Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Borçlu Olduklarımız – Bir Anadolu Rumu’nun Anlattığı Masal | Aziz Nesin


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 11.11.2008 tarihinde Hale tarafından, Öykü Paylaşımları | Mevlana Hikayeleri bölümünde paylaşılmıştır ve 349 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Borçlu Olduklarımız – Bir Anadolu Rumu’nun Anlattığı Masal


Başından geçen bir olayı anlatacağımız Mehmet Ali Çetin, 1895 yılında AlaÅŸehir’in ÇavuÅŸlar köyünde doÄŸmuÅŸtur. Babası da Hacı Hasan’dır.

Yunanlıların Ä°zmir’e çıktığı tarihte Mehmet Ali yirmidört yaşında, askerliÄŸini yapmış bir delikanlıydı. ÇocukluÄŸu köyde ve AlaÅŸehir’de Rum çocuklarıyla birlikte geçtiÄŸi için biraz Rumca da öğrenmiÅŸti. Rum komÅŸuları vardı.

15 Mayıs 1919’da Ä°zmir’e çıkan Yunan ordusu, karşısında direnecek güç bulmayınca Manisa’ya doÄŸru ilerlemiÅŸti. Manisa’daki tümen komutanı, tümen cephaneliÄŸinden beÅŸyüz mavzerle üçyüz sandık mermiyi alarak askerleriyle birlikte AlaÅŸehir’e çekildi. Tümen komutanı binyediyüz kiÅŸilik bir birlikle Manisa’dan çıkmış, ama AlaÅŸehir’e geldiÄŸinde binüçyüz askeri kalmıştı. Tümen komutanı, AlaÅŸehir’in ilerigelenlerinden bikaçını toplayarak onlara şöyle dedi:


— Elimizdeki bu üçyüz mavzerin herbiri bin düşmana bedeldir. Günü gelince bu mavzerleri düşmana karşı kullanacağız. Ben bu silahlarla cephaneyi Ağılı BoÄŸazı’na dek bile götüremem. Bunca silaha, cephaneye yazık olacak. Herbiri bin düşmanı yokedecek silahlarımız çoluk çocuÄŸun elinde kalacak, bir iÅŸe yaramayacak. Bu silahlan benden teslim alın, zamanı gelinceye dek koruyun!

Tümen komutanının konuştuğu bu ilerigelenler, ne yazık ki, yürekli kişiler değillerdi. Tümen komutanına,

— Yunanlılar Salihli’ye dek geldi, dayandı. Başımıza bela mı alalım! diyerek silahları ve cephaneyi teslim almadılar.

Bunun üzerine Tümen komutanı, bir gece yanına bikaç da subayını alarak, adını, ününü duyduÄŸu ÇavuÅŸlar köyündeki Hacı Hasan’a gidip, O’na silahları ve cephaneyi alıp saklamasını önerdi. Mehmet Ali’nin babası Hacı Hasan da, silahlarla cephaneyi gece yarısından sonra getirirlerse, kimse görmeden alıp saklayacağını söyledi.

Bir gece yarısı silahlar ve cephane ÇavuÅŸlar köyüne getirildi. Hacı Hasan’ın, köyün ortasında büyük bir tahıl ambarı vardı. BeÅŸyüz mavzerle üçyüz sandık mermiyi, onları getiren yirmidört erle birlikte Mehmet Ali, bu ambara, görünmeyecek, kolay bulunmayacak biçimde gömdü.

O günlerde AlaÅŸehir’de de Kuvvayimilliye örgütü kuruldu. Düşmana karşı savaÅŸmak için gönüllü savaşçı olarak gelenler Kuvvayimilliye’de toplanıp örgütlendi.

AlaÅŸehir Kuvvayimilliyesi’nin komutanı olan Süleyman Bey,


— Silahımız yok, cephanemiz yok. Biz böylece düşman karşısına gidip de ne yapacağız, nasıl savaşacağız? Düşmana karşı insan etinden kale mi olacağım? diye dertleniyor, silah bulmanın yollarını arıyordu.

Mehmet Ali’nin babası Hacı Hasan, Süleyman Bey’in bu sözlerini duyunca, hem kendi köyünden, hem de komÅŸu köyler Burgaz ve YeÅŸilyurt köylerinden kaÄŸnılar saÄŸlayarak ambarında sakladığı silah ve cephaneyi AlaÅŸehir’e taşıttı, bunları Kuvvayimilliye’ye teslim etti. Kuvvayimilliye’nin direnmesiyle de birbuçuk yıl Salihli’de tutulan Yunanlılar’ın ilerlemesi önlendi. Ama daha sonraları Yunanlılar AlaÅŸehir’i de iÅŸgal ettiler.

Tektük de olsa iÅŸgalci Yunanlılar’a hizmet edenler vardı. Ä°ÅŸte bunlar. Hacı Hasanla oÄŸlu Mehmet Ali’yi, sakladıkları silahları Kuvvayimilliyeciler’e verdiler diye Yunan komutanına ihbar ettiler. O sırada AlaÅŸehir’deki Yunan birliÄŸinin başında General Nider bulunuyordu. General Nider sertlikten yana deÄŸildi. Türkler’i alıştırma, ısındırma politikası güdüyordu. Bu yüzden eskiden olup geçmiÅŸ bir olay için Hacı Hasan’la oÄŸlu Mehmet Ali’yi tutuklamadı. Ama Yunanlılar ve yerli Rumlar arasında Türkler’e sert davranılmasını, baskı yapılmasını isteyenler de vardı. Bunlar, her ne olursa olsun Hacı Hasan’la oÄŸlunun tutuklanmasını istiyorlardı. Muhbirler de, Yunanlılar’a ihbar üstüne ihbar yaÄŸdırıyorlardı. Muhbirler Yunanlılarla iÅŸbirliÄŸi yaparak şöyle bir düzen kurdular. Hacı Hasan’ın haberi olmadan, O’nun koyun ağılına gizlice tüfek ve bomba sakladılar. Bir gece bir Yunan assubayı yanında sekiz erle geldi, Hacı Hasan’ın evini ve ağılını bastı. Yerini önceden bildikleri için ağılda saklı silah ve bombayı buldular. Suçlu diye Hacı Hasan’la oÄŸlunu tutup AlaÅŸehir’e getirdiler. General Nider’in karşısına çıkardılar. Hacı Hasan kendisini şöyle savundu:

— Bu silahla bombaları, düşmanlarımız, bizden habersiz ağılımıza koymuÅŸlardır. Biz saklasaydık, bunları kilitli bir yere saklardık, kapısı kilitsiz ağıla koymazdık. Sonra, gübre altına gizlenmiÅŸ tüfeklerin orda dura dura paslanması gerekirdi. Bakın, silahlar paslı deÄŸil. Tüfekleri baÄŸladıkları ipler de yepyeni… Bu da, silahlarla bombaların bizim ağıla daha yeni konulduklarını gösteriyor.

General Nider bu sözleri doÄŸru buldu. Hacı Hasan’a,

— AlaÅŸehir’de mi kalacaksın, yoksa köyüne mi döneceksin? diye sordu.

Hacı Hasan, muhbirlerin köyünde yine kendisine kötülük yapabileceklerini düşünerek, AlaÅŸehir’de kalacağını söyledi. O zaman General Nider,

— Hacı Hasan Ağa, dedi, ben burdayken hiç korkma. Ama ben burdan ayrıldıktan sonra, seni burda bigün bile durdurmazlar. Sen yine evine git, hadi köyüne dön!

Bu güvence üzerine Hacı Hasan’la oÄŸlu Mehmet Ali köylerine döndüler.

General Nider, güttüğü politika yüzünden üstleriyle aralarındaki anlaÅŸmazlık nedeniyle istifa edip Yunanistan’a döndü. Gerçekler de General Nider’in dediÄŸi çıktı: O Yunanistan’a döner dönmez Yunan candarmaları Hacı Hasan’la oÄŸlu Mehmet Ali’yi ÇavuÅŸlar köyünde tutukladılar. Yollarda söve döve AlaÅŸehir’e getirdiler. Hiç sorguya çekmeden AlaÅŸehir’de iki ay tutuklu bıraktılar. Sonra götürdükleri Manisa Cezaevi’nde bir ay alakoydular. Daha sonra babayla oÄŸlu tirenle Ä°zmir’e götürdüler. Ä°zmir’de bir Yunan gemisine bindirdiler. Artık Hacı Hasan’la oÄŸlu Mehmet Ali Yunanlılar’ın tutsağıydı. Bu gemide altı Türk tutsağı daha vardı. Gemide Yunanlı tayfalar onlara iÅŸkence etmek istediyse de, tutsakların başındaki Yunanlı erler onları korudu.

Atina’ya vardılar. Tutsakları Losia denilen tel örgüyle çevrili bir toplama kampına koydular. Bu kampın subay olan hekimi Anadolu’dan gelmiÅŸ bir Rum’du. Ä°yi Türkçe biliyordu. HemÅŸerisi Mehmet Ali’ye yakınlık gösterdi. O’nu kolladı. Kampa özgürce girip çıkabilmesi için Mehmet Ali’ye bir belge verdi. Mehmet Ali bu hekim subayın evinde çalışmaya baÅŸladı. Hekimin eÅŸi de Anadolu’dan gelmiÅŸ Rum’du, iyi bir kadındı. Bir de küçük çocukları vardı.

Mehmet Ali’yle babası, AlaÅŸehir’de kendilerine iyi davranmış olan General Nider’le görüşmeyi düşündüler. Atina’da General Nider’in evini bulmaları zor olmadı. General Nider, görür görmez onları tanıdı. Onlarla ilgilendi. Evinde konuk etti. General Nider az çok Türkçe biliyordu. Mehmet Ali de biraz Yunanca biliyordu. Yani anlaşıyorlardı. General Nider onlara şöyle dedi:

— Biz ordumuzla Anadolu’ya çıkmadan önce. Türkler Anadolu Rumları’nı baskı altında tutuyor, eziyor, Rumlar’a kötü davranıyor, ellerinden mallarını alıyor, Anadolu Rumları yoksulluk çekiyor diye biliyorduk. Bize böyle söylemiÅŸlerdi. Anadolu’ya gelince gerçeÄŸi gördük. Söylentiler hep yalanmış. Anadolu’da Rumlar, en iyi, en güzel yerlerde yaşıyorlar. Bütün alışveriÅŸ ellerinde… ÇoÄŸu zengin, hepsinin de durumu iyi…

Mehmet Ali’yle babası Hacı Hasan, evden ayrılırken General Nider onlara,

— Her zaman beklerim, sıksık gelin… Ben olmasam da girin içeri, oturup bekleyin beni… Ä°ÅŸte anahtarın yeri burası! diye anahtarın yerini de gösterdi.

Mehmet Ali, Rumca bildiÄŸi için, bir süre sonra kentin bir genel kitaplığında görevlendirildi. Bu kitaplıkta, getir-götür iÅŸleri yapıyor, ayak iÅŸlerine bakıyordu. Kitaplığa sıksık yaÅŸlıca bir adam gelip kitap okuyordu. Mehmet Ali bu adamla tanıştı. Bir lise öğretmeni emeklisiydi. Bu lise öğretmeni de Anadolu Rumu’ydu, Atina’ya sonradan gelmiÅŸti. Mehmet Ali’yle konuÅŸup söyleÅŸmekten hoÅŸlanırdı.

Günlerden bigün bu emekli öğretmen Mehmet Ali’ye,

— Sizin oralarda ne var ne yok? diye sordu.

Mehmet Ali de çekine çekine,

— Bizim oralarda herÅŸey çok kötü… Sizinkiler, bizim oralarda köylere, kasabalara, kentlere girdi… dedi.

Öğretmen yine sordu:

— Girdiler de, bizimkiler oralarda neler yaparlar?

Mehmet Ali duyacak kimse olmasın diye yanına yöresine bakındıktan sonra şöyle dedi:

— Çok kötü şeyler yapıyorlar. Çok kıyıcılık ediyorlar. Kan döküyorlar. Adamlarımızı öldürüyorlar. Evlerimizi yakıp yıkıyorlar. Yoksul köylümüzün elindekini, avucundakini alıyorlar.

Büyük bir üzünce kapılan yaşlı Yunan öğretmeni dedi ki:

— Bak, Mehmet Ali oÄŸlum, ben de bir Anadolulu Rum’um. Daha küçük yaşımdayken ana-babamla Yunanistan’a göç ettik. Buraya geldiÄŸimde ancak onbeÅŸ yaşımda vardım. Biz Anadolu’dayken, bizim orda masal anası denilen yaÅŸlıca Türk kadınları vardı. Ben o masal analarından çok masallar dinlemiÅŸimdir. DinlediÄŸim o masallardan birini hiç unutamam, sana da anlatayım.

Sonra emekli öğretmen, Mehmet Ali’ye ÅŸu masalı anlattı:

Bir eski Türk kasabasında bir yaÅŸlı derviÅŸ varmış. Bu yaÅŸlı derviÅŸ kasaba sokaklarında durmadan dolaşır, boyuna da“Yapan, kendine yapar”der dururmuÅŸ. Bu sözü dilinden hiç eksik etmezmiÅŸ: “Yapan, kendine yapar!”

O kasabadaki kötü yürekli bir kadın, sıksık evinin önünden “Yapan, kendine yapar!” diye bağırarak geçen bu derviÅŸten tedirgin olmuÅŸ, bıkmış. “Neden yapan kendine yapsın? Hele ÅŸu aptal derviÅŸin aklını başına getireyim de görsün!..” diyerek bir düzen kurmuÅŸ. Ev fırınında piÅŸirdiÄŸi taze yufka ekmeÄŸinin arasına aÄŸulu peynir (*) doldurmuÅŸ. DerviÅŸ, hergünkü gibi o gün de “Yapan, kendine yapar!” diye söylenerek kasaba sokaklarında dolaşırken, o kadının evinin önüne gelince, kadın derviÅŸi çevirip,

— Derviş baba, senin için taze yufka ekmeği yaptım, içine yağlı peynir dürdüm. Al da bir güzel ye, karnını doyur! demiş.

DerviÅŸ,

— SaÄŸolasın bacım, acıkınca yerim… diyerek dürümü almış, torbasına koymuÅŸ.

Yine “Yapan, kendine yapar!” diye durmadan söylene söylene yoluna gitmiÅŸ. Bir zaman yürüyüp yorulunca, öğle sıcağında bir çay kıyısına çöküp, söğüt gölgesinin serinliÄŸine uzanmış. O sırada, tozlu yoldan yorgun argın gelen bir delikanlı yanına sokulup,

— Merhaba derviÅŸ baba… demiÅŸ.

DerviÅŸ de,

— Merhaba oğul, nerden gelip nereye gidersin? diye sormuş.

Dinlenmek için dervişin yanına gölgeye oturan delikanlı,

— Askerdim, terhis oldum, evime dönüyorum. Kasabaya daha epiy var, karnım da öyle acıktı ki… demiÅŸ.

İyi yürekli derviş, torbasındaki peynir dürümlü yufkayı ansıyarak, hemen dürümü çıkarıp delikanlıya uzatmış,

— Kime niyet, kime kısmet… Al ye oÄŸul! demiÅŸ.

Dürümü yiyen delikanlı karnı doyup dinlendikten sonra yola düzülmüş, kasabanın yolunu tutmuş. Gelgelelim, ağulu dürümü yediğinden yolda karnı ağrımaya başlamış, çok kötü sancılanmış. Gittikçe sancısı, ağrısı artmış. Kasabaya dek zor gelebilmiş. Kasabaya girip de sürünerek evinin kapısına gelince, kapı eşiğine düşüp can vermiş. Evden çıkan kadın, bir de ne görsün; askerden dönen oğlu ölmüş, kapı önüne yığılmamış mı! Zehirlenip ölen delikanlının annesi, yaşlı dervişe ağulu peyniri yufkaya dürüp veren kadınmış.

Bu olanlardan bilgisiz derviÅŸ, akÅŸama doÄŸru kasabaya dönmüş, yine “Yapan, kendine yapar!” diye söylenerek kasabanın sokaklarından, kendisine aÄŸulu dürüm veren kadının evi önünden geçip gitmiÅŸ.

Bu masalı Mehmet Ali’ye anlatan emekli Yunan öğretmen,

— Bizimkiler, sizin oralarda kötülük yapıyorlarsa, bu işin sonu da kötü olur. Görürsün Mehmet Ali oğlum, bu işin sonu kötüye varacak. Çünkü yapan, kendine yapar! dedi.

Yurdunda, düşman iÅŸgali altında acı çeken hemÅŸerilerini düşünen Mehmet Ali’nin, masalı dinlerken gözleri dolmuÅŸtu.

SavaÅŸ, Türk ordusunun büyük utkusuyla sona erdi. Tutsaklar deÄŸiÅŸ-tokuÅŸ edilmeye baÅŸlandı. Atina’daki Türk tutsaklarını vapura doldurup önce Girit adasına gönderdiler. Girit’te iki ay kalan Türk tutsakları, ordan yine gemiyle Ä°zmir’e yollandı. Mehmet Ali, babası Hacı Hasan’la Ä°zmir’den AlaÅŸehir’e geldi. Aradan yıllar geçti, ama Anadolu Rumu yaÅŸlı öğretmenin anlattığı masalı hiç unutmadı: “Yapan, kendine yapar!” Ä°yilik yapan da, kötülük yapan da, yaptığını kendine yapmış olur.

Aziz Nesin

* Ağulu: Ağılı (Zehirli). Orhan Hançerlioğlu; Türk Dili Sözlüğü. Sayfa 21

(Visited 18 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 11.11.2008 tarihinde Hale tarafından, Öykü Paylaşımları | Mevlana Hikayeleri bölümünde paylaşılmıştır ve 349 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Borçlu Olduklarımız - Bir Anadolu Rumu\'nun Anlattığı Masal | Aziz Nesin orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleAtatürk Günlüğü - Today | 19 Mayıs - May Sonraki MakaleAtatürk’ün Behiç Erkin’e Yazdığı Mektup | Atatürk’ün KurtuluÅŸ Savaşı Öncesi Kehanetleri

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz