Visited 17 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 18.04.2008 tarihinde Esesli tarafından, Büyük Osmanlı İmparatorluğu bölümünde paylaşılmıştır ve 1222 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 3 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Tulumbacılar | Zamanın İtfaiyecileri - Tulumbacı Ocağı orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleFatımiler Devleti - ed-Devlet ül-Fātimīyye, 909 - 1171 | Fatımiler Devleti’nin Kuruluşu - Siyasi Gelişimi - Yıkılışı - Fatımilerde Kül.. Sonraki MakaleAtatürk Rölyefi -Atatürk Maskı | Dünya'nın En Büyük Rölyef Projesi Olan Atatürk Rölyefi Zafer Bayramı'nda Buca'da Açılıyor - Atatü..

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz