Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Beyin Zihin ve Duygu | GeçmiÅŸi Yeniden YaÅŸamak – Eidetic (Fotografsı) Bellek – Mutluluk ve Öfke – Bilgiler Beynimizde Nasıl Sınıflandırılıyorlar…..


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 27.05.2008 tarihinde Sema tarafından, YaÅŸam Koçu | Daha Kaliteli Bir YaÅŸam İçin bölümünde paylaşılmıştır ve 1884 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


BEYÄ°N ZÄ°HÄ°N VE DUYGU | GEÇMİŞİ YENÄ°DEN YAÅžAMAK – EÄ°DETÄ°C (FOTOÄžRAFSI) BELLEK – MUTLULUK VE ÖFKE – BÄ°LGÄ°LER BEYNÄ°MÄ°ZDE NASIL SINIFLANDIRILIYORLAR

GEÇMİŞİ YENİDEN YAŞAMAK


Beyninizde özel bir bölge uyarılıyor ve geçmişte yaşadığınız sıradan bir olayı en ince detaylarıyla yeniden yaşamaya başlıyorsunuz. Hem de o anda içinizden geçen tüm duygular ve koku, görüntü, dokunma hissi gibi duyularla beraber. Bu bir bilim kurgu filminin senaryosu değil, tarihten bir sinir bilim öyküsü.

1934 yılıydı. Kanadalı nörolog Wilder Penfield az sonra gireceÄŸi bir beyin ameliyatı için son hazırlıklarını da tamamlamıştı. Operasyon sırasında epileptik kadın hastasının duyma ve konuÅŸma yetilerinden sorumlu temporal korteksinden bir parça alınacaktı. Ameliyat baÅŸlamadan önce hastaya sınırlı uyuÅŸturma (lokal anestezi) uygulandı. Dolayısıyla bilinci yerindeydi, ancak operasyonun uygulanacağı bölgede acı hissetmeyecekti. Dr. Penfield epilepsi ameliyatları konusunda oldukça deneyimliydi. Hastalar bu ameliyat sırasında doktorla konuÅŸabiliyor, sorduÄŸu soruları yanıtlayabiliyorlardı. Ä°lginç olansa, böylesi bir diyalogun beynin yalnızca bu bölgesi operasyon geçiriyorken gerçekleÅŸebilmesiydi. Doktor, bu beyin bölgesinin niçin bu denli “özel” olabileceÄŸi konusunda her geçen gün daha da fazla kafa yormaya baÅŸlamıştı.



Beyinde temporal kortekse uygulanacak elektriksel bir uyarım hastaların geçmişteki sıradan olayları en ince detaylarına kadar yeniden yaşamasını tetikliyordu.

Ameliyat baÅŸladığında, Dr. Penfield’i oldukça ÅŸaşırtan bir geliÅŸme yaÅŸandı. Kadın hastası, beyin ameliyatı masasında bebeÄŸini doÄŸurduÄŸu ana geri dönmüş olduÄŸunu iddia ediyordu. Öyle ki, bu bir anıyı hatırlama gibi deÄŸildi. O anı yeniden yaÅŸamıştı, tüm o duygusal patlamaları, acıları ve duyusal hisleriyle. Dr. Penfield, bu bulgunun psikiyatri alanında çığır açacağını düşünmüştü. Ne de olsa kiÅŸilerin geçmiÅŸte yaÅŸadıkları olayların hâlihazırdaki ruhsal durumlarını nasıl da etkileyebileceÄŸine dair fizyolojik bir ipucu elde etmiÅŸ olabilirdi. Bu etkiyi yalnızca kendisi araÅŸtırabilmek ve iÅŸleyiÅŸi derinlemesine çözebilmek adına konuyla ilgi olarak tam 20 sene boyunca bilim dünyasına tek bir kelime bile etmedi. Ta ki 1954 yılında bir sunumunda bulgularını kendisi gibi doktor arkadaÅŸlarıyla paylaÅŸana dek… Penfield konuÅŸmasında temporal kortekste yaratılacak elektriksel bir uyarımın geçmiÅŸ deneyimleri uyandırdığını ve akan bir nehir gibi bilince taşındığını anlatmıştı. Hastalar, geçmiÅŸlerindeki herhangi bir zaman dilimini tüm detaylarıyla yeniden yaşıyorlardı. Bu deneyim, beyne yerleÅŸtirilen elektrot geri çekilene kadar sürüyordu.

Bu bulgu gerek tıp, gerekse psikoloji dünyasında büyük bir heyecan uyandırdı. Dr. Penfield, hayatımız boyunca bilincimiz yerindeyken yaşadığımız her bir olayın en ince ayrıntılarına kadar sinirsel olarak belleğimize depo edildiğine inanmaya başlamıştı. Çünkü gerekli beyin uyarımı yapıldığında değil yalnızca olayları, o olaylar sırasında hissettiğimiz duyguları bile yeniden yaşayabiliyorduk. Öyleyse hiçbir şey unutulmuyordu. Her şey, zihnimizde bir yerlerde kayıtlı tutuluyordu.


Sinir sistemimiz hayatımız boyunca yaşadığımız her anı tüm detaylarıyla saklı tutabilir mi?

Penfield’in bulguları yorumu şüphe uyandırmıştı. Çünkü sinir sistemi kapasite itibariyle sınırlıydı ve kiÅŸinin tüm yaÅŸamı boyunca yaÅŸadıklarının böylesi ayrıntılı kayıtlarını tutabilmesi mümkün deÄŸildi. Dahası sonradan yaptığı çalışmalar, konuyu baÅŸka bir platforma taşıdı. Bir ameliyat sırasında beyninde belirli bir nokta uyarılan hasta kavga eden bir adam gördüğünü söylemiÅŸti. Aynı nokta tekrar uyarıldığında gördüğüyse yol boyunca yürüyen bir adam ve köpek olmuÅŸtu. Penfield, hastaların yaÅŸadıkları bu deneyimin psiÅŸik bir sanrı ya da algısal bir yanılsama olabileceÄŸine ancak geçmiÅŸe dair kaydın yine de temporal kortekste, bu bölgeyle iliÅŸki içerisinde bulunan hipokampüste ya da bu alanlardaki gri maddede tutulduÄŸuna inanmaya baÅŸlamıştı. Olaylara dair yargılara gerçekleÅŸtikleri sırada varılıyor, daha sonra zihne gelen yeni kayıtlar geçmiÅŸteki bu bilgilerle karşılaÅŸtırılıyordu. Dr. Penfield’in bulguları yalnızca tıp alanında deÄŸil, biliÅŸsel psikologlarca da yıllarca tartışıldı. Bugün, belleÄŸin sınırlarına ve sistemin nasıl iÅŸlediÄŸine dair çalışmalar halen sürüyor.

EÄ°DETÄ°C (FOTOÄžRAFSI) BELLEK


Sessiz ve ferah bir deney odası. Önünüzde boÅŸ ve beyaz bir zemin var. Biraz sonra asistan, önünüzdeki bu bembeyaz zeminin üzerine renkli, ilgi çekici bir resim koyarak sürenizi baÅŸlatıyor. Yalnızca yarım dakikanız var. Resmi belleÄŸinize kazıyabilmek ya da imgesini canlı tutabilmek adına yarım dakika. Daha sonraysa resim görüş alanınızdan çekiliyor ve en ince ayrıntısına kadar resmi hatırlamanız isteniyor: “Öndeki yaprağın kaç damarı vardı?”

Karmaşık bir doku ya da resmin detaylı görsel imgesini canlı tutabilme yetisi olarak tanımlanan ” eidetik imgeler “, konu hakkında yapılan ilk deneylerden bir asır sonra halen psikologların aklını kurcalamaya devam ediyor. Dilimize çoÄŸu kez ” fotoÄŸrafsı bellek” olarak çevrilse de eidetik imgeler asıl uyaranın tıpatıp kopyası olmayabiliyor. Bu nedenle de “yeniden biçimlendirilen imgeler” oldukları düşünülüyor. Ancak eidetik imgeler kiÅŸiye nesneleri görselleÅŸtirme ya da onları zihinde canlandırabilme imkanı veren görsel imgelerden farklı. Çünkü herhangi bir zamanda örneÄŸin bir elmayı gözlerinizin önüne getirebiliyorken (görsel imge), eidetik belleÄŸe sahip olabilmeniz için size gösterilmiÅŸ bir ÅŸeyi her detayına dek aktarabiliyor olmanız gerekiyor. ÖrneÄŸin matematik denklemleriyle dolu bir sayfaya yalnızca saniyeler içinde bakarak tümünü hatırlayabilmeniz! FotoÄŸrafsı belleÄŸe sahip kiÅŸilerle yapılmış pek çok çalışma var. Ä°lginç olansa, “eidetik” olarak tanımlanan grubun genellikle çocuklardan oluÅŸması. AraÅŸtırmacılar, bunu evrimle baÄŸlantılandırıyor. Bir çocuk görsel uyaranlara sonuna dek açık olmalı ki, bellekte ne tutup ne tutmaması gerektiÄŸi bilgisini öğrenebilsin. Büyüdükçeyse, imgelerden ziyade “kelimeler” ile düşünme oranı artıyor.

Peki, “eidetik” ya da daha sık anılır ÅŸekliyle “fotoÄŸrafsı bellek”e sahip bu çocuklar baktıkları her sahneyi akıllarında tutabiliyorlarsa dünyayı algılarken nasıl oluyor da sorun yaÅŸamıyorlar. ÖrneÄŸin, annelerinin yüzüne bakıp baÅŸlarını babalarına çevirdiklerinde nasıl oluyor da annelerinin imgesi gözlerinin önünde kalmaya devam etmiyor. Ä°ÅŸte bu sorunun yanıtı göz hareketlerinde ve kodlama zamanında saklı. FotoÄŸrafsı imgeler en az beÅŸ saniye boyunca söz konusu görüntüye birebir bakma gerektiriyor. Eidetik çocuklar, sürekli göz kırparak imgeyi silebildiklerini, ayrıca onu görebilmeleri için kaynak yüzeye bakmaları gerektiÄŸini, yoksa imgenin yok olduÄŸunu söylüyor. Yani anne görüntüsünün gözlerinin önünde canlı kalabilmesi için annelerini önünde gördükleri duvara bakmaları gerekiyor. BaÅŸlarını babalarına, yani diÄŸer duvara çevirdiklerinde ise gözlerinin önündeki görüntüsel imgeyi kaybediyorlar.


Eidetik çocuklar, yalnızca ilk resim gösterildiğinde bunu bir insan suratına benzetmiyor. Zaman aralıklarıyla ilk ve ikinci resim gösterildiğinde ise, bu resimleri belleklerinde üst üste bindirebiliyorlar. Üçüncü resimdeki adam suratı bir anda gözlerinde canlanıyor.

Peki, bu çocukları diÄŸer yaşıtlarından ayıran ne. Daha mı zekiler? Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, zeki olmak eidetik belleÄŸi diÄŸerlerinden ayırt etmiyor. Çünkü zihinsel geliÅŸimi geri kalmış çocuklarda bile böyle bir yetiye rastlanabiliyor. Zaten iÅŸin içine zihinsel beceriler girdiÄŸinde (ÖrneÄŸin resimdeki herhangi bir öğey adlandırarak gruplamak gibi: çiçek, aÄŸaç vs…) fotoÄŸrafsı imge yok oluyor. Öyleyse bu imgeler, üst düzey zihinsel becerilerden daha farklı bir yerde duruyor olmalı. Ancak ne yazık ki eidetik (FotoÄŸrafsı) imgeler üzerine yapılan bunca araÅŸtırmadan sonra bile hakkında bilinenler çok az. FotoÄŸrafsı bellek, daha uzun yıllar çözümlenmeyi bekleyen esrarengiz bir konu kalmaya devam edecek gibi görünüyor.

FotoÄŸrafsı BelleÄŸe Sahip Bir YetiÅŸin: “Elizabeth”

Eidetic (fotoÄŸrafsı) bellek üzerine yapılan araÅŸtırmaların çoÄŸu çocuklar üzerine odaklanmış olsa da, üstün bir yetiye sahip “Elizabeth” isimli bir yetiÅŸkin gelmiÅŸ geçmiÅŸ en büyük istisna olma özelliÄŸini günümüzde de halen koruyor. Elizabeth, resimlerin aynısını aklından tuvale yeniden yansıtabiliyordu. Ãœstelik çizdikleri, kendisine gösterilen resimlerle üstüste bindirildiÄŸinde çizgiler birbirleriyle eÅŸleÅŸiyordu. Stromeyer’in çalışmalarında (1970) Elizabeth’in sol gözüne 10.000 adet kareden oluÅŸan bir stereogram gösterildi. Haftalar sonra, Elizabeth’in saÄŸ gözüne ilk stereogramın eÅŸi yansıtıldığında, Elizabeth üç boyutlu görüntüyü görmeyi baÅŸarmıştı. Bu da demek oluyordu ki, haftalar önce sol gözüne gösterilen 10.000 siyah ve beyaz kare düzeni belleÄŸinde halen canlı duruyordu!


Stereogramları kare bulmaca dokularına benzetebiliriz. Beyaz ve siyah karelerle oluşturulan iki ayrı doku, birbirlerinin sağa ve sola kaydırılmış şekli. Sol göz birine, sağ göz diğerine baktığında- ki bu stereoskop makineleriyle gerçekleştirilebiliyor- derinlik algısı oluşuyor.

MUTLULUK VE ÖFKE

Öfke: Öfke, üzüntü, korku ve iğrenme gibi olumsuz duygularımızdan sorumlu beyin bölgesi amigdala . Beyin görüntüleme teknikleri sayesinde edinilen sonuçlara göre, duygusal hissiyatlar uyandırmayan zihinsel faaliyetlerimiz sırasında amigdaladaki sinirsel uyarım bastırılıyor. İşte tam da bu yüzden zihnimizi farklı uğraşlara verdiğimizde gerginsek bile öfkemizi unutabiliyoruz.

Öyleyse, bundan sonra kendimizi kötü hissettiğimizde elimize kalemi kâğıdı alıp bulmaca çözmeye başlayabiliriz! Böylece, kısa süreliğine bile olsa olumsuz duyguların etkisinden kurtulabiliriz.

Mutluluk: Mutluluk fiziksel zevklerle yakın ilişki içerisinde. Yukarıda, olumsuz duygulardan sorumlu tutulan beyin bölgesinin amigdala olduğundan bahsetmiştik. Kendimizi mutlu hissettiğimizdeyse tahmin edebileceğiniz gibi amigdaladaki etkinlik bastırılmış oluyor. Dolayısıyla zihnimizi farklı uğraşlarla meşgul tutabilmek mutlu hissedebilmemiz adına ilk adım diyebiliriz. Ancak bu durum elbette ki kendimizi tamamen mutlu hissedebilmemiz için yeterli değil. Mutlulukla bağlantılı beyin bölgesi ön beyin lobu . Örneğin, depresyondaki kişilerin beyinlerinin bu bölgesindeki etkinlik normal kişilere göre daha az. Zevkle ilişkili en önemli beyin kimyasalı ise dopamin . Hoşlandığımız birini gördüğümüzde, ya da bir başarı haberimizi işittiğimizde dopamin salgısı artıyor.

BÄ°LGÄ°LER BEYNÄ°MÄ°ZDE NASIL SINIFLANDIRILIYORLAR?

Doğal Sınıflamalar

İçinde yaÅŸadığımız dünyanın en önemli özelliklerinden biri de, nesnelerin birbirleriyle “kapsam” iliÅŸkisi içerisinde olmaları. Örnek olarak müzik aletleri sınıfına dâhil gitarın, klasik ya da elektrogitarı kapsamasını verebiliriz. Bu kapsam iliÅŸkisini bir tür özelleÅŸme olarak da düşünebiliriz aslında. ÖrneÄŸin klasik gitar, gitarın özelleÅŸmiÅŸ bir formudur. Bu iliÅŸkiyi basamak basamak irdeleyecek olursak, aklımıza gelen pek çok nesneyi böyle bir düzen içerisinde sıralayabiliyor olduÄŸumuzu görürüz. Peki, bu sınıflandırmanın bizlere geri bildirimi ne dersiniz? Ä°ÅŸte baÅŸlıyoruz, yalnız zihnin derinliklerine inmeden önce bu “kapsam” iliÅŸkisine biraz daha yakından bakalım isterseniz.

Nesnelerin birbirleriyle olan ” kapsam” iliÅŸkisi 3 düzeyde inceleniyor:

Üst Düzey Sınıf

Kapsam iliÅŸkisinde
en yukarıdaki seviye.

Örn: Meyve

Temel Sınıf

Kapsam iliÅŸkisinde
orta seviye.

Örn: Elma
ÅŸeftali
üzüm

Alt Düzey Sınıf

Kapsam iliÅŸkisinde
en özelleşmiş seviye.

Örn: Lezzetli, kırmızı elma
Çekirdeksiz şeftali
Kara üzüm

Bu üç düzeyi birbirinden ayıran, her birinin elemanları arasında paylaşılan ve paylaşılmayan özelliklerin sayısındaki fark. Nasıl mı?

Meyve ( üst düzey sınıf) dediÄŸimizde aklımıza gelen tanımlayıcı sıfatlar gerçekten de kısıtlı. Renk söyleyemiyoruz çünkü elma ile muzu ortak kılan renkleri deÄŸil. Büyüklük diyemeyiz, koku hiç olmaz. Dolayısıyla, “Meyveler tatlıdır ya da enerji verirler” gibi az sayıda ortak özellikten bahsedebiliyoruz. Peki, kara üzüm ( alt düzey sınıf) dersek? Ä°ÅŸimiz yine zor. Çünkü kara üzümlerin paylaÅŸtığı birçok özellik var. Bu kez de, tüm bu özellikler sayfalar halinde uzayıp gidebiliyor. Oysa üzüm ( temel sınıf) dediÄŸimizde, her iki uç seviyeden de uzaklaşıyoruz. Ãœzümü elmadan ayıran özellikler hepimizin aklına kolayca gelebiliyor. Bu noktada aklımızdaki soru açık: Niçin temel sınıftaki tanımlama, üst ya da alt düzey sınıflardakine kıyasla daha kolay? ÇoÄŸu bilim adamının savunduÄŸu varsayım bu sorunun yanıtını veriyor: Çünkü ilk anda, beynimizde gördüğümüz nesneleri tanımlarken temel sınıf düzeyinde iÅŸlem yapıyoruz. Daha sonra ise onları ortak kılan üst düzey ya da farklı kılan alt düzey noktalara yoÄŸunlaşıyoruz. Ancak yine de bir dipnotun üzerinden geçmekte fayda var. Alanında uzman kiÅŸilerin bu beyinsel iÅŸlemlemeleri, alanlarıyla ilgili bir konuda alt düzey sınıflandırma seviyesinde olabiliyor. ÖrneÄŸin, bir kuÅŸ bilimci farklı kuÅŸ türleriyle sınandığında bu türler arasında ayrım yapması oldukça kolay olabiliyor. Tıpkı normal durumlarda, temel sınıflandırma yapmanın daha kolay olması gibi.

Nesnelerin beyindeki temsili temel sınıf düzeyinde olduğundan algı da en hızlı bu sınıfta gerçekleşiyor. Bu varsayım kulağa karmaşık gelebilir. Oysa altını çizdiğimiz gerçek yine aynı. Prototip ler bir sınıfa ait elemanların ortalama, tipik bir görüntüsü. Örneğin, elma dediğimiz zaman bugüne kadar gördüğümüz tüm elmaların birleşiminden oluşan, ortalama bir elma figürü geliyor aklımıza. Oysa bu prototip oluşumu üst düzey sınıfta imkansız. Düşünsenize, meyve dediğimizde aklımızda oluşan figür ne olurdu? İstediğimiz, tüm meyvelerin birleşiminden oluşan, tümünü de tanımlayacak bir şekil. Böyle bir şekil bulmamız olası değil. Ancak meyve dediğimizde aklımıza gelecek tipik görüntü büyük olasılıkla bir elma olacaktır. Peki, hiç düşündünüz mü, niçin elma da örneğin muz değil. İşte bunun nedeni de, elmanın tipik simgesel özelliği. Araştırmacıların tipik simgesel özellikleriyle kastettikleriyse gruptaki diğer elemanlarla paylaşılan ortaklığın sayıca daha fazla olması. Yuvarlak, kabuklu, ortadan sapı çıkan, sulu, tatlı daha pek çok meyve var. İşte tüm bu özelliklerin bir arada toplandığı meyveyse elma. Muz değil. Bu özelliğe, sınıfsal aile benzeşmesi de deniliyor.

Karşılaştığımız Yeni Nesneleri Nasıl Tanıyıp Sınıflandırıyoruz?

Yeni bir kedi türüyle karşı karşıya gelen küçük bir çocuk düşünelim. Bu yeni kedi türünün “kedi” olduÄŸunun farkına varabilmesi için önceki deneyimleriyle karşılaÅŸtırma yapması gerekiyor. ÖrneÄŸin siyah bir köpeÄŸi olan küçük bir çocuk, gördüğü ilk siyah kedinin “köpek” olduÄŸunu düşünebilir.

Peki, bu karşılaştırmanın temelinde yatan etmenler ne? İşte, sınıflandırma modelleri:

İnsanların yeni bir uyaranla karşılaştıklarında onu nasıl tanıyıp sınıflandırıyor olduklarına dair öne sürülen çeşitli varsayımlar bulunuyor:

1.) Yakın-komşuluk kuralı

Kişi yeni bir nesne gördüğünde onu, belleğinde o nesneye en çok benzeyen başka bir nesneyle aynı sınıfa koyuyor. Örneğin, bu varsayım küçük bir çocuğun tüyleri uzun, küçük bir köpeği varsa, gördüğü bir Van kedisini kediye değil de köpeğe benzeteceğini ön görüyor.

2.) Ortalama uzaklık kuralı

Kişi, zihnindeki tüm benzer nesne elemanlarını tarayarak bu yeni nesneyle karşılaştırmalarını yapıyor ve en çok benzeşeni referans sınıf olarak alıyor.

3.) Prototip Kuralı

Bugün, bilimsel çevrelerce en çok kabul gören yaklaşım. Hayatımızda ilk kez gördüğümüz yeni bir nesneyle karşılaştığımızda, onu her bir temel sınıf düzeyindeki prototiplerle karşılaştırıp, ne olduğuna dair kararımızı bu karşılaştırma sonucunda veriyoruz. Dolayısıyla kullandığımız referanslar zihnimizdeki gerçek nesne görüntüleri değil, onların ortalamalarından oluşan hayali bir figür oluyor.

Prototip kuralı diyor ki, çocuk karşılaştırmayı renk (siyah) gibi bir özellik üzerinden değil de, zihnindeki hayali bir kedi prototipi üzerinden yaparsa- ki bu prototipi çizgi filmlerdeki animasyonlardan da kazanmış olabilir- gördüğü kediyi yanlış sınıfa (köpek) koymayacaktır.


Bir kedi prototipi

Kaynak: Tübitak

(Visited 1 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 27.05.2008 tarihinde Sema tarafından, YaÅŸam Koçu | Daha Kaliteli Bir YaÅŸam İçin bölümünde paylaşılmıştır ve 1884 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 4 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Beyin Zihin ve Duygu | Geçmişi Yeniden Yaşamak - Eidetic (Fotografsı) Bellek - Mutluluk ve Öfke - Bilgiler Beynimizde Nasıl Sınıflandırılıyorlar... orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleGüzel ve Çirkin | Madame de Beaumont Sonraki MakaleSıralama Algoritması | Bilgisayar Bilimlerinde Ya Da Matematikte Kullanılan Verilen Bir Listenin Elemanlarını Belirli Bir Sıraya Sokan Algoritma

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz