Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Mevlevi Kıyafetleri | Mevlevi Elbisesi – Arakiyye – Sikke – Destar Ve Åžekilleri – Ä°stiva – Tennure – Hırka Ve DiÄŸerleri


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 24.06.2008 tarihinde Hale tarafından, Dinimiz Ä°slam | Ä°slam Büyükleri bölümünde paylaşılmıştır ve 3970 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


MEVLEVÃŽ KIYAFETLERÄ°


Mevlevi elbisesi

Mevleviler, elifî denen ağı, pantalon ağından biraz geniÅŸ ÅŸalvar, ya­kası bir parmak enliliÄŸinde ve sol taraftan iliklenen bele yahut belden bi­raz aÅŸağıya kadar inen dar kollu ince gömlek, bu gömlek üstüne kolsuz, yakasız, fakat omuzlara gelen yerlerinde, omuz baÅŸlarını örtecek ÅŸekilde ve gittikçe ensizleÅŸen müdevverce bir istitale bulunan ve bele kadar inen önü açık yelek (Hayderî, Hayderiyye) ve hepsinin üstüne de yakasız ve enseden göğse kadar yanlarda, ekseriyetle Oniki Ä°mâm’a iÅŸaret olarak oniki, yahut Mevlevîlerce kutlu sayı olan onsekiz makina dikiÅŸi bulunan ve hırka denen topuklara kadar uzun, belsiz düz bir pardesü giyerlerdi.

Hırkanın yakasındaki makina dikişleri arkada şu şekli alırdr;


Bu, dışarı kıyafetiydi ve bu kıyafette, öbür tarikatlere nazaran, sikkeden ve hırkanın dikişlerinin sayısından ve arkadaki şekilden başka bir hususiyet yoktu. Başta dal sikke bulunurdu. Şeyhler de bir merasime iştirak etmiyorlarsa destarsız sikke giyerlerdi. Son zamanlarda merasime bile gidilse şeyhin yanındaki dede, bir mahfaza içinde destarh sikkeyi taşır, iktiza edince şeyh, başındaki sikkeyi çıkarır, onu giyer, çıkardığı sikkeyi mahfazaya koyardı. Şeyhler, mukabeleden başka günlerde tekkede de dal sikke giyerlerdi.

Mevlevîlerde iç ve dış elbisenin hiç birinde ilik ve düğme olmaz, kapanacak yerlerde aynı kumaştan yapılan karşılıklı ipe benzer kısımlar, birbirine bağlanırdı.

Arakiyye

Ter emen anlamlarına gelen bu kelime, beyaz ve dövme yünden yapılmış, sikke kadar uzun olmıyan bir serpuÅŸtu. Semâ’ çıkarmamış matbah canları, arakiyye giydikleri gibi istiyenlere ve bilhassa çocuklarla kadınlara ÅŸeyh tarafından arakiyye tekbir edilirdi. Ãœstü. yukarıya doÄŸru sivrice, dar ve iki yandan yassı olup üstte, âdeta önden arkaya doÄŸru ve yüksek bir çizgi teÅŸkil edecek tarzda yapılmış olanlarına «elifi arakiyye» denirdi.

Sikke

Külâh-ı Mevlevi ve fahir de denen sikke, içice geçmiÅŸ iki kat ve koyu kahve renginde, yahut bal rengi veya beyaz, aÅŸağı yukarı 45 – 50 santimetre uzunluÄŸunda, dövme yünden yapılma bir külahtı. Ãœst tarafı, alt tarafına nispetle birazcık dardı.

İlk zamanlarda alt kenarı kalın, üstü sivrice ve kalıpsız olan sikkeler, son zamanlarda boyca kısalıp yukarıdaki uzunluğa indiği gibi keçe de incelmiş ve fese benzemişti. Sikke zamklanır, kalıplanır, ütülenir, parıl parıl bir hale getirilirdi.


Şeb-külâh denen ve gece yatılırken giyilen sikkeler, arakiyyeden uzun, arakiyeden kısa ve kalıpsızdı. Son zamanlarda yalın kat sikke giyenler de vardı.

Sikkelerin kenarlardan itibaren üste doÄŸru basık ve tepesi keskin «külah-ı seyfî – kılıca benzer külah» denirdi. Son zamanlarda bu çeÅŸit sikke giyen yoktu. Dîvâne Mehmed Çelebi ve derviÅŸleri, bazan bu çeÅŸit külâh giyerlermiÅŸ ve zaten seyfî külah ona mensupmuÅŸ. Yûsuf Sîneçakın mezar taşında da seyfî külah vardır. Anlaşılıyor ki bu külah, daha ziyade Åžemsî Mevlevîlere aitti.

Destar ve ÅŸekilleri

Mevlevîlerde, sarık yerine aynı anlama gelen «destar» kelimesi kullanılırdı. Mevlânâ ve Sultan Veled’le ilk Mevlevîlerin destarları, gayet geniÅŸ tülbendin, hiç bir kırışık olmaksızın bükülmesinden ve soldan saÄŸa ve ya mail bir ÅŸekilde sarılıp soldan saÄŸa sarılan büklümlerle karşılaÅŸmasından meydana gelen büyük ve o zaman bilginlerinin sardıkları «örfî» biçimidir. OsmanoÄŸullan zamanında örfî sarık, biraz daha uzunca yumurta tarzında sarılmış, üstüne de ceviz kadar ve kırmızı, yollu bir lak eklenmiÅŸ, bu cins sarığa «örfî mücevveze» denmiÅŸti. Sonradan Mevlevîlerde örfî destarın aynı, fakat aÅŸağı yukarı yarısı kadar destar sarılmıya baÅŸlanmıştı ki buna «Cüneydi» denirdi. Yuvarlak hâle getirilen destârın içi pamukla doldurulur ve kenardan dikilirdi.

Sonraları alt kısmı geniş, üstü gittikçe darlaşır ve tam üstte sikkenin üstüne bir kere sarılacak kadar sikkeyle aynı muhite gelir tarzda destarlar sarılmaya başlanmıştı. Destar, sikkenin kenarında, bir karış kadar kısmı kaplardı. Bu tarz destara «şeker-âvîz» denirdi. Şeker-âvîz destar iki parmak enliliğinde tülbendin iki kat olarak dikilip ütülenmesinden meydana gelirdi. İçi pamukla beslenmiş, üstü tülbentle kaplı bir halkanın etrafına sarılırdı. îlk sarmıya başlanınca alt kısmı, birbiri üstüne dolayıp genişlettikten sonra şekil vermiye başlamak suretiyle saranlar da vardı.

Şeker-âvîz destar, «kafesi» tarzda, yâni sağdan sola ve soldan sağa sarılan kısımlar, birbirini kesip âdeta bir kafes şekline benzetilerek, yahut «Hüseynî» tarzında, yâni soldan sağa ve yukarıya doğru mail olarak sarılan kısımları, sağdan sola gelenler kesmek suretiyle sarılırdı.

Dümdüz sarılan sarığa «dolama» denirdi. Mevlevîlerde yalnız şeyhler destar sararlar, dervişler ve muhibler saramazlardı. Çelebiler ve halîfeler duhânî, yâni bakılınca siyah denecek kadar koyu mor renkte destar sararlardı. Şeyhlerden seyyid, yâni Peygamber soyundan olanların destarları koyu yeşil, olmıyanların beyazdı. Çelebiler, destarlarını altta sikke görünmiyecek, çelebi olmıyanlarsa sikkenin pek az bir kısmı, âdeta bir zırh gibi görünecek tarzda sararlardı. Bütün Mevleviler, destarın, öne alınınca göğsü geçecek kadar bir kısmını, sol taraftan bırakırlardı. Örfi ve Cüneydî destarda bu kısmın daha uzun olduğunu görüyoruz. Bu sarılmayan kısma «taylasan» denir ve bu yüzden de destarlı sikke, bilhassa edebiyatta saçlı Mevlevi külahı anlamına gelen «destâr-ı giysûdâr-ı Mevlevi» diye anılırdı. İmâm dede, beyaz dolama destar sarardı. Son zamanlarda hemen her şeyh, koyu yeşil destar sarmıya başlamıştı. Şems neşesine sahib olanlar, sikkelerini kaşlarına kadar gelmek üzere giyerler ve alınlarını göstermezler, hattâ sikke, kaşları bile örterdi. Zâhitlerse sikkeyi arkaya doğru giyerler ve alınları görünürdü.

Mesnevî-hânlarla kemâli ve bilgisi olan ve tarikate hizmeti dokunan dede ve muhiblere de, doğrudan doğruya, yahut herhangi bir şeyhin delaletiyle çelebilik makamından destar sarmıya izin verilirdi.

Sikke-i düvâzde terk, Şemsî sikke

Oniki dilimli Kalenderi tacından başka bir şey olmıyan bu kâlühı bazan Dîvâne Mehmed Çelebi giyermiş. Bu tacın lengeri, yâni başa giren kısmı dört, kubbesi, yâni üst kısmı oniki parça beyaz ve dövme keçenin içten ve dıştan dikilmesiyle meydana gelir. Bu parçalar, keskin bir bıçak veya usturayla, mail olarak kesilir, iki parçanm birbirine zıt mail kesimi içten dikilince dıştan bir yükseklik arzeder. Bu yüksek kısmın kenarları da balıkçı ipliğiyle düz ve fasılasız dikilince tam ve muntazam çizgiler meydana gelmiş olur.

Kalenderîlerde ilk zamanlarda dış dikiÅŸler yoktu. Bu dikiÅŸleri Bektâşîler ilâve etmiÅŸler, tacın tepesine de üstü dikiÅŸli ve baÅŸ parmağın üst boÄŸumu kadar, yahut biraz daha küçük ve üzeri yine iplikle dikilip iÅŸlenmiÅŸ bir keçe parçası (düğme) ekliyerek bu tacı benimsemiÅŸler ve XV. yüzyılda yaşıyan şâir ve nâsir Kaygusuz Abdal’a atfetmiÅŸlerdi.

Bektâşilerce Celâli ve Hüseynî tac denen bu oniki terkli tac, XVI. yüzyılda Mevleviler tarafından «Şemsî sikke» adıyla anılmıştı. Celâleddin Ergun Çelebi’ye de Åžems makamından yedi terkli Åžemsî tac verilmiÅŸti ki bunu da XV. yüzyılda Otman Baba derviÅŸlerinin giydiklerini «Otman Baba Vilâyetnâmesi»nden öğreniyoruz. XVI. yüzyıldan sonra Mevleviler arasında bu çeÅŸit tac artık yoktu. Fakat buna karşılık Bektaşîlikten de nasipli dedelerin sikkeleri altında Bektaşî tacı vardı.

Konya müzesindeki Åžems-i Tebrizî’ye ait taç, Bektâşîlerin ilk devirlerindeki elifi Horasânî tacının aynıdır. Ancak hiç bir Mevlevî mezar taşında Åžemsî taca rastlamadık. Konya’da «Hadikât-al-Arvâh»ta yatan Köseç Ahmed Dede’nin sikkesi dört terklidir ve Bektâşîlerin kullandıkları Edhemî tacının aynıdır.

Ä°stiva

Hilâfet alâmeti olup sikkenin üstüne, önden arkaya doğru çekilen iki parmak enliliğinde dar ve yeşil bir çuhadır. Son zamanlarda sikkesine istiva çeken şeyhe de rastlanmamaktadır.

Tennure

Kalenderi ve Hayderîlerle eski Bektâşîlerde de bulunan bu fistan, kolsuz, yakasız, göğse kadar önü açık ve bele kadar kısmı dar olup belden aÅŸağıya doÄŸru gittikçe geniÅŸliyen bir elbiseydi. Etekleri, üstüyle kıyaslanamıyacak kadar geniÅŸti ve altı parçadan meydana gelir, etek kısmına içten dört parmak enliliÄŸinde kalın ve yünlü bir parça dikilirdi. Semâ’ tennuresi denen bu fistan, renkli ve çok defa beyaz olur ve semâ’zen, semâ’a baÅŸlayınca elifi nemedle sıkılmış olan belden aÅŸağı kısım açılır ve hafif bir dönüşle açılan etek, artık semâ’zeni idare eder, semâ’zen, âdeta onun dönüşüne uyardı. Hizmet tennuresi denen ve matbah canları tarafından çile müddetinin sonuna kadar giyilen tennure, semâ’ tennuresine nispetle kısaydı, yâni ayaklara kadar uzanırdı ve rengi umumiyetle siyahtı.

Tennure, Arap alfabesindeki lamelif harfinin ters çevrilmiÅŸ ÅŸekline benzerdi. Bunu giyen insan, harfin ortasına çekilmiÅŸ bir elif gibi görünür ve bu suretle ters «Lâ», bir yâni «İllâ» ÅŸeklini alırdı ki bu, «Allahdan baÅŸka yoktur tapacak – Lâ ilahe illallah» sözündeki nefiy, yâni yok saymak medlulünü ifade eden «Lâ» ile varlığını sabit kılmak medlulünü ifade eden «îllâ»ya iÅŸaret sayılırdı. Mevlevinin mutlak varlıktan baÅŸka bütün varlık suretlerinin mevhum olduÄŸunu bilip, kendi varlığiyle beraber nefyettiÄŸine ve hepsinin, mutlak varlığın zuhuru bulunduÄŸunu ve ancak tek varlığın var olduÄŸunu ispat eylediÄŸine iÅŸaretti. Aynı zamanda tennurenin, açık olan önünde, her iki tarafta onsekiz sık dikiÅŸten, yahut oraya dikilmiÅŸ ve tennure renginde tek bir kaytandan meydana gelen bir zırh da vardı ki bu zırh, tam ensede ÅŸu ÅŸekilde bir «Lâ» resmeder ve yine bu inancın remzi sayılırdı:

Esrar Dede, Tennurelerde sûret-i lâ’da iyândir

Sîne-i gayrı nefyede tâ lâ-yı istiva beytiyle buna işaret etmişti.

Elifi nemed

Mevlevîlerde bu söz, «Eliflâmet» tarzında söylenirdi. Arap alfabesindeki «elif» harfine benzer, uzun, mustatîlî, dört parmak enliliğinde, iki ucu birer üçgen teşkil edecek tarzda sivri, içi düz yün kumaşla kaplı, üstüne, nispeten ince bir kumaş geçirilmiş, kenarlarına zemin rengine nispetle daha koyu, yahut daha açık renkte kumaştan bir zırh çekilmiş, aşağı yukarı bir buçuk metre uzunluğunda bir kemerdi. Sola doğru, bele, tennurenin üstüne sarılır ve bedenin biraz sol tarafına rastlıyan ucu, öbür kısmin üstüne gelirdi. Bu uca dikilmiş uzun bir şerit vardı. Bu şerit, kuşağın tam ortasından ve üstten bele dolanır ve ucu, dolanmış kısma sıkıca sokulur, bu suretle elifî nemed, bu şeritle bağlanmış olurdu.

Deste-gül

Dar ve düğmesiz kollu, kolların bedene eklendiÄŸi yerler âdeta japone, önü açık, bele kadar gelen ve boya nispetle elifî nemedin yarısına varan, ince kumaÅŸtan yapılmış dar bir yelekti. Ön kısımda, sol tarafta, aynı kumaÅŸtan bir parmak uzunluÄŸunda bir ÅŸerit vardı ki bu ÅŸerit, elifî nemede sokulur, bu suretle semâ’, sola doÄŸru olduÄŸundan deste-gülün, elifî nemede tespit edilmiÅŸ bulunan sol tarafı açılmamış olurdu.

Hırka

Tören hırkası anlamına «resim hırkası» da denen bu üst giyim, kolları yetmiş santimetre genişlikte ve bir metreyi geçen uzunlukta, önü açık yakasız. gayet geniş, belsiz ve ayaklara kadar uzanan bir kostümdü. Yakada yine şeklinde bükülen koyu yeşil ve bir parmak, yahut daha dar enlilikte uzun bir şerit yakaların yanından aşağıya, eteğe kadar iner ve eteği boydan boya kaplardı ki buna «istiva».denirdi.

Ekseriyetle siyah renkte olan ve mevsime göre yünlü, yahut keten, hatta sof kumaştan yapılmış bulunan hırkayı dervişler, arkalarına alırlardı. Kollarını giyemezler, önünü içeriden elleriyle kavuştururlardı. Yalnız namazlarda, bayramlarda veya sair bir törende, görüşme zamanı kollarını giyerlerdi. Namaz veya tören biter bitmez kollarını çıkarırlardı. Şeyhlerse her zaman kollarını giyerlerdi. Sikkesiz resim hırkası giyilemezdi.

Kemer ve habbe

On santimetre uzunluğunda, gayet ince gümüş veya nikel zincirin ucunda bulunan ve başparmağın ilk boğumu kadar, yahut daha küçük bir taşa da «habbe» denirdi. Habbe, Yemen taşından, yahut kesme Neceften yapılırdı. Zincirin öbür ucunda kıvrılmış bir iğne vardı. Şeyhler veya dedeler habbeyi mintanlarının sağ ve sol taraflarına, omuzlarına yakın bir yere bu iğneyle iliştirirler, habbeler göğüste, kalb nahiyesi hizasına sallanırdı. Burada kemer ve habbenin umumî olmadığını da kaydedelim.

Ayrıca

Şeyh ve dedelerden hiç biri, meselâ Kaadiri veya Rufâîlerde olduğu gibi saç koyvermezler, yâni hiç kestirmeyip saçlarını omuzlarına salarak, yahut örüp taçlarının kenarına sararak tamamiyle ayrı bir hususiyet ibraz etmezlerdi. Ayağa giyilen ayakkabıda bir hususiyet yoktu. Zamanın âdetine uyarlar, herkesin giydiği ayakkabıyı giyerlerdi. Diğer tarikat şeyhlerinde veya dervişlerinde olduğu gibi sokakta ele keşkül, teber, yahut boydan uzun asâ ve saire almak ta yoktu. Esasen Mevlevîlikte dilenmek, şiddetle yasaktı.

Bu bahse son verirken ÅŸunu da söyliyelim ki Mevlânâ’nın ve yanındakilerin hususî bir elbisesi yoktu. Mevlânâ’nın giydiÄŸi külah, zamanın külahı, sardığı sarık bilginlerin sardığı örfî sarıktı. Elbisesi de devrinin ve devrindeki bilginlerin elbisesiydi. Yalnız Åžems’in ÅŸehadetinden sonra o zaman yaslıların âdeti veçhile duhânî sarık sarmış, göğsü açık fereci giymiÅŸti. Ä°lk zamanlarda Mevlevi olan da kendi elbisesiyle bu yola giriyor, elbisesini hiç deÄŸiÅŸtirmiyordu. Semâ’ için tören ve hususî yer olmadığı gibi tennure ve ayrı bir giyim de yoktu. Zaman geçtikçe ve giyim âdetleri deÄŸiÅŸtikçe Mevleviler, Mevlânâ devrinin giyim hususiyetini, nispeten korumuÅŸlar ve bu suretle Mevlevîlikte giyim hususiyeti meydana gelmiÅŸti. Yalnız tennurenin, Hayderîlik, Abdâllik, Bektaşîlik ve Kalenderîlikten, Hayderiyye, kemer ve habbe gibi ÅŸeylerin de diÄŸer tarikatlerden geçtiÄŸini tekrarlıyalım.

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 24.06.2008 tarihinde Hale tarafından, Dinimiz Ä°slam | Ä°slam Büyükleri bölümünde paylaşılmıştır ve 3970 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Mevlevi Kıyafetleri | Mevlevi Elbisesi - Arakiyye - Sikke - Destar Ve Şekilleri - İstiva - Tennure - Hırka Ve Diğerleri orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleNazar Nedir? | Nazar DeÄŸmesi Ne Demektir? Sonraki MakaleTÃœBÄ°TAK | UFO Görüntüleri Gerçek

1 Yorum

  1. Asmin
    Nis 01, 2012

    selamlar bu kıyafetleri nereden b ulabilirim yardımcı olabilirmisiniz? teşekkürler

    Cevapla

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz