Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Osmanlıda Aydın Kavramı | Osmanlı Toplumunda Aydın; Devletin Maaşlı Memurları


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 05.04.2009 tarihinde Esesli tarafından, Büyük Osmanlı İmparatorluğu bölümünde paylaşılmıştır ve 1737 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Osmanlıda Aydın Kavramı

Aydınlar her toplumda farklı arayışlara öncülük etmişlerdir. Şüphesiz bu durum Osmanlı toplumunda da farklı değildi. Geleneksel Osmanlı aydını “alim” ya da “arif” (derin ve gizli bilgileri kavrayabilmiş olan) kişi olarak tanımlanmaktadır. Esasen batılı anlamda aydın yani entelektüel kavramı da Batıda 19.yy. sonlarında tam olarak oluşabilmiştir. Bu kavramın üretilebilmesi ancak fikir üzerinde çalışmanın bir uzmanlık işi haline gelmesi gereklidir. Bu anlamda olmak üzere 18.yy. da Batıda aydınların ayrı bir grup yada sınıf oluşturdukları düşüncesi yoktu. Oysa 19.yy. sonlarında fikirle uğraşanların toplumda ayrı bir sınıf oluşturduğu kanaati oluşmuştu. Kitap, dergi, broşür gibi araçlar etrafında fikir oluşturmak bu kişilere bir “paylaşılan kimlik” sağlıyordu. Bu aydınlardan sayılmak için gerekli ölçüt ise 17. Yüzyıldan itibaren oluşmaya başlayan ve her türlü sosyal ve felsefi değerin tartışmaya açık olduğu şeklinde özetlenebilecek anlayışa uygunluktu. Mardin’in deyimiyle “kritik düşünce”yi paylaşmak aydın olmanın bir kriteri haline gelmişti.


Osmanlı toplumunda 17.yy. da “kalem”ler ulemaya göre daha açık fikirliydiler. Osmanlı bürokrasisini oluşturan kalemler felsefi konulara daha kolayca adapte olabilecek bir eğitimden geçirilmişlerdi. 18.yy. dan itibaren kalemiye ve ilmiye sınıfı yeniliklere girişilmesini desteklemişlerdir. Kalemiye ve ilmiye olarak adlandırılan Osmanlı üst tabakası başlangıçta bir oranda Batıya benzer şekilde kritik düşünce yaklaşımları gösterebilmişlerdir. Bu bağlamda kendi toplumlarının eksiklerini görmeğe ve düzeltmeğe çalışmışlardır. Bu açıdan konuya yaklaşıldığında Mustafa Reşid Paşa, Sadık Rıfat Paşa gibi Tanzimat önderlerinin “aydın” niteliklerine sahip kimseler olarak değerlendirilmeleri mümkündür. Çünkü Tanzimatın önderleri “siyaseten katl” gibi yöntemlerin artık geçerliliklerini yitirdiğini düşünüyorlardı. Bu nedenle Tanzimat Fermanında ilkeler getirilmiştir.

Tanzimat’a kadar Osmanlı toplumunda günümüz manasında “aydın” tipinden söz edilemeyeceği yönünde öğretide yaygın bir kanaat mevcuttur. Klasik Osmanlı Toplumunda aydın rolünü üstlenen esas olarak “ulemâ”dır. Ulemanın toplum içindeki rolü Tanzimat sonrası aydınınkinden daha farklıdır. Ulemaya genellikle bir konuda “ne düşündüğü” değil bir konunun “şeriate” uygun olup olmadığı sorulurdu. Ancak bu durumun değişmesi batılılaşma hareketlerinin hız kazanması ile olacaktır. Batı düşüncesinin Osmanlı toplumuna etki etmeye başlaması sonucu zamanla “diplomalı” kesimin artık sadece bir konunun şeriate uygun olup olmadığı gibi dar bir çerçeveye “sıkıştırılmaları” giderek zorlaşacaktır.

Tanzimat hareketi içinde aydınların yerinin tayini bazı güçlükler arz etmektedir. Bunun başlıca nedenlerinden biri aydın kavramının Batıda taşıdığı vurgunun Osmanlı kültüründen daha farklı olmasıdır. Batıdaki anlamda Tanzimat öncesi aydının bir prototipi çizilmeye çalışılırsa kalemiye erbabı ve ulema aydının karşılığı olarak nitelenebilir. Bu kesimler Osmanlı Devlet yapısı içinde üst bürokrasiyi oluşturmaktadırlar. Türkçe’deki “münevver” kavramı 18. Yüzyıl aydınlanma akımının etkisinde bir bakış açısının bir eseri olarak “illuminé, éclairé” kavramının çevirisi olarak kabul edilmiştir.


Ulema ve düşünme rolü klasik Osmanlı toplum ve devlet sisteminde kısmen yüksek bürokratları oluşturan “kul –yöneticiler” tarafından paylaşılmaktaydı. Hem ulema hem de yüksek yöneticiler bulundukları konumu padişahın lütfuna borçluydular. Oysa II. Mahmut’tan itibaren Batı tarzı yüksek okullardan mezun olan ve bizzat devlet eliyle Avrupa’ya öğrenim görmek üzere gönderilmiş “yeni bürokratlar” yerlerini padişahtan çok başarılarının bir göstergesi olarak “diplomalarına” borçluydular. Bu nedenle ulemaya oranla hükümdar karşısında daha bağımsız bir konumda oldukları söylenebilir. “Kazanılmış” ve “bağımsız statü sahibi” bu yeni “bürokrat”lar kesimi ulemâya oranla ikinci planda değil, daha öndedir ve tavır ve davranışlarıyla yenilikten yanadır. Hükümdar karşısında eskiye oranla elinde bulundurduğu bağımsızlık konumunu fazla da abartmamak gerekir. Ancak ulemaya oranla yeni bürokrat tipinin elde ettiği konum dönemi için önemli bir gelişme olarak görmek gerekir. Yeni tip bürokratlar -ki onlar aynı zamanda Osmanlı toplumunun aydınlarını oluşturmaktadır,- toplumsal sorunlarla ilgili çıkış yollarını açıklamaya girişirken ulemânın aksine var olan sisteme uygun hale getirmede çok titiz davranma gereği duymamaktadır.

Padişah Abdülmecid’e gelinceye kadar yeniliklerin, modernleşmenin öncülüğünü padişahlar yapmaktaydı. Mustafa Reşit Paşa ile birlikte bu işi daha çok devlet adamları üstlenmişlerdir. Ancak bu durum da 1860’lardan itibaren değişecek ve batılılaşma hareketinin öncülüğünü aydınlar ele alacaklardır. Böylece uzun yıllar toplumu batılılaşma konusunda ikna etmeye uğraşan padişahlar aydınların bu rolü benimsemeleriyle birlikte teorik olarak mutlak olan otoritelerinin sınırlanmasına bile katlanmak zorunda kalacaklardır.

Görünürde klasik Osmanlı “intellicensiyası” genellikle devlet katında görevli veya ekonomik ve siyasal bakımdan güçlü, “nüfuzlu” kimselerdir. Ancak Tanzimat’tan sonra girilen değişim ve modernleşme sürecinin bir sonucu olarak temelde yine devlet görevlisi veya mali ve siyasal bakımdan güçlü kimselerden oluşmakla beraber, memur-aydın tipi ile ulemanın artık yolları önemli ölçüde ayrılmıştır. Bir başka deyişle memur- aydın ile ulema batılılaşma, laikleşme konusunda artık ayrı düşünür olmuşlardır. Memur- aydınlar Batıdan aldığı düşünce kalıpları ışığında artık olaylara yaklaşmaktadırlar. Tanzimat döneminde aydın sayılmakta kriter olarak kullandığımız kritik düşünce ya da kritik söylem uzun süre devlet memuru olarak çalışan bürokratlarca geliştirilmiştir. Örneğin Şinasi önce memurluk yapmış daha sonra aydınlığı memurluğa tercih etmiş, gazeteler çıkararak toplumu eleştirme görevini daha da ileri götürmüştür. Şinasi’nin çıkardığı (1862) Tasvir-i Efkar gazetesi kritik söylemin egemen olduğu bir yayın organı olarak nitelenmektedir.

Aydın niteliği Osmanlı Toplumunda 19.yy. boyunca kümülatif olarak değişime uğramıştır. Bu değişim bir bakıma fikir stiliyle ilgilidir. Bir bakıma da fikirlerin içeriğiyle ilgilidir. Yani artık Osmanlı aydını da toplumsal konulara eleştirel yaklaşmaya başlamıştır. Artık Osmanlı aydını da bilime alabildiğine güvenmektedir ve tarihin aynı zamanda bir “ilerleme” olduğu kanısını paylaşmaktadır. Ama yine de Osmanlı aydını ile Batı aydını arasında çok önemli farklar mevcudiyetini sürdürmektedir. İlerleme “terakki” konusunda Yeni Osmanlılar olsun Namık Kemal, Ali Suavi gibi aydınlar olsun ortak bir kanıya sahiptiler

Yukarıda da ifade edildiği gibi Osmanlı Toplumunda aydından söz edilirken aslında devletin maaşlı memurlarından oluşan bir grup memur kastedilir. Onların “arkalarında uzun bir siyasal düşün ve örgütlenme geleneği yoktu.” Ama bu aydın grubu çağdaşlaşma arayışlarıyla birlikte kendini mensubu olduğu toplumu “gözleme, eleştirme ve geleceği programlama” konumunda buldu. Aşağıda ele alınacak olan Tanzimat’ın gerçekleşmesinde yüksek bürokratların yeri, Yeni Osmanlı grubuna dahil aydınlar ve Genç Türk akımı bu temel düşüncenin doğruluğunu gösterecektir.

Kaynak: Eğitim Portalı


(Visited 8 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 05.04.2009 tarihinde Esesli tarafından, Büyük Osmanlı İmparatorluğu bölümünde paylaşılmıştır ve 1737 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 3 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Osmanlıda Aydın Kavramı | Osmanlı Toplumunda Aydın; Devletin Maaşlı Memurları orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki Makale[Felsefe] Üstbiliş - Biliş Ötesi Nedir? | Biliş (Cognition) Ve Üst Biliş (Metacognition) Arasındaki Fark - Üstbiliş Bilgisini Oluşturan Değişkenler - .. Sonraki Makale[Hukuk] Kooperatifler Kanunu | Kooperatif Ve Kuruluşları - Kooperatifler Hukuku Sözlüğü

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz