Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Dinler Tarihi Ansiklopedisi: Nuh Peygamber


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 28.11.2007 tarihinde bosnak tarafından, Dinimiz Ä°slam | Ä°slam Büyükleri bölümünde paylaşılmıştır ve 374 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Nuh Peygamber

Her ÅŸey, Sir Leonard Wooley isimli amatör bir Ä°ngiliz arkeoloÄŸun Mezopotamya’da yaptığı kazılar sırasında baÅŸlamıştı. Ele geçen bulgular, o güne kadar bir efsane gözüyle bakılan Nuh Tufanıyla baÄŸlantılıydı. Batı insanı çok haklı sebeplerden dolayı Kitab-ı Mukaddes’i güvenilir bir kitap olarak saymadığı için bu kitapta anlatılan Tufan olayını da mitolojik bir hikaye olarak deÄŸerlendirmekteydi. Ama Wooley’in araÅŸtırması bu inancın yanlışlığını ortaya koyuyordu. Özellikle sevinenler Hıristiyan ve Yahudi din adamları oldular. Derhal heyetler oluÅŸturulup çalışmalara baÅŸlanıldı.


Bu arada dünyanın her tarafında yapılan araÅŸtırmalar, Tufan’ın hemen bütün toplumların efsanelerinde yer aldığını gösterdi. Asya’da 13, Avrupa’da 4, Amerika’da 37, Avustralya ve Okyanusya adalarında ise 9 adet Tufan efsanesi tespit edilmiÅŸti. Bunların en ÅŸaşırtıcısı da Hopi kızılderililerine ait olanıydı. Denizden çok uzakta, Kuzey Amerika’nın güney batısında yaÅŸayan Hopilerin destanlarında kabaran suların ülkelerini baÅŸtan baÅŸa kapladığı, daÄŸların tepelerine kadar yükseldiÄŸi ve yeryüzündeki canlıları yok ettiÄŸi anlatılıyordu. Amerika’nın eski sahiplerinden olan Azteklerin destanlarında ise Tufan’ın süresi bile veriliyordu. Bütün bunlar, insanlık tarihinin hemen hemen baÅŸlarında meydana geldiÄŸini gösterir.

Sir Leonard Wooley’in bulduÄŸu izler, Nuh Tufanı deÄŸildi elbette. Mezopotamya ve çevresinin zaman zaman yaÅŸadıkları büyük çaplı su baskınlarından birinin iziydi. Öte yandan, arkeolojik araÅŸtırmalarda ele geçen bulgular büyük bir tufanın yaÅŸandığını ortaya koyuyordu. Bunun yanısıra bulunan her parça Tevrat’ın tahrif edildiÄŸini, Kur’ân-ı Kerim ve Hadis-i Åžeriflerin doÄŸruluÄŸunu teyid ediyordu. Gerçekten Kitab-ı Mukaddes öylesine tahrif edilmiÅŸ, olaylar öylesine birbirine karıştırılmıştı ki Nuh aleyhisselam adeta iki ayrı tufanı yaÅŸayan bir peygamber durumunda resmedilmiÅŸtir. Bu acımasız tahrifat, ileride göreceÄŸimiz gibi hala devam etmektedir.

NUH KAVMÄ°


Kur’ân-ı Kerim, Tufan’ı Nuh aleyhisselamın etrafında geliÅŸen bir olay olarak bildirmektedir. Hazret-i Nuh, alabildiÄŸine dejenere olmuÅŸ bir kavme peygamber olarak gönderilmiÅŸtir. Bu topluluk putlara tapınır, insanlara zulmeder ve kötülüğün her türlüsünü açıkça iÅŸlerdi. Nuh aleyhisselam yüzyıllar süren mücadelesine raÄŸmen onlardan çok azını Allahü Tealanın varlığına ve birliÄŸine inandırabilmiÅŸti.

Fahreddin-i Râzî hazretlerinin bildirdiÄŸine göre yola gelmemelerinin üç sebebi vardı; “Birincisi; kendi aralarından çıkmış bir fani insana peygamberlik makamını yakıştıramamışlardı. Ä°kincisi; Nuh aleyhisselama inanan insanlar, hayat seviyeleri düşük, fakir insanlardan oluÅŸuyordu. EÄŸer Nuh aleyhisselam gerçekten peygamber olsaydı, kendisine zenginler ve kavmin ileri gelenleri baÄŸlanırlardı. Üçüncüsü ise; onlara göre kavmin ileri gelenlerin zengin ve kudretli olmaları zeki kiÅŸiliklerinden kaynaklanıyordu. Bu sebeple fakir kiÅŸiler aptaldı ve muhatap alınmaya deÄŸmezdi.”

Bu kavmin ne zaman yaÅŸadığı bilinmemektedir. Elimizde bu kavimle ilgili iki önemli ipucu vardır ki bunlardan birisi Nuh aleyhisselamla ilgili Kur’ân-ı Kerim’de verilen süre ve Gemi’nin Cûdî dağına oturması haberidir. Geminin, sonrakilere ibret olarak bırakıldığını biliyoruz. BulunduÄŸunda yaşı tespit edilebilecek ve böylece Nuh kavminin hangi zaman diliminde yaÅŸadığı öğrenilebilecektir. Nuh aleyhisselamın ömrü ise, eÄŸer o dönemin zaman anlayışına bir atıf yapmıyorsa insanlığın, bilinenden çok eski dönemlerinde yaÅŸadıklarını gösterir.

Gelelim efsanelere. Bütün kavimlerde en eski arkeolojik bulgularda bile Tufan’dan efsanevi olarak bahsedilmektedir. Bu bulguların en eskisi MÖ. 6 bin sene öncesine ait olmasına raÄŸmen bile yine de efsane olarak görmekteyiz. Bu da, Nuh kavminin tahminlerden çok çok önceki devirlerde yaÅŸadığını göstermektedir. Şüphesiz Ayet-i Kerimelerde pek çok iÅŸaretler var ama iÅŸin erbabının konuya eÄŸilmesiyle anlaşılacaktır.

İLK PUTÇULUK

Ä°nsanlığın ilk devirlerinde, sanıldığı gibi insanlar putperest deÄŸillerdi. Saf ve duru bir yaratıcı inançları vardı. Zamanla bu inanış dejenere olmuÅŸtu. Hazret-i Âdem’den Hazret-i Nuh’a kadar olan dönemde putperestlik yaygın deÄŸildi. Ancak, Nuh kavminde iÅŸler deÄŸiÅŸti. Bu kavmin dindarlıkta temayüz etmiÅŸ; Vedd, Suva, YeÄŸus, Yeuk ve Nesr isminde beÅŸ önemli ÅŸahıs vardı. Bunlar bin nakle göre Ä°dris aleyhisselamın eshabıydılar.

Birbiri ardınca vefat etmeleri büyük üzüntü meydana getirdi. Geride kalanlar da onların hatırasını canlı tutmak amacıyla onlara benzeyen beş heykel yaptılar. Zaman zaman heykelleri ziyaret eder, o Sâlih insanların nasihatlerini birbirlerine anlatırlardı. Ne var ki bir kaç nesil sonra gelenler, söz konusu heykelleri putlaştırarak Tanrı ilan ettiler. Artık putperestlik bu topluluğun resmi dini olmuştu. İnanç sapkınlığı ahlaki ve sosyal çözülmeyi de beraberinde getirince Allahü Teala Nuh aleyhisselamı peygamber olarak onlara gönderdi.


PEYGAMBERLİĞİ

Nuh aleyhisselam işte bu topluluğun içinde doğmuş ve yetişmiş birisiydi. O, yeryüzüne gönderilmiş ilk Resuldür. Gerçi peygamberlik müessesesinden haberdar olan ve kendilerini ibadete verip peygamberlik beklentisinde olanlar vardı. Fakat bu şerefin bir rivayete göre marangoz olan ve mütevazi bir hayat süren Nuh aleyhisselama verilmesi, ilahi gayeyi kavrayamayan o insanları da tepkiye sürükledi. Bununla da kalmayarak putperestlerin safına geçmişlerdi. Öyle ki hanımı ve öz oğlu da Nuh aleyhisselama inanmıyorlar ve onu yalancılıkla itham ediyorlardı.

Böylece tüm halk Nuh aleyhisselamı yalanlamakla kalmıyor, onu horluyorlardı. Çocuklara taÅŸlatıyorlar, Nuh aleyhisselamı dövdürüyorlardı. Bu topluluÄŸun içinde bulunan ve Hazret-i Nuh’a inanan 80 kadar mümine de çeÅŸitli iÅŸkencelerde bulunuyorlardı. Böyle davrandıkları takdirde ilahi gazapla karşılaÅŸacakları ihtar edildiÄŸinde ise; “Bunca senedir seni yalanladığımız halde herhangi bir azap gelmediÄŸine göre sen yalancının birisin. Madem ısrar ediyorsun, korkuttuÄŸun azabı getir” diye açıkça meydan okuyorlardı.

Nuh aleyhisselam, peygamberliÄŸin verdiÄŸi engin ÅŸefkat ve merhametle mütecavizleri yatıştırmaya çalışıyor, “Allahü Teala dilerse o azabı başınıza getirir. Siz bu konuda Rabbimi engelleyemezsiniz. Yine onun izni olmadan, size ne kadar nasihat etsem de faydasızdır. O sizin Rabbinizdir. Mutlaka ona döneceksiniz” diye nasihat ediyordu.

Nuh aleyhisselamı davasından vazgeçiremeyeceklerini anlayan topluluk, bu sefer iÅŸi öldürme tehtidine kadar vardırdı. Artık iyice artan baskılar karşısında Hazret-i Nuh Rabbine yalvardı; “Rabbim, yeryüzünde inkarcı bırakma. DoÄŸrusu bu inkarcıların, sana inanan bir avuç insanı da yoldan çıkarmasından korkuyorum. Rabbim, beni, annemi, babamı ve sana inanan erkek ve kadınları bağışla. Yalnızca zalimleri yok et.”

GEMÄ°NÄ°N Ä°NÅžASI

Yapılan duaların akabinde Allahü Teala’nın emirleri gelir; “Ey Nuh, önceden sana iman edenlerden baÅŸka, kavminden hiç kimse iman etmeyecek. O halde sana yapılanlara kederlenme . Bizim vahyimizle bir gemi yap. Zulmedenler hakkında da ÅŸefkate kapılıp azabın kaldırılması için sakın dua etme. Çünkü onlar suda boÄŸulacaklardır.”

Bu emirler üzerine, Nuh aleyhisselam hemen harekete geçer. O zamana kadar görülmemiÅŸ boyutlarda olan geminin planlarını bizzat Cebrâil aleyhisselam bildiriyor, Nuh aleyhisselam da kendisine iman edenlerle beraber gemiyi inÅŸa ediyordu. Kur’ân-ı Kerim’in buyurduÄŸu ÅŸekliyle gemi; elvahlı ve düsurlu idi. Elvah; levhin çoÄŸuludur. Levh de tahta gibi yassı ÅŸeylere verilen isimdir. Düsur ise; disarın çoÄŸuludur. Geminin parçalarını birbirine baÄŸlayan nesne (çivi, halat, perçin vb.) anlamlarına gelmektedir. Müfessirler bu bilgilerden geminin, birbirine raptedilmiÅŸ tahta plakalardan inÅŸa edildiÄŸini söylemiÅŸlerdir.

Geminin inşası hızla sürerken putperest topluluk müminlerle alay ediyorlardı. Bu kadar büyük bir geminin yüzemeyeceğini iddia ediyorlardı. Bununla da kalmayıp geceleri geminin içine girip ihtiyaçları gidermek suretiyle pisletiyorlardı.

Çalışmaların tamamlanmasından sonra, ilahi bir iÅŸaret olmak üzere “tennûr, faryâb etmeye baÅŸladı.” Tennûr; fırın, ocak anlamına gelmektedir. Cevâlikî ve Sa’lebî’ye göre ekmek piÅŸirmek için yerde açılmış ve çamurla sıvanmış, içi ateÅŸ dolu olan yerdir. Ä°slam alimleri Hazret-i Havvâ’nın ekmek piÅŸirmek için kullandığı fırını da tennur olarak isimlendirmiÅŸlerdir. Faryâb ise; kuvvetle, ÅŸiddetle kaynamak anlamına gelmektedir. Tennûr’un ÅŸiddetle kaynaması atmosferik bir dizi hadisenin baÅŸladığına iÅŸaretti. Ä°lim adamları, göğün boÅŸalabilmesi için çok ani ve muazzam ısı deÄŸiÅŸikliklerinin olması gerektiÄŸini söylerler. Belki de bölgedeki yanardaÄŸlar aniden faaliyete geçerek atmosferdeki bu ısı deÄŸiÅŸikliÄŸini meydana getirmiÅŸti.

Ä°ÅŸaret alınınca; “Her cinsten birer çifti ve inkarcılar müstesna inanan insanları gemiye bindir” mealindeki ilahi emir geldi. Nuh aleyhisselam bu emri süratle yerine getirdi; “Binin gemiye, onun yüzmesi de, durması da Allahü Tealanın adıyladır.” Gemiye biniÅŸ sona erince olaylar birbiri ardınca geliÅŸiverdi. Bu durum Kur’ân-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır; “Bunun üzerine biz de gök kapılarını boÅŸanan sularla açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. Her iki su, belirtilen bir ölçüye göre birleÅŸti. Ardından gemi, Allahü Teala’nın korumasında daÄŸlar gibi dalgaların arasında akıp gitti.”

Bu korkunç olay, kesin olarak bilinmeyen bir zaman ve kapsamda, Allahü Teala’nın takdir ettiÄŸi sürece devam etti. Ä°slam alimleri bu sürenin 6 ay civarında olduÄŸunu bildirmiÅŸlerdir. Neticede, gemidekiler kurtulurken, geriye kalan tüm insanlar helak oldular. Nihayet; “Ey arz suyunu yut, ey gök sen de yaÄŸmurunu tut” emri geldi. Böylece sular çekildi. Gemi Cûdî’ye oturdu. Kur’ân-ı Kerim’de Tufan ve geminin izlerinin sonraki nesiller için saklandığı belirtilmekte ve “Buna raÄŸmen ibret alan var mı?” buyurulmaktadır.

Tufan’ın bir bölgeyi mi, yoksa bütün Dünya’yı mı kapladığı konusunda tereddüt vardır. Bazı alimler Kur’ân-ı Kerim’de geçen; “Biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik” ilahi sözünü delil göstererek bir bölgede olduÄŸuna iÅŸaret etmiÅŸlerdir. Ancak bazı alimler de; “Tufan, Kur’ân-ı Kerim’de mutlak olarak zikredilmiÅŸtir. Arabi dil kaidelerine göre böyle mutlak ve kayıtsız söylenen ifadelerle o ÅŸeyin kemali kastedilir. Dolayısıyla Tufan bütün dünyayı kaplamıştır” demiÅŸlerdir.

TUFANIN Ä°ZLERÄ°

Bu bilgilerden sonra baÅŸlangıç noktamıza dönelim. Ä°ngiliz arkeolog Sir Leonard Wooley, 1922-1929 yılları arasında, Mezopotamya’nın antik ÅŸehirlerinden Ur’da uzun kazılar yaptı. Wooley ve ekibi, büyük baÅŸarılar göstererek MÖ. 4. bin yılından kalma kral mezarlarını ortaya çıkardılar. Mezopotamya tarihinin öğrenilmesinde dönüm noktası olan bu çalışmalar sırasında arkeolojik deÄŸeri çok yüksek kap, kaçak, miÄŸfer, silah vs. yanında Tufan’dan önceki kralların listesini ihtiva eden kil tabletler de bulundu. O zamana kadar kral listeleri mitolojik olarak görülüyordu.

Tabletlerin bulunmasından sonra, Wooley vakit kaybetmeden aynı yerde kazılara devam etti. Ne var ki 12 metre daha derine inildiğinde izler tamamen kesilmişti. Tarihi hiçbir bulguya rastlanmıyordu. Bu arada toprağın yapısı incelendiğinde tuhaf bir şeyle karşılaşıldı. Zemin tamamen balçıkla kaplıydı, fakat bu kadar derinlikte saf balçığın ne işi vardı? Üstelik kazı çukurunun dibi, denizden çok uzakta ve nehir seviyesinden de bir kaç metre daha yukarıdaydı. Hiçbir arkeolog tatmin edici cevabı bulamamıştı.

Wooley kazıyı devam ettirdi ve daha aşağılara indi. Derken 3 metreden fazla derinlik tutan balçık tabakası birden bire kesildi. Şimdi normal toprak tabakalarına gelindiği düşünülebilirdi ama hayır, zımpara taşlarına ve kap-kacak gibi eşyalara rastlanılmıştı yeniden. Demek oluyordu ki bu çok eski medeniyetin üzerini 3 metrelik balçık tabakası örtmüş, en üstte de Ur medeniyeti yeşermişti.

Balçığın sebebi ve kapladığı sahayı öğrenebilmek için civar bölgelerde bir dizi kazı daha yapıldı. Ä°lk çukurdan 300 metre uzakta açılan ikinci çukurda da aynı sonuç elde edildi. Wooley, bu sefer de yüksekçe bir tepeyi kazdırdı. Sonuç deÄŸiÅŸmemiÅŸti, Böylece, balçık yığılmasının, ancak çok kuvvetli bir su baskını, yani Tufan’ın eseri olabileceÄŸine dair rapor hazırlandı ve bütün dünyada heyecanlı yankılar doÄŸdu. Bu arada bazı çevreler su baskınının dar bir çevrede yaÅŸandığını ileri sürmüşlerdi ama yeni kazılar, onların iddiasını iflas ettirdi. Åžuruppak kralı Ubartutu zamanında bölgenin bütünüyle korkunç bir felakete uÄŸradığı ve kültür izlerinin tamamiyle gömüldüğü açıkça anlaşılıyordu.

Tufanla ilgili olarak Mezopotamya dışında etraflıca bir çalışma yapılmadığından, su baskınının nerelere kadar uzandığını tam olarak bilemiyoruz. Tahmin edilen mıntıka, Basra körfezinin kuzeybatısında, 400 mil uzunluğunda ve 100 mil genişliğinde bir sahadır. Olayın tarihi ise, MÖ. 4 binden çok önceki yüzyıllardır. Bu tufan bildiğimiz Nuh tufanı değildi elbette. Ama bu bile, geniş çaplı bir su baskınının neler yapabileceğini göstermesi bakımından önemlidir.

Öte yandan yapılan jeolojik araÅŸtırmalar, mahiyeti bilinemeyen sebeplerden dolayı dünyamızın yer yer bir kaç defa suya gömüldüğünü gösteriyor. Miami Ãœniversitesi’nden jeokimyacı Jerry Stip’e göre, dünyanın yaÅŸadığı en müthiÅŸ su baskını, günümüzden yaklaşık 11,600 sene önce olmuÅŸtur. Ancak bütün bu bulgular Nuh aleyhisselam zamanındaki tufana ait midir bilinememektedir.

Mezopotamya dışında yapılacak kazıların bizi sonuca daha fazla yaklaÅŸtıracağı muhakkaktır. Özellikle Hazret-i Nuh’un inÅŸa ettiÄŸi geminin kalıntıları ortaya çıkarılabilirse Tufan!ın ne zaman meydana geldiÄŸini öğrenmemiz mümkün olacaktır.

Alıntıdır

(Visited 6 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 28.11.2007 tarihinde bosnak tarafından, Dinimiz Ä°slam | Ä°slam Büyükleri bölümünde paylaşılmıştır ve 374 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Dinler Tarihi Ansiklopedisi: Nuh Peygamber orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleAtatürk Günlüğü - Today | 29 Ocak - January Sonraki MakaleSeni Seviyorum | Nazım Hikmet Ran

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz