Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

İnsanı Anlamak | Prof. Dr. Özcan Köknel


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 16.12.2008 tarihinde Hale tarafından, Yaşam Koçu | Daha Kaliteli Bir Yaşam İçin bölümünde paylaşılmıştır ve 360 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


İnsanı Anlamak !!!

Yalnızlaşan Ve Makineleşen İnsan


Çağımız insanı bir yandan ayda yürüyen, uzayda gezen insanlarla iletişim kurup sürdürürken, öte yandan eşiyle, çocuğuyla, komşusuyla iletişimde bulunamamaktan yakınmaktadır. Bugün “Sanayi Ötesi Toplumu” düzeyine ulaşmış ülkeler bir yandan teknolojik gelişmenin insan sağlığı, özellikle ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini gidermeye çalışırken, öte yandan gelecek kuşakları olumsuz etkilerden kurtaracak yolları arıyorlar.

Çoğu insan ilgisizliğin, geçim sıkıntısının, gelecek endişesinin, işsiz kalma korkusunun yarattığı güvensizlik, karamsarlık ve umutsuzluk içinde yaşamını sürdürüyor. Bu nedenle insanlararası ilişkide kaygıdan, kızgınlıktan, öfkeden kaynaklanan iletilerle bağlantı kuruluyor. Bu durum bir yandan bireyin ve toplumun ruh sağlığını bozuyor, öte yandan kavram kargaşasına, çatışmalara, sürtüşmelere, kavgalara yol açıyor. Toplumun dengesini, düzenini olumsuz biçimde etkiliyor.


Doğada en küçük birim olan atomdan evrene dek tüm varlıklar ancak denge, düzen, ölçü ve uyum içinde birlikte yaşayabilir, taşıdıkları enerjiyi, gücü böylece belirli bir amaç ve işlev için yararlı biçimde kullanabilirler. Atomun içindeki denge, düzen, ölçü ve uyum bozulduğunda, atom bombasının yok edici etkisi ortaya çıkar. Evrenin denge, düzen, ölçü ve uyumunun bozulduğunu düşünmek bile olası değil.

Ruhsal Yaşantıyı Yansıtan Aynalar: Ruhsal yaşantının aynası başkalarıdır. İnsan başkalarına bakarak kendini görür, anlar. Davranışının, tutumunun başkaları üzerindeki etkisini yorumlayarak kendini tanır.

Hep aynı görüntüyü veren aynaya bakılırsa ya da istenilen görüntüyü veren aynalar seçilirse, gerçek görüntü bulunamaz. İnsan, neşesini, sevincini, umudunu, kendisini, anlayacak, anlatacak, tanıyacak, tanıtacak insanlara gerek duyar.

İNSANLARARASI İLETİŞİM

İletişim karşılığı olarak birçok Hint-Avrupa dilinde kullanılan “Komünikasyon” (comunication) sözcüğünün kökü, Latince “communicare” fiilinden türetilmiş olup, başkalarıyla birlikte olma, bağlantı sağlama, bilgi ya da haberi paylaşma, yayma, çoğunluğa genelleme, herkesin paylaşmasını ve yararlanmasını sağlama, herkese pay verme anlamına gelir. Türkçe’de iletişim ya da bununla eşanlamlı olarak kullanılan sözcüklerin hepsi bilginin, haberin, kişinin, nesnenin karşılıklı olarak bir yerden başka bir yere taşınması anlamına gelmektedir.

İletişimden söz edebilmek için şu koşulların bulunması gereklidir.

Karşılıklı olarak bağlantıda bulunan iki iletişim birimi.
Bu iki birim arasında bilgi, haber alışverişi.
Bu alışverişin iki iletişim birimi üzerinde de etkili olması ve davranış değişikliğine yol açması.


Konuşanlardan birinin ilgisizliği ya da karşısındakini alaya alması ilişkinin kurulmasını ve sürdürülmesini engeller. Konuşanların birbirlerine önem vermeleri, ilişkiyi sürdürmek için ortak çaba ve dikkat göstermelerine anlamalarına, dinlemelerine bağlıdır.

A. İletişim Modeli: İletişim, kaynak (source) ile alıcı (receiver) arasında kanal (channel) yoluyla gerçekleşen bir süreçtir. İletişim süreci için gerekli olan bu üç temel öğe, aynı zamanda en basit ve yalın iletişim modeli olarak kabul edilmiştir. İletişimin amacı, iletişim birimleri arasında bilgi, haber alışverişini sağlamaktır. Kaynakla alıcı arasındaki bu bilgi, haber alışverişi iletiyle (mesaj) (message) gerçekleşir. Kaynak, aktarmak, iletmek istediği bilgiyi ileti yapmak için önce bu bilgiyi belirli ilkelere, kurallara göre düzenleyip “çıktı” durumuna getirir. Düğümlemek (kodlamak) (cade, encode) adını alan bu işlem sırasında kaynak ve alıcıda ortak olarak bulunan işaret, şifre ve semboller kullanılır. sözsüz iletişimi, sağlayan mimik ve jestler anlamlı işaretlerdir. Sözlü iletişimde kullanılan heceler ve sözcükler, yazılı iletişimde kullanılan harfler ve resimler, işaretlerden oluşan ve kararlaştırılmış, belirli bir anlamı bulunan simgelerdir.

Kaynaktan gelen, kanalı geçen ileti, alıcı için “girdi” olarak kabul edilir. Girdinin etkili olabilmesi, taşıyıcının alıcı için uyaran niteliğinde olmasına ve bilginin çözülüp anlaşılmasına bağlıdır. Alıcı tarafından “girdi”si yapılan iletinin içerdiği bilgiyi oluşturan işaret ya da simgelerin çözülüp anlaşılması işlemine düğüm çözmek (kod açmak) (decode) adı verilir.

Konuşurken kaynak olan insan, dinlerken alıcı; dinlerken alıcı olan insan, cevap verirken kaynak olur. Kaynak birimin gönderdiği iletiye karşı alıcının gönderdiği cevaba “geri iletişim” ya da “geriye bildirim” (feed-back) adı verilir.

Kanal (geçit) (oluk) kaynakla alıcı arasında iletinin aktarılmasını, geçmesini sağlayan yoldur. Kanal kapsamına ışık ve ses dalgalarından iletişim araçlarına kadar iletiyi aktaran tüm yollar girer.

İletişimin yapıldığı ve içinde iletişimi etkileyen öğelerin bulunduğu ortama “iletişim ortamı” adı verilir. Bu ortam, sıcak-soğuk gibi doğal, büyük-küçük, aydınlık-karanlık, gürültülü-sessiz gibi fiziksel koşullarıyla da iletişimi etkiler.

Trafik işaretleri, deniz feneri, uyarı ışıkları, Kızılderililerin dumanları görme kanalıyla iletişim sağlayan sözsüz basit, yalın iletişim araçlarıdır. Anadolu’nun birçok kentinde dolaşan davullu tellallar sahur zamanını bildiren davulcular, canavar düdüğü, düdük, çan, çıngırak, kapı zili, korna işitme kanalıyla iletişim sağlayan sözsüz basit, yalın iletişim araçlarıdır.

Kişisel olan iletişim; yüz yüze iletişim olup, iki kişinin konuşması ya da üç beş kişiden oluşan küçük bir grup içindeki iletişimdir. Kaynakla alıcı ya da alıcılar sık sık yer değiştirir. Ders, konferans konuşma, nutuk, söyleşi gibi. Kişisel olmayan iletişim yüzyüze olmayan iletişimdir. Telefonda konuşmak, telsizle irtibat kurmak gibi.

B. Sözsüz İletişim: Sözsüz iletişimde ileti hareketlerden oluşur. Bütün canlılar, doğal ve evrensel olarak, kalıtım ve soya çekimle gelen “alan davranışı” gösterirler. Bu, yaşamı sürdürme, korunma içgüdüsünden ya da dürtüsünden kaynaklanır. İnsan bulduğu her yerde evde, işte, gezmede, eğlencede, konserde, maçta, tiyatroda, taşıma araçlarında kişisel alan elde etmek, bu alanı korumak, kollamak, savunmak çabası içinde davranır.

İnsanın kişisel alanında dört ayrı mesafe söz konusudur.

1. Genel Mesafe,
2. Toplumsal Mesafe,
3. Kişisel Mesafe,
4. Samimi Mesafe.

Sözsüz iletişimin en önemli bölümünü, iletişimde bulunan insanların doğal, fiziksel ortamdaki yakınlığı (proximity) ve yönelmesi (orientation) oluşturur. Yakınlık, fiziksel çevrede iki insan arasındaki mesafedir; iletişimde bulunan insanlardan biri ya da her ikisi tarafından sözsüz iletişim işareti olarak değerlendirilir. Bir iki metre mesafe içinde bulunan insanlar, ancak resmi iş ilişkilerini gerektiren iletişimi kurabilirler. İşyerindeki konuşmalar, alıcı, satıcı pazarlığı, genellikle bu mesafe içinde yapılır.

Kırk elli santimetreyle bir metre arasında değişen mesafe içinde insanlar birbirlerini tanır, kolay ve rahat iletişim kurabilir. Bu mesafe birbirini tanıyan iki insanın iletişim kurup sürdürdüğü uzaklıktır.

Saygınlık ve Üstünlüğün Simgesi olarak Yükseklik: Yükseklik, çoğunlukla bütün toplumlarda durumun (status) ve saygınlığın simgesi olarak kullanılır. Devlet başkanları, başbakanlar, bakanlar topluma yüksek balkondan, kürsüden, şeref tribününden hitap eder. Profesörler, öğretmenler kürsüden ders anlatır.

İnsanlar kişisel olanların kişiliklerinin bir parçası, uzantısı olarak kabul edip ona biçim ve renk katarak somut, kendine özel duruma getirirler. Bir insanın çalışma veya yatak odası, evi, bahçesi, arabası, çalışma masası onun kişisel alanıdır. Her genç olanakları ölçüsünde odasını, dolabını, beğendiği artistlerin, sporcuların posterleriyle, resimleriyle süsler.

Kişisel alanın kurulması ve korunması, insanlar arasında çatışma, sürtüşme, tartışma ve kavgaya yol açar. Gelin, kendi isteğine göre düzenlediği oturma odası ya da salonda kayınvalidesinin koltuğun, masanın, hatta vazonun bile yerini değiştirmesine karşı bağırıp çağırır, kıyameti koparır. Ya da bunun tersi olur.

C. Barışa Çağrı: selam: Birbirlerine yaklaşan, karşılıklı olarak kişisel alanları tanışıklık varsa ya da başlayacaksa bunun simgesi göz göze, yüz yüze gelmeden önce, selam almak ya da selam vermektir.

El sallama hareketini insan bilimleri ve toplumsal ruhbilim açısından inceleyenler, bu tür hareketlerin kucaklama, sarılma hareketinden kaynaklandığını ve uzakta bulunan birine bu davranışları anlatmak için kullanılan simgeler olduklarını ileri sürmüşlerdir.

El sıkışma ve el uzatma “seninle dostça iletişim kurmak istiyorum” önerisini simgeler.
Tanrıyı Selamlama: Namaz: Birçok toplumda ve toplumumuzda selam sırasında kullanılan baş, beden, el, kol hareketleri ilkel ve çağdaş dinlerden kaynaklanan ve Tanrı’nın gücü önünde baş boyun eğen insanların yaptığı davranışların aynı biçimde ya da simgeleşmiş olarak kullanılması diye yorumlanmıştır. Namaz sırasında başla, bedenle, ellerle yapılan bütün hareketler ve bu arada söylenilen sözler Tanrı’ya inanışı dile getirmek, onun büyüklüğünü kabul edip selamlamak amacıyla kullanılmaktadır.

D. Yüzün Biçimine Göre Kişilik Yapısı: Yüzün üst bölümü saç çizgisinden kaşlara; orta bölümü kaşlardan burun ucuna; alt bölümü de burun ucundan çenenin sonuna kadar olan bölümdür. Bu üç bölümün eşit genişlikte ve uzunlukta olması güçlü, sağlam, güvenilir kişilik yapısının ölçüsü olarak kabul edilmiştir.

Yüzün alın bölümü adını da alan üst bölümü geniş ve uzun olursa, kişinin zekâ düzeyinin yüksekliğini ve başarısını gösterir.

Dikdörtgen ya da oval yüzün, genellikle üstün kişilik yapısını yansıttığı kabul edilmiş, bu insanların dengeli, düzenli, mantıklı davrandıkları, ileriyi gördükleri, eğitim ve kültüre önem verdikleri, toplum içinde kolayca sivrilip önder oldukları söylenmiştir.

Kare yüzlü olanlar için, yukarıdaki özelliklere ek olarak, bu insanların atılgan, savaşçı yönleri, açık, doğru, içten konuşmaları, kararlı yapıcı, kişilikleri vurgulanmıştır.

Üçgen yüzlü olanların iyi düşünen insanlar oldukları, iyi eğitim gördüklerinde bilim adamı ve sanatçı, kötü bir ortamda karanlık, karışık kötü işler çeviren insanlar olabilecekleri belirtilmiştir.

Yuvarlak yüzlüler, yumuşak başlı, kolay ilişki kuran, ağzının tadını bilen, rahatına düşkün insanlardır.

Kaş biçimiyle kişilik yapısı arasında türlü bağlantılar kurulmuştur. Kaşların enli, kıvrımlı ve uzun olması güçlü bir kişilik yapısının simgesi olarak kabul edilmiş, dış uçları yukarı kıvrık olanların atılgan ve yürekli; aşağı kıvrık olanların atılgan ve yürekli; aşağı kıvrık olanların çekingen, korkak oldukları gözlenmiştir. İnce yumuşak kıllı ve uzun kaşları olanların zeki oldukları, başarılı ve uzun bir yaşam sürdüklerini, buna karşılık, kalın sert kıllı ve kısa kaşlıların başarısız, geçimsiz kişilik yapıları üzerinde durulmuştur.

Gözün yapısı ve biçimi dışında donukluğu, parlaklığı, canlılığı da iletişimsel anlam taşır. Büyük ve iri gözler duygulu ve etkili, yetenekli olan, önderlik özellikleri taşıyan; küçük gözlerse içe dönük, az konuşan, kolay ilişki kuramayan kişilerde bulunur. Siyah, yeşile dönük, kahverengi gözler kişinin canlı iç dünyasını; mavi gözler serüven duygusunu gösterir.

Eski Çin yüzbilimcileri, insanları otuz dokuz hayvanın göz biçimine göre sınıflandırmışlar; anka, aslan, at, civciv, domuz, fil, kaplan, kedi, koyun, kurt, maymun, yılan gözlü gibi benzetmelerle her gözün kişilik yapısını tanımlamışlardır.

Göz göze iletişim: Birbiriyle karşılaşan iki insan, belirli bir uzaklıkta, saniyenin yarısından daha kısa bir zaman dilimi içinde karşılıklı olarak birbirinin özelliklerini görür. Göz göze durumun sürdürülmesi iletişimi sürdürmek için gerekli olan “evet” gözlerin kaçırılması ise iletişimin kesildiğini belirleyen “hayır” anlamına gelir.

Yüzün diğer kısımlarının kişilik özelliklerine yansıması şöyledir: Kemerleri ve kanatları etli burunların güçlü, kararlı, yapıcı, yaratıcı, dudağa yakın ince, sivri, uzun burunların dar görüşlü, değişme ve gelişmelere direnen, tutucu; ince ve ucu yukarı kalkık burunların da geniş görüşlü, hoşgörülü ve iyimser kişilik özelliklerini belirttiği kanısı vardır.

Çevresi belirsiz ve ince dudakların durgun, sessiz, silik, soluk; etli ve kalın dudakların güçlü, istekli, tutkulu kişilik yapısını yansıttığı belirtilmiştir.

Kulakların küçük olması, güçsüz, silik, soluk; büyük olması da atılgan, çalışkan, güçlü, yapıcı kişilik yapısının simgesi olarak değerlendirilmiştir.

Mimik Hareketleri: Kare kare incelenen filmler ve kasetler, acıma, endişe, kıskançlık, kin, korku, öfke, sıkıntı gibi elem doğrultusundaki duygulanım durumlarını belirten mimiklerin birbirini izleyen, birbiriyle birleşip bütünleşen ağlama mimikleri olduğunu ortaya koymuştur. Neşe, sevinç, umut gibi haz doğrultusundaki duygulanım durumlarını anlatan mimiklerinde gülümseme mimiklerinin birbiri ardına dizilmesinden oluştuğu anlaşılmıştır. Tüm mimiklerimizle temelde “evet” ya da “hayır” deriz.

E. Sözlü İletişim: İnsanlararası sözsüz iletişimle başlayan ilişki, ya konuşmayla sürdürülür ya da iletişimin bozulması, kopmasıyla son bulur. İnsan konuşa konuşa acısını, kederini ya da sevincini, neşesini, tüm duygularını karşısındakine aktarır; geçmişi, şimdiki durumu ve geleceğiyle kişiliğini ortaya koyar, düşünceleriyle dünya görüşünü yansıtır, kısaca kendini anlatır.

Şiir diliyle daha çok duyguları, bilim diliyle düşünceleri anlatan ve etkileyen konuşma, temelde insanın kendisini, tüm yaşamını yansıtır.

Dilbilimi: Çağdaş anlamıyla dilbilimi ancak XX. yüzyılın başlarında gelişmeye başlamış, bağımsız bir bilim dalı durumuna gelmesi, insanbilim, ruhbilim, toplumsal ruhbilim etkisinden kurtulması sonucu olmuştur. Günümüzde dilbilimi ile ruhbilim arasında yeni birleşme ve bütünleşme sonucu ruhsal dilbilim adını alan (psycholinguistic) adını alan yeni bir bilim dalı doğmuştur. Bu dal, ruhbilim ve dilbilimden faydalanarak kişinin duygularını ve bilişsel süreçlerini inceler.

(Visited 20 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 16.12.2008 tarihinde Hale tarafından, Yaşam Koçu | Daha Kaliteli Bir Yaşam İçin bölümünde paylaşılmıştır ve 360 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 2 adet mesaj daha bulunmaktadır.

İnsanı Anlamak | Prof. Dr. Özcan Köknel orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleAnkara'nın Başkent Oluşu - 13 Ekim | Ankara'nın Başkent Oluşu Hakkında Genel Bilgi - Ankara Konulu Şiirler - Ankara Marşı Sonraki MakaleAyı Dağı Efsanesi | Kırım’ın Yalı Boyunda Dünyada Henüz İnsanlar Yaratılmadığı Dönemde Cin Taifesi Denen Gurubun Hikayesi

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz