Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Ä°stiklal Marşı | Türkçe Analizi – Anlamı – H.Basri Çantay’dan Ve BaÅŸka Farklı Bir Analizi


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 31.10.2007 tarihinde hale tarafından, Güzel Türkçe'miz | Türkçe Dilbilgisi bölümünde paylaşılmıştır ve 27704 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


İstiklâl Marşı Niçin Yazıldı? Türkçe Analizi, Anlamı

Trablusgarp, Balkan, Çanakkale, Yemen ve Millî Mücadele


Bire dörtle, bire on arasında ve amansız bir döğüş…Dünyanın en güçlü devletleri üstümüze çullanmış…Anadolu insanı masum bir ceylan… Mehmetcik ise sanki can pazarında; cepheler ölüme koÅŸu beldesi olmuÅŸ. Her Mehmet göğsünü serhat, yüreÄŸini kalkan yapmış. Ama nereye kadar? Tarihin kanlı seyrine can borcumuzu, kan borcumuzu ödemiÅŸiz.

Ä°nsanın da bir tahammül gücü var. Zor’u baÅŸarır, olaÄŸanüstüyü yaparsınız belki ama sürekli deÄŸil. Ä°ÅŸte söylemesi dilimize zor gelse de vakıa artık bir yılgınlık baÅŸlamıştır. Bu yılgınlığın, tıpkı közün üstünden külün üflenip savrulduÄŸu gibi atılması gerekmektedir.Yeniden bir kendimize geliÅŸ ÅŸarttır. Ä°nsanları heyecanlandıracak, gönülleri coÅŸturacak; gözlerde damla damla yaÅŸlar sıralayacak bir manevi atmosferin oluÅŸturulması zaruridir. Körükle basılan havanın demiri erittiÄŸi gibi, insanımızı “vatan, millet, bayrak, sancak istiklâl sevdası” gibi kutlu bir amaçta birleÅŸtirip, yüce bir potanın içerisinde tek yürek, tek beden olmuşçasına dirilten millî bir inkılâba ihtiyaç vardır.

O zaman insanlar cephelerde yeniden ayyuka kalkar; herkes erkek kadın kız-kızan evlerinden düşmanla kavga için tekrar koşarlar.


Bunu da ancak şiirin enfüsî, kelimelerin hikmet yüklü sıralanışıyla yapabilirdiniz.

İşte İstiklâl Marşı bu amaçla yazdırılmak istenmiş ve yarışma açılmıştır.

Yarışma Açılıyor

Ä°ÅŸte o günlerde, “Genel Kurmay BaÅŸkanlığının” isteÄŸi üzerine, Millî EÄŸitim Bakanlığı 7 Kasım 1920’de gazetelere verdiÄŸi bir ilanla “Ä°stiklâl Marşı için müsabaka açıldığını, güfte ve beste için 500’er lira mükafat konulduÄŸunu bildirdi”

Yarışmaya katılan şiirler memleketin dört bir yanından gelmeye başlamış, beşyüzü aşmıştı.

H. Basri ÇANTAY şöyle devam ediyor:

Bu marşın M. Âkif tarafından yazılmasını kendisine söylediğim zaman O:


? Ben ne yarışmaya girerim, ne de ödül alırım, cevabını vermişti.

Ricalarımı tekrar ettikçe:

? Bırak yazsınlar. Bu yaştan sonra yarışa mı çıkacağım. Ayıp değil mi ? diyordu.

Bir gün Meclis’te H.Suphi Tanrıöver (Maarif Bakanı), beni gördü. Dedi ki:

? Åžimdiye kadar yarışmaya 500′ den fazla ÅŸiir geldi(M. Akif’in yazdığı dahil toplam 725). Gelen ÅŸiirlerin hiç birisini beÄŸenmedim; Ä°stiklâl Marşı’nı yazması için, Ãœstad’ı ikna edemez misin? diye sordu.

? Âkif Bey müsabaka şeklini ve ikramiyeyi kabul etmiyor. Eğer buna bir çare ve şekil bulursanız yazdırmaya çalışırım.

Düşündü:

? Dur, dedi; ben kendisine bir tezkire yazayım. Arzusuna tabi olacağımızı bildireyim. Fakat bunu kendisine siz veriniz.

Bundan sonraki gelişmeler ise şöyle oldu:

Meclis’te Âkif’le yanyana oturuyoruz. Çantamdan bir kağıt parçası çıkarıp ciddi ve düşünceli bir tavırla sıranın üstüne kapandım.

? Neye düşünüyorsun Basri?

? Mani olma iÅŸim var!

? Peki, bir şey mi yazacaksın?

? Evet.

? Ben mani olacaksam kalkayım.

? Hayır! Hiç olmazsa ilhamından ruhuma bir şey sıçrar.

? Anlamadım.

? Åžiir yazacağım da…

? Ne ÅŸiiri?

? Ne şiiri olacak, İstiklâl şiiri. Artık onu yazmak bize düştü!

? Gelen ÅŸiirler ne olmuÅŸ?

? BeÄŸenilmemiÅŸ.

? (Üzüntüyle) Ya!?

? Üstad bu marşı biz yazacağız.

? Yazalım ama şartları berbat!

? Hayır şartları filan yok. Siz yazarsanız müsabaka şekli kalkacak.

? Olmaz, kaldırılamaz, ilan edildi.

? Canım Vekâlet buna bir ÅŸekil bulacak. Sizin Marşı’nız yine Meclis’te kabul edilecek. GüneÅŸ varken yıldızı kim arar?

? Peki bir de ikramiye vardı.

? Tabi alacaksınız!

? Vallahi almam!

? Yahu latife ediyorum. Onu da bir hayır kurumuna veririz. Siz bunları düşünmeyin.

? Vekalet kabul edecek mi ya?

? Ben H. Suphi Beyle görüştüm. Mutabık kaldık. Hatta sizin namınıza söz bile verdim!

? Söz mü verdiniz, söz mü verdiniz?

? Evet!

? Peki ne yapacağız?

? Yazacağız!

(Buradaki yazacağız sözünden muradın, Âkif’e ithafen “Yazmalısın!” manasında söylendiÄŸi gayet açıktır)

Tekrar tekrar “söz verdin mi?” diye sorduktan ve benden aynı kati cevapları aldıktan sonra, elimdeki kağıda sarıldı. Kalemini eline aldı. Benim daldığım yapma hayale ÅŸimdi o gerçekten dalmıştı.

Aradan bir iki gün geçti. Sabahleyin erken Üstad bizim evde. Marşı yazmış, bitirmiş.

Mehmet Âkif neden yarışmaya katılmadı ?

Mehmet Akif’in Evi

Mehmet Âkif, o sırada Burdur Mebusu olarak Millet Meclisi’nde bulunmasına raÄŸmen, bu müsabakaya acaba neden katılmamıştı?

Bunun iki sebebi vardı zannederim. Gerçi her iki sebep de müsabaka ile ilgilidir. Birincisi, şiirin karşılığında verileceği bildirilen mükâfaat idi. Âkif böyle millî bir vazife için para alınmasını doğru bulmuyor, hele kendisine hiç yakıştıramıyordu. Üstelik ne kadar halisane duygularla katılırsa katılsın, yarışmaya para için katılmış şüphesini daima üzerinde hissedecekti. Ona çok ağır gelen böyle bir baskının altında, tavizsiz ve mert gönlünün duygularını gereği gibi kağıda dökebilmesi mümkün değildi.

Ä°kincisi ise, Mehmet Âkif, artık umuma ilan edilen ve her önüne gelenin iÅŸtirak edeceÄŸi, biraz çocukça gibi görünen bir yarışmaya çaÄŸrılacak adam deÄŸildi. Âkif, o zamana kadar, Safahat’ın 7600 mısra tutan ilk beÅŸ kitabını yayınlamış ve bu ÅŸiirleriyle büyük bir millî ÅŸair olduÄŸunu ispatlamış durumda bulunuyordu. Kendisinin bu yüksek mevkii, edebiyat üstadı Recaizade Mahmut Ekrem tarafından, daha Balkan Harbi sırasında açıklanmış ve Ãœstad Ekrem, Âkif’e Memleketin bir Millî destana ihtiyacı vardır. Onu ancak siz yazabilirsiniz Âkif Bey diyerek, kendisini tanıyanlar için çok mühim bir istekte bulunmuÅŸtu. Åžimdi bu seviyede olan bir büyük ÅŸairin, adeta çoluk çocuk denilebilecek yüzlerce heveskarla birlikte yarışa çaÄŸrılması, elbette uygun birÅŸey deÄŸildi.

Maarif Vekâleti müsabaka için bir heyet seçmiÅŸti. Doktor Åžair Hüseyin Suat, Bursa Mebusu Åžair Muhittin Baha, onlar bu heyette bulunacaklardı. Ancak onlar da birer istiklâl marşı yazıp vermiÅŸlerdi. Sonradan Âkif’in marÅŸ yazacağını duyunca ikisi de ÅŸiirlerini geri aldılar ve heyete girdiler.

Âkif’in Ä°stiklâl Marşı ÅŸiiri ilk defa 17 Åžubat 1337(1921) tarihinde, Ankarada Sebilü’r-ReÅŸad dergisi‘nde yayınlandı. Bu ilk yayınında beÅŸinci kıtasındaki “uÄŸratma” kelimesi “bastırma” ÅŸeklinde iken, sonradan M. Âkif Bey tarafından “uÄŸratma” ÅŸeklinde deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir.

Bunun dışında Ä°stiklâl Marşı’mızın ilk metni ile sonrakiler arasında hiç bir fark yoktur.

Nihayet MarÅŸ Büyük Millet Meclisi’nde. M. Âkif de sırasında.

H. Suphi Bey, kürsüde Ä°stiklâl Marşı’nı okudu.

Meclis alkış tufanları arasında çalkalanıyordu. O gün, görüşmelerle geçti. Marşın esas kabulü 12 Mart 1337 tarihinin ikinci celsesinde oldu.

Ne kadar ibretli bir durum ki Ä°stiklâl Marşı ÅŸairi tevazuundan kendi Marşı’nı kürsüden okumuyor. Bu görevi H. Suphi Bey yerine getiriyor.

Yine ne kadar ibretli bir durumdur ki, M. Âkif’in ÅŸiiri, Millî MarÅŸ olarak kabul edilirken ÅŸairi, sıkılarak salondan dışarı fırlamış, cümle kapısından çıkmış, hatta caddeyi boylamıştı. Konulan ödülü de almamış, çek’ini yoksul kadınlara ve çocuklara örgü iÅŸleri öğretmek üzere açılan “Daru’l-Mesai” adındaki iÅŸ yurduna bağışlamıştı.

Sözün burasında şu hakikati belirtelim; O günlerde bir memur maaşı 7.5 liradır ve 10 lira zenginlik ölçüsü sayılmaktadır.

Bir başka ibretli hâle bakın ki, Âkif ödül olarak verilen 500 lira gibi o gün için büyük bir değer taşıyan parayı almadığı günlerde, paltosu olmadığı için sokağa ya ödünç bir palto ile veyahutta ceketle çıkmak durumunda kalıyordu.

Âkif, Ä°stiklâl Marşı konusunda çok hassastı. Birkaç gazeteci, ölümünden kısa bir süre önce ziyaretine gittiler. Söz Ä°stiklâl Marşı’ndan açıldı.

İstiklâl Marşı denince Üstadın gözleri büyümüş ve parlamıştı. Hastabakıcının yardımıyla doğruldu, anlatmaya başladı:

Ä°stiklâl Marşı… O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi! O ÅŸiir, milletin o günkü heyecanının bir ifadesidir. Binbir facia karşısında bunalan ruhların, ızdıraplar içinde halas dakikalarını beklediÄŸi bir zamanda yazılan o MarÅŸ, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O ÅŸiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaÅŸamak lâzım. O ÅŸiir artık benim deÄŸildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur.

Ä°stiklâl Marşı’mız, bizim âdeta tarihimizdir. GeleceÄŸimizin bir aynası ve bütün milletimizin iman ve ahlakta son gayesi olan temel esasların bir özüdür.

Büyük Âkif, milletinin ruhunu okumuş ve onu sanki taşa kazırcasına yazarak, bir anıt gibi gözler önüne dikmiştir.

Edebi açıdan İstiklal Marşı

Ä°stiklâl Marşı 41 mısradır. Aruz vezninin Fe’ilâtün/ fe’ilâtün/ fe’ilâtün/ fe’ilün, kalıbıyla yazılmıştır.

1- BÄ°RÄ°NCÄ° KIT’A

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

1. Kıt’anın Manası:

Ey Milletim ye’se düşme; Allah’tan ümidini kesme; EndiÅŸelenme. Batı ufkunun gurup haline bakarak hüzünlenme. AkÅŸam ufkunun ÅŸafak kızıllığı sönebilir; bir alev, bir ateÅŸ gibi parlayan alsancağım milletimin son ferdi kalana kadar emin ve korkusuzca dalgalanacaktır; asla sönmeyecektir.

Âkif, 3. ve 4. mısralarda, Türk Milletinin istiklâline sarsılmaz imanını korkunç gök gürültüleri gibi haykırıyor. Bayrağın semalarda dalgalanışını Türk milletinin varlığı, kaderi ve talihiyle aynı görüyor. Bir imanı, bir hükmü haykırıyor: Milletimiz var oldukça, Bayrağımız göklerde nazlı nazlı dalgalanmaya devam edecektir.

2- Ä°KÄ°NCÄ° KIT’A

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül…Ne bu ÅŸiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

2. Kıt’anın Manası

M.Âkif, Ä°stiklâl Marşı’nın tamamında inanmış adam, vefalı insan görüntüsünden asla taviz vermemiÅŸtir. Bu inanmışlık ve samimiyet içerisinde bir canlıya seslenir gibi BayraÄŸa seslenir.

Ey benim güzel Bayrağım, ey benim hilal kaşlım! Öyle dargın gibi kaşlarını çatma. Senin kaşlarını çatman, bu Milleti derinden yaralar, üzer. Hem niçin bize kızmış gibi bakıyorsun?

Senin Millete güleryüz göstermen hayat verir, canlılık, dirilik verir. Bu Millet buna layıktır

Benim kahraman milletim hürriyet uğruna oluk oluk kan döktü. Gerekirse bundan sonra da döker. Hem benim Milletim Bayrağına renk olarak sadece al kanının rengini uygun görmüştür. Milletimin uğruna baş koyduğu, can verdiği, İstiklâl simgesi olan Bayrak Milletime gülmezse, Millet de kanını helal etmeyecektir. Bu fedakarlığa karşılık senden sadece güleryüz bekliyoruz.

Ä°stiklâl ve bağımsızlık, Allah’tan baÅŸka mabut tanımayan Milletimin Hakkıdır. Bundan asla şüphe edilemez.

Åžubat 1921. Taceddin Dergahı’nda merdivenden çıkınca hemen sol taraftaki küçük odada, rafta idare (küçük gaz lambası) yanmakta; yer yatağında yatmakta olan Mehmet Âkif uyanmış, kağıt arıyor. Yok. Eline geçirdiÄŸi kurÅŸun kalemle yer yatağının sağındaki duvara dönmüş; pınar gibi ilham fışkıran imanlı baÄŸrından çıkan, Türk’ün tarihini ve ebedi geleceÄŸini bir mısrada anlatan kıt’ayı yazıyor. Sabah namazı ezanına kalkan oda komÅŸusu Hafız Bekir Efendi (Konya meb’usu) M. Âkif’i elindeki çakısı ile duvardaki (kağıda aldığı) kıt’ayı kazırken görüyor.

3- ÜÇÜNCÃœ KIT’A

Åžairin, Bayrağımıza yönelip, kurban olayım diye baÅŸlayan ikinci dörtlüğünden sonra, 3. kıt’ada bir meydan okuma görülüyor.

Bu kıt’ada benzeyen de benzetilen de yapmacık deÄŸil, sade, samimi tabii ve doÄŸaldır.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

3. Kıt’anın Manası:

Bu Millet tarihin her döneminde hür yaşamış, bundan sonra da hür yaşayacaktır. Bu Milleti esarete teşebbüs, çılgınlığın ta kendisidir. Böyle bir şeye tevessül edenin ahvaline şaşarım! Çünkü o bu hareketinden dolayı başına gelecekleri düşünemeyecek kadar çıldırmış biri yahut birileri olmalıdır.

Kükremiş azgın suların hiç bir sed tanımadan önündeki engelleri çiğneyip aştığı gibi, ben de değil mahkum olmak; gerekirse dağları yırtar enginlere sığmam taşarım.

Bir baÅŸka açıdan…

Ben ezelden beridir hür yaÅŸadım diyerek bir mısranın yarısına, san’at kudreti ile ikibin beÅŸyüz senelik Türk tarihini sığdırıyor. “Hür yaÅŸarım” diyerek Türk’ün hür yaÅŸamak karakterini, azmini ve sonsuza kadar ebediyyen hür yaÅŸayacağını; geleceÄŸini haykırıyor. Böyle bir milleti esir etmeyi hayal edenlere ÅŸaşılır.

3. Mısrada Türk’ün kuvveti, kudreti ve haÅŸmeti vardır. Hürriyetine mani olan, sed çeken her ÅŸeyi ezecek bir sel gibidir. Zaten Orta Asya’dan Altay DaÄŸları’ndan Tuna Boyları’na akan bir sel gibidir.

4. Mısrada, tarihte dağ yırtmış olmanın kudretini, gururunu yani: Ergenekon Türklerini, Ergenekon Destanını hatırlatır. Ezcümle, tarihin ilk devirlerinden beri hür yaşayan Türk, ebediyen de hür yaşayacaktır. Buna mani olmak isteyenleri dağları yırtan kuvveti ile sel gibi ezer, aşar.

4- DÖRDÃœNCÃœ KIT’A

Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! nasıl böyle bir imanı boğar;
“Medeniyyet!” dediÄŸin tek diÅŸi kalmış canavar?

4. Kıt’anın Manası:

Batı çelik zırhlı bir duvar misâli bütün âfâkı doldurmuş üstümüze geliyor.

Püfff! Bunda telaş edecek ne var ki? Çünkü bu vahşi saldırılara karşı benim öylesine güçlü ve emin bir sığınağım var ki bunu, Batı âleminin hafsalası dahi almaz. Bu sığınak, bu serhad iman dolu göğsümdür.

Medeniyyet denilen sahte, yalancı, vahşi, saldırgan ama gerçekte güçsüz canavar, ulusun dursun. Sonu yaklaşmış olan bu canavar, Milletimin göğsündeki imanı boğmaya yetmeyeceği gibi, onun gebermesi Milletimin eliyle olacaktır.

Bir San’at Ä°nceliÄŸi

ÇoÄŸu insanımız eski yazıyı bilmez… Eski yazıda (Osmanlıca yazıda) iki türlü “n” harfi vardır. Biri “nun” harfi ile yazılır, diÄŸeri “kef (nazal n)” ile yazılır. Åžair gerektiÄŸinde “nun” kullanmış, gerektiÄŸinde “kef (nazal n)” kullanmış. Bu kıt’anın üçüncü mısrasında geçen “ulusun” kelimesinin sonuna “nun” koymuÅŸ; emir verildiÄŸi zaman “nun” kullanılır.

Sen görevlisin, sen hastasın gibi kelimelerde “kef” yani nazal n kullanılır. Burada ise (ulusun kelimesinde) “nun” kullanmıştır. Yani burada tevriye san’atı yoktur. Buradaki kelimenin sonuna “nun” koymak suretiyle: bırak o “ulumak fiilini iÅŸlesin” denmek istenmiÅŸtir.

Bir Başka Açıdan

Ulusun: Kelimenin kökü: hayvanlar için kullanılan -ulumak-fiilidir. Ä°stilacı, sömürgeci, saldırgan, sahte “medeniyet” yaptığı vahÅŸiliklerden canavara: Silahları ile çıkardığı seslerde hayvan ulumasına benzetilmiÅŸ. Zaten ulumak, boÄŸmak ve canavar kelimeleri arasında uygunluk var.

OkunuÅŸu: “Ulusun” sözünü okurken, ayaklarımızın altında, ölmek üzere uluyan bir köpeÄŸe hitab ediyormuÅŸ gibi küçük gören, aÅŸağılayıcı, hakaretli bir sesle okunmalıdır.

“Medeniyet”: Rahmetli M. Âkif, ÅŸiirlerinde manasını, esas anlamından düşük gördüğü kelimeyi “tırnak” iÅŸareti içinde kullanmıştır. Burada, yukarıda arzettiÄŸim sahte medeniyeti kasdettiÄŸi için böyle yazılmıştır. M. Âkif asla medeniyyete düşman deÄŸildi. Bilakis, geriliÄŸin düşmanı idi.

İlim ve çalışma tavsiye ediyordu. Körü körüne Avrupa hayranı olmayın, batının sadece ilmini tez elden alın diyordu.

5- BEŞİNCÄ° KIT’A

Ve bir sesleniÅŸ:

Arkadaş! yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
DoÄŸacaktır sana va’dettiÄŸi günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

5. Kıt’anın Manası:

ArkadaÅŸ!

Şehidler beldesi Yurduma, hain düşmanın girmesine fırsat verme. Sen düşmanı kovmak için gerekirse şehid olmayı göze alır, canını siper edersen, Allah vaadettiği zaferini sana verecek, Seni düşmanlarına galip getirecektir.

Hem bu zafer günleri öylesine yakın ki… Kimbilir? Belki yarın, belki de ondan daha yakın bir zamanda o zaferi göreceksin.

6- ALTINCI KIT’A

Åžair, bu kıt’ada vatan denen toprağın kutsallığını hatırlatır ve şöyle seslenir:

Bastığın yerleri, “toprak!” diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı;
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

6. Kıt’anın manası:

Bastığın yerleri toprak sanarak yürüyüp gitme. Bu toprağın altında bin yıldır bu beldeleri vatan yapmak ve vatanını savunmak için çarpışmış bu uğurda şehid olmuş sayısız insan yatıyor.

Onların kimi senin baban, deden. Soy kütüğünden geriye doğru gidersen hiç şüphen olmasın, bu topraklar altında hem de çok yakınlarının şehid olarak yattığını göreceksin.

Bu toprakları ataların gibi koruyamazsan yazık olur. Hem onları da üzmüş olursun.

Bütün dünyaları alsan dahi bu Cennet vatanı, veremezsin; vermemelisin.

Bir BaÅŸka Açıdan…

Şehid: Dini, vatanı, milleti ve namusu için savaşarak veya vazife başında canını veren (ölen) müslüman. Askerlikte en yüksek mertebe şehidliktir.

Dünyada Türk Milleti kadar vatanı için şehid veren başka bir Millet yoktur. Vatanımızın her karış toprağı şehidlik olduğu gibi, Vatanımızın dışında da 42 yerde Türk Şehidliği vardır.

M.Âkif, -Çanakkale Åžehidlerine- ÅŸiirinde Åžehid’e manevi türbe kurmuÅŸtur. Tarihe sığdıramamış, bu taşındır diyerek kâbeyi başına dikmiÅŸ, mor bulutları türbesine tavan diye çatmış, Yedi Kandilli Süreyya’yı uzatmış; tüllenen maÄŸribi akÅŸamları yarasına sarmış ve:

? Yine birşey yapabildim diyemem hatırana.

Ey ÅŸehid oÄŸlu ÅŸehid! Ä°steme benden makber

Sana aÄŸucunu açmış duruyor Peygamber, diyerek Åžehid’in büyüklüğünü anlatmıştır.

7- YEDÄ°NCÄ° KIT’A

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

7. Kıt’anın Manası:

Bu Cennet Vatanın uğrunda nice canlar şehid oldu. Toprağın altı öylesine şehid doludur ki, eğer mümkün olsa da toprağı sıksan her taraftan şehidler fışkıracak.

Yarabbi! Canımı, sevdiklerimi, bütün varımı al; Fakat benim vatanımı elimden alma. Beni vatanımdan ayrı koyma.

Bir Güzel Tesbit:

Hiç birÅŸeyim olmasa da vatanımın toprağında yatmak bana yeter. (Bu mısralar OÄŸuz Han’ı hatırlatır. OÄŸuz Han, düşmanlarının isteÄŸine göre atını, silahını, en yakınlarını verir. Ama iÅŸ çorak bir toprak, vatan parçasına gelince vermez. Türklerle, Çinliler harp eder ve Türkler Çin ülkesini baÅŸtan baÅŸa zaptederler).

8- SEKÄ°ZÄ°NCÄ° KIT’A

Bir hatırlatma! Bu kıt’a okunurken baÄŸrılmaz. Öyle ya; bize ÅŸah damarımızdan daha yakın Allah’a dua edilirken nasıl baÄŸrılır? Burada bir yalvarma, bir istek var. Bu da yumuÅŸak, titrek, hafif bir sesle, yalvarırcasına, gözyaÅŸları içerisinde, O yüce Yaratıcı ile fısıldaşıyormuÅŸ gibi:

Rûhumun senden İlahi şudur ancak emeli:
DeÄŸmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli;
Bu ezanlar ki şehâdetleri dînin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

8. Kıt’anın Manası:

Yarabbi! Bizler vatanımız için ölüyoruz; Senden son dileğimiz vatanıma düşman girmesin. Mabedime pis elini değip, pis ayağıyla basmasın. Şehadetleri dinimin temeli olan bu ezanlar, benim vatanımın üstünde senin adını yükseltsin.

(Dinin temeli olan kelime-i şehadet ezan içerisinde geçmektedir.)

Bir Başka Açıdan?

BitiÅŸikteki Taceddin Camii’nde ve diÄŸer camilerde hazin hazin sabah ezanı okunmaktadır. Bu ezanlar susacak mıdır?

M.Âkif, Yüce Allah’a ellerini açarak milletinin aÄŸzından, bütün vücudu titreyerek niyazda bulunuyor.

Bütün Milletin, MehmetçiÄŸin tek arzusu kendileri ÅŸehid de olsalar; yeter ki vatana düşman girmesin, ma’bedlerimizin göğsüne onların kirli elleri ve ayakları deÄŸmesin. Türk Müslümandır. Dünyaya gelen Türk’ün ilk kulağına giren ses, Ezan sesidir. Ezandan sonra kulağına adı söylenir. Türklüğün ve Müslümanlığın damgasını taşıyan güzel Camilerimizdeki zarif minarelerden günde beÅŸ defa yükselen ezan sesleri Cenab-ı Allah‘a ulaşır.

9- DOKUZUNCU KIT’A

O An…

Dualar sanki kabul olmuÅŸtur. Memleket kurtulmuÅŸtur. Ä°stiklâl ve hürriyet yeniden gelmiÅŸtir ve sanki o an yaÅŸanır, onun hazzı içerisinde de dokuzuncu dörtlük seslendirilir; sanki kabul olmuÅŸ gibi; memleket ve millet kurtulmuÅŸ gibi…

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım!
O zaman yükselerek ArÅŸ’a deÄŸer, belki, başım.

9. Kıt’anın Manası:

Yarabbi! Vatanım ve senin dinin uğrunda canlarını veren biz şehidlerin son dileklerini kabul buyur.

Bu dileÄŸim vatanımın hür, Milletimin mü’min kalmasıdır. Bu dileÄŸimi kabul edersen, iÅŸte o zaman eÄŸer başıma dikilmiÅŸ bir mezar taşım varsa o bile sevinçten secdeye kapanır. Sevinç gözyaÅŸlarım, savaşırken, döğüşürken aldığım yaralardan boÅŸanır. Ve yine o zaman benim ruhum yerden yükselerek ÅŸehidler makamına gönül huzuruyla gidebilecektir.

10- ONUNCU KIT’A

Åžair bir önceki kıt’ada “arÅŸa deÄŸer belki” derken “belki” kelimesini, “eÄŸer layıksan” anlamında kullanmaktadır. Başım arÅŸa deÄŸmeye layıksa ben oraya yükselirim.

Son beşlik huzur içinde, mutluluk içinde, saadet içinde ve fakat akla gelen bir kötü ihtimal de hesaba katılarak tamamlanıyor. Artık istiklâl hak edilmiştir. Onun için şair şöyle seslenir.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

10. Kıt’anın Manası:

Ey benim, şanlı Bayrağım! Artık sen de sabah şafakları gibi dalgalan. Artık senin uğrunda dökülen kanlarımızın hepsi de sana helal olsun.

Ebediyyen sana ve milletime esaret yoktur. Bugüne kadar nasıl hür yaşadınsa, bundan sonra da hür yaşayacaksın. Hür yaşamak senin hakkındır.

Artık Allah’a tapan milletim için de Ä°stiklâl hak edilmiÅŸ ve kazanılmıştır.

Bir BaÅŸka Açıdan…

Åžubat 1921’de, Ä°stiklâl Marşı’mızın yazıldığı günlerde, Yurdumuz düşman iÅŸgali altında inlemektedir. Kuvvetlerimizin üç misli silaha ve imkânlara sahip olan Yunan kuvvetleri Ankara’ya doÄŸru yürümekte; Polatlı’dan düşmanın top sesleri duyulmaktadır. Meclis’in Kayseri’ye nakli düşünülmektedir.(10 Ocak 1921) I. Ä°nönü Harbi baÅŸlayalı beÅŸ hafta olmuÅŸtur. Büyük taarruza ve Yunan’ın denize dökülmesine 18 ay ve 18 gün vardır. Ama bu kadar zaman önce ve bu kadar zor ve ümitsiz bir durumda; M. Âkif, son kıt’ada Millî Mücadele’nin kazanılacağını, kesin zaferin -Ebedî Ä°stiklâl’in müjdesini verir. Artık ikinci kıtadaki gibi hilal çehresini, kaşını çatmıyor, naz etmiyor. Zafer kazanılmış- ÅŸanlı hilal- olmuÅŸtur. 1. Kıt’adaki karanlığı haber veren ÅŸafağın yerine aydınlık güzel günleri haber veren gittikçe aydınlanan, huzurlu Sabah Åžafağında, hür ufuklarda ÅŸanlı hilal ebediyyen dalgalanmaktadır. Artık milletimizin sevgilisi Bayrağı, güldüğüne göre (7. mısrada helal olmaz dediÄŸimiz kanımızı) onun için döktüğümüz kanları da helal ediyoruz. Bayrağımız ve milletimiz, ezelden beri olduÄŸu gibi, ebediyete kadar birbirinden ayrılmayacak ve yok olmayacaktır.

Tarih boyunca olduÄŸu gibi bu defa da kahraman milletimiz yüce Allah’a olan iman ve ümidiyle mücadele etmiÅŸtir. O’nun adıyla canını vermiÅŸtir. Ezanları susturmamıştır. O halde Yüce Allah’tan Kur’an’ı Kerim’de vaadettiÄŸi zaferleri ve Ä°stiklâl’i hak etmiÅŸtir. Bayrağımızın ebediyen hür dalgalanmak hakkıdır. Yüce Allah’a iman eden milletimizin de Ä°stiklâl ebediyyen hakkıdır.

(Visited 11 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 31.10.2007 tarihinde hale tarafından, Güzel Türkçe'miz | Türkçe Dilbilgisi bölümünde paylaşılmıştır ve 27704 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 7 adet mesaj daha bulunmaktadır.

İstiklal Marşı | Türkçe Analizi - Anlamı - H.Basri Çantay\'dan Ve Başka Farklı Bir Analizi orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleAtatürk Åžiirleri: 10 Kasım Türküsü | Fazıl Hüsnü DaÄŸlarca Sonraki MakaleAçıklamalı Atasözleri Sözlüğü | En Güzel Atasözleri [C Harfi]

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz