Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Deyimler Sözlüğü | [V-Y] Vız gelmek (vız gelip tırıs gitmek): Hiç önemsememek, aldırış etmemek


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 10.02.2008 tarihinde Sema tarafından, Deyimler Sözlüğü - Güzel Deyimlerimiz bölümünde paylaşılmıştır ve 12607 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


AÇIKLAMALI DEYİMLER SÖZLÜĞÜ


Vadesi gelmek (yetmek): 1. Ömrü sona ermek, eceli gelmek, ölmek. 2. Süresi dolmak, ödeme zamanı gelmek.”

Vakit geçirmek: Oyalanmak, bazı şeylerle meşgul olarak zamanın geçmesini sağlamak.

Vakit kazanmak: 1. Karşı tarafı oyalayarak zamanı uzatmak. 2. Bir şeye ayrılan ya da harcanan zamanı uzatmak.


Vakitli vakitsiz: Rastgele bir zamanda, gelişigüzel, uygun bir zamanı gözetmeden.

Vaktini öldürmek: Zamanını yararsız, gereksiz, boş işlerle ya da hiç iş yapmadan, boş yere geçirmek.”

Vara yoğa karışmak: Her şeye, üstüne lâzım olsun olmasın her işe karışmak.

Vebali boynuna olmak: Bir işin günahını yüklenmek

Velveleye vermek: Gereksiz bir heyecana, telâşa düşürmek

Vıdı vıdı etmek: Söylenip durmak, hemen her şeyi eleştirip beğenmediğini söyleyerek durmadan konuşmak, etrafındakileri rahatsız etmek.

Vız gelmek (vız gelip tırıs gitmek): Hiç önemsememek, aldırış etmemek.

Volta atmak: Bir aşağı bir yukarı dolaşmak, gidip gelmek.

Vur dedikse öldür demedik ya!: Bir isteği, dileği yerine getirirken aşırılığa kaçıp da işi berbat edene karış söylenir.


Vurduğu yerden ses getirmek: Eli ağır olmak, çok kuvvetli vurmak.

Vur patlasın çal oynasın: Aşırı zevk ve eğlence; aşırı zevk ve eğlenceye düşkün kimsenin parasını bu yolda harcamasını anlatır.

Vurdumduymaz Kör Ayvaz: Umursamaz, aldırmaz, duygusuz ve kayıtsız kimse.

Yabancılık çekmek: Bir iş ya da çevrede yabancı olmaktan dolayı ortaya çıkan zorlukların etkisinde kalmak

Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: “Bu işi mutlaka yapmalısın, başka yolu yok, aksi taktirde burada kalamazsın.” anlamında kullanılır.

Yağcılık etmek: Dalkavukluk etmek, övmek, pohpohlamak.
Yağlı ballı olmak: Araları çok iyi, içli dışlı, samimi olmak.

Yağlı müşteri: Bol paralı, çok alışveriş yapan zengin alıcı.

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak: Bir tehlikeden, güç bir durumdan kaçarken daha kötüsüyle karşılaşmak.

Yağmur yağarken küpünü doldurmak: Kazanma fırsatı varken ondan yararlanıp para veya mal edinmek.”

Yaka paça: Hiçbir itiraz dinlemeden, zorla, kuvvet kullanarak (götürmek).

Yakasına yapışmak: Hesap sormak ya da bir şey istemek için tutup bırakmamak.

Yaka silkmek: Bıkıp usanmak; bir iş, durum, yer ya da kimsenin olumsuz yanlarından tedirginlik duyduğunu belirtmek.
Yakayı ele vermek: Yakalanmak, kaçamayarak ele geçmek.

Yakınlık duymak: Birine karşı sevgi ve ilgi duymak, yabancılık hissetmemek.

Yalan dolan: Hile, düzen, dalavere, yolsuz davranış

Yalvar yakar olmak: Çok yalvarıp yakarmak.

Yan çizmek: Kendisine yüklenen bir görevden kaçmak.”

Yan gelip yatmak: Yapacak işleri olduğu hâlde yapmamak, rahatına bakmak, keyfince yaşamak.

Yangına körükle gitmek: Anlaşmazlığı, gerginliği, kargaşalığı artırıcı, her iki tarafı kışkırtıcı söz ve davranışlarda bulunmak.

Yan gözle bakmak: 1. Kötü niyetle, düşmanca bakmak. 2. Göz ucuyla bakmak.

Yanına bırakmamak: Kendisine yapılan kötülüklerin öcünü almak, cezasını sert karşılıklarla vermek.

Yanıp tutuşmak: 1. Elde etmek için güçlü bir istek duymak, elde edemediği için de büyük üzüntü içinde olmak. 2. Kuvvetli bir aşkla sevmek.
Yanlış kapı çalmak: İsteğinin yapılamayacağı bir yere başvurmak.

Yanıp yakılmak: Sızlanıp şikâyet etmek, derdini döküp durmak.

Yarım ağızlı (söylemek): İsteksizce, istemeye istemeye, gönülsüzce (söylemek).

Yarım yamalak: Gelişigüzel, üstünkörü, eksik ve kusurlu.”

Yarından tezi yok: En kısa zamanda, çok çabuk, geciktirmeden

Yarı yolda bırakmak: Verilen desteği, yapılan yardımı sonuna kadar götürmemek.

Ya sabır çekmek: Kötülüklere, sıkıntılara, üzücü olaylara karşı tepki göstermemeye çalışıp, Cenab-ı Allah`tan kendisine sabır vermesini istemek.

Yaşını başını almış (olmak): Yaşı epeyce ilerlemiş olmak, yaşlanmış veya olgunlaşmış olmak.

Yaş tahtaya (yere) basmamak: Kolay kolay tuzağa düşmemek, uyanık davranmak.

Yatağa düşmek: Hastalık yüzünden yatmak zorunda kalmak, ayağa kalkamayacak durumda olmak.

Yatak yorgan yatmak: Çok hasta olmak.”Bizim adam yatak yorgan yatıyor, ne yiyor, ne içiyor.”

Yaz boz tahtasına çevirmek: Bir konuda birbirine uymayan kararlar almak, kararsızlık yüzünden bir konuda sık sık fikir değiştirmek.

Yedi canlı: Pek çok ölüm tehlikesi geçirip sağ kurtulan insan ya da hayvan.”Yedi canlı mısın nesin, nasıl kurtuldun o kazadan?”

Yediden yetmişe: En büyüğünden en küçüğüne, eli ayağı tutan herkes.”

Ye kürküm ye: Saygının kişiliğe karşı değil, zenginliğe, varlığa, giyim ve kuşama karşı gösterildiğini anlatmak için kullanılır.

Yelkenleri suya indirmek: Israrından, iddiasından, direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini kabul etmek; yüksekten atıp tutmayı bırakarak yumuşamak.

Yemeden içmeden kesilmek: Bir üzüntü, korku ya da heyecan sebebiyle yiyemez duruma gelmek, iştahı kapanmak.

Yemin etsem başım ağrımaz: “Gerçek olduğundan eminim, bu konuda yemin de edebilirim” anlamında kullanılır.

Yer demir gök bakır: “Hiçbir yerden yardım alma umudu kalmadı, bütün kapılar kapalı, yardım imkânları ortadan kalktı, kime baş vurdumsa elim boş döndüm” anlamında çaresizliği anlatmak için kullanılır.

Yere bakan yürek yakan: Uslu, uysal, sessiz görünüp gizliden gizliye ve sinsice dolap çeviren, kötülük yapan kimse.

Yere göğe koyamamak: Çok önem vermek, nasıl ağırlayacağını ve memnun edip mutlu kılacağını bilememek.

Yerinde duramamak: Sürekli hareket etmek, kıpırdanmak, sabırsızlanmak, içi içine sığmamak, eyleme geçmek için telâş içinde dolaşmak.

Yerinde saymak: 1. Yürür gibi yaparak hep aynı yerde ayaklarının birini kaldırıp birini basmak. 2. Hiç gelişme, ilerleme gösterememek.

Yerin dibine geçmek: 1. Çok utanmak, sıkılmak. 2. Kaybolmak, göze görünmez olmak.

Yeri yurdu belirsiz: Serseri; ne iş yaptığı, nerde kaldığı, nereli olduğu bilinmeyen.

Yerle bir etmek: Bir yeri yakıp yıkmak, tahrip etmek, temeline kadar söküp dağıtmak, taş taş üstüne bırakmamak.

Yer yarılıp içine girmek: 1. Çok utanmak. 2. Yitirilen şey bir türlü bulunamamak.

Yer yerinden oynamak: Bir olay toplumda telâş, heyecan, gürültü, patırtı, kargaşa oluşturmak.”

Yılan hikâyesi: Bir türlü sonuca bağlanamayan, çözümlenemeyen, uzayıp giden (mesele ya da iş).

Yıldırımla vurulmuşa dönmek: Ansızın ortaya çıkan kötü bir durum karşısında sarsılmak, ne yapacağını bilemez olmak, bitkin ve şaşkın bir duruma düşmek.

Yıldızı barışmamak: Aralarında görüş, düşünce ve duygu ayrılıkları bulunup birbirlerinden hoşlanmamak, birbirleriyle iyi geçinmemek, anlaşıp uyuşamamak.

Yıldızı parlamak: Çok başarılı olup herkesin dikkatini çekecek duruma gelmek, ün kazanmak.

Yiğitlik sende kalsın: “Karşısındaki anlamasa da hoşgörü göster, özveride bulun, ılımlı davran, böylelikle soylu davranışını göstermiş olursun” anlamında bir anlaşmazlığa son vermek için taraflardan birine söylenir

Yiyip bitirmek: 1. Parayı tüketinceye dek harcamak. 2. Yemeği sonu gelinceye kadar yemek. 3. Birini üzmek, tedirgin etmek, devamlı hırpalamak.

Yok pahasına: Son derece ucuz, değerinin altında bir fiyata, ölü fiyatına.

Yola gelmek: Ters tutumunu düzeltmek, uslanmak, istenilen biçimdeki davranışı kabul etmek.

Yol göstermek: 1. Rehberlik etmek, yolu bilmeyene tarif etmek, nasıl gidileceğini anlatmak. 2. Nasıl davranılacağını, ne yapılacağını öğretmek.

Yol iz bilmemek: 1. Bulunduğu yerde yabancı olup gideceği yolu ve yeri bilmemek. 2. Görgüsüz davranmak.

Yoluna koymak: Bir işi olumlu bir duruma sokmak, istenilen şekle getirmek.

Yolunu kaybetmek: Hangi yoldan gideceğini bilememek, şaşırmak.

Yolunu yapmak: Bir işi olumlu sonuca ulaştıracak ya da mümkün kılacak girişimde bulunup hazırlık yapmak veya tedbir almak.

Yol yordam: Bir şey, davranış ya da yapışın usul ve kuralları.

Yorgunluğunu çıkarmak: 1. Dinlenmek. 2. Yaptığı işten, dinlenmesini sağlayacak iyi bir haber alıp huzur içinde olmak

Yufka yürekli: Çok duygulu olup olaylardan hemen etkilenip ağlayan, çok acıyan, üzülen kimse.

Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal: İki davranış, iki kimse, iki karşıt şey arasında bir tercih yapamama zorluğunu anlatmak için kullanılır.

Yumurta kapıya gelmek: Yapılması gereken bir iş için zaman daralmış olmak, iş çok sıkışık zamana rastlamak.

Yuvarlak hesap: Ayrıntıya girmeden, bir bütün sayıya yaklaşık olarak tamamlanabilen hesap.

Yuvasını bozmak: Ev ve aile düzenini bozmak, dağıtmak, alt üst etmek.

Yük olmak: 1. Sıkıntılı bir işi başkasına yaptırmak. 2. Masraflarını başkasına ödetmek.

Yükseklerde dolaşmak: Elde edilmesi zor şeyler istemek.

Yüksek perdeden konuşmak: 1. Yüksek sesle konuşmak. 2. Meydan okurcasına sert konuşmak. 3. Yapılması güç şeyleri yapacakmış gibi abartılı konuşmak.

Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay, değerli eşya (altın, elmas gibi.)

Yüreği ağzına gelmek: Birden bire çok korkmak, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi hızlı hızlı atmak.
Yüreği cız etmek: Çok acımak, içi sızlamak.

Yüreği dayanmamak: Çok acı duymak, acısına katlanamamak.

Yüreğine (içine) dert olmak: Birine karşı ya da birinin kendine karşı yaptığı bir davranış sonradan kendisi için acı, üzüntü kaynağı olmak.”

Yüreğine inmek: 1. Birdenbire ölmek. 2. Büyük ölçüde üzülmek.

(Visited 2 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 10.02.2008 tarihinde Sema tarafından, Deyimler Sözlüğü - Güzel Deyimlerimiz bölümünde paylaşılmıştır ve 12607 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 1 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Deyimler Sözlüğü | [V-Y] Vız gelmek (vız gelip tırıs gitmek): Hiç önemsememek, aldırış etmemek orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleKi Adı Aşk,Bu Hikâyenin.. | Fatma Şengil Süzer Sonraki MakaleDiyet | Ömer Seyfettin

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz