Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Edebiyatın Bilimlerle Ä°liÅŸkisi | Bilim Ve Edebiyat – Edebiyat Ve Sosyoloji – Edebiyat Ve Psikoloji – Edebiyat Ve Felsefe


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 19.04.2009 tarihinde Hale tarafından, Dünya Edebiyatı ve Edebi KiÅŸilikler bölümünde paylaşılmıştır ve 5522 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi

Bilim Ve Edebiyat


Bu iki benzeşmezi karşı karşıya koyuyoruz, zorla yatış­tırıyoruz, sonuca bakarak, boynumuzu büküp göz göre göre, bilimin kesinlik ölçüleri açısından edebiyatın büyük bir yenilgiye uğradığını söylüyoruz.Peki ya edebiyat? Hangi sonucu ileri sürebilir?

Mikrobiyolojinin, fiziğin, toplumbilim ile ruhbilimin ortaya koyduğu göz kamaştırıcı sonuçlarla yarış dışı bırakılmamış mıdır?Bilimler, kesin kavrayışımızı görünmez alanlara dek büyütürlerken, edebi­yat gene de sevgiyle, doğumla, ölümle uğraşmakta, belki bugünkü iki Almanya arasındaki ilişkiler üzerine çöken sis perdesini biraz aralamakta, bunu yaparken bile kişisel talihsizlikler üzerine birtakım boş yakınmalar sunmaktadır. Bilime oranla, bilgimizde pek alçakgönüllü bir artış sağlayan bütün bunlar, verilen emeğe değer mi?Mantığa uygun gibi gözüken bu soru, aynı zamanda yanlıştır.

Edebiyat ile bilimin yöneldikleri amaçlar arasındaki ayrım hatırlandığında, bu yanlışlık iyice ortaya çıkacaktır.Hiçbir bilim adamı gerçeğin rastlantı yönüyle uğraşmaz; hiç biri, yalnız şu an için geçerli olan bir kesitle, gelişigüzel ayrıntılarla yetinmez. Belirsiz, ge­lişigüzel, rastlansal özelliklerden uzak olanın aranmasında, rastlantı bir yana itilmiş, yenilmiştir. Varılmak istenen şey, kurallılık, geçer bir kuram, her zaman tam çıkan genel bir hesaptır.


Böylece, gerçek bize önceden kestirebileceğimiz bir kurallılık içinde yaklaşır, hiç değilse öyle tanırız onu. Peki ya edebiyat? hiç bir zaman insan davranışlarının genel formüllerini bulgulamak gibi bir amaca yönelmiş değildir. Kuramlara ya da temel bilgilere ulaşmak için, rastlantıyı kendi içinden kovmaz. Geçici kesitlerle ayrıntıyı hiç bir zaman önemsiz gereçler olarak hor görmez. Edebiyatta bilme, geçici, öznel, değişmeye uğrayabüecek bilmedir.Bilimde anlama kesin bir tutumu gerektirirken, edebiyat bizi kazanılmış belli bir görüşü benimseyip benimsememe konusunda özgür bırakır.

BaÅŸka de­yimle, çekim yasaları karşısında söyleyecek tek sözümüz bile yoktur; buna kar­şılık Thomas Mann’m Hans Castorp’u bize kimileyin zamanını çar çur eden bir zavallı, kimileyin de hastalığıyle olgunluk kazanan bir yaÅŸama hastası olarak gözükür. Edebiyat, iki yönlüye, belirsize, geliÅŸigüzele kapalı deÄŸildir; bilimdeki bilme sürecinin tam tersine, edebiyatta yer almak bu niteliklerin hakkıdır. Bu, hem anlama, hem de bilme konusunda aynıdır.

Edebiyatla bilim, her ne olursa olsun, aynı çıkış noktasından işe başlarlar: Bilgi. Ama şimdi hemen, bu iki başka anlamda bilginin ayrılıklarını belirtmeliyiz.Birinci durumda bilgi, bir düzene bir sisteme bağlanmış, kesin olgulara, ta­rihlere, sayılara dayanan güvenilir bir yer kazanmıştır.

Ä°kinci durumda hiç bir güvenceye dayanmayan bir bilgi çıkar karşımıza : DeÄŸiÅŸkendir, geliÅŸigüzeldir, hep aynı kalmaz, ama dünyanın bir kavranışını dile getirdiÄŸi ölçüde, garip bir bütünlük de taşır. Kimyacı, yeni patlayıcı maddelerin formüllerini tanır, yönetir; yazar ise bu formüllerdea doÄŸan korkuyu yönetir. Bu iki tür bilginin birbirinden baÅŸkalığı hiç ortadan kalkmaz, ancak, baÅŸkalık kalsa da bu iki tür bilgi birbirini bütünler. Bu nedenle, insanın ük bakışta var sandığı durumun, edebiyatla bilim arasında bir yarış du” umunun varlığına düpedüz inanmıyorum. Bilme süreci, bilginin niteliÄŸi… Bu yolda daha baÅŸka ayrımların araÅŸtırıl­masında insan, bilim ile edebiyatın ortaya koydukları soruların da yüzde yüz karşıt sorular olmadığını görür. Bilim, sorularını kendi adına koyar ortaya; buna karşılık edebiyat, okurları adına da sorar.Bilim, sorularını bilinmeyene yöneltirken, edebiyat ise bilinir sanılana, dolayısıyle de, deÄŸiÅŸmez gibi gözükene yöneltir. En sonunda edebiyat, kendisi için, karşılıksız soruların da var olduÄŸunu ka­bul eder; öte yandan, bilim belli birtakım soruların neden karşılıksız kaldığını araÅŸtırmak zorundadır.

Böylece, sorularını soruşlarında da, edebiyat ile bilimin birbirleriyle yarı­şan karşıtlar olmak zorunda bulunmadıkları açıkça ortaya çıkar. Çünkü bilimin ağına takılan ile edebiyatın kapanma düşen, birbirinden ayrı şeylerdir. Tabiî, edebiyatla bilimin birbirine karşıt olduğu sanısı bir yanlış anlamaya da yol açtığından, edebiyatın bilim çağında kendisine düşen görevi yeniden tanımlamak zorunda olduğu gerçeği küçümsenemez.

Nasıl bir görev?

Bu görev kuramsal olarak kavranan konularda bilgi vermek, katı bilgiler sunmak olamaz.
Bilimlerle aydınlanmış bir dünyada edebiyat her şeyden önce tek bir gö­rünümü konu edinir : Şaşkınlığı en son göz kamaştırıcı bilgilere sahip olduğu zaman bile geçmeyen şaşkın bireyin çarpıtılmış, karanlık resmi, görüntüsü.


Bilim yan tutmaz kuramlarıyle bu işi yapamaz. Ama burada yan tutan bir edebiyatın görevleri başlar. Genel bir kaygının temel nedenlerini tanımlamak; tasarılarımızın neden başarıya ulaşamadığını belirtmek; korkuyu anlaşılır kıl­mak, umuda bir ad takmak: Bütün bunlar, görevin içinde yer alır.Ayrıca, şu girişimler de kolay kolay bir yana itilemez : Korkuları yatıştır­mak, çekilen yokluğu değiştirebilir bir durum olarak anlatmak; dilin olanakları­nı deneyerek, yanlış ya da doğru eylemlerin var olduğunu kanıtlamak. Bütün bunları, konuşan bir resim biçiminde, ya da şiirsel bir şifreye aktararak görü­nür kılmak: Yetmez mi bunca görev? Dahası da var.

Edebiyat her çağda yapageldiği işi bilim çağında da sür­dürebilir : Okurda, anlatılanları doğrudan doğruya paylaşma isteği uyandırmak. Başka deyimle: Stiller ile kimlik sorununu ortaya koymak, Oskar Matzerath ile aşağı orta tabaka cehenneminin boyutlarını vermek; Hans Schnier ile kuşkuyu doğrulamak, Karsch ile de bir sınırlılık durumunu belirlemek.Bu paylaşma isteğinden, kendimizle ilgili bilgiler doğar. Kendi olanakları­mızı dener, aynı zamanda kendi sınırlarımıza çarparız.

İşte edebiyatın görevleri böylesine apaçık, olanakları da tanımlanabilir ni­teliktedir. Nerdedir bu olanaklar? Edebiyat, kendi çağıyle uyum göstermek, şimdiyi anlatmak uğruna, yalnız şimdiki belli bir dönemin sorunlarını ortaya koymakla kalmamalı, bilimin vargılarını da göz önünde tutmalıdır.Edebiyat kuşkusuz da olamaz, hele kendinden kuşkusuz hiç olamaz. Ede­biyatın sorunsuz kaldığı an, yeni bir katı kurallar döneminin gelmesinden kork­malıyız.

Edebiyat etkili olabilmek için karşıt sorulara karşılık verebilmeyi, ama her şeyden önce, okuduğu şeyleri onayladığı gibi yadsıyabilecek özgürlükte açık kafalı okurları gereksinir.Sık sık söylendiği, her zaman da söylenebileceği gibi: Edebiyat, ancak ikin­ci kişi, otelci, okur, bir yapıtı kendince kavrayıp tekrarlayacak, hatta yaratacak kişi varsa, vardır.

Tabiî edebiyata ara sıra gerekli olan şey, büyük bir etkisizliğe düşmemek için, sorularını sürdürmekte direnmek, hiç yılmadan direnmektir.

Siegfried LENZ.

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 19.04.2009 tarihinde Hale tarafından, Dünya Edebiyatı ve Edebi KiÅŸilikler bölümünde paylaşılmıştır ve 5522 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 3 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Edebiyatın Bilimlerle İlişkisi | Bilim Ve Edebiyat - Edebiyat Ve Sosyoloji - Edebiyat Ve Psikoloji - Edebiyat Ve Felsefe orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleKüçük Åžeyler | Prof.Dr. Ãœstün Dökmen Sonraki MakaleHasta - Yaralının Taşınması..

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz