Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Batı Trakya Türkleri | Tarihçe – Örf ve Adetleri


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 08.08.2008 tarihinde Sema tarafından, Büyük Türk Tarihi | Türk Kültürü - Gelenekler ve El Sanatlarımız bölümünde paylaşılmıştır ve 2000 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Batı Trakya Türkleri

Batı Trakya; doÄŸuda Meriç Nehri ile Türkiye’ye, batı’ da Karasu Nehri ile Makedonya’ya, kuzeyde Rodop DaÄŸları ile Bulgaristan’a sınırdaÅŸtır. Güneyinde ise Ege Denizi yer alır. Yaklaşık 50.000 kilometrekarelik bir coÄŸrafya parçasıdır.


Batı Trakya’nın Türk Yurdu hâline gelmesi, Osmanlı Devleti’nin, 1356’da bölgeye gelmesiyle baÅŸlar. Zaman içerisinde DedeaÄŸaç, Dimetoka, Gümülcine, Ä°skeçe, Kavala, Drama ve Serez Osmanlı yönetimi altına alındı. 1372 yılına gelindiÄŸinde Trakya’nın tamamı fethedilmiÅŸti. Bölgeye Anadolu’nun muhtelif ÅŸehirlerinden Türk aileler yerleÅŸtirildi. Batı Trakyalı yerli halktan da kendi istekleriyle, herhangi bir baskı söz konusu olmaksızın Ä°slâmiyet’i kabul edenler, Türk kültürünü benimseyenler oldu. Toprakların bir kısmı Osmanlı Ordusu’nun gazilerine mülk olarak verildi. Osmanlı yönetimi, bölgeye yerleÅŸtirilen Türkler ve Ä°slâmiyet’le sonradan ÅŸereflenen yerli halk elbirliÄŸi ile Batı Trakya’yı kısa zamanda camiler, medreseler, kervansaraylar gibi Türk-Ä°slâm kültürünün zevk ürünü üstün mimari eserleriyle donattılar. Batı Trakya, artık Osmanlı Devleti’nin Rumeli Eyaleti olmuÅŸtur.

Bölge halkı 1878 yılına kadar bütünü ile huzur içerisinde yaÅŸadı. 3 Mart 1878 Ayastefanos AntlaÅŸması ile Batı Trakya’nın doÄŸu kısmı Bulgaristan’a bırakıldı. Bölge halkı, yönetim deÄŸiÅŸikliÄŸine karşı direniÅŸ hareketi baÅŸlattı. Hareketlerin geniÅŸlemesiyle önce geçici hükümet, sonra da 1913 yılında Batı Trakya Türk Cumhuriyeti kuruldu. Dünya tarihinin ilk Türk Cumhuriyeti idi. Ne yazık ki bir ay sonra dağıtıldı. BaÅŸkaca denemelerden sonra 1919-1920 yılları arasında Batı Trakya Türkleri’nin en uzun ömürlü devleti hüküm sürdü. Yunanistan’ın bölgeyi iÅŸgal etmesiyle bu devletin varlığı da sona erdi, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan AntlaÅŸması ile Batı Trakya Türkleri’nin statüsü belirlenerek bölge, üzerinde yaÅŸayan insanlarla birlikte Yunanistan’a verildi. O tarihte Batı Trakya’daki Türk nüfusu 747.628 olarak belirlenmiÅŸti. Toplam nüfus ise 975.548 idi.

Lozan Antlaşması gereğince Türk toplumu, din ve ırk farkı gözetilmeksizin her türlü vatandaşlık haklarından yararlanabilecekti. Özellikle kendilerine ait kültürel ve dinî eğitim kurumlarını açıp bizzat yöneteceklerdi. Türkçe eğitim yapılabilecek, mahkemelerde Türkler kendi dilleriyle konuşabileceklerdi. İbadethaneler, mezarlıklar ve Türklere eğitim veren okullar ile dinî kuruluşların yönetimi Türklere ait olacaktı.


O tarihten sonra azınlık haklan ile ilgili yazılı metinlerde hiçbir deÄŸiÅŸiklik yapılmadı. Fakat Yunanistan, tek taraflı olarak bu hakların kullanılmasını yasakladı. Dernekler kapatıldı, camiler park ve yeÅŸil alan yapılma bahanesiyle yıkıldı. Türklerin oyu ile seçilen cemaat liderleri görevlerinden alındı, yerlerine Atina hükümetinin görevlendirdiÄŸi kiÅŸiler yerleÅŸtirildi. Özetle Yunanistan, yönetimi altındaki Müslüman Türkler’e, kızıl komünistlerin uyguladıkları baskı, sindirme, yok etme ve kültürel asimilâsyon yöntemlerini tekrarladı. SoydaÅŸlarımızın, Müslüman Yunanlı (!) olduÄŸu iddia ediliyor. Türklere ait arsalar kamulaÅŸtırılıyor. Türk gençlerinin Yunan üniversitelerinde okuması engelleniyor, Türkiye’de okumalarına izin verilmiyor.

Yunan hükümetlerinin soydaÅŸlarımıza uyguladığı insanlık dışı baskılar, ciltlere sığmayacak ölçüde geniÅŸtir. Sinema, tiyatro ve romanlara konu olabilecek kadar trajiktir. Batı Trakyalı Müslüman Türkler, 550 yıllık öz vatanlarında, 77 yıl içerisinde esir durumuna düşünüldüler. Uygulamaların önlenmesi için Türkiye’nin ayaÄŸa kalkması, bölge ve hattâ dünya barışını tehdit eden kanunsuzlukların durdurulması için dünyayı en sert dille ikaz etmesi beklenir. Bunları ve daha fazlasını yapmak, Türkiye’nin en tabiî hakkıdır. Hattâ, çok daha fazlasını bile yapsa, kimsenin itiraz etmeye hakkı yoktur. Çünkü imzalanan bunca anlaÅŸma yürürlüktedir. Türkiye’de yaÅŸayan Yunanlı azınlık, yazılı hakların hepsinden yararlanıyor. Ancak kendi ülkelerinde olabilecekleri ölçüde rahat ve güvenlik içerisindeler.

Yunan parlâmentosunda Türkleri temsilen iki milletvekili vardı. Dr. Sadık Ahmet, Batı Trakya Türkleri’nin haklarını canı pahasına koruyan modern çağın efsane lideri idi. Trafik kazası görünümündeki bir cinayetle ÅŸehid edildi. Kendisini rahmetle anıyoruz.
Yunanistan, seçim sisteminde yaptığı bir değişiklikle 1993 yılında Türklerin parlâmentoya giden yolunu kapattı.

Batı Trakya, millî kültürümüzle: yoÄŸrulmuÅŸ Türk toprağıdır. MüziÄŸinde renkli ve zengin duygularla Anadolu terennüm edilir. Yunan vandalizmi, Rumeli’de MüslümanTürk izlerini silme gayreti içerisindedir. O izlerin silinmesini önlemek, soydaÅŸlarımızın oralarda insanca yaÅŸamasını saÄŸlamak…. Türk Hükümetlerinin ÅŸeref borcudur.

Batı Trakya Türklerinin Örf ve Adetleri

Bütün Türk topluluklarında olduğu gibi, Batı Trakya Türk toplumunda da ailenin önemi büyüktür. Aileye verilen bu önem, günümüzde biraz zayıflasa da, temelde bir değişikliğe uğramamıştır. Gelenek ve göreneklerine bağlı bir toplum olan Batı Trakya Türklerinde aile kutsal bir kurumdur. Toplumu ayakta tuttuğuna inanılır. Hiç kuşkusuz, Batı Trakya Türk toplumunun çekirdeğini oluşturan ailenin oluşumu da bazı gelenekler ve göreneklerin uygulanması sonucunda meydana gelmektedir.
Ailenin oluşması evrelerini açıklamaya geçmeden önce, bazı bölgelerde küçük değişiklikler olabileceğini de belirtmekte fayda görüyoruz.

KIZ Ä°STEME


Batı Trakya Türk toplumunda ailenin oluÅŸumu, oÄŸlan tarafının kız istemesi ile baÅŸlamaktadır. Eski yıllarda oÄŸlan ve kız birbirlerini göremiyorlardı. Åžimdi bunun tam tersi yaÅŸanmaktadır. OÄŸlan ve kız özgür iradeleriyle yuva kurmaktadırlar. Kızın istenmesinden önce her iki taraf da birbirlerinin aile durumlarını soruÅŸtururlar. Bu araÅŸtırma-soruÅŸturma iÅŸlemi, genelde, köyün saygın kiÅŸileri ve akrabalar vasıtasıyla olmaktadır. Karşılıklı soruÅŸturmalardan sonra, eÄŸer karar verilmiÅŸse, oÄŸlan tarafı kız tarafına dünür gönderir. Kız istemeye gidecek olan insanların, köyde yaÅŸayan dürüst ve sözü dinlenen kiÅŸiler olması gerekmektedir. Kadın veya erkek olmasında da bir sorun yaÅŸanmamakla birlikte, genellikle erkek gönderilmektedir. Kız istemeye giden kiÅŸilere “Dünürcü” denmektedir. Dünürcüler, mutlaka, Pazartesi ve PerÅŸembe akÅŸamları gönderilmektedir. Bu durum neredeyse kesin bir kural niteliÄŸindedir. Kız evine giden dünürcüleri, kızın babası ve annesi karşılar ve en güzel odalarına geçirirler. Kız daha sonra dünürcülerin yanına gelmektedir. Karşılıklı olarak hal-hatır sormalardan sonra, istenen kız kahve getirmek üzere odadan uzaklaşır. Bu arada, kahveler gelinceye kadar deÄŸiÅŸik güncel konulardan sohbetler açılır. Kız kahveleri getirir. EÄŸer oÄŸlanda gözü varsa ve onunla yuva kurmak istiyorsa, kahveyi tatlı yapar. EÄŸer oÄŸlanı beÄŸenmiyorsa kahve tamamen ÅŸekersiz yapılmaktadır. Bu gerçekte çok kritik bir andır. Kahve ÅŸekersiz dahi olsa, dünürcüler bunu ses çıkarmadan ve hiç belli etmeden içmek zorundadırlar. Kahveler içildikten sonra asıl konuya geçilir. Dünürcüler, “Allah’ın emriyle Peygamberin kavliyle kızınızı istemeye geldik” derler, böylece konu açılmış olur. OÄŸlan tarafı kendi tarafının durumunu ve oÄŸlanın meziyetlerini ballandıra ballandıra anlatır. Kız tarafı ise bütün bunları dinler. Ä°lk defa gelen dünürcülere kesinlikle bir cevap verilmez. Kız, eÄŸer, verilmeyecek dahi olsa, yine, “gene gelin” denir. Dünürcüler kız istemeye gittiklerinde, beraberlerinde herhangi bir ÅŸey götürmezler. Birinci defada cevap vermeyen kız tarafı, oÄŸlan tarafını iyiden iyiye soruÅŸturur. Dünürcüler ikinci defa gelir. Konu artık bilinmektedir. Ä°kincide de cevap verilmez ve yine “gene gelin” denir. Fakat, kız verilecekse, ailenin tutumunda bazı yumuÅŸamalar göze çarpmaktadır. Dünürcüler, nihayet üçüncü defa gelirler. Kız eÄŸer verilecekse, mutlaka üçüncü defada verilir. Bu kesin bir kuraldır. Bunun aksi, kız tarafını, küçük düşürdüğüne inanılır.

MENDÄ°L ALMA

Kız eÄŸer verilmiÅŸse, kahve faslından sonra, gelin gidecek kız, bir tabla içinde gelen dünürcülere mendil getirir. Mendiller üçgen biçiminde ve beyaz renktedirler. Mendili alan dünürcü, tablaya hediyesini para olarak bırakır. Her mendil alanın para hediyesi vermesi adettendir. Kız tarafı, kızın verildiÄŸinin bir iÅŸareti olarak, dünürcülere, oÄŸlan tarafına götürülmek üzere, giyim eÅŸyası ve tatlı gönderirler. Buna “mendil alma” denmektedir. OÄŸlan tarafına gelen dünürcüler, burada oÄŸlan ve ailesi tarafından neÅŸe içersinde karşılanırlar.

SÖZ DÜZME

Aradan bir iki gün geçtikten sonra asıl “söz düzme” denen olaya geçilir. OÄŸlan ve kız karşılıklı bir gün tayin ederek ve yanlarına ailelerini de alarak söz düzmeye gidilir. Her iki taraf da karşılıklı olarak birbirlerine giyim eÅŸyaları ve altın takılar alırlar. Bu arada oÄŸlan tarafı, kız evine gönderilmek üzere kuru yemiÅŸlerden ve ÅŸekerlerden oluÅŸan çerezleri de alır. “Söz düzme” olayında, oÄŸlan ve kızın her istediÄŸi alınır. Kızın beÄŸendiklerini oÄŸlan tarafı, oÄŸlanın beÄŸendiklerini de kız tarafı ödemektedir. Daha sonra, alınan takılar ve giyim eÅŸyaları eve getirilir. Kızın eÅŸyaları, kız evine gönderilmek üzere oÄŸlan tarafına, oÄŸlanın eÅŸyaları da kız tarafına götürülür.

SÖZ DİKİMİ

Daha sonra, “söz dikimi” safhasına geçilir. Söz dikimi için akrabalar, komÅŸular ve bu iÅŸten anlayan kiÅŸiler davet edilir. Söz dikicilerin hepsi kadın olmak zorundadır. Daha önceden oÄŸlan evinin sandığında bulunan eÅŸyalar çıkarılır. Büyük kumaÅŸ parçaları düz bir yere serilir. KumaÅŸ yerine kadife de kullanılmaktadır. Yere serilen elbiselik kumaÅŸların üzerine, kenarlarına oya çekilmiÅŸ, çember, krep, çorap, koku, ayna, altın türleri (genellikle bilezik, küpe v.s ve iÅŸlemeli bohça türünden eÅŸyalar konur. Bu eÅŸyalar, çeyiz iÄŸneleri ile, kumaşın üzerine tutturulur. Fakat, ilk iÄŸneyi damat olacak olan oÄŸlanın batırması gerekmektedir. Damadın bu hareketinin uÄŸur getirdiÄŸine inanılmaktadır. Bu arada oÄŸlan da orada bulunan kadınlar tarafından tebrik edilir. Söz dikme olayı büyük bir sevinç içersinde yapılır. Dikilen sözler, akraba ve dostların görmeleri amacıyla duvarlara asılır. Genellikle üç adet bu tür dikimler yapılır. Bunlara “mendil karşılığı”, “tava karşılığı” da denmektedir. Sözün dikiminden sonra, yine dünürcüler vasıtasıyla kızın evine götürülür.

GÖRÜŞMELİK

Karşılıklı olarak söz getirip götürmeler bittikten sonra, “görüşmelik” denen baÅŸka bir geleneÄŸe geçilir. Görüşmelik olayında amaç ailelerin tanışmalarıdır. Mutlaka kız evinde yapılır. Bu tanışma merasimine her iki taraftan da akrabalar davet edilir. OÄŸlan ve kız beraberce beÄŸenip aldıkları elbiseleri giyerler. Kız evine gelen misafirler, kadınlar, erkekler ve gençler olmak üzere üç guruba ayrılırlar. Her zaman olduÄŸu gibi yine kahveler içilir, sohbetler edilir. OÄŸlan annesi gelini gördüğünden dolayı, odanın içine kumaÅŸ veya kadife serer. Serilen bu kadifelerin üzerinden gelin yürütülür. Bu adete de “gelin yürütme” denmektedir. Kız ve oÄŸlanın yüzük takılacak parmakları kırmızı bir ÅŸeritle baÄŸlanır. Åžeridi genelde ailenin en küçük bireyi kesmektedir. Bu gelenekte de, makas, ilk seferde ÅŸeridi kesmez. “bu makas kör kesmiyor” denir. Makasın kesmediÄŸini gören damat bahÅŸiÅŸ olarak para verir. Sonuçta ÅŸerit kesilir. Devamında da her iki taraftan gelen akrabaların ellerini öperler. Bu arada, oÄŸlan tarafı kıza, kız tarafı da oÄŸlana çeÅŸitli para hediyeleri takarlar. En yakın akrabalar, genelde, altın takmaktadırlar. Bu olaya da “takı takma” denmektedir. Takı olayından sonra, oÄŸlan tarafının getirdiÄŸi tatlılar (eskiden baklava ÅŸimdi ise pasta getirilmektedir) orada bulunanlara ikram edilir. Bu arada hatıra olarak fotoÄŸraf ta çektirildiÄŸini belirtmek gerekmektedir. Görüşmelik sona erdikten birkaç gün sonra, “tava açma” geleneÄŸi de yaÅŸanmaktadır. Söz getirmeleri sırasında, kız evinin oÄŸlan evine gönderdiÄŸi tatlı tepsisi veya çikolata kutusu, oÄŸlan evine gelen kız tarafından açılmaktadır.
Görüşmelik olayından sonra, oğlan ve kız artık nişanlı sayılmaktadırlar. Eskiden nişanlı kalma süresi çok uzun sürerdi. Şimdilerde ise bu süre gittikçe kısalmaktadır. Görüşmelik ile düğün arasındaki zamanda, oğlan annesi sık sık gelini olacak olan kızı ziyaret eder. Her ziyaretinde de mevsime göre giyim eşyaları ve çerezler getirir. Bu gidip gelmeler esnasında, düğün hazırlıkları da konuşulur.

DÜĞÜN HAZIRLIKLARI

Düğün zamanı yaklaştıkça herkesi bir heyecan sarar. Eskiden düğünler Çarşamba günleri başlar ve Perşembe günü gelinin alınmasıyla sona ererdi. Günümüzde ise, genellikle Cumartesi Pazar günleri yapılmaktadır. Düğüne akrabalar ve dostlar davet edilirdi. Davet işlemi haneleri tek tek dolaşılarak yapılırdı. Fakat, kadın ve genç kızların davet edilmesi daha değişik oluyordu. Kadınlar ve özellikle de düğünde soyunacak olan genç kızlar, yine belirlenen genç kızlar tarafından, düğüne çağırılıyorlardı. Genç kızlar, topladıkları şimşir ağacı yapraklarını gümüş tellerle kaplayarak, çağırdıkları her genç kıza, bu yapraktan birer tane veriyorlardı. Yaprağı alan genç kız, düğünde sıraya oturmak üzere çağrılmış anlamını taşıyordu.

DÜĞÜN YEMEKLERİ

Düğünde genellikle koyun, keçi ve sığır kesilmekteydi. Kesilen hayvanların kafalarından paça çorbası yapılır ve hizmete gelmiÅŸ olan kadınlar tarafından yenirdi. Bu bu gün dahi böyle olmaktadır. Yemekleri ise, bu konuda uzmanlaÅŸmış aşçılar yapmaktadır. Et yemeÄŸinin dışında, kıymalı çorba, nohutlu pilav, kazeler (gaziler) helvası veya kaşık helvası, yoÄŸurt, mevsime göre salata çeÅŸitleri mutlaka bulunmaktaydı. Özellikle, çorba piÅŸirilirken kemikler de içine katıldığından çok lezzetli olmaktaydı. Yemekler, köyün gençleri tarafından sofralar halinde misafirlere taşınır. Düğüne davetli kiÅŸiler, “sini” denilen aÄŸaçtan yapılma yer sofrasına otururlar. Bütün yemeklerden sadece birer çanak getirilmekte ve ayran da tastan içilmekteydi. Yemek yeme iÅŸlemi bittikten sonra, sofradan kimse kalkmaz. Yemekte bulunanlardan herhangi bir kiÅŸi “sofra duası” okur. Eller yukarı doÄŸru açılır ve Allah’a, verdiÄŸi nimetlerden ötürü dua edilir. Dua bittikten sonra ise birkaç yudum yemek adetten sayılmaktadır. Yemek verme iÅŸlemi gün boyu devam etmektedir.

DÜĞÜN BAHŞİŞLERİ

Düğüne çağrılan kişiler mutlaka beraberlerinde bahşiş de getirmektedirler. Eskiden genelde, bakır kaplar, cam eşyalar ve para getirilirdi. Günümüzde ise ev eşyaları ve para verilmektedir. Akrabalık durumu da, bahşişin cinsini etkilemekteydi. En yakın akrabalar, altın lira, ev ve giyim eşyaları getirmekteydiler.

NÄ°KAH

Nikah, köyün remi hatibi tarafından kıyılır. Hatip, önce oÄŸlan evine gelir. Burada, kız evine gidecek en yakın akrabalar da bulunur. Hatip damada üç defa kızı isteyip istemediÄŸini sorar. “Evet” demek yeterli olmayıp, net bir ÅŸekilde üç defa “istiyorum” demesi gerekmektedir. Burada da yine yemek hazırlanır. OÄŸlan tarafının rızasını alan hatip ve beraberindeki heyet, kız evine gider. Burada da kız tarafının en yakın akrabaları bulunur. Aynı ÅŸekilde kıza da sorulur, onun da rızası alınır. Yalnız burada bir fark vardır. Hatip, soru esnasında oÄŸlanı gördüğü halde, kızı görememektedir. Son yıllarda bu konuda da yumuÅŸamalar olduÄŸu gözlenmektedir. Kızın rızası alındıktan sonra, nikaha, altın türünden bazı meblaÄŸlar konulur. Nikah bitiminden sonra, hatip bu durumu müftülüğe bildirir. Böylece resmi bir nikah kıyılmış olur. Nikah genellikle düğüne yakın bir zamanda kıyılır. Bunun yanında, güven saÄŸlamak amacıyla çok önceden de nikah kıydıranlar olmaktadır.

TOPRAK BASTI

Görüşmelik ve nikah iÅŸlemlerinin sona ermesinden sonra, damat eÄŸer baÅŸka bir köydense, kısacası yabancıysa, “toprak bastı” denilen bir adet yaÅŸatılırdı. EvleneceÄŸi kızı görmeye gelen damat, köyün gençleri tarafından yakalanır ve toprak bastı denilen bir miktar para istenirdi. Ä°stenilen rakam genelde, ilk baÅŸlarda çok yüksek tutulur ve pazarlık yapılırdı. Damat bu parayı vermediÄŸi taktirde, kızın köyüne istenmezdi. Zamanla bu konuda tatsız olaylar dahi yaÅŸanmıştır. Bu adet her ne kadar yumuÅŸamış dahi olsa hala devam etmektedir. Damattan alınan bahÅŸiÅŸ, köy gençlerinin eÄŸlencelerinde kullanılırdı.

DÜĞÜN

Düğün, eski yıllarda, hem oÄŸlan hem de kız evinde yapılmaktaydı. PerÅŸembe günü akÅŸamı “kına gecesi” düzenlenir, kızlar ve oÄŸlanlar birbirlerine maniler atarlardı. Bu maniler ve türkülerin bazıları şöyleydi:

Dere gelir kütükten
İçilmiyor köpükten
Åžu Kurcalı’nın kızları
Sevilmiyor ipekten

Pencereden baktırım
Elektriği çaktırım
Dikkatle akma çocuk
Öküzleri sattırım

Güle bindim gülmedim
Gülden düştüm ölmedim
Enim bir yarim var
Üç gün oldu görmedim

Türküler

HASTANE

Hastanenin ÅŸiÅŸeleri oynuyor
Doktor gelmiş yaracığımı ağlıyor
Annem babam başucumda ağlıyor
Söyle de doktor söyle ölecek miyim
Ölmeden yarimi görecek miyim

Hastanenin önünden bir garip geçti
İki söz söyledi derdimi deşti
Gidin sorun yarim enden mi geçti
Söyle de doktor söyle ölecek miyim
Ölmeden yarimi görecek miyim

YENÄ° CAMÄ°

YENİ Cami avlusunda namazımı kılsınlar
Gelinlik elbiselerimi baÅŸ ucuma koysunlar
Aklım büyük kendim küçük ben neler söyleyeyim
Karanlık yerlerde anneciğim ben nasıl yatayım
Karanlık yerlerde Mevlâm ben nasıl durayım

Yeni Cami çeşmeleri harıl harıl akıyor
Anneciğimin söylediği sözler ciğerimi yakıyor
Mezarımı mezarımı yol üstüne kazsınlar
Gelen geçen bir genç ölmüş eyvah yazık desinler
Gelen geçen ir kız ölmüş eyvah yazık desinler

Aklım büyük kendim küçük ben neler söyleyeyim
Karanlık yerlerde Mevlâm ben nasıl durayım
Mezarımı mezarımı kızlar kazsın dar olsun
Etrafında lâle sümbüller bol olsun.

Not: Yukarıdaki türküler ve maniler Kurcalı köyüne aittir.

Kız evinde, gelin olacak kıza kınalar yakılır. Kına yakmak için de davet gerekliydi. Kızlar “sıra” denilen tahta oturaklara otururlardı. Bu arada türküler de söylenir ve oyunlar oynanırdı. Kız evinde olan düğün daha kalabalık ve renkli geçmekteydi. Gecenin ilerleyen saatlerine doÄŸru oÄŸlan tarafı damadı da beraberlerine alarak kız evine giderlerdi. Bu götürme iÅŸleminde, damadın en yakın ve samimi arkadaÅŸları ona eÅŸlik ederdi. Bazı kına gecelerinde davul –zurna da bulunurdu. Karşılıklı oyunlar oynanırdı. Damadın arkadaÅŸları geline para takarlardı. Bu günümüzde de böyle devam etmektedir.

DÜĞÜN ALAYI

Düğün alayı eskiden hayvan arabaları ile yapılırdı. Åžimdilerde ise özel arabalar kullanılmaktadır. Düğün alayına katılacak olan arabalar sabahtan daha süslenmeye baÅŸlanır ve üzerleri kilim ya da kepe denilen örtülerle kaplanırdı. Hayvan arabalarının içersine iki sıralıya oturak konulur ve gençler buralara otururlardı. Gelin alayına genelde gençler çaÄŸrılırdı. Gelin alıcılar kız evine hareket etmezden önce, bir grup genç, kız evine gider ve “yastık” denilen eÅŸyaları alırlardı. Bu eÅŸyalar genellikle dokuma gömlek olurdu. Bu gençler bir nevi haberci niteliÄŸindeydi. Gençler oÄŸlan evine döner dönmez, gelin alayı hareket ederdi. Kız evine ulaÅŸan gelin alıcılar, kadın ve erkekler olmak üzere ayrı ayrı evlere geçirirlerdi. Burada kahveler içilir ve gelin dışarı çıkıncaya kadar burada beklenirdi. Eskiden, gelin alayına damat iÅŸtirak etmezdi. Günümüzde ise damat da alaya katılmaktadır. Gelin alayına baÅŸkanlık eden, genelde oÄŸlan babası , amcası veya da çok yakın akrabalarından bir tanesi olurdu. Getirilen kahvelere karşılık, alay baÅŸkanının kahve fincanı ters kapanır ve böylece bahÅŸiÅŸ vermesi istenirdi. Gelin, oÄŸlan tarafının bir yakını tarafından evden dışarıya çıkarılır ve arabalara bindirilirdi. Bu arada alay hayvan arabasıysa, boyunduruÄŸun çivisi, ailenin en küçük çocuÄŸu tarafından saklanır ve alay baÅŸkanından bahÅŸiÅŸ istenirdi. BahÅŸiÅŸ almada sıkı bir pazarlık yapılırdı. Arabaya binen gelinin yanına, daha sonra koltuÄŸuna girecek olan genç bir bayan otururdu. Gelin alayı hareket ettikten sonra, kız annesi veya akrabaları tarafından, arabanın arkasından pirinçli su dökülürdü. Yol boyunca, gelin alayının önü urganlar çekilerek kesilir ve bahÅŸiÅŸ istenirdi. Bu sık sık tekrarlanırdı. Yoluna devam eden gelin alayı, kesinlikle geldiÄŸi yoldan gitmezdi. Alayın geldiÄŸi yoldan dönmesi uÄŸursuzluk getireceÄŸine inanılırdı. Yol boyunca mutlaka da bir çay üzerinden geçilir ve mendil atılırdı. OÄŸlan evine yaklaÅŸan gelin alayı davul- zurna ile karşılanır ve yavaÅŸ yavaÅŸ ilerlerdi. Gelin alayının oÄŸlan evine varması akÅŸam saatlerine kadar sarkardı. Bu zaman diliminde genç erkekler alayın önünü keser ve oynarlardı.

DAMAT TIRAÅžI

Gelin alayı oğlan evine ilerlerken, damat adayı da hazırlıklarına başlar. Damat ilk önce bahçede tıraş olur. Tıraş esnasında, berberin sol koluna, damadın ailesi tarafından bir mendil bağlanır. Bağlanan bu mendile de, berbere takılan paralar tutturulur. Damat tıraşı kasıtlı olarak uzun sürdürülür. Tıraş esnasında, damat ve arkadaşları oyunlar oynarlar. Yine bu arada, damada, ailesi ve arkadaşları takı takarlar. Bu takılar genellikle paradır. Tıraşın bitiminde damat arkadaşlarının eşliğinde giyinmeye alınır. Damat, burada arkadaşları tarafından giydirilir. Damadın bütün bu hazırlıkları bittikten sonra, artık beklemeye başlanılır.

GELÄ°N Ä°NDÄ°RÄ°LMESÄ°

Damadın evine ulaÅŸan gelin alayını, burada, büyük ve heyecanlı bir kalabalık bekler. Bilhassa kadınlar gelini görmek için sabırsızlanırlar. Kalabalığın arasından üç kiÅŸinin yan yana geçebileceÄŸi kadar bir koridor açılır. Gelini arabadan, damatla beraber yürütecek olan genç bayanlar indirir. Tercihen yeni evli bayanlar seçilmekte ve damadın akrabası olmasına dikkat edilmektedir. Bu arada, bir kiÅŸi damada giderek gelinin hazır olduÄŸunu bildirir. Damat elindeki torbadan ÅŸeker ve para fırlatarak dışarıya çıkar. Koridordan ilerler. Gelinin bir koltuÄŸuna girerek ilerlemeye baÅŸlar. Daha eski yıllarda ise, damadın gelini kucağına alarak indirdiÄŸi söylenmektedir. Bu arada av silahları ile havaya birkaç el ateÅŸ edilir. Damat gelini odasına kadar götürür, bu esnada etraftan alkış sesleri duyulur. Damat gelini odasına bıraktıktan sonra dışarıya çıkar. Önce babasının elini öper. Daha sonra da arkadaÅŸları tarafından terk edilir. Bu tebrikler esnasında damat, artık yalnız deÄŸildir. Çok güvendiÄŸi ve yakında evlenmiÅŸ olan bir arkadaşı ona eÅŸlik etmekte ve bazı uyarılarda bulunmaktadır. Daha önceden, haberci olarak giden gençlerin getirdiÄŸi “yastık” açık arttırmaya çıkarılır. Ä°lk deÄŸeri damat verir. Kıyasıya bir çekiÅŸme yaÅŸanır. Damat ve arkadaşı artık yalnız kalmak zorundadırlar. Yeni evli arkadaşı damada bazı önemli öğütlerde bulunur. Bu öğütler ise bir sır gibi saklanır.

YUMURTAYA NÄ°ÅžAN

Gelin alayı indikten sonra, yeni bir gelenek daha uygulanır. Köyün avcıları bir araya toplanır ve bir boş araziye giderler. Sıraya dizilirler. Yaklaşık iki yüz metre uzaklığa, bir ağaç çubuğun ucuna yumurta bağlanır. Baştan başlamak kuralıyla, bütün avcılar sırayla ateş ederler. Amaç yumurtanın delinip akmasını sağlamaktır. Yumurta vurulana kadar mücadele devam eder. Yumurta vurulmadığı taktirde, mesafe daha da azaltılır. Yüzlerce hatta binlerce fişenk harcanır ve sonunda yumurta vurulur ve akmaya başlar. Yumurtayı kim vurmuşsa büyük bir alkış alır. Bu arada damat da yumurtayı vuran kişiye gömlek , çorap ve avcı elbisesi gibi hediyeler verir. Bu olay, epey bir zaman kahve köşelerinde konuşulur.

GÃœVEY KAPAMA

Karanlık basmaya başladığında, genelde akşam namazından sonra, damat artık gelinin yanına götürülecektir. Güvey kapama töreni için de kişiler özel olarak davet edilir. Bu törene sadece erkekler katılabilmektedir. Akşam namazını takiben, önce, düğünde olduğu gibi aynı yemekler verilir. Yemekten sonra, köyün hatibi davetlileri güvey kapamaya davet eder. Halkın önüne geçer. Bir tarafına damadı bir tarafına da babasını ve amcasını alır. Çeşitli dualar okur. Damat, babasının ve hatibin elini öperek gelinin olduğu odaya doğru sırtı okşanarak itilir. Damat gelinin yanına girince, burada da en yakın bayan akrabaları ona eşlik eder. Gelin ve damat, daha önceden gelin tarafının getirdiği baklavadan yerler. Yemek faslı uzun sürmez. Daha sonra küçük bir çocuk tarafından gelinin çorabı çıkarılır. Çorabın içinde ise adetlere göre mutlaka para vardır. Kısa bir süre sonra, damat ve gelin yalnız bırakılır. Bu arada gelin ve damadın iki rekat namaz kılması da adet olarak yerine getirilmektedir. Fakat, sabaha kadar, damadın en yakın bir bayan akrabası dışarıda nöbet tutar.

CUMA SABAHI

Akşamı birlikte geçiren damat ve gelin sabah erken kalkarlar. En yakın akrabaları, Cuma Sabahı el öptürmek üzere çağrılırlar. Damat ve gelin gelen akrabalarının ellerini öperler. Akrabaları hal-hatırlarını sorar. Onların karşılarına otururlar.

BÃœYÃœK GEZE

Düğünün sona ermesinden birkaç gün sonra, iki aile birbirlerine karşılıklı ziyaretlerde bulunurlar. İlk önce damat tarafı, kızın evine davet edilir. Yine bu gelenekte de en yakın akraba ve dostlar toplanır. Damat ve gelin kız evine ilk girenler arsında olurlar. Damat ve gelini, kız babası kapıda karşılar ve el öpme adeti burada da tekrarlanır. Bu arada gelin ve anne-babanın birbirlerine sarılarak ağladıkları görülür. Gelen taraf ev içlerine davet edilir. Burada hal-hatır sorulur. Kahveler içilir. Yine düğün yemeklerine benzer yemekler hazırlanır. Yemekten sonra, gitme vakti geldiğinde, küçük çocuklar tarafından, damadın ayakkabıları saklanır. Bahşiş karşılığında ayakkabılar getirilir. Böylece bu gelenek de sona ermiş olur.

KÜÇÜK GEZE

Büyük Geze’nin bitiminden birkaç gün sonra, bu sefer kız evi kendi akrabalarını, damat evine getirir. Yemekler yenir. Sohbetler edilir.

GELÄ°N BAÅžI

Batı Trakya düğünlerinde gelinlerin baÅŸları büyük bir özenle süslenirdi. Kalınca bir kağıt karton silindir ÅŸekline sokularak, gelinin başına geçirilir. Daha çok ön kısmı yukarıya doÄŸru kaldırılır. Bu karton parçası üzerine, köylü kadınlardan toplanan taÅŸlı menekÅŸeler ve dallar tutturulur. Karton parçası tamamen kapanana kadar süslemeye devam edilir. Süsleme bittiÄŸinde karşıdan parlayan bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Daha sonra gelinin başından aÅŸağıya doÄŸru önüne gelecek ÅŸekilde gümüş teller uzatılır. Gelin başı süslemesi çok zor bir iÅŸ olduÄŸundan, bunu köyün meziyetli kadınları yapmaktaydı. Bu kadınlara “Telci” deniyordu.

ERKEK KIYAFETLERÄ°

Batı Trakya’da erkekler, bilhassa yaÅŸlılar, zaman zaman, eski kıyafetlerini giymeye devam etmektedirler. Erkek kıyafetleri rahat olmanın yanında şık olma özelliÄŸini de gösteriyordu. Potur en baÅŸ giyecekti. Yalnız, poturun aÄŸ kısmı fazla geniÅŸ olmayıp, aÅŸağı doÄŸru indikçe daralmaktaydı. Siyah ve lacivert renk hakimdi. Poturun altında lastik ayakkabılar, çarık veya da potin kullanılırdı. Çoraplar, poturun üzerine gelecek ÅŸekilde yukarıya kadar çekilirdi. Çoraplar, genelde beyaz renkti. Poturun üzerinde “mintan” dediÄŸimiz yakasız gömlekler tercih edilir ve bunlarda çizgili veya sade renklerden oluÅŸurdu. Mintanın üzerine de kolun sadece üst kısmı olan yelekler giyilir ve bu kol parçaları kolun üzerinden sarkıtılırdı. Bele ise, birkaç defa dolanabilen beyaz bezden yapılma kuÅŸak sarılırdı. KuÅŸağın içersine sigara tabakası, çakmak, ağızlık ve de küçük bir çakı da konurdu. BaÅŸa ise, kenarları tam dik olmayan fes geçirilir ve etrafı kahverengi bir bezle sarılırdı. Fes yerine bazen beyaz bir takkenin etrafı da sarılmaktadır. Fes genellikle koyu kahverengiydi. Eski yıllarda damatların da bu ÅŸekilde giyindiÄŸi anlatılmaktadır.

KADIN KIYAFETLERÄ°

Kadınlar evde oldukları zaman ayaÄŸa renkli ÅŸalvar ve üst kısmına da entari giyerlerdi. Saçlar kesilmeyip belik örülürdü. Saçın kesilmesine iyi gözle bakılmazdı. Kadının dış kıyafeti ise baÅŸta, siyah veya beyaz renkte “bez” dediÄŸimiz ve omuzlara kadar inen örtü, ve aÅŸağıya giyilen “ferace”den oluÅŸuyordu. Feracenin siyah renk olması mecburiyeti vardı. Günümüzde dahi ferace giyenlere rastlamak mümkündür.

AÄ°LE Ä°LÄ°ÅžKÄ°LERÄ°

Batı Trakya Türk toplumu gelenekçi ve kaderci bir aile yapısına sahiptir. Genelde, anne, baba, çocuklar, nine ve dede aynı evi paylaÅŸmaktadırlar. Evde söz sahibi olan babadır. Fakat, kararlar bir istiÅŸarenin sonucunda alınır. Evde büyüklere saygı ve hürmet gösterilir. Evin reisine karşı sonsuz bir güven vardır. Akrabalar arasında, evlilik, kesinlikle olmamaktadır. Bu kurala kesinlikle uyulur. Batı Trakya Müslüman Türk’ü sadece ve sadece kendi soyundan gelme kiÅŸilerle evlilik yapmaktadır. Hıristiyanlarla evlenen kiÅŸilere ÅŸimdiye kadar rastlanmamıştır. Akraba ziyaretleri de çok sıkıdır. Genelde, küçükler büyüklerin ziyaretine gitmektedirler. Akrabalar arasında sonsuz bir dayanışma vardır. Herhangi bir afetten sonra, ilk yardıma koÅŸanlar yine kendi akrabaları olmaktadır. Evde, özellikle de kırsal kesimde bütün aile bireyleri çalışmaktadır. Evin yemek piÅŸirme ve çocuk bakım iÅŸleri ise kadına aittir. Batı Trakya Türklerinde doÄŸurganlık oranı hızla düşmektedir. Eskiden var olan 6-7 çocuk, ÅŸimdilerde ikiye ve hatta bire gerilemiÅŸtir.

RAMAZAN DAVULU

Ramazan ayının girmesinden birkaç gün önce köyün gençleri aralarında toplanırlar. Ramazan ayı boyunca kimlerin davul çalacakları belirlenir ve liste hazırlanır. Davul çalma olayına genellikle gençler talip olmaktadır. Bir ay boyunca çalınan davuldan sonra nihayet bayrama ulaşılır. Davul çalma bayram sabahı da devam eder ve insanlar bayram namazına kaldırılır. Bu gelenek bu gün dahi sürdürülmektedir. Bayram sabahı bütün herkes gibi davul çalan gençler de bayram namazına giderler. Namaz çıkışında evlerine gitmeyip, bütün köyün hanelerini tek tek dolaşırlar ve bayram kutlarlar. Bu arada bahÅŸiÅŸ olarak oyalı mendil ve para da toplarlar. Toplanan mendil ve çevreler uzun bir aÄŸaç tahtaya sıra sıra baÄŸlanır ve bayrak gibi dalgalandırılır. Bu tahtaya da zaten “bayrak” denmektedir. Bütün köy halkı bu anı sabırsızlıkla bekler. Daha sonra toplanan paraların bir kısmı ile köy gençleri çeÅŸitli eÄŸlenceler tertip ederler, diÄŸer kısmı ise köyün çeÅŸitli ihtiyaçlarına kullanılır.

DEVE

Deve geleneÄŸi de Kurban Bayramı’nın birinci akÅŸamı düzenlenir. Bu geleneÄŸe genelde gençler ve orta yaÅŸlılar katılır. Günler önceden hazırlıklar yapılır. Burada önemli olan devenin yapımıdır. Deve yapmak için uzunca bir merdiven bulunur ve altına iki kiÅŸi girer. Merdivenin üzerine yere kadar sarkacak ÅŸekilde bir kilim örtülür. Kilim, devenin sırtında olduÄŸu gibi çeÅŸitli yerlerinden kabartılır. Deveye bir de akıcı tayin edilir. Deve alayında, gelin, damat, Arap, kız, oÄŸlan, doktor gibi hayatın çeÅŸitli alanından tiplemeler bulunur. Deve, kısacası eÄŸlenmek için yapılan bir adettir. Olayda eÄŸlenme olunca, davul-zurna da mutlaka bulunurdu. Davul-zurnasız deve de olamazdı. Deve alayı, çeÅŸitli oyunlar oynayarak haneleri tek tek dolaşır ve bahÅŸiÅŸ toplardı. Kurban bayramı olması sebebiyle et de verilirdi. Bunun yanında tercih edilen paraydı. Gelin kılığına girmiÅŸ oÄŸlan ve damat gittikleri her hanede el öperlerdi. Gelin ve damadın bahÅŸiÅŸleri ayrı toplanırdı. Gelin o kadar aslına benzerdi ki, bazı yaÅŸlı kiÅŸiler bunları kızlardan zannederlerdi. Bazen ÅŸaka mahiyetinde, alaydan, kızlardan bir tanesi seyirciler tarafından kaçırılmak istenir. Bu olaya Arap denilen kiÅŸi tepki gösterir ve kızı kurtarmaya çalışır. Deve alayında sadece erkekler rol alabilmektedir. Haneler dolaşılmaya baÅŸlandığında büyük bir kalabalık toplanır. Kalabalık çabuk ilerlemez, zaman zaman mola verir. Bu molalar esnasında bütün herkes oyuna katılır, böylece büyük bir eÄŸlence yaÅŸanmış olurdu. Deve, gecenin geç saatlerine kadar devam ederdi. Gecenin sonunda toplanan bahÅŸiÅŸler katılımcılar arasında paylaÅŸtırılırdı. EÄŸer yiyecek de toplanmış ise, bir evde toplanılır ve yenirdi. Deve olayı her yıl muntazam olarak düzenlenirdi. Åžimdilerde ise bu güzel adet bazı köylerde yaÅŸatılmaktadır.

BAYRAMLAÅžMA

Batı Trakya Türkleri dini bayramlarına büyük önem vermektedirler. Bayramlarda büyükler, akrabalar ve hastalar ziyaret edilir ve onların hal-hatırları sorulurdu. Bayram sabahı yemekten sonra önce, en yakın akrabalar ziyaret edilir, daha sonra uzak olanlara gidilirdi. Bayramda en çok sevinen ise çocuklardı. Çocuklar bütün köy hanelerini dolaşırlar ve bahşiş toplarlardı. Eskiden bahşiş yerine mendil, şeker veriliyordu. Şimdilerde ise para verilmektedir. Daha günler öncesinden, bayram gelecek denerekten bozuk para yaptırılır ve çocukların hakları ayrılırdı. Köyün akraba ve komşu olmayan kişileri ise yolda karşılaştıklarında bayramlaşırlardı. Bayramlaşma bazı bölgelerde farklılıklar da göstermektedir. Örneğin Şapçı kasabasında, köyün erkekleri,bayramın birinci günü, öğlen namazını takiben cami çıkışında bayramlaşmaktadırlar. Camiden çıkan sıraya girmekte ve böylece büyük bir halka oluşturulmakta ve küçükler büyüklerin bayramlarını almaktadırlar. Bu törene Şapçı kasabasında dükkanı olan esnaf, belediye başkanı ve eskiden askeri kişiler de katılırlardı. Günümüzde ise bu tören her yıl aynı şekilde devam etmektedir. Tören bitiminde insanlar arsında küçük çaplı sohbetler de edilirdi. Buradaki törenden sonra, Şapçı erkekleri, artık, kendi aralarında bayramlaşmazlardı

(Visited 12 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 08.08.2008 tarihinde Sema tarafından, Büyük Türk Tarihi | Türk Kültürü - Gelenekler ve El Sanatlarımız bölümünde paylaşılmıştır ve 2000 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Batı Trakya Türkleri | Tarihçe - Örf ve Adetleri orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleNutuk - Mustafa Kemal Atatürk Sonraki MakaleOsmanlı'da KumaÅŸ Ve Nakış Sanatı Örnekleri..

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz