Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Peygamber Efendimizin Hayatı | Hazret-i Rukiyye (r.a) | Rasûlullah (S. A. V) Efendimizin İkinci Kızı.


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 24.11.2007 tarihinde Sema tarafından, Hanım Sahabiler Özel Bölümü bölümünde paylaşılmıştır ve 5039 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Hazret-i Rukiyye (r.a)


Hazreti Rukıyye radıyallahu anhâ, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin ikinci kızı… Zâtü’l-Hicreteyn = Ä°ki hicret sahibi lakabına mazhar çilekeÅŸ bir iman eri… Aile olarak kocasıyla ilk hicret eden muhâcirlerden… Ä°slâm davâsı uÄŸruna akla hayale gelmedik eziyetlere ve çeÅŸitli ibtilâlara maruz kalan ve o belâları sabırla geçiÅŸtirmesini bilen örnek neslin örnek insanları… Peygamberimizin ilk vefat eden kızı…

O, Peygamberlikten yedi sene önce Mekke’de dünyaya geldi. Hazreti Hatice (r.anhâ) gibi adamış olgun, zeki ve davâ ÅŸuûruna sahib bir annenin yanında büyüdü. EÄŸitimini, edebini, görgüsünü, ahlâkını aile yuvasında tamamladı. Sevgiyi, saygıyı ve insanlara ÅŸefkati, merhameti rahmet pınarı baba ocağında öğrendi. O, ablası Zeyneb’in evliliÄŸinden sonra ev hizmetlerinde öne geçti. Ä°ÅŸindeki becerisi, titizliÄŸi, tertib ve düzenliliÄŸiyle akrabalarının dikkatini çekti. AnneciÄŸinin hizmetlerine kardeÅŸi Ãœmmü Gülsüm ile beraber yardımcı oldu. Onlar sanki ikiz gibiydiler. Birbirlerine son derece nezaket ve muhabbetle baÄŸlı idiler. Kader onları birbirine öylesine yakın eylemiÅŸti ki, hayatları sanki birbirini takip etmekteydi.

Birgün büyük amcaları Ebû Talib ile birlikte bir heyet evlerine geldi. Amcazâdelerinin akrabalığını arzu etmekteydiler.
Hoşbeş ettikten sonra sadede gelindi ve Ebû Talib söze başladı. Şöyle dedi:


“YeÄŸenim Zeyneb’i Ebü’l-Âs Ä°bni Rebî’e verdin. O gerçekten ÅŸerefli bir hısımdır. Rukıyye ile Ãœmmü Gülsüm’ü de amcanın oÄŸulları Utbe ve Uteybe’ye istemeye geldik. Åžeref ve soy bakımından onlar da geri deÄŸillerdir. VermeyeceÄŸini zannetmem.” dedi.

Muhammedü’l-Emin Efendimiz bu teklife karşı: “DoÄŸru söyledin amcacığım! Akrabaya önem vermek gerekir. Ancak ey amcam! bu konuda bana biraz mühlet ver de kızlarımla konuÅŸayım.” buyurdu.

İnsan değerini en iyi bilen o emin, güvenilir insan kızlarına danışmadan bir cevap vermedi. Amcalarına sevgiyle, hürmetle davrandı. Fakat hemen verdim gitti deyip kestirip atmadı. Hane halkıyla istişare etmeyi huzurun mutluluğun kaynağı ve hanımlara verilmesi gereken önemli bir değer olarak kabul etti. Konuyu ev halkına açtı. Sâdık eş Hz. Hatice kızlarına durumu anlattı.

Anne ve kızlar Ebû Leheb’in karısı Ãœmmü Cemile’yi çok iyi tanıyorlardı. O geçimsiz, katı kalbli, kalb kırıcı söz ve tavırlarıyla meÅŸhurdu. Böyle bir kaynanaya gelin olarak gitmeye kimsenin gönlü ısınamadı. Edeb gözetip iÅŸi kendi haline bırakmayı tercih ettiler. Neticede bir takım endiÅŸelerle birlikte evlenmelerine karar verildi. Åžefkatli baba kızları için bereket diledi. Onları Allah’ın hıfz u emânına bıraktı.

Rukıyye ve Ãœmmü Gülsüm’ün evliliÄŸinin karara baÄŸlandığı günlerden birgün Mekke semâlarında bir nûr göründü. Sevgili babalarına Cebrâil aleyhisselâm gelmiÅŸti. Allah onu kendine resûl olarak seçmiÅŸti. O güne kadar “Muhammedü’l-Emin” diye herkesin güvendiÄŸi, herÅŸeyini rahatlıkla emanet bıraktığı sevgili babaları ÅŸimdi “Muhammedün resûlullah=Allah’ın elçisi” olmuÅŸtu.

Yeni gelen Peygamber ve getirdiği dine ilk inanan da sevgili anneleriydi. Peşinden aile efradı olarak Zeyneb, Rukıyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma inandı. Hz. Ebû Bekir (r.a.) ile başlayan inananlar halkası hergün genişlemeğe, ve sayıları artmağa başladı. Kureyş müşrikleride bu işin önünü almak için toplantılar yaparak şu karara vardılar:

“Muhammed’i yeni görevinde kendi başına serbest bıraktınız. Onu iÅŸinden alıkoymak mı istiyorsunuz? O halde kızlarını geri veriniz de onlarla meÅŸgul olsun. Bu meÅŸgale onu ızdıraba sürüklesin…”
dediler.

KureyÅŸ’in azılı müşrikleri bir heyet halinde önce Ebû Leheb’in çocuklarına niÅŸanlarını attırdılar. Ebû Leheb çocuklarına: “EÄŸer Muhammed’in kızlarını boÅŸamazsanız başım başınıza haram olsun. Sizinle bir daha yüzyüze gelmeyeyim” diye tehdit etti. Utbe Rukıyye’den, Uteybe’de Ãœmmü Gülsüm’den ayrıldılar. Allah Teâlâ merhametiyle Habibi’nin kızlarını odun hamalının tuzağından, cimri ve uÄŸursuz yaÅŸayışından kurtardı. Åžefkat ve rahmet ocağı anne ve babalarına döndüler. Ebû’l-Âs Ä°bni Rebî ise asla Zeyneb’ten ayrılmayacağını söyleyerek KureyÅŸ ileri gelenlerinin tekliflerini reddetti.


KureyÅŸlilerin tuzakları boÅŸa çıktı. Onların düşündükleri gibi kızlarının geri verilmesi Rasûlullah (s.a.)’i davetinden alıkoymadı. Ä°ÅŸi sarpa sarmadı. Hatta daha da hayırlı oldu. Zira Allah Teâlâ, Rasûlü’nün iki genç yavrusuna eski kocalarından daha hayırlı sâlih, kerîm, asîl bir aileye mensub, zengin, yumuÅŸak huylu, iyi ahlâklı ve Ä°slâm’a ilk giren sekiz kiÅŸiden ve Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan Osman Ä°bni Affan (r.a.)’ı nasîb etti. Ä°ki Cihan GüneÅŸi Efendimiz onunla Rukıyye (r.anhâ)’yı evlendirdi. Kendilerine dua etti. Allah Teâlâ’dan bereket vermesini niyaz eyledi.

KureyÅŸ müşrikleri bu olup bitenler karşısında daha da hırçınlaÅŸtı. Müslümanlara bir iyilik dokunmasını istemiyorlardı. Bu sebebten yeni müslüman olanlara eziyetler etmeye baÅŸladılar. Kimsesiz, garib müslümanları iÅŸkenceler altında inleterek yeni dinin önünü kesmek istediler. Fakat tam tersine hergün Ä°slâm’la buluÅŸanların sayısı artıyordu.

Buna mukabil müşriklerin de eza ve cefaları akla hayale gelmeyecek ÅŸekilde devam ediyordu. Sevgili Efendimiz ashâbının çektiklerini gördükçe üzülüyor ve Rabbısına sığınıyordu. Bir müddet sonra HabeÅŸistan’a hicret etmelerine izin verildi. Ä°lk hicret kafilesinde sevgili damadı Hz. Osman ile sevgili kızı Rukıyye’de vardı. Vatandan, âileden ve rahmet pınarı Efendimiz’den ayrılmak onlar için ne kadar zordu. Fakat müşriklerin zulmüne de dayanılacak gibi deÄŸildi. Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimiz vedalaşırken ÅŸunları söyledi:

“Allah onların yardımcısı olsun. Osman Allah yolunda, Lût’tan sonra ailesiyle hicret edenlerin ilkidir.”
buyurdu.

Necâşî’nin ülkesine yerleÅŸen muhacirler emniyet ve güven içerisinde ibadetlerini yapmaya, inançlarını rahatlıkla yaÅŸamaya baÅŸlamışlardı. Tek üzüntüleri geride bıraktıkları aileleri ve din kardeÅŸleriydi. Rukıyye (r.anhâ)’nın yorgunluktan dolayı saÄŸlık ve sıhhati de bozulmuÅŸtu. Bu sebepten ilk çocuÄŸu düşük olmuÅŸtu. Kendisi de çok zayıflamıştı. Bu halde iken insan ilgiye muhtaçtı. Hz. Osman (r.a.) da hanımına karşı ilgisini, sevgisini ve hizmetini hiç eksik etmedi. Gurbetçi yalnızlığını hissetirmedi. Hanımına ÅŸefkatli bir eÅŸ olarak merhametle davrandı. Elemini kederini gidermek için gayret etti. Ona daima manen destek oldu. Moralini yüksek tutmaÄŸa çalıştı. Bu arada Mekke’den muhâcirleri sevindirecek haberler gelmeÄŸe baÅŸladı. Müşriklerden bazısının Ä°slâm’a girdiÄŸi şâyiası yayıldı. Peygamberle beraber Kâbe’de secde ettikleri söylentileri ortalığı kapladı. Bu haberler HabeÅŸistan’ a da ulaşınca ashabtan bazıları Mekke’ye geri döndüler. Hz. Osman ile Rukıyye (r.anhâ) da dönenler arasındaydı. Halbuki hadisenin aslı yoktu. Sadece şöyle bir olay geçmiÅŸti:

“Sevgili Peygamberimiz Necm Sûresini okurken; “Allah’ı bırakıp taptığınız Lât’ın, Uzza’nın ve üçüncüsü olan diÄŸer Menât’ın zerrece kudretleri var mı? Bize haber verin.” âyeti geçmiÅŸti. Müşrikler okunan ayetlerin manasının anlaşılmaması için yüksek sesle ÅŸamata yapıyorlardı. Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz sûrenin sonuna gelince secde âyetini okudu ve secdeye kapandı. Müşrikler de putlarının adı geçtiÄŸi için secdeye vardılar. Onların da aynı anda secde ediÅŸleri müşriklerin müslüman olduÄŸu ÅŸeklinde yorumlar yapılmasına sebep oldu.

Bu asılsız haberleri duyarak HabeÅŸistan’dan dönen muhacirler vatanlarına geldiklerinde hiç bir ÅŸeyin deÄŸiÅŸmediÄŸini, iÅŸkencelerin devam ettiÄŸini gördüler. Himaye altında Mekke’ye girdiler. Rukıyye (r.anhâ) baba evine geldi. KardeÅŸleri Ãœmmü Gülsüm ve Fâtıma ile hasret ve muhabbetle kucaklaÅŸtılar. GözyaÅŸları içerisinde tekrar kavuÅŸtuklarına şükrettiler. Fakat Rukıyye (r.anhâ) annesini göremiyordu. KardeÅŸlerine soruyor bir cevap alamıyordu. Sadece hıçkırık ve gözyaÅŸları içerisinde birbirine sarılıyorlardı. Akan gözyaÅŸları Rukıyye’ye doÄŸru cevabı vermiÅŸti. AnneciÄŸinin Refik’i Â’lâ ya uçtuÄŸunu anlayınca hıçkırıktan boÄŸazı düğümlendi. Derin bir sûkuta büründü. Ne yapabilirdi ki, Allah’ın hükmüydü. Kaza ve kadere inanan insan ancak sabrederdi. Rukıyye (r.anhâ) da sabır ve metanetle anneciÄŸinden ayrılmanın acısını gönlüne gömdü.

Bundan sonra Mekke’de kalması uzun sürmedi. Medine’ye hicret izini verilmiÅŸti. Müslümanlar ikinci hicret yurduna yönelmiÅŸlerdi. Onlar da aile olarak tekrar Medine’ye hicret ettiler. Böylece Allah yolunda iki hicret sevabı kazandılar.

Rukıyye (r.anhâ) ikinci hicret yurdu Medine’de oÄŸlu Abdullah’ı dünyaya getirdi. Bu yavrunun doÄŸumuyla ilk çocuÄŸunu kaybetmenin acısını unutmaya çalıştı. Medine’de huzur içerisinde günlerini geçiriyordu. Artık Ä°slâm kardeÅŸliÄŸi kurulmuÅŸ. Muhacir ve Ensar birbirine kenetlenmiÅŸ adeta yek vücut olmuÅŸlardı. Çileli hayat sona ermiÅŸ gibiydi. Abdullah da gün geçtikçe büyüyor ve etrafa neÅŸe saçmaÄŸa devam ediyordu. Lâkin dünya imtihan yeriydi. Rukiyye (r.anhâ)’ın imtihanları çetin geçmekteydi. Birgün hiç beklenmedik bir hadise oldu. BeÅŸikteki çocuÄŸun yüzünü bir horoz gagaladı. Abdullah’ın yüzünü yaraladı. Yüz kısmındaki yaralar kısa zamanda yayıldı. Etrafı yara-bere içerisinde kaldı. Mikrop kapan ve önü alınamıyan bu yaralardan çocuk kurtulamadı. Birkaç gün içinde Abdullah dünyasını deÄŸiÅŸtirdi.

Ä°btilâların üst üste gelmesi Rukıyye (r.anhâ)’nın sıhhatini bozdu. Abdullah’tan baÅŸka çocuÄŸu da yoktu. Sonradan da olmadı. Bu sıkıntılar onun ateÅŸinin yükselmesine ve Humma hastalığına yakalanmasına kadar saÄŸlığını etkiledi. Bu arada Bedir’de düşmanı karşılamak için cihad çaÄŸrısı yapılmakta idi. Hz. Osman (r.a.) bu davete icabet etmeyi arzulamışdı. Fakat hanımı Rukiyye (r.anha)’nın durumu ciddi idi. AteÅŸi ve rahatsızlığı gün geçtikçe artıyordu. Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz Hz. Osman’a orduya katılmamasını hanımının yanında kalmasını iÅŸaret buyurdu. Ä°yileÅŸmesi için elinden gelen gayreti gösteren Hz. Osman (r.a.) hanımının gözünden gözünü ayırmadı. Hizmetinden uzakta kalmadı. Kul olarak yapabileceÄŸini geriye bırakmadı. Lâkin yazılan vakit gelince o yüce kudrete teslimiyetten baÅŸka çare kalmamışdı. Onun sevgi dolu gözlerinin solduÄŸu, ruhunun nâzenin vücudunu terk ettiÄŸi sıralarda Bedir Savaşı’nın zafer müjdeleri geldi.

Hz. Rukıyye Peygamberimizin ilk vefat eden kızıydı. Daha henüz 22 yaÅŸlarındaydı. Cenazesini Ãœmmü Eymen (r.anhâ) yıkadı. Medine halkı Bakî kabristanına taşıdı ve oraya defnedildi. SavaÅŸtan dönen Resûl-i Ekrem (s.a.) kabrin başına geldi ve kızına duâ ve niyazda bulundu. Oradan Hz. Osman (r.a.)’ın evine gitti. Onu da teselli etti. Hanımlar gözyaÅŸları içerisinde kendini tutamıyarak aÄŸlıyorlardı. Hz. Ömer (r.a.) müdahale etmek isteyince iki Cihan GüneÅŸi Efendimiz: “Ömer! Bırak onları! Kendi hallerine bırak! Ölüye karşı duygular göz ve kalble ifade edilirse bu Allah’tan’dır. Onun merhametindendir. El ve dil ile yapılırsa ÅŸeytandandır.” buyurdular.

Allah Teâlâ Hazretleri Resûlünün iki hicret sahibi kızı Rukiyye (r.anhâ) ile iki nur sahibi Hz. Osman (r.a.)’dan râzı olsun. Ä°manının, cihadının ve çektiÄŸi çilelerin mükâfatını en iyi ÅŸekilde versin. Bizleri de ÅŸefaatlerine nâil eylesin. Amin

Kaynak:Mustafa EriÅŸ

(Visited 8 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 24.11.2007 tarihinde Sema tarafından, Hanım Sahabiler Özel Bölümü bölümünde paylaşılmıştır ve 5039 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 1 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Peygamber Efendimizin Hayatı | Hazret-i Rukiyye (r.a) | Rasûlullah (S. A. V) Efendimizin İkinci Kızı. orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleBir HIV Pozitif Mucizesi | 12 Yıldır Aids'li Olarak Hayatını Sürdürüyor Sonraki MakaleVerimli Çalışma Yöntemleri | BaÅŸarılı Olma Yöntemleri

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz