Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Travma Sonrası Hayata Küsme BozukluÄŸu -HKB | Posttraumatic Embitterment Disorder – Olumsuz YaÅŸam Deneyimlerine Karşı Gösterilen Ruhsal Tepkiler – Sava..


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 21.07.2009 tarihinde Hale tarafından, SaÄŸlık Dünyası | Alternatif Tıp | Ä°lk Yardım bölümünde paylaşılmıştır ve 1843 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Travma Sonrası Hayata Küsme BozukluÄŸu – HKB – Posttraumatic Embitterment Disorder

Olumsuz yaşam deneyimlerine karşı gösterilen ruhsal tepkiler çok uzun süreden beri araştırmacıların en çok ilgilendiği konular arasındadır. Son yıllarda özellikle Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) bir çok çalışmaya konu olmuştur.


Bu bozukluk, hemen herkes için travmatik kabul edilen bir yaşam deneyimine, alışılmışın dışında bir yaşamsal tehdide ya da felakete karşı gösterilen bir tepki olarak tanımlanmaktadır. Yaşamı doğrudan tehdit etmeyen olaylara karşı gösterilen ruhsal tepkiler ise uyum bozukluğu tanısı altında sınıflandırılmaktadır, ama günlük uygulamada yeteri kadar yer almadığı görülmektedir.

Bu tür yaşamsal tehdit içermeyen olaylarla yüzleşme sonucunda uyum bozukluğunun yanı sıra, TSSB’nun da gelişebileceği söylenmektedir. Göçmenler sıklıkla, bedensel belirtilerin ön planda olduğu, sosyal geri çekilme ve enerji kaybının eşlik ettiği bir tablo gösterirler. Yaşamsal bir tehdit içermeyen ve hergün görülmeyen olumsuz yaşam deneyimleri bu tablonun ağırlaşmasına ve göçmenin işgücünün azalmasına neden olacak kadar ruh sağlığını bozabilir. Hayata küsme ve haksızlığa uğramış olma duygusu, yaşanmış olumsuz yaşam deneyiminin elde olmadan sık sık anımsanması (iş yerinde haksızlığa uğrama, işten çıkarılma, bir devlet dairesinde aşağılanma vs.), olay yerine gitmekten kaçınma gibi belirtilerle kendini gösteren bu tablo travma sonrası hayata küsme bozukluğu (HKB) olarak adlandırılabilir. İlk olarak Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra Doğu Almanya’dan gelen göçmenlerde tanımlanmış olan, uyum bozuklukları ve TSSB tanı ölçütleriyle tam olarak örtüşmeyen bu tablo bir olguda değerlendirilmiş ve ayırıcı tanısı tartışılmıştır. “Hayata küsme“ terimi Almanca Verbitterung ve onun İngilizce karşılığı olan embitterment sözcüklerinin yerine önerilmiştir.


HKB ilk olarak 1999 yılında, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin dağılmasını izleyen süreçte, bu bölgeden gelen hastaların yoÄŸun olarak baÅŸvurdukları bir psikiyatri kliniÄŸinde yapılan pilot bir çalışmada tanımlanmıştır (Linden ve ark. 2004). Her zaman ortaya çıkabilecek ve yaÅŸamı tehdit etmeyen, her gün de maruz kalınmayan yaÅŸam deneyimlerine karşı geliÅŸen bu ruhsal tepki, HKB olarak adlandırılmıştır. Duvarın yıkılmasından sonra Almanya’nın doÄŸusundan batısına bir göç yaÅŸanmıştır. Bu göçmenler Batı Almanlar tarafından iyi karşılanmamışlar, ?doÄŸulu göçmen? muamelesi görmüşlerdir. Duvarın yıkılmasından hemen sonra bu göçmenlerde ruhsal bozukluklar bakımından belirgin bir artma görülmemiÅŸtir (Acherberger ve ark. 1999). Ancak ilerleyen yıllarda artan oranlarda, önemli mesleki ya da bireysel deÄŸiÅŸimleri izleyen durumlarda ortaya çıkan kimi ruhsal bozukluklar gözlenmeye baÅŸlamıştır. Bu göçmenlerin hemen hemen %30’u kendisini kaybeden (loser) olarak görmektedir (Schwarzer ve Jerusalem 1994). Ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasında tetikleyici etken yukarıda da belirtildiÄŸi gibi çoÄŸunlukla, iÅŸten çıkarılma gibi kesin olumsuz sonuçlara yol açabilecek, hayal kırıklığı yaratma olasılığı yüksek olan, bireyin temel yaÅŸamsal ve biliÅŸsel deÄŸer yargılarını örseleyebilecek, alışılmışın dışında, ama hayatı tehdit etmeyen önemli bir yaÅŸantıdır. Bunun sonucunda bireyler hayata küsme olarak tanımlanabilecek bir tablo geliÅŸtirmektedir. Hastalar, TSSB’na benzer biçimde olayı sık sık anımsama ve tetikleyici etkene karşı kaçınma davranışı gibi belirtiler geliÅŸtirmektedir. Olayın anımsanması durumunda duygusal dalgalanmalar görülmekte, kiÅŸi depresif duygudurum, enerji kaybı, hiddet ve ÅŸiddete eÄŸilim gösterme gibi belirtiler geliÅŸtirebilmektedir. DiÄŸer zamanlarda duygudurumda bir bozulma görülmemekte, birey normal yaÅŸantısına büyük oranda devam edebilmektedir (Linden 2003) (Tablo 1).

Bu hastalık tablosuyla ilgili yapılan pilot çalışmada şu sonuçlara varılmıştır (Linden ve ark. 2004): Hastaların çoğu her türlü yardımı geri çevirirler. Çoğunlukla aile hekimlerinden hasta raporu alırlar, ama herhangi bir tedaviyi de kabul etmezler. Psikiyatri kliniklerine çoğunlukla yakınmaları başladıktan çok sonra, sigorta şirketlerinin zorlaması sonucu başvururlar. Linden ve ark bu çalışmada HKB tanısı alan 20 kadın 2 erkek hastadan oluşan bir hasta grubunu incelemiştir. Grup, farklı kliniklerden farklı tanılarla gönderilmiş hastalardan oluşmaktadır. Hastaların hepsi, öznel olarak acı verici ve yaralayıcı özelliği olan en az bir önemli yaşantıdan söz etmektedirler. Hastaların hepsi hastalıklarının nedeni olarak bu olayları göstermektedir. Bu olaylar sıklık sırasına göre işten çıkarılma, iş yerinde sorun yaşama, bir yakının ölümü/kaybı ve aile içi çatışmadır. Hastaların büyük çoğunluğu, haksızlığa uğradıkları ve bu durumun geriye dönüşümü olmadığı duygusu içindedirler. Yaşantıladıkları, öncelikle hayata küskünlük, hiddet ve çaresizlik duygularıdır. Yine hastaların büyük bir bölümü, yaşadıkları olayın geçtiği mekana gitmekten kaçındıklarını belirtmektedirler. Hastaların bir kısmında eştanı olarak majör depresyon, distimi, yaygın anksiyete bozukluğu, agorafobi ve panik bozukluğu tespit edilmiştir.

HKB göçmenlerde ayrılık, iş yerinde baskı ya da işten çıkarılma gibi değişik yaşam olayları sonucunda görülmektedir. Bu tür olaylar yaşamın her anında görülebilirken, önemli dönüşüm zamanlarında ortaya çıktıklarında bireyin yaşama dair temel değer yargılarını sarsabilmektedir. Aşağıda bu durum bir olgu örneğinde tartışılacaktır.

Olgu

Ä°sviçre Basel’de yaÅŸayan, 46 yaşındaki hasta erkek, evli, iki çocuk babası, iÅŸsiz. Bundan iki yıl önceki bir iÅŸyeri kazasına kadar psikiyatrik yardıma gereksinimi olmamış. 10 yıldır çalıştığı plastik bidon fabrikasında, 3 m yükseklikten düşüp acilen hastaneye gitmiÅŸ ve omzunda çatlak tespit edilip 2 ay çalışamaz raporu almış. Kaza sırasında ustabaşı kaza yerinde bulunmadığı için izin almadan gitmek zorunda kalmış ve görgü tanıklarına karşın kazanın iÅŸ yeriyle ilgili olmadığı, yalan söylediÄŸi iddia edilerek iÅŸine son verilmiÅŸ. Bu yaklaşım, hastada baÅŸlangıçta büyük üzüntü ve kırgınlık yaratmış. YaÅŸadıklarına inanamadığını, büyük bir hayal kırıklığı yaÅŸadığını, o güne kadar iÅŸini bir gün bile aksatmadığını, sanki kendi iÅŸi gibi sahiplendiÄŸini, iÅŸyerindeki çalışma arkadaÅŸlarıyla da hep düzeyli ve iyi bir iliÅŸkisi olduÄŸunu belirtiyordu. Yıllardır tanıdığı insanların, özellikle kazaya tanıklık edenlerin suskun kalmasının insanlara olan güvenini çok sarstığını, kendini büyük bir haksızlığa uÄŸramış gibi hissettiÄŸini, iÅŸ yerindeki insanlardan nefret ettiÄŸini, kendini toplumdan soyutladığını, kimseyi görmeye tahammülü olmadığını söylüyordu. Utanarak, sık sık intikam hayalleri kurduÄŸunu, ustabaşının, kazaya tanıklık eden iÅŸ arkadaÅŸlarının başına da benzer ÅŸeylerin gelmesini hayal ettiÄŸini, hayalinde onları defalarca ?patakladığını? anlatıyordu. Ailesiyle, en yakın akrabalarıyla birlikte olmaktan hala keyif aldığını, neÅŸelenebildiÄŸini de söylüyordu. YataÄŸa girdiÄŸinde, yaÅŸadığı olay aklına takılırsa uyuyamıyor ve daha da sinirli oluyormuÅŸ. Aynı ÅŸeyleri tekrar tekrar anlatmak zorunda kalmak istemediÄŸini, her seferinde duyduÄŸu öfkeden dolayı kontrolünü kaybedecek gibi olduÄŸunu belirtiyordu. Ä°ÅŸini kaybettikten sonra ev doktorunun (Türkiye’de Aile HekimliÄŸi iÅŸlevine sahip bir kurum) kendisini psikiyatri polikliniÄŸine gönderdiÄŸini, ama kendisinin ruhsal bozukluÄŸu olduÄŸunu kabullenemediÄŸini, tedaviyi uzun süre reddettiÄŸini belirtiyordu. Bir süredir tedaviye gelmesinin de sigorta ÅŸirketinin baskısı nedeniyle olduÄŸunu ifade ediyordu. Başına gelenleri çok sık anımsadığını, kendisini engelleyemediÄŸini, her defasında intikam ve hınçla dolduÄŸunu, zaman zaman ustabaşını öldürmeyi bile hayal ettiÄŸini söylüyordu. Sokakta iÅŸyerinde birlikte çalıştığı birine rastlarsa yolunu deÄŸiÅŸtiriyor, iÅŸyerinin bulunduÄŸu semte gitmekten mümkün olduÄŸunca kaçınıyormuÅŸ. Esrar kötüye kullanımı olan küçük oÄŸlunun (16) ve genç eriÅŸkinlik yaÅŸlarının başındaki büyük oÄŸlunun (22) kendisine bir ÅŸey danışmadığını, bu yüzden kendisine baba olarak deÄŸer verilmediÄŸi duygusuna kapıldığını, kendisini iÅŸe yaramaz hissetmeye baÅŸladığını ifade ediyordu. Aile baÄŸlarındaki bu zayıflamanın iÅŸini kaybettikten sonra arttığını, artık hayata tamamen küstüğünü vurguluyordu. Bütün herÅŸeyi gurbette olmaya baÄŸlıyor, eÄŸer yıllar önce memleketini terketmemiÅŸ olsa bunların baÅŸlarına gelmeyeceÄŸini, iÅŸyerinde bu kadar haksızlığa, ayrımcılığa maruz kalmayacağını, çocuklarının kendi kültürüyle yetiÅŸeceÄŸini, aile bireyleri arasında bu denli kopukluk olmayacağını belirtiyordu.

ÖzgeçmiÅŸi: Hasta 1959 yılında MaraÅŸ’ın bir köyünde yedi kardeÅŸin üçüncüsü olarak dünyaya gelmiÅŸ. DoÄŸumu bildiÄŸi kadarıyla normal yollardan ebe yardımıyla evde gerçekleÅŸmiÅŸ. Hiç okula gitmemiÅŸ ve on yaşından bu yana diÄŸer kardeÅŸleri gibi tarlada çalışmaya baÅŸlamış. Kendisinden büyük bir aÄŸabeyi olmasına raÄŸmen, kardeÅŸlerinin sorumluluÄŸu hep onun üzerindeymiÅŸ. Her zaman yardıma hazır, güvenilir, haktanır, yalandan nefret eden bir insan olduÄŸunu ifade ediyor. AskerliÄŸini yaptıktan sonra, 1985 yılında kuzenlerinin yaÅŸadığı Basel’e işçi olarak gelmiÅŸ. Kısa süre içinde çalışmaya baÅŸlamış ve 2 yıl önce iÅŸten çıkarılana kadar aralıksız çalışmış. 22 ve 16 yaÅŸlarında iki oÄŸlu var.

Soygeçmişi: Ailede herhangi bir fiziksel ya da ruhsal bozukluk bulunmuyor.


Ruhsal Durum Muayenesi: Hasta 175 cm boyunda, yaklaşık 75 kg ağırlığında, esmer tenli, erkek tipi saç dökülmesi olan bir erkekti. Giyimi özenli ve temizdi. Kendine bakımı normaldi. Alçak sesle ve duraksayarak konuşuyordu ve utangaç tavırlıydı ama göz teması kuruyordu. Yöneliminin tam, psikomotor etkinliğinin doğal olduğu saptandı. Hayata küstüğünü, kendisini ayakta tutanın çocuklarına ve eşine olan sorumluluk duygusu olduğunu ifade ediyordu. Başına gelen olay aklına takılırsa uykuya dalmada sorun yaşıyor, dikkatini yoğunlaştırmakta zorluk çektiğini belirtiyordu. Uğradığı haksızlığı anımsadıkça hiddet ve çaresizlik duyguları yaşadığını ifade ediyordu. Yaşadığı haksızlığı tekrar tekrar anımsadığını ve her defasında hınç duygularıyla dolduğunu söylüyordu. İş yerinin olduğu semte gitmekten ve eski iş arkadaşlarıyla görüşmekten kaçınıyordu. Duygudurumu hafif çökkün ve disforikti, ama duygudurumunu düzenleyebilme yeteneği korunmuştu. Bir sorun ortaya çıkmadığı sürece neşelenebildiğini, ailesiyle birlikte olmaktan keyif aldığını belirtiyordu. Düşünce içeriğinde ve algılamada bir bozukluk yoktu. İştahı normaldi. Özkıyım düşüncesi yoktu. Alkol ve madde kullanımı anamnezi yoktu.

Ayırıcı Tanı: Hastada ilk bakışta depresif duygudurum ve enerji azalması nedeniyle majör depresyon tanısı akla gelmekteydi. Ama orta ve ağır dereceli depresyondan farklı olarak duygudurumunu düzenleyebilme yeteneÄŸinde bozulma yoktu; ilgisini baÅŸka bir ÅŸeye yöneltebildiÄŸinde ya da intikam fantezileri kurduÄŸunda duygudurumunda bir düzelme görülmekteydi. AlışveriÅŸe gitmek, dolaÅŸmak, ailesiyle tatile gitmek, gazete okumak, televizyon izlemek gibi günlük yaÅŸama ait aktiviteleri yerine getirebiliyordu. TSSB’nda olduÄŸu gibi HKB’de eÅŸtanı olarak major depresyon sıklıkla görülmekte olup, hastada varolan psikopatolojik belirtiler (depresif duygudurum, enerji kaybı, yaÅŸadıkları aklına takıldıkça uykuya dalmada güçlük ve dikkatini yoÄŸunlaÅŸtırmada zorluk, moral bozukluÄŸu) ancak hafif ya da orta dereceli bir depresyonun tanı ölçütlerini doldurmaya yeterliydi. Ä°ÅŸten çıkarılma gibi örseleyici bir yaÅŸam olayının varlığı nedeniyle deprese duygudurum ile giden uyum bozukluÄŸu da akla gelmekteydi. Ancak hastanın HKB’ye özgü yakınmaları (yaÅŸadıklarını bir haksızlık olarak deÄŸerlendirme, yaÅŸadıkları aklına geldikçe hiddet ve çaresizlik duyguları yaÅŸama, iÅŸyerinin bulunduÄŸu semte gitmekten kaçınma vb), uyum bozukluklarında olduÄŸu gibi zamanla bir düzelme eÄŸiliminde olmayıp, tersine iki sene içinde kötüleÅŸmiÅŸti. Varolan depresif sendrom nedeniyle serotonin geri alım inhibitörleri grubundan bir antidepresanla psikofarmakolojik tedaviye baÅŸlanmış, yaklaşık üç ay içinde depresif belirtilerde belirgin düzelme görülmüştü. Hastada gözlenen geriye dönüş yaÅŸantıları, yaÅŸanan olayı tekrar tekrar anımsama gibi belirtiler ise TSSB’nu düşündürmekteydi. Ayrıca hastada TSSB’de olduÄŸu gibi bir kaçınma davranışı geliÅŸmiÅŸti. TSSB ile ayırıcı tanıda önemli olan, yaÅŸanan olayın yaÅŸamı tehdit eden ve korku yaratan bir olay olmaması, bunun aksine hastada hayata küsme ve hiddet duyguları uyandırmasıdır. Hastalığın iki yıldan uzun sürmüş olması ve gittikçe kötüleÅŸmesi aşırı olaylardan sonra geliÅŸen kiÅŸilik deÄŸiÅŸimi tanısını da düşündürmektedir; ama buradaki sorun da etyolojik olarak bu bozukluÄŸa karakteristik olan, olmazsa olmaz ön koÅŸul iÅŸkence, felaket ya da yaÅŸamı uzun süre tehdit eden bir yaÅŸantı bulunmamasıydı. Bunun yanında bütün dünyaya karşı bir düşmanlık ya da güvensizlik duygusu beslemek, sürekli bir boÅŸluk ve umutsuzluk duygusuna sahip olmak, süregenleÅŸmiÅŸ bir sinirlilik duygusu gibi belirtiler de bulunmamaktaydı.

TARTIÅžMA

“Hayata küsme” terimi Almanca aslı olan “Verbitterung” ve onun Ä°ngilizce karşılığı embitterment sözcüklerinin karşılığı olarak önerilmiÅŸtir. Verbitterung sözcüğünün sözlük karşılığı, hayata küskünlük, mutsuzluk, insanlara düşmanlık kazanmadır.

Embitterment sözcüğünün sözlük karşılığı ise üzülme, hayattan bezmedir. Bu tabloyu gösteren hastaların yaşantıladıklarını en iyi hayata küsme? teriminin karşıladığı düşünülmüştür.

Hayata küsme olarak adlandırabilecek olan durumun, birlikte görülebilir olsa da, depresif duygudurum, umutsuzluk ya da hiddetle karşılaştırıldığında farklı bir kategoride değerlendirilmesi gereken bir duygu olduğu öne sürülmektedir (Alexander 1966, Baures 1996). Hayata küsme, toplumsal olarak haksızlığa uğrama durumlarında ortaya çıkan bir duygu (Pirhacova 1997) ya da uzun süren işsizliğe gösterilen duygudurumsal bir tepki olarak (Zemperl ve Frese 1997) tanımlanmaktadır. Hayata küsmenin hastalık değeri, örneğin depresyonda ya da anksiyete bozukluklarında gözlenen belirtilerde olduğu gibi bireyin hayatını ne ölçüde kısıtladığı ile ölçülmektedir. Bireyin gündelik ödevlerini yerine getirmesini engelliyorsa ve başka belirtilerle birlikte görülüyorsa bir hastalık değeri var demektir.

HKB’de seyir çoÄŸunlukla kötüdür. Uyum bozuklukluklarının aksine 6 ay içinde bir düzelme görülmez, daha çok süregenleÅŸme ve kötüleÅŸmeye meyillidir. Hastalık tanısı yaÅŸanan olay üzerinden deÄŸil, psikopatolojinin türü, ağırlığı ve gidiÅŸ göz önünde bulundurularak konur (Linden ve ark. 2004). Tetikleyici etkenin tanı koydurucu önemi vardır. BozukluÄŸun geliÅŸimi tetikleyici etken göz önüne alınmadan anlaşılamaz ve tedavi planlanamaz. Tetikleyici etken, yaÅŸamı tehdit edici bir olay olmamasına karşın her zaman yaÅŸanan sıradan bir olay da deÄŸildir. Bu nedenle, yaÅŸanan bu olayın gerçek bir ?travma? olup olmadığı da sorulması gereken bir sorudur. Hasta açısından bakıldığında bunun böyle olduÄŸuna dair herhangi bir şüphe yoktur.

Hasta olayı günü ve saati ile anımsar, kendini hayal kırıklığına uÄŸramış, yaralanmış yani travmatize olmuÅŸ olarak algılar. Tetikleyici etken ve bireyin algısı arasında, depresyonda olduÄŸu gibi özgül olmayan bir baÄŸ deÄŸil, TSSB’da olduÄŸu gibi doÄŸrudan baÄŸ vardır. Psikopatolojik olarak da olayın elde olmadan sık sık anımsanması ve kaçınma davranışı gibi, TSSB‘na benzer belirtiler görülür. Fakat TSSB’nda ölüm korkusu ve dehÅŸet duygusu etyolojik olarak özgülken, HKB’nda yaÅŸanan olay hastada daha çok, hiddet ve küskünlük yaratır. HKB kısmen uyum bozuklukları ile örtüşüyor olsa da, zaman kriteri göz önüne alındığında uyum bozukluklarından daha çok TSSB kriterlerine uymaktadır. Tüm bu nedenlerden dolayı HKB, TSSB ve uyum bozuklukları arasında bir tablo olarak deÄŸerlendirilebilir.

Berlin Duvarı‘nın yıkılmasından sonra batıya göç eden DoÄŸu Almanlarda tanımlanan bu tablo Anadolu’dan Avrupa’ya göç eden Türkler’de de gözlenmektedir. Linden ve arkadaÅŸlarının (2004) yaptığı çalışmada duvarın yıkılmasından sonra Batı’ya göç etmiÅŸ ve HKB tanısı almış DoÄŸu Alman’larda göçmenliÄŸin ilk yıllarında ruhsal bozukluk görülme sıklığında bir artma tespit edilmemiÅŸtir. Aynı bulgu Avrupa’ya göç etmiÅŸ Türk göçmenler için de geçerlidir (Weiss 2005). Sluzki (2001) göç sürecininin beÅŸ aÅŸamadan oluÅŸtuÄŸunu belirtmektedir. Hazırlık, göç, aşırı uyum, uyum bozukluÄŸu ve bir sonraki kuÅŸağı da içeren normal uyum fazı. Geriye dönüş illüzyonu?nun bozulduÄŸu, yani geriye dönmenin bir çok nedenle artık olanaksız olduÄŸunun farkedildiÄŸi uyum bozukluÄŸu döneminde maruz kalınan iÅŸten çıkarılma, iÅŸyerinde psikolojik taciz (mobbing), bir yakının kaybı gibi olumsuz yaÅŸam deneyimleri ruhsal bozuklukların çok daha kolay ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Koch 1995).

Yıllarca baskı ve kötü muameleye maruz kalan, kötü iÅŸ koÅŸullarında ve görece düşük ücretlerle çalışan, geriye dönüş hayalleri bir türlü gerçekleÅŸmeyen, Avrupa’da yabancı, Türkiye’de Almancı muamelesi gören ve kendilerini, batı kültürünün de etkisiyle bireyci bir yaÅŸam tarzı benimseyen çocukları tarafından dahi anlaşılmamış hisseden özellikle birinci kuÅŸak göçmenlerde kendine güvensizlik, çaresizlik ve anksiyetenin eÅŸlik ettiÄŸi bir regresyon gözlenir (Grinberg ve Grinberg 1999). Bu nedenle bireylerin dört elle sarıldıkları, yaÅŸamlarını üzerine kurdukları deÄŸer yargıları, onları her türlü yaralanmaya daha açık hale getirir. BiliÅŸsel açıdan bakıldığında, iÅŸten çıkarılma, iÅŸyerinde haksızlığa uÄŸrama, boÅŸanma, bir yakının kaybı gibi sıra dışı olaylar, bireyin temel ÅŸemalarının zedelenmesine yol açabilir. Sık sık olumsuz yaÅŸam olaylarına maruz kalma durumu, yaÅŸamın planlanması, ya da anlamlandırılması ile ilgili beceri eksikliÄŸine yol açabilmektedir (Schippan ve ark. 2004). HKB hastalarında bu tür karmaşık, çözümü kolay olmayan sorunlarla baÅŸa çıkma yetisinin yokluÄŸu göze çarpmaktadır. Yıllar boyu geri dönüş illüzyonu içinde yalnızca iÅŸe odaklı bir yaÅŸam süren ve bunun neticesinde de bireysel, toplumsal ve ailesel bir çok kaynağını yitiren göçmen birey çok ağır olmayan olumsuz bir yaÅŸam deneyimiyle karşılaÅŸtığında bununla baÅŸa çıkamamakta ve duygudurum ve/ya da anksiyete bozukluklarının yanında TSSB ve uyum bozukluÄŸuna benzer bir tablo olan HKB da geliÅŸtirebilmektedir.

Özellikle 1960-1980 arasında Avrupa’ya yoÄŸun bir göçün yaÅŸandığı ülkemizde, ideolojik ve ekonomik nedenlerle gerçekleÅŸen iç göç olgusu da toplumsal ruh saÄŸlığı açısından önemli sorunlardan biridir. Zorunlu göç yaÅŸayanlarda TSSB, duygudurum ve anksiyete bozukluÄŸuyla somatoform bozukluklar ortaya çıkabilmektedir (Sır ve ark. 1998, EkÅŸi 2002, Aker 2002). Yukarıda tanımlanan HKB tanısının iç göç nedeniyle ortaya çıkan ruhsal sorunların anlaşılmasında ve tedavisinde de yararlı olabileceÄŸi düşünülmektedir. Örseleyici yaÅŸam olaylarına baÄŸlı olarak göçmenlerde ortaya çıkan ruhsal belirtiler kümesinin gösterdiÄŸi çeÅŸitlilik DSM-IV ve ICD-10 tanı sistemlerinin sınırlarını zorlamaktadır. Bu nedenle neredeyse üç kiÅŸiden birinin göçmen olduÄŸu bir dünyada DSM-IV ve ICD-10 gibi tanı sistemlerinin bu durumu daha fazla göz önünde bulundurması açısından bu yöndeki olgu sunumlarının ya da topluma dayalı araÅŸtırmaların artması ve tartışmaların zenginleÅŸmesi gereklidir. Bütün bunların yanında, yukarıda tanımlanan tablonun göç olgusundan bağımsız olarak da ortaya çıkıp çıkmadığı, ayrı bir tanı kategorisi olarak mı deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸi, yoksa TSSB ya da uyum bozukluklarının tanı ölçütlerinin geniÅŸletilmesi mi gerektiÄŸi soruları yeni çalışmalarla açıklanmayı beklemektedir.

Dr. Alper HasanoÄŸlu

Türk Psikiyatri Dergisi

(Visited 21 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 21.07.2009 tarihinde Hale tarafından, SaÄŸlık Dünyası | Alternatif Tıp | Ä°lk Yardım bölümünde paylaşılmıştır ve 1843 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 6 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu -HKB | Posttraumatic Embitterment Disorder - Olumsuz Yaşam Deneyimlerine Karşı Gösterilen Ruhsal Tepkiler - Savaşın Yol Açtığı Psikolojik Yıkımlar orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleDünya Dilleri - Felemenkçe – Flamanca- Vlaams | Hint-Avrupa Dil Ailesinin Cermen Dilleri Grubundan Dil - Flemenkçe’nin KonuÅŸulduÄŸu Ãœlkeler - Felemenk.. Sonraki MakaleAtatürk Ve Çocuk | Prof. Dr. Ahmet Ä°nan

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz