Bilgi Bankamız 62 Kategoride, 9052 Makale ve Konu Anlatımı içermektedir. Son Güncelleme: 27.01.2020 06:06

Atatürk, Arkeoloji Ve Tarih | Mustafa Tanır


İçerik Hakkında Bilgi

  • Bu içerik 27.05.2008 tarihinde Hale tarafından, ATATÜRK'ün Hayatı ve Hakkında Yazılanlar bölümünde paylaşılmıştır ve 332 kez okunmuştur.
    Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

İçerik ve Kategori Araçları


Atatürk, Arkeoloji Ve Tarih

Mustafa Tanır


Atatürk bilimsel düşünen ve pozitivizme inanan büyük bir lider, büyük bir deha idi. Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi’nin alnına işlenmiş; ‘’ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” (Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir) özdeyişi ile bilimselliğin önemini vurgulamıştır. O, bir vatana sahip olmanın, o topraklarda yaşanmış tarihi olayları bilmek, o topraklar üzerinde doğmuş olan uygarlıkları tanımak ve o uygarlıklara sahip olmaktan geçtiğine inanıyordu.

Atatürk, tarihi araştırmalara ve arkeolojiye gösterdiği büyük ilgi ile milli sınırlarımız içinde bulunan tüm uygarlıkların ve kültürel mirasın da sahibi olduğumuzu göstermiştir.


Atatürk, ‘’ Türkiye Cumhuriyeti’nin Temeli Kültürdür” der.

31 Mayıs 1933 yılında kabul edilen yeni Üniversiteler Yasası ile Ankara ve İstanbul Üniversitelerinde açılan ilgili bölümlerle arkeolojinin bir bilim dalı olarak üniversitelerde yer almasını sağlamış, tarihi ve arkeolojik araştırmaların gerçekleştirilebilmesi için Türk Tarih Kurumu’nun bir an önce kurulmasını istemiştir. Mirasının büyük bir bölümünü de kazı çalışmalarını desteklemek amacıyla Türk Tarih Kurumu’na bırakmıştır.

Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk, Türk ve Anadolu tarihinin araştırılmasına, kültür belgelerinin açığa çıkarılması için arkeolojiye, elde bulunan eserlerin korunmasına ve müzeciliğe büyük önem vermiştir. Yaşamının son 10 yılında arkeoloji ile daha da yakından ilgilenmiş, verdiği talimatlarla ilk milli kazılar başlatılmıştır. Bunlar; Ahlatlıbel, Etiyokuşu, Karalar, Alacahöyük, Pazarlı, Çankırıkapı ve Ankara Kalesi kazılarıdır.

Arkeoloji alanında Türk bilim adamları yetiştirmek amacıyla yurt dışına öğrenciler gönderilmiştir. Bu öğrenciler arasından; Ekrem Akurgal, Sedat Alp, Arif Müfit Mansel, Halet Çambel, Halil Demircioğlu, Afet İnan gibi bilim alanında büyük başarılara imzalarını koymuş önemli bilim adamları çıkmıştır.

1933 yılında, Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesiyle ülkelerinden kaçmak zorunda kalan bilim adamlarına kucak açılarak, arkeoloji dünyasında isim yapmış bilim adamları Türk üniversitelerde görevlendirilmiştir. 1933-1945 yılları arasında 1202 bilim adamı Türkiye’ye sığınmıştır.

Prof. Afet İnan, anılarında, 1930 yazında Ata’nın kendisine şunları söylediğini nakleder:


Çamurdan tuğla, çanak ve çömlek ilk insanın yarattığı eserlerdendir. Hayvanları evcilleştirmek onlardan muhtelif suretlerle yararlanmak, hayvanları sürüler halinde bulundurmak insanların ilk yaptığı işlerdendir. Ziraat de böyledir. Bundan başka insanlar bulundukları mıntıkaya göre kerpiçten, tuğladan veya taştan binalar yaptılar. Kanallar açarak bataklıkları kurutmak, muhtelif tarzda sulama yöntemleri de insanların ilk buldukları şeylerdendir. Güneşi ve yıldızları müşahede (izleme) sayesinde takvimin esasını koyan, tabiatın en büyük güç olduğunu keşfeden binlerce sene önce yaşamış eski insanlardır. Gemi inşa eden ve denizlerde dolaşma kabiliyetini de gösteren, ticaret etmesini öğrenen, bu insanlardır. Bütün bu saydıklarımız dünyada ve bütün beşeriyette ilk medeni eserlerdir.
936 yılında da Prof. Afet İnan’a şu satırları yazdırır:

Tabiatın esrar dolu sinesine her gün daha çok girmekte olan insan zekası, realiteye kavuşmak için çalışanları temin edecek ve insanlık tarihini aydınlatacak ilimler bulmuş ve

Tabiatın esrar dolu sinesine her gün daha çok girmekte olan insan zekası, realiteye kavuşmak için çalışanları temin edecek ve insanlık tarihini aydınlatacak ilimler bulmuş ve tespit etmiştir. İşte Arkeoloji ve Antropoloji, o ilimlerin başında gelir. Tarih, bu son ilimlerin bulduğu belgelere dayandıkça temelli olur. Onun içindir ki, bizim belgelerimizin her parçası klasik sayılan kültür eserlerinin aynasıdır.

Atatürk’ün yurt gezisinde, 21 Şubat 1931 tarihinde Konya’dan devrin başbakanı İsmet İnönü’ye çektiği telgraf şöyledir:

( Metnin aslı)

Baş Müvekkil İsmet Paşa Hazretlerine,

Son tetkik seyahatlerimde muhtelif yerlerdeki müzeleri ve eski sanat ve medeniyet eserlerini de gözden geçirdim.

1) İstanbul’dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya’da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımıyla tasnif edilmektedir. Ancak, memleketimizin hemen her tarafında emsalsiz defineler halinde yatmakta olan kadim medeniyet eserlerinin ilerde tarafımızdan meydana çıkarılarak, ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap bir hale gelmiş olan abidelerin muhafazaları için müze müdürlüklerine ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere mütehassıslarına (arkeologlara) kat’i lüzum vardır. Bunun için maarifçe harice tahsile gönderilecek talebeden bir kısmının şubeye tahsisi muvafık olacağı fikrindeyim.

2) Konya’da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir harabiyet içinde bulunmalarına rağmen sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin hakiki mimari şaheserleri sayılacak kıymette bazı mebani (yapılar, temeller) vardır. Bunlardan bilhassa Karatay Medresesi, Alaeddin Cami, Sahip Ata Medrese ve Cami ve türbesi, Sırçalı Mescit, İnce Minareli Cami derhal ve müstacelen tamire muhtaç bir haldedirler. Bu tamirin gecikmesi ve abidelerin kâmilen indirasını (kökten yıkılmasını) mucip olacağından, evvela asker işgalinde bulunanların tahliyesinin ve kâffesinin (bütününün) mütehassıs zevat nezaretiyle (uzman kişilerin denetimi ile) tamirinin temin buyurulmasını rica ederim.

K. ATATÜRK

Atatürk, daha cumhuriyeti kurmadan, Kurtuluş Savaşı’nın sıcak günlerinde müzeciliğe el atmış, 5 Kasım 1922 tarihli genelge ile, her türlü tarihi belge, malzeme ve kültür varlıklarının bulunması, toplanması, koruma altına alınması ve restore edilmesi kararlaştırılmıştır.

Atatürk döneminde 17 yıl içinde 25 arkeoloji müzesi açılmıştır. Bunlar; Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Edirne, Antalya, Adana, Bergama, Topkapı Sarayı, Ankara Etnoğrafya, Tokat, Amasya, Sinop, İzmir, Sivas, Kayseri, Afyon, Çanakkale, Samsun, Van, Ayasofya, İznik, Diyarbakır, Manisa, Alanya, Silifke, Isparta, Niğde, Kütahya, Tire, Kırşehir ve İstanbul Resim ve Heykel Müzeleridir.

Bugün sahip olduğumuz müzelerimiz ve müzeciliğimiz, büyük önderin gösterdiği ilgi ve önem sayesinde önemli gelişmeler kaydetmiş uluslararası standartlara ulaşmıştır.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında yıkılan ve yakılan İzmir’de, İzmir Lisesi’nin depolarında bulunan bir kısım eserlerin, İzmir’de bulunan Amerikan Konsolosluğu görevlileri tarafından gemi ile New York Metropolitan Müzesi’ne kaçırıldığı öğrenir. Büyük Zafer’den hemen sonra Atatütrk’ün emri ile söz konusu eserlerin iadesi için girişimlerde bulunulur. Ve eserlerin çok kısa bir zaman içinde Türkiye’ye getirilmesi sağlanır.

Tek başına bu örnek bile, büyük önderin arkeolojiye ve kültürel mirasa verdiği önemi göstermesi bakımından üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir veridir.

İçinde yaşadığımız zaman diliminde Hasan Keyf, Zeugma ve Allianoi gibi ören yerlerinin acımasızca yok edildiklerini görmek, bugün ülkemizi yönetenlerin ülkemiz kültür miraslarına karşı ne denli sorumluluktan uzak ve acımasız bir tavır sergilediklerini gözler önüne sermektedir.

(Visited 3 times, 1 visits today)


Kaynak: Kadim Dostlar ™ Forum

Bu içerik 27.05.2008 tarihinde Hale tarafından, ATATÜRK'ün Hayatı ve Hakkında Yazılanlar bölümünde paylaşılmıştır ve 332 kez okunmuştur. Bu içeriğin devamında incelemek isteyebileceğiniz 0 adet mesaj daha bulunmaktadır.

Atatürk, Arkeoloji Ve Tarih | Mustafa Tanır orjinal içeriğine ulaşmak için tıklayın ...

Önceki MakaleCampusa Nedir? Sonraki MakaleSavunma Sistemi Mucizesi

Bu Makaleyle İlgili Fikirlerinizi ve Görüşlerinizi Diğer Ziyaretçilerle Paylaşabilirsiniz