Edebiyatın Bilimlerle Ä°liÅŸkisi | Bilim Ve Edebiyat – Edebiyat Ve Sosyoloji – Edebiyat Ve Psikoloji – Edebiyat Ve Felsefe
Hale - 5 Şubat 2012 Dünya Edebiyatı ve Edebi Kişilikler 0 0 Okunma : 1971
İçerik Hakkında Bilgi
- Bu içerik 19.04.2009 tarihinde Hale tarafından, Dünya Edebiyatı ve Edebi KiÅŸilikler bölümünde paylaşılmıştır ve 5522 kez okunmuştur.
Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum
İçerik ve Kategori Araçları
- Kategoriye Abone Ol
- Makalenin Çıktısını Al
- Makaleye Yorum ekle
- Son Güncellenme Tarihi: 2 Ocak 2012, Pazartesi 11:57
Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi
Bilim Ve Edebiyat
Bu iki benzeÅŸmezi karşı karşıya koyuyoruz, zorla yatışÂtırıyoruz, sonuca bakarak, boynumuzu büküp göz göre göre, bilimin kesinlik ölçüleri açısından edebiyatın büyük bir yenilgiye uÄŸradığını söylüyoruz.Peki ya edebiyat? Hangi sonucu ileri sürebilir?
Mikrobiyolojinin, fiziÄŸin, toplumbilim ile ruhbilimin ortaya koyduÄŸu göz kamaÅŸtırıcı sonuçlarla yarış dışı bırakılmamış mıdır?Bilimler, kesin kavrayışımızı görünmez alanlara dek büyütürlerken, edebiÂyat gene de sevgiyle, doÄŸumla, ölümle uÄŸraÅŸmakta, belki bugünkü iki Almanya arasındaki iliÅŸkiler üzerine çöken sis perdesini biraz aralamakta, bunu yaparken bile kiÅŸisel talihsizlikler üzerine birtakım boÅŸ yakınmalar sunmaktadır. Bilime oranla, bilgimizde pek alçakgönüllü bir artış saÄŸlayan bütün bunlar, verilen emeÄŸe deÄŸer mi?Mantığa uygun gibi gözüken bu soru, aynı zamanda yanlıştır.
Edebiyat ile bilimin yöneldikleri amaçlar arasındaki ayrım hatırlandığında, bu yanlışlık iyice ortaya çıkacaktır.Hiçbir bilim adamı gerçeÄŸin rastlantı yönüyle uÄŸraÅŸmaz; hiç biri, yalnız ÅŸu an için geçerli olan bir kesitle, geliÅŸigüzel ayrıntılarla yetinmez. Belirsiz, geÂliÅŸigüzel, rastlansal özelliklerden uzak olanın aranmasında, rastlantı bir yana itilmiÅŸ, yenilmiÅŸtir. Varılmak istenen ÅŸey, kurallılık, geçer bir kuram, her zaman tam çıkan genel bir hesaptır.
Böylece, gerçek bize önceden kestirebileceğimiz bir kurallılık içinde yaklaşır, hiç değilse öyle tanırız onu. Peki ya edebiyat? hiç bir zaman insan davranışlarının genel formüllerini bulgulamak gibi bir amaca yönelmiş değildir. Kuramlara ya da temel bilgilere ulaşmak için, rastlantıyı kendi içinden kovmaz. Geçici kesitlerle ayrıntıyı hiç bir zaman önemsiz gereçler olarak hor görmez. Edebiyatta bilme, geçici, öznel, değişmeye uğrayabüecek bilmedir.Bilimde anlama kesin bir tutumu gerektirirken, edebiyat bizi kazanılmış belli bir görüşü benimseyip benimsememe konusunda özgür bırakır.
BaÅŸka deÂyimle, çekim yasaları karşısında söyleyecek tek sözümüz bile yoktur; buna karÂşılık Thomas Mann’m Hans Castorp’u bize kimileyin zamanını çar çur eden bir zavallı, kimileyin de hastalığıyle olgunluk kazanan bir yaÅŸama hastası olarak gözükür. Edebiyat, iki yönlüye, belirsize, geliÅŸigüzele kapalı deÄŸildir; bilimdeki bilme sürecinin tam tersine, edebiyatta yer almak bu niteliklerin hakkıdır. Bu, hem anlama, hem de bilme konusunda aynıdır.
Edebiyatla bilim, her ne olursa olsun, aynı çıkış noktasından iÅŸe baÅŸlarlar: Bilgi. Ama ÅŸimdi hemen, bu iki baÅŸka anlamda bilginin ayrılıklarını belirtmeliyiz.Birinci durumda bilgi, bir düzene bir sisteme baÄŸlanmış, kesin olgulara, taÂrihlere, sayılara dayanan güvenilir bir yer kazanmıştır.
Ä°kinci durumda hiç bir güvenceye dayanmayan bir bilgi çıkar karşımıza : DeÄŸiÅŸkendir, geliÅŸigüzeldir, hep aynı kalmaz, ama dünyanın bir kavranışını dile getirdiÄŸi ölçüde, garip bir bütünlük de taşır. Kimyacı, yeni patlayıcı maddelerin formüllerini tanır, yönetir; yazar ise bu formüllerdea doÄŸan korkuyu yönetir. Bu iki tür bilginin birbirinden baÅŸkalığı hiç ortadan kalkmaz, ancak, baÅŸkalık kalsa da bu iki tür bilgi birbirini bütünler. Bu nedenle, insanın ük bakışta var sandığı durumun, edebiyatla bilim arasında bir yarış du” umunun varlığına düpedüz inanmıyorum. Bilme süreci, bilginin niteliÄŸi… Bu yolda daha baÅŸka ayrımların araÅŸtırılÂmasında insan, bilim ile edebiyatın ortaya koydukları soruların da yüzde yüz karşıt sorular olmadığını görür. Bilim, sorularını kendi adına koyar ortaya; buna karşılık edebiyat, okurları adına da sorar.Bilim, sorularını bilinmeyene yöneltirken, edebiyat ise bilinir sanılana, dolayısıyle de, deÄŸiÅŸmez gibi gözükene yöneltir. En sonunda edebiyat, kendisi için, karşılıksız soruların da var olduÄŸunu kaÂbul eder; öte yandan, bilim belli birtakım soruların neden karşılıksız kaldığını araÅŸtırmak zorundadır.
Böylece, sorularını soruÅŸlarında da, edebiyat ile bilimin birbirleriyle yarıÂÅŸan karşıtlar olmak zorunda bulunmadıkları açıkça ortaya çıkar. Çünkü bilimin ağına takılan ile edebiyatın kapanma düşen, birbirinden ayrı ÅŸeylerdir. Tabiî, edebiyatla bilimin birbirine karşıt olduÄŸu sanısı bir yanlış anlamaya da yol açtığından, edebiyatın bilim çağında kendisine düşen görevi yeniden tanımlamak zorunda olduÄŸu gerçeÄŸi küçümsenemez.
Nasıl bir görev?
Bu görev kuramsal olarak kavranan konularda bilgi vermek, katı bilgiler sunmak olamaz.
Bilimlerle aydınlanmış bir dünyada edebiyat her ÅŸeyden önce tek bir göÂrünümü konu edinir : ÅžaÅŸkınlığı en son göz kamaÅŸtırıcı bilgilere sahip olduÄŸu zaman bile geçmeyen ÅŸaÅŸkın bireyin çarpıtılmış, karanlık resmi, görüntüsü.
Bilim yan tutmaz kuramlarıyle bu iÅŸi yapamaz. Ama burada yan tutan bir edebiyatın görevleri baÅŸlar. Genel bir kaygının temel nedenlerini tanımlamak; tasarılarımızın neden baÅŸarıya ulaÅŸamadığını belirtmek; korkuyu anlaşılır kılÂmak, umuda bir ad takmak: Bütün bunlar, görevin içinde yer alır.Ayrıca, ÅŸu giriÅŸimler de kolay kolay bir yana itilemez : Korkuları yatıştırÂmak, çekilen yokluÄŸu deÄŸiÅŸtirebilir bir durum olarak anlatmak; dilin olanaklarıÂnı deneyerek, yanlış ya da doÄŸru eylemlerin var olduÄŸunu kanıtlamak. Bütün bunları, konuÅŸan bir resim biçiminde, ya da ÅŸiirsel bir ÅŸifreye aktararak görüÂnür kılmak: Yetmez mi bunca görev? Dahası da var.
Edebiyat her çaÄŸda yapageldiÄŸi iÅŸi bilim çağında da sürÂdürebilir : Okurda, anlatılanları doÄŸrudan doÄŸruya paylaÅŸma isteÄŸi uyandırmak. BaÅŸka deyimle: Stiller ile kimlik sorununu ortaya koymak, Oskar Matzerath ile aÅŸağı orta tabaka cehenneminin boyutlarını vermek; Hans Schnier ile kuÅŸkuyu doÄŸrulamak, Karsch ile de bir sınırlılık durumunu belirlemek.Bu paylaÅŸma isteÄŸinden, kendimizle ilgili bilgiler doÄŸar. Kendi olanaklarıÂmızı dener, aynı zamanda kendi sınırlarımıza çarparız.
Ä°ÅŸte edebiyatın görevleri böylesine apaçık, olanakları da tanımlanabilir niÂteliktedir. Nerdedir bu olanaklar? Edebiyat, kendi çağıyle uyum göstermek, ÅŸimdiyi anlatmak uÄŸruna, yalnız ÅŸimdiki belli bir dönemin sorunlarını ortaya koymakla kalmamalı, bilimin vargılarını da göz önünde tutmalıdır.Edebiyat kuÅŸkusuz da olamaz, hele kendinden kuÅŸkusuz hiç olamaz. EdeÂbiyatın sorunsuz kaldığı an, yeni bir katı kurallar döneminin gelmesinden korkÂmalıyız.
Edebiyat etkili olabilmek için karşıt sorulara karşılık verebilmeyi, ama her ÅŸeyden önce, okuduÄŸu ÅŸeyleri onayladığı gibi yadsıyabilecek özgürlükte açık kafalı okurları gereksinir.Sık sık söylendiÄŸi, her zaman da söylenebileceÄŸi gibi: Edebiyat, ancak ikinÂci kiÅŸi, otelci, okur, bir yapıtı kendince kavrayıp tekrarlayacak, hatta yaratacak kiÅŸi varsa, vardır.
Tabiî edebiyata ara sıra gerekli olan şey, büyük bir etkisizliğe düşmemek için, sorularını sürdürmekte direnmek, hiç yılmadan direnmektir.
Siegfried LENZ.
Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum
Bu içerik 19.04.2009 tarihinde Hale tarafından, Dünya Edebiyatı ve Edebi KiÅŸilikler bölümünde paylaşılmıştır ve 5522 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 3 adet mesaj daha bulunmaktadır.
Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi | Bilim Ve Edebiyat - Edebiyat Ve Sosyoloji - Edebiyat Ve Psikoloji - Edebiyat Ve Felsefe orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...