Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Halk Oyunlarının Tarihçesi | Atatürk Halk Bilimi Ve Folklor – Türkiye’de Halk Biliminin GeçmiÅŸi


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 23.09.2007 tarihinde hale tarafından, Türk Kültürü ve Geleneklerimiz bölümünde paylaşılmıştır ve 12192 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Halk Oyunlarının Tarihçesi

Halk Oyunlarının Doğuşu


Türkler, birlikte yaÅŸama önemli ölçüde deÄŸer veren, törelerine baÄŸlı, yaratıcı insanlar olarak kabul edilir. Tarihte ilk Türk uygarlıklarından Samanların, Hunluların, OÄŸuzların günümüze uzanan belgelerinden, geleneklerine baÄŸlı olarak yapılan törenlerinin en önemli bölümünü Halk Oyunlarının oluÅŸturduÄŸunu anlamaktayız. Ortan Asya’daki Atalarımızın oyunları ile ilgili ilginç belgelere rastlanmaktadır. Çinli bir ÅŸair hanım, Han Beyi’ne gelin gelmii ve memleketine gönderdiÄŸi mektupta Hunluların adetlerinden manzum alarak ÅŸu ÅŸekilde söz etmiÅŸtir. DAVULU HER GECE DURMAZ DÖVERLER TA GÃœNEÅžLER DOÄžANA DEK DÖNERLER! Bu yazı sıra oyunlarının (M.Ö 2000) yıllarında ateÅŸ çevresinde davul eÅŸliÄŸinde oynandığınıve güneÅŸin doÄŸuÅŸunu, batışını çevredeki doÄŸal olayları öyküleyen halk oyunlarının sabahlara dek sürdürüldüğünü kanıtlayan bir belgedir.

Anadolu’da yaÅŸayan Türk uygarlıklarında ise Asya’dan getirdikleri geniÅŸ kültür birikimleri ile eski Anadolu uygarlıklarının kültür ürünlerinin özümlenmesini görmekteyiz. Bunun sonucu uygarlıkların beÅŸiÄŸi Anadolu’da, Atalarımız, yaratıcı gücü, sanat anlayışı, beÄŸeni ve becerilerinin de katkısıyla deÄŸer biçilmez halk oyunlarımızı oluÅŸturmuÅŸlardır. Anadolu’da yaÅŸayanlar dil, din, tarih, yerleÅŸim alanı ve ekonomik iliÅŸkiler bakımından çeÅŸitli kültürlere baÄŸlıydılar. Türkler Orta Asya’dan getirdikleri Hititlerin, Frigya, Ä°yon, Bizans kültür birikimleri üzerinde, Selçuklular ve Osmanlılarla sürdürerek geliÅŸtirdiler. Bu yücelme sonucunda ortaya çıkan deÄŸer biçilmez halk oyunlarımızı, gelenekler içinde törenlerimizde yaÅŸatarak bütün çeÅŸitleri ile günümüze kadar getirdiler. Halk oyunları toplum üyelerince kabul görerek insan davranışlarını öğrenilen ve kuÅŸaktan kuÅŸaÄŸa aktarılan kültür ürünü olarak yerini aldı.

İlkel ve Gelişmiş Topluluklarda Halk Oyunlarının Yeri


İlkel insanlarda hayat, düşüncelerle değil devinimlerle başlamıştır. Bu insanların teori ile pratiği birbirinden ayıramadığı ve zihinsel soyutlamanın hayatlarına yeterince girmediğini görmekteyiz. Zaten bu aşamada henüz teoriden bahsetmekte mümkün değildir. Ve yalnız ilkel tapınma törenleri söz konusudur. İlkel tapınma da henüz pratiktir ama emekten bilinçli olarak ayrılmış bir pratiktir. Bu törenlerde yapılan tapılan en önemli bölümü yansılama ( öykünme) danslarından oluşurdu. Böylece bugünkü öykünme bize atalarımızdan miras kalmış bir özelliktir diyebiliriz.

İlk insanlar bir işi yapabilme yeteneğini geliştirmek için o işi yapmadan önce temsili olarak ortaya koyup taklit ederlerdi. Böylece nesnel bir işlevi yerine getirmek için öykünme (taklit) doğmus oluyordu. Atalarımız bazen doğayı evcilleştirmek, bazen avına bir üstünlük, bazen de totemin doğa üstü güçlerinden yararlanmayı törenlerinde amaçlıyor ve işlerinin bir çoğunluğunu danslarla yerine getiriyorlardı. İlkel toplumlarda dinsel törenler, bireyleri toplumla yaşamaya zorluyor ve koyduğu kurallarla ilişkilerin uyumlu ve dengeli yaşamın da daha az sorunlu olmasına yardımcı olunmasını sağlıyorlardı. Törenlerde oynanan oyun bir görevi üstlenip bu ödevi yerine getirmektir. İnanci, oynanan oyunun bireyleri bağlayıcı nitelikte ve belli amaçlara yönelik olduğu düşüncesini açıklamaktadır. Bu nedenle törenlerde yapılan danslar zamanla belli kural ve kalıplara bağlanarak yaşatılmış ve daha sonraki kuşaklara taşınmşıtır. İlkel insanlarda yaşamlarını sürdürmek için ihtiyaçlardan doğan bu danslar, deneyler sonucu gelişerek sanatın ilk halkalarını oluşturdu. İlkel insanı yaratmakta, gücünü artırmakta ve yaşayışını zenginleştirmede kendine gerçek bir yol buldu.

Ava çıkmadan önce yapılan çılgın dans, topluluğun güven duygusunu gerçekten artırıyordu. Yüze sürülen savaş boyaları, atılan savaş çıglıkları savaşçıyı daha kararlı yapıyordu. Ayrıca düşmanı da ürkütebiliyordu.Ürkütücü doğa karşısındaki güçsüz yaratık (insan) gelişmesinde yaptığı dansların büyük etkisinden destek alıyordu.

Eski Mısır Uygarlığından kalan bazı resimler, BENI HASAN mezarlarında bulunup, dansın temel figürlerini, hareket sıralarını göstermektedir. Tek, çift veya grup halinde yapılan dansların dramatik, lirik ve şekillerini, din kültür, taklit, ifade savaş temeline dayanan çeşitlerini resimlerden izlemek mümkün olmaktadır. Eski Mısırlılarda da bir çok uygarlıkta görüldüğü gibi, dans inanç gereği ibadet amacıyla yapılırdı.Tanrılar içi yapılan ayinlerde, hasat ve bereket için yapılan şenlik ve törenler, dansın değişmez gösterisiydi. Eski Mısırlılar cenaze törenlerinde dramatik danslar yaparlardı. Başka toplumlarda bu tür cenaze törenlerinde dansa ender rastlanır. Özellikle yüze maske takılarak yapılan bu dansa ölüm dansı denilirdi. Mısırlılar da ve diğer toplumlarda olduğu gibi dans yaparken müzik aleti çalar, özel giysiler giyer, tempo tutarak eşlik ederlerdi.

Eski Yunan Uygarlığında, dansın önemli bir eÄŸitim unsuru ve her yaÅŸta yapılan bir uÄŸraÅŸ olduÄŸunu görmekteyiz. Büyük oyunların programlara alınması, yarışmalarda derece alanlara ödüller verilmesi, dansın kültür ve sanat deÄŸerleri yanında “Spor” çesitleri içinde yer aldığını göstermektedir. Ayrıca eski Yunanlıların vücut eÄŸitiminde dansın önemli bir yeri vardır. KiÅŸide iÅŸ verimini saÄŸlayan, eÄŸlence içinde ve müzik esliÄŸinde yapılmasi halk danslarına olan ilgiyi önemli ölçüde arttırmıştır. O dönemin bilim adamlarının, bilge kiÅŸilerinin de iyi birer dansçı olduklarinı ve halk danslarına önem verdikleri konusunda önemli belgelere rastlanmaktadır. Eski Yunanlılar dans yaparken özel giysiler giyer, maskeler kullanıp, müzik eÅŸliÄŸinde ÅŸarkılarla dans ederlerdi. Böylece hayatlarının özünü ve yaÅŸamlarının çeÅŸitli yönlerini yansıtan hareketlerin anlamını pekiÅŸtirip, zenginleÅŸtirmiÅŸlerdir. Yunanlıların dansları da genellikle insan iliÅŸkilerini ve iç dünyalarını dogmaca (dogal) anlatan hareketlerden oluÅŸur. Yunanlıların “Eleusis” ayinlerinde, bireyi kendinden geçiren, tanrısallığa ulastıran danslar yapılmıştır. Bu danslar bireylerde, boÅŸalım, arınma ve doyum saÄŸlama amacını gerçekleÅŸtiriyordu.

İlkel ve Gelişmiş Toplumlarda Dans Kavramı

İlkel toplumlar da raksın anlamı o kadar önemlidir ki, her hareketi başka başka olayların temsili sayılmaktadır. Örneğin; bugün bile, Amerika yerlileri Afrika da çıplak gezen vahşi kabilelerin oyunlarında mana hakimdir. Ava çıkmadan önce toplu olarak yapılan çılgın danslar güven duygusunu arttırır, yüze sürülen savaş boyaları savaşçıları daha kararlı yapar ve düşmanı ürkütüp korkutur diye düşünülmektedir. Bütün bunlar tehlikeli ve ürkütücü doğa karşısında ki güçsüz yaratık insanın gelişmesinde büyüden büyük destek beklediğini açıklamaktadır. İlkel toplumların yaşamlarını sürdürebilmeleri için ihtiyaçtan doğan bu danslar, deneyler sonucu gelişerek sanatın ilk halkalarını oluşturmuştur.


Ä°lkel toplumlar törenlerde oynadıkları tüm oyunları görev olarak üstlenip, bir görevi yerine getirdiklerine inanırlardı. Bu amaçla törenlerde yapıla gelen danslar zamanla belli kural ve kalıplara baÄŸlanarak daha sonraki kuÅŸaklara aktarılırdı. VahÅŸi ( ilkel )’lerin manidar rakslarına karşın geliÅŸmiÅŸ toplumlarda mana kaybolup, hareket hakim olmuÅŸtur. Medeni raks ÅŸekil ve görünüm olarak çok geliÅŸmiÅŸ olsa da , yaÅŸantımızdakı olaylarda görülme sıklığı, manidarlığı ve önemini kaybetmiÅŸtir. Özellikle danslardaki mana yerini sanatsal hareketlere bırakmıştır. Çünkü insanların en önemli iÅŸi raks deÄŸildir.

Günümüzde, Halkbilimin içinde doÄŸan ve onun içinde geliÅŸen halk oyunlarımızın, tüm bilgi edinme kaynaklarından etkilendiÄŸi ve bu çabalardaki ortak payda olan bilgilenme sonucunda, kontrollü deÄŸiÅŸkenlerin deÄŸil, toplumun ihtiyacı olan yönelmelere yardımcı olunması sentezlerine ulaşıldığı gözlenmektedir. Bundan anlaşılacağı gibi, “Oyun kültürün doÄŸuÅŸunda baÅŸlıca etkendir.” O halde kültürün kapsamı için de yer alan sanatın da kökeninin “oyun” olduÄŸunu ve sanatın doÄŸuÅŸunda önemli bir rolünün bulunduÄŸunu söylemek mümkündür.

Türk Halk Kültüründe Halk Oyunlarının Yeri

Ãœlkemizde halk oyunlarının çalışmalarda, eÄŸitimde, kültürde ve diÄŸer alanlarda deÄŸerlendirilmesi ancak bu yüzyılda önem kazanmıştır. “Oyun, kültürün doÄŸuÅŸunda baÅŸlıca etkendir.” Buna göre kültürün kapsamı içinde yer alan sanatın da kökeninin “oyun” olduÄŸunu ve sanatın doÄŸuÅŸunda önemli bir rolünün bulundugunu söylemek mümkündür. Tarihte ilk Türk uygarlıklarından; Samanların, Hunların, OÄŸuzların geleneklerine baÄŸlı olarak yaptıkları törenlerin önemli bir bölümünü halk oyunlarını oluÅŸturduÄŸunu, bugüne kadar gelebilen belgelerden anlıyoruz.

Anadolu’da yaÅŸayan Türk uygarlıklarında ise, Asya’dan getirdikleri geniÅŸ kültür birikimleri ile Anadolu uygarlıklarının kültür ürünlerinin özümlenmesini görmekteyiz. Bunun sunucu olarak uygarlıkların beÅŸiÄŸi olan Anadolu’da Atalarımızın yaratıcı gücü, sanat anlayışı, beÄŸeni ve becerilerinin de katkısıyla deÄŸer biçilmez halk oyunlarımız ortaya çıkmıştır. Türklerde danslar; kılıçla, mumlarla, kutsal sayılan araçlarla oynanırdı. UÄŸur getirmesi için yapılan halk oyunlarına sıkça rastlanmaktaydı. Günümüzde bunların kalıntıları danslarımızın bir çoÄŸunda görülür. Bu dansların kutsal amaçlarının zamanla ortadan kalkarak eÄŸlence için yapıldığını görüyoruz. Anadolu’da ölüm dansına (ölen kiÅŸi için yapılan) rastlamamaktayız. Birçok yabancı ülkede günümüzde bile görülen ölüm dansı eskiden bazı Türk boylarında da yapılmamaktaydı. Tarihsel süreç içinde oluÅŸan din olgusu, halk oyunlarına kökenlik etmiÅŸ, onun ayin biçimi ve ibadet gelenekleri bu ulusal kaynağı ÅŸekillendirmiÅŸtir. Ä°badet devinimleriyle oluÅŸan figürler motifler, ilkel din sistematizmi içinde imajlarını oluÅŸturarak ve düşünsel yapıda belirginleÅŸerek anlam kazanmış, yine, ayinsel fonksiyonlar içeren dinsel ilahiler, varlıklar dünyasının ve tabiattaki tabii seslerin taklidi biçimindeki terennümlerden ortaya çıkmıştır. Ä°nisiasyon ayinlerinin ürünü olan bu deÄŸerler, toplumların tarihsel geliÅŸimi içinde, bilinç dışı olmak üzere, nesilden nesile aktarılarak yine dinsel ortamında iÅŸlenmiÅŸ ve geliÅŸtirilmiÅŸtir.

Zaman içerisinde Türk Toplumu’nun çeÅŸitli yabancı dinlere girmesi, onların kültürel ve dinsel etkisinin altında kalması, somut ve anlaşılır anlamlar taşıyan devinimleri ve melodileri, soyut ve anlamı bilinmeyen, dinselliÄŸi kaybolmuÅŸ danslar ÅŸekline dönüştürmüştür. Her biri bir dinsel inanç ve eylemi ifade eden devinimler, anlamlarından ve özel giysilerinden soyutlanması sonucu “Köçek” danslarında olduÄŸu gibi erotik bir anlam kazanmasına neden olmuÅŸtur. Türkler Orta Asya’dan getirdikleri kültür birikimlerini, Hititlerin, Frigya, Ä°yon, Bizans kültür birikimleri ile pekiÅŸtirerek, Selçuklular ve Osmanlılarla sürdürerek yücelttiler. Bu yüceltme sonucunda ortaya çıkan paha biçilmez halk oyunlarımızı gelenekler içinde törenlerimizde yaÅŸatarak bütün çeÅŸitleri ile günümüze kadar getirdiler.

Günümüzde halk oyunları ile ilgili çalışma, araştirma, derleme ve gösteriler çeşitli kuruluşlar tarafindan yürütülmektedir. Dünyada hiçbir ülkede bulunmayan zenginlikteki halk oyunlarımız, kendi halkımıza ne yazik ki basit bir eğlence aracı olarak yansıtılmaktadır. Genelde konu bir kültür ünitesidir. Onun içindir ki, konuya kültür açısından bakmak gerekmektedir. Oysa ülkemizde, halk kültür ürünlerinin en yaygın olanı, halk oyunları başta olmak üzere yalnız tanıtma amaç edinilmiştir. Gerekli bilimsel çalışmalar yapılmadan, yüzeysel ve dayanağı olmayan biçimde konulara el atılmıştır. Sonuç olarak bir kültür hazinesi olan halk oyunlarımızın gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir şekilde aktarılması ve hak ettiği seviyeye ulaştırılması en büyük görevimiz olmalıdır.

1900 Yılından Günümüze Halk Oyunları Çalışmaları

Halk dansları çalışmalarında yöntem konu, kadro alan gibi kuramsal bilgiler yanında araÅŸtırma, inceleme, derleme ve gösteri gibi uygulamalarla da karşılaşılmaktadır. Bu bakımdan baÅŸlangıçtan zamanımıza kadar olan çalışmalarda sık sık deÄŸiÅŸik konulara öncelik verildiÄŸi görülmektedir. ÖrneÄŸin; baÅŸlangıçta sadece halk danslarının öneminden söz edilirken, cumhuriyetin kuruluÅŸ yıllarında yazılan yazılarda zeybek gösterileri ele alınmaya baÅŸladı. 1929’da halk danslarının filme alındığını öğreniyoruz. 1950 yıllarından sonra ise festivallerle birlikte anılmaya baÅŸlanmıştır. Türkiye’de halk dansları ile ilgili ilk yazı 1900 yılında Riza Tevfik (Bölükbaşı) tarafından yazılmıştır. “Raks” baÅŸlığıi taşıyan bu yazıda halk dansları üzerine bugün bile aktüalitesini kaybetmeyen konulara deÄŸinilmiÅŸ, önemli bilgilere yer verilmiÅŸtir. Bu nedenle de bu yazı Türkiye’deki halk dansları ile ilgili çalışmaların baÅŸlangıcı olarak kabul edilebilir. ” Raks hakkında” adlı bu yazıdan sonra, halk dansları 1917 tarihinde okullarımıza girmiÅŸ ve öğretilen ilk dansta zeybek olmuÅŸtur. Bu zeybege “Tarcan” zeybeÄŸi denmesinin nedeni de Selim Sırrı Tarcan tarafından derlenmiÅŸ olmasıdır. Bu oyunun ilk defa Ä°stanbul Ögretmen okulu öğrencileri tarafından Ä°dman Bayramında halka sunulduÄŸunu görmekteyiz. Cumhuriyet yönetiminin kurulması ile halka eÄŸilme ve halkla kaynaÅŸma aÅŸamasınin ilk aÅŸamasına geçilmiÅŸtir. 1926 yılında Ä°stanbul Belediyesi tarafından konservatuar Halk müziÄŸi derleme gezileri düzenliyor ve bu gezilerde Halk danslarına da yer veriyordu. Ayrıca Selim Sırrı Tarcan Ocaklarında konferanslar verip Zeybek oyunları, gösterileri düzenliyordu. 1927 yılında kurulan Halk Bilgisi DerneÄŸi’nin Tüzüğünde halk danslarına “raks” adlı bir ana madde koyulduÄŸunu fakat konuya fazla eÄŸilmediklerini söyleyebiliriz.

1929 yılında halk dansları ilk kez filme saptandı. Ä°leriyi iyi gören halkbilimcilerimizde Yusuf Ziya DemircioÄŸlu, Mahmut Ragip Gazimihal, Feruh Arsunar ve Abdülkadir Ä°nan’dan kurulu bir ekip sinema operatörü aracılığı ile Trabzon, Rize, Erzincan ve Erzurum halk danslarını Ä°stanbul Konservatuarı adına filme aldılar. Bu olayın önemli olmasının nedeni ise, halk danslarının bundan kırk yıl sonra bilimsel nitelikli olarak ilme alınabilmesidir.

Halk dansları 1932 yılında kurulan Halkevlerinde kendini gösterme fırsatı buldu. Dağınık bir biçimde yapılan çalışmalar düzenli, bilinçli bir ÅŸekilde yapılmaya baÅŸlanarak tüm yurt düzeyine yayıldı. Tüm illerde halk dansları toplulukları kuruldu. Ankara baÅŸta olmak üzere festivaller düzenlenmeye baÅŸlandı. 1941 yılında halk dansları üzerinde bilimsel çalışmalar sürerken Vahit Lütfü Salcı araÅŸtırmalarını “Gizli Türk Dini Oyunları” adlı eserinde toplayarak yayınladı. 1944 yılında Kasım Ãœlgen’in 3 ciltlik “DoÄŸu Anadolu Oyun Havaları” yayınlandı. Bu kitapta ilk defa oyunların notaları, ayak hareketleri resimlerle çizilerek halk danslarının kalıcı olmasını saÄŸladı. 1951 yılında Halkevleri siyasi gerekçelerle Adalet Partisi tarafından kapatılınca, halk dansı topluluklarının çatısı altında barındıkları yuvasıi dağılmiÅŸ oldu. Bu duruma Ãœniversite ve Yüksek okullarımızdakı gençler, sahipsiz ve ilgisiz kalan halk oyunlarımıza sahip çıktılar. 1955 yılında ilk defa bir kurum olarak Yapı ve Kredi Bankası bu kültür hizmetine sahip çıktı. Türk halk danslarını geliÅŸtirmek ve yaÅŸatabilmek amacıyla “Türk Halk Danslarını YaÅŸatma ve Yayma Tesisi” adlı bir bölüm kurdu ve yuvasız kalan halk oyunlarımızı bu çatı altında barındırdı. Bu çatı altında deÄŸerli bilim adamlarımız 14 yıl halk danslarını geliÅŸtirmek, yaÅŸatmak ve yaymak için çalıştılar. Yüzlerce araÅŸtırma ve rapor hazırlandı. Foto, film ve teyple saptamalar yapıldı. Halk oyunları festivalleri düzenlenerek buralarda 600’e yakın dans gösterildi. Bu çalışmalarda 1600 kadar dans olduÄŸu bunların 400 kadarının yaÅŸamakta olduÄŸu anlaşıldı. Tesiste yapılan tüm çalışmalar ve hazırlanmış olan bant, nota, foto, film ve dia gibi dans ve müzik ürünlerinden yararlanılarak Sadi Yaver Ataman tarafından hazırlanan “100 Türk Halk Oyunu” adlı eser, Yapı Kredi Bankası tarafından 1975 yılında yayınlandı.

Günümüzde ise Halk oyunları ile ilgili çalışma, araÅŸtırma, derleme ve gösteriler çeÅŸitli kuruluÅŸlar tarafından yürütülmektedir. Cumhuriyet döneminde Halkevleriyle baÅŸlayan ve giderek büyük kentlerde Okul, Dernek, Klüp ve topluluklarca sürdürülen Halk oyunları çalışmalarına; Turizm Bakanlığı, Milli EÄŸitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanığı, Köy Ä°ÅŸleri Bakanlığı ve Dış Ä°ÅŸleri Bakanlığına baÄŸlı çeÅŸitli kuruluÅŸlar katılmıştır. 1966 yılında Milli EÄŸitim Bakanlığı bünyesinde “Milli Folklor Ensitüsü” kurulmuÅŸ olup daha sonra Kültür Bakanlığına baÄŸlı “Milli Folklor AraÅŸtırma Dairesi” ne ( M.F.A.D) dönüştürülmüştür. Turizm bakanlığı bünyesinde “Devlet Halk Dansları TopluluÄŸu” oluÅŸturulup, Gençlik Ve Spor Bakanlığına baÄŸlı Ä°zcilik ve BoÅŸ Zamanları DeÄŸerlendirme Genel Müdürlüğünde Halk Oyunları Åžubesi kurulmuÅŸtur. 1970 yılından sonra Turizm ve Tanıtma Bakanlığı halk dansları ekiplerini yurt dışı uluslar arası gösterilere göndermeye baÅŸladı. Halk oyunları ekipleri daha sonra Japonya- Osaka fuarındaki gösterilere, 1972 yılında ise Fransa’nın Diyon ÅŸehrindeki ulusararası Halk Dansları festivaline gönderildi. Bundan sonra artık Avrupa gezileri dönemi baÅŸladı. Åžu anda I.T.Ãœ Türk Musukisi Devlet Konservatuarı, Ege Ãœniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı ve Sakarya Ãœniversitesi Devlet Konservatuarı içerisinde yer alan Halk Oyunlari Bölümleri Bilimsel olarak Halk oyunları çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.

Halk Bilimi ve Folklorün Gelişimi

DoÄŸumdan ölüme kadar insanların yaÅŸantısında yer alan maddi ve manevi bütün kültür öğelerini bilimsel olarak derleyen, araÅŸtıran, deÄŸerlendiren ve bunların sistematik bir açıklamasını yaparak insanlığın kültür tarihini ve özellikle halk kültürünün genel geliÅŸme kurallarını inceleyen, kültürler arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları belirleyip ortaya koyan, gerektiÄŸinde de bu bilimsel sonuçların halkın yararına olacak biçimde düzenleyip halka aktaran ve hatta birtakım uygulamalarda bulunan bir bilim dalıdır.Bilim adamları, insanla uÄŸraÅŸan bilim dalları içinde, folklorun da diÄŸer toplum bilimlerinden ayrılması görüşünü savunmuÅŸlardır. Bu yolda ilk adım 22 AÄŸustos 1846 yılında Ä°ngiltere’de arkeolog ve yazar olan W.J. Thoms tarafından atılmıştır. Thoms yayınlanan bir yazısında, o güne kadar halk edebiyatı, halk adetleri, halk ürünleri adı altında deÄŸerlendirilen ürünleri folklorun bir parçası olarak açıklanmıştır. Bu görüş kısa zamanda baÅŸta Avrupa ülkeleri olmak üzere, bütün dünyada etkisini göstermiÅŸ ve folklora bağımsız bir bilim dalı olarak bakılmaya baÅŸlanmıştır.

Folklor terim olarak tükçeye çevrildiÄŸinde “folk=halk, lor=bilim, bilgi” karşılığı “halk bilgisi” ya da “halk bilimi” olmaktadır.

Artık folklor birçok bilimlerin kavÅŸak noktasında bulunan ya da onlarla birçok konuları, ortaklaÅŸa paylaÅŸan bir bilimdir. Ä°nsanlardan insana uzanan bir kültür olan folklor, “alanı insan, konusu özgün kültür olani bilimsel yönten anlayışı ve alana özgü araÅŸtırma, teknikler aracığı ile elde ettiÄŸi bulgularla genellemeler düzeyinde kuramlara ulaÅŸmayı amaçlayan, toplumsal bilimler içerisinde bir bilimdir. Folklor bir ülke yada belirli bir bölge halkına iliÅŸkin maddi ve manevi alandaki kültürel ürünleri konu edinen, bunları kendine özgü yöntemleriyle derleyen, sınıflandıran, çözümleyen, yorumlayan ve son aÅŸamada da bileÅŸime vardırmayı amaçlayan bir bilimdir. Folklor malzemeleri, halkın meydana getirdiÄŸi ürünlerdir. derlenen bir malzemenin, folklorik sayılması için malzemenin anonim olması, kuÅŸaktan kuÅŸaÄŸa geçmesi, geleneksel olması gerekir. Yani, derleme yapılan türkünün o köyde, yörede yaygınlık kazanmış olması, bilinmesi, sözlerinin ve ezgisinin anonim olması yada varyantlarının olması, o türkünün folklorik deÄŸerini kuvvetlendirmektedir.

(Visited 120 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 23.09.2007 tarihinde hale tarafından, Türk Kültürü ve Geleneklerimiz bölümünde paylaşılmıştır ve 12192 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 2 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Halk Oyunlarının Tarihçesi | Atatürk Halk Bilimi Ve Folklor - Türkiye\'de Halk Biliminin Geçmişi orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleTruva (Troya) Savaşı Efsanesi | Zaman: MÖ 13. yy - Mekan: Çanakkale'nin Güneyi Sonraki MakaleAtatürk'ün Biyografisi

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz