Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Küffârın Tarihte Müslümanlara Yaptığı Vahşet ve Katliamlar


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 16.05.2009 tarihinde Esesli tarafından, Medeniyetler, Ülkeler ve Dünya Tarihi bölümünde paylaşılmıştır ve 337 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Küffârın
Tarihte Müslümanlara Yaptığı
Vahşet ve Katliamlar

Batı ülkelerinin tarihinde, vahşet, yamyamlık, katliam, soykırım, işkence, tecavüz, yağmalama, sömürme adeta sıradan eylemlerdir


Târihte İslâm’ın nezâfetini, şefkat ve adâletini gösteren pek çok misâller bulunduğu gibi; insanlıktan çıkmış olan küfür ehlinin gaddarlık, zulüm ve vahşetini sergileyen pek çok örnekler de mevcuttur. Haçlı seferleri’nden günümüze kadar süregelen haçlı barbarlığı ve yahudi ve hıristiyanların kendi dinlerinden olmayanlara, husûsiyetle müslümanlara yaptıkları zulüm ve katliamlar bunun en açık delilleridir.

Roger Graudy’nin sunduğu şu tespit, küffârın asırlardır hiç değişmeyen bu husustaki tavrını özetler mâhiyettedir:

“Batı, katliam yapma istidâdına sahiptir. Size neleri hatırlatayım ki? Amerikan kızılderililerinin imhâ edilmesini mi? Esir ticaretini mi? Hiroşima’yı mı? Auschwitz’i mi? hıristiyan batı uygarlığı budur!.. Biliyor musunuz ki; dünyadaki zenginliklerin yüzde 80’i, nüfusun yüzde 20’si tarafından kontrol edilmekte ve tüketilmektedir? Yılda 40 milyon kişi ölmektedir ki, bu da gün başına bir Hiroşima demektir. Önce ateşi alevlendiriyorlar, sonra da itfaiyecilik oyunu oynuyorlar! Hâlâ haçlı seferleri devrini yaşamaktayız…” (İsmail Çolak, “Yeni Dünya Düzeninde Osmanlı’yı Aramak”, s. 37, bas.: İstanbul, 2000.)


Asırlar boyunca müslümanlara her türlü vahşet ve barbarlığı uygulayan, sonra da utanmadan bu vahşet ve barbarlığı müslümanlara atfetmeye kalkışan küffar devletleri; târih boyunca ortaya attıkları çirkin yalan ve ftirâlarını bugün de çeşitli yollarla sürdürmekte; cehâlet, zulüm ve vahşetle dolu olan karanlık geçmişlerine bakmadan; İslâm’ı terör dini, müslümanları da terörist gibi göstermeye cür’et etmektedirler.

Haçlı Vahşetini Patrik ve

Râhipler Körüklemişti:

Haçlı seferleri’nde barbar hıristiyanların zulüm ve katliâmda had safhaya ulaşması, tamâmen seferleri başlatan Papa II. Urban’ın ve kilisede çığırtkanlık yapan adamlarının kışkırtma ve tahriklerinden ileri geliyordu. Çünkü kilisede türlü mel’anetler işleyen râhip ve papazlar, zâten câhil oldukları için hıristiyanlığa inanan şuursuz ve anlayışsız halkı; müslümanları öldürdükleri taktirde günahlarından arınacaklarını, endüljansa sâhip olacaklarını, Kutsal ruh’u ve İsâ’yı hoşnut kılacaklarını ve buna benzer asılsız safsataları telkin ederek azdırmaya, kin ve nefretlerini uyandırıp müslümanları topyekün ortadan kaldırmaya teşvik ediyorlardı.

Allah-u Teâlâ küffârın müslümanlara karşı gönüllerinde besledikleri kin ve nefretin büyüklüğüne dikkati çekerek Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmuştur:

“Onlar size fenalık etmekten aslâ geri kalmazlar, size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizledikleri ise daha büyüktür!

Eğer düşünürseniz, âyetleri size açıklamış bulunuyoruz.” (Âl-i imrân: 118)


Bu Âyet-i kerime küfre ve kâfirlere meyledenler için bir ihtardır. Yâni size bu ilâhî hükümleri hatırlatıyoruz ki, onlardan her zaman uzak durun ve tehlikelerinden sakınmak için dâimâ uyanık bulunun. Onlara bu gözle bakma istidâdını kaybedenler bu tehlikeyi idrakten de mahrum kalmışlardır. Bu ilâhî hüküm hatırdan çıkarılmamalı, bugün ellerine fırsat geçse yine aynı şeyi yapacakları unutulmamalıdır.

Haçlı seferleri’nin kışkırtıcılığını üstlenen Papa II. Urban, arka plânda tamâmen siyâsî menfaatler elde etmeyi arzuladığı hâlde, “Kutsal savaş” nidâlarıyla hıristiyan halkı galeyâna getirip müslümanların üzerine salarken, onları kışkırtmak için her türlü yalan ve hîleye başvuruyor, uydurduğu asılsız iğvâlarla gönüllerindeki kin ve nefret hislerini canlandırıp harekete geçirmeye çalışıyordu:

“Lânetlenmiş bir millet, hıristiyan beldelerini kasıp kavurdu, ateş ve zulüm yağdırdı. Bu alçaklıkların intikamını, Tanrı’nın kahramanlıkta diğer milletlerden üstün kıldığı (!) sizlerden başka kim alabilir? Vazifelerin en önemlisi mukaddes Kudüs’ü kurtarmak, mukaddes yerleri istilâ eden pis milletten kutsal yerleri geri almaktır.”

“Tanrı, İsa’ya tapanların yardımına koşmaya ve topraklarından uzaklarda, o lânetli ırkı kökünden kazımaya, ister şövalye, ister halktan olsun, ister zengin ister yoksul olsun, herkesi sık sık dâvet etmeniz için, İsa’nın bayrağını taşıyan sizleri benim ağzımdan teşvik etmektedir.” (Fuad Carım, “Haçlı Seferleri ve Kruvazadlar”, s. 10.)

Haçlı seferlerinde hıristiyan çapulcu sürüsüne önderlik edenlerden Saint Bernard ise, etrafında topladığı kuru kalabalığa şöyle diyordu:

“Kendisini düşmanlarına karşı savunmayanları cezâlandıracağını bildirmeye ulu Tanrı beni görevlendirmiştir. Hemen silâha sarılın; savaşta hepinizi mukaddes bir hınç canlandırsın ve hıristiyanlık âlemi, elçinin ‘Kılıcını kana batırmayana yazıklar olsun!’ sözleriyle çınlasın…” (Fuad Carım, “Haçlı Seferleri ve Kruvazadlar”, s. 12.)

Bu asâletsiz papaz takımı, bu gibi sözlerle, etraflarındaki câhillere her ne kadar kendilerinin ilâhî bir vazife gördüklerini ispatlamaya çalışmışlarsa da, aralarındaki insaf ve vicdan sâhibi bâzı papazları dahi kandıramamışlardır.

Nitekim bölge halkına her türlü vahşeti, katli ve dayanılmaz işkenceyi revâ gören, insanlıktan zerre kadar nasip alamamış bu barbar haçlı sürüsünün çirkin katliamlarından tiksinen L. Pierre Anquetil adlı râhip, yazdığı eserde: “Sâdece dinî hislerle hareket eden pek az haçlı vardı” derken; yine yapılan çirkin işlere tahammül edemeyen İngiliz târihçi Thomas Fuller’de; “Şeytanın aşağılık hizmetkârlarının Allah’ın askeri hâline geldiklerini görmek çok hazin bir şeydi!..” diyerek, haçlı gürûhunun katliamlarından duyduğu utanç ve nefreti dile getirmişti.(Thomas Fuller – Holywar “Kutsal Savaş veya Haçlı Seferleri Tarihi”, c. 1, Bölüm 24.)

Vahşet ve yamyamlık duygularını müslümanların etleriyle ve kanlarıyla bastırmak için yola koyulan haçlı gürûhu, iddiâ edildiği gibi soylu ve asil (!) askerlerden değil, aksine tamâmen dengesi bozuk, çürük-çarık, seviyesiz mahlûklardan ibâret olan “suçlular, bulaşıcı hastalık taşıyanlar, günahkârlar, dinsizler, kutsal şeylere karşı saygısız hırsız ve haydutlar, kâtiller, kendi ana veya babasını öldürenler, yalancı tanıklıktan suçlu olanlar, zinâ işleyen erkekler, vatan hâinleri, korsanlar, fâhişe tüccarları, ayyaşlar, tâlih oyuncuları, ikiyüzlü keşişler, genelevde yaşamak için kocalarını terk eden kadınlar ve gerçek eşlerini bırakıp yerine başkalarını alan erkekler”den meydana geliyordu. (“Batı’nın Doğu Politikasının Ahlâken İflâsı”, trc.: Ziyad Ebuzziyâ, Ankara, 1988, s. 100, 105.)

Haçlıları temsil makâmında bulunmasına rağmen râhip Fleury de haçlı seferlerine katılan hıristiyan süvârileri hakkında; “Haçlı seferi, borca boğulmuş kimselere borçlarından kurtulmak için, mücrimlerin ve mahkûmların cezâ çekmemeleri için, kilise nizamlarına uymamaktan disiplin cezalarına çarptırılmış ruhbanın affedilmeleri için, manastırın ağır hayatına dayanamayan rahiplerin manastırı terk edebilmeleri için, hayat kadınlarına mesleklerini daha serbestçe icrâ imkânı bulabilmeleri için fırsatlar ve kolaylıklar bahşediyordu. Bunlar gözönüne alınarak, haçlı gürûhunun ne gibi insanlardan oluştuğu düşünülsün!” demekten kendini alamıyordu.(R. C. Financane, “Soldiers of the Faith: Crusaders and Muslims at War”, s. 39. bas.: London, 1983.)

Haçlılar’ın Katlettikleri Türkler’in

Etlerini Kızartıp Yemeleri:
Fransız Akademisi üyelerinden Funck Bretano’nun ifâdesine göre; vahşî hayvan sürülerinden farksız olan haçlı gürûhu 1096 yılında Anadolu topraklarına saldırdıklarında, İznik civârında yakaladıkları müslüman çocukları parçalamışlar, etlerini şişlere geçirip ateşte kızartmışlar ve henüz pişmeden çiğ çiğ yutmuşlardı. Antakya’ya ulaştıklarında ise, başlarındaki kan içi papaz Pierre I’Ermit’in ısrârıyla, yerlerde yatan şehid Türkler’in cesedlerini birer birer toplamışlar, etlerini kemiklerinden ayırmışlar; sonra da tuzlamış, pişirmiş ve karınlarını bununla doyurmuşlardı. Onlar kızarttıkları müslüman etleriyle iştahlarını (!) tatmin ederken, ölenlerin zincire vurulmuş olan yakınları da surlardan büyük bir acı ve çâresizlik içinde, gözyaşları dökerek olup biteni seyrediyorlardı.

Brentano eserinde devamla, Fransızlar’ın millî destan (!) olarak kabul ettikleri “Chanson d’Antioche”den şu tüyler ürpertici satırları nakleder:

“Antakya önlerinde açlıktan şikâyet eden haçlılara, hıristiyan din adamı (!) Pierre I’Ermit şu tavsiyede bulunur: ‘Açlığınızın sebebi korkaklığınızdır. Türk cesedlerini toplayın! Tuzlayarak pişirilirse daha lezzetli olur!..” Bunun üzerine haçlılar onun dediğini yaptılar.” (Funck Brentano, “Les Croisades”, Paris 1934, s. 24.)

Bugün kendilerini medenî olarak tanıtmaya çalışan ve müslüman devletlere kendilerince medeniyet dersi vermeye kalkışan batılı ülkelerin nasıl bir dinî ve millî geçmişe sâhip olduklarını, soylarının ve köklerinin nasıl bir asla dayandığını bu gibi “Millî Destan”larından açıkça görmek mümkündür. Bugün ellerine fırsat geçse, yine aynı şeyleri yapacaklarında şüphe yoktur. (Avrupa dillerinin ilk yazılı eserleri arasındaki bu gibi birçok destan, Türkler aleyhindeki söz ve iftiralarla doludur.)

Gözlerini kan ve vahşet bürümüş olan haçlı gürûhu yalnız bu kadarıyla kalmamışlar, Antakya’ya saldırdıklarında yaklaşık on bin Türk’ü boğazlayarak, bölgedeki bütün câmileri yakmışlardı. Nitekim hâdiseyi bizzat gözleriyle gören papaz Lemoine yapılan yağma ve katliamdan bahsederken; “Bizimkiler sokakları dolaşıyor, rastladıkları çocuklarla ihtiyarları paramparça ediyorlardı. Ancak o gün herkes boğazlanamadı. Ertesi gün bizimkiler geri kalanları kestiler.” demişti.(Funck Brentano, “Les Croisades”, Paris 1934, s. 57)

Hıristiyan târihçilerinden Ch. Mills ise, Fransa kralı I. Philippe’nin torunu olan Bohémond’un mide bulandırıcı bir gaddarlığından söz ederek:

“Antakya’da Bohémond, birkaç Türk esirini boğazlattı; herkesin gözü önünde kızarttı. Sonra seyredenlere seslenerek, iştahını tatmin etmek için geldiğini söyledi.” diyordu.(Ch. Mills, “Histoire des Croisades – Haçlı Seferleri Tarihi”, s. 66, 183.)

Kana susamış olan azgın haçlı sürüsü, Halep’in Maarra kasabasını ele geçirdikten sonra baş gösteren açlıkta da; on beş gün boyunca bataklıkta kalmış olan binlerce müslümanın çürümüş ve kokmuş cesedlerini birer birer parçalamış, sonra da oturup tuzlayarak büyük bir iştahla yutmuşlardı.

Haçlı gürûhunun elebaşıları 1099 milâdî yılında papaya gönderdikleri mektupta, Maarra’da hüküm süren kıtlıkta, karınlarını öldürdükleri müslümanların etlerini yiyerek doyurduklarını açık açık söylemekten çekinmiyorlardı.

Nitekim Fransız târihçilerinden Rudolf of Caen de, onların bu iğrenç fiillerinden behsederek şöyle diyordu: “Askerlerimiz Maarra’da dinsizlerin (müslümanların) yetişkinlerini yemek kazanlarında kaynar suyla haşladılar; çocukları şişlere geçirerek öldürdüler ve sonra da ızgarada pişirip yediler.” (Amin Maalouf, “The Crusades Through Arab Eyes”; London, al-Saqi Books, bas.: 1984, s. 38.)

Birinci Haçlı seferi’nin meydana geldiği 1099 yılında, Frank kumandanı Raymond Maaratü’n-Nu’man şehrini işgâl etmiş ve bu esnâda yüz binden fazla müslümanı hunharca ve acımasızca katletmişti. Aralarında her türlü pislik ve necislik yaygın olduğu için, bu esnâda haçlılar arasında şiddetli bir kıtlık ve salgın başgöstermişti. Frank ordusunda bulunan ve yaşananlara şâhid olan bir hıristiyanın ifâdesine göre, insanlıkla hiçbir alâkaları bulunmayan bu barbar sürüsü, açlıklarını yerde yatan kokmuş müslümanların etini yiyerek bastırmaya çalışmışlardı:

“Öylesine kıtlık vardı ki, adamlarımız bir süre önce öldürdükleri kimselerin butlarından parçalar kopartıp ateşte kızartıyor ve daha tam pişmeden vahşi ağızlarıyla eti silip süpürüyorlardı.”(“The Crusades Through Arab Eyes”, s. 38-39.)

(Visited 2 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 16.05.2009 tarihinde Esesli tarafından, Medeniyetler, Ülkeler ve Dünya Tarihi bölümünde paylaşılmıştır ve 337 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 2 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Küffârın Tarihte Müslümanlara Yaptığı Vahşet ve Katliamlar orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleGenetik Mühendisliği Nedir? | Genetik Mühendisliğinin Tarihçesi (1880-2000) Sonraki MakaleBilim Adamlarının Fizikteki Buluşları | 1897; Pieter Zeeman Joseph John Thomson - 1964; Murray Gelln – Mann Tarihleri Arası

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz