Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

[İcatlar ve Keşifler] Tekerlek | Tekerleğin İcadı – Bugüne Kadar Gerçekleştirilen En Önemli Buluş


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 13.06.2009 tarihinde Hale tarafından, Dünya Coğrafyası | İcatlar ve Keşifler bölümünde paylaşılmıştır ve 15779 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Tekerleğin İcadı

Tabiatta hiç bir örneğine rastlanmadığı halde, bize son derece doğal gelen ve modern tekniğin ekseni olacak kadar önemli bir icadı, tekerleği de Güneybatı Asya’ya borçluyuz. Elimize, tekerleğin hangi tarihte icat edildiğini gösterecek hiç bir belge geçmemiştir. Ancak bu aracın günümüze en eski çağlardan geldiği de kesindir.


Amerikalı arkeolog Speiser, Gawra’da, M.Ö. 3.000-2.500 yıllarının kalıntılarında tekerleğe rastlanmış; İngiliz meslektaşı Woolley de Ur’da, M.Ö. 2.950 yıllarından kalma mezardan bir tekerlek çıkarmıştı. Ne gibi bir ihtiyacın bu icada yol açtığı kesinlikle bilinmiyor. General Frugier‘nin ilginç ve inandırıcı varsayımına göre; Yontma Taş Çağı‘ndan başlayarak insan, avladığı hayvanı, kaya parçaları gibi bazı şeyleri taşıma ihtiyacını duymuştur. Bu soruna çare ararken, kesilmiş bir ağacın yuvarlandığını, böylece taşımayı kolaylaştırdığını fark eden insanlar yüklerini iki ağaç kütüğünün üzerine koymayı akıl ettiler. İngiliz tarihçisi Maccurdy’ye göre; tekerleğin atası, tomar denilen silindir biçiminde durulmuş kağıt ya da deridir. Bu gelişmeyi kazılar da doğrulamaktadır. Yapılan kazılarda Sümer ülkelerinde, M.Ö. 3.000’den kalma kızaklar ve arabalar çıkartılmıştır.

Tekerleğin icadını hemen arabanın izlediği kesindir. Bir çift tekerleği dingille birleştirmek ve buna demirsiz bir saban oturtmak işten bile değildir. Gerçekten de, M.Ö. 3.000 yıllarının Sümer kalıntılarında rastlanan arabalar böyledir. Sürücüsü, iki tekerleğin arasına konmuş bir eyere, ata biner gibi otururdu. Bu taslak çabuk gelişerek dört tekerlekli bir araç oldu; fakat henüz ön tekerlekler sabitti.

Bu araca ilkin hangi hayvan koşulmuştu?


Fransız arkeologu Georges Contenau‘ya göre, yaban eşeği. O dönemde, bu bölgede at bilinmiyordu ve henüz sözünü etmediğimiz Türkler atı ehlileştirmişlerdir.

Ortaçağda önemli bir rol oynayacak olan bu ulus. Orta Asya, Doğu Sibirya ve Mançurya‘da yaşamaktaydı. Henüz Yontma Taş Çağı’nda yaşayan bu göçebe halkın hayatı, Babil ve Mısır uygarlığının tam karşıtıydı. Ama onların buz gibi ve dümdüz steplerde uzanan ülkeleri.

Yakın Doğu’nun güneşli ve serin vahasının da karşıtı değil miydi?

Asyalı göçebe halkın hayatı, her çeşit yiyeceğe alışan bu yorulmaz hayvanın, atın sırtında geçiyordu. Onu gem’e alıştıran Türklerin Güneybatı Asya‘ya akınları sonucunda, bu bölgede atı tanıdı, ilk uygarlıklar, insanlığın bu en soylu buluşunu, paha biçilmez armağanını onlardan aldılar.

Koşum kayışlarıyla arabaya bağlanan atla birlikte ilk savaş aracı da doğmuş oldu. Antik dünya, arabayı ve atları bu korkunç görünümüyle ilk defa tanıyordu. Sonra M.Ö. 2.000 yılında Mezopotamya’da görülen araba, giderek Sami ırkından Hiksosların akınıyla Mısır’a girince, Firavun’un ordusunda, 1917’de ilk müttefik tanklarının Alman askerleri üzerinde yarattığı paniğe benzer bir korku yarattı. Mısırlılar hayvan gücü olarak henüz öküz ve eşekten yararlanıyorlardı. Ancak tecrübeden çabuk ders almayı bildiler. istilâcıları ülkeden atar atmaz bu yeni savaş aracını kullanmaya başladılar. Öyle ki. Mısır tarihinin en parlak dönemi olan Yeni İmparatorluk’tan kalan belgeler, Firavun’u gelecek kuşaklara savaş arabasının üstünde, bir eliyle dizginleri tutar, ötekiyle de düşmanı yere serer biçimde gösterebilmiştir.

Bunu izleyen on yüzyıl boyunca, araba, savaş alanlarında fetih aracı olarak hizmet etti. Asurlular, M.Ö. 1.000 yıllarında bir sürücünün kullandığı, iki savaşçıyı çeken çift at koşulmuş arabaları sayesinde dünyaya egemen oldular. Asur’un ünlü kralları Surgon ve Assurbanipal birçok şehirleri, güçlü savaş makineleri halini alan arabalarıyla kuşattılar.

Bu arabaların, tekerlekleri üzerine oturtulmuş ağır koçbaşlarıyla şehir kapılarına saldırdılar; savaşçılar kalkanlarının arkasına saklanarak kale duvarlarının üstüne yürüdüler. Ancak bu ağır “topçu gücü”nün yanı sıra yeni bir silahlı birlik daha meydana getirmişlerdi: Atlılar. Bir halı parçasının üzerinde oturan bu eyersiz ve üzengisiz Asur atlıları, İskender’in fetihlerine yol açan öncüler oldular.


Tekerlek, bugüne kadar gerçekleştirilen en önemli buluş olarak kabul edilir.

Eğer tekerlek olmasaydı, ağır eşya ve yükler insan ya da hayvan gücüyle taşınacak, bu da dev boyutlarda enerji harcanmasına neden ola­caktı; yani tekerlek insanlığa çok önemli bir enerji tasarrufu sağlama olanağı yaratmıştır. Tekerlekli taşıtlar ulaşımı hızlandırmış, kolay­laştırmış ve insanların ürünlerini değiş tokuş edebilmelerine olanak vermiştir. Tekerlek üretimde de büyük bir rol oynar ve bu alanda da çok büyük bir enerji tasarrufu sağlar.

Eski uygarlıklarda bazı insanlar başı ve sonu olmayan bir çember biçiminde olduğu için tekerleği bir olumsuzluk simgesi olarak görür ve bu nedenle de kutsal bir cisim olarak kabul ederdi. Ayrıca, döndüğü için tekerlek bir talih simgesi olarak görülür ve talih tanrıçası Tortuna tekerlek döndüren biri ola­rak betimlenir.

Tekerleği kimlerin bulduğu tam olarak bilinmiyor. Ama tekerlek düşüncesi, hareket ettirilmek istenen ağır cisimlerin, örneğin teknelerin, altlarına kütüklerin dizilmesi ha­linde yuvarlandığı gözlendikten sonra ortaya çıkmış olabilir. Bu tür bir tekerlek sisteminin bulunduğu bilinen ilk taşıtlar, tahta bir ılık-meyle bir arada tutulan üç kalastan oluşuyor­du. Tekerlek belki ile ilkin çömlekçilikte kullanıldı. Mezopotamya’da bugün Irak sınırları içinde ver alan bir bölge ı yaşamış olan Sümerler. İÖ 3250 gibi çok erken bir tarihte çömlek yapımında tekerlekten (çömlekçi çarkı) yararlanmış olabilirler. Çömlekçi çarkını Mısırlılar İÖ 2750 dolaylarında, Hintliler İÖ 2500’den önce ve Girit’teki Minos uygarlığını kuranlar İÖ 2010 dolaylarında kullanmaya başladılar. Çömlekçi çarkının en önemli üstünlüğü çarkın ortasına yerleştirilerek dön­dürülen yumuşak bir kil parçasına hatifçe dokunarak istenen dairesel biçimin verilebilmesiydi. İlk çömlekçi çarkları, bugünküler gibi tahta bir tabladan oluşuyordu.

İlk tekerlekli taşıtlar iki ya da dört teker­lekli arabalardı. Bu arabalar, çömlekçi çarkı kullanan topluluklarda ortaya çıktı. Sümer­ler, araba tekerleklerinin çabuk aşınmasını önlemek için tekerleğin çevresine büyük başlı bakır çiviler çakarlardı.

Önceleri bu arabalar bir verilen bir yere yiyecek taşımak ve ölen kralları mezarlarına götürmek için kullanılıyordu. Ama daha son­raları tekerlekli taşıtlar göç eden insanların ve eşyaların taşınmasında da kullanılmaya baş­landı. İÖ 1200’e gelindiğinde öküzlerin çektiği tahta tekerlekli ara­balarla kuzey ülkelerinden Mısır’a gidiliyordu.

Bu, tekerleğin bulunmasının ülkelerarası göç hareketlerinde ne kadar büyük bir rol oynadı­ğını gösteren bir örnektir.

Tekerleğin ilk kullanıldığı yerlerden biri de savaş arabalarıydı; bunlar, yayalardan oluşan düşman ordusunun üzerine hızla sürülen ağır taşıtlardı. Başlangıçta, öteki arabalarda oldu­ğu gibi savaş arabası tekerleklerinin de içleri doluydu; ama çok geçmeden, daha hafif tekerlekler kullanılırsa arabaların daha hızlı sürülebileceği anlaşıldı. İÖ 2000’den hemen sonra, Mezopotamya’da, Anadolu’da ve Persler’in ülkesinde (bugünkü İran) parmaklı tekerlek yapımı başladı. (Tekerlek göbeğini jant halkasına bağlayan ahşap ya da metal çubuklara “parmak” denir.) Bu tekerleklerin çoğunun, yaklaşık 400 yıl sonra Mısır’da ve ondan da yaklaşık 100 yıl sonra Girit’te yapılanlar gibi, ağaçtan yapılmış yalnızca dört parmağı vardı. Parmaklı tekerlekli savaş ara­baları artık eskiden olduğu gibi öküzlerle ya da daha önceleri Mezopotamya’daki gibi ya­ban eşekleriyle değil, atlarla çekiliyordu.

Geliştirilen hızlı savaş arabalarını daha az gelişmiş uygarlıklara karşı kullanan Asurlular, Hititler ve Mısırlılar geniş topraklar ele geçirdiler ve ordularında bu tür çevik araçlar bulunmayan daha önceki krallıklardan çok daha uzun ömürlü imparatorluklar kurdular.

Eski Yunanlılar İÖ 16. yüzyılda hafif savaş arabaları kullanmaya başladılar; Truva’ya karşı kullandıkları büyük savaş arabası bu tür arabaların örneklerinden biriydi. Arabayı bir sürücü sürüyor, onun arkasında bir asker bulunuyor ve araba savaş alanına ulaştığında asker arabadan aşağı atlayıp savaşa katılıyor­du. Ama İÖ 6. yüzyıla gelindiğinde Yunanlı­ları savaşlarda artık savaş arabası kullanmaz oldular.

Romalıların da savaş arabaları vardı, ama onlar savaşa bu arabalarla gitmezlerdi. Ro­malılar savaş arabalarını geçit törenlerinde ve izleyicilerde büyük heyecan yaratan, son de­rece tehlikeli araba yarışlarında kullanırlardı. Aynı sıralarda, İngiltere de içinde olmak üzere Avrupa’nın çeşitli yerlerinde yaşayan Keltler, ülkelerini istilaya gelen Romalı as­kerlere ve süvarilere karşı, metalden yapıl­mış, zarif, iki tekerlekli savaş arabaları kulla­nıyorlardı. Bu arabalarda, tekerleklerin par­mak sayısı 14’e kadar çıkabiliyor ve tekerlek çemberi, sağlam olsun diye demirle tutturulu­yordu.

Ortaçağda Avrupa’da yaşayan topluluklar insan ve yük taşımacılığında araba kullanma­ya devam ettiler, ama o dönemde tekerlekli taşıtlarda pek bir gelişme olmadı. Tekerlek­ten başka biçimlerde yararlanma da fazlaca yaygınlaşmadı. Örneğin, ilk kez İS 13. yüzyıl­da kullanılmış olan çıkrığa ve Romalılar döneminden beri bilinen tekerlekli sabana bile ender rastlanıyordu. Ama çarklarla (çark da bir tür tekerlektir) donatılmış meka­nik saatler ortaçağda ortaya çıktı; ayrıca, Romalılar zamanından beri bilinen su değir­menleri de gene ortaçağda yaygınlaştı.

15. yüzyılın sonlarına doğru Avrupalılar Amerika kıtasını keşfettiler. Çok daha sonra­ları, bu kıtadaki Mayalar, İnkalar, Aztekler gibi yerli halklardan bazılarının çok ileri bir uygarlık kurmuş olmalarına karşılık, keşif öncesinde tekerleği bilmedikleri ileri sürüldü. Ama Meksika’daki Xalapa Müzesi’nde, te­kerlekleri olan küçük bir oyuncak oselo (ya­bani bir kedi türü) vardır. Bu oyuncağın İS 6. yüzyıl ile 9. yüzyıl arasındaki bir dönemden kaldığı sanılmaktadır. Demek ki, Amerika Yerlileri tekerleği biliyorlardı, ama 16. yüzyıl­da Avrupalılardan görene kadar taşımacılık­ta ya da üretimde ondan yararlanmamışlardı.

Üzerinde çarklar bulunan eğirme makine­leri Sanayi Devrimi sıralarında bulundu ve dokuma sanayisinde çok büyük bir değişime yol açtı. Tarak makineleri de aynı dönemde bulundu; bunların da ana parçalarını çarklar oluşturuyordu. Daha son­ra aldığı biçimiyle buhar makinesi de çarkla­rın yardımıyla çalışıyordu. Tren, gemi ve fabrikalardaki makineler için gerekli güç, Hep bu tur buhar makinelerinden sağlanırdı.

Tekerlek yapım zanaatının en üst noktaya ulaştığı 17. yüzyılda her köyün bir tekerlek yapım ustası vardı; tekerlek göbeğine yük­sükler geçirir ve bu yüksüklere de tekerlek parmakları oturtulurdu. Sonra bu parmakla­rın üzerine yan vana getirildiğinde tam bir çember oluşturacak biçimde kesilmiş eğri parçalardan oluşan tekerlek çemberi ya da kasnağı çepeçevre geçirilirdi, Son işlem olarak da tekerlek yapım ustası ile demirci, tekerlek kasnağıyla aynı çapta olan bir demir çemberi ateşle kızdırırlardı. Demir çember ısınınca genleşir (çapı biraz büyür) ve böylece tekerlek kasnağının üzerine geçirilebilirdi. Sonra üzerine su dökülerek demir soğutulur, soğuyan demir büzülürken bütün tekerlek parçalarının sıkıca birbirine geçmesini sağlar ve bu sırada patlamayı andıran şiddetli sesler çıkardı.

Yolların büyük ölçüde geliştirildiği 18. yüzyılda tekerlekli taşıtlar iyice yaygınlaştı. Daha önceleri yollar oldukça kötü durumdaydı. Yüzeyleri düz ve sert değildi; o kadar çamurlu ve delik deşiktiler ki üzerlerinde tekerlekli araç­ların yol alabilmesi olanaksızdı. Mallar bir yerden bu yere çoğu kez at sırtında ya da suyoluyla taşınırdı. Sanayi Devrimi ilerledik­çe, çok sayıda fabrikanın ürettiği büyük miktarlardaki ürünün taşınabilmesi için bu yöntemlerin uygun olmadığı anlaşıldı. Thomas Telford (1757–1834) ve John McAdam ( 1756–1836) gibi yol mühendisleri, tekerlekli taşıt trafiğinin hızla akmasına elverişli yol yüzeyleri yaptılar. Yüzyılın sonuna yaklaşırken yeni, sert yüzeyli yollar üzerinde atlı yolcu arabaları gibi çok sayıda tekerlekli taşıt kullanılır oldu.

Bu taşıtların tekerlekleri ağaçlan yapılırdı ve çevrelerine demir bir cember şerit geçirilirdi. Demiryolu taşıtlarının tekerlekleri, bugün ol­duğu gibi çelikten yapılır ve tekerleğin üzeri­ne bir kenarı çıkıntılı bir çember geçirilirdi (Flanş olarak bilinen bu kenar çıkınlısı teker­leğin kayıp raydan çıkmasını önler.) Kenarı çıkıntılı, yani flanşlı tekerleği 1900’de William Jessop buldu.
19. yüzyılda karayolu taşıtlarının tekerlekleri de metalden yapılmaya ve tekerleği korumak için çevresine, havayla şişirilmiş lastik takılmaya baskındı. Bu lastikler daha önce bulunmuştu, ama ancak 1887’den sonra kullanıma girdi. Bu tur tekerlekleri olan otomobiller 19. yüzyılın atlı yol arabalarının verini aldı. 19. yüzyılda ortaya tekerlek büyüklükleri birbirinden farklı ilk bisiklet türleri çıkmaya başladı. Günümüzdeki bisikletin iki tekerleği de aynı büyüklüktedir.

Bugün, önceki zamanlara göre birbirinden çok farklı taşıtlarda da tekerleklerden yararlanır. Ayın pü­rüzlü yüzeyinde gitmek için bile tekerlekli taşıtlar tasarlanmıştır. Günümüzde bir mühendis, dişli çarklardan yararlanarak Taş Devri’nin bütün insanlarınca uygulanabilecek olandan çok daha büyük gücü tek bir makineyle üretebilmektedir.

(Visited 81 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 13.06.2009 tarihinde Hale tarafından, Dünya Coğrafyası | İcatlar ve Keşifler bölümünde paylaşılmıştır ve 15779 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

[İcatlar ve Keşifler] Tekerlek | Tekerleğin İcadı - Bugüne Kadar Gerçekleştirilen En Önemli Buluş orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleÜtopya | Thomas More - Yunanca “Olmayan Yer” Sözcüğünden "Yaratılmış" Kelime İle Aynı İsmi Taşıyan Kitap Sonraki MakaleTürk Kardiyoloji Derneği – TKD | Halkın Kalp Ve Damar Sağlığını Korumak Amacıyla Etkinlik Gösteren Sivil Toplum Kuruluşu

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz