Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Psikoloji | Canlı Bombalar


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 23.01.2008 tarihinde chetink tarafından, Bilimsel GeliÅŸmeler - Sosyal ve Fen Bilimleri bölümünde paylaşılmıştır ve 6120 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


11 Eylül’le baÅŸlayan ve Ä°stanbul’daki patlamalarla süren korku sonrasında dünya büyük bir bilmeceyle karşı karşıya: Seven, evlenen, hiç zorlanmadan farklı kültürlere uyum saÄŸlayabilen, yabancı okullara gidip en iyi diplomaları alan ve bütün bunların ardından katliam yapıp kendini de öldürebilen bu intihar komandoları ne tür insanlar? Nasıl oluyor da korkularından sıyrılıp bir anda hayatta kalma isteklerini hiçe sayabiliyorlar? “Kendini kurban etmek” fikri, köktendinciliÄŸin, nefretin ve beyin yıkamanın bir ürünü mü? Yoksa tamamen güçsüzlüğün bir sonucu mu?
Bir gülümseme… Tek yaÅŸayan tanığın, 23 Ekim 1983 tarihinde, gün aydınlanırken bir ton patlayıcı ile Güney Beyrut’taki ABD denizcilerinin kışlasına giren kamyon ÅŸoförüne ait görebildiÄŸi son ÅŸeydi bu!.. Daha sonra büyük bir patlama oldu, bina havaya uçtu, 241 insan yaÅŸamını yitirdi.

Dhanu, 21 Mayıs 1991’de Hindistan baÅŸbakanı Rajiv Gandhi’ye yaklaÅŸtı; gelenekleri uyarınca ayaklarını öpmek için yere eÄŸildi. Gandhi onu ayaÄŸa kaldırmak istedi. O anda kızın saÄŸ iÅŸaret parmağı, devlet adamını, kendini ve baÅŸka 16 insanı paramparça eden bombanın ipini çekti. Suikastı gerçekleÅŸtirmeden önce çektirdiÄŸi son fotoÄŸrafında, beyaz örtünün altından siyah perçemleri dökülmüş beyaz elbiseli çekingen bir genç kadın görülüyor. Bu elbisenin altına, ceplerinde 80 gram ağırlığında altı tane C4 RDX tipi ağır bomba, patlayıcı madde, ateÅŸleyici ve bir de mikropil bulunan bir kot yelek giymiÅŸti.


11 Eylül 2001, saat 8.45… United Airlines ÅŸirketine ait bir jet uçağıyla New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesine çarpan Muhammed Atta’nın son anlarıyla ilgili elimizde hiçbir bilgi yok; ne bir kelime ne bir jest ne de bir mimik…

Bunlar, geçtiÄŸimiz 20 yıl içinde tek bir hedefle, yani kendisiyle birlikte olabildiÄŸince çok insanı ölüme götürmek düşüncesiyle, yaÅŸamlarını feda eden 500’den fazla intihar komandosundan sadece üçü. Bu insanlar arkalarında büyük acılarla birlikte büyük bilinmezlikler de bıraktılar.
Bizler böyle bir mantığı kavrayamıyor, ruhsal ve zihinsel sağlığımızı koruyabilmek için, canlı bombaları canavar ya da yozlaşmış karakterler olarak görüyoruz.

Saldırganlar, ortalama oyarak 22 yaÅŸlarında, toplumun farklı tabakalarından ve farklı eÄŸitim düzeylerinden gelen, yani her açıdan normal insanlardan oluÅŸuyorlar. Tel Aviv Ãœniversitesi’nde görevli Ä°srailli psikolog Ariel Merari, 50’den fazla canlı bombanın sosyal çevresini araÅŸtırdı. AraÅŸtırmada ne ortak bir karakter yapısı, ne de patolojik bir kimlik özelliÄŸi saptayabildi. Bütün bu katillerde en önemli benzerlik, hiç dikkat çekmemeleriydi.
Sizin, bizim gibi insanlar mı yani? Yüzeysel olarak bakıldığında: evet. Ä°ntihar komandolarının psikolojik analizlerini yapmaya çalışan farklı branÅŸlardaki bilim adamları böyle söylüyorlar. Açıklama yaparken de, mezhep, tarikat veya intihar araÅŸtırmalarında kullanılan yöntemlere baÅŸvuruyorlar: “narsisist (özsever) bir ruhsal yapı”, “sınırlarda gezinen kiÅŸilik” ve “intihar öncesi sendrom”.


Terörizm uzmanları, suçluların psikolojik özelliklerini analiz ederken, intihar ve katliamın, sapkın nitelikte ortak bir çekirdeÄŸe sahip olduÄŸuna dikkat çekiyorlar. Bu tip saldırılar, ötekilerine oranla daha kolay planlanabiliyor ve son ana kadar denetlenebildiÄŸi için de, uygulama bakımından daha “kârlı” ve “garantili sonuç” veriyor.

Saldırgan, arkada iÅŸe yarar hiçbir iz bırakmıyor, yardım aldığı kiÅŸiler hakkında bilgi veremiyor. Her ÅŸeyden önemlisi de, lojistik planlamanın en zor bölümünü oluÅŸturan “kaçış” için kaygılanmayı gerektirmiyor.

Canlı bombaların çoÄŸunluÄŸunun genç ve hiçbir baÄŸlantısı olmayan insanlardan oluÅŸması, belirli bir sosyal mantık gözetiyor: Ölümleri, yeri doldurulamayan bir boÅŸluk yaratmıyor. Ä°rlanda’da eÄŸitim veren psikolog Maxwell Taylor, terörizmi, diÄŸer meslekler gibi gelir getiren, bir gruba aitlik ve önemli derecede sosyal prestij saÄŸlayan bir “iÅŸkolu” olarak görüyor.

Ayrıca, intihar saldırısı, suçluyu toplumun nefret duygusundan, dava ve cezalandırma sürecinden de koruyor. Böyle bir kaçış, toplumun kızgınlığını iyice artırıyor ve istenen etki fazlasıyla sağlanıyor.

Sahip olduÄŸu bütün bu “avantajlar”a raÄŸmen, intihar saldırılarına tarihte ender rastlanıyor. Daha 12. yüzyılda, “Assasinler” adı verilen Suriye Ä°smailileri, düşmanları Haçlılar’ı durdurabilmek için yaÅŸamlarını feda etmiÅŸlerdi. Bu suikastçıla-rın çoÄŸu, canlı olarak geriye dönemeyeceklerini biliyorlardı. Günümüzde de intihar komandoları var; ancak, planlı intihar ve toplu katliamdan oluÅŸan kombinasyon son 20 yılda görülmeye baÅŸladı.
Ä°tiraf Beyin yıkama iÅŸlemi, intihar saldırısı için seçilen militanların hepsi için gerekli deÄŸil. Ä°slami Cihat Örgütü’ne gönüllü katılarak, saldırıyı gerçekleÅŸtirmeden önce 10 kiloluk patlayıcıyla Ä°srail’in liman kenti Hayfa’da tutuklanan 18 yaşındaki Samir Tubası’nda olduÄŸu gibi…
Samir Tubası artık daha fazla yaÅŸamak istemiyordu. Ä°ntifada’dan bu yana yaÅŸam koÅŸulları onun için iyice kötüleÅŸmiÅŸti. Öncesinde, Ä°srail’de iyi bir iÅŸi vardı, para kazanıyordu ve mutluydu. Artık hiçbir ÅŸeyi kalmamıştı. Aslında ailesi o kadar fakir sayılmazdı. Ama kendini iÅŸe yaramaz hissediyordu, ölmek istiyordu.
Her ÅŸey çok çabuk geliÅŸti. Örgütle baÄŸlantı saÄŸlayabilecek birisiyle görüştü. Bir ay sonra onu aradılar, “bugün!” dediler. Tubası, hiçbir eÄŸitim almadığını, bir ikna konuÅŸ-masına bile ihtiyaç duymadığını belirtiyor.
Bir adam, Jenin’deki bir restoranda ona içi bomba dolu bir bavul verdi ve düğmeye nasıl basacağını açıkladı. Daha fazla bilgi verilmedi. Verilen otomobille yola koyuldu. Nereye gittiÄŸini bilmiyordu. Tutuklanmadan 15 dakika önce Hayfa’da olduÄŸunu fark etti. Yol boyunca ailesini düşünmüştü. Cennet onun öncelikli hedefi deÄŸildi. O, sadece anlamsız gelmeye baÅŸlayan yaÅŸamına bir son vermek istiyordu.
Yeni bir baÅŸlangıç yapan Samir Tubası, artık yaÅŸamın o kadar ucuz olmadığını düşü-nüyor. Onun her ÅŸeyini, hatta kötü kaderini bile paylaÅŸabileceÄŸi bir ailesi vardı ne de olsa…
Bu yeni döneme ait ilk iÅŸaret, Kasım 1982’de 17 yaşında Ä°slamcı bir genç kızın, Güney Lübnan’daki Sur kentine konuÅŸlandırılmış Ä°srail iÅŸgal kuvvetlerinin ana karargâhına intihar saldırısı düzenlemesiyle verilmiÅŸti. Patlama, sekiz katlı binanın yıkılmasına, aralarında Filistinli ve Lübnanlı tutukluların da bulunduÄŸu 89 kiÅŸinin de ölümüne yol açmıştı. O günden bu yana, bütün dünyada yaklaşık 350 intihar saldırısı gerçekleÅŸtirildi.

ÇoÄŸunluÄŸunu, Gandhi’ye saldırı düzenleyen Dhanu’nun da üye olduÄŸu Sri Lanka’daki Tamil Elam KurtuluÅŸ Kaplanları (LTTE) gerçekleÅŸtirdi.
Terör uzmanı Rohan Gunaratna, ÅŸu sıralarda intihar saldırılarına hazır, yaklaşık 10 grubun bulunduÄŸunu söylüyor: Hizbullah, Hamas, Ä°slami Cihat, Mısır kökenli iki köktendinci örgüt, Cezayir’deki Silahlı Ä°slami Cephe (GIA), Aşırı Sihler, Tamil Elam KurtuluÅŸ Kaplanları (LTTE), PKK ve Usame bin Ladin’e baÄŸlı El Kaide.

Amerika’ya yapılan intihar saldırılarının ardından, her yerde yeni canlı bombaların dolaÅŸtığı korkusu yaÅŸanıyor. Dinamit, diÄŸer malzemeler, her yere korkuyu yayacak medya yıllardır varken, neden bu planlı intihar saldırıları yeni görülmeye baÅŸladı?
Bir intihar saldırısının gerçekleştirilebilmesi için, bireysel, ailesel ve her şeyden önemlisi, bazı toplumsal koşulların bir araya gelmesi gerekiyor.


Özellikle OrtadoÄŸu kaynaklı saldırıların arkasında, yıkıcı toplumsal deneyimler yatıyor. Birçok Müslüman, 200 yıl önce Napolyon’un Mısır’ı fethetmesiyle baÅŸlayan yakın tarihi, kültürlerinin aÅŸağılandığı bir süreç olarak görüyor. Arap dünyası, kendini birden Avrupa ve Amerika’nın üstün teknik, ekonomik ve askeri yapısıyla karşı karşıya bulmuÅŸ.

Bir dünya imparatorluÄŸu olduÄŸu ve bilginlerinin öncülük ettiÄŸi “altın çaÄŸ”larını hatırladıkça, bu hastalıklı duygu doruk noktasına ulaşıyor.
Arap dünyası, 20. yüzyılda Avrupa’nın siyasi kavramlarını taklit etmeye çalıştı. Orta ve YakındoÄŸu’da bulunan Arap devletleri, Mısır’ın önderliÄŸinde kurtuluÅŸu önce milliyetçilikte, sonra da sosyalizmde aradı. Ancak “aÅŸağılanmışlık yaraları”, 1967’de yapılan Altıgün Savaşı’nın yenilgisiyle yeniden kanamaya baÅŸladı.

Nobel ödüllü yazar V.S. Naipaul, bütün başarısızlıkların ardından, İslami devletlerin yeniden şeriat yönetimine döndüğünü belirtiyor. Geleneksel yapıya geri dönüş, son on yılda radikal İslami hareketleri artırdı.

Bu güçsüzlük duygusu, uluslararası arenada yaÅŸanan iki geliÅŸmeyle iyice perçinlendi. Bunlardan birisi küreselleÅŸme. Üçüncü dünya ülkeleri, o ana kadar modernleÅŸme hareketinin vaatlerine inanmış, zenginlerle fakirler arasındaki uçurumun kalkacağı beklentisine girmiÅŸlerdi. Ancak bu ümit, küreselleÅŸmenin girdabında parçalanıp yok oldu. Kuzey ile aralarında büyüyen uçurum, derin bir hayal kırıklığı yarattı ve zamanla Amerika’ya karşı nefrete dönüştü.

Genel aÅŸağılanmışlık duygusunun nasıl intihar saldırılarına dönüşebildiÄŸini bir Müslüman militan şöyle açıklıyor: “Düşmanın sahip olduÄŸu silahlar bizde yok. Bu nedenle, ÅŸehitlik mertebesi en meÅŸru yol.” Bu açıdan bakıldığında terörizm, güçsüzlüğün bir iÅŸareti olarak görülebilir. Çünkü, güçlü olan karşı çıkar ya da savaşır.

Uluslararası alanda yaÅŸanan ikinci geliÅŸme ise, soÄŸuk savaşın sona ermesi. O ana kadar, zayıf devletler Sovyetler BirliÄŸi ya da Amerika’nın tarafında yer alarak hem güç kazanıyor hem de saygı görüyorlardı. Ancak bu koÅŸullar, tek bir ülkenin büyük güç olmasıyla birlikte yok oldu. Küresel eÅŸitsizlik, insanları bireysel olarak da etkilemeye baÅŸladı. Fakirlik, geleceÄŸe iliÅŸkin ümitsizlik, adaletsiz davranış, kiÅŸilerin yaÅŸamlarını anlamsız kılan bir baskıya dönüştü.

Bu psikososyal olgu, 11 Eylül saldırılarını gerçekleÅŸtiren intihar komandolarının ülkeleri Suudi Arabistan, Lübnan ve Mısır’da da yaÅŸanıyor. Bu genç insanlar da, uzun süre, toplu çaresizliÄŸin ve kızgınlığın egemen olduÄŸu bir ortamda yetiÅŸmiÅŸler. Psikanaliz uzmanları, bu ortamın, benlik kaybına yol açan narsisizm hastalığını beslediÄŸini söylüyorlar.

Ancak bu noktada dikkatli davranıp, bütün bir Ä°slam kültürünü patolojik diye nitelendirme hatasına kapılmamalı. Eylem yapmaya eÄŸilimli insanlar yine de sayılı. Bazı insanları hastalıklı ruh yapısına yatkın kılan mekanizmanın ne olduÄŸu henüz bilinmiyor. Ancak aklı karışmış insanlar, yaÅŸadıkları dayanılmaz çaresizlik duygusunu, psikologların tanımıyla “fanatik kiÅŸilik” yoÄŸunlaÅŸmasıyla, zaman zaman aşırı tepkilerle açığa vuruyorlar.

BaÅŸka insanları önemsemeyen bu aşırı saygısız tutumun temelini, alıngan, yaralanmaya elveriÅŸli bir ruh yapısı, geçmiÅŸten gelen ve narsisist özellikte büyüklük fantezileriyle beslenmiÅŸ nefret oluÅŸturu-yor. Fanatik, “ben hâlâ buradayım, ben de bir etkiye sahibim” mesajını verebilmek için, kendini ÅŸiddet dolu bir gösteri yapmak zorunda hissediyor.

Åžiddet konusunda araÅŸtırmalar yapan Peter Waldmann, terörizmi, mesaj vermek isteyen bir “iletiÅŸim stratejisi” olarak nitelendiriyor. Ä°ntihar saldırısında verilen mesaj: “güçsüzlük de bir güce dönüşebilir”…
Ancak, bu dış koÅŸullar tek başına, suçluların karmaşık ruh yapısını anlamaya yetmiyor. Ä°deolojik bir üst yapıyla desteklenmeden, kimse yaÅŸamını terörist bir eyleme kurban vermeyi akıl edemez. Sri Lanka’daki LTTE’ye baÄŸlı intihar ko-mandoları örneÄŸindeki gibi, sebep her zaman din kaynaklı olmayabiliyor. Ama, terör uzmanlarına göre, yine de din kökenli terörizmin geliÅŸmesiyle intihar saldırılarının artışı arasında zaman ve mantık açısından sıkı bir baÄŸ var.

1968 yılında uluslararası terör örgütleri arasında din kökenli bir oluÅŸum yoktu. Bunlar, ancak 70’li yılların sonuna doÄŸru ortaya çıktılar. 90’lı yılların ortasında, terörist örgütlerin dörtte biri din kökenliydi ve bu grupların çoÄŸalmasıyla birlikte saldırıların ÅŸiddeti de arttı. 1995’e gelindiÄŸinde, uluslararası çapta saldırıların yüzde 25’inden, ölümlere yol açan eylemlerin ise yüzde 58’inden dini gruplar sorumluydu: Japon Aum Tarikatı’nın 1995 yılında Tokyo metrosuna yaptığı ve 12 insanın ölümüne, 5.000’den fazla insanın yaralanmasına yol açan zehirli gaz saldırısı, fanatik Hıristiyan Timothy Mc Veigh’in Oklahoma’daki bir resmi binaya düzenlediÄŸi ve 168 kiÅŸinin ölümüne yol açan bombalı saldırı, Mısır’ın Luksor kentinde 58 turistin öldürülmesi vb…

Kendilerini dünya üzerindeki güçlere deÄŸil, sadece Tanrı’ya karşı sorumlu hisseden insanlar, ölmekten çekinmiyor, yaptıkları eylemi terör olarak görmüyor ve kurbanlarını seçerken çok fazla ayırım gözetmiyorlar. Mısır kökenli bir terörist örgütün lideri, Yahudiler yerine yanlışlıkla Alman turistleri öldürdükten sonra duygusuzca: “Kâfirlerin hepsi aynı” demiÅŸti.

Ä°ntihar terörizminin altında, ağırlıklı olarak “ÅŸehit olma” inancı yatıyor. Ä°ran-Irak Savaşı’nda yaÅŸamını kaybeden askerleri onurlandırmak amacıyla, Ayetullah Humeyni’ye baÄŸlı Ä°slam Devrimcileri Tahran’da “Kanlı ÇeÅŸme” adı verilen bir anıt diktirmiÅŸti. Anıt, ÅŸehitlik inancını daha da popüler hale getirdi. Çok katlı Kanlı ÇeÅŸme’den 24 saat boyunca kan kırmızıya boyanmış su akıyor.

Bu ortamı fırsat bilen Humeyni’nin askerleri, 80’li yılların başında 12-14 yaşındaki çocukları okullardan alıp, Irak’taki Sünni yönetime karşı savaÅŸtırdılar. Boyunlarında cennete açılan kapının plastik anahtarını taşıyan çocuklar, gözlerini kırpmadan en ön safta, mayınların ve Iraklı askerlerin makineli tüfeklerinin üstüne yürüdüler.

Planlı ilk intihar saldırısını, 1982’de, Ä°ran’dan gelen para ve silahlarla savaÅŸan Lübnan’daki “Allah’ın Partisi” Hizbullah gerçekleÅŸtirdi. Suikastçılar, toplum önünde devleÅŸtirildi, onurlandırıldı ve kahramanlaÅŸtırıldı. Bu yolla insanların beynine, Tanrı aÅŸkının ve uÄŸruna ölerek elde edilen ÅŸehitlik mertebesinin ne kadar özel bir ÅŸey olduÄŸu kazındı. Bu bakış açısının yayılmasına, “kader” inancı da yardımcı oldu: Ä°nsanların ne zaman öleceÄŸi önceden belli, ancak nasıl öleceÄŸini kendisi seçmiÅŸ oluyor.
Üç çocuk babası Salah Ghandour, 25 Mayıs 1995’te 450 kilogram ağırlığında patlayıcı madde yüklü araçla Ä°srail konvoyuna daldığında, bir TV ekibi bu patlamayı görüntülemeyi baÅŸarmıştı. Daha sonra yapılan röportajda, Ghandour’un dul eÅŸi planı önceden bildiÄŸini açıklarken, dört yaşındaki oÄŸlu da videodan olayı tekrar tekrar izleyip gururlanarak “benim babam” diye gösteriyordu.

Bu akım, Ä°srail’in 1992’de 400 Hamas militanını Güney Lübnan’a sürmesiyle, Åžiîlik mezhebine inanan Hizbullah’tan, Sünni Hamas örgütüne sıçradı. LTTE’nin de Hizbullah’tan etkilendiÄŸi düşünülüyor. Sonunda Filistin toplumuna bile bulaÅŸtı.

Milyonlarca genç insan aynı bunalımlı ortamda yaşarken, neden sadece bazıları intihar komandosu olmaya karar veriyorlar? Canlı bomba haline gelinceye kadar nelerden etkileniyor ve nasıl eğitiliyorlar?

11 Eylül’deki gibi geniÅŸ çaplı ve büyük hasar veren bir intihar saldırısı çok daha zor, karmaşık ve uzun bir eÄŸitim süreci gerektiriyor. Hamburg’da yaÅŸayan iki pilot, üniversiteden aylarca, bazen de yıllarca kayboluyor ve bu sırada özel eÄŸitim alıyorlardı. AÅŸamalı olarak gerçekleÅŸen bu süreçte, “özel bir görev için se-çilmiÅŸlik” duygusu iyice güçlendiriliyor. Sonunda en uygun aday, “altrüist (özgeci) intihar” eylemiyle, baÅŸkaları adına kendini kurban etme onuruna layık görülüyor.

KiÅŸilerin motive olmaları için, narsisist yaraları iyice deÅŸiliyor, varlıklarının tehlike altında olduÄŸu tekrar tekrar vurgulanıyor: “Amerikalılar kültürümüzü ve dinimizi yok etmek istiyorlar” ya da “düşman, kardeÅŸlerimizi öldürüyor”. Böylelikle ÅŸiddetli bir çatışma potansiyeli yaratılıyor.

Düşman iyice ÅŸeytanlaÅŸtırılıyor, alçaltılıyor ve insan dışı bir varlığa dönüştürülüyor. Tamil intihar komandolarında olduÄŸu gibi, eylemlerinin temelinde dini deÄŸil, siyasi nedenlerin bulunduÄŸu yolunda yapılan “yalancı savunma”yla, mantıklı bir tablo çizmeye çalışıyorlar. Ancak yine de inanç, güçlü bir motivasyon kaynağı oluÅŸturuyor.

Geleneklerle yetiÅŸen dindar insanlar, öteki dünya ile ilgili vaatlere daha kolay inanıyorlar. En büyük ödül onların olacak: hem cennette hem de öldükten sonra yeryüzünde, kahramanlaÅŸarak ölümsüzlüğe ulaÅŸacaklar…Filistin’deki mülteci kampları ve Kur’an kursları, içinde bulundukları çaresiz durumdan kurtulmaya çalışan aklı karışmış gençler için ideal ortamlar. Hamas ve Ä°slami Cihat örgütü taraftarlarını buralardan seçiyorlar. Camiler ve Kur’an kursla-rında “Allah yoluna cihat”ın kutsallığı beyinlere iyice kazınıyor; olaylar, televizyondan videoya kaydedilerek tekrar tekrar izletiliyor; saldırıları gerçekleÅŸtirenlerin posterleri her yere dağıtılıyor.

Allah adına savaşmak isteyenler bu örgütlere kaydoluyor. Sıra, başvuranların çeşitli baskılara ne kadar dayanıklı olduklarını ölçmeye geliyor.
Genç adayları, biyolojik bakımdan hayatta kalma tepkilerini hedef alan ruhsal iÅŸkencelere hazırlayabilmek için, bir dizi yöntem uygulanıyor. Bu yöntemler gizli bilinç kontrolünden, ÅŸiddete dayalı tekniklerle beyin yıkamaya kadar uzanıyor. “Fedakârlık arzusu” ve otorite kompleksi, insanın içine iyice kök salıyor.

“KiÅŸiliÄŸin iyice zayıflatılması”, tarikatlarda ya da intihar komandolarının yetiÅŸtirilmesinde büyük rol oynuyor. Zihinsel programlamanın çekirdeÄŸini oluÅŸturuyor. Sinsice ilerleyen bu süreçte, inançlar, duygular, tutumlar ve düşünce motifleri yavaÅŸ yavaÅŸ deÄŸiÅŸtiriliyor. Bu arada, gerçekliÄŸin yeni bir versiyonunu kabul ettirebilmek için, kiÅŸinin özgeçmiÅŸi yeniden yorumlanıyor ve dünya görüşü radikal bir ÅŸekilde deÄŸiÅŸtiriliyor. Bu aÅŸamadan sonra kiÅŸiler, her türlü fedakârlığı yapmaya hazır bir araca dönüşüyorlar.

Beyin yıkama tekniklerine “düşünmeyi durdurma ritüeli” de dahil. Grup halinde bir araya gelerek toplu yeminler ediliyor, iyi ya da kötü, bazı sözler koro halinde saatlerce ateÅŸli bir ÅŸekilde tekrarlanarak bilinç uyutuluyor. Ãœyeler transa geçinceye kadar kendi kendine dualar okunuyor. Böyle toplantılar sıkça tekrarlanarak düşünme yeteneÄŸi iyice bastırılıyor. Ä°liÅŸkilerin ve bilgi akışının sıkıca denetimi, bakış açısını iyice daraltıyor. KiÅŸide en ufak bir tereddüt görüldüğünde, grup, duygusal baskı uyguluyor.

KiÅŸinin utanması ve kendini suçlu hissetmesi saÄŸlanıyor. Sonunda kiÅŸi, “korkak” damgası yemektense ölümü tercih ediyor.
Kişilere, her şeyi sadece siyah-beyaz gören yalancı bir kişilik naklediliyor. Artık onların yaşamındaki her şey, sadece inananlar ve inanmayanlar, insan ve insan olmayanlar, her şey yada hiçbir şeyden ibaret! Sorunları çözebilmenin bir tek yolu var: intihar saldırısıyla düşmanın yok edilmesi!

Gerçek ve inanç dünyasında her şeyi iyi ve kötü diye birbirinden ayırabilme yeteneği, intihar saldırısı düzenleyen insanların en belirgin özellikleri. Psikolojinin bu büyüleyici temel özelliği, aslında bir tür savunma yöntemi. Normal bir psikolojik gelişim sürecinde bu özellik, kişilerin çevreye uyumunu ve içinde bulunduğu gruba göre davranışlarını değiştirebilmeyi sağlıyor: Büroda sessiz ve uyumlu, birahanede esprili ve kafa dengi, spor faaliyetlerinde mücadeleci bir insan oluyor. Gizli ajanlar bu özelliği iyi kullanıyor ve onun yardımıyla zorluk çekmeden farklı ortamlarda yaşamlarını sürdürebiliyorlar.

Okul öncesi dönemde bu ayrım becerisi, bilinçten bağımsız gelişiyor. Bu dönemde çocuklar, kendilerini kolayca masal dünyasında kaybedebiliyorlar. Fantezi dünyasının etkisine çabuk kapılan, dolayısıyla olaylar ve ortamlar arasında çok daha çabuk ve yoğun bir ayırıma gidebilen insanlar kolay etki altında kalabiliyor; ayrıca, akıl yoluyla denetlenmesi mümkün olmayan deneyimler elde ediyorlar.

Farklı kiÅŸilikler arasında düzenli olarak gidip gelmeyi saÄŸlayan ayrım yeteneÄŸi, iki gerçeklik arasında salınan “sınırda kiÅŸilikler”de yoÄŸun görülüyor. İçinde bulunduÄŸu ortamda, ötekini tamamen yok sayabiliyor.
Adayların seçilme sürecinde bu tür yatkınlıklar belirleniyor ve sonra iyice geliÅŸtiriliyor. EÄŸitimin uygulamalı bölümünde, cesaretlerini ve ruhsal dayanıklılıklarını kanıtladıkları testlerden geçiriliyorlar. Bunlar arasında “beyin yıkama”yı çaÄŸrıştıran uygulamalara da rastlanıyor: tamamen yalıtılmış bir odada günlerce sessiz bir ÅŸekilde oturmak ya da bazen yerin altına kazılan bir çukurda, bir cesetle birlikte 48 saat geçirmek…

Psikologlar, gizli servislerin ya da ordunun kullandığı acı veren sorgu ya da iÅŸkence tekniklerinin “ayrım yapma becerisi”ni çok daha çabuk geliÅŸtirdiÄŸini söylüyorlar. Bedensel ve ruhsal aÅŸağılamadan oluÅŸan eÄŸitim süreci, içinde bulundukları grupla tamamen özdeÅŸleÅŸmelerini saÄŸlıyor. AÅŸağılanmanın en doruk noktasında, kiÅŸinin gözlerinin önüne düşman ve çözüm saÄŸlayacak olan öldürme eylemi geliyor.

Düşman, 11 Eylül intihar saldırılarını gerçekleÅŸtiren üç pilottan biri olan ve Hamburg’da öğrenim gören Muhammed Atta’nın sekiz yıl boyunca gözünün önündeydi. Ayrım yeteneÄŸi çok yüksek bir insan olduÄŸu tahmin ediliyor. Ruhunun bir parçası öğreniyor, seviyor ve mutlu oluyordu. Batılı insan portresinin gereklerini tam anlamıyla yerine getiriyordu.

Aynı zamanda, iÅŸlevsel akılcılık yeteneÄŸini geliÅŸtiriyor; ödevlerini en iyi ÅŸekilde yerine getiriyor ve çevresiyle uyumlu hareket ediyordu. Atta’nın üniversitede eÄŸitim aldığı profesörü, onun sorumluluk sahibi bir öğrenci olduÄŸunu, eleÅŸtirel bir zekâya sahip olduÄŸunu, bilinçli ve kanıta dayalı konuÅŸmalar yaptığını söylüyor.
Peki , bu kadar iyi eğitim almış bir insan, bu gerilime yıllarca nasıl dayanabildi? Bu süre içinde Muhammed Atta, çevresindeki insanların gerçekte şeytan olmadığını anlayamadı mı? Babasının söylediği gibi, esprili ve hassas bir ruh yapısına sahip Atta, neden hiçbir şeyle barışamadı?

Bilim adamları, asıl kültürler arasında kalan bu yaşamın, genç adamın düşüncelerini daha da güçlendirdiğini, daha yoğun fantezilere sürüklediğini ve liderine bağlılığını artırdığını ileri sürüyorlar. Köktenci tutumların garip karmaşası ile batıdaki teknik ve akılcılığa dayalı kültür, büyük olasılıkla bu ayırım becerisini iyice artırdı.

Yani bir tür kültür ÅŸoku yaÅŸattı. Atta Almanya’da eÄŸitim görmüştü, ama yabancı olmaya devam etmiÅŸti. Nüanslara egemen deÄŸildi ve gerekli “kültürel sermaye”ye sahip deÄŸildi. Zorluklarla baÅŸ etmeyi baÅŸarmış, ancak hep bir ya-bancı olarak kalmıştı.
Böyle durumlarda kişilik gerilim içine giriyor; kişi, birbirinden farklı ve kesinlikle uyuşmayan iki dünya arasında kalarak bir iç çatışma yaşıyor. Kişi, bir kültüre bu kadar yabancı kaldığı zaman, anlamsız ve zarar veren şeylere karşı daha du-yarlı hale geliyor. Kültüre uzaktan bakmasını sağlayan bu konumu, ondaki muhalif duyguları körüklüyor.

Bu da, daha önceden aşılanmış öldürme planını, mükemmel oluncaya kadar irdeleyen temel deneyimlerle bağlantı kurma isteğini yükseltiyor.
Muhammed Atta’nın davranışları, dört yıl önce Mısır’dan Almanya’ya döndüğünde tam bir deÄŸiÅŸim yaÅŸamıştı. Önce sakal bıraktı, sonra da üniversite yönetiminden Müslüman öğrencilerin ibadet edebileceÄŸi bir mescit açılmasını istedi.

Kaygılı tavırlar sergilemeye baÅŸladı. Kendisi gibi düşünen insanlarla olan diyalogu, Mısır’da aldığı tahmin edilen emri uygulama isteÄŸini yoÄŸunlaÅŸtırıyordu. Dar bir çerçeveye sıkıştıran bu tutumları, pragmatik çözümlerin bir sonuç getirmeyeceÄŸi ve tek bir seçeneÄŸin olduÄŸu konusunda onu teÅŸvik ediyordu: Eylemi ger-çekleÅŸtirmeliydi.

Hiç kimsenin dikkatini çekmeyecek bir yaşama sahip bu insan, uzun süre beklediği haberi aldı. Suikastçıyı harekete geçiren, belki sadece bir kod, bir dua ya da bir el temasıydı. Artık çifte yaşamlılığı sona eriyor, konuk olduğu ülkeye u-yum için kullandığı işlevsel kişiliği arka plana atılıyordu. Bir odadan diğerine geçiyor ve aradaki kapıyı sonsuza kadar kapatıyormuş gibi hiç sorun yaşamadan özbenliğine geri dönüyordu.

İçine girdiği yeni odayı gayet iyi tanıyordu. Burası onun kendi eviydi. Duvarları dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan yoldaşları tarafından örüldü, harcını dualar, simgeler ve nefret oluşturdu. Taşınırken, yanında sadece teknik malzemeleri birlikte götürdü; çünkü onlara hâlâ ihtiyacı vardı. Düşmanının dünyasında öğrenilenler, neredeyse otomatik olarak uygulanıyordu.
Geriye, ertelenmesi mümkün olmayan bir ödevi kalmıştı. Amerika’ya uçtu; bir daire kiraladı, bir otomobil satın aldı ve pilotluk okuluna kaydoldu. Hiçbir stres, hiçbir olay artık onu durduramazdı. Bunda bir tür hipnozun da etkisi olabilir mi? Modern bilimlere göre hipnoz altındayken, ayırım yapma konusunda en usta kiÅŸiler bile kendi öz deÄŸerlerine ters bir ÅŸey yapmaya yönlendirilemez.

Ancak, intihar komandolarında posthipnotik (hipnoz sonrası) bir emir olasılığı tamamen yok sayılamaz; çünkü kiÅŸi, hipnozun “geleneksel deÄŸerleri”yle hareket ediyor: düşmanı yok etmek için her yol mubahtır. Ä°nsanın içinde, geri dönüşü olmayan yola bir an önce girme bilincini yıllarca ayakta tutan bir iç mekanizmanın olduÄŸu kesin. Suikastçı bu uzun yolu çoktan tamamlamış, yemin etmiÅŸ ve emri yerine getirme konusunda vazgeçilmez bir sorumluluk almıştı.

Eylemden önceki son hazırlıklar da yolunda gidince, psikiyatristlerin kişilerde intihar öncesi sıkça gözlediği presuisidal (intihar öncesi) sendrom devreye giriyor ve büyük bir kararlılık gözleniyor. Aynı fırtına öncesi sessizlik gibi, insan büyük bir iç huzuruna kavuşuyor, serinkanlı ve dostça davranıyor. Veda mektubu yazıyor, arkadaşlarıyla eğlenmeye gidiyor, yiyip içiyor, video oyunları oynuyor.

Algılama ve bilinç giderek daralıyor. Bir yöne karar verildiÄŸi için, psikolojik ayırım iÅŸlemi çözülmeye baÅŸlıyor. Artık tereddütler yok, sadece konsantrasyona dayalı eylem var. Özellikle de 11 Eylül’de yaÅŸanan saldırıyı gerçekleÅŸtiren pilotlar, dikkatle hazırladıkları planlarını titizlikle uyguladılar.

Bu kadar yoÄŸun konsantrasyon gerektiren ortamda katil, bekleme salonunda otururken, üstelik de Atta’nın arkadaÅŸlarının birindeki gibi, “bir baba” olduÄŸu halde, ölüm makinesine kendisiyle birlikte binecek küçük çocukların oyunlarını rahatsızlık hissetmeden izleyebiliyor. Artık dünyayla en ufak bir iliÅŸkileri kalmıyor. Çünkü bu tip insanlar, uzun süredir endiÅŸe ve acıma duygularından uzak yaşıyorlar. Hatta Amerikalılar’ı, bu zavallı küçük çocukları bile katletmekle suçluyor da olabilirler.

Yine de her şey bitmiş değil. Bilinç işlevini hâlâ sağlıklı bir şekilde yürütüyor, düşünceleri kendisini, endorfinin de yardımıyla, nihai hedefe, özgürlüğü sağlayacak patlamaya, son gülümseyişin huzuruna götürüyor. Maddeden ve dikkat çekmeyişinden kaynaklanan ilgisizlikten sıyrılıp ölümsüzlüğe ulaşıyor.

(Visited 2 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 23.01.2008 tarihinde chetink tarafından, Bilimsel GeliÅŸmeler - Sosyal ve Fen Bilimleri bölümünde paylaşılmıştır ve 6120 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Psikoloji | Canlı Bombalar orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleGrafoloji - Yazı Bilimi | El Yazısının Dili - Ä°mzadan Karakter Okuma - Ãœnlülerin Ä°mza Ve Karakter Analiz Örnekleri Sonraki MakaleÖfke | Öfke Ve Kontrolü - Öfke Patlamalarını Kontrol Etme Yolları - Öfke Kontrol Yöntemleri

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz